"Kimse kıpırdamasın." diye fısıldadı Lulu. "Bu bir Kara Köpek."
Önlerindeki ağaçlardan birisi yaratığın ayağını üzerine basmasıyla devrildi. Kökleri çatırdayarak kopmuş, gövdesi ise Kara Köpeğin ayağını bastığı yerden ikiye ayrılmıştı. Beş metreden uzun, simsiyah bir deriye sahip köpeğin vücudundan gizemli bir duman yayılıyordu. Gün ışığında bile kıpkırmızı parlayan gözleri bu duman perdesi arkasından Evan ve diğerlerine bakıyordu. Kimsenin nerden geldiğini bilmediği bu yaratık Sınır'ın dışında dolaşır durur, bir yeri mesken etmediği gibi uzun bir süre ortalıkta hiç görülmediği de olurdu. Onu bugüne kadar avlayanı bırakın da yaralayabilen hatta onunla savaşıp hayatta kalabilen kimse olmamıştı. Bir köpeği andıran siluetlerine rağmen koku duygularının çok gelişmiş olmadığı biliniyor, ya da öyle tahmin ediliyordu. Bu yüzden eğer sizi görmemişse kıpırdamadan ve ses çıkarmadan saklanmanız bu yaratıktan canınızı kurtarmak için en mantıklı şeydi. Lakin bu tavsiye, her ne kadar çaresizlikle uygulasalar da Evan'ların diplerine kadar girmiş bir Kara Köpekten kurtulmalarına yardımcı olmayacaktı.
"Kaçmamız gerek." diye fısıldadı Daniel. "Nasıl?" diye fısıldadı Lupi. "Bir Kara Köpek'ten nasıl kaçılır biliyor musun?"
Daniel olumsuz manada başını salladı ve "Bir Kara Köpeği bu kadar yakından ilk kez görüyorum." dedi. Bir yandan kontrolden çıkmış kalp atışlarını dinginleştirmeye çalışıyordu. Elini gümbür gümbür atan göğsüne koyup "Kıpırdadığımız anda yok olacakmışız gibi hissediyorum." diye ekledi. "Işınlanmamız gerek!" diye fısıldadı Yume. "Buradan hemen ışınlanmamız lazım yoksa ölüp gideceğiz!"
"Nasıl!" dedi Nico. "O taşlar nasıl çalışıyor hiçbir fikrimiz yok! Burada ışınlanabilecek tek kişi sensin!"
"Eğer Amasia ve Jakaranda burada olurlarsa altı kişi birden ışınlanabilir."
Parmağıyla küçük bir hesap yaptıktan sonra, "Ama biz sekiz kişiyiz!" dedi. "Belki Amasia iki kişi birden ışınlayabilir bilemiyorum bunu hiç denemedi ama buradan hemen gitmeliyiz!"
Herkes gibi Yume'yi de panik almıştı. Sesini de gittikçe yükseltmeye başladığının farkında bile değildi. Lulu'ya dönüp "Bizi buradan çıkartacak bir fikrin yok mu ufaklık?!" dedi. Lulu elini ona doğru uzatıp "Kapa çeneni! Size ses çıkartmayın demedim mi?!" dedi. Daniel onun havadaki eline baktığında tir tir titrediğini fark etmişti. Derin derin nefes alışlarına ve ter içinde kalmış suratına bakınca en çok onun korktuğu belli oluyordu. Bir Kara Köpeği ilk görüşü aklına geldi, onu suçlamıyordu. Bu devasa yaratık Sınır'ın dışındaki ölümle eş anlamlı şeylerden biriydi. Sessizliğe bürünmüş Evan'a baktığında ise köpeğe odaklanmadığını gördü. Kırılan kolunun acısı vücuduna batmaya başlamış gibi görünüyordu. Acıyla çektiği nefesler sıktığı dişlerinin arasındaki boşluklardan ıslık çalarak geçip gidiyor; nemlenmiş kirpikleri, ter içinde kalmış vücudu ve morarmış teniyle korkunç bir halde gözüküyordu. Büyük ihtimalle bayılmamak için kendini zor tutuyordu.
Kendilerine bir adım daha yaklaşan Kara Köpeğe tepki olarak tüm kurtlar usulca hırlamaya başlamıştı. Lulu panikle ellerini hayvanlarının kürküne sürtüyor ve onları sakinleştirmeye çalışıyordu. Kara Köpek kızıl bakışlarını on beşe taneye yakın olan gri kürklü kurtların etrafında gezdirip ayağını yere vurdu. Başını gökyüzüne dikip gürlemesiyle tüm kurtlar yere kapanıp kulaklarını düşürdüler. Hepsi enikler gibi inildiyor ve ayaklarını sürte sürte geri çekiliyorlardı. Lulu korkudan yere düşmüş, kulaklarını yırtarcasına gürüldeyen sesle kalbi duracak gibi olmuştu. Kara Köpeğin bedenini saran duman da kükremesiyle daha bir koyulaşmış, biri yaratığın içine odun atmış gibi kuvvetlenmişti. Sanki bu kükremeyle yer sarsılmıştı. Civardaki ağaçların hepsinden kuşlar, yuvalarını bırakıp gökyüzüne yükseliyorlardı.
Yume "Yeter be!" diye bağırdı. Bir yeşil büyü taşı özümsemişti. "Öleceksem de savaşarak öleceğim!"
Bacak kuvvetlendirme büyüsüyle hala sırtında dikildiği kurttan gökyüzüne zıpladı. Daniel bir saniye bile beklemeden Lulu'yu yerden kaldırıp "Kurtlara binin! Bu tek fırsatımız!" diye bağırdı. Yume köpeğin boyunu aşmış, oldukça yükselmişti. İki elini birden çantasına sokup gözlerini turuncu alevlere buladı. "Ye bunu!" diye bağırıp ateş toplarını Kara Köpeğin üzerine fırlattı. Köpek gözüyle onu izlemekten başka bir şey yapmıyor, üzerine düşen alev parçalarına tepki bile vermiyordu. Ateş toplarının hepsi ona çarpmadan derisini çevreleyen duman tarafından yutuluyor, ne bir patlama sesi ne de ışık saçmadan sönüp gidiyorlardı. Bu Kara Köpeği yenilmez yapan şeylerden birisiydi. Vücudunun salgıladığı bu gizemli duman her şeyi yutuyordu. Daha önce bu yaratığa silahlarını saplama aptallığını yapmış bahtsızların o silahlarını bir daha gören olmadı. Hakeza Kara Köpek tarafından yenilip yutuldukları için kendilerine de bir daha rastlanılmadı. Yume bunun şaşkınlığını yaşamaya fırsatı bile olmadan köpeğin kendine atıldığını gördü. İki ayağında yükselen yaratık neredeyse gökyüzüne ulaşacaktı. Dört ayak üzerinde iken bile beş metreyi aşan bu mahluk hafifçe zıplayıp kendinin gökyüzünde güvende olduğunu zanneden Yume'yi tek lokmada yuttu. Kurtların sırtında dört bir yana kaçışan arkadaşlarının hepsi bu acı manzarayı izlemişti. Ağızları açık bir şekilde Kara Köpeğin tekrar yere, dört ayağı üzerine inişini seyrettiler. Kimse tek kelime edemiyordu. Ciğerleri daralmıştı, nefes alamıyorlardı. Taş kesilmişlerdi. Arkadaşları gözleri önünde öldürülmüştü. O kadar çabuk olmuştu ki tepki veremiyorlardı.
"Fiuvv! Az daha ölüyordum haa!!"
Daniel "Yume!" diye bağırıp arkasına döndü. Tam yutulmadan önce bir yeşil büyü taşı kullanıp ağaçların arkasına ışınlanabilmişti. Derin bir nefes çekip "Hadi kaçalım!" dedi. Tekrar kurtları sürmeye başlayacaklardı ki Nico, "Lanet olsun! Evan!" diye bağırdı. Herkes korku dolu bakışlarını az önce ayrıldıkları yere çevirdiler. Evan bir kurda binmiş ama çok uzaklaşamadan kendinden geçip yere düşmüştü. Kurt çaresizce Evan'ın yüzünü yalıyor ve onu uyandırmaya çalışıyordu. "Durun!" dedi Daniel. "Kara Köpek henüz onu fark etmiş değil! Belki de uzaklaşıp gider!"
Herkes nefesini tutmuş şekilde yaratığın yöneleceği yönü bekliyordu.
"Abi." diye inledi Lulu. Elini ağzına kapatmış ağlamasının sesini bastırmaya çalışıyor, gözyaşları parmakları üzerinden bir çağlayan gibi akıyordu. "Onu orada nasıl unutabildim!"
Daniel bir aptallık yapmaması için kolunu ona uzattı ve bileğini sıkıca kavradı. "Sakin ol Lulu. Sınır'ın dışında sakinliğini kaybeden canını da kaybeder derdi babam. Evan'ı ölüme terk etmeyeceğiz ama mantıksız bir şey de yapmamamız lazım."
"Dikkatini başka yere çekemez miyiz?" dedi Lupi.
"Bu sadece Evan'ın yerine ölmek olur. O yaratığın peşinden koşup da yetişemeyeceği bir varlık yok burada." diye cevap verdi Daniel ve ardından Yume'ye döndü. Daha ağzını açmamıştı ki "Sadece bir tane kaldı!" dedi Yume. "Sadece bir tane yeşil büyü taşım kaldı onu oradan ışınlanıp çıkartamam!"
Her zamanki gibi ceplerini çoğunlukla turuncu büyü taşlarıyla doldurmuş olmanın pişmanlığını duyuyordu. Şimdilik tek çareleri Kara Köpeğin Evan'a yönelmemesi gibi gözüküyordu ama maalesef bugün şanslı günlerinde değillerdi. Ona doğru bir adım attı köpek. Ağzından siyah salyalar akıtıyordu.
"Abi!" diye bağırıp kurdunu sürmeye başladı Lulu. Daniel "Hayır!" diye seslendi ama Lulu kontrolü kaybetmişti. Kurdunu ağaçların arasından çıkarttı ama abisine hala çok uzaktı. Evan'ın önünde parıldayan yeşil bir ışık Lulu'nun gözlerini aldı. Yume'ydi bu. Kara Köpeğe doğru birkaç adım attı ve kollarını açtı. "Yem olacağım! Abini kaçır buradan küçük kardeş!" diye bağırdı. Lulu göz yaşlarıyla kurdunu sürmeye devam ediyordu. "Hayır!" diye inledi ama Kara Köpek hızlı birkaç adım atıp bir mağaraya benzeyen ağzını araladı. Yume gülümsüyordu. "Hoşça kal anne!" diye fısıldadı.
Lulu kurdundan atlayıp abisinin üzerine kendini siper etti. Tüm etrafını saran bir çatırdama sesiyle ürperdi. Kafasını kaldırdığında Yume öylece dikilmeye devam ediyordu. Yanında birisi daha vardı. Kara Köpeğin dişleri etraflarını sarıp sarmalayan gri bir tabakaya saplanmıştı. İki elini de açmış ve köpeğe uzatmış olan Amasia "Sevdiğim adamdan uzak dur adi yaratık!" diye bağırdı. Köpek pençelerini de küre şeklindeki kalkanın üzerine koymuş, bu çatlakları daha da yaymıştı. "Amasia!" diye bağırdı Yume. "Harika kurtulduk! Amasia şu köpeğin seni ısırmasına izin ver böylece kül olup gider ve rahatlarız!"
"Hayır Yume bunu teklif edip durma artık! Yenilmek istemiyorum!" diye bağırdı Amasia.
"Kızım bu normal bir yaratık değil karşımızda bir Kara Köpek var farkındasın değil mi? Onunla nasıl savaşacağız söyler misin?"
"Savaşmayacağız kaçacağız! Işınlanma büyüsüyle Evan ve Lulu'yu güvenli bir yere götür! Ben kendim kaçarım!"
"İkisini aynı anda yanıma alıp ışınlanamam ki!"
"Teker teker yap o zaman sen de Yume! Çabuk ol!"
"Bir akıllı sensin burada öyle mi?! Yapamam diyorum hiç yeşil büyü taşım kalmadı! Birini alıp gitsem bile buraya ışınlanıp geri gelemem!"
"Yanına yine yeteri kadar hareket büyüsü almadın değil mi?! Seni salak!! Sana bunu yüz keredir söylüyoruz değil mi?!"
"Amasia şimdi bunun sırası değil tamam mı?!"
Dayanamayıp "Kavga etmeyin!!" diye bağırdı Lulu. Yume de Amasia da ona dönmüştü. Abisinin başını dizine koymuş bir şekilde oturuyordu. "Sakinliğini kaybeden canını kaybeder." diye fısıldadı. Amasia derin bir nefes alıp verdi. Yume saçlarını çekiştirip ayaklarını yere vura vura tepindi. "Aklıma bir şey gelmiyor ki!"
"Yeni bir kalkan yapabilir misin? Ben de ışınlanma işini hallederim." dedi Amasia.
Yume ona dönüp "Büyünün gri renginde berbat olduğumu biliyorsun. Daha doğrusu kimse bu büyüde senin kadar iyi değil! Yapsam bile senin kadar güçlendiremem, Kara Köpek tek hamlede parçalar geçer." dedi.
Kalkandan gelen çatırtılar artmaya başlamıştı. "Hemen bir şey bulmazsak bunu da parçalayacak." dedi Amasia. Tam o sırada gri küre içinde yeşil bir umut ışığı parıldadı.
"Ben olmadan hiçbir şey beceremiyorsunuz demek öyle mi?"
"Jakaranda!" diye bağırdı Yume. "Harika! Şimdi ışınlanıp kaçabiliriz işte!"
Jakaranda, Amasia'ya yaklaşıp "Bir Kara Köpek bu oluyormuş demek!" dedi. "İlk defa mı görüyorsun?" diye sordu Amasia. Az önce aralarında geçen haşin diyalog hiç yaşanmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Jakaranda ona doğru dönmeden "Bu kadar yakından hiç görmemiştim. Fazla büyük!" dedi ve güldü. Kalbinin hızlı atışlarını o da engelleyemiyordu. Amasia "İncelemen bittiyse kaçalım mı artık? Bu kalkanı bir dakika daha tutamam gibi gözüküyor!" dedi. Yume de Jakaranda'nın omuzlarını tutup sarsmış ve "Hakikaten oğlum kaçıp kurtulalım artık şuradan lütfen!" diye bağırmıştı. Jakaranda onun ellerini tutup ittirdikten sonra Amasia'ya dönmüş ve "Denemek istediğim bir şey var." demişti. "Kara Köpeğin etrafındaki duman ona yapılan saldırıları absorbe eder ama ona daha önce hiç yıldırımla saldırıldığını duymadım. Belki de onu öldürmenin yolu budur ne dersiniz?"
Lulu "Şimdi gerçekten bunun sırası mı? Buradan çıkalım gitsin!" dedi. Jakaranda ona doğru dönüp "Vay canına! Az önce benimle havalı havalı konuşan kız değil mi bu? Ne oldu tatlım köpecik seni korkuttu mu yoksa?" dedi ve gülmeye başladı. Lulu hiç cevap vermemişti. "Tamam o zaman ben Evan'ı alıp kaçıyorum, Yume sen de Lulu'yu al prensimiz Kara Köpeğe yıldırım fırlatacakmış!" dedi Amasia. Jakaranda elini kaldırıp "Hop hop! Dur bakalım aklımı peynir ekmekle yemedim tamam mı?" dedi. "Ne o zaman?! Ne?! Ne yapmamı istiyorsun?! Sana bu kalkanı daha fazla tutamayacağım derken şaka mı yapıyorum sence?!" diye bağırdı. Jakaranda, Amasia'nın öfkesiyle ürpermişti. Avuçlarını açıp bileğine sardığı siyah büyü taşlarından yapılma bilekliklere odaklandı. İki küçük yılan gibi hareket etmeye başlayan taşlar elinin içinde toplanmış, küre şeklini almıştı. Son olarak da bir gürzün başını andırır şekilde dikenler çıktı bu kürelerden. "Senden bu gri kalkanı yok edip hemen ardından Kara Köpeği bir kalkan içine almanı istiyorum, bunu yapabilir misin?" diye sordu Jakaranda. "Yapabilirim!" dedi Amasia. "Ama şimdikinden on kat büyük olacağı için on kat da güçsüz olacaktır. Kara Köpeği on saniye bile tutamaz."
Jakaranda duyduğu şeyle mutlu olmuşa benziyordu. "On saniye yeterli!" dedi. Elindeki dikenli topları gösterip "Tabii onu gri tabaka içine almadan önce bu şeyleri fırlattığımdan emin ol tamam mı?" dedi. Amasia başını salladı. Yume Amasia'nın ensesine elini koyup alacağını aldıktan sonra Evan'ın yanına koştu ve "Bana müsaade o zaman!" deyip Daniel'in yanına ışınlandı. Daniel deliye dönmüştü. "Neyle oyalanıyorsunuz siz orada?!" diye bağırdı. Yume bir kurdun sırtına yatırdığı Evan'ın arkasına bindi ve tekrar Kara Köpeğe döndü.
"Manyak bir şey deneyecekler oğlum iyi izle!"
Amasia ve Jakaranda birbirlerine baktılar. Amasia başını salladı ve kalkanı bozdu. Bir anlığına boşluğa düşen Kara Köpek daha ne olduğunu anlayamadan koca gri bir küpün içine hapsolmuştu. Jakaranda'nın beyaz büyü taşlarıyla doldurduğu dikenli toplar yaratığın ayağı altında cızırdıyorlardı. Lulu'yu bir karpuzu tutar gibi koltuk altına alan Jakaranda beş altı metre geriye ışınlandı ve beklemeye koyuldu. "Ne yapıyorsun kaçalım!" diye bağıran Lulu'ya kulak asmayıp gözlerini kırpmadan olacakları seyre koyuldu. Siyah büyü taşları içlerindeki elektriği salmışlardı. Kürelerin üzerindeki dikenlerden yıldırımlar fırlıyor, ya direk Kara Köpeğe çarpıyor ya da kalkan büyüsünden sekip yine yaratığa yöneliyorlardı. Birkaç saniye içinde gri küpün içerisi tamamen yıldırımlarla dolmuştu. Gözleri neredeyse kör edecek bembeyaz bir ışığa maruz kalan Amasia kalkan büyüsünün nedenini şimdi anlamıştı. Amaç kendilerini Kara Köpekten değil, küpün içindeki kontrol edilemez büyünün beyaz renginden korumaktı. İçeride ne olduğu gözükmese de kulakları yırtan o kükreme yaratığın hala hayatta olduğunu gösteriyordu. Her şey onların lehine gibi gözükürken bir anda kapkara dumanla kaplanan küpten gelen elektrik sesi yok oluvermişti. Kıpkırmızı parıldayan iki gözden başka bir şey gözükmüyordu. Kara Köpek kalkanı vurduğu bir kafa darbesiyle yarıp geçti.
Jakaranda bir kahkaha patlatıp "Adi yaratık! Ölmek kelimesinin anlamını bilmiyorsun değil mi?" dedi ve ışınlanıp uzaklaştı. Küpün kırılmasıyla etrafa yayılan duman gökyüzüne doğru yükselmeye başlamıştı. Kurdun kendisi de uzuvları da gözükmüyordu. Ormanın ortasında kapkara bir duman kütlesi vardı, iki de devasa yakutu andıran kırmızı göz. Bir kükreme daha geldi. Duman, yaratığın öfkesine ritim tutarcasına o kükreyince püskürüp dalgalanıyordu.
Jakaranda'nın Lulu'yla birlikte bir kurda binmesiyle "Hadi!" diye bağırdı Daniel. "Peki ya Amasia ne olacak?" diye sordu Lupi. Kimseye cevap fırsatı vermeyen Jakaranda, "Bırakın iki ölümsüz varlık birbirini yesin!" dedi. Lulu ıslığını öttürüp kurtlarını yönlendirdi ve gittikçe ormanı yutan karanlıktan uzaklaşmaya başladılar. "Beni o kadar yıldırımın çizik atamadığı bir varlığın karşısına bir daha kimse çıkartamaz! Bir nefes uzağında olduğum saniyeler bile şimdi gerçeklikten çok uzak geliyor!" dedi Jakaranda. Herkes onunla aynı fikri paylaşıyordu. Evan'ın bedenini kendisine sarmış olan Yume ona doğru dönüp "Ben ağzının içine girdim oğlum sen ne diyorsun!" dedi. Jakaranda ona doğru korku dolu bir bakış atmıştı. Bu söylediği şeyi tahayyül edemiyordu.
Amasia dumanın içinde kükreyen yaratığın kafasının önünde, havada duruyordu. Duman görüşünü kapatmadan hemen önce göz ucuyla Daniel ve diğerlerinin uzaklaştığı yönü kestirdi ve diğer tarafa doğru süzüldü. Kara Köpeğin gözlerini kendine diktiği belliydi ama saldırmıyordu. "Ne oldu siyah şey! Kor Taşı'ndan mı korkuyorsun yoksa!" diye bağırdı. Üzerine gelen dişleri fark edip can havliyle uçup kurtuldu. Kaçtığı yöne doğru gelen pençenin de son saniyede altından geçmiş; köpeğin altına, bacakları arasına dalmıştı. Oradan çıkayım derken hayvanın sol ayağı ile üzerine basmaya çalıştığını yerin sarsıntıyla inlemesinden sonra fark etti. Eliyle alnında boncuklaşan teri sildi ve derin bir nefes aldı. "Hayır! Korkmuyormuş!"
- Yaratık Kara Köpek'ti arkadaşlar ^^ korkunç bir mahluk yaaa fazla güçlü gerçekten ^^ nasıl öldüğünü ben de bilmiyorum ama sanırım Kor Taşı'yla yok olurdu direk ^^ yine de kestiremiyorum ^^ bu yaratığın nereden geldiğini de tam çözemediğim için sonuç ne olur bilemiyorum ^^ Şimdi size adını henüz kesin olmamakla birlikte CADI AVI koymayı düşündüğüm IRON BONDS serinin son ve dördüncü kitabında tanışacağınız bir karakterin bu köpeğin başını okşadığını söylesem ne hissedersiniz :D hahah ben çok heyecanlanıyorum keşke haftada iki bölüm değil de yirmi bölüm yazabilsem de bir an önce gelse şu günler ^^ sabırsızlıktan kendimi kesicem :D
- Sınır'ın dışında hayatta kalmanız için ihtiyacınız olan bir şey daha var arkadaşlar ^^ ŞANS!!! şanssızlık kadar büyük bir düşman yok bu topraklarda ^^ bakın iki tane beklenmedik olayın arka arkaya gelmesi ne hale soktu bizimkileri ^^ vallaha amel defterleri kapanıyordu direkten döndüler :D
- Jakaranda tam bir mucit ^^ ileriki bölümlerde daha fazla çeşitlerini göstereceğim çılgın şeyleri var ^^ siyah büyü taşıyla sanat yapıyor adam yaaa :D şiir gibi büyü yapıyor resmen :D seviyorum keretayı ^^ Lulu'ya da kapağı vurdu tabi onu gözü yaşlı görünce boş geçmedi hemen değerlendirdi ^^
- Bu arada Daniel'ler boş boş beklediler Nico , Lupi Kara Köpeğe bir şey yapamadı falan diye düşünebilirsiniz ^^ haklısınız ama atladığınız bir şey var o da şu ki herkesin yapacağı ve yapamayacağı şeyler vardır ^^ mesela şöyle söyleyeyim o maymun sürüsüne Yume ve onun gibi üç tane Dişsiz Kurt koysanız on saniyede yok olurlardı ^^ Büyü yaptıklarında oluşturdukları hasar hiçbir Sınır Kurdunun kılıcıyla veya mızrağıyla boy ölçüşemez ama arka arkaya saldırmak meselesi söz konusuysa ve kaynak sıkıntısı çekeceğiniz çok sayıda düşmanla karşı karşıyaysanız da bir Dişsiz Kurdun yapacağı çok şey yok ^^ aradaki farkı anlamışsınızdır umarım ^^ tabii bu durum söz konusu olacak olursa büyücü savaşçı ayırmadan yapacağımız güç sıralamasında Amasia'dan sonra en güçlü kişi yine çok yönlülüğüyle Jakaranda oluyor ^^
- Neyse çok konuştum herkese iyi okumalar ^^ bölümle alakalı yorumlamadığım bir şey kaldıysa hatırlatın bana :D
- YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN !!!