DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!

371 69 227
By Risu-kun

"Ben yaparım."

Tüm herkes Yeşil Gök Ormanı'ndan çıktıklarından beri ilk kez konuşan Nico'ya döndü. Özellikle defalarca laf atmasına rağmen ağzından tek kelime alamamış olan Lupi arkadaşının konuşmasıyla şaşkına dönmüştü. Nico, kapıya yaslanmış, kollarını bağlamış şekilde baştabibe bakıyordu. "Şu ot." dedi. "Neye benziyor?"

Balkan gülmüş ve elini havaya kaldırıp odanın ortasına doğru yürümüştü. "Dasa Teyze'nin ne dediğini duymadın galiba. Alaz Otu'nu almak için Matroba dağının içine girmen gerekecek. Matroba aktif bir volkanik dağdır, bilmem bundan haberin var mı? Ayrıca dağın sahipleri misafir ağırlamaktan çok hoşlanmaz."

Nico, Balkan'ın söylediklerini umursamadı ve baş tabibe sorduğu soruyu tekrarladı.

"Bana şu ottan bahset. Gidip getireceğim!"

Nico'nun her zamanki abartılı sert tavırlarının yerini ölümüne bir ciddiyet almıştı. Yaydığı hava onu hiç olmadığı kadar olgun gösteriyordu. Sesinin tonu, yüz hatlarının keskinliği ve gözlerindeki ölü bakış arkadaşlarının müdahale etmesinin önüne geçiyordu. Ortamda sadece o ve baştabip varmış gibiydi.

Arkasını dönüp kitaplığa doğru yürüyen Dasa, "Gel buraya!" dedi. Oradan çektiği kalınca bir kitabın sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Parmağını açık olan sayfaya bastırdı ve "İşte Alaz Otu!" dedi. Nico kitabın sayfasındaki ince bir sapın tepesinde sallanan üç kırmızı yumruya ve o yumrulardan çıkan püsküllere baktı. Elini usulca kitaba atıp hiçbir izin istemeden resmin olduğu sayfayı yırttı. Dörde katladığı kağıdı cebine koydu. Balkan bu barbarca tavırdan rahatsız olmuş "Hey!" demiş, Nico'dan bir tepki gelmeyince dönüp arkadaşlarına bakmıştı. Onların yüzünde de garipser bir halde Nico'yu izleyen ifadeler görünce meseleyi çok uzatmadı. Zaten Dasa Teyze de sayfanın yırtılmasını dert ediyormuş gibi gözükmüyordu çünkü kitabı kapatıp yerine koydu. Kitaplığın yanındaki dolapları karıştırmaya başlamıştı. Bir yandan da Nico'yla konuşuyordu. "Kasabanın kuzey, kuzeybatısına git. Orada Matroba yamaçlarına doğru uzanan bir yol bulacaksın." deyip dolabı kapattı. Nico'ya dönüp gülümsedi ve "Ama basamaklar bir yerde son bulacak!" diye ekledi. Onun yanından geçip duvara gömülü başka bir dolabı açtı. "Gerisini tırmanmak zorundasın! Uyarayım, dağa tırmanmak zorludur! Ayrıca çok sessiz olmalısın! Ejderhalar senenin dört ayını uyuyarak geçirirler! Eğer birini uyandırırsan peşine düşecektir!"

"İşte burada!" deyip etrafı hasırla sarılı cam bir şişe çıkardı. Aradığını bulana kadar dolabın altını üstüne getirmişti. Nico'ya uzatıp "Bunu yanına alman lazım. Alaz Otu cebine koyup getirebileceğin bir şey değil." dedi. Ondan önce davranan Lupi sepeti kapmış ve "Kaç tane getirmemiz gerekiyor?" diye sormuştu. Nico ona sinirli bir bakış atmıştı. Lupi ona dönmüş, hatta omzuyla onu ittirip aynı şekilde sinirle bakmıştı. "Neden tek başınaymış gibi davranıyorsun?! Evan'ın iyi olması için hep birlikte çalışmayacak mıyız?!" dedi. Nico'nun bu halleri onu çok rahatsız ediyordu. Sadece Nico değil, tüm grup altüst olmuş gibiydi. Bu düşüncelere dalıp gitmişken, Daniel'in yaklaştığını gördü. Nico'nun omzuna elini atıp hafifçe vurdu. "Lupi haklı Nico! Bizi görmezden gelmeyi bırakabilirsin! Alaz Otu'nu almaya hep beraber gideceğiz!" dedi. Lupi, Daniel'in kendisini desteklemesinden çok memnun olmuştu çünkü buna ihtiyacı vardı. Sanırım Evan'ın yokluğunda Daniel'in soğukkanlılığına sığınacaktı. Ayrıca diğerlerinin aksine kafası yerinde duran da bir o vardı.

Nico dişlerini sıkmış, derin bir nefes alarak "Kimsenin gelmesine gerek yok!" diye bağırmıştı. Sepeti Lupi'nin elinden kaptı ve seri adımlarla dışarı fırladı. Lupi sertçe kapanan kapıya doğru dalıp gitti ama bir şey söyleyemedi. Dasa Teyze elini arkadaşı tarafından yüzüstü bırakılan onun sırtına koydu. Lupi arkasında hissettiği bu sıcaklıkla irkildi. Yaşlı kadına dönünce onu tatlı bir şekilde gülümserken buldu. "Bir tane! Sadece bir tane getirmeniz yeterli!" dedi Dasa. Bunu derken ve eliyle sırtını sıvazlarken sanki Nico'nun peşinden gitmesi gerektiğini öğütlüyor gibiydi. Lupi gülümsedi ve başını salladı. Tabii ki de gidecekti!

"O zaman gerçekten de hepimizin gitmesine gerek yok!" diye bir giriş yaptı Jakaranda. Odadakiler ona doğru dönünce kaşlarını kaldırdı ve başını yana yatırarak "Demek istediğim buraya asıl geliş amacımız bir okçu bulmak! Bir kısmımız dağla ilgilenirken diğerlerimiz de buna odaklanabilir. Zamandan kazanmış oluruz!" dedi.

Lupi "Ben Nico'yla olacağım!" dedi. Lulu da Jakaranda'ya bir bakış atıp "Ben de!" dedi. "Küçük bedenim işe yarayabilir. Ayrıca kurtlarla bir yere kadar daha hızlı gideriz."

Yume de elini kaldırıp "Ben de!" diye bağırdı. "Ejderhaları görmek istiyorum!"

Onun bu çıkışıyla tüm odadakilerin yüzü buruşuvermişti. Hepsi birbirine bakıyor, kaş göz hareketleriyle yardım istiyorlardı. "Aslında..." dedi Jakaranda. "Sen benimle gelsen daha iyi olur Yume!"

Yume ona doğru dönmüştü. "Ne?! Okçu işi mi?! Yok ben almayayım çok sıkıcı duruyor!"

Jakaranda, Daniel'e doğru yürüyüp dirseğini ona vurmuş ve "Sen de Yume'nin bizimle sen ve benle beraber okçu aramasının daha mantıklı olduğunu düşünmüyor musun Daniel?!" demişti. Bunu yaparken kaşlarını kaldırıp sesini değiştiriyor, cümlenin arkasında ima ettiği başka bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Daniel gözlerini devirdi. Herkes gibi o da Yume'nin neden Matroba'ya çıkmaması gerektiğini biliyordu. İlk olarak sessiz olunması gerektiği onunla hiç uyuşmuyordu. Onu buna ikna etmenin ne kadar imkansız olduğunu da herkesten daha iyi biliyordu. Ayrıca sessiz olsa bile ejderhaları görünce yaramazlık yapası gelebilir, bu konuda sınır da tanımadığı için işin sonu bir ejderhaya binmeye çalışmasıyla son bulabilirdi. Jakaranda'nın okçu aramaya kendiyle beraber Daniel'i katmasının tek sebebi ise Yume'yle uğraşmak istememesiydi. Onunla başa çıkıp çıkamayacağından emin olamamasının yanında kimseye hissettirmese de ondan biraz da korkuyordu.

"Unuttun mu yoksa Yume?" diye sordu Daniel. "Aradığımız okçunun ayrıca büyüye yetenekli olması gerekiyor. Bu konuda senin büyü bilgin önemli. Burada sana dağdan daha çok ihtiyaç var."

Yume ayaklarını yere vurmuş "İstemiyorum! Ejderhaları göreceğim işte! Okçuya Amasia gitsin o da büyücü değil mi?" demişti. "Hey Amasia!" deyip ona doğru döndü ama eli havada, hevesi kursağında kalmıştı. Amasia, Evan'ın uzandığı yerin yanında dikilmiş sessizce ağlıyor, Evan'ın yanağını okşuyor, ara ara elini saçlarına daldırıyordu. Derince bir nefes çeken Yume, ellerini cebine soktu ve "Tamam tamam, geliyorum." dedi.

Ellerini birbirine vurup "Tamam o zaman!" dedi Daniel. "Herkes ne yapacağını biliyor! Lulu ve Lupi, bir an önce Nico'yu yakalasanız iyi edersiniz! Alaz Otu'nu getirin! Biz de bir okçu bulacağız!"

Lulu, Lupi'ye kafasıyla bir hareket yaptı. Lupi başıyla onayladı ve dışarı çıktılar. Lulu'nun çaldığı ıslıkla iki tane kurt çatıdan yanlarına atladı. Jakaranda da Yume'nin homurdanmalarıyla birlikte dışarı çıkmış, ahşap kapı gıcırdayarak kapanmıştı. Daniel, derin bir nefes alarak Amasia'nın yanına geldi ve elini sırtına koydu. Amasia gözyaşlarını durduramıyordu. Burnunu çektikten sonra "Her ne yapıyorsak en çok zarar gören hep o oluyor. Neden böyle?" diye sordu. Daniel "Aptal olduğu için olabilir." dedi. Amasia gülmüş ve elinin tersini yavaşça Daniel'in göğsüne vurmuştu. Daniel de güldü ve geriye doğru bir adım attı. Derin bir nefes daha çekip ciddileşti. "Merak etme Amasia, Evan bu! Ona bir şey olmaz!" dedi. Amasia ona doğru döndü. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Çenesi titreyerek "Ama canı yanıyor Daniel!" dedi. Daniel'in nefesi boğazına düğümlendi. Burnunun kemiği sızlamış, uzun, çok uzun zamandan sonra ilk defa gözleri dolmuştu. "Aşk işte böyle çılgınca bir şey öyle değil mi baba?" diye geçirdi içinden. Dudaklarını içeri büküp başıyla selam verdi ve dışarı doğru yürüdü.

"Dasa Teyze!"

Balkan'ın soğuk bir şekilde baştabibe seslenmesi dikkatleri üzerinde toplamıştı. "Bahbud bundan hoşlanmayacaktır!" dedi. Dasa çok oralı olmamış, dudak büktükten sonra "Bu çocuğu iyileştirmem lazım, sadece işimi yapıyorum!" dedi. Balkan başını hafifçe öne eğmiş, gözlerini açmış, burnundan çektiği derince bir nefesle göğsünü kabartıp "Ben de sadece işimi yapıyorum!" dedi. Ortamın atmosferi gerildikçe geriliyordu.

Tam o esnada bir kapı açıldı ve içeri bir kız girdi. Uzun kollu elbisesinin yakalarını kıvırdı ve dirseklerine kadar katladı. "Hastamız varmış gibi gözüküyor ha Teyze!" dedi ve rafların birinden bir saç tacı alıp kafasına taktı. Böylece neredeyse yere kadar uzanan saçları yüzünün kenarlarından arkasına akmıştı. "Almas!" dedi baştabip. "Nerede kaldın! Acele et ve iğneleri çıkar!"

Daniel baştabibin yardımcısı olduğu her halinden belli olan kızı seyretmeye başladı. Kızın içeri girdiğinden beri üçüncü kez sağ kolunu açıp açıp kapatması ve sol eliyle sağ elinin avuç içini ovuşturması dikkatini çekmişti. Nedense Daniel'in kafasında kızın sağlıksal bir problemi varmış gibi bir düşünce oluşmuştu. Bir şekilde, Evan'ın kol ve bacaklarındakine benzer bir sıkıntı yaşamış da Dasa Teyze'nin Evan'a uygulayacağı yöntemle kolunu kullanabilir hale gelmiş, ona borcunu ödemek için de burada çalışmaya başlamış olduğu bir hikayeyi kafasında kuruverdi. Böylece sanki Evan'ın eski haline döneceğiyle alakalı umutları artmış, yüzünde istemsiz bir gülümseme belirmişti. Hemen sonra hala kızla göz göze gelmiş aptalca gülümserken hala baktığını fark etmiş ve utanmıştı.

Elini Balkan'ın omzuna atıp "Artık çıkalım mı?" diye sordu. Balkan başını sallamış, dışarı kapıya doğru dönmüştü. Daniel çıkmadan hemen önce başını çevirmiş, kıza son bir kez bakmış, onu da şüpheli bir şekilde kendine bakarken bulmuştu. Hemen bakışlarını kaçırdı ve kapıyı kapattı. Kız yani Almas, kapanan kapıya birkaç saniye daha baktı ve "Evet!" diye bağırdı. "Bakalım bugün neyimiz varmış?!"

Evan'ın başına geçti ve başını bir o yana bir bu yana çevirdi. Garipser bakışlarla Dasa'ya dönüp "Teyze! Açık yara ya da onun gibi bir şey göremiyorum! Nesi var bu çocuğun?!" diye seslendi. Teyze içerideki bir odaya girmişti ve yine dolapları karıştırıyordu.

"Uyum iplikleri zarar görmüş. Bağlantı kopukluğu var diye düşünüyorum. Bedeninden başlayarak tüm noktaları uyaracağız. Olmazsa başka bir şey deneyeceğiz."

Almas "Hmmm! Anladım!" dedi. Başını kaldırıp karşısında ağlayan Amasia'ya baktı. Elini onun eli üzerine koyup gülümsedi ve "Hey!" dedi. Amasia koluyla göz yaşlarını silmiş ve ona bakarak gülümsemişti. "Merak etme arkadaşını kurtarmak için elimizden geleni yapacağız! Senden güçlü olmanı ve bana yardım etmeni istiyorum, anlaştık mı?" dedi Almas. Amasia başıyla onayladı ve derin derin birkaç nefes çekip kendisini sakinleştirmeye çalıştı.

"İsmin ne?"

"Amasia."

"Ben de Almas!"

El sıkıştılar. "Ne kadar güzel bir isimmiş! Nereden geliyorsun?" diye sordu Almas. "Güney Krallığı'ndanım. Ama orada yaşadım diyemem." diye cevap verdi Amasia. Almas'ın gözleri parlamıştı.

"Güney Krallığı mı?! En çok görmek istediğim yerlerden birisi de Güney Krallığı. Burada, Dört Krallık'tan çok uzaktayız. Ama ben orasıyla alakalı her şeyi çok merak ediyorum! Ainhina'nın kütüphanesinde okumadığım kitap kalmadı. Gerçi çok kitap yok zaten!"

Son söylediğinden sonra güldü. Tatlı bir gülüşü vardı.

"Tüm Ainhina'yı toplasan okuma yazma bilen kişi sayısı iki elin parmağını geçmez."

Amasia çok şaşırmıştı. "Gerçekten mi?!" dedi.

Mahzun bir ses tonuyla "Evet." dedi Almas. "Okuduğum kitaplarda krallıklardaki çocukların belli bir yaşa geldikten sonra okullara gittiği yazıyordu. Burada öyle şeyler yok. Erkekler ok atmayı öğreniyor biz kızlarsa onlara koca oluyoruz!"

Gözlerini devirdi ve "Bununla çok bir problemim yok aslında. Hem neyse ki Dasa Teyze bana öğretti!" dedi. Amasia "Aslında Kıta'nın tamamında böyle olmuyor. Mesela ben de okula gitmedim. Bana da okumayı babam öğretmişti." dedi Amasia. "Öyle mi?!" dedi Almas. "Ne güzel!"

İleri doğru atılıp "Peki hiç jakaranda gördün mü?" diye sordu. Amasia gülümsedi ve "Hayır." dedi. İçinden Jakaranda'yı kast ederek "Bir tane gördüm!" demek geçmişti ama vazgeçti. Almas hayal kırıklığına uğramıştı "Ne?! Gerçekten mi?! Beni kandırmıyorsun, gerçekten de bir güneylisin değil mi?" diye sordu. "Evden çok çıkmazdım!" dedi Amasia. Almas iç çekip "Bir kitapta görmüştüm! Nedense büyülendim! Keşke bir jakaranda görebilseydim!" dedi. Amasia "Eğer bir gün gidecek olursan Sahipsiz Meyve Bahçeleri'ni öneririm!" dedi. Almas heyecan dolu gözlerle ona baktı, yüzünü daha da yaklaştırmıştı. "Sahipsiz Meyve Bahçeleri mi?! Hiç duymamıştım! Nerede! Nasıl bir yer!" diye arka arkaya sorular soruyordu. Amasia güldü.

"Doğu Krallığı'nın simgesidir. Sadece meyve ağaçlarından oluşan gözünün alamayacağı kadar büyük bir orman! Kızıl kayısılar, gök erikleri, zakkum elmaları ve daha bir sürü şey!"

Almas elini arka cebine attı ve küçük bir defter çıkarttı. Defterin köşesindeki deliğe sıkıştırılmış ince ve kısa kalemi çekti ve yazmaya başladı. Bir yandan da "Sahipsiz Meyve Bahçeleri!" diye mırıldanıyordu. "Yazdım!" diye bağırdı. Bu kez Amasia ona yaklaşıp "Ama dikkatli olmalısın! İçinde devasa kurtların yaşadığına dair söylentiler var!" dedi. Almas defterini kapatıp arka cebine soktu. Gülümseyerek "Burada çalışmayı işte bu yüzden seviyorum! Ne zaman yaralı bir Sınır Kurdu gelse yeni şeyler öğreniyorum!" dedi.

Yaralı Sınır Kurdu lafı onları tekrar dünyaya döndürmüştü. Aynı anda aralarındaki yatakta uzanan Evan'a baktılar. Almas, "Arkadaşına ne oldu Amasia? Yüksek bir yerden mi düştü?" diye sordu. Amasia "O benim arkadaşım değil." dedi. Almas garipser bir yüz yapmıştı. Amasia elini Evan'ın yanağına koydu ve "O benim her şeyim!" dedi. Almas gülümsemişti.

Tekrar ona dönüp "Yeşil Gök Ormanı'ndaydık!" dedi Amasia. "Buranın güneyinde kalan bir yer, neresi olduğunu biliyor musun?"

Almas bir süre düşündükten sonra "Yasak Orman'dan mı bahsediyorsun?" dedi. Amasia "Demek siz orayı bu şekilde çağırıyorsunuz!" diye karşılık verdi. Almas eliyle bir hareket yapıp "Hayır hayır büyük ihtimalle aynı yerden bahsetmiyoruz! Eğer Yasak Orman'dan geliyor olsaydınız gelmiş olmazdınız, ölmüş olurdunuz!" dedi ve yaptığı şakaya güldü.

"Yasak Orman denmesinin sebebi bu zaten, oraya giden avcılarımızdan hiçbiri geri dönmedi. Orasıyla alakalı yüzlerce şey anlatılır. Ama benim en çok etkilendiğim olay şu, bundan iki yüz yıl kadar önce Ainhina'lılar toplanıp o ormanı yakmaya karar vermişler. İçeriye girmeden tabi, uçlarına ateşler koydukları oklarla. Ama oraya gönderilenler birdenbire garip davranmaya başlamışlar. Hepsi bir bir okları ellerine alıyor ve kalplerine saplıyorlarmış! Gerçek mi bilmiyorum ama korkunç, değil mi?!"

"Korkunç!" dedi Amasai. "Bu arada yanılıyorsun, düşündüğünün aksine oradan yani senin tabirinle Yasak Orman'dan geliyoruz. Oradaki bir yaratıkla savaştık, Evan'ı bu hale o yaratık getirdi."

Almas, Amasia'yı ağzı açık dinliyordu.

"Yaratıkla mı savaştınız! Oraya girip çıkabilen olmadı diye biliyorum! Siz nasıl kurtuldunuz?!"

"Onu öldürdüm!" dedi Amasia. "Daha doğrusu, tüm ormanı yok ettim!"





- arkadaşlar başlamadan önce geçen hafta fantastik sıralamasında 9'a yükseldik ^^ tabii sonra geri düştük ama ben ss'imi aldım o yüzden sorun yok :D destekleriniz için çok teşekkür ediyorum ^^ seviliyorsunuz ^^

- evet arkadaşlar Ainhina'ya dair bilgilendiğimiz bir bölüm oldu ^^ bu arada ekip üçe bölündü ^^

LUPİ, NİCO ve LULU → Matroba dağına tırmanıp Alaz Otu bulacaklar

DANİEL, JAKARANDA ve YUME → Ainhina okçularından aynı zamanda büyü yapabilen bir tanesini kendileriyle gelmeye ikna edecekler

AMASİA Evan'la bekleyecek ve onun tedavisine yardım edecek

ne düşünüyorsunuz ^^ sizce bu üç görevin kaçı başarılı olur kaçı olmaz, neler yaşanır neler yaşanmaz :D yani kısaca diyorum ki; buraya bahisleri alalım :D

- bu arada hikayeye yeni dört karakter katılmış oldu

BAHBUD

BALKAN

DASA TEYZE

ALMAS

aslında bunu geçen hafta soracaktım ama Almas da gelsin öyle sorayım dedim ^^ bu karakterlerle alakalı yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar ^^ 

- herkese iyi okumalar ^^

- YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN!!! YORUM YAPMAYAN YEŞİL GÖK ORMANINA DÜŞSÜN!!! CADILAR İÇİNE KOR TAŞI KOYSUN!!! ÇİVİLİ KAPI HANINDA BÖCEK YESİN!!! (daha ne deyim yav :D)

Continue Reading

You'll Also Like

493K 2.9K 6
Kendini bulmaya çalışan genç bir kız... Çocukluğundan beri savaşçı olarak yetiştirilen bir adam... Bir efsaneye göre çıkılan yolculuk... Amansız...
3.8K 1K 16
Farklı; İki Ruh, İki Beden, Zaman Ruhları yer değiştiren iki kadının hikayesi... Kendi hayatının figüranı olmuş Berin Cesur Herkes tarafından nefret...
331K 4.4K 24
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
21.9K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...