Avery: Koruyucu

By Elentdri

579K 49.5K 6.5K

°Wattys 2020 Paranormal kategorisi kazananı. -Avery serisinin ilk kitabıdır. °Tamamlandı. & Ölüm ve yaşam... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
ÖNEMLİ DUYURU
Duyuru/ İkinci Kitap
Duyurumsu Bir Bölüm

35. Bölüm

6.2K 647 67
By Elentdri

Çığlık sesiyle uyandığımda yatağımın sallandığını fark ettim. Kalbim endişeyle tekledi. Yer sarsılıyor, duvarlar sanki atılan çığlıkla hareket ediyordu. Zorlukla yataktan kalktım. Gecenin bu saatinde beni uyandıran acı çığlık hâlâ devam ediyordu.

Birkaç düşme tehlikesinin sonunda kapıya ulaştım. Bağırış sesleri kulağıma geliyordu. Mestra'daki herkes neler olduğunu öğrenmek adına oradan oraya koşuşturuyordu. Merdivenlerden inerken son bir basamak kala yere kapaklandım. Birisi bileğimi tutarak beni kaldırdı. Andriel'ın endişeli yüzüyle karşılaştım. "Çığlık sesi kızlar yatakhanesinden geliyor."

Aklıma Tilda geldiğinde koşmaya başladım. Duvarlara tutunarak düşmeden yatakhanenin önüne gelmeyi başardım. Dün, Tilda ile birlikte ona ne olduğunu araştırmıştık. Ve en sonunda ses dalgalarını kontrol edebildiğini anlamıştık. Dün gece Henry'nin yanından döndüğümde Tilda gayet iyi durumdaydı. Hatta bu sabah, kafasındaki seslerin kesildiğini söylemişti.

Kapıyı iterek Nerissa ve Tilda'nın kaldığı odaya ilerledim. Kapının önünde oluşan kalabalığı geçerek içeriye daldım. Çığlık durmuştu ama yer sallanmaya devam ediyordu. Nerissa beni gördüğünde bağırarak yatakta dizlerine sarılmış biçimde oturan Tilda'yı işaret etti. "Etrafında bir bariyer var, geçemiyoruz!"

Geriye çekilmesini söyleyerek Tilda'ya yaklaştım. Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinin lacivert renkte parladığını gördüm. Elimi ona doğru uzattığımda parmaklarımın ucuna titreşim yayıldı. Nerissa'nın bahsettiği bariyeri şimdi daha iyi anlamıştım işte. "Tilda beni duyuyor musun? Acı çektiğini biliyorum. Sana yardım etmeme izin vermelisin."

Tilda gözünü kırpmadan bana bakmaya devam etti önüne düşen saçlarının arasından. O an saçlarını boyatmış olduğunu fark ettim. Siyah saç tutamları yüzüne düşmüştü. "Tilda beni duyduğunu biliyorum. Sadece sakin ol ve sana yardım etmeme izin ver."

Boş ifadesini bozmadan bakmaya devam etti. Nerissa endişeyle "Ne yapacağız? Bizi duymuyor!" dediğinde söylediği şey kaşlarımın çatılmasına neden oldu.

Birisinin bizi duyması için gerekli olan şeyler neydi? Ses. Ve Tilda ses dalgalarını kontrol edebiliyordu. Bariyeri, içeriye ses geçirmeyecek şekilde olmalıydı. Titrek bir nefes alarak ayağa kalktım. Avery'lerin yapabildiği çok fazla şey vardı. Tilda'nın gücü, benimde içimde barınıyordu. Ona sesimi duyurabilirdim.

Kapının önünde bekleyenlere bakarak "Dışarıya çıkın ve kapıyı kapatın." dedim.

Riley, Nerissa'yı dışarıya çekti ve bize son kez baktıktan sonra kapıyı kapattı. Tilda ile yalnız kalmıştık. Derin bir nefes aldım. Dudaklarımı aralayarak "Tilda!" diye bağırdım.

Sesim duvarda yankılandı. Fakat ne yazık ki Tilda'nın bariyerini geçecek kadar güçlü değildi. Gözlerimi kapatarak nefesimi düzene soktum. Yapabilirdim. Ellerimi yumruk yaptım. Sanki sesimi yönlendirebilirmişim gibi. Başarısız olamazdım.

"Tilda!" Sesim duvarları ve kapıyı titretti. Tilda'nın bariyerinin de titreşimlerden nasibini aldığını gördüm. Yine de yeterli olmamıştı. Son gücümle yeniden adını bağırdım. Duvarlar ve zemin büyük bir güçle sallandı.

Tilda'nın gözleri büyüdü. Beni duyabiliyordu! Başarmıştım. "Bariyeri kaldır! Sana yardım edeceğim!"

Ellerini kulaklarına kapatarak yüzünü buruşturdu. Gözlerini sıkıca kapattı ve öne doğru yığıldı. Bariyeri umursamadan onu tuttum. Ellerime hiçbir şey olmadığı için nefesimi rahatlayarak dışarıya bıraktım. Bariyeri kaldırmıştı. Tilda kafasını kaldırarak kısık sesle "Aria?" diye mırıldandı.

"Buradayım. İyi misin?" diye sorduğumda başını sallayarak doğruldu. "Ne oldu?"

"Yarın ilk iş olarak gücünü kontrol etmeyi öğrenmek için sana eğitim verecek birini bulacağım." Ona sıkıca sarıldım. Bir anlığına onu da kaybedeceğimi sanmıştım.

Kapıyı açarak diğerlerinin içeriye girmesine izin verdim. Tilda'nın gücü kendini belli ediyordu. Ancak Andriel'da hiçbir gariplik sezmiyordum.

Sabah annem yanıma uğramış ve Tilda ile kendisi ilgileneceğini söylemişti. İstemeyerek kabul etmiştim. Annem onun için en doğru kararı verirdi. Guernsey kasabasına gönderdiğim gözcü dönmüştü. Ve anlaşılan Herbert'ın söyledikleri doğruydu. Carlo'yu orada görmüştü. Kurtların evine giderek haberin doğru olduğunu söyledim.

Oliver, Henry ve ikiz kardeşleri yanına alarak bu gece Guernsey kasabasına gideceğini belirtti. Bende onlarla gidecektim. Riley ve Nerissa'yı, Tilda ve Andriel'a dikkat etmeleri hususunda uyardım. Babama Guernsey kasabasına gideceğimi söyleyerek Mestra'dan ayrıldım. Başta buna karşı çıkmıştı. Ancak yardıma ihtiyaçları olabilirdi. Bunu o da biliyordu. Bu yüzden cezamı kaldırmıştı.

Üstüme giydiğim deri ceketi düzeltirken boş sokağa göz attım. Henry beni alacaktı. Dakikalar yavaşça geçerken elimde evirip çevirdiğim fırlatma bıçağını koluma sıkıştırdım. Dikkat çekmemek adına pelerinimin yerine deri ceketimi giymiştim. Koruyucu olduğumu kasabada belli etmek istememiştim.

Siyah iki araba art arda sokağa girdi. Yaslandığım duvardan doğruldum. Yanımda duran arabanın arka kapısını açarak koltuğa oturdum. Sırtımdaki ikili kılıcı alırken "Geç kaldın." diye mırıldandım.

Henry gözlerini devirerek arabayı çalıştırdı. Kılıçlarımı yanımdaki boşluğa bıraktım. Oliver, yolcu koltuğunda oturuyordu. Kafasını arkaya çevirdi. "Bizimle geldiğinden Elrod'un haberi var değil mi Aria?"

Başımı aşağı yukarı salladım. Elbette vardı. Neden ondan gizli şekilde hareket edecektim ki? Ares'i bulmayı o da istiyordu. Sadece emirleri doğrultusunda hareket etmemi istiyordu, bu kadar. Bazen küçük anlaşmazlıklar yaşadığımız için ondan bazı şeyleri saklamak zorunda kalıyordum.

Mnestra'nın çıkışına ulaştığımızda kafamı geriye çevirip baktım. Arkamızdan gelen siyah arabada Drake ve Flair'ın olduğunu gördüm. Neil ortalıkta görünmüyordu. Evet, onu da yanımda götürmeye karar vermiştim. Bana yetişeceğini söylemişti ancak hâlâ gelmemişti.

"Birisini mi arıyorsun?" diyen Henry ile önüme dönerek omuz silktim. "Hayır."

Neil'ın geleceğini söyleme gereği duymadım. Karanlık gökyüzüne bakarak iki saati geçirdim. Bulutlar yüzünden ay görünmüyordu. Yaz mevsiminin ortalarındaydık. Hava o kadar dengesizdi ki bir anda kış soğuğuna dönebiliyordu. Bu yüzden ceketimi giymek zorunda kalmıştım. Geceleri hava daha bir soğuk oluyordu.

Guernsey kasabası karşımızda belirdiğinde nefesimi tuttum. Kasabanın üzerine bir sis bulutu inmişti. Ve bazı bölgelerden dumanlar yükseliyordu. Kasabadaki çoğu ev ya yıkılmıştı ya da yanmıştı. Yıkılmış evlerin yerine belirli yerlere çadırlar koyulmuştu. "Burası ne hâle gelmiş böyle?"

Şaşkın sesimi duyan Oliver iç çekerek Henry'e arabayı durdurmasını işaret etti. "Carlo sandığımızdan çok daha güçlü. Ve giderek daha da güçleniyor. Bir süre sonra yenilmez duruma gelecek. İçimden bir ses bunun uzun sürmeyeceğini söylüyor."

Arabadan indim ve gözlerimi kısarak kasabayı gözlemledim. Carlo aptal değildi. Burayı bulacağımızı tahmin ederek etrafa bir gözcü koymuş olmalıydı. Drake ve Flair yanımıza geldiğinde Henry yolun aşağısında kalan yıkılmış evleri gösterdi. "Sanırım en güvenli yol burası."

"Pekala. Henry ve Aria, siz Ares'i bulup kurtarın. Biz de Carlo'yu halledeceğiz." diyen Oliver'a baktım.

Carlo'yu burada öldürmek istiyordu. Bende istiyordum elbette. Ama bu çok riskliydi. Kasabada birçok adamının olduğunu tahmin etmesi zor değildi. "Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Sadece Ares'i kurtarmaya odaklanmalıyız. Aksi hâlde bizde yakalanırız."

"Bırak da oğlumu nasıl kurtaracağıma ben karar vereyim, genç hanım." diyerek dik bakışlarını benden çekti ve diğerlerine döndü. "Carlo bu gece ölecek. İtirazı olan var mı?"

Hiçbirisi sesini çıkarmadığında derin bir nefes aldım. Kendi kararıydı. Bu gece lider ben değildim. Sadece yardım etmek adına onlarla geldiğimi kendime hatırlattım. Arabanın arka koltuğundan ikili kılıcımı aldım ve sırtıma astım. "Karşıda bir gözcü var. Arkasından dolanıp onu etkisiz hâle getireceğim. Size işaret verdiğimde kasabaya girin."

"Seninle geliyorum." diyen Henry'e bir şey söylemeden yürümeye başladım.

Ağaçların arasına daldım ve ayakta kalan tek büyük binanın üzerine gizlenmiş olan gözcüden bakışlarımı bir an bile çekmeden yürüdüm. Henry başını yukarıya kaldırarak adama baktı. Adamın elinde bir yay vardı. Ve gözü kasabanın girişine odaklanmıştı. Sanki en ufak hareket olduğunda oku yaydan fırlayacaktı. "Onu nasıl gördün?"

Adam bizden uzaktaydı. Andriel kadar olmasa da gözlerim keskindi. Bu sayede ne kadar uzaklıkta olduğu önemsizdi. Yanımda ok ve yay olsaydı onu kolaylıkla vurabilirdim. "Doğal yetenek."

"Neden gerginsin?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Bir anda bu kadar iyi davranması garip gelmişti. Belki de Ares'i kurtarmalarına yardım etmemden kaynaklanıyordu. "Gergin olduğumu nereden çıkardın?"

Hafifçe gülerken "Kurtların duyguların kokusunu alabildiğini unuttun mu?" diye alay ettiğinde bıkkınca ofladım.

Aklım Tilda'da kalmıştı. Ve Ares ile ilgili gördüğüm rüya beni ürkütüyordu. Düşünmemeye çalışarak duvarı kırık binanın içine girdim. Yukarıya doğru çıkan merdivenleri seri şekilde tırmandım. Henry'nin de ardımdan geldiğini duyabiliyordum. Karanlık binanın tepesine ulaştığımda çatıya çıkan küçük merdiveni hızla tırmandım. Adam aniden bana döndüğünde koluma sakladığım fırlatma bıçağı boynuna isabet etti. Adam geriye doğru, yani binadan aşağıya düştü.

Henry şaşkınca aşağıya baktı. "Çok hızlı oldu."

Omuzlarımı kaldırarak umursamadığımı belirttim. "Ares'in nerede olduğunu bulmalıyız. Gidelim."

Henry kolumu tutarak "Bekle." dediğinde olduğum yerde kaldım.

Kafasını kaldırarak gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı ve yüzünde oluşan gülümsemeyle gözlerini araladı. "Kokusunu alıyorum. Beni takip et."

Binadan koşar adımlarla çıktık. Yıkık dökük kasabanın taş yolunda bir süre ilerledik. Karşıda beliren çadırlar ve büyük ateş, doğru noktaya geldiğimizin işaretiydi. Henry bir duvarın yanında durmuş, etrafı izliyordu. "Orada. Kokusu en çok bu tarafta yoğun. Karşıdaki zindanları görüyor musun? Duvarın önüne dizilmiş art arda parmaklıklar var."

"Evet, görüyorum." diyerek onayladım.

Zindanlar, çadırlardan biraz uzakta kalıyordu. Oraya ulaşmak için iki çadırın yanından görünmeden geçmemiz gerekiyordu. Bir hava dalgası hissettiğimde arkama baktım. Neil kanatlarını çırparak yanımıza geldi. "Dikkatlerini dağıtmamı ister misin, Avery?"

"Buna çok sevinirim." dediğimde Henry bana döndü. "Bir şey mi dedin?"

Neil hızla yükseldi ve iki çadırında arasında kalan ateşe ilerledi. "Neil bizim için dikkatleri dağıtacak. Hızlı olmalıyız."

Çadırların yanında duran birkaç adamın üzerinden süzülen Neil ateşin üstünde durdu ve kanatlarını çırptı. Ateş, Neil'ın yarattığı hava akımıyla yükseldi ve dağıldı. Adamlar etrafa bakarak koşuşturmaya başladıklarında duvarın arkasından çıktık. İlk çadırın yanından geçtik. Henry birkaç adım önümdeydi. Adamlardan birisi bizi gördüğünde elini kaldırdı. "Yakalayın şunları!"

Henry aniden durdu ve bana baktı. "Sen git. Ben onları oyalarım."

Durduğumda beklemeden itekledi. "Hadi Aria. Git dedim."

Neil'ın zindanlara doğru uçtuğunu görünce bize doğru koşan adamlara son kez bakıp harekete geçtim. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki, zindanlara ulaştığımda zorlukla durdum. Elimi parmaklığa koydum ve soluklandım. Etraf karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Onu nasıl bulacaktım? Yan yana dizilmiş en az on tane zindan vardı.

Neil kanatlarını çırparak gökyüzüne süzüldü. Işığa ihtiyacım vardı. Zindanların önünde yürürken içeriye bakıyordum. Ne yazık ki görmek hiç kolay değildi. Bir parmaklığa elimi koydum. "Karanlıkta hislerimle yolumu bulabiliyorsam, Ares'i de bulabilirim."

Elimi sırayla parmaklıklarda gezdirdim. Ayaklarım kendiliğinden hareket etmeyi bıraktı. Önünde durduğum parmaklığı açmaya çalıştım. Kilitli demir parmaklık, açılacak gibi durmuyordu. "Tamam Aria. Sakin ol. Bunu halledebilirsin."

Kendi kendime konuşurken bir yandan da kilidi açmak için çabalıyordum. Sonunda sinirle parmaklığa tekme attım. Ares sesimi duymuyor muydu? Yoksa burada değil miydi?

"Öfken seni başarıya ulaştırmaz."

Kulağıma gelen sesle hızla arkama döndüm. Yaşlı bir adam, elinde beyaz ışık saçan asasının ucunu yere koymuştu ve ona yaslanmıştı. Şaşkınca etrafa göz atıp yeniden ona baktım. "Sen kimsin? Burada ne arıyorsun?"

"Yardıma ihtiyacın var gibi görünüyor." diyerek sorularımı duymazdan geldi.

Beyaz saçları ve sakalının arasında parlayan altın sarısı gözleri samimi bakıyordu. "Büyücü müsün?"

"Öyleyim. Ya sen?" Sesinin tınısı, sanki çok fazla şey bilir gibi çıkmıştı. Tuhaf bir şekilde ona kanımın ısındığını hissettim. Bunda tamamen beyaz renge bürünmesinin bir etkisi olup olmadığını merak ettim.

"Değilim. Kapıyı açmama yardım eder misin?" diye sordum.

"Hayır." dediğinde şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. Az önce yardıma ihtiyacım olduğu için burada olduğunu söylememiş miydi? "Kapıyı kendin açabilirsin Aria."

Kapıya baktıktan sonra adımı söylemesiyle elim anında belimdeki hançerin kabzasına gitti. "Adımı nereden biliyorsun? Kimsin sen?"

Carlo'nun benimle oyun oynadığını düşünmeye başlıyordum. Henry de görünürlerde yoktu. Endişe yavaşça ruhumu sardı. Yaşlı adam samimiyet dolu bir gülümsemeyle başını eğdi. "Beni öldürecek misin genç Avery?"

Bunu Carlo'nun bile bildiğini sanmıyordum. Bilen kişiler sayılıydı. Nasıl bilebilirdi? "Kim olduğunu söylemezsen, evet."

"Acetes. Bir zamanlar adım buydu." diyerek iç çekti ve hüzünle tebessüm etti. Sanki çok uzun zamandır bu ismi kullanmıyor gibi özlem doluydu sesi. "Soru sormaya devam mı edeceksin yoksa arkadaşını kurtarmayı mı tercih edersin?"

Adını söylediği için bir anlığına rahatladım. Sesi ve yüzü o kadar samimiydi ki ona karşı içimde oluşan şüphe oluştuğu gibi yok oluyordu. "Kapıyı nasıl açacağım?"

"Sana ilk öğreteceğim ders bu, Aria. Beni iyi dinle." dediğinde kaşlarım merakla havalandı. Ders mi? Ne dersinden bahsediyordu? "Güçlerini doğru kullanmalısın. Nerede ne yapacağını, doğru soruları sormayı ve de ruhunun derinliklerinde yatan bilgeliği öğreneceksin. Hepsinin bir zamanı var. Ama öncelikle, içten bir şekilde istemeyi öğren. Başarmanın en önemli kuralı, inanmak ve istemektir. Sadece iste ve olacağına inan."

"Ne demek istiyorsun?" dediğimde elimi tuttu ve kilidin üzerine koydu. Parlak gözleri şimdi tüm ciddiyetiyle gözlerime bakıyordu. "Mantığınla mı hareket edersin hislerinle mi?"

"Nasıl bir durumda olduğuma bağlı. Neden bunları soruyorsun?" diye çıkıştığımda asasını kaldırdı. "Sen zeki bir kızsın, Aria. Neden sorduğumu biliyorsun. Kilidin açılmasını mı istiyorsun? O hâlde açılacağına inan."

Asanın üstündeki beyaz taş, zindanın içini aydınlattı. Bu taş, bana Flair'ın cadı taşını anımsatmıştı. Ares, sırtını duvara dayamış bir şekilde yerde oturuyordu. Gözleri kapalıydı. Ölü gibi uyuyordu. Zorlukla yutkundum. Baygın olmalıydı. Onu bir an önce oradan çıkarmalıydım. Yoksa rüyamda gördüğüm gibi ölecekti belki de. Kilidi sıkıca tuttum. "Lütfen açıl. Lütfen açıl."

Acetes geriye doğru adım attı. Işık Ares'in üzerinden çekilirken "Bekle! Gidemezsin. Kilidi açmama yardım etmelisin." diye aceleyle konuştum.

Yüzündeki gülümseme yeniden yerine gelmişti. "Sen açmalısın, ben değil. Unutma, inanırsan isteklerin gerçekleşir."

Geriye doğru gitti ve karanlıkta tamamen kayboldu. Sanki bir anda bir sis bulutu onu almış ve götürmüştü. Karanlıkta tek başıma kaldığımda gözlerimi kapattım ve başımı parmaklığa yasladım. Derin nefeslerimin ardından gözlerimi açtım. Zindanın içini net bir şekilde görmenin şaşkınlığını arka plana attım. Kilidi avucumda sıktım. Parmaklarımın arasından gelen tık sesiyle kilide baktım. Açılmıştı!

Sırıtarak kapıyı kendime çektim ve içeriye daldım. Ares'in yanına eğilerek omzunu sarstım. "Ares! Uyanman gerek."

Gözleri aralandığında birkaç saniye boş bakışlarla bana baktı. Ardından kısık bir sesle "Aria? Burada mısın sahiden?" dediğinde rahatlayarak başımı salladım. "Buradayım. Hadi, seni hemen buradan götürmeliyim."

Acetes bana fazla vakit kaybettirmişti. Hâlâ onun kim olduğunu bilmiyordum. Açıkçası şu an umurumda değildi. Ares'in ayağa kalkmasına yardım ettim. Parmaklıktan çıkmadan önce gözleri yüzümde gezindi şaşkınlıkla. "Gözlerin turuncu bir şekilde parlıyor."

"Ben yapmıyorum." diye homurdanırken onu dışarıya ittim. "Gitmeliyiz."

Çadırın arkasında beliren Henry koşarak yanımıza geldi. Ares'i gördüğünde hızla gözleriyle onu taradı. "İyi misin? Yaralı mısın?"

"İyiyim. Sadece ikiniz mi geldiniz?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Oliver, Drake ve Flair da burada. Lütfen sorularını daha sonraya sakla. Acele etmeliyiz."

"Evet. Arkadaşınızı dinleyin." diyen bir ses duyduğumda karanlıkta gözümü gezdirdim.

Duvarlara dizilmiş olan meşaleler art arda yanmaya başladığında kafasını yana yatırmış, eğlenir bir ifadeyle karşımızda duran Carlo'yu gördüm. Geç kalmıştık. Oliver ve diğerleri neredeydi?

Henry bir adım öne çıkarak Ares'i geride bıraktı. "Yolumuzdan çekilmezsen kafanı kopartırım ve çaldığın güçler bile buna engel olamaz."

"Neden bu kadar agresifsin Henry? Sürekli öfkeli olmak seni yormuyor mu?" diye dalga geçen Carlo'nun arkasında bir adam belirdi.

Carlo'dan birkaç santim daha kısaydı. Üstünde, eski ve yıpranmış kıyafetler vardı. Uzun zamandır burada kalmış olmalıydı. "Efendim, kurtların liderini ve büyücü kardeşleri etkisiz hale getirdik. Ne yapmamızı istersiniz?"

Ares öne doğru atıldığında kolunu tutarak onu durdurdum. Yanlış bir harekette bulunursak Carlo onları düşünmeden öldürürdü.

"Onları buraya getirin. Küçük bir parti yapmak istiyorum!" diye coşkuyla bağıran Carlo gözlerini bana dikti. "Senin bundan daha zeki olduğunu sanıyordum Aria. Gerçekten, Herbert'ın size nerede olduğumu söyleyeceğini tahmin etmediğimi mi sandın? Aptal Koruyucu."

Carlo'nun yanından ayrılan adam çadırların arasında kayboldu. Gözlerimi etrafta gezdirmeyi keserek ona çevirdim. "Senin için geleceğimi biliyorsun değil mi Carlo? Tüm bunların sonunda kaybeden sen olacaksın."

Birilerinin yaklaştığını gördüğümde dikkatle yüzlerini inceledim. Drake, Oliver ve Flair'ın ellerine zincir takılmıştı. Çevrelerini saran en az on kişi vardı. Yanımıza ulaştıklarında Oliver'ın öfkeli yüzüne baktım. Beni dinlemiş olsaydı, şu an buradan uzaklaşıyor olacaktık.

"Herkes tam olduğuna göre artık partiyi başlatabiliriz! Evet, önce kim ölmek ister?" Hepimizde gözlerini gezdirdi ve üzüntüyle gözlerini devirdi. "Gönüllü kimse yok mu? O halde ben seçmek zorundayım. Sen! Evet sen!"

Elini Drake'in yüzüne doğrulttu. Flair kolunu, onu tutan adamdan çekmeye çalıştı. İkizinin bir manyağa kurban gitmesini istemediği belliydi. Bu yüzden hızla bir çözüm bulmaya çalıştım. Neil! Elbette. Neil neredeydi? Ortaya çıkmak için neyi bekliyordu?

Carlo yüzündeki gülümsemeyi bozmadan elini çevirdi. Avucunda oluşan ateşi Drake'e doğru savurdu. Drake kafasını eğmiş bir şekilde gözlerini ona dikmişti. Ateş ona değmek üzereyken gözleri altın sarısına döndü ve ateş parıltılar yaratarak kayboldu. Carlo gözlerini kısarak "Bu sıradan bedenin içinde çok güçlü bir büyücü yatıyor, değil mi? Tahmin ettiğim gibi." diye mırıldandı.

"Seni öldüreceğim." Kısık sesi kulağıma gelen Oliver'a baktım. Carlo da benim gibi tüm dikkatini ona verdiğinde Ares beni hafifçe çekeleyerek yanına yaklaştırdı. Gözleri saçma bir şey yapmamam için uyarıyordu sanki. Başımı oynattım. Kimseyi tehlikeye atmaya niyetim yoktu.

"Buraya yalnız gelmek büyük bir hataydı Oliver Nobrent. Kabul et, yolun sonuna geldin." diyen Carlo'ya bakarak "Yalnız geldiğimizi kim söyledi?" dediğimde başını hızla bana çevirdi.

Neil karanlık gökyüzünden hızla süzülerek "Bensiz parti yaptığınıza inanamıyorum!" diye bağırdı.

Devasa bir hava dalgası hepimizi bir tarafa fırlattı. Yere düşmenin etkisiyle yüzümü buruşturdum. Ayağa kalkarken Carlo'nun şaşkın yüzü görüş açıma girdi. Tekmeyi suratına geçirdim. "Senin için döneceğim. Sıranı bekle."

Ares'in kolundan tutarak kalkmasına yardım ettim. Diğerleri çoktan ayaklanmıştı. Oliver ve Henry, diğer adamlara saldırırken uzaktan bağırış sesleri geliyordu. Daha çok adamın buraya doğru geldiğini biliyordum. Drake ve Flair'ın büyüyle zincirlerden kurtulduğunu, Oliver'ın ise gözlerinin kırmızı bir şekilde parladığını gördüm.

Ares'e baktığımda yorgun bir şekilde "Sanırım koşmalıyız Aria." dedi ve bana baktı. "Neden öyle bakıyorsun?"

Rüyamda gördüklerim yeniden aklıma gelmişti. Kafamı iki yana salladım. "Hiç."

Koşmaya başladığımızda karşıma çıkan iki adamdan birisine sırtımdan çektiğim kılıcımı savurdum. Diğer kılıcı da yanındaki adamın karnına sapladım. Diğerlerinin de arkamızdan koştuklarını gördüm. Ares aniden tökezleyerek durdu. Kendimi durmaya zorladım. Toprak zeminde tozlar havaya uçuştu. Ares'in önünde durarak "Ne oldu?" diye sorduğumda elini karnına götürdü.

Diğerleri de yanımıza ulaştığı sırada Carlo'nun olduğu yerde durmuş donuk gözlerle bizi izlediğini gördüm. Elindeki arbalet ateşin yansımasıyla gözüme çarptı. Hızla Ares'in sırtına elimi koydum. Bir ok, kalbinin hemen altına saplanmıştı. Carlo sırıtarak dudaklarını oynattı. "Gümüş."

"Ares, gümüş size zarar veriyor mu? Yani bu bir efsane değil miydi?" diye endişeyle soludum.

Yere düşen Ares'i, Oliver tuttu. Keskin bakışları bendeydi. "Çıkar şu oku."

Elimi sırtında koydum ve sağ elimle oku kavradım. Derin bir nefes alarak "Bu canını acıtacak." dedim ve hızla oku çektim.

Ares hırıltıyla öne düştü. Drake elimdeki oku alarak inceledi. Gözleri endişeyle büyürken "Oliver, bu sadece gümüş değil. Büyüyle zehirlenmiş." dediğinde bir adım geriledim.

Ares elini toprağa koyduğunda gördüğüm rüya tekrar tekrar canlandı. "Hayır. Engel olamadım."

Kimse beni duymamıştı. Oliver, oğlunu yerden kaldırmaya çalışıyordu. Diğerleri ise şoka girmiş gibiydi. Onu koruyamamıştım. Rüyamda söyledikleri doğruydu. Kulaklarım uğuldarken görüşüm de bulanıklaştı. Başarısız olmuştum.

Continue Reading

You'll Also Like

315K 38.8K 25
*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.* Halam, aynı zamanda bir nevi teyzem, be...
280K 24.6K 45
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
50.3K 2K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
101K 4.1K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...