KAÇIK

By delimiyazar

4K 168 19

Göğsüm sert bir şekilde duvara yaslanınca ağzımdan bir inilti çıktı. Kollarım arkada, yüzüm ve bedenimin ön k... More

TANITIM
0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4

0.9

95 5 0
By delimiyazar

Sıkıntıyla koltukta geri yaslanırken derin bir nefes aldım. Bunak karşımda oturmuş susuyor ve elimdeki telefona sıkıntılı bir şekilde bakıyordu.

"Tamam, bak anlattık bitti."

Bir elimi alnıma koyarak dirseğimi koltuğun kolçağına dayadım. En azından gizli saklı bir şeyimiz kalmamıştı. Her şeyi yatırmıştık masaya.

"Babam çok kızdı ama."

Bunak kafasını olumlu anlamda salladı ve teselli vermeye çalışarak "En azından neler yaşadığını, son zamanlarda neler olduğunu, hepsini biliyor." dedi. Haklıydı fakat ne olursan olsun babam çok sinirlenmişti. Ondan habersiz iş yaptığımız için ve özellikle de kendimi tehlikeye atmam konusunda.

"Sence bize bir daha güvenir mi?"

Ne söylemeye çalıştığımı anlamıştı. "Bize bir daha iş verir mi, vermez mi bilemem ama bu durumu toparlayabilecek tek kişi o. Ayrıca şu durumda bunu düşünmemelisin."

Babamla yaklaşık dört saat süren telefon konuşmamın ardından Bunakla otelin lobisine inmiş bu konu hakkında fikir yürütüyorduk.

Ona her şeyi anlatmıştım. Doktorla tanıştığımdan tut, Esra denen kadına kadar. Babam aşırı tepki vermemiş fakat sinirli olduğunu sesinden bile anlamıştım. Bu sakinlik Bunak'a patlayacaktı ve bunun için de ayrıca dil dökmüştüm. Onun suçu yoktu. Doktor meselesini de ayrıca konuşarak onun hakkında detaylı bir araştırma yapacağını söylemişti. O zamana kadar doktora bir şey belli etmeyecek ve eskisi gibi davranacaktık.

Babamın güvenini zedelemiştim. Kendimi bu defa gerçekten kötü hissediyor ve yaptığımın bir telafisi olmadığını biliyordum. Öte yandan artık olmuş bitmiş bir şey olduğu için geri dönüşü yoktu. Sonuçta sapa sağlam buradaydım. İşimizde tehlike çok fazlaydı ve babam da bunu bildiği halde fazla tepki veriyordu.

Bunun yanı sıra gizlice doktorun kaybettiği USB belleği bulmalıydım. Babamın da tahmini benimkiyle aynıydı. İçinde bana dair bir şey olabilirdi.

Doktor olayını her ne kadar kendim çözmeyi düşünsemde daha sonradan Bunakla kararlaştırıp Esra denen kadının ne kadar tehlikeli olduğunu bilmediğimiz için -bence hiçbir tehlikesi olmayan servet avcısı- babama söylemeyi uygun görmüştük. Bununla beraber de mecburen doktoru da anlatmak zorunda kalmıştım. Tabi babam her zamanki gibi bu doktor olayını da büyüterek ondan habersiz en ufak bir şey yapmamamız gerektiğini sert bir şekilde anlatmaya çalışmıştı.

Esra denen kadının benden ne istediğiyle ilgili en büyük tahminimiz iki şekildeydi. İlki intikam, ikincisi güç gösterisi fakat bir servet avcısının birinci seçenekten çok ikincisiyle ilgilendiğini de biliyorduk. Yine de her ihtimali göz önünde bulundurmakta fayda vardı.

Doktora tekrar gelecek olursak da bunun altından pek büyük bir şey çıkmayacağını düşünüyorduk. Esra ya da Ersay kadar önemli bir şey değildi. Şuan bizim için önemli olan, hiçbir tehlike oluşturmamasıydı. Babam sadece tedbir amaçlı araştırma yapacaktı. Çevremizdeki her insana yaptığı şekilde. Cenk'e de yaptığı gibi.

Ayrıca babamın geçen aramasında söyleyeceği fakat o sırada Bunakla tartıştığım için söyleyemediği önemli şey Kenan Evrenoğlu meselesiydi. Söylediğine göre benim anlatmamı beklediği için bir şey dememişti ama anlatınca da kızmıştı. Çok saçma! Bu ebeveynler neden böyleydi. 'Anlat, kızmayacağım.' diyorlar daha sonra kafamızda bir şey kırmadıkları kalıyordu.

Öylece düşüncelere dalmış otururken aniden koltuktan kalktım. Bunak oturduğu yerden bana bakarken "Nereye?" diye sordu. Deri ceketimi üstüme geçirirken "Doktorun yanına." diye cevap verdim. Kollarını dizlerine koyarak iki elini birleştirdi ve "Yine fingirdemeye gidiyorsun değil mi?" dedi. Tek kaşımı kaldırarak alayla sırıttım.

"Sana ne!"

Bilmiş bilmiş suratıma bakarken "Baban araştırmasını yapsın ondan sonra." dediğinde omuz silktim. "Bunak babamın da dediği gibi şuan doktor büyük bir tehlike oluşturmuyor. Ayrıca bu araştırmadan hiçbir şey çıkmayabilir." Dümdüz yüz ifadesiyle beni dinledikten sonra yüz ifadesine paralel sesiyle konuştu.

"O zaman ne diye doktoru babana söylemek konusunda tutturdun?" Ağzımı açmış konuşacağım sırada beni susturarak yine kendisi cevap verdi. "Çünkü onun bizim için tehdit oluşturmadığından emin olmak istiyorsun." Boğazımı temizledim. Yaşlı falan ama gözünden de bir şey kaçmıyordu.

"Nereden uyduruyorsun böyle şeyleri?"

"Aptal değilim."

Zoraki ve küçük bir kahkaha atmaya çalıştım. "Canım sıkıldı o yüzden gidiyorum başka hiçbir nedeni yok." Pek inanmış gibi bakmasa da dırdır etmemesi yeterliydi.

"Doktorun peşinden sırf cinsel tatminlerin için koştuğunu söyleme bana. Sen böyle şeyler için erkeklerin peşinden koşmazsın."

Sırıtan yüzüm aslında kendini ele vermemek için yalandan uğraşıyordu. Doktor diğerleri gibi değildi. Açıklayamadığım bir durum vardı. Doktorla cinsel olarak bir şey yaşamamıştım. Kendimi bu anlamda tatmin ettikten sonra ona karşı hiçbir ilgim kalmayacaktı diğerleri gibi...

"Bunak biliyorsun ki duygusal ilişki insanı değilim. Doktorla olan ilişkimden de fazla bir şey bekleme."

"Hala beni aptal yerine koymaya devam ediyorsun."

"Bak, doktor diğerlerine benzemiyor. Diğerleri benden istediklerini almak için peşimden gelirdi. Bu öyle değil. Onu istiyorsam bu sefer benim peşinden gitmem gerek. Biliyorsun ki istediğimi almadan rahat edemem."

"Onu anladım. Ama durum sadece bundan ibaret gibi görünmüyor."

Yüzümde yer etmiş sahte sırıtmayla omuz silktim.

"İnansan da inanmasan da gerçek bu. Şimdi benim gitmem gerekiyor."

Otelin asansörüne yöneldim ve Bunak'ın daha fazla konuşmasını istemediğim için hızlıca bindim. Otopark katına basarak kapanan kapıdan beni izlediğine emin olduğum Bunak'a bakmamaya çalışıyordum. Hızla arabanın yanına doğru adımladığımda şiddetle kapısını açtım. Tam sürücü koltuğuna oturmak üzereydim ki sinirlerime hakim olmadığım için arabanın kapısını hızla geri kapattım. Daha sonra kalçamı arabaya yaslayarak gözlerimi birkaç saniye yumdum. Evet ben duygusal ilişki insanı değildim... peki bu neydi? Neden doktoru her saniye görmek istiyordum? Neden günün her anında birden aklıma geliyordu? Neden Bunak'ın bu söyledikleri beni sinirlendirmişti? Neden neden neden..?

İç sesimin bana verdiği cevaba gözlerimi devirdim. Aptal hala anlayamadın değil mi? Senin söylediğine çocuklar bile inanmaz! 'Cinsel tatmin' içinmiş. Buna gerçekten inandın mı?

Derin bir çıkmaza girmiş gibi hissediyordum. İç sesimle olan çatışmamı burada noktaladım. Zaten şuan verebilecek bir cevabı yoktu.

Arabamın kapısını tekrar açtım ve koltuğa yerleştim. Tam çalıştıracağım sırada elimi geri çekerek kafamı geri yatırdım. Bu araba onun hediyesiydi... Ne yapmam gerekiyordu? Ona olan ilgimin nedeni cinsel mi yoksa duygusal mıydı? Bunu bilmek istiyordum. Bazı şeyleri göz ardı ederek çözüm getiremezdim. Bu konuda cesur olmalıydım. Fakat gel gör ki ilk defa bir şeyden korkuyordum.

Ufak bir hesap yapacak olursam aslında duygusal bir şey yoktu. Sonuçta ben onun bedenini, saçlarını, gözlerini, dudaklarını kısacası fiziksel özelliklerini beğeniyordum. Bu ona karşı duygusal hisler beslediğim anlamına gelmezdi. Ayrıca onunla tanışalı çok olmamıştı. Hemen öyle şeyler hissetmiş olabilir miydim? Daha önce yaşadığım bir şey olsaydı biliyor olabilirdim fakat bu sorunun cevabı da havada asılı kaldı. Hastanede kaldığım sürede onunla vakit geçirdim belki de bunun da etkisi vardı. Kafamı sağa ve sola yatırarak boynumu esnettim.

Derin bir nefes sonrası arabayı çalıştırarak doktorun çalıştığı hastaneye doğru sürdüm. Kısa süren yolculuğun ardından hastaneye girdiğimde odasının olduğu kata çıktım. Birkaç gün önce yaşanan olayın ardından onu görecek olmak beni heyecanlandırıyordu. Klasik bir libido meselesi Simge, rahatla!

Odasının önüne geldiğimde kapıyı açarak içeriye baktım. Doktor masasında evraklarla uğraşırken içeriye dalmamla kafasını kaldırarak bana baktı.

"Ben geldim."

Neşeli ve coşkulu çıkan sesim aynı zamanda gülen yüzümle bir kombinasyon oluştururken beni görünce kötü bir şey yapmışım gibi kollarını önünde bağlarken koltuğunda geri yaslandı ve derin bir nefes verdi. O kadar mükemmeldi ki...

"Sana şu kapıyı çalarak girmeyi öğretemeyeceğim değil mi?"

Omuz silktim ve kapıyı kapatarak masasına doğru yürüdüm. Gülümsemem yüzüme yayılırken "Hoş buldum." dediğim de kafasını olumsuz anlamda salladı. "Ben de diyordum ki birkaç gündür nerede bu küçük hanım?" Masaya oturduğumda beni izliyordu. Ayaklarımın yerden kesilmesine aldırış etmeden ona tepeden bakmaya başladım. Kokusu beynimi allak pullak ederken tek kaşımı kaldırarak sırıttım "Demek beni merak ettin." Kafasını beni görmek için hafif kaldırdı ve "Senden ziyade en fazla kaç gün beni rahat bırakabilirsin onu merak ettim." dediğinde içimde ufak bir alınganlık kendini belli etse de ona belli etmemeye çalıştım. Al işte şimdi de söylediği saçma sapan bir şeye alınıyordum.

"Merakını gidereyim o zaman, bu seni rahat bırakabileceğim en uzun zaman aralığıydı."

"Bilseydim bu birkaç günü daha iyi geçirirdim."

"Komik değilsin."

Göstermelik bir gülüş sergileyince öyle bile güzel göründüğünü fark ettim. Yüzündeki o ifadeyi fotoğraflamak istiyordum. Moralimin bozuk veya mutsuz olduğum zamanlarda o fotoğrafa bakarak mutlu olabilirdim.

"Şaka yapmamıştım."

Kollarımı önümde bağladım ve kısık gözlerle yüzüne baktım.

"Silahımı çıkarayım mı?"

Küçük ve samimiyetten uzak bir kahkaha atarak dirseklerini masaya koydu ve ellerini birleştirdi. Ya şu sahte olduğu halde muhteşem ve eşsiz olan gülüşü, hemen ardında beliren gamzesi, kısılan gözleri...

"Neyse... Seni buraya hangi rüzgar attı söyle bakalım."

Hemen önümdeki yüzüne dokunmak, benden ancak bir kol uzaklıktaki saçlarının yumuşaklığını hissetmek istiyordum. Parfüm kokusu hala beynime altın harflerle imzasını atarken hafızam bir daha bu kokuyu unutmayacaktı.

"Kamera kayıtları tabiki."

Yalan söylemiştim fakat o an aklıma sadece bu gelmişti. Ayrıca gelmişken de kayıtlara bakmak fena olmazdı doğrusu.

"Maalesef bakamazsın o kayıtlara."

Masadan dirseklerini alırken kalçamın altındaki dosyalara elini uzattı fakat üstünde ben olduğum için geri çekti.

"Şimdi izin verirsen yapmam gereken işler var."

Dosyaların üstünden kalkmadan sırıtarak "Bak beni silahla falan uğraştırma şimdi." dediğimde kendi önündeki dosyaları toplarken "İstediğin kadar tehdit et olmaz bakamazsın." dedi. Elindeki dosyaları kenara koydu ve hala benim üstünde oturmakta olduğum dosyanın köşesinde tutarak, bana değmeden çekmeye çalıştı. Tabiki de bu şekilde alamayacağını kendi de biliyordu.

"Sadece bir kere bakacağım söz kimse bilmeyecek."

Kayıtlara bakmanın yasak olduğunu tabiki biliyordum ama sonuçta doktorun bakabilme gibi bir imtiyazı vardı. Bu yüzden benim için bir kerecik bu yasak ortadan kalksa bir şey olmazdı.

Gözleriyle alttan bana baktı ve dosyayı çekmeyi bırakarak "Hayır dedim anlamakla ilgili bir problemin mi var?" dediğinde işi inada bindirmiştim. Ayrıca benimle zıtlaşırken o kadar kararlı bir duruş sergiliyordu ki babam bile bir yerden sonra bıkarak dediğime gelirken o tehditlerime bile boyun eğmiyordu.

"O zaman bu dosyaları alamazsın."

Saçma bir tehdit olduğunu bilsem de başka çarem kalmamıştı. Zaten ölüm tehditlerim de umrunda değildi. Ayağa kalktı ve tam önüme geçti. Şimdi o bana tepeden bakıyordu. Boyunun ne kadar uzun olduğuna bir kez daha şahitlik ediyordum. Yavaş yavaş yaklaşmaya başladı.

"Beni neden uğraştırıyorsun?"

Konuşurken ve bir yandan da bana yaklaşırken ne yaptığını anlamaya çalışarak kaşlarımı çatmıştım. Yeterince yaklaşınca durarak gözlerimin içine baktı. Ona aşağıdan baktığım için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Yüzlerimiz birbirine sadece yarım karış kadar uzaktı.

Parlak mavileri bana bakarken karışık duran saçlarından bir tutam alnına düşmüştü. Sakalları yüzüne ayrı bir hava katmış, kemikli yüzünü daha da ortaya çıkarmıştı. Dolgun ve renkli dudakları beni çağırıyordu. Tüm bu kombinasyon sanki tanrının özenle çizdiği bir tablo gibiydi.

Kalbim artık pompayı bırakmış davul çalıyor ve bu davul sesi kulaklarıma kadar ulaşıyordu. Daha sonra ellerini iki yanımdan masaya yaslayınca hafif eğilmek zorunda kaldı. Yüzünü benim hizama getirdiğinde bende kafamı indirdim. Şimdi tam karşı karşıya ve aramızda sadece yarım karış mesafeyle birbirimize bakıyorduk.

"Uğraşmana gerek yok sadece kayıtları göstereceksin."

Sesim heyecanlandığım için titremişti. Nefesimi tutmuş okyanuslardan daha mavi o gözlerine bakıyordum. Beni susatan o mavi gözlerine... Kalbim küçük bir çocuğun şeker heyecanı gibi atmayı sürdürürken dudaklarını araladı.

"Hayır."

Onda hiçbir kıpırtı yokken benim bu kadar etkikenmem, dudaklarıma vuran nefesiyle onu deli gibi öpmek istemem, kasıklarımdaki sancısının onu arzulaması ve tüm bunların da aynı anda gerçekleşmesi işimi zorlaştırıyordu.

Kelimesinin ardından bir kolunu belime dolayarak kendine çektiğinde gözlerim büyüdü. Şaşkınlık geçiriyordum. Neden böyle bir şey yapmıştı? Kalbim, beynim kısacası vücudumun her tarafı titremeye başladı. Vücudumuz birbirine yaslandığında kalp atışlarımı duymaması için yalvarıyordum.

Gözlerimi kapatarak bir yandan onu öpmek, diğer yandan da burnuma gelen o güzel kokusunun tadına varmak istiyordum. Fakat sırf o güzel gözlerine kanabilmek için sadece bakmakla yetiniyordum. Yanlarımda duran ellerimin bacaklarıma bastırıyordum. Tırnaklarım neredeyse pantolonumu yırtıp geçecekti.

Beni kendine çektikten sonra diğer eliyle de dosyaları aldığında kolunu belimden çekerek serbest bıraktı ve geri çekildi. Tuttuğum nefesimi verirken bana böyle bir şey yaşattığı için de gerilmiştim.

Sana ne oluyor Simge? Neden böyle hissediyorsun?

Sorduğum soruların cevabını merak ederken doktor kapıya yönelmiş bende hala olayın şaşkınlığıyla ona bakıyordum.

"Her neyse işlerim var meşgul etme beni lütfen."

Kendime gelmem gerektiği uyarısını veren beynim bedenimi hızla toparlasa da aklım ve kalbim şuan fazlasıyla karışık kendi içlerinde karmaşa halindeydiler.

Doktorun cümlesinden sonra toparlanmam birkaç saniye alsa da cevap vermekte gecikmedim.

"Baksam ölürsün değil mi?"

Sesim hala titrek çıkınca içimden küfrederek doktora bakıyordum. Kapıyı açtığında bende hareketlenerek arkasından çıktım. Ben çıkınca kapıyı kapattı ve koridorda yürümeye başladı.

Tam arkasındayken "Bakamazsın diyorum neden uzatıyorsun?" dediğinde bu sefer sesimin titrek çıkmamasına özen göstererek yutkundum ve "Kimse anlamayacak bundan emin olabilirsin." dedim. Vücudum az önceki olayın etkisini bir türlü üstünden atamıyordu.

Onun bir adımı benimkinin üç tanesine bedel olduğun için koşar adımlarla peşinden gidiyordum.

"Hayır."

"Bir kerecik ayrıca kimse görmeyecek sadece sen ve ben bileceğiz."

Yasak olduğu ve birilerinin böyle bir şey yaptığını öğrenmesinden rahatsız olduğu için kabul etmediğini düşünüyordum. Bu yüzden ortaya saçma sapan bir cümle atmıştım. Hala aynı şekilde peşinden giderken bizi tanıdık bir kadın sesi durdurdu.

"Merhabalar..."

Doktor durunca sırtına çarpmak zorunda kaldım ve bu kadının kim olduğunu görmek için yanına geçtim. Hastanede yattığım sıralar biriyle yakaladığım güzel kadındı bu. Şaşırmış gibiydi. Ben ismini hatırlamaya çalışırken doktor selam verdi.

"Sana da merhaba."

Kadın kaşlarını bir şey hatırlamaya çalışır gibi çattı. Daha sonra hatırladığını belli eden mimiklerle beraber kaşlarını kaldırdı ve kocaman gülümseyerek doktora baktı.

"Siz tanışıyor musunuz?"

Doktor kısa bir an başını çevirip bana baktı. Gözleri tekrar karşımızdaki kadını bulunca cevap verdi.

"Maalesef... siz nereden tanışıyorsunuz?"

Doktorun kullandığı kelimeye takılmadan kadının ismini hatırlamaya çalıştım. Gülümseyerek "Merhaba Bensu." dediğimde karşımda duran çekici kadın güzel gülümsemesiyle karşılık verdi.

"Demek bizim Barkan'ı tanıyorsun."

Kollarımı önümde birleştirerek doktora baktım ve yüzümdeki gülümsemeyi silerek cevap verdim.

"Maalesef."

Bensu kahkaha attığında doktor da bıkkın bir şekilde bana bakıyordu. Daha sonra doktorun sorusuna "Biz de ilginç bir şekilde tanıştık zaten. O yüzden Simge'nin adını bile hatırlıyorum." dediğinde göz kırptı. Bende bu 'ilginç' tanışma sayesinde ismini hatırlamıştım.

Gülümseyerek "Bence güzel bir tanışma şekliydi." dediğimde cilveli bir edayla "Sen bir de bana sor." dedi. Doktor anlamsızca bakarken Bensu ve ben birbirimize gülümsüyorduk. Sonrasında Bensu bize "Neyse benim gitmem gerekiyor hastam gelmişti sizi görünce unuttum." dediğinde doktor kafasını sallayarak "Tamam." dedi.

Bensu yanımızdan geçerken aklına bir şey gelmiş gibi bize döndü ve gülümsemeye devam ederek "Bu arada Barkan, bence Simge güzel bir kız teklifini bir düşün derim." dediğinde ne söylemeye çalıştığını birkaç saniye sonra anlamıştım. Son sözlerimi duymuş ve yanlış anlamıştı. Bu kadar açık sözlü olmasına mı şaşırsam az önceki sözlerine mi bilememiştim.

Genelde ben çok açık sözlü ve cürretkar bir insanımdır. Bunak'a göre tabi bazen bunun adı edepsizlik olsa da karakterim bu şekildeydi. Bensu'nun da benim gibi olduğunu zaten ilk karşılaştığım gün farketmiştim. Belki de bana benzediği için kanım ısınmıştı ona. Yoksa birinden kolayca hoşlanmazdım.

"Yanlış anladın öyle değil başka bir şey istiyordum." Sesim cümlenin sonuna doğru alçalırken kafamı yana yatırarak ofladım. Tamam belki ima ettiği şeyi de istiyordum ama az önce ondan bahsetmemiştim. Bensu'nun arkasından kaşlarını çatmış bakan doktora döndüm. "Hep senin yüzünden yanlış anladı." Doktor Bensuya bakmayı bırakarak bana döndüğünde "Laftan anlamayan sensin." diyerek umursamaz şekilde kaşını kaldırdı.

Ulan varya zaten sevdiğim bir tane doktor vardı. Bu adamla beraber iki olmuştu. Diğeri tabiki Doctor Strange'di. Marvel kahramanları olarak en sevdiğim Iron Man olsa da burada bahsettiğim şey karakterin doktor olmasıydı. Ya ama Black Widow'a da bayılıyordum. Kısacası Loki de dahil genel olarak seviyordum.

Hayır sevdiğim iki değil üç doktor olmuştu. Hatta ben değil milyonlar seviyordu onu. Tabiki Canan karatay değildi.

Arslan İbrahimoğlu...

Seni unutmak mümkün mü?

Doktoru takip ederken asansörün önünde durdu ve düğmesine bastı. Aynı şekilde onun yanına gelerek asansörün gelmesini bekledim. Kollarımı önümde bağlayarak kaşlarım çatık şekilde asansöre bakıyordum. Altı üstü bir kamera kaydıydı beni neden bu kadar uğraştırıyordu ki?

"Bu arada Bensu'nun söylediklerini takma fazla açık sözlüdür. Pek çekinmez."

Asansörü beklemeye devam ederken omuz silktim.

"Biliyorum."

Asansör sonunda olduğumuz katta durunca doktor elini uzatarak önce benim geçmem için yol verdi. Peşimden o da bindiğinde susuyordum.

"Onunla nasıl tanıştınız?"

"Seni neden ilgilendiriyor?"

İtici ses tonumla onu gıcık etmek için uğraşıyordum. Başını sağa ve sola salladığında neden sustuğunu merak ederek "Ne?" diye sordum. İtiraz etmeliydi ve bende biraz daha gıcıklık yapmalıydım. Fakat doktorla bir kez daha inatlaşmak istemiyordum. Az önce yaşananlar yüzünden yeterince sarsılmıştım çünkü. Adam beni benden almıştı resmen.

Düşüncelerim beni doktorun neler sakladığıyla ilgili merakıma yoğunlaştırdığında aslında bunu doktora sormak istesem de yapmadım. Bir kez olsun babamı dinlemeyi seçtim. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım.

Sonunda giriş katına indiğimizde asansörden çıkarken binmek üzere olan hemşire olduğunu tahmin ettiğim üç kişi ellerinde evraklarla doktora bakarak gülüştüler.

İçlerinden biri gözlerindeki hayranlıkla "İyi günler Barkan Bey." dediğinde doktor sadece kafasını sallayarak çıkarken "Size de." dediğinde hala gülüşüyorlardı. Cilveli hallerine ters bir bakış atmıştım fakat beni fark etmemişlerdi bile.

Sonunda biraz uzaklaştığımızda kapanmış asansöre bakarak "Bakıyorum da hayranların çok fazla." dedim dalga geçerek. Umursamaz tavrıyla "Başarılı bir insanım neden olmasın?" dediğinde egolu hallerinin bile bir çekiciliği vardı.

Sahte bir gülümsemeyle kendi kendime mırıldanarak "Sadece başarı değil de neyse." dediğimde saatine baktığı gözlerini kaldırdı.

"Efendim?"

Kafamı sallayarak "Kendi kendime konuşuyorum önemli bir şey değil." dedim gözlerimi kaçırarak. Daha sonra olmadığı halde "Önemli bir işim var gitmem gerek." dediğimde kafasını salladı ve yanından geçip giden beni izledi.

Hastaneden çıktıktan sonra söylenerek arabaya bindim ve gaza bastım.

"Hıh, iyi günlermiş. Ben sana gösteririm iyi günleri de sen doktora dua et. Adamın belki sevgilisi var size ne! Bir de geçmiş oraya kıkırdıyor. Adam ilgilenmiyor kör mü gözün?"

Aklıma bir anda yıldırım düşmüş gibi düşen soruyla ani bir fren yaptığımda arkamdaki araç kendini zor durdurmuş kornaya basıyordu. Dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla kel bir adam camdan kafasını çıkararak "Ne yapıyorsun kardeşim trafiktesin trafik!" diye bağırdığında arabayı tekrar çalıştırarak özür babında bir kere kornaya bastım.

Normalde bu kadar ılımlı olmazdım ama haklıydı ve kafamdaki sorudan dolayı bir de bununla uğraşmak istememiştim. Kafamdaki soru...

Doktorun sevgilisi var mıydı?

Olsa şimdiye kadar çoktan rastlamış olacağımı düşünerek gaza tekrar bastım. Ayrıca bu beni neden ilgilendiriyordu ki? Tanrım, kafam çok karışıktı!

Trafik iyice sıkıcı bir hal almış, adım dahi atacak yer kalmamıştı. Camı açarak içeriye soğuk havanın girmesine izin verdim. Kasımın ortaları olmasına rağmen henüz önceki seneler kadar soğuk yoktu. Anlaşılan bu sene kış geç gelecekti.

Kafamı camdan çıkararak öndeki trafiği görmeye çalıştım. Karınca gibi dizilmiş arabaları gördükten sonra kafamı içeriye sokarak radyoya dokundum. Bu sıkıcı bekleyiş belki müzikle daha çekilebilir olabilirdi.

Cosmos' a gidip biraz kafa çekmeyi düşünüyordum. İçki en güzel arkadaşımdı çünkü. Bunak gibi çenesi yoktu bir kere. Bana zevk vermekten başka bir şey de yapmıyordu.

İstanbul trafiği göz önünde bulundurulduğunda hiç denebilecek kadar kısa süren trafik maceram sonunda bittiğinde bende Cosmos'un önündeydim.

Arabadan inerek barın olduğu mahâle adım attım. Beni kapıda karşılayan tanıdık sima "Hoşgeldiniz Simge hanım." dediğinde boyunun 1.90 olduğunu düşündüğüm adama bakıp "Hoş buldum." diyerek içeriye girdim. Barın güvenliğinden sorumlu bir çalışandı. Elbette devamlı geldiğim için beni tanıyordu.

Kapıdan girmemle beni karşılayan sessizliğin yerini on saniye sonra kulaklarıma doluşan kırılma sesi aldı. Loş ve boş ortamdaki masaların arasından geçerek tezgaha ulaştığımda bu seferde bir kadın sesi kulaklarımı tırmaladı. "Sana inanmıyorum!"

Kadının çığlığı arka odadan gelirken tezgahta hiçbir şey olmamış gibi işine devam eden tanıdık elemanın sırtına baktım. "Ne oluyor orada?" Eleman benim geldiğimi sesimden farkederek içkilerin bulunduğu camdan rafı düzenlemeyi bıraktı. "Hoşgeldiniz Simge hanım. Cenk bey ve Buse hanım, sanırım kavga ediyorlar." Kaşlarımı çattım. "Buse hanım?" Kim olduğunu bilmediğim için karşımda duran çalışandan cevap bekledim. "Cenk Bey'in sevgilisi." Kaşlarımı bu sefer kaldırarak 'hee' der gibi yüz ifadesi takındım. Bu sırada hala içeriden bağırma sesleri geliyor arada bir şeyler kırılıyordu.

"Peşimden gelmeyi kes!"

Ses yaklaştığında tezgahın sol tarafında kalan kapı açıldı. İçeriden sarışın güzel bir kadın çıkarken sinirle çıkış kapısına doğru ilerledi. Arkasından bakarken bu seferde Cenk çıktı aynı kapıdan.

"Açıklama yapmama izin vermiyorsun ki anasını satayım!"

Kadın elini çıkış kapısına attığında yüzünü bizden tarafa döndü. Bir eli hala kapıdayken sinirli bakışları Cenkteydi. Beni farketmemişti bile. Hiçbir şey demeden kapıdan çıktı. Cenk ellerini beline koymuş kafasını geriye atmıştı. Daha sonra kafasını düzelterek sağ elini ensesine götürürken beni gördü. Tezgahın önünde dikilmiş olanları izliyordum. Omuz silkerek bar sandalyesine oturdum. Bu sevgili meseleleri ne saçma işlerdi böyle.

Cenk, ben sandalyeye otururken tezgahın önüne gelerek karşımda durdu. "Simge, seni hangi rüzgar attı bu saatte?"

Az önceki olayın etkisiyle olmuş olacak ki gergindi ve biraz da sesi yüksek çıkıyordu. Durumunu anlayarak "Hoş buldum tatlım." diye cevap verdiğimde o da benim gibi sandalyeye oturdu. Evet bugün oldukça anlayışlı bir insandım. Benim açımdan şaşırtıcı bir gelişmeydi.

"Pardon ya hoş geldin."

Oturduğum yerden ona bakarak "Ne oldu Cenkciğim kız seni kapıya mı koydu?" diye alayla sorduğumda yüzünü ekşiterek "Dalga geçmesene kızım." dedi. Yüzüm de sesim gibi alaylı halini aldığında kolumu tezgaha koymuştum.

"Yoksa kızında mı arabasını patlattın?"

Dalga geçerek söylediğim şeylere karşı yüzündeki gergin ifade oynamadan "Hahahaha." dediğinde ben gayet eğleniyordum. Daha sonra devam ederek "Siz karıları ben anlamıyorum ki bir öylesiniz bir böyle." dediğinde hala alayla ona bakıyordum.

"Birincisi karı değil kadın, ikincisi de birinin yaptığı bir şeyi bütün kadınlara mâl etme."

"Bugün regl günün mü Simo?"

Ciddiyetle sorduğu soruya gözlerimi devirdim. "Cenk, yumruklarımın ruhsatı yok biliyorsun değil mi?" Şu erkeklerin bir kadının ruh hallerini regl meselesine bağlama sorunundan nefret ediyordum. Sanki biz sadece regl olduğumuzda sinirli, gergin ya da duygusal oluyormuşuz gibi hareket etmeleri tepemi arttırıyordu. Hele ki bunu ismiyle değil de 'hastalık' diye tabir etmeleri çileden çıkartıyordu. Bu hastalık değil kadının her ay hamilelik için yaptığı doğal bir hazırlıktı. Fakat bunu bazı kadınlar da dahil insanların 'hastalık' diye adlandırması yanlış bir şeydi. Biz kusurlu değildik ki hastalık denilsin. Bunu söyleyenler kusurluydu asıl.

"Sana da soru sorulmuyor, anladık."

"Umarım..."

"Neyse, ne içersin bakalım?"

Sonunda Cenk bu soruyu sorduğunda "Beni biliyorsun." diyerek dilimi dudaklarımda gezdirdim. Susamıştım resmen. Cenk kafasını sallayarak "Ordan bir Beluga aç." dedi. Tezgahta Cenk'in sözleri üzerine hareketlenen barmen' e "Gold Line." dedikten sonra gözlerimi Cenk'e çevirerek elimle önüme düşen saçlarımı geriye attım.

"Cenk sana bir şey danışacağım."

Aslında buraya gelirken aklımda böyle bir şey yoktu ama onunla konuşmak iyi olabilirdi.

"Tabi ki Simo."

Sözlerim üzerine tüm dikkatini bana verdiğinde barmene baktım. Elinde duran şişedeki sıvıyı bardağa boşaltacakken "Sen bana ver ben hallederim." diyerek engel oldum. Gözleri Cenk'i bularak bir baş hareketiyle izin aldığında şişeyi ve bardağı önüme sürdü. Hiç acele etmeden bardağa doldurduğum sıvıyı Cenk'in önüne sürdükten sonra şişeyi kafama dikerek birkaç yudum aldım.

"Simge kafayı mı yedin napıyorsun?"

Şaşkın sesi ve anlamaya çalışır gibi bakan gözlerine yanıt olarak şişeyi dudaklarımdan ayırarak "Abartma Cenk." dediğimde hala aynı şekilde bana bakıyordu.

Birazcık dilimin çözülmesi için bu şarttı. Çünkü az sonra konuşacağım konu daha önce hiçbir şekilde tecrübe etmediğim bir konuydu.

"Şimdi sana birkaç soru soracağım ama ciddi cevap vereceksin."

"Ahiret sorusu mu soracaksın, ne bu ciddiyet?"

Şişeyi tekrar kafama diktim. Boğazımdan geçen bir kaç yudum sonrasında tezgahın üstüne koyduğumda elim hala şişedeydi.

"Dalga geçersen boğazını sıkarım."

Bana gözlerini kısarak kaşlarını çattığında merakla hafif öne eğildi.

"Soracak mısın artık?"

Bir kere daha dudaklarıma götürdüğüm şişeden eksilen sıvının bana cesaret vermesini -ki aslında pek ihtiyacım olmaz- beklerken sabırla ve dikkatle soruyu sormamı bekliyordu.

"Birinden hoşlanıp hoşlanmadığımı nasıl anlarım?"

Şüpheyle baktı suratıma. Cenk'in sevgilisi vardı sonuçta ve bana yardımcı olabilirdi.

"Yok artık!"

"Soruma cevap verecek misin?!"

Bu sırada içmeye devam ediyordum. Cenk oturduğu yerde hafifçe geriledi ve dirseğini tezgaha koydu. Gayet sakin ve bilmiş tavırlarla yüzüme bakıyordu.

"Bu soruyu sorduğunda anlamış olman gerekiyordu."

Continue Reading

You'll Also Like

1M 77K 45
-Karanlık Adımlar Serisi 1. Kitap- Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlar...
404K 21.7K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
KORALTANLAR By |hiv

Teen Fiction

434K 24.9K 32
Ünlü anonim bir YouTuber olan Ahu bir gün yurtta otururken gelen bir aramayla doğum esnasında karışmış olduğunu öğrenir. Ona önyargılı yaklaşan abile...
89.8K 9.6K 34
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...