36. Bölüm

5.8K 625 160
                                    

Carlo bize yaklaşırken elindeki arbaleti yanında yürüyen kısa adama verdi. "Kurdun kanına yayılan zehir, en fazla birkaç dakikaya etkisini gösterir. Özel bir büyü yaptım onun için. Kurtlara zararlı gelen her şey vardı içinde, bu onu öldürecektir."

Ares'in yanına eğilip yüzüne baktım. Dudaklarından kan akıyordu. Gözleri sarı parlak renge bürünmüştü. "Seni iyileştirmenin bir yolunu bulacağız. Sakın pes etme, tamam mı?"

Gözlerinden akan sıvıyı gördüğümde dehşetle geriledim. Kan. Ares öksürerek "Sorun değil." diye fısıldadı.

"Biraz dayan oğlum. Götürüyorum seni buradan." diyen Oliver'ın gözleri dolmuştu.

"Yine başarısız oldun Aria. Söylesene, her seferinde nasıl bu kadar aptal durumuna düşebiliyorsun?" diyen Carlo'yu umursamadım ve Oliver'ın, Ares'i ayağa kaldırmasına yardım ettim. Ancak söylediği sözler beni öfkelendirmişti. "Kardeşinden sonra kurt çocuğu da kaybetmek nasıl bir duygu? Sırada kim var? Annen mi yoksa baban mı?"

Olduğum yerde durdum. Oliver kafasını bana çevirdi. "Seni kontrol etmesine izin verme. Ares'i buradan götürmemiz gerek Aria."

"Doğru, git ve onun ölümünü izle." diye mırıldandı Carlo. "Kardeşinin ölümünü izlemek de zevkliydi fakat o anı kaçırdın."

Kalbimden yayılan bir sıcaklık hissettim. Bu öfke miydi? Kontrolümü kaybettiğimi hissediyordum. Keith, kardeşimin yaşadığını söylemişti. Muhtemelen doğruydu da. Açıkçası şu an mantıklı düşünemiyordum. Beni bir başkası yönlendiriyordu sanki. Gözlerim Carlo'ya kilitlenmişti. Bir avcının avına bakması gibi ona bakıyordum. Drake kolumu tutmaya çalıştığında onu uzaklaştırdım. "Gidin."

"Aria, lütfen. Gidelim buradan." Flair'ın sesini boğuk şekilde duydum.

Ellerimi yumruk yaparken kılıçları hangi ara sırtıma astığımı düşündüm. Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir rüzgar dalgası saçlarımı savurdu. Bu kez Neil değildi bunu yapan. Bendim. "Gidin."

Sesim yankılı şekilde çıkmıştı. Carlo'nun meraklı bakışlarla beni izlediğini görüyordum. Duvarlarda yanan meşalelerin sıcaklığını, rüzgarda savrulan yaprak parçalarını ve gökyüzünde hareket eden bulutları hissedebiliyordum. Zeminde yankılanan adım seslerini işitiyordum. En ufak bir sesi bile duyabiliyordum. Buna kilometrelerce uzağımdaki adamın kalp atışları da dahildi. Herkesten farklı bir koku yayılıyordu. Enerjilerinin kokusu vardı sanki.

Elimde oluşan şimşeğin yoğun mor ışıltısı süratle Carlo'nun olduğu alana yöneldi. Carlo eliyle bir bariyer oluşturarak şimşekten kurtulduğunda meşalelerdeki ateşi elimle kendime çeker gibi hareket ettirdim. Ateş adamların üzerine yayılırken Carlo şok içinde bağırdı. "Yakalayın kızı! O son Avery!"

Bana doğru koşan ayak seslerini duydum. Toprak yükselerek onlarla aramıza bir duvar ördü. Bunları nasıl yapıyordum? Diğerlerinin çoktan uzaklaşmış olduğunu gördüm. İçimdeki ani güç patlaması beni yorgun düşürdüğünden dolayı yere yığıldım.

Gözlerim kararırken beyaz bir ışığın üzerimde dolaştığını fark ettim. Ve bir ses "Kendini fazla yordun, evlat. Artık gitme vakti." dediğinde göz kapaklarım tamamen kapandı.

Kulaklarıma dolan kuş cıvıltılarıyla gözlerimi araladım. Güneş ışığı yaprakların arasından yüzüme vuruyordu. Olduğum yerde doğruldum. Ağaçlık bir yerdeydim. Ormana benziyordu. Buraya nasıl gelmiştim? En son ne olmuştu?

Yanımdaki ağaca sırtımı yasladım. Olanlar yavaş yavaş zihnimde canlanmaya başladığında ayağa kalkmaya çalıştım. Bacaklarım bedenimi taşıyamadığında kendimi yeniden yerde buldum.

Avery: Koruyucu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin