DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?

369 80 101
By Risu-kun


Mağaranın nemli ve yoğun havasını solumak ciğerlerine ağır gelmeye başlamıştı. Ayakları yapış yapış zemine batıp çıkıyor, yürümek gittikçe can sıkıcı bir hale gelmeye başlıyordu. Jakaranda'nın büyünün turuncu rengini kullanarak avuç içinde oluşturduğu alev parçası meşale görevi görüyordu. Yume elini Jakaranda'nın sırtına vurup "Helal olsun!" dedi. Jakaranda bu vurma işinden artık sıkıldığını ifade eden sert bir bakışla onu süzdü. Yume oralı olmamıştı. "Ateş büyüsünü böyle dengeli kullanabilmek iyi bir kontrol gücü gerektirir. Bunu yapabilen Dişsiz Kurt sayısı onu geçmiyordur ha söyleyeyim. Gerçekten helal olsun!"

Jakaranda için bu kız tarafından övülmek bir şey ifade etmiyordu. Sert bir ses tonuyla "Bir tane de sen yaksan fena olmaz! Önümüzü daha iyi görmüş oluruz!" dedi. Yume omuz silkerek "Yok ben almayayım!" diye karşılık verdi. "Ateş büyümü harcamak istemiyorum."

Jakaranda'nın elindeki ateş iyice güçsüzleşmişti. Ateş topu küçüldükçe küçüldü ve sönüp gitti. Zırhı içinde bedenine değen büyü taşlarından birisini daha kullandı ve yeni bir ateş yaktı. Yume ellerini yüzü önüne getirip küçük alkışlar yapıyor ve Jakaranda'ya takdirlerini sunmaya devam ediyordu. Jakaranda tekrar ona doğru dönüp "Birkaç tanesini harcamanda sorun olmaz. Bu mağaraya büyü taşı stoklamak için geldik biliyorsun değil mi?" diye sordu. Yume başını salladı ve "Ama ateş büyüsü bulacağımız meçhul sonuçta." diye cevap verdi. "Bu yüzden benim bebekçiklerime sulanma meşaleci çocuk! Gerekirse karanlıkta yürürüz!"

Jakaranda iç çekti ve bu konuyu daha fazla uzatmadı. Bir süre konuşmadan devam ettiler ve ardından "Gerçekten o küçük kıza güvenip buraya dalarak doğru mu ettik acaba?" diye sordu. Elindeki ateş büyüsü tekrardan güçsüzleşmeye başlamıştı. Yume "Ne demek istiyorsun?" dedi. Jakaranda derin bir nefes alıp bıraktı. "Demek istediğim şey şu ki daha önce Sınır'ın dışına hiç çıkmamış birisi burada bir büyü taşı damarı olduğunu nasıl bilebilir?"

Yume bir süre sessiz kaldı ve dudak büzdü. Kendisi de emin olmayarak "Bilemiyorum, haritadan yerini falan ezberliyor herhalde." dedi. Jakaranda hiç tatmin olmamıştı. "Mağara girişine kadar gösteren haritalarımız olduğunu sanmıyorum. Bence burada boşuna yürüyoruz, büyü taşı falan bulamayacağız."

Yume pek de aynı fikirde değildi. "Kafanı böyle şeylere çok yorma. Chibi sağlamcıdır. İki sene boyunca Lulu'ya bırak mağara girişlerini ağaçlardaki kovuklara varıncaya kadar ezberlettiğine eminim." dedi. Tam o sırada sönen ateşle karanlık tekrar tepelerine çöktü. Jakaranda bu işten sıkılmaya başlamıştı. "Ben vazgeçiyorum." dedi. Arkasını dönüp gidecekti ki Yume Jakaranda'nın zırhının ense kısmından yakalayıp çekti. "Hah! İşte!"

Parmağıyla gökyüzündeki bir yıldız kadar küçük parıltıyı gösterdi ve "Erken konuştun prens çocuk!" dedi. Onun bir ateş yakmasını beklemeden parıltıya doğru koştu. Adımları vıcık vıcık sesler çıkartıyor ve etrafa çamur saçıyordu. İşaret parmağı ile ışığın geldiği yere dokununca devasa büyü taşının üzerini kaplayan toprak tabakası çatlayıverdi. Yume kıkırdadı ve eliyle taşa bir şaplak vurdu. Toprağın çoğu dökülüvermişti. Mağarayı kaplayan bembeyaz ışık artık meşaleye hacet bırakmıyordu. Yume mutsuz bir şekilde arkasına dönüp "Büyünün beyaz rengi bu, işimize yaramaz!" dedi. "Gerçi sen yıldırım büyüsü kullanabiliyordun değil mi? Unutmuşum. Buyur istediğin kadar depola."

Jakaranda çamura bata çıka taşın yanına geldi ve gülümseyerek avuç içlerini yasladı. "Merak etme aklımda yıldırımla alakalı harika bir fikir var! Bunu bulduğumuz iyi oldu, gösterince aklını kaçıracaksın!"

Yume omuz silkip "Hadi bakalım!" dedi ve başka büyü taşı var mı diye araştırmaya başladı. Elini etrafındaki kayalara sürtüyor, bir an önce ateşin büyüsüne ulaşmaya çalışıyordu.

Jakaranda derin bir nefes aldı ve gözlerini yumarak konsantre olmaya çalıştı. Elleri hala bembeyaz parıldayan koca büyü taşı üzerindeydi. Kendini sıkarak avuç içlerini kayaya bastırdı. Çatırtılar saçan kayadan küçük küçük taşlar dökülmeye başlamıştı. Mağaranın nemli zemininden şapırtılar geliyordu. Jakaranda iç çekip eğildi ve "Harika! Hepsi çamura bulaştı!" dedi. Buna gülen Yume ise arayışını sürdürmeye devam ediyordu.

Yanlarında getirdikleri torbaları renk renk büyü taşlarıyla doldurmuş, çıkışın yolunu tutmuşlardı. İkisi de bu rutubetli delikten kurtulmayı iple çekiyorlardı. Jakaranda bir anda aklına bir şeyin gelmesiyle adımlarını hızlandırdı ve az önce koca bir ateş büyü taşını kahkahalarla küçük küçük bölen, bu yüzden de artık meşale yakmasında bir mahsur bulunmayan Yume'nin yanına koştu. "Hey Batı'nın Prensesi!"

Yume bir iç çekip "Bana şöyle seslenmeyi keser misin?! Batı Kraliçesi'nin iki kızı olabilir ama Batı Krallığı'nın bir prensesi yok! Bunu böyle bil ve bana öyle seslenip durma tamam mı?" dedi. Jakaranda bir süre bu cümlenin üzerinde durup düşünse de "Her neyse!" deyip kendi meselesine döndü ve "Yuva'da bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?" diye sordu. Yume başını ona çevirip "Ne sözü?" dedi. Jakaranda ateşin soluk ışığında hırsla parlayan gözlerini ona iyice yaklaştırdı ve "Bana Evan'ın en büyük sırrından bahsedecektin ya! Hatırlamıyor musun?!" dedi. Yume ağzını yayarak "Haaa!" diye karşılık verdi. Hatırlamış gibi duruyordu. "Şu mesele!" dedi ve gülmeye başladı. Elini Jakaranda'nın omzuna koydu ve sesini biraz kısarak "Ama kimseye benden duyduğunu söylemeyeceksin bak ona göre!" dedi. Jakaranda başını hızla salladı. Heyecandan ve meraktan çatlayacaktı neredeyse. "O zaman söylüyorum!" dedi Yume. Jakaranda sinirlenmeye başlamıştı. Sesi mağarada yankılanır bir şekilde "Söyle artık!" diye bağırdı. Yume elini ağzına kapatıp biraz daha kıkırdadıktan sonra "Evan uykusunda konuşuyor!" dedi. Jakaranda bir süre öylece kalakaldı. Şaşkınlıktan ne tepti vereceğini bilememişti. Bu kız şaka yapıyor olmalıydı. Yanlış duymuş olabileceği umuduyla "Ne yapıyor dedin?" dedi. Yume kendi kendi kendine gülme krizleri geçiriyor, elini karnına bastıra bastıra kahkahalar atıyordu. "Hem de o kadar komik ki görmen lazım! Ne sorsan söylüyor, sabah uyandığında da hiçbir şey hatırlamıyor! Tam bir aptal! Ara sıra Amasia ile onu konuşturmaya gidiyorduk sonra Daniel'e yakalandık! Daha sonra ona da gösterdik! Çok komik Jakaranda görmen lazım böyle anlatmakla olmaz! Evan gerçekten tam bir aptal!"

Jakaranda yürümeyi kesmişti. Kafasını mağaranın duvarlarına vurmak, gri saçlarını yolmak istiyordu ama yapmadı. Derin derin nefes alıp kendini sakinleştirdi.

Mağaranın ağzına geldiklerinde ikisi de bitap düşmüşlerdi. Büyü taşı çıkartmanın yorgunluğu bir yana sürekli batıp çıkarak yürümek de canlarına okumuştu. Dışarı çıktıklarında gün ışığı gözlerini aldı. Lulu mağaranın önünde yere bağdaş kurmuş, elindeki kağıt parçasına bakıyor ve bir çubukla yere sayılar çiziyordu. Yume ona "Kardeşçik!" diye seslenmiş ama Lulu çok oralı olmamıştı. Elindeki parıltılar saçan torbayı yere bırakıp "Biz tamamız! Baya bir depoladık!" dedi. "Tahmin ettiğimden uzun sürdü." dedi Lulu. Jakaranda "Taşları bulmamız biraz zaman aldı." diye karşılık verdi. Lulu "Hmmm!" dedi ve diz kapaklarına kadar çamur olmuş ona doğru döndü. "Büyü taşlarının üzerinin toprakla kaplı olacağını söylemeyi unuttum sanırım. Affedersin!"

Jakaranda beyninden vurulmuşa döndü. Bu kız bunca şeyi nasıl bilebiliyordu?

Lulu, Yume'ye dönüp "Bu büyü taşları sizi kaç gün idare eder?" diye sordu. Yume göğsünü kabartıp "Peh!" diye bir tepki verdikten sonra "Sana kaç gün lazım patron! İste hepsini bugün harcayayım!" dedi. Lulu ondan mantıklı bir cevap almayı bekleyerek geç de olsa yaptığı hatanın farkına varmıştı. Bu teşebbüste hiç bulunmamış gibi başını diğer yöne çevirdi ve "Ne diyorsun Jakaranda? Kaç gün götürür?" dedi. Jakaranda iki çuvala tekrar bakıp düşündükten sonra "En kötü ihtimalle bile en az on beş gün idare eder." dedi. Lulu elindeki kağıda tekrar baktı ve çubukla toprağa bir şeyler çizmeye devam etti. "Tamamdır, güzergahı belirledim. Artık gidebiliriz." dedikten sonra ayağa kalktı ve bir ıslık çaldı. Ağaçların arasından gelen bir uluma duyuldu. Ardından daha uzaklardan birkaç ses daha geldi. Lulu henüz şortundaki tozları silkiyordu ki Amasia yanlarına ışınlanıverdi. "Gidiyor muyuz?" diye sormuştu. Lulu başını sallayarak onayladı. Yume, "Amasia! Mağara çok kötü kokuyordu!" diyerek arkadaşının kollarına atıldı. Amasia yüzünü buruşturmuş ve "Söylemesen de olurdu Yume! Resmen küflenmişsin!" demişti. Jakaranda onlara doğru yaklaşıp "Amasia Evan'ın kız arkadaşı olduğu için ayrıcalıklı herhalde!" dedi. "Büyü taşı çıkartmakta bize yardım etme zahmetinde bulunmadığına göre!"

Yume birkaç saniye duraksadıktan sonra kahkahalara boğuldu. Elini Amasia'nın karnına vurup "Bu kız mı bize yardım edecekmiş! Aman uzak dursun!" dedi. Amasia gözleri bayılttı ve iç çekti. Yume ise devam ediyordu. "Bu kızın büyü taşlarına dokunması yasak oğlum! Tüm madeni son damlasına kadar yalayıp yutsun mu istiyorsun? Kendisi krallığın büyü taşı deposunu patlatmaktan sabıkalı! Amasia sağ olsun bir ara tüm Dişsiz Kurtlar işi gücü bırakıp madenciliğe başlamıştı!"

Amasia burnunu yakalayıp sıktığı Yume'yi susturduktan sonra Jakaranda'ya hoş olmayan bir bakış attı ve Lulu'ya doğru ilerledi.

"Geceyi dinlenerek geçirebileceğimiz bir yer yok mu Lulu? Yaratıkların sonu gelmiyor herkes çok yoruldu."

Lulu başını sağa sola sallayarak "Maalesef." dedi. "İki gün daha böyle devam edeceğiz. Buharlı Bahçe'ye kadar kamp kurmak yok."

Yume "Buharlı Bahçe mi?!" dedi. "Yaşasın kaplıcalara gidiyoruz!"

Amasia'nın da yüzü gülmüştü. "Oraya bir kez gitmiştik. Gerçekten güzeldi. Buharlı Bahçe insanları motive etmek için yeterli olacaktır. Güzel düşünmüşsün."

"Biraz batıya kaymış olmayacak mıyız?" dedi Jakaranda. "Daha önce hiç gitmesem de Ainhina'nın bir hayli doğuda kaldığını anımsıyorum. Şu güzergah dediğin şeyden biraz bahset bakalım."

Lulu ona dönüp "Yolu biraz uzatacağız." dedi. "Önce biraz batıya daha sonra kuzey doğuya ilerleyeceğiz ardından güney yapıp Matroba dağına ulaşacağız."

Yume'nin kafası karışmıştı. "Neden böyle bir şey yapıyoruz ya? Canın dolaşmak istiyor galiba ufaklık!"

"Güvenlik için." dedi Lulu. "Sınır Şahinleri'nin belirlediği, özellikle Sınır Kurtları tarafından uzak durulması gereken on iki tane bölge var. Buralara yüksek can kaybı riski nedeniyle görev de düzenlenmiyor. Bir tanesi şimdi bulunduğumuz konumla Ainhina arasındaki Yeşil Gök Ormanı. Yolu uzatıyoruz çünkü etrafından dolaşmamız gerekiyor."

"Ya aradığımız cadı avcılarından birisi oradaysa." dedi Amasia. "Sonuçta madem kimse gitmiyor içeride ne olduğunu da bilmiyoruzdur değil mi?"

Lulu başını sağa ve sola sallayıp "İçeride ne olduğunu biliyoruz." dedi. "Çünkü rehberliğini Chibi'nin yaptığı bizden önceki ekibin, yani Ugo, Hibra ve İris'in yaptığı ilk iş bu on iki bölgenin altını üstüne getirmek olmuş."

Jakaranda onun sözünü bölerek "Bildiğim kadarıyla Matroba dağı da bu on iki bölgenin içinde yanlış mıyım?" diye sordu.

"Evet öyle." diye cevap verdi Lulu. "Ejderhalar yüzünden. Ama Chibi bu on iki bölge içinden özellikle üçüne asla adımımızı atmamamız gerektiğini söyledi. Yeşil Gök Ormanı da bu üç yerden birisi. Ne yaptığımı biliyorum tamam mı?"

"Ama kendilerinin içlerine girip köşe bucak araştırma yaptıklarını söylüyorsun, öyle mi?"

Lulu başıyla onayladı. Canı sıkılmaya başlamıştı. Jakaranda kollarını bağlayıp derin bir nefes çekti. "Bu resmen küçük görülmek!" dedi. Kibrinden köpürüyordu. "Deli Chibi'nin başarıp benim üstesinden gelemeyeceğim ne olabilir ki? Bunu kabul etmiyorum! İçinden geçelim gitsin derim!"

Lulu "Amacımızdan sapmaya gerek yok. Her heyecan verici yere atlayıp enerjimizi tüketemeyiz." dedi. Makul konuşuyordu ve Amasia'nın beklediği gibi sert bir karşılık da vermemişti. Mağaranın önünde Jakaranda ve Yume'yi beklerken yere bıraktığı palasını sırtına, arbaletinin yanına taktı. Kapüşonunu örttü. Derin bir nefes alıp "Ayrıca hazır yolculuğumuzun henüz başındayken şunu da kesinleştireyim..." dedi. Amasia bu cümlenin nereye gittiğini biliyordu. Lulu alt dudağını ağzının içine katlayarak küçük bir ıslık çalınca yanında bir kurt bitmişti. Başını önüne eğen kurdun kafasına basıp sırtına çıktı ve ata binermiş gibi oturdu. Tüylerinden hafifçe çekerek hayvanı Jakaranda'ya döndürdü. Jakaranda az önce beline gelen kızın suratına bakmak için kafasını kaldırıyordu. "Burası Demir Tepeler değil Güney'in Prensi!" dedi Lulu. "Burası az önce kendini kıyasladığın adamın "evim" dediği yer! Ve neyse ki ben, senin gibi yüz kişi bir araya gelse onun yanında yine cahil kalacağınızı bildiğimden kimin öğütlerine kulak asacağım konusunda şüpheye düşmüyorum. Sana da bu işlere çok kafa yormayıp sözümü dinlemeni öneririm."

Jakaranda bir hayli bozulmuştu ama ormanın içinden ara ara gelen hırıltılar onu ağzını açmamayı tercih etmeye zorluyordu. Amasia, Lulu'nun bu tutumundan genel olarak hoşlanmasa da Jakaranda'ya haddini bildirmiş olmasından memnundu.

Ellerinin içinde kaybolduğu gri kürkü hafifçe sıkıp "Şimdi gidip Evan ve diğerlerine bakalım, gelmeleri çok uzun sürdü." dedi ve kurduyla birlikte ormana daldı.

Yume ceplerini mağaradan çıkarttıkları torbalardaki büyü taşlarıyla doldurduktan sonra koşar adımlarla Jakaranda'nın yanına geldi. Kolunu onun omzuna koyup "Üzülme prens çocuk! Krallığına döndüğünde hepsi geçecek!" dedikten sonra bir kahkaha atıp ormana daldı.

Jakaranda mağarada yaptığı gibi derin derin nefesler çekerek kendini sakinleştirdi. Bu yolculuk boyunca öfkesini dizginlemeye bir hayli ihtiyacı olacak gibi duruyordu. Küçük bir kız tarafından komuta ediliyor, salak bir diğeri tarafından ise aşağılanıp duruyordu. İşler böyle giderse elinin kılıcına gitmesi an meselesiydi. Eğer yanına normal askerler verilmiş olsa şimdiye egemenliğini kayıtsız bir şekilde kabul ettirmiş olurdu ama bu insanlar farklıydı. Hepsi birbirinden aykırı tiplerdi. Aslında bir arada bulunmaları bile mucizeydi. Şimdiye kadar yüz kere kavgaya tutuşmuş ve kanlı bıçaklı olmuş olmaları gereken bu kişileri bir arada tutan şeyin ne olduğunu henüz kavrayabilmiş olmasa da bunda da Evan'ın parmağı olduğuna emindi. Derince bir nefes daha alıp sesli bir şekilde bıraktı ve zırhının kemerlerini çözmeye başladı. Göğsü ve kolu altındaki gözleri mağaradan topladıkları büyü taşlarıyla dolduracaktı.

"Benimle sıkıntın ne?"

Jakaranda kafasını kaldırdığında Amasia'nın hala orada olduğunu fark etti. Çoktan ışınlanıp gittiğini zannediyordu. "Git başımdan!" dedi Jakaranda ve zırhını çıkartmakla uğraşmaya devam etti. "Neden konuşmak istemiyorsun?" diye sordu Amasia.

"Sana hakaret etmeyeceğime dair Evan'la bir anlaşma yaptık. Seninle olan sıkıntımı da bu anlaşmayı bozmadan kelimelere dökmem imkansız gibi duruyor. Bu yüzden de git başımdan!"

Amasia ise pes edecekmiş gibi durmuyordu. "Kaybolan kasabalarla mı alakalı?" diye sordu ürkek bir sesle. Çuvalın başına çökmüş olan Jakaranda hiddetle ayağa fırlayıp zırhının kolluğunu yere fırlattı ve "Ya ne olacaktı ha?!" diye bağırdı.

"Ne Kuzey Kralı ne de dünyanın geri kalanı seni nasıl affedebiliyor bilmiyorum ama ben..."

Parmağını göğsüne bastırıp "Ben affetmiyorum ve affetmeyeceğim!" dedi. Dişlerini sıkarak ve gözlerini açarak Amasia'nın üzerine yürüdü.

"Krallığımda canını aldığın her bir insanın hesabını ödemeden ölmeyeceksin! Ben, Güney Krallığı varisi olarak bu diyeti kesecek kişiyim! Şimdi, yarın ya da yüz yıl sonra hiç fark etmez! Elim yakanda olacak Amasia Merlot! Anladın mı?!"

Amasia'nın çenesi titrer gibi olmuştu. Ama yapmayacaktı. Bu adamın karşısında ağlamayacaktı. Artık ağlamayacaktı. Evan'a yük olmaktan vazgeçecek ve bu onunla kafayı bozmuş kişiyle hesabını kendi görecekti.

"Anladım. Yonca Nilüferi'nde söylediğinde de anlamıştım zaten." dedi sakince. "Ama bilmediğin bir şey var. Hiçbir suçum olmamasına rağmen şu bahsettiğin bedelin çok daha fazlasını ödedim."

Arkasını dönüp ormana doğru yürümeye başladı. "Umarım sen de bir gün beni anlarsın." dedi ve bir ışınlanma büyüsü kullanıp gözden kayboldu.





- Jakaranda'nın kasabalarım da kasabalarım feryatları bitmiyordu arkadaşlar ^^ haklı tabi çocuk da Amasia'nın suçu yok onu anlamadı bir türlü ^^ öfkesini cadılara yöneltmesi lazım ^^ herneyse!

- Bu bölüm büyü taşı nasıl elde ediliyor sorusu vardı :D var mıydı aslında böyle bir soru bilmiyorum :D 600 sayfadır bir Allah'ın kulu sormadı bu büyü taşları nasıl elde ediliyor diye :D Bu bölümde gördüğünüz gibi mağara gibi, maden gibi yerlerden toplanıyor ^^ peki oraya nasıl geliyor bu taşlar diye soracak olursanız bir on bölüme onu da açıklayacağım :D aslında Amasia'nın Yume ile tanıştığı bölümlerde (ilk kitabın sonları) sanırım bu büyü taşı toplama meselesine değinmiştim ama düzenleme esnasında çıkarttım mı emin değilim ^^ herneyse!

- Bu arada Yume'nin Evan'la alakalı verdiği sır nasıldı ama :D hahahah deli bu kız beni bir gün öldürecek :D

- Ve şu on iki yasaklı bölgeye de değineyim ^^ Sınır Kurtları ve Kuzey Krallığı ile alakalı çok değinmediğim bir mesele var ^^ aslında acayip sayıda insan ölüyor arkadaşlar ^^ Sınır'ın dışı ile sizi yeni yeni tanıştırmaya başladım zaten ve onun aslında ne kadar acımasız olduğunu anlayacaksınız ^^ en temel sıkıntılar yemek su ve konaklama ^^ Sınır'ın dışında savaşmaya mola verebileceğiniz çok bir bölge yok ^^ bu yüzden gece konaklayayım kamp kurayım düşüncesi çok riskli bir düşünce ^^ gece avlanan yaratıkların ilk hedefi olma ihtimaliniz var ^^ dışarıda kaç gün geçirirseniz o kadar ölüme yaklaşmış olursunuz ^^ su sıkıntısı çekiyorlar mesela ^^ Su kaynakları çok: göller, ırmaklar, şelaleler ^^ ama su içen tek varlık insanoğlu değil ya :D su demek o suyun etrafı da yine yaratık dolu demek ^^ ve yiyecek sıkıntısı ^^ diyelim stoğunuz tükendi ve yenilebilir bir yaratık buldunuz, onu pişirmekle yaydığınız koku size daha çok yaratık çekecektir :D sizin yemek olma ihtimaliniz var yani ^^ neyse çok uzattım bizimkiler ölmüyorlar çünkü güçlüler ^^ ama gün geçmiyor ki bir Sınır Kurdu'nun ölüm haberi hana düşmüş olmasın ^^ bu yüzden de sürekli yeni Sınır Kurtları yetiştirilmeye devam ediliyor ^^ tabi insanoğlunun da bir sınırı var ^^ bu on iki bölge de bu yüzden yasaklanmış ^^ yüz kişi giriyorsa biri canlı çıkabiliyor arkadaşlar oran bu ^^ içerisini çok tehlikeli yaratıkların mesken tuttuğu yerler bunlar ^^ bu on iki bölge arasından da özellikle üç tanesine vurgu yapıyor Chibi ^^ ASLA AMA ASLA!! NE OLURSA OLSUN GİRMEYİN!! diyor :D bunlardan birisi de Yeşil Gök Ormanı ^^ Lulu mantıklı olanı yaptı ve etrafından dolaşmayı seçti ^^ ama bakalım ilerleyen bölümler bize ne gösterecek ^^

- Herkese iyi okumalar diliyorum ^^ perşembe günü görüşmek üzere ^^

- YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN !!!

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 119K 42
HİKAYE İÇİN YAPILAN YORUMLAR "Okuduğum en güzel fantastik hikayelerden birisi. Elementleri farklı bir olayla birleştirmen örneğin; doğanın kızı çok...
297K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
62.7K 1.8K 79
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
AK MASKE By Ezgi

Teen Fiction

19.3K 1.4K 8
Maskenin iki yüzü vardı. Ben hangisine inanacaktım Görünen yüzüne mi? Görünmeyen yüzüne mi? 🪷 Adli psikolog Arya Aydemir'in ilk iş günü maskeli bir...