KAÇIK

By delimiyazar

3.7K 166 18

Göğsüm sert bir şekilde duvara yaslanınca ağzımdan bir inilti çıktı. Kollarım arkada, yüzüm ve bedenimin ön k... More

TANITIM
0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3

1.0

113 7 0
By delimiyazar

Yüzümdeki tek bir mimik değişmemişti. Çünkü zaten böyle bir şey bekliyordum. Kendimi tuhaf hissediyordum. Neden olduğu konusunda da hiçbir fikrim yoktu. Sertçe yutkundum. Öylece kafamı yan tarafıma çevirip gözlerimi masalarda gezdirdim.

"Bu kötü bir şey mi peki?"

Ona bakmadığım için şuan yüz ifadesini göremiyordum. Ne düşüneceğimi de bilmiyordum.

"Ben hiç zararını görmedim. Buse'nin attığı tripler dışında."

Dalga geçtiği açıkça belli olan sesi kan akışımı hızlandırarak sinirlenmeme neden olmuştu. Kendimde yeni bir şey keşfediyor ve bu durumu anlamaya çalışıyordum ve o dalga geçiyordu.

"Ciddi bir soru bu!"

Kafamı hızla tekrar ona çevirerek sinirle yüzüne baktım. Yüzü de sesi gibi alaylıydı.

"Aslında... bende ciddi cevap verdim."

"Belli oluyor."

"Onu boşver de söyle bakalım kim bu şanssız?"

Sorduğu soruyla dik dik bakmaya devam ettim. "Neden şanssızmış?" Hafifçe güldüğünde sabırsızlıkla cevabını bekliyordum. Umarım doktor da bu şekilde düşünmüyordur. Gerçi bu durumdan haberi olduğunu sanmıyordum. Fakat ona karşı ilgimin olduğunu da çoktan anlamış olmalıydı. Bir bakışıyla bile duygularını belli eden bir insandım zaten. Hiçbir zaman da duygularını gizleyebilen veya öyle bir çabası olan biri olmamıştım.

"Çünkü trip yerine yumruk atma ihtimalin daha yüksek."

Göz devirdim. "Başlatma şakana şimdi." Sesim içimde kaynayan sinire inat normal çıkıyordu. Beni ciddiye almadığı için sinirlenmem normaldi.

Kafasını olumsuz anlamda sallarken hala gülüyordu. Gülüşleri kahkahaya dönüştüğünde kollarımı önümde bağlayarak susmasını bekledim. Ortada komik bir şey vardı da ben mi göremiyordum? Sonunda bağıra bağıra gülmeyi kestiğinde "Ama çoğu erkek yumruğu tercih eder, emin ol." deyince artık dizimin birini sabırsızca sallamaya başlamıştım.

"Tam bir pisliksin!" Kendimi aptal gibi hissediyordum. Sorduğuma soracağıma pişman olmuştum resmen. Bir de arkadaş olacaktı hain velet.

Kahkaha atmayı bırakmıştı fakat yüzüne yerleşen piç gülüşüne ayar olmamak elde değildi. "Abim sen aşık mı oldun bakalım?" Dalga geçmeye devam ederken karşısında küçük bir çocuk varmış gibi konuşması dilini kesmek istememe neden oluyordu. Ayrıca aşk mı? Şuan Cenk'e sinir olmasaydım bu söylediğine ağzımı ayıra ayıra gülebilirdim.

"Saçmalama aşık falan değilim! Ayrıca kim onun gibi birinden hoşlanmaz ki? Kibar, düşünceli, başarılı ve çokta yakışıklı." Her kadın onun gibi birinden hoşlanırdı. Şu dünyada ondan etkilenmeyecek kadının olma ihtimali bile yoktu. Dolayısıyla ondan etkilenmek bana özel bir şey değildi.

"Kusura bakma ama Simge bazı kadınlar kendi üzerinde baskı uygulayan, kısıtlayan erkeklerden daha çok hoşlanıyor. Erkek egemonyasını, sevmek zannediyor. Bu yüzden genelleme yapma bence."

Söylediklerine tamamen katılıyordum. Şöyle bir bakıldığında 'erkek dediğin vurur yumruğunu masaya' gibi saçma sapan ve kalıplaşmış düşünceler de çok fazlaydı. Doktorun belki o yönünü görmemiştim, sevgisini nasıl belli ettiğini bilmiyordum ama insanlar bir hareketiyle bile tüm karakterini anlayabileceğimiz yapıya sahip varlıklardı. Tabi bunu asıl karakterini sonradan ortaya çıkaran insanlar için söylemiyordum.

"Haklısın... ne diyebilirim ki?" Cenk sanırım ilk defa bu kadar mantıklı konuşuyordu. Daha sonra hızını kesmeden konuşmasına devam etti.

"Hatta bununla ilgili bir olay yaşadım... geçen pazar evdeyken dışarıdan sesler gelmeye başladı. Ne olduğunu anlamak için kapıyı açıp baktım. Bir kat aşağıda iki kişi tartışıyordu. Erkek cinsiyetindeki bir mahlukat kişisi, karşısındaki kadına el kaldırdı. Bende bunu görünce aşağıya indim. Adamla tartışmaya giriştik ama daha sonradan pişman oldum tabi. Çünkü kadın da bana bağırmaya başladı. Yok kocası değil miymiş dövermişte, severmişte, bananeymiş falan. Adama tepki göstermek yerine onu koruyunca ne hali varsa görsün hesabıyla eve geri girdim."

Dikkatle Cenk'in yaşadığı olayı dinlemiştim. Böyle o kadar çok insan vardı ki ve o kadar olay yaşanıyordu ki şaşıramıyordum bile. Hiç doğru bir davranış olmamakla birlikte kelebek etkisi yaratabilecek bir olaydı. Bugün el kaldıran yarın öldürürdü. Bunu anlaması bu kadar zor olmamalıydı. Hem sadece kadın değil erkek, hayvan veya bir ağaç hiç farketmeksizin şiddet göstermek yanlıştı. Kadın olmanın yanı sıra genel olarak bakıldığında erkek olmakta zordu. Bu dünyada canlı olmak zordu bir kere. Bunu zorlaştıran ise yine insanlardı.

"Olsun sen üstüne düşeni yapmışsın."

Beni dinlerken içkisinden bir yudum almıştı. "Yapsam ne olur? Hal ortada, insanların bu konuda sıkı bir eğitime ihtiyacı var!" Ona hak veriyordum. Keşke herkes onun gibi düşünebilseydi. Cenk oldukça bilinçli bir insandı. Hatta bir keresinde açık giyindi diye kadının birine haddineymiş ya da onu ilgilendirirmiş gibi yakıştırmalarda bulunan müşteriyi dışarı atmıştı.

Bana gelince kadınları ezikleyen, kıskançlık adı altında türlü saçmalıklar yapan erkeklerden nefret ediyordum. Bu tarz erkekleri seven kadınlara tahammülüm bile yoktu. Sevmek buysa sevmemek daha iyiydi o zaman.

Belki bende şiddet karşıtı biri olduğumu söylüyor fakat öldürüyor ya da dövüşüyordum ama buradaki amacım farklıydı. Ben masum insanlara dokunmuyordum. Masumları ezenlere yapıyordum yapacağımı.

Cenk konuşmayı bıraktığında bar tezgahının üstünde duran içki bardağını tekrar dudaklarına götürdü. Tam o sırada telefonumun sesi ortamda yankılanmıştı. Ağır ağır elimi cebime atarak çıkardım ve kimin aradığına baktım.

Bunak arıyor...

Telefonun yeşil logosuna dokunduktan sonra kulağıma götürdüm.

"Simge, bazı gelişmeler oldu hemen gelmen lazım!"

Bunak'ın telaşlı sesine karşı sakin olan sesimle cevap verdim. "Ne oldu Bunak?"

Hala aynı ses tonuyla "Arslan Bey aradı, çok önemli, telefonda olmaz." dediğinde bende heyecanlanmıştım.

"Hemen geliyorum."

Telefonu kapattığım gibi hızla sandalyeden indim. "Benim gitmem gerekiyor. Görüşürüz Cenk." Aceleyle kapıya yöneldiğimde Cenk de benim gibi sandalyeden kalkmış bana bakıyordu.

"Ne oldu Simge önemli bir şey mi?"

Kapıdan çıkarken arkama bile bakmadan sadece "Evet." dediğimde bir şeyler söylese de bardan çoktan çıkmış bulunuyordum. Bunak bu kadar telâşlandıysa kesinlikle önemli bir şey vardı. Mekanın önüne parkettiğim arabaya doğru büyük adımlarla yürürken kapıdaki koruma "İyi akşamlar Simge hanım." dediğinde aceleci davrandığım için cevap vermeden arabama bindim. Gaza yüklenerek kaldığımız otele doğru sürdüm. Yolu Bunak'ın söyleyeceklerini merak ederek geçirmiştim. Babam onu Esra konusunda yaptığı araştırma ile ilgili aramış olabilirdi. Aklıma başka bir neden gelmiyordu.

Otele girdiğimde hızla lobiye gelerek Bunak'ı bıraktığım yerde bulmayı umdum fakat yoktu. Daha sonrasında kaldığımız kata çıkararak odasının önüne geldim. Kapıyı çaldım. İçeriden gelen "Kapı açık, gir!" diyen yaşlı yardımcımın sesiyle odaya daldım.

Elindeki kıyafetleri yatağın üstüne koyduğu bavula rastgele dolduran Bunak'ı gördüğümde girdiğim kapıyı kapatarak "Ne oluyor Bunak?" diye sordum merakla. Bunak yüzüme bakmadan dolap ve yatak arasında mekik dokurken cevap verdi.

"Yolda anlatırım, zaman yok hemen kıyafetlerini topla gidiyoruz."

Aceleyle arka arkaya dizdiği kelimelerinden bir şey anlamaya çalışıyordum. "Nereye gidiyoruz?"

Kafasını bir anlığına bana çevirdikten sonra tekrar işine devam ederken "Simge, açıklayacak zaman yok dediğimi yap! Acele etmen gerek!" dediğinde daha fazla oyalanmadan odadan çıkmak için kapıyı açtım. Bu sırada yaşlı sesi tekrar kulaklarıma ulaştı.

"Doktoru da aradım o da bizimle gelecek. Tekrar ara, attığım adrese gelsin. Kimseye bir şey söylemesin."

Tekrar Bunak'a döndüm. Şimdi endişelenmeye başlıyordum işte. "Doktorun bununla ne alakası var? Bunak ne oluyor?" Bavulu kapatırken hala yüzüme bakmadan konuşuyordu. Aynı ivedilikle "Simge ne diyorsam onu yap!" dediğinde işini bitirmiş ve bana dönmüştü. Sesi sanki az çıkıyormuş gibi daha da yükselterek "Hadi!" dediğinde açtığım kapıdan çıkarak hemen karşıdaki odanın kapısına geldim. Arka cebimden anahtarımı çıkararak kilide soktum ve açarak içeriye girdim.

Dolaptaki kıyafetlerimi çıkararak yatağın üstüne attım. Daha sonra buraya geldiğim gibi yine acele davranarak bavulumu çıkardım. Kıyafetlerimi açtığım bordo rengindeki büyük bavulun içine savururken aklımdan türlü türlü sorular geçiyordu.

Neden bu kadar acele ediyorduk? Nereye gidiyorduk? Doktor neden bizimle geliyordu? Babam Bunak'a telefonda ne söylemişti? Esra'nın tüm bunlarla bir alakası var mıydı?

Cevapları kendi kendime vermeye çalışsam da yeterli gelmiyordu. En iyisi Bunak'ın dediğini yapmak ve bir an önce gideceğimiz yere ulaşmaktı.

Kıyafetlerimi bavula tıktıktan sonra doktoru aradım. Bir kaç kere çaldıktan sonra açılan telefona endişeli sesimle "Doktor?" dediğimde karşıdan "Dinliyorum." cevabı geldi. Bunak'ın hareketleri beni endişelendirdiği için sesim de endişeli çıkıyordu.

"Nerdesin?"

"Hastaneden çıkıyorum ama ne olduğunu bilmem gerek biriniz bana açıklama yapacak mı?"

Elimi saçlarımın arasına daldırarak arkamda duran yatağa oturdum. "Bende bilmiyorum doktor ama öğreneceğiz. Bunak sana adresi göndermiş." Nefesini vererek "Tamam." dediğinde kafasının benim gibi karışık olduğunu tahmin edebiliyordum.

Telefonu kapattıktan sonra bavulu da alarak odadan çıktım. Daha sonra Bunak'ın odasının kapısını açarak içeriye göz gezdirdim. Kimse yoktu. Elimdeki telefondan ismine dokunarak aradığımda hiç bekletmeden açmıştı.

"Resepsiyondayım aşağıya gel."

"Tamam."

Telefonu cebime yerleştirdikten sonra asansöre yürüdüm. Düğmeye basarak gelmesini bekledim ve olduğum katta durunca içeriye girerek giriş katına bastım. Asansör beni gitmek istediğim katta durdurmuştu. Kapı açıldığında karşımda duran Bunakta asansöre bindi. Tekrar Kapıları kapatıp otopark katına bastım.

"Ne oluyor anlatacak mısın?"

Bunak bana dönerek "Gittiğimizde anlatırım." dediğinde otoparka inmiştik. İhtiyar yardımcım kafasını asansörden çıkararak etrafa bakındıktan sonra dışarı çıktı. "Acele et biraz." Birinden mi kaçıyorduk? Ama neden?

Bu tuhaf hareketlerini fazla kuşkucu ve özenli olmasına vererek asansörden çıktım. Arabaya bavulları yerleştirdikten sonra direksiyon koltuğuna oturdum. Bunakta yanımda yerini alınca arabayı çalıştırdım.

Otoparktan çıkarken profiline baktığımda kaşlarının çatık olduğunu görmüştüm. Sabırsızlanıyordum. "Nereye gidiyoruz?" Camdan dışarıya bakarken cevap verdi. "Adresi attım, telefonuna bak." Emirvari konuşmaları beni daha da huylandırmıştı. Ama yine de ne olup bittiğini bilmediğim için ses çıkarmadan dediğini yapıyordum. Telefonumu çıkararak attığı adrese baktım. Beykoz mu? Ne işimiz vardı ki bize o kadar uzaklıktaki bir yerde?

"Bunak, artık ne olduğunu söylemeyecek misin?"

Bunak yolu izlerken bana döndüğünde araba kullandığım için tekrar yola baktım. "Anlatacağım ve doktorun da duyması gerek bu yüzden sabret." Cevap beni tatmin etmesede mecbur dediğini yaptım. Telefonu kucağıma koyarak yola devam ettim.

Tehlikede miydik? Bunak'ın davranışlarına bakarsak sorunun cevabı bariz ortadaydı. Çünkü arada bir dikiz aynasından arkayı kontrol ediyor, sağa sola bakıyordu. Kısacası ruh hastası gibi davranıyordu.

Uzun süren araba yolculuğunda ikimiz de susmuştuk. O kadar sabırsızlandığım halde soru sormayı bırakmıştım. Cevap alamıyordum ve zaten aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Bunun dışında doktoru merak ediyordum. Bizim işimiz zaten tehlikeli bir işti. Her an böyle şeylere hazır bulunmamız gerekiyordu fakat doktor ne alaka anlamamıştım.

Sonunda attığı adrese geldiğimizde devasa büyüklükte bir deponun önünde durdum. Henüz doktor gelmemişti çünkü arabası görünürde yoktu.

"Hayır, arabayı durdurma depoya gir, ben kapıyı açmak için iniyorum."

Bunak arabadan indiğinde dediğini yaparak tekrar çalıştırdım aracı. Deponun büyük kapısı açıldıktan sonra bir kamyonun bile sığabileceği boşluktan içeriye sürdüm. Yavaşça depoya girdikten sonra Bunak'ın yardımıyla arabayı park ettim.

Arabadan indiğimde deponun içindeki başka bir kapıyı farkettim. Diğerinden daha küçük kapıya bakarken arkamdan vuran ışıkla gölgem uzamıştı. Sırtımı baktığım kapıya, yüzümü de ışığın kaynağına döndüm. Yüzüme vuran fardan dolayı göremesem de başka birini beklemiyorsak gelen kişinin doktor olduğunu anlayabiliyordum.

Bunak daha sonra doktora da talimatlar vererek arabasını park ettirdi. Yan yana park ettirdiği araçlarımızın arka tarafına geçerek duvarda bulunan fakat havanın kararmaya başlamış olması nedeniyle zar zor görülen büyük şalteri kaldırdı. Bir anda ortalık aydınlandığında etrafı daha iyi görebiliyordum. Bunak arabaların arkasından dolanarak büyük kapıyı kapattığında ikimizde onu izliyorduk. Doktor yanımda, iki eli cebinde Bunak'a bakarken bana döndü. Kafasını 'Ne oluyor' anlamında salladığında alt dudağımı sarkıtarak bilmediğimi belirttim.

Bunak giriş kapısına nazaran daha küçük olan diğer kapıya doğru yürüyerek elinde tuttuğu anahtarla kapıyı açıyordu. Doktor ve ben ne olduğunu henüz bilmediğimiz için onu izlemeye devam ediyorduk. Kapıyı açtıktan sonra eliyle içeriyi göstererek "Girin." dediğinde önce ben hareketlendim.

"Bunak bizi öldürmek gibi bir planın varsa burası çok doğru bir seçim olmuş." Alay niteliğinde kurduğum cümleme karşı o da dalga geçer gibi fakat çok ciddi yüz ifadesiyle "Hayır ama bu güzel fikir için sağol." dedi.

Kapıdan girerken merakla etrafa bakıyordum. Bunak doktoru da içeri buyur ettiğinde kendi de arkasından girdi. Gözlerim içinde bulunduğumuz büyük depoyu tararken girdiğimiz kapıyı da kapattı. Depo o kadar genişti ki araba galerisi olabilecek kapasiteye sahipti. Bir köşede iki tane büyük yatak bulunuyordu. Bu büyük yatakları baş ucuna konulmuş komodin ayırıyordu. Komodinin üzerinde beyaz bir abajur vardı.

Gözlerimi yanında bulunan aralarında birkaç metre uzaklık olan büyük haki yeşil renkteki koltuğa çevirdim. Koltuk, yataklar gibi duvar kenarındaydı ve yanlarında tek kişilik berjerler bulunuyordu. Önünde de geniş bir sehpa vardı.

Bu iki ayrı eşyaların arasında görünmez bir paravan var gibiydi. Yatakların olduğu bölüme yatak odası koltukların bulunduğu bölüme ise oturma odası denebilirdi.

Taş duvarlar ve yerler gayet temizdi. Pencereleri küçük ve çok yüksekteydi. Genellikle küf kokan depoların aksine içerisi fazlasıyla iyi kokuyordu. Depo havanın soğuk olmasına rağmen sıcaktı. Bunun nedeniyse duvara sabitlenmiş klimalardı. Biz gelmeden önce buraya güzel bir bakım yapıldığı aşikardı. Yaşlı ihtiyarın benden gizlediği şeyler de vardı demek.

Öylece durmuş etrafı gözlemlerken Bunak'ın sesiyle kendime geldim. Kafamı sesinin geldiği yöne çevirdim.

"Birkaç gün buradayız. Kaldığımız süreçte çok dikkatli olmalı ve ortalıkta fazla dolaşmamalısınız."

Büyük koltuğa oturan Bunak'a doğru ilerlerken doktorda benim gibi etrafı incelemeyi bırakarak berjerin birine oturmuştu. Bende diğerine yerleştiğimde artık her şeyi öğrenmenin zamanı gelmişti.

"Neler oluyor, tüm bunlar ne demek? Artık her şeyi anlatsan diyorum."

Bunak kafasını sallayınca doktorda bende dikkatle onu dinlemeye başlamıştık. "Ortada Esra diye bir sorunumuz var biliyorsunuz. Arslan Bey bununla ilgili araştırma yaparken bir şeyler bulmuş."

Bunak duraksadı ve anlatmaya başlamadan önce bir nefes aldı. Doktor "Arslan Bey kim?" diye sorarak araya girince ihtiyarın yerine ben cevap verdim. "Babam olur kendisi." Daha sonra tekrar Bunak'a yoğunlaştım. Cevabımın ardından gözleri bir doktora bir de bana giden ihtiyar dinliyor muyuz diye konrol ettikten sonra sözlerine devam etti.

"Esra denen kadının Evrenoğluyla ilişkisi bildiğimizden biraz farklı çocuklar. Nasıl diyeceksiniz... Şöyle, hepimizin bildiği kadarıyla Evrenoğlu, donör bulmuş Barkan'ı çeşitli yollardan ikna etmeye çalışıyordu. Bu süreçte de henüz ikna edemediği için durumu kötüleşti. Fakat masada kalma ihtimali yüksek olduğu için de bu ameliyatı Barkan gibi yetenekli bir doktordan başkasına yaptırmak istemiyordu."

Bunak anlatmaya ara vererek doktora baktı. "Barkan sen Evrenoğlu'nun bulduğu donörün kim olduğunu biliyor muydun?" Bunak'ın sorusuyla bakışlarımı doktora çevirdim.

"Hayır, bilmiyordum. Bana söylediklerine göre sadece ameliyat kısmıyla ilgilenecektim."

"Peki hiç Evrenoğlu'nun evine gittin mi veya bunun dışında başka bir şey oldu mu?

Doktor gözlerini Bunak'ın yüzünde gezdirirken düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra tekrar konuştu.

"Hayır, zaten size de başta anlattığım gibi hastaneye geliyorlardı. Evrenoğlu'nu bir kere gördüm. Onda da muayeneye gelmişti. Daha sonra adamlarını göndermeye başladı. Birkaç kere de ameliyatı yapmam için evime gelerek tehdit ettiler o kadar."

Doktoru dinledikten sonra merakla sordum. "Adam yerinden kalkamayacak kadar kötü durumdaydı, bu yüzden sana karşı bir harekette bulunamadığını düşünmüştüm. Senin bununla ilgili başka söyleyeceğin bir şey var mı? Yani başka hangi nedenle senin peşini bırakmış olabilir?"

Doktor, "Bilemiyorum. Belki başka bir doktor bulmuştur." diye tahmin ettiğinde olumsuz anlamda kafamı salladım. "Başka bir doktor bulsaydı şuan karşımda oturuyor olmazdın doktor." Böyle adamlar istediğini alana kadar tabir-i caizse iliğini sömürür aldıktan sonra da konuşmaması için ortadan kaldırırlardı. İstediğini alamadıkları zaman da durum değişmiyordu aslında. Her iki senaryoda da öldürülmüş oluyordun.

Bunak bana hak vererek "Simge doğru söylüyor..." dedi ve cümlesinin devamını getirdi. "...bu işte bir iş var. Neyse şuan önemli olan bu değil, donörün kim olduğu."

Bunakla bunu daha önce konuştuğumuz için ben biliyordum. Doktor ilgiyle "Kim?" diye sorduğunda sağ kolumun dirseğini berjerin koluna dayayarak elimi yüzüme koydum.

"Tabi ki Esra."

Ufak çaplı şaşkınlık geçirirken "Ne?" diye bir soru çıkmıştı ağzından. Doğrusu bende çok şaşırmıştım ilk duyduğumda. Donörün, kaçırdığı insanlardan biri olmasını beklemiştim. Bir insan metresini neden donör olarak seçerdi ki? Hem de kalp gibi önemli bir organ konusunda.

"Doğru duydun. Esra, Kenan Evrenoğlu ölmeden önce onun evinde hizmetçiymiş ve tabiki Evrenoğlu insan kaçakçısı olduğu için Esra' da kaçakmış. Evrenoğlu çevresindeki herkes gibi ona da uyuşma var mı diye baktırmış..."

Bilgim olduğu halde masal dinler gibi dinliyordum. O anlattıkça altından saçma sapan şeyler çıkıyordu. Fakat bunların hiçbir anlamı yoktu ki. Lafını bölerek "O zaman neden Esra'nın kalbini almamış anlamıyorum?" diye sorduğumda "Sabırsızlanmazsan anlatacağım." dedi. Göz devirerek karşılık verdim. Daha sonra devam etti.

"Bu arada bunu daha önce söylemiştim Simgeye. Beni birazcık dinleseydi belkide tüm bunlar yaşanmayacaktı.

"Ama dinlemedim ve buradayız." Şimdi de ben suçlu olmuştum.

Bunak derin bir nefes verirken "Küstah!" dediğinde omuz silktim.

"Kahin falan olmadığım için üzgünüm."

"Olacakları görmek için yeteneğe ihtiyaç yok." Kafasını sağa sola sallayarak doktora baktığında daha fazla bir şey söylemedim. Şuan tartışılacak zaman değildi. Bunak'ta normal bir şekilde konuşmasını sürdürdü.

"Esra'nın kalbini almamış çünkü kadına hisler beslemeye başlamış. Hatta Evrenoğlu öldüğünde mirası ona kalsın diye Esra denen o kadınla nikahlanmış."

"Türk yapımı entrika dizisi gibi."

Bunak bıkkın bir şekilde iki de bir sözünü kesen bana baktı. Sabırsız bir insan olduğumu kabul ediyorum!

Sonrasında tekrar lafa giriş yaptığında doktor sadece onu dinliyordu. Tepkilerini yüz ifadesinden anlamaya çalışıyordum. Fakat güzel yüzünde tek bir mimik yoktu.

"Bunları kafamdan uydurmuyorum. Belgeler ve şahitler mevcut."

Yine araya girerek "Aralarındaki yaş farkı buna inanmama engel oluyor maalesef." dedim.

"İnansan da inanmasan da durum böyle."

Belki de Esra fazlasıyla olgun erkeklerden hoşlanıyordu. Daha fazla uzatmamak için itiraz etmeyi bıraktım. Bunak konuşmayacağımdan emin olduktan sonra anlatmaya devam etti.

"Buraya toplanmamızın nedeni Esra'nın adamlarının etrafta dolanıyor oluşu. Simge'yi zaten arıyor, seni de bulması an meselesi. Barkan, kadın ameliyatı yapacak doktorun sen olduğunu biliyor. Bizimle iş birliği yaptığını da biliyor olabilir. Seni bulmaması için elimden geleni yapacağım. Arslan Bey bizi koruyacak, güçlüyüz bir şekilde engelleyebiliriz fakat o da güçlü. Zaten etrafına birkaç kişi toplamış, daha da güçleniyor. Bu süreçte senin de bize yardımcı olman gerekiyor."

Doktor gözlerini önümüzde bulunan geniş ve krem rengi sehpaya diktiğinde düşünüyor gibi bir hali vardı. Korkacağını tahmin etmiştim fakat duyduklarını en az benim kadar normal karşılamış gibiydi. Bu durum bana tuhaf gelmişti açıkçası. Daha önceki olaylarda da tepkisini belli etmişti ama yine de şüpheli bir durum seziyordum. Tam olarak açıklayamıyordum. Başını sallayarak "Peki ama ne yapacağız? Böyle oturarak dağılmalarını bekleyemeyiz. Kaldı ki durum dediğin gibiyse her an kapıdan birinin girebileceğini düşünmemiz gerek." dediğinde hayranlıkla baktım ona. Sanırım yanımızda dura dura buna alışıyordu. En azından daha anlayışlı hale geliyordu. Ya da öyle görünüyordu.

"Bu süreçte bizimle kalmak zorundasın. Arslan Bey bize yardım edecek. Zaten burayı da o ayarladı. Birkaç günde bir yer değiştireceğiz."

Bunak'ın söyledikleri içimi daraltırken derin bir nefes verdim. Durumun bu kadar kötüleşeceğini tahmin etmemiştim. Şuan o kadını önemsemediğim için pişmanlık duymuyor değildim açıkçası. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi doktorun da hayatını tehlikeye atmıştım.

"İşim ne olacak?"

Doktor Bunak'a sorduğu sorunun cevabını dinlerken geriye doğru yaslanarak tek kaşımı kaldırdım ve deponun duvarlarına bakmaya başladım. Tavanın köşesinde bulunan büyük havalandırmayı daha yeni fark ediyordum. Hayatı tehlikedeydi ve hala iş mi düşünüyordu?

"Maalesef bir süre izin almak zorundasın. Ne kadar süreceğini bilmiyoruz. İş bitine kadar birlikteyiz."

Gözlerim hala tavanın havalandırmasındayken "Biz ne diye elimiz kolumuz bağlı duruyoruz? Bir şeyler yapalım." dediğimde Bunak bana döndü. "Babanın kesin emri var hanımefendi. Durumu daha da kötüleştirecek şeyler yapmazsan sevinirim. Rahat durman herkes için iyi olacak."

Uyarıcı ve kesin ses tonuna gözlerimi devirdim. Hayır, sanki şu durumda tek başıma bir şey yapabilecekmişim gibi... Aslında yapabilirdim ama babam emir verdiyse dinlemek zorundaydım.

"Anladık herhalde merak etme!" Siyah saçlarımı arkaya savurarak kollarımı önümde bağladım.

"Umarım... Bu arada şu arkadaşın... onu da izlemeleri için birkaç adam gönderdim."

Arkadaş? Cenk aklıma geldiğinde kollarımı çözerek "Bunak, Cenk'in ne alakası var?" diye sordum. Gayet sakin şekilde "Her ihtimale karşı tedbirli olmalıyız. Arkadaşını kullanarak sana ulaşmaya çalışabilirler." diye yanıtladı. Harika(!) Kendimle beraber başkalarını da yanımda sürüklemiştim. Neyseki arkamda her adımı düşünen bir insan vardı. Ben genelde bunları düşünmezdim. İşimi kendime göre hallederdim. Ama kendime güvenim tamdı. Babamın yardımıyla bu işin üstesinden de gelecektim. Bu yüzden buna pek takılmadım.

Oturduğum yerden kalktım ve üstümdeki deri ceketi çıkararak berjerin üstüne koydum. O an aklıma gelen şeyle bir kahkaha patlattım. İkisi birden deli gibi gülen bana döndüğünde Bunak alışık olduğu için tepkisizce suratıma bakıyordu. Doktor ise anlam verememiş, güzel suratıyla beni süzüyordu.

Attığım kahkahayı zorlukla durdurdum. Bunak'a hitaben "Sende ortalıkta fazla dolanma, avcı konumundayken av olursun." dediğimde gülmekten gözümden yaş gelecek derecedeydim. Bunak ne demek istediğimi anladığında yüzünü ekşiterek sabır dilercesine baktı.

"Şakalarını kendine sakla."

Ellerimi belime koyarak kendimi durdurmaya çalıştım. Esra ve Bunak'ın aşk yaşadığını düşünemiyordum bile. Aşağı yukarı on saniye daha öylece durduğum yerde kahkaha atarken gülmekten altıma işeyecektim. Gerçek anlamda biraz daha gülmeye devam edersem -ki gülerken daha da gelen tuvalet kadar beter bir şey yok- Bunak'ın diline düşebilirdim.

Sonunda kendime gelince "Banyo nerede?" diye sordum. Başıyla karşıyı gösterdiğinde yan yana duran iki kapıya baktım."Sağdaki kapı."

Kapılara yönelirken tekrar kahkaha atarak arkamdan bıkkın bir şekilde bana bakan Bunak'a döndüm. "Bunak?"

"Yine ne var?"

"Zaman kötü, kolla-"

"Simge!"

Uyarı niteliğinde sesini yükseltince tuvaletimi daha fazla tutamayacağım için kapıya yöneldim. Bunak arkamdan duyacağım yükseklikte sesiyle doktora "Terbiyesi için kusura bakma." dediğinde çoktan banyoya girmiştim. Söylediklerini çok umursamıyordum açıkçası. Biz tanıştığımızdan beri hep böyleydik. Birbirimizi iğneler hatta bazen dozunu aşan şakalar yapardık. Bunak'ın bir gece bana uyku ilacı verip benim sabah yatağımla birlikte köprü altında uyanmam gibi. Benden beklenecek hareketle intikamım acı olmuş onu Bursa'ya gideceksin diye kandırarak Yunanistan'a göndermiştim. Tabi ki mükemmel zekâm ve muhteşem planım sayesinde gerçekleşmişti. Yoksa Bursa neresi, Yunanistan neresiydi.

İşimi hallederek banyodan çıktığımda ikisini yine aynı şekilde buldum. Bunak'tan ziyade gözlerim doktorun üzerinde oyalanırken iç sesim 'ne kadar yakışıklı' diye iç geçirdi. Ah, sen bir de bana sor.

Beni fark eden Bunak bir şeyler söylerken gözlerimi doktorun üzerinden çekmek zorunda kalarak ona baktım.

"Simge, doktorun evinden alması gereken şeyler varmış onunla birlikte gitmen gerekiyor."

Doktora gözüm kaydığında itiraz etti. "Kendim de gidebilirim." Üstüme deri ceketimi giyerken Bunak'ın doktora "Tabi ki gidebilirsin ama yanında Simge olsa daha iyi olur. Taksiyle gidin bir şey olduğunda fark edilmeden kaybolmanız daha kolay olur." dediğini duydum. Seninle gelmek benim için bir zevk. Doktor oturduğu yerden kalktığında deri ceketinin önünü düzeltip emrivaki hareketlerime "Peki madem." diyerek önden kapıya doğru yürüdü. Başka şansı olmadığını bilmiyormuş gibi... Onun arkasından giderek jestleriyle bir şeyler anlatmaya çalışan Bunak'a baktım.

Elindeki telefonu yüzünün hizasına getirmiş hafifçe sallarken ne demek istediğini anlamıştım. Depodan çıkarken "Arabayla gitsek daha iyi olmaz mı?" diye sorduğumda gözüyle karanlığı yoklarken kafasını olumsuz anlamda salladı. "Büyük sözü dinlememizde yarar var." Sadece bir öneriydi benimkisi. Ayrıca bu kadar uslu olması şart mıydı? Arada bir yaramazlık yapmak kötü bir şey değildi. Bir an aklına bir şey gelmiş gibi yüzüme baktı.

"Bu arada Berk mi, gerçekten mi?"

Kaşlarımı çatarak ne demek istediğini düşünürken jetonum düşünce güldüm. İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyordu bunları da. "Kimlikte öyle ayrıca sen nereden biliyorsun?" Bunak'ın kimlikteki ismiydi Berk.

Yürüyerek depodan uzaklaşırken "Kendisi söyledi ve kulaklarını çınlattı bir miktar." dediğinde gülüşüm daha da artmıştı. Lakabı gibi ismini de ben vermiştim. Kimliğe Bunak yazdıramazdık sonuçta bende sırf dalga geçmek amacıyla isminin kimlikte Berk yazması için tutturmuştum. Ayrıca adını bizim koymamızı, onun için uyduruk bir ismin önemli olmadığını kendisi söylemişti. Babamı da ikna etmesi kolay olmamıştı tabiki. Canım kendim.

Gülüşümü durdurarak "Ona bu isimle seslenmiyoruz zaten." dediğimde taksi bulmak için ana yola doğru yürümeye devam ediyorduk. Elleri her zamanki gibi ceplerinde bir taraftan beni dinliyor bir taraftan da ileriye bakıyordu. "Taktığın lakap hiç hoş değil. İsmiyle seslenmek daha iyi bence."

Omuz silktim. Bunak böyle şeyleri pek önemsemediği ve aramızda bir samimiyet bulunduğu için bana kötü gelmiyordu.

Tebessüm ederek fısıltıyla "Kibar doktor seni." dediğimde dudağının kenarı yukarı kalktı. Muazzam gülüşünün tamamını görmek istesem de sadece bir kısmıyla yetindim.

"Duydum."

Neyse ki içimden söylediklerimi duyamıyordu. Aslında insanların, söylediklerimi ya da yaptıklarımı nasıl karşıladıklarını önemsemezdim ama bu durum onda farklıydı. Hakkımda ne düşündüğünü az çok tahmin edebilsem de yine de daha fazlasını bilmek istiyordum. Diğer insanların aksine beni yanlış anlamasını istemiyor, nasıl gördüğünü merak ediyordum. Tüm bunların ona özel olması bile bazı hislerimi gözler önüne seriyordu.

"Çok tatlı olduğunu söyledim onu duydun mu peki?" Bunu söylerken gülmüyor veya dalga geçmiyordum. Yüz şeklim dümdüzdü ve kafamı eğmiş önüme bakarak yürüyordum. Sanırım onun sayesinde iltifat etmeyi de öğrenmiştim.

İç sesim bana göz devirirken 'lafını ne zaman geri çektin ki şimdi çekesin? Yavaş ol biraz' demişti. Daha sonra azarlayarak 'patavatsız' diye bağırdığında umursamadım. Düşündüğüm şeyleri söylemekten çekinecek değildim. Fakat herkesle olduğu gibi iç sesimle tartışmayı da bırakmıyordum. Birlikte karar veriyorduk ama ben yine kendi bildiğimi yapıyordum.

Sakince yürümeye devam ederken bir anda bana döndüğünde kafamı yavaşça kaldırdım. Sokak lambalarının vurduğu cansız ışıkta, gördüğüm kadarıyla dolgun dudakları dümdüz olmuştu. Düşünceli bir hali vardı. Güzel gözleri karanlık gecede parlıyordu. Birkaç saniye bakışmamızın ardından yakışıklı yüzünü tekrar karşıya çevirdi.

"Duymadım." Soru sormamıştım ama cevap vermişti. Bende onun gibi sadece sokak lambasının aydınlattığı dar ve boş sokağa baktım. "İçimden söylemiştim zaten." Sustu. Bu hareketleri aslında benimle ilgili ne düşündüğünün tercümanı gibiydi. Ona iltifat etmem hoşuna gitmemişti. Zaten benden pek haz ettiği söylenemezdi. Ona hak veriyordum aslında. Kaba ve düşüncesizdim. İnsanlarla dalga geçmeyi, dövüşmeyi, silahları severdim. O benim aksime kibar ve düşünceli biriydi. İnsanlara Saygılı, kavga gürültüyü sevmeyen yapıya sahipti.

Ana yola çıktığımızda yol kenarında durduk. Araçlar karınca gibi bir sağa bir sola geçip giderken karşıdan gelen sarı taksi ilişti gözüme. Doktor karizmatik bir şekilde elini yüz hizasında kaldırarak otostop çektiğinde taksi önümüzde durdu.

Duran aracın arka kapısını açarak girmem için bekledi. Arka koltuğa yerleşerek onun da yanıma oturmasını izledim. Uzun boyu nedeniyle benim aksime zorlansa da girdikten sonra kapıyı kapattı. Nereye gideceğimizi soran şoföre adresi verirken aklıma telefonum geldiğinde cebimden çıkararak Bunak'ın attığı mesaja baktım.

-Doktora dikkat et. (21.32)

Parmaklarımı klavyede gezdirerek cevap yazdım.

-Onu koruyacağım merak etme. (21.46)

Telefonu cebime koyacaktım ki titreşim sesini duyduğumda ve titremeyi elimde hissettiğimde kapattığım tuş kilidini geri açtım. Telefonun başında mesaj atmamı falan mı bekliyordu?

-O kendini senden daha iyi koruyabilecek eğitime sahip. Bundan bahsetmiyorum. (21.46)

Ne demek istediğini düşünürken Bunak'ın geçen gece söylediği şey aklıma geldi. Esra tarafından saldırıya uğradığımız gece onun da en az benim kadar iyi dönüşebildiğini söylemişti değil mi? Kendini koruyabildiğine göre dikkat etmem gereken şey kesinlikle bu değildi. İhtiyar çok zekiydi. Doktorun bizden gizlediği bazı şeyler vardı. Belki evinde bunu açığa çıkaracak bulgulara rastlayabilirdim. Bunakta beni bunun için göndermişti!

-Anladım, o iş bende. (21.47)

Telefonu kapatarak cebime yerleştirdim. Yüzüm hafif cama dönükken gözlerim doktora kaydı. Farkettirmeden göz ucuyla ne yaptığına baktım. Arkasına yaslanmış, sağ dirseğini kapıya dayamıştı. Havadaki elinin baş ve işaret parmağını birbirine sürterken kaşları çatık şekilde bir şeyler düşünüyordu. Gözleri parmaklarındaydı.

Profilinden bakınca sarı kirpikleri uzun ve gür görünüyordu. Burnu kalemle çizilmiş gibi güzeldi. Çenesi kemikli ve sakalları yeni çıkmaya başlamıştı.

Onu incelemeyi bıraktığımda göz ucuyla değil resmen açık açık süzdüğümü farkettim. Bunlar hep aşırı derecede yakışıklı olmasından kaynaklanıyordu. Daha sonra kafamı cama çevirerek gizlediği şeyin ne olduğu konusunda fikir yürütmeye çalıştım.

Bunak'ın söylediği gibi çok iyi dövüşebiliyorsa bir yerlerden öğrenmiş olması gerekiyordu. Doktor üç ay kadar Evrenoğlu'ndan kendini korumak için savunma dersleri aldığını söylemişti. Fakat bu o kadar iyi olması için yeterli bir süreç değildi. Sanırım ne olduğunu anlamak için babamın araştırmayı bitirmesini bekleyecektik.

Yola devam ederken ikimizde konuşmuyorduk. Doktor kolunu indirmiş hala düşünceli yüz ifadesiyle yolu izliyordu. Önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırırken cebimdeki telefon titremeye başladı. Saçımı geriye aldığım elimi cebime sokarak telefonu çıkardım.

İdol'üm Arıyor...

Babamın aradığını görünce heyecanlanarak birkaç saniye telefonla bakıştım. En son anlattığım şeylerden dolayı kızmış daha da aramamıştı. Bende cesaret edip arayamamıştım. Peki şimdi neden arıyordu? Belki de kızgınlığı geçmişti? Ya da belki önemli bir şey olmuştu. Babamı daha fazla bekletmeden aramayı yanıtlayarak telefonu kulağıma götürdüm.

"Babacığım?"

"Kızım, nasılsın?"

Babam yine her zamanki gibi konuşunca rahatlayarak derin bir nefes verdim. Siniri geçmişti sanırım.

"İyiyim babacığım sen nasılsın?"

"Rahat dursan daha iyi olacağım da durmuyorsun ki Simge!"

Evet, şimdi boku yedik babam 'kızım' yerine adımı kullanmıştı. Böyle zamanlarda genellikle azar işitiyordum. Bir de telefonu açar açmaz böyle konuşuyorsa kesin yine sinirleneceği bir şey yapmıştım. Acaba neydi?

"Bu sefer ne yaptım baba ya?"

"Güzel kızım, sen benim lafımı neden dinlemiyorsun? Sana kaç kere dedim Ersay'dan uzak dur diye? Kamera kaydı neyin nesi? O adama senin gücün yeter mi sanıyorsun?"

Babam hızını kesmeden arka arkaya laf sayınca itinayla Bunak'ın kulaklarını çınlattım. Daha bu sabah ona, doktordan kamera kayıtlarını alacağımı söylemiştim. Zaman geçmeden hemen babama yetiştirmişti.

"Baba ama-"

Lafımı keserek konuşmamı engelleyince söyleyeceklerini dinledim

"Aması yok Simge! Daha önce denedin olmadı, bırak ben halledeyim. Zaten üstünde çalışıyorum!"

Yakınarak "Babacığım ama dinlemiyorsun ki!" dediğimde sinirlense de belli etmemek için sesini yükseltmeden konuşmaya çalışıyordu. Fakat onu o kadar iyi tanıyordum ki telefondan bile anlayabiliyordum.

"Simge bu son! Bir daha duymayacağım! Ben sana güvenemeyecek miyim?! Daha önceki yaptıkların da zaten çizmeyi aştı! Cesedini bir yerlerde bulayım diye seni böyle yetiştirmedim! Ya sözümü dinle ya da hemen yarın kendine uçak bileti al!"

Sözünü dinlemediğim zamanlarda beni kendi yanına almakla tehdit ediyordu. Orayı sevmiyordum. Sesim içime kaçmış gibi "Tamam babacığım bir daha olmayacak." diye cevap verdim. Kedi yavrusu gibi olmuştum remen! Babamı çok seviyor aynı zamanda ondan deli gibi de korkuyordum. Çünkü bir şeyi bir kere dediği zaman gerçekleştirirdi. İkinci şans diye bir şey bilmiyordu adam. Bu yüzden bir şansım daha olmayabilirdi. Mecbur sözünü dinleyecektim.

Fazla üstüme gelmiş olduğunu düşünecek ki sesini yumuşatmaya çalışarak "Seni üzmek istemiyorum güzel kızım sende beni üzme. Biliyorsun çok değerlisin benim için, sana gelecek en ufak zararda Ersay'ın da o kadının da dünyasını başına yıkarım ama her şeyin bir zamanı var." dediğinde kendimi daha da kötü hissettim. Ama ben kendimi koruyabiliyordum. Babama bir türlü anlatamadığım şey de buydu. Ben onun artık kanatlı ve tek boynuzlu atıyla uyuyan küçük kızı değildim ki.

Tamam, bazen hala uyuyordum. Yani Esra'nın adamları evi basıpta mor unicornumu orada bırakana kadar öyleydi.

"Seni anlıyorum babacığım, Özür dilerim."

"Tamam kızım şimdi kapatmam gerek, sonra yine konuşuruz."

"Tamam, görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra vücudumu kaplayan sinir dalgası dişlerimi sıkmama neden oldu.

Ulan Bunak var ya benim adım da Simge ise bunun intikamı ağır olacak! Bu sefer Yunanistan yerine Antartika'ya mı gidersin Sahra çölüne mi orası vicdanıma kalmış.

"Önemli bir şey mi var?"

Sinirle saçımı geriye savurdum. Sağ elim dizimin üstünde, parmaklarım sabırsızca hareket ederken Doktorun sesini sinirden zar zor duymuştum. "Yok hayır!" Sesim sert çıkmıştı fakat bunun doktorla bir ilgisi yoktu. Bunak'a saydırmaya devam ediyordum.

Ulan ihtiyar sen beni ispiyonladın ya bende sana daha bir şey anlatırsam... Çok fena yapacağım seni çok! Ama kabahatin büyüğü bendeydi. Bu ihtimali bile bile ona sır veren bendim. Her işime karışması farz olmuş gibi davranması çok fena aramızı bozacaktı. Doktordan aldığım, hastane kayıtlarında geçen adresini yoğun olduğum için kontrol edememiştim ve Bunak yüzünden şimdi o iş de yatmıştı.

Taksi sonunda durduğunda bir sitenin önünde indik. Güvenlikten geçtikten sonra sitenin içine girerek asansöre bindiğimizde Bunak'a olan sinirimden başka bir şey düşünemiyor öylece doktoru takip ediyordum. Sonunda eve girince arkasından bende girdim.

İçimden Bunak'a hain planlar hazırlıyordum. En güzellerini uygulayacaktım. Yaşlı başlı adam demeyecektim bu sefer.

"... Simge?"

Doktorun o güzel sesiyle ismimi söylemesi beni kendime getirdiğinde şaşırmıştım. İlk defa ismimi ağzından duyuyordum. O kadar da yakışıyordu ki anlatamam. Birkaç saatliğine Bunak meselesini rafa kaldırarak doktora odaklandım. Pamuk gibi oldum şuan.

"Evet benim."

"Daha orada duracak mısın?"

Beynimde Hala ismimin doktor tarafından seslenişi yankılanıyordu. Ne güzel söylemişti. Keşke bir kere daha söyleseydi.

"Nerede durmamı istersin?"

Gözlerini kısarak yarım metre uzaklıktan bana bakarken "Bir şey olmadığına emin misin?" dediğinde kafa salladım. Eliyle kapısı açık bir yeri gösterirken "Sen salona geç istersen bende alacaklarımı alayım." dediğinde tam kabul edecektim ki vazgeçtim. Büyük ihtimalle odasından eşyalarını alacaktı. Odasına bakmak varken neden salonda oyalanayım ki?

"Hayır, sıkılırım. Yanında duracağım." İç sesim tekrar devreye girerek 'yalancı' dediğinde her zamanki gibi umursamadım.

"Ben birkaç kıyafet alacağım sen yanımda durup ne yapacaksın?"

Omuz silktim. Odasını çok merak ediyordum açıkçası. Şuan geniş bir koridorda bulunuyorduk ve sadece burayı görerek evin ne kadar geniş ve ferah olduğunu söyleyebilirdim.

"Banane, yanında duracağım!"

Bir anlığına samimiyetsizce gülerek sağ elinin işaret parmağıyla alnını kaşıdı. Yine eski yüz ifadesini takındığında ne için güldüğünü anlamamıştım. "Her insan gibi yatak odam özel alanım bunu biliyorsun değil mi?" Tabiki biliyorum ama işime gelmiyor açıkçası.

"Korkma ısırmam." Öyle bir şey mümkün olsa yapardım da neyse...

Bana laf anlatamayacağını artık öğrenmiş ve anlamış olacak ki daha fazla ısrar etmedi. İsteksizce "Hadi gel bari." diyerek sırtını döndü. Kısa olan koridorun sonunda, sağda kalan kapıyı açarak içeri girdiğinde bende peşinden gittim. Beni ilk karşılayan doktorun o fresh kokusu olurken gözlerim bir anlığına kapandığında kokuyu içime çektim. Ciğerlerim bayram ediyordu ve koku neredeyse başımı döndürüyordu. Gözlerimi açarak içeriye girdim fakat kapıyı kapatmadım. O boydan boya duvarı kaplayan giysi dolabına yönelirken bende etrafı kontrol ediyordum. Odaya ilk girişte göze geniş yatağı çarpıyordu. Yatak odası çok modern döşenmişti. Genel olarak gri renkler hakimdi. Giysi dolabı, yatağın yan tarafına yatağa dönük bir şekilde koyulmuş büyük koltuk, yine yatağın yanında bulunan komodin, ortadaki küçük halı hepsi griydi. Oda çok sade olmakla birlikte sadece yatak örtülerinin rengi lacivertti. Gri dediysem de öyle koyu tonda değil açık tondaydı. Duvarlar zaten beyazdı. Bu odaya bayılmıştım. Tabi güzelliği dışında odanın doktorun olmasının bir albenisi de vardı.

Doktor giysi dolabını açmış kıyafetlerinden birkaç tanesini alırken bende yatağının yan tarafında duran gri koltuğa oturdum. Geriye doğru yaslanarak kollarımı önümde birleştirdim ve arkası dönük, kıyafetlerini bavula koyan doktoru izlemeye başladım.

Ne kadar çekmeye çalışsam da gözlerim elma gibi poposuna kayıyordu. Görüntüsü bende dokunma isteği uyandırıyordu. Gözlerimi üstünden çekmeye çalışarak kafamı salladım. Etrafa bakınsam da aklım hala ordaydı. Tekrar gözlerim muhteşem poposunu bulunca dudaklarım memnuniyetle yukarı kıvrılarak yüzüme bir tebessüm oturdu.

"Bu yaptığına taciz denir."

Güzel sesi kulağıma ulaştığında hipnoz olmuş gibi baktığım yerden gözlerimi kaldırarak sırtına doğru tırmandım ve nerden anladığını sorguladım. Fakat gözlerim giysi dolabının aynasından bana bakan bir çift okyanus gördüğünde sorgulamam kısa sürmüştü.

Gözlerimi yanlış bir şey görmüş gibi ani bir hızla çekerek başka yöne bakmaya başladım. Flash (süper kahraman) olsa bu hareketimi gördükten sonra bu kadar yavaş olduğu için kendinden utanırdı. Ama sanırım bunu az önce yapmam gerekiyordu. "Ne alakası var?" Ona yakalandığım için bir şeyler saçmalamıştım ama ne söylediğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Zaten yakalanmanın verdiği çarpıntı ile kendimi duyduğum yoktu. Bunak, babam ya da beni tanıyan herhangi biri benim adımla utanç kelimelerini yanyana duysa bağıra bağıra gülerlerdi. Fakat Bu hareketimden dolayı kendime kızmış ve fazlasıyla utanmıştım. Tacizde bulunuyordum çünkü.

Bu utançta tekrar aynaya baktığım güzel yüzünün de etkisi vardı. Hoşnut olmayan bakışları yüzümde geziniyordu. Tabi ki de hoşnut olmaması normaldi ama böyle bir durumda onun yerinde başka biri olsaydı çoktan yataktaydık. İç sesim 'farklı olduğunu hala anlamadın mı?' diye sorduğunda cevabım dışarıya hafif bir öksürük olarak çıkmıştı. İlk karşılaştığım zaman anlamıştım hemde. Sonrasında durumu kurtarmak için "Hazırsan gidelim." dediğimde bavulunu çoktan toplamıştı.

Ayağa kalktım ve utanç içerisinde yüzerken ona bakmamak için gözlerimi odada biraz daha gezdirdim. O da işine heri döndü. Bu sırada konsolun yanında duran USB bellek dikkatimi çekti.

Bu kaybettiği USB bellek miydi? Bulmuş muydu yoksa hiç mi kaybetmemişti? Belki de başka bir bellekti. Bunu anlamanın tek yolu vardı. Doktora baktığımda bavulu kapatıyordu. Beni görebilecek bir pozisyonda değildi. Yavaşça konsola ilerledim. Etrafı keşfediyormuş gibi elimi eşyaların üstünde gezdirirken belleğin olduğu yere gelince durdum, tekrar doktora baktım. Parmaklarımı konsolun üstünde yavaşça ilerletirken usta hareketlerle ufak alete dokunarak işaret ve orta parmağımın arasına aldım.

Bu sırada doktor yavaşça bana döndüğünde elimi normal bir hızla çekerek belleği yine ustaca kol bileğimden içeriye ittirdim. Daha sonra aynı elimi kaldırarak parmaklarımı aça aça saçlarımı geriye attığımda aslında amacım elimin boş olduğunu göstermekti. Zaten bu gibi hırsızlık taktiklerini bilmediği takdirde aleti benim aldığımı anlamazdı bile. Doktorun da bunları bileceğini hiç sanmıyordum.

Saçımı yavaşça geriye atarken kıvırcık ve gür olmasında faydalanarak aynı hareketlerle bileğimden çıkardığım belleği kulağımın kenarından kazağımın içine soktum ve diğer elimin yardımıyla deri ceketimi düzeltiyor gibi yaparak südyen askımla omzumun arasına sıkıştırdım. Dışarıdan gören biri normal bir şekilde üstümü düzelttiğimi zannebilirdi. Fakat dediğim gibi bunu sadece bu taktikleri bilenler anlayabilirdi.

Doktor "Hazırım." dediğinde kafamı sallayarak kapıya doğru yürüdüm. Hareketlerine bakılırsa hiçbir şey anlamamıştı. Gayet normal bir şekilde çıkmamı bekledikten sonra elindeki bavulla o da çıktı.

Bakalım bu küçük alet benimle ilgili bir şey barındırıyor muydu? Ya da doktorun dediği gibi sadece çalışmalarından mı ibaretti? Bunu yakında öğrenecektim.

Continue Reading

You'll Also Like

10K 586 13
Her bitiş bir başlangıç mıdır?
1.9K 845 3
Kafasını boynuma gömüp tenimde soluklandı. Sıcak parmakların dokunuşu kalbime kor düşürürken çenesini kaldırdı ve tonu gece karası gözleri beni...
13.8K 480 14
Yetişkin okurlar için uygundur! ❝Dizlerinin üzerine çök, bana yenildin. Sevgilim, ikimiz de kaybettik.❞ ©diavisiolla, 2022.
YUVA By _twclr

Teen Fiction

619K 31.1K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...