Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?

468 84 100
                                    


"Bunun kolay olacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz! Her gün ama her gün, vücudunuzda terlemeyen nokta kalmayana kadar suyunuzu sıkacağımdan emin olabilirsiniz! Benden merhamet beklemeyin!"

Öyle de yapmıştı. Dlatan, ikisinin de bu işe kendilerini kaptırdığını gördükçe mutlu oluyordu. Bir madalyonun iki yüzü gibi olsalar da çocukları zorlamakta ısrarcıydılar. Yıllar önce kendilerine yapılanların intikamını alıyor gibiydiler. Beş yeni çocuk ilk gün tüm koca Kara Çekiç'i baştan aşağıya temizlediler. Her köşeyi, her yatağın altını, her duvarı, avluyu ve kapının önünü. Ugo'nun dediği gibi her yerleri su içinde kalmıştı. Ertesi gün erkenden hepsini ayağa dikmişlerdi. Ugo uyanmakta zorlanan bir çocuğu neredeyse ikinci kattan aşağıya atacaktı. Bir diğeri herkes hala horul horul uyurken, güneş daha turunculuğundan yeni kurtulmuşken neden dikildiklerini sorunca karnına tekmeyi yiyiverdi. Bunun üzerine Lakahl ile bir süre sürtüştüler. Onların suyunu sıkma konusunda hemfikir olsalar da yöntemleri farklıydı. Lakahl, çıraklara bu işi yavaştan alırlarsa orta yaşlara gelene kadar usta olamayacaklarını ve Kara Çekiç'in genç, sağlam ve zinde demircilere hemen ihtiyacı olduğunu söyleyince fikirleri çabucak değişivermiş, daha güzel bir şekilde motive olmuşlardı. Biraz nutuktan sonra çekiç tutacaklarını sanan zavallılar o günü de temizlikle geçirdiler. Her bir örsü, büyük küçük ve farklı şekillerde olan her bir çekici, ve depodaki çivilere ve vidalara kadar her şeyi temizlediler. Lakahl bir yandan aletlerin ismini öğretmeye çalışıyor olsa da Ugo sadece tam temizlenmediğini düşündüğü şeyleri baştan sildirmekle meşguldü. Çocukların içinde Ugo'nun gerçekten demirci olup olmadığına dair şüpheler doğmaya başlamıştı. Kendilerinden en fazla beş altı yaş büyüktü ve tek yaptığı onlara bağırıp çağırmaktı. Onun etrafta olmadığı zamanlar arkasından dedikodusunu yapıyorlardı. Sonraki bir hafta boyunca odun kestiler. Elleri nasır tutmuştu. Lakahl onlara kendi avuç içlerini gösterene kadar bunun da sebebini anlayamamışlardı. Ugo beceremediklerini söyleyip kafalarına odun fırlatırken bir şeylere anlam yüklemek zor oluyordu. Yine pestilleri çıkmıştı.

Günler bu şekilde geçip giderken tüm vakitlerini o beş çocuğa ayırıyorlardı, ta ki Sınır Kurtları'ndan özel bir istek gelene kadar. Bir hafta içinde yeni çocukların diğer Krallıklardan geleceği ve eğitime başlayacağına dair bir mektuptu. Bu süre içerisinde her biri için yeni malzemeler istemişlerdi. Dlatan gelen mektubu gür sesiyle okuduktan sonra gülümsedi ve imalı bir şekilde "Bir hafta mı?" diye sordu. "Tüm bunlar için bir hafta mı veriyorlar?"

Mektubu kıvırıp kendine veren adama geri uzattı. Adam biraz daha süre isteyeceğini düşünürken "Yarın gelin ve kılıçlarınızı alın." denmesiyle şaşırdı. Dlatan Kara Çekiç'in kapısından içeri "Hafife alınmaktan hiç hoşlanmayız değil mi beyler?!" diye bağırmıştı. Hep bir ağızdan bir savaş narası koptu. Adam gözleri parlayan demircilere şaşkın şaşkın bir süre baktı.

Ateşler yakıldı, herkes bir örsün başına geçmiş çekicini kavramıştı. Çıraklar oradan oraya koşturup duruyorlar; şunu getir, bunu götür, onu tut, bunu verler bitmek bilmiyordu. Demirin çınlaması her yanı öyle kaplamıştı ki duvarlar, onlarca adamın aynı anda dövdüğü örsler ile tir tir titriyordu.

Ugo ve Lakahl yan yana geçmişler birbirlerini süzüyorlardı. Çekiçlerini bellerinden çıkarttılar.

"Senden çok daha hızlı bir şekilde çok daha harika kılıçlar yapacağım Lakahl."

"Kim daha iyiymiş göreceğiz."

Bu herkesin tam olarak görmek istediği şeydi aslında. Kimileri gerçekten hangisinin iyi olduğunu merak ediyor, diğerleri ise bir yılda ne kadar geliştiklerini merak ediyordu. Çıraklar ise sadece Lakahl'ın Ugo'yu ezip geçmesinin derdindeydiler. Demirlerin ısınması ile yarış başladı. Aynı elden çıkmış iki çekiç, aynı yerde yetişmiş iki demirci birbirleri ile kapışıyorlardı. İlk kılıcı ikisi de aynı anda soğuk suya sokunca heyecan doruklara ulaşmıştı. Diğer herkes ara ara dinlenme bahanesi ile başlarına dikiliyor ama onlar tek bir saniye bile nefes almıyorlardı. Bir yerde demiri ateşe bırakınca hemen koşup bir diğer yerde bu sırada kılıç biliyorlardı. Çırakların da demircilerin de ağzı açık kalmıştı.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin