Ilunga

By imwhitedevill

9.2K 1.1K 945

[vmin] "Tek eksik olan inanmaktı, sen tereddüt etmeden inandın bana, ve her şey tamamlandı." •|21.04.20|' •|... More

Prologue: Ilunga
1- sen kimsin, adın ne?
2- ben şeytanım, ben kötüyüm.
3- bizden nefret etme.
4- yardımına ihtiyacım var.
6- değilim.
7- garip değil mi?
8- yanına geleceğim.
9- meleğe sarılmak.
10- sensiz devam edemem.
11- istemiyorum.
12- öpseydim
13- öğretemez misin Jimin?
14- bizi düşünme
15- konumunu at.
16- özlediğim içindi,
17
18- beni sevemezsin
19- sevseydim nasıl olurdu?
20- kül olurdu tüm bedenim
21- daha fazla yalan yok
22- sevgimden şüphe duyma.
23(FİNAL) 'Son Kez'

5- burada değil.

316 54 48
By imwhitedevill

Bölüme geçmeden önce seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum bebeğim 🥰❤️affirora

Keyifli okumalar💛

"Taehyung?" demiştim korku kokan sesimle, endişelenmiştim. Çok zor durumda olmasalar beni aramayacağını biliyordum. Sesi kesik kesikti, koşmuş gibiydi.

"Jimin," dedi sessizce, Tanrım, başlarına kötü bir şey gelmişti ya da gelecekti. "Guleum'u aldılar, onu elimden aldılar," hıçkırık sesleri gözlerimin dolmasını sağlamıştı, onlara nasıl bu kadar bağlanmıştım? "ellerimin arasından kayıp gitti, onu koruyamadım." ağlayarak, kesik kesik söylediği cümle kalbimin sıkıştırmıştı. Annesini koruyamadığını düşünüyordu zaten, bunun sorumluluğu omzunda koca bir yükken, kardeşini de kaybetmek üzereydi.

"Neredesin Taehyung, söyle bana." dedim endişe dolu sesimle. Çoktan yataktan kalkmıştım, üzerime montumu geçiriyordum. Bir elimle telefonu tutmaya çalışırken koşarak aşağı iniyordum.

"Ben, ben eski şehir hastanesinin binasındayım, Jimin korkuyorum. Kimsem yok, özür dilerim." demesi kalbimdeki ağırlığı arttırmıştı. Sol tarafımdaki ağırlığı artık taşıyamayacak gibiydim. Kimsesi olmadığı için özür dilemişti, Guleum'dan başka kimsesi yoktu. "Ben varım, merak etme. Korkma ve beni bekle, geliyorum." Yoongi ve Jungkook telaşlı hareketlerimle ayaklanmış peşimden kapıya kadar gelmişlerdi. Aceleyle ayakkabılarımı giyerken, Taehyung'un yanına gittiğimi söylemiştim. Sonrasında koşarak uzaklaşmıştım evden.

Ben varım demiştim ona. Yalnız olmadığını anlatmıştım. Taehyung'u anlamadığım şekilde önemsiyordum, bu beni rahatsız etmiyordu.

Eski hastaneye koşarak yaklaşık on dakikada varmıştım. İki dakikadır da ellerimi dizlerime yaslamış şekilde etrafa bakınıyordum, nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. "Taehyung!" bağırmıştım adını, böylelikle onu bulmam daha kolay olacaktı. "Taehyung!" diye bağırdım yeniden. Onu hemen bulmak istiyordum, onun ses vermemesi içimde biriken korkuyu arttırıyordu.

"Ji-Jimin?" kısık sesini duyduğumda sesin geldiği yöne döndüm. Ona doğru iki büyük adım attığımda aramızda otuz santim falan vardı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı, burnu da öyle. Saçları dağınıktı, giydiği ceket iyice yırtılmış, yanağının biraz üstünde koca bir morluk oluşmuştu. Daha fazla beklemeden iki yana açtığım kollarımı ona sardığımda tüm bedeninin zangır zangır titrediğine şahit olmuştum. Kolları belime sarılırken bacakları onu taşımayı reddetmiş, beni de kendiyle beraber yere oturmaya şartlamıştı. Alnını omzuma yasladığında sadece Guleum diyordu, "Guleum, onu da koruyamadım. Ben kimse için iyi birisi olamadım, tek değerlimi, kardeşimi onlardan koruyamadım Jimin." hıçkıra hıçkıra zar zor kurduğu cümle elimin saçlarına gidip onları okşamasını sağlamıştı.

Ses çıkarmadan ağlamasını dinledim, o ağlıyordu ben saçlarını okşuyor yatıştırıcı bir kaç cümle fısıldıyordum. Elleriyle tişörtümü sıkıyordu, bir tek ben varmışım gibi sıkı sıkıya sarılıyordu. Kollarından kayıp gidecekmişim gibi, ne kadar zamandır tanıyorduk ki birbirimizi diye soruyordum sürekli kendime. Nasıl bu kadar bağlanabilirdi bana, nasıl böyle korkabilirdi beni kaybetmekten?

"Taehyung, artık a-ağlama artık." avuç içlerimi yanaklarına yaslayıp bana bakmasını sağladım. Onu bu kadar yakından görmek duraksamama sebep olsa da devam ettim. "Guleum'u da bulacağız. Sen hayatımda gördüğüm en iyi abisin." yanağını okşamış, gözyaşlarını silmiştim. Ama istememişti, kendini geri çektiğinde boşlukta hissetmiştim kendimi. Yeniden yanağında yol edinen yaşları silmişti.

"Bulacağız değil, ben bulacağım," dedi sessizce. Kollarımdan güç alarak ayağı kalktığında ilk seferinde dengesini kuramayıp yalpalamıştı. Onu tutarak düşmesini engellediğimde bana o yıkıntının ardında bıraktığı enkazın içinden gülümsemişti bana. O acıyı görmüştüm dudaklarında, gözlerinin içinden ruhuna indiğimde ruhumda hissetmiştim tüm acısını.

"Aptal, ayakta bile bensiz duramıyorsun." dediğimde kolumu saran parmakları, tüm ağırlığını çekmişti. Artık desteği benden almaktansa duvardan alıyordu. Dudağının kenarından akan kanı elinin tersiyle sildiğinde pratik odasınsa onu ilk gördüğüm an gelmişti aklıma. Üstü başı kan içindeydi, elleri titriyordu. Kardeşi ağlıyordu, kendisi de. O zaman da ona karşı hep iyi olmuştum, kendimi umursamaz sanıyorken onu umursamıştım. Kötü olmasını istememiştim.

Yoongi için de böyle hissetmiştim, hayatımda, iyi düşüncelerle dolduğum insanlar hep tesadüfen çıkmıştı karşıma.

"Taehyung, boşuna uğraşıyorsun. Ne yaparsan yap yanında geleceğim. Bu sefer de yalnız kalmanı istemiyorum." düşündüklerimi gizlememin anlamı yoktu. Onu çok yakın bir dostum gibi görüyordum, sanki senelerdir arkadaştık. Kimsesi olmadığı için benden özür dilemişti, ne bekliyordu ki, yeniden onu yalnız bırakacağımı mı?

"Sadece Guleum'u saçının teline zarar gelmeden bulmak istiyorum. O benim her şeyim Jimin. Onu kaybedersem sebebim kalmayacak." ölmekten bahsediyordu, onu kaybederse, kendini düşünmeden öldüreceğini söylüyordu. Onu bulmalıydım, öylece kendini öldürüşünü izleyemezdim.

Kolunu tutup omzuma atmasını sağladığımda hızlanmayı hedefliyordum. Bir an önce Guleum'u bulmalıydık.

"Nerde olabileceği hakkında bir fikrin var mı?" dediğimde kafasını bana çevirmişti, yüzlerimiz çok yakındı ve kalbim hızlanmıştı. Burunlarımız neredeyse birbirine değecekti, nefeslerini yüzümde hissedebiliyordum. Aniden kafasını diğer yöne çevirdiğinde omzumdan sarkan eli tuttuğumu fark etmiştim, başka yerlere bakarken.

Ne yapmışlardı ki ona, bu kadar etkilenmişti, yürümekte bile zorlanıyordu. Kim bilir Guleum ne haldeydi, ufacık kıza neler yapmışlardı. Tanrım! Ağlayacaktım.

"Bir kaç yer, belki?" kendi kendine konuşsa bile duymuştum, beni götürmemeye kararlıydı fakat ben ondan daha kararlıydım. Bonu asla yalnız bırakamazdım.

Binadan çıktığımızda Taehyung'un korkuyla etrafa baktığını görüyordum. Bana belli etmemeye çalışsa bile aptal değildim, "Bizi mi gözetliyorlar?" dediğimde bu sefer bana dönmemişti, "Bilmiyorum, olabilir." fısıltı şeklinde söylediği cümleyle ben de etrafımda göz gezdirmeye başlamıştım.

Ne tür bir belanın içinde olduğumu henüz kestiremiyordum. Taehyung yanımdan geçerek yürümeye başladığında onu izlemekle yetiniyordum yalnızca. Benim peşinden gitmediğim fark ettiğinde duraksayıp arkasını dönmüş ve bana doğru yürümeye başlamıştı. "Jimin, cidden beni delirtmeye mi uğraşıyorsun?" Dediğinde bakışlarımı yere, ayak uçlarıma indirmiştim. O anda dikkatimi dağıtan şey küçük karıncanın kendinden on kat büyük yiyeceği taşımaya çalışmasıydı. Tanrım,nasıl bir güçtü bu?

Ben karıncayı izlemeye devm ederken Taehyung'un sıcak parmakları bileğime sarıldığında karıncaya bakmayı sonlandırmak zorunda kalmıştım. "Böyle bir durumun içinde bir karınca nasıl dikkatini dağıtabilir, kafayı yedirteceksin bana." Resmen azar işitiyordum sokak ortasında. Sanki az önce ağlayan bendim. O ürkek, ağlayan, kırılgan, narin Taehyung gitmiş ve yerine herkesin ağzına sıçma potansiyelli Taehyung gelmişti.

Tuttuğu bileğimden beni çekiştiriyor, aynı zamanda da bana söyleniyordu. Cidden, madem böyle yapacaktı ne halt etmeye beni çağırmıştı yanına? Anlam veremiyordum. "Hey, sakin ol." Cümlem onu dindirmemişti, beni duymuyordu bile.

Sarıya yakın bir rengi olan binanın ardından sağa döndüğümüzde sessiz bir sokağa girmiş gibiydik. Taehyung adımlarını yavaşlatmış, bileğimi de serbest bırakmıştı. Yine de buna devam etmesini isterdim sanırım.

"Seni çağırmamalıydım." Sokak lambalarının aydınlattığı yola bakarken söylemişti bunu. Ellerini cebine koymuştu, ayak seslerimi duyduğundan peşinden gittiğime emindi, arkasını dönüp bakmamıştı henüz. Bense onu izliyordum, dağınık saçlarını, yürüyüşünü.

"Nereye gidiyoruz?" Dediğimde omuz silkmişti ilk başta. Sonra durup bana döndüğünde ben de iki adım atıp kendimi durdurmuştum. Elleri dağınık saçlarını geriye doğru tararken odağım saçlarıydı, ne olursa olsun yumuşak duruyorlardı. "Guleum'u almaya." Tehlikenin yanına gittiğimizin farkındaydım, korkuyordum da ama onu yalnız bırakma düşüncesi bile yüz kaslarımın gerilmesine sebep oluyordu.

"Tabi ondan önce seni eve bırakmaya." Dediğinde gözlerimden alev çıkararak onu yakıp kül etmek istediğimi fark etmiştim. "Boşuna gidiyoruz o halde." Dedim sinirle, o kendi bildiğini okuyorsa ben de öyle yapardım. "Seninle geleceğimi biliyorsun." Bana bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi en aza indirdiğinde yutkunmuştum. Yine de o dudaklarını aralayıp bir şey demesine izin vermemiştim. "Eğer yanında gelmeme izin vermezsen, peşinden geleceğim." Kararlıydım, bu bir kaç günde beni birazcık tanımayı başarabildiyse dediğimden dönmeyeceğimi bilirdi.

Tahmin ettiğim gibi beni onaylamak zorunda kalmıştı, yapardım çünkü, biliyordu. "Başına kocaman bir bela alıyorsun, farkında değilsin." Sesi yorgun çıkıyordu. Bana laf anlatmaya mecali yokmuş gibiydi, benim için endişelendiğini görebiliyordum ama hali yoktu işte. Ses çıkaramıyordu, insanlara o kadar laf anlatmaya çalışmıştı ki, sıra bana gelince yorgunluktan ölmüştü çoktan. Kim yormuştu onu bu kadar, kim dinlememişti onu böylesine?

Artık önümden değil, yanımda yürüyordu. Bazı adımlarımızda omuzlarımız birbirine çarpıyordu ama yine de uzaklaşmayı tercih etmemiştik. Dakikalarca yürüdük, hiç konuşmadan. Bazen bakışları yüzümü buluyor ve dakikalarca izliyordu, o bunu yaparken hiç dönüp ona bakmamıştım. Sebebi yoktu, bakmamıştım işte.

Ellerini yine cebine sokmuştu, elleri mi üşüyordu acaba? Gözleri yine yüzümde dolanıyorken rahatsızca kıpırdandım. Pek umurunda değildi, ben de bakışlarımı ona yöneltmek için asfalttan kaldırdığımda karşımda gördüğüm bina ve Taehyung'un cümlesi buna engel olmuştu, "Guleum'u burada tutuyor olmalılar." Guleum burada çok korkardı, ufacıktı daha. Sessizce abisini bekliyordur şimdi, içine içine ağlıyordur da belki. Güzel kızım benim.

"Bu binanın içinde ruhların dolaştığına Tanrı huzurunda yemin edebilirim." Dediğimde buruşturduğum suratıma bakarak tebessüm edişini görmüştüm. "Tam iki sene buradan dışarıya çıkamadım." Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetmiştim. İki sene burada kalmak, düşüncesi bile ruhumu daraltmaya yetiyor hatta artıyordu. "İki sene mi, çok değil mi, nasıl dayandın onca zaman?" Kollarım istemsizce boynuna dolanmıştı. O cidden çok zor zamanlar geçirmişti, benim hayatım onunkinin yanında bir hiçti yaşadığım şeyler bomboştu. Evet annem ölmüştü ama onun annesi öldürülmüştü. Evet yalnızdım ama onun bakmakla sorumluğu olduğu bir kız kardeşi vardı. Şartlar her zaman onun için daha ağır olmuştu, ve şimdi de kardeşini almışlardı, kardeşi onun her şeyiydi.

Omzuma yaslanan yanağı ve boynuma değen burnu tüylerimi diken diken etmişti. Ardından hissettiğim şey ise omzumun açıkta kalan kısmındaki ıslaklıktı, ağlıyordu. "Ya ona, bana yaptıları gibi yaparlarsa, o çok küçük ben daynırım ama o, o yapamaz o çok güçsüz çok korkar. Jimin o kaldıramaz." İşkence? O nasıl bunca şeye dayanmıştı, nasıl katlanmıştı? Ben yalnızca annem öldüğü için aylarda hatta yıllarca depresyondaydım. Şimdi anlıyorum yaptığımın koca bir şımarıklık olduğunu.

"Buna izin vermeyeceğim, sana söz veriyorum Taehyung. Evet o çok küçük, ama merak etme cidden ne olursa olsun onu alacağız. Sonuçları ne olursa olsun, anlıyorsun beni değil mi?" Omuzlarından tutup onu silkeliyordum, kendine gelmesi lazımdı. Tek başıma yapamazdım, ona ihiyacım vardı. Baş parmağının tersiyle gözünde biriken yaşları silip başını sallamıştı.

"Küçücüğüm benim." Binanın kapısına bakarken mırıldanmıştı, onlara üzülüyordum, umarım bundan sonra Tanrı onlara daha iyi davranır.

Elimi omzuma koyup, sıktığımda destek vermek istemiştim. Kendimi onun yerine koymayı düşünsem bile aklım duruyor, düşünmeyi reddediyordu. Korkuyordum, çünkü ben onun yerinde olsam bunca şeye katlanamazdım.

"Arkamdan gel." Bu dediğine karşı çıkmayacaktım, buraları biliyorsa önden gitmesi doğru olan olurdu. Umarım Guleum'u bir an önce bulur ve buradan giderdik. Ses çıkarmadan adımlarını takip etmeye başlamıştım. İçim heyecanla dolup taşmıştı, damarlarımdan kan yerine adrenalin akıyormuş gibi hissediyordum fakat bunun tatlı bir heyecan olmadığının farkındaydım, bu korkudan oluşan kocaman bir heyecandı. Kalbim deli gibi atıyordu her adımımda, alnım terlemişti ensemdeki saçlarım gibi.

"Şimdi bu koridordan geçip şuradaki merdivenlerden beş kat yukarı çıkmalıyız fakat yalnızca iki dakikamız, toplam üç dakikamız var," dediğinde suratımı buruşturup anlamadığımı ifade ediyordum, "yaklaşık her beş dakikada bir koruma geçiyor merdivenlerden." Bunu nasıl bildiğini sonra da sorgulayabilirdim, şimdi sadece yapacaklarıma odaklanmalıydım. Tamamen bana döndüğünde bunun ne yapmam gerektiği hakkında bir konuşma olacağını tahmin etmek çok zor olmamıştı, "Guleum'u bulmak ikinci adım, her odaya bakmak için on saniye, toplamda yüz saniyemiz olacak aşağı yukarı, Guleum'u alıp buradan kaçmak üçüncü ve son adım, odaların olduğu koridorun sonundaki yangın merdiveninden gitmek zorundayız, eğer normal merdivenleri kullanırsak yakalanmama gibi bir şansımız yok mutlaka birimizi göreceklerdir, girişe ulaştığımızda da yaklaşık beş dakika da bu işi halletmemiz lazım, anladın değil mi?" Başımı iki yana sallayarak tüm bunların hesabını nasıl yaptığını düşünüyordum. Fakat aklımda tüm bunlardan daha önemli bir soru vardı, "Peki Guleum burada değilse?" Gözleri karanlık koridordan aniden bana dönmüştü, "Buradan iki kişi kaçacağız demek olur, plan da değişiklik olmaz."

Elini yasladığı duvardan çekmiş, bana dönmüş ve derin bir nefes almıştı, bu kötüye işaretti. "Tanrı aşkına, ne saçmalıyorum ben," kolumdan tutup geri dönmeye zorladığında direnmiştim. "seni bu işin içine sokamam. Gidiyoruz, ben sonra yalnız geleceğim."

"Eğer buna karar verdiysen, az önce anlattıklarının hepsini hatırlıyorum, sen yokken gelir ve her bir adımı yaparım, tek başıma. Bunu mu istiyorsun?"omuzlarını düşürüp, alnına düşen saçlarını gerice taramıştı. Gergin olduğunu anlıyordum fakat tek gergin olan o değildi. "Benim yüzümden başına bir şey gelirse bu sorumluluğu taşıyamam, bu bir kez daha kaldırabilecek gücüm yok, anlamıyorsun Jimin. Ben annemi bu yüzden kaybettim, şimdi sen de.. her ne sikimse işte, buna izin veremem." Yaslandığım duvardan sırtımı ayırdığımda etrafı kolaçan eden Taehyung'a sarıldım.

Bu bana tüm karmaşanın içinde iyi gelmişti, sebebini bilmiyorum, bedenim sanki hareket etmiş ve Taehyung'u bulmuştu. Yanağımı omzuna yasladığımda gözlerimi kapayıp nefeslendim, "Merak etme, kimseyi kaybettiğin yok." Cümlemin onu rahatlatmayacağını biliyordum, sadece bilsin istiyordum, bilsin ve daha fazla endişelenmesin. O da çenesini omzuma koyduğunda kollarını sarmıştı.

"Ya kaybedersem?" Başımı kaldırıp gözlerine bakmak istemiştim ancak şu an çok yakındık ve bu bana iyi hissettirmemişti. Kendimi uzaklaştırdığımda belimdeki ellerini çekip sağ eliyle ensesindeki saçlara dokunmuştu. Sırtımı yeniden duvara yasladığımda bu sefer bacaklarımı uzatmıştım, birinin görecek olması umurumda değildi.

"Neden anlamak istemiyorsun?" Diye fısıldadım, evet görmeleri umurumda değildi ama yine de bile isteye kendimi fark ettirmekte istemiyordum. "Şimdi gidersem bir daha gelmem, şimdi sana yardım etmezsem bir daha yardım etmem, izin ver yanında olayım. Tüm yükü tek başına taşımak zorunda değilsin." Gözlerim kırgınlıkla ellerime indiğinde seslice nefes verişini duymuştum, ardından da küfür savurmuştu.

Emekleyerek yanıma oturduğunda tüm dikkatim onda olsa bile ellerime bakmaya devam etmiştim, kırgın olduğumu bilmeli ve anlamalıydı. Kafasını sertçe duvara yasladığında korkmuştum, canının acıdığına emindim. "Eğer tüm suç benimse yükü taşımak zorunda olan da ben olmaz mıyım Jimin?" Yorgun çıkan sesinin hemen sonrasında yutkunmuştu. Neden tüm suç onun oluyordu, neden tüm yükü taşımak zorunda olan oydu, neden tüm bunları böylesine düşünüyordu ve neden tüm bunların hepsi benim böylesine umurumdaydı?

"Olmazsın." Demiştim bakışlarım onun yüzünü bulduğunda, alnından terler süzülüyordu. Gözleri kapalıydı ve yüzü hafifçe bana dönüktü. Yüzü o kadar güzel duruyordu ki o an, saatlerce izleyebileceğimi düşünmüştüm.

"Jimin," Devamının olduğunu biliyordum, ses çıkarmadım. "Beni kaç gündür tanıyorsun, bir hafta bile değil. Neden sürekli peşimden gelip, yalnız kalmamam için yanımda duruyorsun, neden kardeşimi kardeşin olarak görüyorsun?" O da merak ediyordu, benim gibi. Ama cevabım yoktu, ona sebeplerimi sunamazdım, yoktu çünkü, omuz silktim gözlerimi ayak uçlarıma çevirdiğimde, "Bunu ben de merak ediyorum." Verebileceğim en iyi cevabı verdiğimi düşünüyordum, gözlerim onun suratından ayak uçlarıma inerken.

"Sadece, nasıl davranmak istiyorsam öyle yapıyorum ve kendimi senin yanında buluyorum." Cümlem onu şaşırtmış olmalıydı, bana dönmüştü hızla. Dudakları bir kaç kez açılıp, geri kapanmıştı. En son dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes aldığını duymuştum.

"Gitmeliyiz," dedi daha da vakit kaybetmeden, yerden destek alarak ayağı kalktığında elini bana uzatmıştı. "Onlar bizi bulmadan, biz Guleum'u bulmalıyız." Artık kabullenmişti, dediğimden dönmeyeceğimi biliyordu.

Ellerini birbirine sürtüp duvarın ardından koridora göz attıktan sonra bana dönmüştü, "İşte başlıyoruz." Merdivenlerden koridorun soluna doğru devam eden adamın ardından koridora ilk adımımızı atmıştık, evet Taehyung'un anlattığı her şey aklımdan uçup gitmişti. Taehyung, etrafını gözetliyor, temkinli adımlar atıyordu. Ben de onun yaptıklarını taklit ediyordum.

Merdivenleri çıkmaya başkadığımızdan beri kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı, yaklaşık iki kat çıkmıştık ve o kadar hızlı çıkmıştık ki bacaklarım ağrımıştı.

Taehyung her kata geldiğimizde arkasını dönüp beni kontrol ediyordu. Endişeli gözlerine karşı yalnızca gülümsüyordum ancak içimdeki korku çok büyüktü. İçimdeki o hiç susmayan ses yine fısıldamıştı kötü şeyler olacağını, korkuyordum.

Nihayet beşinci kata geldiğimizde Taehyung o eski saatten ne kadar sürede geldiğimizi hesaplarken ben etrafımıza bakınıyordum. Vakit kaybetmenin iyi bir şey olmadığına emindim. "Sen soldaki odalara bak, ben de sağdakilere." Kısık sesli cümlesinin hemen ardından harekete geçince hemen yanımdaki odanın kulpuna değmişti elim. "Unutma, yalnızca beş saniyen var!" Odanın kapısını açmadan hemen önce söylediği cümleye başımı sallamakta yetinmiş ve ilk odanın kapısını açmıştım.

İçerisi iğrenç kokuyordu, kırmızı bir halı, kahverengi bir dolap ve yer yatağı vardı. Kapıyı sessizce kapamaya özen gösterirken hemen yan odanın kapısını açmıştım, alnımdaki terleri silmenin bile zaman kaybettireceğinden ve yakalanmamızı sağlayacağından emindim.

İkinci odanın içi idrar kokuyordu, aşırı derecede soğuktu ve ince bir örtü vardı, bu odada kalanın o örtüyle ısınamayacağından emindim. Yine de uzun uzun bunu düşünebileceğim bir vakit yoktu, hemen kapıyı kapatmış ve diğer odanın kapı kulpunu tutmuştum. Taehyung'u ne görüyor ne de duyuyordum, o kadar stresliydim ki, bunlara kapalıydım.

"Hadi Guleum, lütfen burada ol, lütfen!" Kendi kendime mırıldandıktan sonra kapıyı açmıştım. İçeride hiçbir şey yoktu, bomboştu, ne halı ne yatak ne de başka bir şey, hiç kullanılmamış gibiydi. Sikeyim burada da değildi ve Taehyung da bulamamıştı.

Kapıyı kapatıp nefes aldım hızlıca, ardından hemen diğer kapıyı aralamıştım, o burada da değildi. İçeride normal bir yatak ve küçük camı kapamaya yetecek kadar sarı bir perde vardı. Duvarlar küflenmiş gözüküyordu ve rutubet kokuyordu.

Nihayet Taehyung'u gördüğümde o tüm odalara bakmış ve yanıma yaklaşıyordu, tek bir şansımız kalmıştı ve bu ellerimin terlemesine sebep olmuştu, ben elimi pantolonuma silerken Taehyung benden önce davranıp kapıyı aralamış ve hayal kırıklığıyla odaya girmişti. Çünkü o burada da değildi, mırıldanmıştım, "Burada değil." ve o dolan gözlerini bana çevirdikten hemen sonra bu soğuk odaya dönmüştü, "Bu-burası.." sözünü kesenin benim başımın arkasına yaslanan sert cisim ve kalın ses olduğunu biliyordum.


Ne demek burada değil başka nerede ya bu kız o zaman

Sinirlendirmeyin beni

Burası neresi tae

Yeter canım insan gbi sakince yaşayın ne bu atraksiyon

Bölüm hakkında düşüncelerinizi görmek isterim çukulatalarım

ily🥰

Continue Reading

You'll Also Like

296K 11.6K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
150K 13.5K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
70.2K 6.9K 56
Bir hacker ve bir yazarın hikayesi... Taehyung'un karanlık ruhu Seokjin'in gizli ruhuna karıştı. Ortaya ise yıkım çıktı. ❃ hayran kurgu, gerilim ve a...
225K 20.9K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin