DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

Por Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... Más

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 40; korkma, ben yanındayım

411 84 48
Por Risu-kun


Kral uyduruyor gibi görünmüyordu. Kimse bu ihtimali düşünmüyordu zaten. Ama böyle bir şeyi Kuzey Kralı bile söylese akılları almıyor, söylediği şeyi tahayyül edemiyorlardı. Tüm kıtayı cadılardan sadece ve sadece üç kişinin temizlemiş olması gerçeği onlara ağır geliyor, toplantı salonu bu ağırlık altında ezilen insanların sessizliğine boğuluyordu.

Jakaranda hala reddetmeye çabalıyor ağzında bir şeyler geveliyordu.

"Ama... Ama hiçbir kaynak veya hiç kimse..."

"Çünkü kimseye bahsetmedim." dedi Kuzey Kralı.

"Niye?!"

"Çünkü yapabileceğiniz bir şey yoktu!" diye bağırdı kral. "Bu sadece onların başaracağı bir şeydi ve başardılar da!"

Derin bir nefes çekip sakinleşti.

"Normal şartlarda bir insanın bir cadıyı yenmesi imkansızdır. Bunu en iyi ben biliyorum. Şimdiki gibi tüm günümü bir tahtta oturarak geçirmediğim günlerim de vardı evladım. Büyük Savaş'tan da birçok başka şeyden de önce köyümden ayrıldım ve bir gezgin oldum. Kıtada ayağımın tabanı değmemiş tek bir toprak parçası yoktur. Tüm ömrümü cadılardan kurtulmanın bir yolunu bulmaya adamıştım ama bulamadım. Fazla güçlülerdi. Aranızda bir cadının gerçekte ne olduğunu bilen var mı? Hiç zannetmiyorum. Onlar ölümsüzdür. Yani yaşlanmazlar. Diğer ırklar gibi değiller. Onların ömürleri hiç tükenmez. Burada onlarla hiç savaşmış olan var mı? Benim getirdiğim sözcüler dışında yok. Tüm hepimiz tüm birliklerimiz ve imkanlarımızla toplansak bile yüz tanesinin üstesinden gelemeyiz. Her neyse konumuz bu değil. Tüm kıtayı dolaştım ama onlarla savaşacak, savaşıp zafer elde edecek bir yol bulamadım. Sonra bir gün, artık umudumun kalmadığı bir gün, dolaşmaktan vazgeçtiğim bir gün gözlerimin önünde bir cadı öldürüldü. Köyümdeki bir çocuk bir cadı öldürdü, hem de parmak şaklatırcasına. Şok olmuştum. O çocuk ve kardeşlerinin sebebini bilmediğim bir şekilde özel güçleri vardı. O çocuklar sebebini bilmediğim bir şekilde cadılardan daha güçlülerdi. Onlara Cadı Avcıları dedik ve onları cadılarla savaşmaya teşvik ettik. Bana söz verdiler. Bana tek bir cadı dahi kalmayana kadar savaşacaklarına dair, bir daha bu topraklara onları sokmayacaklarına dair söz verdiler. Ama..."

Derin bir nefes alıp alnını ovuşturdu.

"Ama sözlerini tutamadılar."

"Bu da ne demek oluyor?" diye sordu Jakaranda.

"Çok acı ki bir cadı tehlikesiyle daha karşı karşıyayız. Cadı Avcıları'ndan geriye çok bir şey kalmamış."

Batı Krallığı'ndan bir sözcü "Bunu nereden biliyorsunuz? Onlarla tekrar mı görüştünüz?" diye sordu.

"Hayır." dedi kral. "Onları bir daha görmedim."

"Ama." diye devam etti. Sesi biraz çatallaşmıştı. Kuzey Krallığı cenahı bu çatallaşmanın nedenini biliyordu. Hikayenin kendilerine en sıkıntı çıkartacak kısımları şimdi başlıyordu.

"Ama bundan yirmi yıl önce bir cadı Kuzey Krallığına saldırdı."

Salon darbe üzerine darbe yiyordu.

"Siz sormadan söyleyeyim bundan da haberiniz olmadı çünkü size söylemedim. Olayı ört bas ettim. İnsanları susturdum. Bu olayı hepinizden, tüm insanlıktan sakladım."

"Çünkü yapabileceğimiz bir şey yoktu öyle mi?!" diye bağırdı Jakaranda. "Bu resmen sorumsuzluk Kuzey Kralı!!"

Kral elini kaldırıp tatlı bir tebessümle birlikte "Hikayemi bitirmeme izin verir misiniz genç prens? Kızacağınız birçok şey daha anlatacağım. Her seferinde böyle bölmeniz hoş olmayabilir." dedi. Altındaki sözcülerin hepsinin çeneleri titreyerek kendisine baktığını biliyor, arkasındaki temsilcilerin burunlarını çekişlerini duyabiliyordu. Bu kendi kararıydı. Burada dik durmaması ve gülümsememesi için hiçbir sebep yoktu.

"Dediğim gibi onlardan bir haber almadım ama eğer bir cadı bize ulaşabiliyorsa bir şeyler ters gitmiş olmalıydı. En güçlü savaşçılarımdan bir ekip kurdum ve onları bulmaya gönderdim. Ama bu plan tam bir bozgunla sonuçlandı. Size Cadı Avcıları'ndan geriye pek bir şey kalmamış olduğunu söylemiştim. Adamlarım Cadı Avcısı yerine bir taş buldular."

Kral, salonun uğultusunu yaracak bir şekilde sesini yükselterek "Evet bir taş!" dedi.

"Kasabada o kardeşlerin güçlerine kendimizce isim vermiştik. KOR, SİS ve KUM. Bulduğumuz taşın en büyük kardeşin güçlerini taşıdığını çok daha sonra öğrendik. Cadı Avcıları'na ne oldu bilmiyorum. Hala hayattalar mı bilmiyorum. Onlardan tekrar haber alabilecek miyiz onu da bilmiyorum. Ama şu anda elimizde KOR TAŞI var. Cadılara karşı kullanabileceğimiz büyük bir koz bu."

Güney Krallığından bir sözcü ayağa kalkıp "Planınızın fiyaskoyla sonuçlandığını bahsetmiştiniz ama şimdi de Kor Taşı'nı elde ettiğinizi söylüyorsunuz." dedi.

Kral başını salladı ve "Hikayeme devam edeyim o zaman." dedi.

"Adamlarım Cadı Avcıları'ndan birisini buldu ama ondan geriye sadece bir taş kalmıştı. O plan için dört kişi göndermiştim. En güçlü ve en korkusuz savaşçılarımdı onlar."

Evan, Daniel, Amasia ve Chibi. Kralın kuracağı bir sonraki cümlenin kalplerine ok gibi saplanacağını biliyorlardı.

"O dört savaşçımdan birisinin bir cadı olduğunu nereden bilebilirdim ki."

"Ne?!" diye bağırdı Jakaranda.

"Nasıl oldu bilmiyorum ama cadılar aramıza bir ajan sokmuşlardı. Bu ajan göreve kendini dahil etmeyi başarmış, savaşçılarımdan birisini öldürmüş ve Kor Taşı'nı çalmıştı."

Salon şok olmuştu.

"Cadılar diğer ırklar gibi üremezler. Onların bebekleri olmaz. Onlar bebek olarak doğmazlar. Nasıl görünüyorlarsa ve hayatları boyunca nasıl gözükeceklerse o şekilde doğarlar. Yani yetişkin ve güzel bir kadın olarak. Ama ismi İris olan o cadı farklıydı. Onu savaş yetimi olarak Yuva'ya getirdikleri günü hatırlıyorum. Küçük bir kız çocuğuydu. Gözleri öfkeyle bakıyordu. Bu öfkenin insanlara karşı olduğunu nereden bilebilirdim ki? Onun çocukluğunu biliyorken cadı olmasından nasıl şüphelenebilirdim ki?"

Kral bu cümleleri salona değil sanki Evan ve diğerlerine söylüyordu.

"Cadı Kor Taşı'nı aldı ve çok daha sonra anladığım bir sebepten onu bir insanın içine koydu. Küçük bir kızın. Güney Krallığı'ndan bir kız."

Amasia titremeye başlamıştı. Anılar beynine hücum ediyor, kalbi sanki İris onu avucu içine almış da sıkıyor gibi acıyordu. Onun kötü kahkahalarını kulaklarında duymaya başlamıştı ki elinde bir sıcaklık hissetti. Başını çevirdiğinde Evan'ı gülümseyerek ona bakarken buldu.

"Korkma." dedi. "Ben buradayım."

Amasia derin bir nefes çekti, başını salladı ve önüne döndü. "Biliyorum."

Kral konuşmaya devam ediyordu. "Prens Jakaranda." dedi. "Bir Sınır Kurdu olmayı bırakıp krallığınıza döndüğünüz günü hatırlıyor musunuz?"

Jakaranda kafasında parçaları çoktan birleştirmişti. "Krallığımdan bir kasabanın tamamen ortadan kaybolduğu haberi gelmişti." dedi Prens. "Ardından birkaç kasabada da aynı şey oldu. Kaç asker gönderirsem göndereyim geriye küllerden başka bir şey kalmıyordu."

Jakaranda ayağa kalktı.

"Buraya, Yonca Nilüferi'ne gelip durumu anlattığımda çok şaşırmış gibiydiniz Kuzey Kralı!! Halbuki ne döndüğünü çok iyi biliyormuşsunuz gibi duruyor!! Bunun sorumluluğunu nasıl alacaksınız!!"

Kral tebessümünden taviz vermeden "Kadim Göl Kurulu ne uygun görürse kabul etmeye hazırım." dedi.

Molero dayanamayıp "Kralım!!" diye bağırdı. Tekrar önüne dönüp "Kuzey Kralı ne yaptıysa insanlık için doğru olanın bu olduğunu düşündüğü için yaptı! Onun bir cezaya çarptırılması gerektiğini nasıl düşünebilirsiniz!"

"Bunu mezarlarını bile dikemediğimiz o insanlara anlatsana Molero!!" diye bağırdı Jakaranda.

Amasia artık dayanamıyor gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Nefes alıp verişleri sesli bir hale gelmişti. Evan'ın elini kıracakmış gibi sıkıyor. Bağırıp çağırmamak için duygularını bastırmaya çalışıyordu. Yume elini arkadaşının omzuna koydu ve "Sakin ol şampiyon!" dedi. Daniel yumruklarını ve dişlerini sıkıyordu. "Merak etme Amasia. Bu çocuğun suratına seni böyle ağlattığı için de bir yumruk geçireceğim." diye fısıldadı. Lulu, "Kralın bitirmesini bekleyin. Kimse sesini çıkartmasın anladınız mı beni? Sıramız gelecek. Sadece kralı bekleyin." dedi.

Evan, Amasia'nın ellerini avuçları içine almıştı. Herkes acı çekiyordu. Yume, Kral, Daniel, Chibi ve Towarz'lılar. Bunun farkındaydı. Bunların hepsi kendisi böyle istediği için olmuştu. Ama geri adım atmayacaktı. Bu acıların çekilmesi gerekiyordu. Bu konuşmanın yapılması gerekiyordu. Sevdiği kadın hüngür hüngür ağlasa da, dostlarına dil uzatılsa da bunu yapacaktı. Başını çevirip Kuzey Kralı'na baktı. Gülümsüyor ve sakallarıyla oynuyordu. Evan'ın kendisine baktığını fark edip ona döndü. Bu bakışma çok şey anlatıyordu. Kral başını hafifçe eğip onu selamladı ve tekrar önüne döndü. Evan onun sandalda söylediği şeyleri düşünüyordu. "Bağlar!" demişti kral. Onun sözlerini kullanmıştı. Şimdi ise bunun savaşını veriyordu. Ona güveniyordu. BAĞLAR KAZANACAKTI.

Jakaranda öfkesini kusmaya devam ediyordu. Kral "Genç prens." dedi. "Bitirmeme izin vereceğiniz konusunda anlaştık sanıyordum."

Jakaranda öfkeyle alıp verdiği nefeslerini yavaşlatmaya çalıştı ve yerine oturdu.

"Bu küçük kız, daha sonra öğrendiğim üzere Kor Taşı'nın gücünü kontrol edemediği için o kasabaları yok etmek zorunda kalıyormuş. Hatırlarsınız, burada konuşup karar aldığımız üzere Kuzey Krallığı'ndan bir Sınır Kurdu birliğini o kızın peşinden yolladım. Bu birlik onu elinden kaçırdı. Bir sonraki buluşmaları ise Doğu Krallığı'nda oldu. Sahipsiz Meyve Bahçeleri'nde. Ama cadı İris yine bizden önce hamle yapmış, Kor Taşı'nı geri almaya gelmişti. Onunla Vontrade kasabasında gerçekleştirilen savaşta büyük kayıplar verdik. Tabii ki de savaşçılar ona tek bir çizik dahi atamadılar. Daha sonra cadı Doğu Krallığı Kalesi'ne saldırdı. Kral öldü, tüm Krallık Şehri'yle birlikte."

"Ve ardından Cadı Avcısı Evan Vickers, İris'in peşine düştü ve onu öldürdü öyle mi?!" diye bağırdı Jakaranda. Salonu bir sessizlik kaplamıştı. "Cadılar hakkında anlattığınız onca şeyden, ölümsüz olduklarından çok güçlü olduklarından sonra buna kim inanır! Evan'ı bir insanda fazlası yapan şey ne ki kimse için mümkün olmayan şeyi başarabiliyor! Bunu nasıl açıklayacaksın Kuzey Kralı?!"

Kuzey Kralı ağzını açmıştı ki "Ben cadı falan öldürmedim." dedi Evan. Lulu elini alnına vurdu ve "Susun demiştim!" diye fısıldadı. Evan ayağa kalkmıştı. "Hiçbir zaman da bunu iddia etmedim zaten."

"O zaman cadıyı kim öldürdü?!" dedi Jakaranda.

Yume arkadaşının kulağına eğilip "Sakin ol Amasia. Bana söylediğin gibi Evan'a güven. Her şey güzel olacak." dedi. Amasia başını salladı, hala ağlıyordu.

Evan derin bir nefes aldı. Eliyle Amasia'yı gösterip "Kor Taşı'nın kendisi." dedi. Jakaranda ve tüm Güney Krallığı sözcüleri ayaklanmıştı. "Yoksa!" dedi Jakaranda. "Bana krallığımı talan eden yaratığın yanındaki kız olduğunu mu söylüyorsun?!

Lulu ayağa kalkmış ve "Sayın Güney Krallığı Prensi Jakaranda, halihazırda bir Dişsiz Kurt olan ve şu anda Kuzey Krallığı sözcülüğü yapan Amasia Merlot'a yaklaşımınızı düzeltmenizi öneriyorum." dedi. Jakaranda kudurmuş bir şekilde "HADİ ORADAN!!" diye bağırdı. "O yaratığı bana teslim edeceksiniz!!"

Evan ayağa kalkmıştı ki Lulu ona müsaade etmedi. Sandalyesi tepesine çıkmış ve ellerini bağlamış şekilde Jakaranda'ya bakıyordu. "Yonca Nilüferi bana bu şekilde anlatılmamıştı!" dedi.

"İlk kez Beyaz Diyar'a adım atmış bizlere böyle mi örnek oluyorsunuz yani geleceğin Güney Kralı! Eğer kavga etmekten başka bir şey yapmayacaksak neden silahlarınızı dışarıda bırakıyoruz! Eğer birbirimizin tek kelimesini dahi dinlemeyeceksek neden barışın rengi beyazlara bürünüyoruz! Bunların hepsi sadece insanlara anlatılacak masalların süsleri mi yani?"

Tüm salon ölüm sessizliğine bürünmüştü.

Eliyle Molero'yu gösterip, "Her kafasına esen konuşacaksa neden bir moderatör atıyoruz!!" diye bağırdı. Jakaranda birkaç öksürükle boğazını temizleyip yerine oturdu ve "Sözcülerden ve temsilcilerden düzeni bozduğum için özür diliyorum." dedi. Molero gözlerini Lulu'dan alamıyordu. Az önce prense yaptığı şey sandalda Roffus'un Daniel'e yaptığı şeyin aynısıydı. Bu nasıl bir öğrenme hızıydı böyle. Bu kız bir dehaydı! Kendisini düşüncelerinden sıyırıp önüne döndü ve salona kuralları hatırlatan bir konuşma yapmaya başladı.

Daniel elini yerine oturan Lulu'nun omzuna koyup "Afferin bücür!" dedi. Lulu çok sinirli ve ciddiydi. "Size beklemenizi söylemiştim! Salonun kaosa sürüklenmesi işimize gelmez. Şu kurallar ve zırvaları kullanarak biraz olsun bize öfkelerini kusmalarını engelleyebiliriz. Şimdi son kez herkese sakinliğini korumasını söylüyorum! Ortalığı karıştıracak şeyler yapmayın, adım adım ilerleyeceğiz."

Arkasına dönüp "Kral." dedi. "Hikayenin gerisini bize bırak!"

Kral başı ile onayladı.

"Artık top bizde!" dedi ve tekrar kollarını bağladı. "Towarz'lılar! Elimdeki tek kozu kullandım, gerisini sizde. Diğer krallıkların saldırılarını savuşturmanın yollarını bulun."

Molero'nun konuşmasını bitirmesiyle Jakaranda'nın elini kaldırması bir olmuştu. Söz alıp ayağa kalktı ve "Kuzey Krallığı sözcülerinin açıklık getirmesini istediğim bir durum var. Açık ve net bir şekilde soruyorum; Güney Krallığı'nda meydana gelen vakalardan Amasia Merlot mu sorumludur?" diye sordu.

Evan söz alıp ayağa kalkmıştı. "Hayır değildir!" dedi. "Tüm sorumluluk İris ve cadılarda!"

Jakaranda "Amasia Merlot'un kendisi cevap verirse daha mutmain olacağım." diye karşılık verdi.

Vanne söz alıp ayağa kalkmış ve "Önceliğimiz yaklaşan cadı tehdidini konuşmak Prens Jakaranda. Konudan sapmamaya gayret gösterseniz daha iyi olur." demişti.

Jakaranda başı ile onaylayıp yerine oturdu. Batı Krallığı'ndan bir sözcü elini kaldırmış ve konuşmaya başlamıştı.

"Towarz kasabasından sözcü Vanne'nin doğru bir yere parmak bastığını düşünüyorum. Kuzey Kralı'nın bizi buraya sadece bunları anlatmak için çağırmadığı bariz bir şekilde ortada. Kuzey sözcülerinin daha fazla beklemeden bize söylemek istediklerine geçmeleri gerek."

"Bir göreve çıkmayı planlıyoruz!" dedi Evan.

"Cadıların amacı belli. Bu kıtayı tekrar ele geçirmek ve bize kan kusturmak istiyorlar. Bunlar İris'in ağzından direkt olarak duyduğumuz şeyler. Bize kendi ölümünden Cadı Kraliçesi'nin haberi olacağını söylemişti. Bir şeyler planlıyorlar ve hazırlanıyorlar bundan eminiz. Cadı Avcıları olmadan onlarla savaşmamız mümkün değil. Ama onlardan geri kalan şeyle bir cadı öldürdük, Kor Taşı'yla. Şimdi yapmamız gereken şey diğer Cadı Avcıları'nı veya onlardan geri kalanları bulmak. Cadılardan önce bu güçleri ele geçirmek zorundayız."

Batı Krallığından, deniz ırkına mensup başka bir sözcü elini kaldırdı ve Kuzey Kralı'na döndü.

"Merak ettiğim şey kralın bunları bize anlatmak için bu anı beklemiş olması. Bu görevin bugüne kadar yaptığınız diğerlerinden farkı ne ki bizim de bilmemiz gerektiğini düşündünüz?"

Güzel bir soru diye düşündü Jakaranda. Tabii kendisi sorsa çok farklı şekilde dile getirirdi. Lulu bu sorunun asıl amacını kavramıştı. Anlattıklarından sonra Kuzey Kralı'na olan güven sarsılmış gibi duruyordu. İnsanlar bu dakikadan sonra onun sürekli başka şeyleri saklamaya devam ettiğini düşünecekti. Belki de öyleydi, bundan kimse emin olamazdı.

Molero Kuzey Kralı'na tekrar konuşma hakkı verdi.

"Ben artık böyle şeyler için fazla yaşlıyım." dedi Kuzey Kralı.

"Omuzlarımdaki bu yükü gençlere teslim etme zamanım çoktan geldi de geçiyor. Gelecekle alakalı kararları geleceğin sahibi olacak yüreklere vermek gerek diye düşünüyorum."

Batı Krallığı sözcüsü başını sallayıp yerine oturdu.

Jakaranda tekrar söz alıp ayağa kalktı. Gözleri öfkeyle Evan'a bakıyordu.

"Söylediğin şeye sonuna kadar hak veriyorum Evan. Güney Krallığı adına konuşacak olursam eğer, oturup cadıların tepemize çökmesini bekleyecek değiliz. Diğer krallıkların da bu fikirde olduğunu düşünüyorum."

"Ama!" diye bağırdı. "Kuzey Kralı'nın sizi sözcü olarak getirmesinin ardındaki sır perdesi aralanmış durumda. O kutsal göreve gidecek kişiler sizlersiniz öyle değil mi?"

Jakaranda'nın dediği gibi salonun neredeyse hepsi bu durumu fark etmiş bulunuyordu.

"Söyler misin bana Evan Vickers! Senin gibi ulusal kahramanlığı bile palavra olan birisinin, arkandaki sarışın züppenin, kafayı yaratıklarla bozmuş yaşlı bir adamın, küçük bir kızın, sürgün edilmiş bir prensesin bu göreve gönderilmesini neden isteyeyim!"

"Söyle bana!" diye bağırdı. "Ellerinde krallığım insanlarının kanı olan bir kızın bu göreve gitmesini niye isteyeyim!!"






- Çok zor bir çocuk bu yaaa :D bir sal kardeşim işte :D karın ağrısı belli onun aslında da ^^ çıkacak birkaç bölüme bakalım ^^

- Bu arada diğer bölüm toplantı son bulacak arkadaşlar haber vereyim ^^ Yonca Nilüferi'ne veda edeceğiz ^^

- Herkese iyi okumalar 

- LÜTFEN YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYALIM !!!

Seguir leyendo

También te gustarán

1.8M 119K 42
HİKAYE İÇİN YAPILAN YORUMLAR "Okuduğum en güzel fantastik hikayelerden birisi. Elementleri farklı bir olayla birleştirmen örneğin; doğanın kızı çok...
223K 19.8K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
107K 7.7K 55
Wattys 2019 Genç Yetişkin kategorisi kazananı! "Bazı hikayeler, başladığını sandığınız zamandan çok evvel başlar." Bu hikaye Sanat Lisesi'nde okuyan...
297K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...