32. Bölüm

6.2K 705 26
                                    

Karanlık orman göz alabildiğince beyaz ışıkla kaplandı. Fazla ışık gözlerimi rahatsız ettiği için ellerimle gözlerimi kapattım. Işık etimi delmek istercesine elime baskı yapıyordu. Yok olduğumu hissediyordum.

Birden rahatsız edici bir sessizlik oluştu. Tek bir ses bile yoktu. Nefes sesimi kilometrelerce öteden duyuyormuşum gibiydi. Gözlerimi aralayarak etrafa baktım. Bembeyaz bir alandaydım. Uçsuz bucaksız beyaz alanda başka hiçbir şey yoktu. Yer, gökyüzü, hiçbir şey belli değildi. Başımın döndüğünü hissederek dizlerimin üstüne çöktüm. Neredeydim?

Uzaklardan mor bir ışık göründü. Hayır, bir ışık değil. Bir şimşek. Mor şimşek yeniden çaktı ve yok oldu. Saniyeler sonra art arda çakan şimşekler tüm beyazlığı renkleriyle boyadı. Etrafımda oluşan daire şeklindeki ateşe şaşkınca baktım. Ateşin dumanı hızla yükselerek bir sis bulutu oluşturdu. Dizlerimin altındaki alan çatladı. Çatlak, ateşin dışına yayılarak her yeri kapladı. Yarıktan içeriye doğru düştüğümde çığlık attım.

Boşlukta aşağıya doğru düşüyordum. Saniyeler, dakikalara ve saatlere dönüştü. Düşmeye devam ederken bedenim birden buz tuttu. Kendimi soğuk denizde bulduğumda yüzeye çıkmak için çabaladım. Kulaç atmaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Nefes aldığımı fark ettiğimde kulaç atmayı bıraktım ve dehşetle etrafa baktım.

Suyun altında nefes alıyordum! Gözlerimden bir damla aktı ve denize karıştı. Aynı anda bir çığlık duyuldu. Gözlerimi sıkıca kapattım ve kendimi tamamen suya bıraktım.

Gözlerimi araladığımda kendimi ormanın derinliklerinde buldum. Elimi saçlarıma daldırırken koşuyor olduğumu fark ederek olduğum yerde durdum. Buraya nasıl gelmiştim? Ağaçların seyrekleşmeye başladığı yere kadar yürüdüm. 

Bağırış sesleri ormanı sardı. Onu takip eden kükreme, beni yeniden koşmaya başlamaya itmişti. Neredeydim? 

Karşımda gördüğüm manzaraya kadar koşmaya devam ettim. Bir sis dalgasının içinde koşarak uzaklaşan adama baktım. Hemen ardından bir kurt kükreyerek ona atıldı ve yuvarlanarak bir ağaca çarptılar. Yer sarsıldı ve ağaçların arasında görünen karmaşanın ortasında bir ateş belirdi. Onlarca insan, bir savaşın ortasındaydı.

Yardım etme arzusuyla onlara koştum. Fakat kimse beni görmüyordu. Yanımdan geçen bir oku takip etti gözlerim. Hızla birisine saplandığında sendeledim. Ares'in şaşkın gözleri karnına saplanan oku buldu. Eli yavaşça karnına gittiğinde ateşin yüzüne vuran ışığından gözlerindeki dehşeti gördüm. 

Adımlarım ona ilerlemek için savaşıyordu. Sanki birisi beni ayaklarımdan yere çivilemişti. Hareket edemiyor, konuşamıyordum. Ares'in arkasında beliren adam, elinde parlayan kılıcı hızla onun boynuna geçirdiğinde gözlerimi kapattım ve güçlü bir çığlığın dudaklarımdan dökülmesine izin verdim. 

Kendimi evde, odamda bulduğumda sakinleşmek adına derin nefesler aldım. Bu nasıl bir kâbustu böyle? Adeta gerçeği yaşar gibi korkunun kapanına sıkışmıştı kalbim. Ares'in o hali zihnimde canlandığında bedenim titredi ve ben dakikalarca öylece oturmama rağmen bu his geçmedi. Bu anlamsız his. Ruhumda devasa bir oyuk oluşmuştu, o hissin yarattığı gözyaşları oraya doluşuyordu. 

Bir gemi karanlık sularda dolaşıyordu. Göz gözü görmüyordu bu sularda, kıyılar haritadan silinmişti. Bu geminin birden çok adı vardı; korku, huzursuzluk, hüzün, yalnızlık... Tamamı birleşiyor ve ortaya yeni bir duygu çıkarıyordu, bu gemiyi. Ona bir isim veremezdim ama bildiğim bir şey vardı ki, bu hissin çapası ruhumun çok derinindeydi.

Telefonumun sesini duyduğumda irkildim. Kendimi toplarken annemin aradığını görerek aramayı cevapladım. "Bir sorun mu çıktı?" 

Saat henüz çok erkendi. Güneş yeni doğuyordu ve gördüğüm kâbus beni böyle düşünmeye itmişti. "Hayır! Aksine güzel bir haberi vermek için aradım seni. Bil bakalım bugün kimin dövmesi verilecek?" 

Avery: Koruyucu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin