Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?

300 64 128
                                    

"Onu öldürdüm!" dedi Amasia. "Daha doğrusu, tüm ormanı yok ettim!"

Almas birkaç saniye boş boş baktıktan sonra tatlı bir şekilde güldü. Amasia'ya inanıp inanmamak arasında kalmıştı ama bu durumdan şikayetçi değildi. Bu konuyu burada bırakıp içeri, evin içine doğru döndü. "Dasa Teyze!" diye bağırdı. "Orada ne yaptığını sorabilir miyim acaba? Tedaviye başlamıyor muyuz?"

Baştabip omzunu vurarak açtığı bir kapıdan elinde bir sandık tutarak girivermişti. Ahşap kutuyu tezgahın üzerine koyunca içinden şıngırtılı bir ses geldi. Biraz nefeslendi. Yaşlı ve yorgun bedenini dikleştirip biraz durulduktan sonra "Su kaynat Almas." dedi. Almas başıyla onaylayıp Dasa Teyze'nin geldiği kapıdan içeri girdi. Teyze, Evan'ın başına geçip elini alnına koydu. Bir süre böyle bekledikten sonra başını kaldırdı ve Amasia'ya baktı. "Madem buradasın bize yardım et. Sevgilinin kıyafetlerini çıkartmakla başlayabilirsin!"

Amasia başıyla onaylayıp Evan'a döndü ama kafasına bir soru takılmıştı. Tekrar tezgaha gitmiş ve getirdiği sandığı açmakla uğraşan Dasa Teyze'ye yönelip "Affedersiniz... tam olarak hangi kıyafetini çıkartmam yeterli olur?" diye sordu. Dasa Teyze kendi işiyle meşgul olur bir halde, başını dahi çevirmeden "Hepsini çıkart!" diye karşılık verdi. Amasia bir anda kıpkırmızı kesilen bir suratla ağzında "Ama... Yani..." gibi şeyler geveledi. Baştabip ona bakıp sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştı. Amasia sonunda "Hepsi derken hepsini mi kast ediyorsunuz?" diyebilmişti. İçeride bir ateş yakmış ve üzerine koyduğu bir kazan suyu kaynatmakla meşgul olan Almas daha fazla dayanamayıp bir kahkaha attı. Suyu ve ateşi orada bırakıp içeri girdi. "Böyle utangaç olursak kimseyi tedavi edemeyiz Amasia!" dedikten sonra Evan'ın ayakkabısını çıkartmaya davrandı. Amasia gittikçe daha da kızarıyordu ama elinden bir şey gelmeyecekti. O da Evan'ı biraz doğrultup sırtını soymaya başladı.

O sırada Dasa Teyze'nin elinde tuttuğu iğnelere baktı. Bir kısmı bileğinden soksa dirseğinden çıkacak kadar uzundu. Korkuyla "O iğneler ne olacak acaba?" diye sordu. Baştabip yüzünde Amasia'yı daha da endişelendiren bir gülümsemeyle "Birazdan göreceksin!" dedi.


** ** *** ** **


Nico, tüm hiddetiyle baştabibin kendisine tarif ettiği yöne doğru yürüyordu. Ömründe daha önce hiç olmadığı kadar öfkeliydi; kendisine. Nasıl yapabilmişti aklı almıyordu. Nasıl o gulyabaniye kanıp Evan'ı öldürebilmişti. Ellerini saçlarına attı ve kollarıyla kafasını sıkıştırdı. Bu işkenceden kurtulamıyordu. Acısı bitmek, tükenmek bilmiyordu. Evan'a ve onun teskin edici limanına yelken açmaya çok ihtiyacı vardı. Gülümseyen yüzüne bakmalı ve tekrar dost olduklarını hissetmeliydi. Aksi halde Nico için hiç iyi şeyler olacak gibi görünmüyordu. Bu sebeple de Evan'ın bir an önce ayaklanması gerekiyordu onun için. Kılıcını tekrar eline almalıydı. Tekrar savaşmalıydı. Tekrar bakmalı, görmeli ve gülmeliydi.

Fikren acılarıyla meşgul oldukça sanki içinde büyüyorlardı. Aklına yaşamına son verme fikri düştüğü bile oluyordu. Keşke o ormana girmeden ölüp gitseydi de başına bunlar gelmeseydi. Çok utanıyor, birisi bu yaptığını öğrenir diye ödü kopuyordu. Bu yüzden Evan'a ihtiyacı vardı. Ama aynı zamanda bir o kadar da çekiniyordu ondan. Ya bir şekilde haberi olursa ne yapacaktı? Onu dost olarak görmese bu Nico'ya çok ağır gelirdi. Evan böyle bir şey yapar mıydı acaba? Yapabilirdi, hatta yapmalıydı. O Evan'ın dostluğunu falan hak etmiyordu. Ama... Ama onun dostluğunu istiyordu. Onunla dost olmaktan mutlu ve memnundu. Onu kaybetmek istemiyordu.

Belki de gidip onunla kendisi yüzleşmeliydi? Böyle yaparsa daha iyi olup olmayacağından da emin olamıyor, ne yapacağını bilmiyordu. Kızgındı, üzgündü ve kafası allak bullak olmuştu. Sokakta yürürken kendiyle kavga edermiş gibi bir hali vardı. Sürekli üfleyip püflüyor, ayaklarını yere vurup saçlarını çekiyordu. Etrafındaki insanların garipseyen bakışlarla kendisini izlediğini görünce kafası attı. Sırtından baltasını çekip eline aldı ve kendi etrafında bir tur döndü. Bu hareketi kadın ve çocukları ürkütmüştü. Erkeklerse oturdukları yerde dikleşmiş, bir kısmı ayağa bile kalkmıştı. Sert bakışlarla Nico'yu süzüyorlardı. Tam o an duraksadı Nico. Başını eğip baltasına baktı. Gerçekten, ne kadar da çabuk öfkeleniyordu. Tüm hevesi kaçmış bir halde baltasını tekrar sırtına taktı ve yürümeye devam etti. Halkın öfkeli bakışları sokağı bitirip gözden kayboluncaya dek onu takip etti.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin