Ilunga

By imwhitedevill

9.2K 1.1K 945

[vmin] "Tek eksik olan inanmaktı, sen tereddüt etmeden inandın bana, ve her şey tamamlandı." •|21.04.20|' •|... More

Prologue: Ilunga
1- sen kimsin, adın ne?
3- bizden nefret etme.
4- yardımına ihtiyacım var.
5- burada değil.
6- değilim.
7- garip değil mi?
8- yanına geleceğim.
9- meleğe sarılmak.
10- sensiz devam edemem.
11- istemiyorum.
12- öpseydim
13- öğretemez misin Jimin?
14- bizi düşünme
15- konumunu at.
16- özlediğim içindi,
17
18- beni sevemezsin
19- sevseydim nasıl olurdu?
20- kül olurdu tüm bedenim
21- daha fazla yalan yok
22- sevgimden şüphe duyma.
23(FİNAL) 'Son Kez'

2- ben şeytanım, ben kötüyüm.

545 67 41
By imwhitedevill

Yaklaşık iki dakikadır karşımda duran bedeni inceliyordum.

Tamam, biraz korkmuştum ve bu hareketlerime yansımış, bir iki adım gerilemiştim. Avuç içlerim terlemişti.

"Korkmayacağını söylemiştin." dedi titreyen sesiyle. Dolmaya başlayan gözlerle, benim şaşkınlık ve korkuyla harmanlanmış gözlerime bakıyordu.

Ses çıkaramadım, ona adım atamadım. Olduğum yerde öylece, ayaklarımdan çivilenmiş gibi duruyordum. Aklımda o kadar çok ses vardı ki, gerçekte neyi düşündüğümü bile duyamıyordum.

Kalp ritmim bozulmuştu, korkuyla beraber heyecanlanmıştım ve bu kalbimin hızlanmasıne sebebiyet vermişti işte.

Sol gözünden bir damla yaş düştüğünde hala onu izlemekle yetiniyordum. O da az önce yaptığım gibi bir adım geri attı. Yumruk şeklini alan elleri titriyordu, sinirden değil üzülmüşlüğündendi.

Kendime geldiğimde sağ elimi ona doğru uzattım, "Hey, tamam. B-ben özür dilerim sadece şaşırdım tamam mı, bunu beklemiyordum." Kendini geri çektiğinde elim hava da kalmıştı.

O kötü biri değildi.

"Korktun işte!" diye bağırdığında, kalın sesi tüm odada yankılanmıştı. "Söz vermene rağmen korktun. Seni öldüreceğimden mi korktun, sana zarar veririm diye mi geri adım attın ha?" sadece bağırmıştı ve bunu yaparken tam karşımda duran koca camın altına oturup sert bakışlarını bana yöneltmişti.

Şuan da kendinde olmadığı çok belliydi ve her ne yaşadıysa onu korkutmuştu, bunun üstesinden gelmesi zor olacaktı belli ki.

Duvara yaslandığı için kaçabilecek bir yeri yoktu, ona doğru bir kaç adım attım. Artık aramızda yalnızca bir adım varken onun hizasına çöküp saçlarına dokundum.

Beni bu kadar ona iten şey neydi?

Hızla elimi itse de ses çıkarmadım. Bağdaş kurup onu izledim, nefes alış verişlerini dinledim.

Yaklaşık on dakika boyunca sessiz bir şekilde oturduk. Soru sormadım, üzerine gitmedim. O da bekledi. Ellerine baktı, üzerindekilere baktı. O bakarken bende tıpkı onun gibi üzerindekileri inceliyordum.

Sonra kafasını kaldırıp göz teması kurdu benimle, o an kalbim yeniden hızlanmaya başlamıştı. Heyecanlanmış olmalıydım.

"Bana su bulabilir misin?" dedi kısık sesiyle. Başımı onaylar biçimde aşağı yukarı hareket ettirdiğimde yavaşça ayaklanacakken birden eliyle beni durdurdu.

"Onda var." diyerek az önce saklandığı yeri işaret etti güçsüzce kaldırdığı eliyle.

Bakışlarım kolumu tutan eline kaydığında hızla çekmişti.

"O kim?" diye sordum çekingence. Cevaplamak istemeyebilirdi, zorunlu da değildi zaten. Ama beni şaşırtarak dudaklarını aralayıp yanıtladı, "Kız kardeşim."

Kız kardeşi mi?

Bu çocuk bu haldeyse, onu düşünemiyordum. Düşünmek istemiyordum.

Yine de onaylayıp az önce saklandığı yere gittim yavaşça. Ağlamaktan kızarmış gözleri ve burnu. O kadar masum gözükmüştü ki o an, alıp saatlerce sarılmak istemiştim.

Beni gördüğünde elinde sıkı sıkıya tuttuğu su şişesini bana uzattı.

"Sen gelmeyecek misin?" dedim ona. Burada durmasının bir anlamı yoktu. Elimi ona uzattım. Kafasını iki yana salladı korkakça. Uzun saçları darmadağın olmuştu. Gerçekten ne yaşamışlardı çok merak ediyordum. Bir süre elime baktıktan sonra tekrar kafasını salladı.

"Abim, buradan çıkmamamı söyledi. Sonra bana kızar." yaklaşık on beş yaşında falan olmasına rağmen sadece beş yaşında bir kız çocuğu gibiydi.

Yanına çöküp göz teması kurdum onunla. "Kızmaz, ben ona söylerim. Merak etme."

Emin olmayan gözlerine, umut dolu bakmıştım. Sonra sırtımı yasladığım yerden çekerek ayaklandım ve elimi tekrar ona uzattığımda minik elini elime koydu.

Emin olması için güven verircesine sıktım elini ve başımı salladım. O da benim gibi ayağı kalktığında elindeki su şişesiyle beraber adını bilmediğim o çocuğa doğru adımladık.

"Adın ne?" dedim. Yardım ettiğim insanların en azından adını bilmem gerekirdi bence. Yere sabitlediği bakışlarını bana çevirdi, "Guleum, senin?" diye sordu. Biraz daha iyiydi, sanırım. "Jimin, Park Jimin." diyerek cevapladım sorusunu, abisinin yanına ulaştığımızda Guleum şişeyi bana uzattı. Direk abisine de verebilirdi.

Bende abisine uzattım. İkimize baktıktan sonra kaş göz işaretleriyle kardeşinin biraz uzaklaşmasını istemiş olacak ki, kız arkasını dönüp beş altı adım ilerlemişti.

Ben ona bakarken, hala yerde oturan çocuk kolumdan tutarak dikkatimin onun üzerinde olmasını sağlamıştı.

"Onun biraz hava almasını sağlayabilir misin? O çok korkmuştur, hava almak ona iyi gelecektir." dediğinde neden bu kadar umurumda olduğunu sorgulamış olsam da onu onayladım.

Guleum gibi arkamı dönüp bir adım atmışken aklıma takılan soruyla duraksayıp arkama döndüm. Arkamı dönünce bana bakmıştı, "Bu arada sorun olmayacaksa, adını sorabilir miyim?" dediğimde yalancı bir tebessüm kondurdu şekilli dudaklarına.

"Taehyung." diye mırıldandı, sonra bakışları kirlenmiş beyaz tişörte kaydığında tekrar ona arkamı dönüp ufak kızın yanına gitmiştim.

Biraz arkasında durduğumda onu izledim. Ayna da kendi yansımasına bakıyordu. Elleri saçlarına gidiyordu, suratında oluşan yaralara, morluklara dokunuyorken gözleri dolmuş, sonra arkasında duran beni fark ettiğinde hızla, akmaya başlamış yaşlarını silmişti hızla.

Ellerim kapıyı gösterirken nefes almanın iyi geleceğini söylediğimde dudaklarını birbirine bastırmış, son kez abisine baktıktan sonra dışarı çıkmıştı hızla.

Adımları yavaştı artık, boş koridorda duyulan tek ses adım sesleri ve Guleum'un burnunu çekme sesleriydi.

Arkasından takip ediyordum onu, sadece başına bir şey gelmesin diyeydi. Onu korkutmak istememiştim.

Bu kadar kısa sürede bu duruma düşmek, gerçekten şaşırılacak bir şeydi açıkçası.

Ne olmuştu böyle, o adam katil miydi yani?

Birini mi öldürmüştü?

Ve ben, o katile yardım ediyor, kardeşini dışarı çıkarıp daha iyi olmasını sağlamaya çalışıyordum.

Emin değildim fakat kötü haldeydiler ve ben onlara yardım etmek istiyordum, sonrasında ne olur, beni neler bekliyor emin olmasamda şuan içimde bir kuşku yoktu.

"Abim, o bir katil değil tamam mı?" dedi aniden durarak. Farkında yeni varıyordum, dışarı çıkmıştık.

Ay pusluydu, net bir şekilde göremiyordum onu.

"O kanlar, o kanlar-" birden yere çöküp ağlamaya başladığında ne yapacağımı bilememiştim.

Yanına gidip sarıldım, aklıma başka bir şey yapmak gelmiyordu çünkü. Dizlerimin üzerine çökmüştüm, omuzlarını sarıyordum güven vermek istermiş gibi, başını omzuma yaslamıştı.

O cümlenin devamını çok merak ediyordum, fakat şimdi sormak onu daha da kötü yapacaktı.

Sonra zaten söyleyebilirdi ya da sakinleştiğinde kendim sorabilirdim.

"Sorun yok, sakin ol tamam mı?" dedim kulağına doğru. Kollarıma tutundu güçsüzce.

Hala şiddetle ağlıyordu, hiç durulmamıştı.

Acaba, içerideki çocuk ne yapıyordu. O da ağlıyor mudur?

Gecenin bir vakti, kapının önünde oturmuş ağlayan bir kıza sarılıyordum, üstüne üstlük bir de içeride tek başına duran abisini merak ediyordum.

Tanrım bana ne olmuştu?

Umursamaz Jimin nereye kaybolmuştu merak ediyordum doğrusu.

Yaklaşık on dakika boyunca durmadan ağlayan kız yorulup omzumda uyuya kalmış ve ne yapacağını bilmeyen bir Jimin'in geri de bırakmıştı.

Dışarısı buz gibi olmuştu, biraz daha burada kalırsak soğuktan ölebilirdik.

Kucağıma alıp geri içeri girdiğimde onu soyunma odalarından birine götürmemin mantıklı olacağını düşünmüştüm, rahat koltuklardan birine yatırabilirdim.

Düşündüğüm gibi pratik odasının iki yanında olan odaya girmiş ve koltuklardan birine onu yatırdığımda son kez adının Taehyung olduğunu öğrendiğim kişinin yanına gidip oradan da eve geçmeyi planlamıştım.

Planlamak hiçbir işe yaramazdı, hiçbir şey planladığım gibi gitmemişti.

Kapalı kapıyı çalmadan önce, içeri de ne yaptığına bakmak istemiştim. Yavaşça kapıyı araladığımda beni fark etmemiş bu da benim işime gelmişti.

Su şişesinde azıcık kalan sudan bir miktar eline döküp üzerine bulaşmış kanı temizlemeye çalışıyordu. İlk kez gördüğüm sırt çantasından bir telefon çıkardı, ağlıyordu.

Burnum sızladığında kapıyı çalıp içeri girmeye yeltendiğim sırada telefonu geri kapadı. Yine de varlığımı pek umursamıyor gibiydi, yeniden avcuna su döktüğünde bu sefer çenesinin altında kurumuş kanı silmeye çalıştığında ona adımlamaya başlamıştım.

Son su damlalarıyla da aynı işlemi yaptığında delirmiş gibiydi, su şişesini kendinden uzağa fırlattı, saçlarını çekiştirmeye başladı.

"Neden, neden, neden?" diye sayıklıyordu sürekli. Ani iniş çıkışları beni ürkütse de ona belli etmemiş, yanına gitmiştim.

Tıpkı kız kardeşine yaptığım gibi onu sarmalamıştım sıkıca ama beni itmişti. Bu sefer yanına değil tam karşısına geçtiğimde ellerini tutup bana bakmasını sağladım.

Ellerimi de itmeye çalıştığında, izin vermemiş daha da sıkı tutmuştum ellerini. "Bana bak, sadece bana bak ve unut tamam mı, her ne yaşadıysan unut. Şuan, yalnızca ben varım, sadece adını bildiğin biri. Ne istersen anlatabileceğin biri, bir daha hiç görmeyeceğin biri." diye fısıldadım sona doğru.

Uzun süre göreceğimden bihaberdim..

Artık sarılıyorduk, belime sıkı sıkı sarılmış, başını göğsüme yaslamış, arada dudakları arasından kaçan hıçkırık ve tişörtümü ıslatan gözyaşlarıyla söylediklerimi dinliyordu. Saçlarını okşadım, tanımadığım ve katil olabilecek birinin saçlarını okşuyordum ancak korkmuyordum artık.

Nefesleri düzene girmeye başlamıştı biraz. "Sakinleştin mi biraz?" dediğimde kafasını kaldırıp kahveliklerini benimkilerle buluşturdu.

"Neden yapıyorsun bunu, görmüyor musun, ben şeytanım. Ben kötüyüm." dediklerini umursamadım, şuan saçmaladığın emindim. Cevap vermeyip tekrar kendime çektim onu, sarıldım.

Aptaldım.

"Çünkü annem böyle öğretti. Kötü insanlarda üzülebilir ve yaralanabilirler. Herkesin, belli etmese bile duyguları ve en önemlisi kalpleri vardır." Gözlerim dolmuştu, annemin etkisi o kadar büyüktü ki üzerimde düşünmem bile yetiyordu.

Burnumu çekmemle, Taehyung doğrulmaya çalışmıştı. Fakat beni görmesini istememiştim, bu yüzden izin vermedim kalkmasına. Yaklaşık beş dakika kendime gelmeyi beklemiştim. Sağ elimle gözlerimi silip, burnumu çektim son kez.

"Sana yardım etmek için buradayım. Hadi kalk ve elini yüzünü yıkayalım ve bu kirli tişörtten kurtulalım." dedim onu kendimden uzaklaştırıp ayağı kalkarken.

Ayağı kalkıp enerjiyle ona baktığımda aslında duygusal tarafımı saklamaya çalışıyordum.

Ses çıkarmadan uzattığım elimden destek alarak ayağı kalkıp gözlerini bana dikmişti, "Guleum nerede?" demişti hakkı olarak. Az öncekinin aksine sesindeki değişimi fark etmiştim, daha masumdu.

"Soyunma odalarından birinde uyuyor, merak etme." dedim sakince, onun endişe dolu sesine tezat şekilde.

Arkasında yürüdüğüm için nereye gideceğini bilmediği için duraksadığında omzundan tutarak ona yön verdim. Soldan ikinci kapıya girdiğimizde aklıma duş almak isteyebileceği geldi. Böylelikle bende ona kıyafet bulabilirdim. Aklımdaki soruyu ona sormaktan çekinmemiştim, "Duşa girmek ister misin?" sorduğum soruyla ileri doğru olan bakışları beni buldu arkasını döndüğünde.

İstemediğibi belirten mırıltılar çıkardı sadece fakat biliyordum, sıcak bir duş ona iyi gelecekti. Bu yüzden ellerimi kollarının iki yanına sabitledim, içten gülümsememi ona sunarken. "Sen bir duş al, bende sana giyebileceğin bir şeyler ayarlayayım. Bence harika bir fikir, hadi sen duşa gir. Şu duvarın ardında duş alabileceğin kısım ve havlular var. Kıyafetlerini de sen çıkmadan şuradaki koltuğa koyarım." dediklerimi bıkkınlıkla dinlemesini umursamamıştım.

"Tanrım," dedim hızla, "Neden hala burada dikiliyorsun, hadi, hareket et." diye söylenirken elimle sırtına çevirip, ellerimle sırtından iterek hareketlenmesini sağladığımda duyulmasını istermiş gibi sesli bir şekilde nefes vermişti.

Gözden kaybolduğunda bende olduğum yerde durmaktan vazgeçip, hızla Taehyung'un giyebileceği bir şeyler bulmak için soyunma odasından çıkmıştım. İlk başta burada kalan hizmetliyi bulmam gerekiyordu, burada eğitim gören insanların unuttuğu şeyleri kullanabilirdim, umarım unutmuşlardır, diye geçirmiştim içimden. Yoksa ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu.

Biraz bina da dolaşınca hizmetli ablalardan biriyle karşılaşmış, durumu anlatmıştım -aslında bir arkadaşımın üzerine kahve döküldüğünü ve yedek kıyafetimizin olmadığını söylemiştim. Tebessümle birlikte yardımcı olabileceğini söyleyip bana bir kaç kıyafet vermişti. Gerçekten elimdekiler ona tam olacaktı, bu güzel haberdi.

Elimdekilerle mutlu bir şekilde Taehyung'un olduğu odaya ilerliyordum. Neden böyle yapıyordum, neden bu kadar yardımseverdim ve neden ona yardım edebildiğim için bu kadar mutluydum anlayamıyordum cidden. Çok saçmaydı. Son yıllarda umursamazın teki olmuşken, bu kadar onlara yardım etmem çok saçmaydı.

Taehyung'un henüz duştan çıkmış olabileceğini tahmin edememiş ve pat diye dalmıştım içeriye. Sonucunda ise sadece alt bölgesini kapatan havluyla yarı çıplak bir Taehyung görmüştüm.

Bir kaç saniye sanki donmuşum gibi gözlerinin içine bakıp, ardından ne yaptığımın farkına varıp alelacele arkamı dönmüştüm, özürlerimi ona sunarken. "Ben duşu bu kadar çabuk alabileceğini tahmin etmemiştim özür dilerim, gerçekten bilerek yapmadım. Senden özür dilerim, gerçe-" sözümü kesen onun umursamaz cümlesi olmuştu.

"Sorun yok, kıyafetleri verebilir misin?" dedi düz çıkan sesiyle. Ona dönüp dönmemek arasında kalmışken o çoktan yanıma gelip elimdekileri almış, arkasını dönüp giyinmeye gitmişti.

Bense göz dahi kırpmamış, hala olduğum yerde öylece duruyordum. Ben beklerken o çoktan giyinmiş, yanıma bile gelmişti. Daha doğrusu yanımdan geçip gitmişti, beni umursadığı söylenemezdi.

O kapıdan çıkmış, yeniden pratik odasına adımlıyorken adımları yavaşladı önce, ardından benimkilerde. Sonra durdu ve bana döndü. Yüz yüze geldiğimizde sebebini bilmesem de bakışlarımı kaçırmıştım. "Guleum'un yanına gidebilir miyiz?" dedi kısık sesle. Onu başımla onaylayıp elimle kızın olduğu odayı işaret ettim, henüz odayı çok geçmemiştik.

Önümden geçip, Guleum'un olduğu odaya ilerlerken onu izliyordum. Benim gitmemem gerekiyordu sanırım. Soracağı ya da söyleyeceği özel şeyler olabilirdi, bunlara ortak olabilecek kadar yakın değildim hatta hiç yakın değildim. Soyunma odasına girecekken bana baktığında dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım, "Seni burada bekleyeceğim, merak etme." dediğimde onaylayan mırıltılar çıkarıp odaya girmiş ve kapıyı ardından kapatmıştı.

Bende burada beklemektense pratik odasına adımlamıştım aldığım kararla. Koridorun sonunda olan odaya ulaştığımda düşünmeden girmiştim içeri. Burası biraz dağılmıştı, onlar konuşurken benim de buraları toplamam gerekiyordu.

Dağılmış haldeki çantayı toplarken, ekranı kırılmış bir telefon kendini belli ederek yere düşmüştü. Telefona dikkatlice baktığımda ekranda 'Jung Hoseok' yazısını görmüştüm. İlk başta umursamasam da onlar için önemli olabileceğini düşünerek toparladığım çantayı kapının yanına bırakıp Taehyung ve Guleum'un bulunduğu odaya doğru ilerlemiştim.

O gün Jung Hoseok denen adama asla dönmemişti.

Odanın önüne geldiğimde iki kez çalmama rağmen ses çıkmamasıyla elim kapı kulpuna gitmiş ve aşağı indirerek kapıyı aralamıştım. "Taehyung," diye seslendim sakin bir ses tonuyla fakat cevap yoktu. Tekrar seslenmeme kalmadan telefondaki titreme son bulmuş, arayan kişi kapatmıştı.

Odaya tamamen girdiğimde kız kardeşine sıkı sıkıya sarılarak uyuyan bir ağabey ile karşılaşmış, tek çocuk olmamın ezikliğini iliklerimde hissetmiştim. Hiçbir zaman böylesine beni koruyup kollayacak bir abim yahut ablam olmamıştı. Üzülmüştüm doğrusu.

Bu huzurlu tabloyu bozmak istemesemde arayanın önemli biri olabileceğini düşünerek Taehyung'un yanına gitmiş ve kolunu hafifçe dürtmüştüm. Fakat o, sanki kolunu koparmışım gibi olduğu yerden sıçrayarak yere düşmüş ve kardeşini de uyandırmıştı.

"Hey hey, sakin ol. Sadece seni birisi aradı, sizin için önemli olabilir diye düşündüm." cümlemi bitirirken eş zamanlı düşen koca bedene yardım etmeye çalışıyordum. Tuttuğum kolunu kendine çekmiş, "Yardıma ihtiyacım yok, kendim de kalkabilirim." diyerek kendi kalkmıştı. Kendince gurur yapmaya mı çalışıyordu yani, aptal..

Bende kendimi geri çekmiştim, tek başına kalkabileceğini bende biliyordum elbet eli ayağı vardı ancak iyi niyetime böyle karşılık vermesi kırıcıydı. Gecenin bir vakti isimlerinden başka haklarında hiçbir halt bilmediğim iki kişiye saatlerdir yardım ediyordum ve karşılığı bu muydu yani, gurur yapmak.

Bu yüzden insanlardan uzak duruyordum işte, işleri bittiğinde umursamamaya başlıyorlardı. Onlara gerçekten yardım etmek istemiştim, sarılıp saçlarını okşamayı ta' içimden, kalbimin en derinlerinden istemiştim. Kötü niyetle yapmıyordum bunu ya da başlarına kakmak için de yapmıyordum, söyledim ya içimden geldiği için, istediğim için yapıyordum.

Bu gecenin kocaman bir ikilemin başlangıcı olacağını nereden bilebilirdim ki?

Odadan hızla çıkıp yine ve yeniden, son kez pratik odasına gitmiştim. Kapının kenarına bıraktığım çantayı elime aldım, bu yapacağım son şeydi. Sınırlarımı oldukça zorlamıştım bu gece zaten.

Hızlı adımlarımla bulundukları odaya doğru ilerliyordum, gerçekten hızlı adımlardı, biraz daha hızlansam koşuyor olacaktım.

Aralık kapıyı biraz daha açarak içeri girdiğimde ikisininde bakışları üzerindeydi. Ufak kızın korku dolu bakışları kalbimi acıtmıştı doğrusu. Yine de sinirli bakışlarımı yumuşatmamıştım, yaptığı aptallığın bir bedeli olmalıydı.

Olmalıydı..

"Bu da çantanız. Bundan sonrasında bana ihtiyacınız olmadığını anlattığın için teşekkür ederim Taehyung-ssi. Minnettarım." dedim buz gibi sesimle. Sesime oranla dizlerim titriyordu, heyecanlanmıştım.

İşte son kez odadan çıkıyordum, arkamı döndüm ve kapının dışına büyükçe bir adım attım, elimle kapıyı sertçe çekip, 'çarpacak'ken bir güç buna engel oldu.

Son kez olmadığını biliyordum.

Guleum.

"Jimin-ssi. O aptalın kusruna bakma, o sadece bana güçlü gözükmeye çalışıyor. Kardeşinin gözünde güçlü bir 'ağabey' imajı çizmeye çalışıyor aklı sıra. Çünkü.. Çünkü annemi kurtaramadı tamam mı, beni kurtarmak istiyor ve beni buna inandırmaya çalışıyor işte. Daha fazla anlatamam. Bize yardım etmek zorunda değilsin, sadece şimdiye kadar yaptıkların için teşekkürler." uzun konuşmasını ayak uçlarına bakarak bitirmişti. Gözleri dolu doluydu başını kaldırıp bana baktığında.

Ona sarıldım, on beş yaşında birine göre fazla aklı başındaydı. Benim bu yaşlarda tek sorunum sevdiğim sanatçının ne zaman şarkı çıkaracağı falandı. Omuzlarındaki yükü görebiliyordum, aslında hafifletmekte istiyordum. "Abin tam bir aptal." dediğimde hıçkırıklarının arasından ufak bir kıkırtı bırakmıştı sessiz koridora.

Benden ayrıldığında ufak bir kız çocuğu bakışlarını esirgemiyordu, "Gidiyor musun?" dedi ürkekçe. Gitmemi istemeği çok açıktı, karşımda ağlıyordu. Onu kıramazdım, bana böyle bakarken 'evet gidiyorum' demek onun kalbini sökmemle aynı acıyı verecek gibiydi.

Saçını okşayıp, birbirine bastırdığım dudaklarıma ufak bir tebessüm yerleştirdiğimde başımı iki yana salladım. "Gitmiyorum, ağlamayı bırak artık." dedim. Küçük bir kızın bu kadar ağlaması kalbimi acıtıyordu.

Söylediğim cümleyle umutla parlayan gözlerini görmüştüm. Taehyung'un, neden gülmesi için bu kadar çabaladığını anlıyordum artık; güldüğünde insanın için titriyordu, cidden mutluluk vericiydi.

"Teşekkür ederim, teşekkür eder-" bunu onun sürekli teşekkür etmesi için yapmadığımdan sözünü kesme gereği duymuştum, "Teşekkür etmen için yapmadım, böyle sürekli teşekkür etmenden hoşlanmadım."

Gülen gözlerini bana diktiğinde kocaman gülümsemesiyle odaya ilerliyordu. 'Gitmiyorum' dediğim için bu kadar sevinmesi çok saçmaydı, mantıksızdı.

Bu arada tükürdüğümü yalamıştım, odaya tekrar dönüyordum. Bu kadar sözümün arkasında duran bir insan olmak bazen beni yoruyordu.

Guleum'un neşe dolu adımlarına, bıkkın adımlarım eşlik ediyordu. Benden oldukça öndeydi, hatta odaya girmişti bile. Bende adımlarımı biraz hızlandırmış, odanın önğne geldiğimde aralık kapının ardından küçük kızın sinirli sesini işitiyordum, "Bak gerizekalı, o bizim şansımız anlıyorsun değil mi, eğer o gelmeseydi öldüreceklerdi bizi farkındasın değil mi? Aptal hareketlerine çeki düzen ver."

'O bizim şansımız', 'öldüreceklerdi bizi'

Beni şansları olarak mı görüyordu, bu kadar mı zor durumdalardı cidden?

Odaya yeni geliyormuş gibi aniden daldığımda az önceki gibi bakışları üzerimdeydi yine. Kendimi baskı altında hissediyordum sebepsizce.

Taehyung oturduğu koltuktan kalkıp karşıma geçmişti, gözlerindeki pişmanlığı görebilsem bile mimik dahi oynatmamıştım, şuan sinirliydim.

"Özür dilerim," dedi aniden. "Sana böyle davranmamam gerektiğini biliyorum sadece.. sadece bilmiyorum işte." arada kız kardeşine bakıyordu, bunu zorunlulukla yaptığını biliyordum. Hiç özür dilememesini tercih ederdim aslında.

"Sorun değil, bende fazla çıkıştım sanırım." aslında koca bir sorun olsa da amacım Guleum'un üzülmemesiydi, yoksa karşımda duran gerizekalı umurumda değildi.

Evet, umurumdaydı..

Guleum gülümsediğinde sahte olduğu belli olmayan bir tebessümle baktım ona. Gerçekten zafer kazanmış gibiydi.

"Yemek yemeye ne dersiniz?" dedim, bu kasvetli ortamı dağıtmak için. Küçük kız aç olmalı ki, gözleri parlamıştı, kim bilir ne zaman yemişti yemek. Fakat ağabeyi bu kadar ılımlı yaklaşmamıştı, çatık kaşlarını Guleum'a yöneldiğinde, onun üzülmüş başının öne eğildiğini görmüştüm. "Gerek yok," dedi sert sesiyle. "Kaldığımız yerde yiyebiliriz, ama yine de önerdiğin için teşekkürler." dedi samimiyetsizce. Guleum üzerine gitmesin diye yapıyordu.

"Kalacak yer mi?" diye sordu Guleum. Ölmemek için buraya kaçmış birilerinin kalacak yerinin olması bir miktar olanaksızdı.

Guleum birden pot kırdığını anlamış olacak ki, elini ağzıyla kapatıp, korkuyla ağabeyine bakmıştı. Taehyung ağzını açacak gibi olduğunda konuşmasına engel olmuştum, "Kalacak yeriniz yok değil mi?" demiştim sorgulayan sesimle. "Size otelde yer ayarlayabilirim." bir gece dahi olsa bunu yapabilirdim.

Fakat Taehyung kabul etmemişti teklifimi. "Bunu kabul etmeyeceğimi biliyorsun değil mi?" dedi Guleum'a bakarken. Guleum sözünden çıkamazdı, ne kadar az önce çıkışsa da ağabeyinden korkuyordu. Ona karşı çıkamazdı, hayır diyemezdi.

Kendimi koltuğa bırakırken gözlerimi kapattım, tüm bunlar çok fazlaydı bana. Ben annem dışında kimseyi umursamazdım, düşünmez veya üzülmezdim. Ruhum daralıyordu, nefesim ciğerlerime sığmıyor, aklım darmadağın oluyordu. Bana göre değildi, bu kadar düşünmek.

"Ya sizi bir otele bırakayım ya da kalacak herhangi bir yere, bilmiyorum işte. Burada kalamazsınız." demiştim. Canım sıkılmaya başlamıştı, midem ağrıyordu.

Fazla gelmişti işte.

Taehyung ayağının dibinde duran çantayı sağ eliyle yerden almış, diğer eliyle kız kardeşinin elini tutmuştu. "Biz gidebiliriz, Jimin-ssi. Şimdiye kadar yaptıkların için teşekkürler." dedi. Bu sefer samimiydi, benden kurtulduğundan olsa gerek.

Omuz silkmiştim, dengesizliğim beni yormuştu. Bir kaç saat önce yaptıklarım ve şimdi ki davranışlarımın çelişmesi anlamsızdı. Gerçekten saçmalıktı.

"Teşekkür etmene gerek yok, Taehyung-ssi." artık odadan çıkmak için hepimiz hazırdık. Ben de ayağı kalktığımda üçümüz odadan, sonra da binadan çıkmıştık.

Kapının önünde vedalaşmak için durduğumuzda Guleum'un aniden bana sarılmasıyla kollarımla onu sarmıştım. "Her şey için teşekk-" laf bölmek nir alışkanlık haline gelmiş olmaydı bende, yine sözünü kesmiştim, "Teşekkür etmeniz için yapmadığımı daha önce de belirtmiştim Guleum." dudaklarını birbirine bastırıp mahçup gözlerle bana baktığında daha fazla uzatmadan ayrılmıştım ondan.

Taehyung denen aptal, pek yüzüme bakmıyordu. Guleum da yanına gittiğinde çoktan benim yönümün tersine adımlamaya başlamıştı. Guleum arkasını dönüp son kez el salladığında, masumluğuna gülmeden edememiştim. Ben de ona el sallamış, sonra da evime doğru konumlandırmıştım kendimi.

Sonra birden duraksadım. Bu bilinçli yaptığım bir şey değildi, sanki başkası yönetiyordu beni. Düşüncelerimi de esir almıştı. Onların gittiği yöne doğru ilerliyordum artık. Bunu yapanın ben olduğuna inanamıyordum.

Sonunda görüş açıma girdiklerinde beni fark etmemeleri için adımlarımı yavaşlatmıştım.

Kalacak yerlerinin olmadığına emindim, boş boş yürüyorlardı. Onlara otelde yer ayarlamayı teklif etmiştim, sormuştum. Daha ne yapabildim ki, evime de çağıramazdım ya.

Büyük konuşmak, aptallıktır.

Biraz ileride olan parka adımladıklarını düşünüyordum. Tanrım, parkta mı kalacaklardı, küçücük kızı parkta mı uyuyacaktı. Sabaha kadar soğuktan öleceklerine emindim. Yağmur yağmıştı, banklar ıslaktı, hava soğuktu. Delirmiş miydi?

Tam tahmin ettiğim gibi parkın içine girdiklerinde banka oturmuşlardı, o bankın ıslak olduğuna emindim.

Koşarak parka girdiğimde, parkın sessizliği yüzünden hemen sesi duymuşlar ve beni görmüşlerdi. Onların yanına gitmeme az bir mesafe kaldığında yavaşlatmıştım kendimi. Artık sadece yürüyordum. Fakat sinirimin son seviye de olduğuna emindim.

"Cidden mi, burada mı kalacaksınız?" dedim dişlerimin arasında. Aslında beni ilgilendiren hiçbir şey yoktu. Sen kimsin de bana karışıyorsun dese cevap bile veremezdim ama kendime engel olamıyordum.

Taehyung umursamazca bana başını salladığında Guleum'u kolundan tutarak kaldırdım."İyi, sen burada soğukta uyuyabilirsin. Bu kız burada uyumayacak." demiştim, bana neydi ki? Hem nasıl bana güvenebilirlerdi ki bu kadar kısa sürede?

"Aptal aptal konuşmayı kesmelisin Jimin-ssi. Burada kalacağız, dediysem burada kalacağız. Sonsuza kadar burada kalacak değiliz, bir gece idare edeceğiz o kadar." Guleum'u kendi yanıma çektiğinde tekrar ona dokunmadım.

"Sizi öldürecek insanlar olduğunu söylediniz, burada sizi bulurlar. Madem yalnızca bir gece, bende kalın."

Delirmiş olmalıydım.


Evet değişik yerlere giden değişik ficimi sevin beni de sevin

Continue Reading

You'll Also Like

7.2K 504 23
Yaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk g...
11.9M 581K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
168K 6.9K 35
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
623 83 8
Park Chanyeol, yeraltında saygın bir mafya babasıydı. Fakat gündüzleri güçlü, soradan ve başarılı bir iş adamıydı. Byun Baekhyun ise Park Chanyeol'un...