28. Bölüm

6.8K 692 123
                                    

Drake ve Flair, oldukça uzun bir süre kütüphanede vakit geçirdi. Drake gerekli şeylerin listesini çıkarırken Flair yapacakları her ne ise onun için kâğıda bir şeyler karalıyordu. Hiçbir işe yaramadığımı fark ettiğimde yanlarından ayrılıp odama geçtim. 

Nerissa, Riley ve Ares aşağıda bekliyordu. Beklemekten başka bir şey gelmiyordu elimizden. Salonda cansız gibi yatan arkadaşlarım için yapabildiğim tek şey beklemekti. Söyledikleri kadar güçlüysem neden çaresiz hissediyordum? 

Odamın ortasında dikilmeyi keserek koltuğa oturacağım sırada kapının önünde duyduğum tıkırtı sesi adımlarımı duraksattı. Kapının önünde birinin varlığını hissettim. Uzanıp kapıyı açtığımda Ares'i elini kaldırmış halde buldum, kapıyı çalmadan hemen önce açmıştım. 

Karşımda duran Ares'i burada görmeyi beklemediğim için şaşkınca birkaç saniye ona baktım. "Ne yapıyorsun burada?" 

Açık kütüphane kapısından bakıp çatık kaşlarıyla bana döndü. "Drake ile Flair nerede?" 

Arkadaşlarını merak ettiğini anlayınca yanından geçip kütüphaneye girdim. Raf görünümlü kapı hâlâ açık duruyordu. Ares de arkamdan gelip içeriye baktı. Drake'i görünce kaşları havalandı. Etrafta uçuşan kâğıtlara sayfaları kendiliğinden çevrilen kitaplar eşlik ediyordu. Büyücü kardeşler bu durumda çalışmaya alışıkmış gibi rahatça işlerine devam ediyordu ama ben evimde uçan kitaplar görmeye kesinlikle alışık değildim.

Drake bize bakıp gülümsedi. "İksirin yapımını buldum. Ancak birkaç malzemeye ihtiyacımız var. Çoğunu ben halledeceğim ama elimizi çabuk tutmalıyız. Bu yüzden bir tanesini almak sana kalıyor. Alabilecek misin?" 

Yanına gidip kitaba göz gezdirdim. Flair de elindeki kitabı inceliyordu. "Ne lazımsa sen bir liste yap, gidip bulurum." 

Kalın ciltli bir kitabın açık sayfasına göz ucuyla bakmaktan kendimi alamadım. Çünkü bu kitap bana ait değildi. Drake ve Flair yanında getirmiş olmalıydı. Açık sayfanın üzerinde büyük harflerle 'Fyrintha' yazıyordu. Hangi dile ait olduğunu bilmememe rağmen anlamı cılız bir ışığın yansıması gibi zihnimde belirmeye başladı. İksir. Hafif parıltılı olan sayfalarda elimi dolaştırmak için inanılmaz bir istek duydum ve bunu engelleyemedim. 

Parmaklarım sayfanın üzerinde dolaştı. "Bu hangi dile ait?"

Flair neyden bahsettiğimi anlamak için kafasını kaldırıp bakmadı bile. Önündeki kâğıda tükenmez kalemiyle notlar almayı sürdürürken yanıt verdi. "İkarios'un ana dili. Artık sadece gizli görüşmelerde ve büyü kitaplarında kullanılıyor."

İkarios'un bir zamanlar tamamen büyücülere ait bir yerleşke olduğunu biliyordum ama şimdilerde büyücü kanı taşımayan kişiler de bulunuyordu. Ama bildiğim kadarıyla bu oldukça küçük bir azınlıktı. Hâlâ büyücülerin yönettiği ve yaşadığı bir yerdi İkarios. 

Kitabı kapattığımda koyu yeşil cildin üzerinde parlayan ismi gördüm. Acerintyca. Bu kitabın adıydı. Az önce olduğu gibi bir anlama kavuşmasını bekledim fakat beklediğim gerçekleşmedi. Drake konuştuğunda da sormaktan vazgeçtim.

"Bir tane Hydnellum Peckii bulmanız gerekecek." dediğinde hiçbir şey anlamadan ona baktığımızı fark edip açıkladı. "Yani kanayan diş mantarı. Şeytanın dişi olarak da bilinir." 

Ares sıkıntıyla "İyi de nereden bulacağız?" diye sorduğunda Drake tekrar kitaba döndü. "Terambos'un kuzey kesiminde."

Ona dik bakışlarımı atarken "Bir mantar için o kadar yol mu gideceğiz gerçekten?" diye sordum.

Avery: Koruyucu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin