DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!

391 65 221
By Risu-kun

Nico ve Lupi, Saburo'nun peşinden sıkıntısız bir şekilde koşturmaya devam ederken Almas ilk yirmi dakikadan sonra nefes sıkıntıları çekmeye başlamıştı. Ömürleri Sınır'ın dışında koşuşturmakla geçen savaşçıların aksine üç dört aya kadar sadece bir muayenehane asistanı olan Almas bu işlerde yeni sayılırdı. Sürekli yorulduğunu söyleyip duruyor, dinlenmek için izin istiyordu. Onun için verdikleri üçüncü mola da bitmiş, insanların sabrı sınırına dayanmıştı. "Neden..." dedi Almas. "Neden bu kadar koşmak zorundayız?"

Almas'ın çektiği derin nefesler kelimeleri arasına giriyordu. "Hırsızsan kaçmayı bileceksin." dedi Saburo. Almas yutkunmuş, söylediği şeyden sonra pislik içindeki çocuğa tekrar bir göz gezdirmiş ve "Neyse ki bir avcıyım!" diye karşılık vermişti. Saburo onun yanına geldi ve kolundan tutup çekiştirmeye baladı. "Hadi artık gitmemiz gerek, daha yapacağımız tonla iş var!" dedi. Almas'ın yüzü düşmüştü. "Daha bir dakikadır bile olmadı! Biraz daha dinlenelim!" diye yalvardı. Nico ve Lupi'nin de müdahale etmiş, topluca ısrar ettikten sonra onu kaldırmayı becermişlerdi. Bir süre daha koştuktan sonra "Geldik!" dedi Saburo. Eliyle kapkaranlık bir deliği gösteriyordu. "Ben önden gidiyorum!" deyip içeri atladı. Onun toprak içinde kayışının sesi gelmişti. "Harika!" diye ileri atıldı Nico. "Şu yukarıda yaptığımızdan değil mi bu? Yine yüzüstü kayacağım!"

Onun da gidişinin ardından Lupi, Almas'a döndü ve "Önce buyurmak ister misin?" diye sordu. Almas nefes nefeseydi. "Lupi..." dedi. "Siz gittikten sonra burada dinlenmemden korktuğun için beni önce göndermeye çalışmıyorsun değil mi?"

Lupi güldü ve "Her zamanki gibi alıngansın Ejder Avcısı!" diye karşılık verdi. Almas başka bir şey söylemeyip tünelden kaydı. Lupi derin bir nefes aldı ve "Ucuz kurtuldum!" dedi. Bir süre bekledikten sonra o da girdi delikten.

Saburo'nun onları soktuğu tünel Manik'le beraber kaydıklarının iki katı uzunluktaydı ve deliğin sonunda kendilerini saman yığını değil koca bir su birikintisi bekliyordu. Bu bilgilendirmeyi yapmadığı için suya dalınca bir çığlık attı Almas. Kollarını havaya kaldırmış beline kadar gelen çamur deryasından debelenerek çıkmaya çalışıyordu. Kendinden önce kayan Nico çıkmıştı ama yüz üstü çakıldığı için ağzına dolan çamurları tükürmekle meşguldü. Arkasından suya düşen Lupi'nin sıçrattığı su da işin cabasıydı.

Her tarafları çamur olmuş şekilde çıktılar küçük göletten. Saburo'nun da onlardan çok farkı yoktu ama bu durumdan rahatsızmış gibi gözükmüyordu. Zaten gölete düşmeden önce de çamur içinde olduğundan onun için değişen bir şey olmamıştı. Saburo onlara bir el işareti yaptı ve yürümeye başladı. Düştükleri, kahverengi ışık saçan taşlarla dolu bir odaydı ve ortadan açılan iki kulplu koca bir kapısı vardı. O kapıya yaklaştıklarında kapının iki parçasının farklı renk olduğunu gördüler. Birisi maviyken diğeri kırmızıya çalıyordu. Sadece renkleri değil oymaları, işlemeleri ve kulplarının şekli de farklıydı. Başka iki kapıdan sökülüp bir araya getirildikleri çok belli oluyordu. Küçük Saburo'nun omuzlarından da güç alarak zorla açtığı bu kapının içinden geçerken üzerlerinde başka başka tahta ve metal parçalarının da kullanıldığını gördüler. Tamamen toplama bir kapıydı bu.

Kapı daha da koca bir odaya açıldı. İçeride çoğu kız onlarca çocuk vardı. Oda ortaya doğru çukurlaşıyordu. İlerledikçe aşağıya doğru iniyorlardı. Girdikleri yerden başlayarak kat kat alçalan bir yapısı vardı bu yerin. Alt alta balkonlar yapılmış gibiydi. Bu balkonlarda hiçbiri birbiriyle uyumlu olmayan kanepelerden lambalara, çeşit çeşit ve boy boy minderlerden gereksiz süs eşyalarına kadar farklı farklı şeyler vardı. Saburo'nun girmesiyle herkes ayaklanmış gibi gözüküyordu. Manik'in kulübelerdeki ağırlığına ve otoritesine benzer bir şey var gibiydi ama biraz farklı hissettiriyordu. Çoğu kız olan çocuklar balkonların ucuna gelip heyecanla ona sesleniyorlardı. "Partiye hazır mıyız?!" diye bağırdı Saburo. Hep bir ağızdan yumruklarını kaldırıp "Hey!" diye bağırdılar. Nico ve diğerleri ne olduğunu anlayamamışlardı ama öylece onu takip ediyorlardı.

Yanından geçtiği bir balkondakilere "Giysiler hazır mı?" diye sordu Saburo. Kızın biri "Henüz dönen olmadı!" diye cevap verdi. Saburo iç çekti ve "Çok geç kalmasalar bari." diye cevap verdi. Soluna döndü ve başka birisine "Girebilmemiz mümkün olacak mı? Haber gönderdiniz mi?" diye başka bir soru sordu. "Gerok kapıda sizi bekliyor olacak!" dedi başka bir kız. Başını salladı. Memnun olmuştu. Tüm bu konuşmaları yaparken odanın merkezindeki geniş alana yürümeye devam ediyor, Almas, Nico ve Lupi ses çıkartmadan onu takip ediyorlardı. Kızın birisi balkondan ona bir torba uzattı. Tatlı ve cilveli bir ses tonuyla "Fare Deliği'ne çıkmak acıktırmış olmalı Saburo, bir şeyler yemek ister misin?" diye sormuş, Saburo elini sallayarak yoluna reddetmişti. Kız dudaklarını büzüp sesini değiştirerek "Ama kendi ellerimle çalmıştım!" dedi. Saburo güldü ve Şimdi değil Kelly, daha sonra tatlım!" dedi.

Odanın ortasına gelmişlerdi. En alt balkondakilere dönüp "Sıcak su hazır mı peki?" dedi heyecanla. İki kişi aynı anda "Evet!" dediler. "Güzel!" diye fısıldadıktan sonra mutluluktan ellerini birbirine vurdu. Etrafına bakındı ve Sindy'yi bir masanın üzerine oturmuş ayaklarını sallandırırken buldu. "Toprak Tırnak!" diye bağırıp onun yanına yürüdü. "Benim küçük kahramanım!" dedi ve sevimli kızın başını okşadı. "Güzel bir banyoyu hak ettin Sindy! Hadi koş ablaların sana bıcı bıcı yaptıracak!"

Sindy aynı ifadesiz yüzle masadan atladı ve onu çağıran kızlara doğru koştu. Almas'a dönüp başıyla bir işaret yaptı ve "Sen de gitsen iyi olur avcı, yoksa sıcak su kalmayabilir!" dedi. Şaşkın bir şekilde "Önce çamura batırıp sonra da banyo mu yapmamızı istiyorsun?" diye sordu Almas. "Ya ne olacaktı! Soyluların arasına böyle sızabileceğini mi zannediyorsun?" dedi Saburo. Başını çevirip "Hadi kızlar!" diye bağırmış, ellerini çırpmıştı. Üç dört tane kız balkonlardan Almas'ın yanına gelip onu kollarından çekiştirmeye başladılar. Onu bir perdenin arkasına götürdüler. Elini Nico ve Lupi'nin sırtına koyan Saburo "Hadi beyler! Biz de yıkanalım!" dedi ve onları tam ters yöne doğru ittirdi. Aynı şekilde bir perdeyi aralayarak girdikleri mekan başka bir odaya açılıyordu. Kapıyı araladıklarında içeriden koca bir buhar kütlesi suratlarına çarptı. Yer, tavan ve duvarlar açık renk bir taşla kaplanmıştı. İçeride onları bekleyen, bellerine bez bağlanmış çocuklar vardı. Saburo'nun geldiğini ve kıyafetlerini çıkartmaya başladığını gören birisi "Vaay bu şerefi neye borçluyuz Saburo? Buraya uğramayalı birkaç asır oluyor ha?" dedi ve güldü. Saburo da gülümsemiş, "Abartmayın, iki yıl bile olmadı!" diye cevap vermişti. Zırhları başkaları tarafından hızlıca çıkartılıp giysileri soyulurken "Sen şimdi iki yıldır hiç banyo yapmadın mı?" diye sordu Lupi. Soruyla Lupi'ye dönen Saburo biraz düşününce onlara buralarda işlerin nasıl yürüdüğünden hiç bahsetmediğini fark etti.

"Burası örgütümüzün diğer bölgeleri gibi değil. Onlar Yeraltı Şehri'nin sistemi içindeler, yetimler yetimlerin tutulduğu yere konuyor, üst kattaysa patates tarlalarında alt kattaysa madenlerde çalışmaya zorlanıyorlar. Etrafındaki insanlar onları normal çocuklar olarak görüyorlar ama içlerinde neler döndüğünden haberleri yok. Biz ise bunun da ötesindeyiz. Diğer bölgelerde niyetlerini gizliyorlar ama bizim varlığımızdan dahi kimsenin haberi yok! Her yerden ve herkesten bağımsızız. Burası Yeraltı Şehri'nin kör noktası. Ne Gargrimm ne de bir başkası soylu şehrinin dışındaki deliklerde birinin yaşadığını tahmin edemez. Bu yüzden içecek suyumuzdan tüm yiyeceklerimize kadar çalmak zorundayız. Ve özellikle suyu temin etmek çok zor oluyor. Bunu herkesi temizlenmek için harcayamayız, eğer öyle olsaydı tüm vaktimizi su taşımakla geçirmek zorunda kalırdık. Bu banyolar sadece şehre girecek hırsızların temiz görünmeleri, böylece fark edilmemeleri için, yani bir ihtiyaç! Aynı size olduğu gibi, anladınız mı?"

Kıyafetleri çıkartılmaya devam ederken "Sen iki senedir banyo yapmadığına göre çalmakta iyi değilsin ha velet!" dedi Nico. Bu cümleyle onların üzerlerini çıkartan çocuklar bir anlığına duraksamış ve Saburo'ya bakmışlardı. Onun sadece güldüğünü, karşılık vermediğini görünce işlerini yapmaya devam ettiler. Saburo derin bir nefes alıp açıklama yapmaya başladı.

"Sürekli Fare Deliği'ne ve dışarı çıkmam gerekiyor. Boş zamanlarımı alt katın sokaklarında geçirmeyi de seviyorum. Gir çık derken tünellerde tekrar tekrar kirleniyorum bu sebeple de eğer hırsızlık yapacaksam normal birinden üç kat daha fazla duş almam gerekiyor. Çok su gidiyor anlıyor musun? Yani bu kadar işim varken bir de şehre girmeyi bıraktım. Ama sıkıntı yok adamlarım yokluğumu aratmıyor zaten."

"Tabii yine de..." dedi ve yere koyduğu kıyafetleri içinden iki hançer çıkarttı. Kendi bıçaklarını Saburo'nun elinde gören Nico ve Lupi kalakalmışlardı. Şaşkınlıkla açılan ağızlarını kapatıp giysilerini çıkartan çocukları kenara ittirdiler ve kemerlerine baktılar. Böylece orada göremedikleri bıçaklarının Saburo tarafından çalındığına emin oldular. Ruhları bile duymamıştı. Hançerleri onlara uzatan Saburo "Hırsızlığıma laf ettirmem!" dedi. Nico bir kahkaha patlatmış ve "Ne zaman aldın?" diye sormuştu. Omuz silken genç hırsız "İşte en sevdiğim şey de insanların bu soruyu sormaları oluyor!" diye cevap verdi. Hançerini yerdeki kemerine sokarken "Gösteri hoşuma gitmedi değil ama buradan çıktığımızda bu alışkanlığını bıraksan iyi olur. Sizi götürmeyi planladığımız Güney Krallığı'nda böyle şeylere iyi baktıklarını hiç zannetmiyorum." dedi Lupi. Saburo kaşlarını kaldırıp kafasını yan yatırmış cevap vermemişti. Lupi'nin bu nasihati bir kulağından girip diğerinden çıkmış gibi gözüküyordu.

Üstlerinde bellerine sardıkları bir parça bezden başak bir şey kalmayan üçünü de yan yana taşlar üzerine yatırdılar. Önce sıcak suyla yumuşatılan bedenleri süngerimsi şeylerle ovulmaya başlanmıştı. Ayak parmaklarından kulak arkalarına kadar temizlenen Lupi bu süreci gereğinden uzun ve manasızca ayrıntılı bulmuş, yanında uzanan ve aynı şekilde keselenen Saburo'ya "Baştan çamura batmasaydık olmaz mıydı? Böylece yıkanmak zorunda da kalmazdık." dedi. "Mesele çamur değil ki?" diye atıldı Saburo. "Bataklığa düşmeden önce de kokuyordunuz, sonuçta savaşçısınız, bir soylu kadar temiz olmanız mümkün değil. Her halükarda yıkanacaktık zaten, çamur bahane oldu."

Yüzünde, aslında bu işten çok memnun olduğunu gösteren gevşek bir tebessüm vardı. Belli ki sıcak suya dokunmadan geçen iki yılda banyo yapmayı pek özlemişti. "Sen yine bir nebze iyisin ama özellikle arkadaşın..." derken, tam o esnada sırtına dökülen sıcacık suyla inledi ve cümlesini yarıda kesmek zorunda kaldı. "Vuuuh!" deyip eliyle suratını ovuşturdu. Sabun akıp gittikten sonra gözlerini açtı ve Lupi'ye, yüz kaslarını germiş, gözlerini yummuş, dişlerini sıkmış Nico'yu gösterdi. Nico'nun tepesine çıkan ve elindeki keseyi bir yaratıkla savaşırmış gibi Nico'nun sırtına sürten çocuğun durumu da içler acısıydı. "Arkadaşın kan kokuyor!" diye fısıldadı Saburo.

Yıkanmaları bitmişti. Havluyla kurulandıktan sonra giyinmeye davranan ama ne giysilerini ne zırhını ne de baltasını bıraktığı yerde bulamayan Nico "Eşyalarım yok Saburo! Bana bak bunları da çaldıysan bu sefer kafanı kırarım haberin olsun!" dedi. Saburo gülmüş ve "Sakin ol, sakin ol! Onlara bir süre ihtiyacın olmayacak, bu yüzden kaldırttırdım." diye cevap vermişti. Nico sebebini soracaktı ki elinde bir torbayla kapıda beliren kişi "Hırsızlar döndü Saburo! Giysiler tamam!" dedi. Saburo ellerini birbirine vurmuş ve "Tam zamanında!" demişti. Torbayı açıp Nico ve Lupi'nin giysilerini verdi. Buharın içinde neye benzediklerini tam seçememişlerdi ama dışarı çıktıklarında ağızları açık kaldı. Açık mavi ve daracık bir pantolon, beyaz püsküllü bir gömlek ve aynı açık mavi renk ceketti Saburo'nun giymelerini istediği şey. Bunlar yetmiyormuş gibi üzeri beyaz beneklerle dolu koyu mavi bir fular da vardı. "Bana bu zibidi şeyini kimse giydiremez!" dedi Nico. Kendisi için getirilen üç dört çeşit kıyafet arasından seçim yapmakla meşgul olan Saburo, "Bunlar muhafız giysileri. Daha kötüleri de var yani şükret!" dedi. Nico daha da deli olmuştu. "Ne?!" diye bağırıp giysileri sağa sola çevirdi ve tekrar baktı. Yüzünde mide bulandırıcı bir şeye bakar tarzda bir ifade vardı. Kıyafetleri önündeki aynalı masaya bıraktı ve "Bana baltamı ver de gideyim şu şehirde ne kadar adam varsa öldüreyim velet! Ne diye bu kadar uğraşıyoruz!!" diye bağırdı. Gömleğinin düğmelerini iliklemekle meşgul olan Saburo "Çoğu ok kullanıyor, sıkıntı orada!" dedi. Bin bir homurtu ve itirazdan sonra Lupi'nin de zorlamasıyla giysileri giymeye ikna olmuştu Nico. Bu da yetmiyormuş gibi üzerlerine bir sürü parfüm sıkılmış, saçları taranıp bir kabın içindeki jelimsi şeyle parlatılmıştı. Ayağa kalktıklarında birbirlerine bakıp güldüler. "Bizi Yuva'da böyle görseler fena döverlerdi ha Lupi!" dedi Nico. Lupi aynaya bakıp "Aslında sevdim biliyor musun?" dedi. Kahkahalarla gülen Nico'nun suratı bir anda asılmış, arkadaşının karnına hafif bir yumruk vurup sertçe "Saçmalama!" demişti.

Yüksek topuklu ayakkabıları her adımlarında şakırdıyor, giysileri hareketlerini ciddi şekilde kısıtlıyordu. Önlerinden yürüyen Saburo'yu takip ederek geldikleri yerden büyük salona geri döndüler. Kızların hepsi ayağa fırlamış, çığlıklarla bağırarak zıplıyorlardı. Saburo ellerini havaya kaldırmış etrafında kendi adını bağıran kızları selamlıyor ve bazılarına göz kırpıyordu. Odanın ortasında dikilen Almas da baştan aşağıya süslenmişti. Göğüs kısmı lacivert olan buz mavisi bir elbise giyiyordu. Elbisenin etek kısmında da ayrı renk lacivert birkaç çizik vardı. Ellerinde beyaz, simli eldivenler, bileklerinde bilezikler vardı. Kulağında parıl parıl parlayan küpeler, parmaklarında yüzükler ve dahası. Saçı da örülmüş ve aynı şekilde simlenmişti. Göz kapaklarında da maviye çalan bir boya vardı. Nico ve Lupi onu gördükleri gibi yere çivilendiler. Almas'ın güzelliğiyle büyülenmişlerdi. Ağızları açık bir şekilde onu seyrediyorlardı.

"Şehre girmeye hazırız!" diye bağırdı Saburo. Çocuklar yumruklarını havaya dikmiş ve aynı anda "Hey!" diye bağırmışlardı. Almas karşısındaki Saburo'ya baktı ve "Sen de kimsin?" dedi. Yıkanınca çamurla kaplı bembeyaz teni parlamaya başlayan ve aslında sarı olan saçları ortaya çıkan Saburo ona hiç de tanıdık gelmemişti. Güldü Saburo. Almas'ın elini yakaladı, "Düzgünce tanışamadık!" dedi ve öptü.

"Çöplük'ün başı, hırsızlar kralı ve buraların en havalı çocuğu Sansar Saburo hizmetinizde leydim!"

Tüm kızlar onun adını bağırıyor ve çığlıklar atıyorlardı. Almas şaşırmış ama gülümsemişti. "Haylaz bir çocuk olduğun baştan belliydi zaten!" dedi. Onun ardındaki Nico ve Lupi'ye de göz gezdirip güldü ve "Yok artık!" diye bağırdı Almas. "Çocuklar çok değişik olmuşsunuz! Şu Nico'ya bak!" dedi ve elini karnına bastırarak, belini bükerek kahkaha attı. Onun parıltılı güzelliğinin etkisinden hala çıkamamış Nico ve Lupi cevap vermiyor, gözlerini bile kırpmadan ona bakıyorlardı.

Oradan başka bir kapıya yöneldiler. Yerlerin taşlarla döşendiği karanlık bir yoldan geçtiler ve önlerine bir kapı daha çıktı. Kapının kulplarını tutup "Derince bir nefes alın, tutabildiğiniz kadar tutmaya çalışın, kusarsanız giysileri batırmamaya dikkat edin." dedi Saburo. Ne kast ettiğini tam anlayamamışlardı ki kapının açılmasıyla içeri dolan pis koku suratlarına çarptı. Birkaç öğürtüden sonra kollarını suratlarına kapatarak Saburo'yu takip ettiler. Hemen önlerindeki çubuğa bağlanmış ipin üzerine elini koydu ve ilerlemeye başladı Saburo. Gözün gözü görmediği yoğun bir karanlık içinde onun yaptığı gibi ipi takip ettiler. Kokunun burunlarını acıttığı, gözlerini yaktığı bu zehirli güzergahta ip başka bir çubuğa ya da direğe kadar gidiyor, oradan yön değiştirip başka bir tarafa uzanıyordu. Sanki bir labirentin içindeymiş gibi sağa ve sola dönüp durarak ilerlemeye devam ettiler. İp son bir noktaya ulaşmış, bu kez bağlı olduğu yerden devam etmemişti. "Bana tutunun!" dedi Saburo. Sesinin kendisinde en uzak kişiye de ulaşması için bağırmıştı. Dediği gibi yaptılar. Herkes bir önündekinin omzunu tutarak, sanki oyun oynayan çocuklar gibi bir süre de böyle yürüdüler. Elini bir duvara yaslayarak "Geldik!" dedi Saburo. Herkesten duvara yaslanmalarını ve ses çıkartmamalarını istedi.

Beklemekten sıkılan Nico "Neredeyiz?" diye fısıldadı. "Soyluların şehrinin arka kapısındayız." diye cevap verdi Saburo. "Peki bu koku ne böyle?"

"Bu kapıyı çöplerini çıkartmak için kullanıyorlar."

O an devasa bir çöp yığını içinden geçtiklerini anladılar. Saburo'nun "Çöplük" diye adlandırdığı mekanı, katlanılmaz bir kokuyla yayan bu sebeple de kimsenin gitmek istemeyeceği gerçek bir çöplük arkasına gizlenmişti. Takip ettikleri ip de bu çöplük içinden açılan yoldan kirlenmeden ve kaybolmadan geçmelerine yarıyor gibi gözüküyordu.

"Peki içeri nasıl gireceğiz?" dedi Nico. Saburo sessiz olmalarını söyledikten sonra arka arkaya gelen sorularla bunalmış ve iç çekmişti. "İçeride adamlarım var tamam mı?! Şimdi sessiz olun!" diye fısıldamıştı.

Hemen sonra bir gümbürtü koptu. Dönen çarkların gürültüsü ve çarkların bağlı olduğu zincirlerin şakırtısıyla birlikte yaslandıkları duvar titremeye başladı. Saburo'nun olduğu yerden bir koca bir kapı açılmış, açılan kapıyla birlikte çöplüğe ışık vurmuştu. Nico ve diğerleri içlerinden geçtikleri şeye dönüp baktıklarında şok oldular. Gördükleri manzara sonu gözükmeyen bir yığıntıydı. Buna çöpten bir dağ demek daha doğru olurdu. Açılan devasa kapının gürültüsü bitince bir ıslık sesi duyuldu. Işık içerisinden el arabası süren birkaç kişi çıktı. Arabası en önde olan kişi çaldığı ıslığın melodisiyle uyumlu bir şarkı söylemeye başladı. Kıkırdadı ve yaslandığı duvardan adamlara doğru yürüdü Saburo.

"Sesin her zamanki gibi rezalet Gerok!"

Adam arabasını durdurmuş ve şarkı söylemeyi kesmişti. "Saburo!" diye bağırdı ve arkasını döndü. Belli ki söylenen şarkı girişin güvenli olduğuna dair bir şifreydi. Tokalaştıktan sonra Gerok, Saburo'nun saçını karıştırmak istemiş ama Saburo kafasını kaçırmıştı.

Güldü ve "Çok uzun zaman oldu ha genç dostum! Çocuklar banyo yapmayı bıraktığın için gelmediğini söylediler! Nerelerdeydin?" dedi Gerok. Saburo havalı bir şekilde "Meşguldüm ihtiyar!" dedi. Gerok bu sefer yakaladığı kafasını koltuğu altına alıp sıktı ve "Kızlarla fingirdeşiyordun değil mi?" dedi ve gülmeye başladı. Tam o esnada duvardan yanlarına gelen Almas'ı gördü ve donakaldı adam. Ağzını açamadan Nico ve Lupi gelmiş onlarla karşılaşınca beti benzi iyice atmıştı. "Mu...mu...muhafızlar!" dedi ve Saburo'yu bırakıp geri geri çekilmeye başladı. El arabasının birine çarpıp devrilince Saburo kahkahalarla gülmeye başlamıştı. "Sakin ol Gerok! Onlar benimle birlikte!" dedi. Derince bir nefes çeken yaşlı adam doğruldu ve "Çocuklar kıyafet lazım dediğinde şaşırmıştım! Demek bu yüzdenmiş!" dedi. "Söyle bakalım neler çeviriyorsun ha Sansar? Bu insanlar üst kattan mı yoksa madenlerden mi?"

Saburo onun sorusunu görmezden gelip "Şimdi anlatacak zaman değil Gerok! Bizim çok acil bir şekilde birkaç silah çalmamız lazım! Bir tane yay ve iki muhafız mızrağı!" dedi.

Omuz silken Gerok "Hiç sıkıntı değil, kafana göre takıl, şehir bomboş." dedi. Saburo ne kast ettiğini anlayamamıştı. "Nasıl yani bomboş?" dedi tedirgin bir ses tonuyla.

"Piyasada hiç muhafız yok, şehir sadece soylularla dolu. Birkaç adamımı kışlaya gönderdim ama orası da boşaltılmış. Akın akın tüm askerlerin yukarılara çıktığını söylüyorlar. Gargrimm'in güneş banyosuna eşlik edeceklermiş!"

Saburo'nun tepesinden kaynar su dökülmüştü resmen. Fal taşına dönen gözlerini arkasındaki yoldaşlarına çevirdi ve "Sanırım bir sıkıntımız var." dedi.








- evveeeett dostlar ^^ Sansar Saburo!! nasıl karakter ama ^^ tam çakal değil mi :D yukarıda yetimler kırbaç yesin aşağıda madendekiler taşlar altında ezilsin bizim Saburo kendine harem kurmuş :D tam sopalık çocuk gerçekten ^^ ama onu bunlarla yargılamayın onunla alakalı bilmediğiniz şeyler var bir sonraki veya ondan sonraki bölümde açıklanacak hepsi ^^

- bölümün sonundaki şeye gelince arkadaşlar biliyorsunuz bu grubun görevi köprüleri kullanarak olabildiğince üste çıkmak ve beklemekti. Güneş Banyosu karıştığı zaman aşağıdan gelecek birliklerin kullandığı yolları havaya uçuracaklardı. Ama bir öğreniyorlar ki tüm askerler Gargrimm'le birlikte yukarı çıkmışlar bile !!!!! yoksa bilgi sızdıran mı var!?! neler oluyor acabaa neleerr!!!!

- bu arada Saburo'nun mekanı ÇÖPLÜK'ü nasıl buldunuz ^^ adam ortamı kurmuş değil mi :D Manik'in örgütünde toplam altı tane yapılanma var ^^ bunlardan üçü bölgesel üçü bağımsız yapılanmalar ^^ üst katı ve Parmaksız Chester'ı biliyoruz zaten. Aynısının benzeri alt katta da var. Yetimlerin konulduğu bir yurt. Üçüncü bölgesel yapılanma ise kulübeler ^^ gelelim bağımsızlara ^^ Sansar Saburo ve ÇÖPLÜK'ünün dışında alt ve üst kat arasında bilgi ve malzeme taşıma işlerini halleden Fred'in ekibi var Amasia ve Jakaranda ileyken onları da tanıyacağız ama asıl bahsetmek istediğim altıncı yapılanma Uyku Perileri ^^ ilerleyen bölümlerde onlardan da bahsedilecek ama maalesef kendileriyle tanışmayacağız ^^

- herkese iyi okumalar ^^

- BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN !!!!

Continue Reading

You'll Also Like

Vuslat By 🍯

Teen Fiction

3.6K 2.3K 24
Hayden ve Chase yedi yaşına kadar çok iyi arkadaşlardı. Daha sonra Chase Kaliforniya'ya taşındı. Son sınıfa girerken yazın Hayden, Chase'in evinde ka...
1.8M 119K 42
HİKAYE İÇİN YAPILAN YORUMLAR "Okuduğum en güzel fantastik hikayelerden birisi. Elementleri farklı bir olayla birleştirmen örneğin; doğanın kızı çok...
50.1K 3.9K 77
"Bulutlu bir gecede yıldızları göremiyor olman, onların var olmadığı anlamına gelmez." *** Satranç. En kutsal ve en ölümcül oyunumuz. Kralların o...
298K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...