DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

40.2K 7.4K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?

377 80 52
By Risu-kun


Vanne'nin onları uyarması üzerine; Towarz kasabasına tahsis edilmiş, Beyaz Diyar'da oldukları süre boyunca ihtiyaçlarını gidermeleri amacıyla verilmiş binadan apar topar çıktılar. Kendilerine önderlik eden insanlar eşliğinde göl kenarına kadar koşar adımlarla durmadan devam ettiler. Oraya vardıklarında onları bekleyen irice bir şalupayla karşılaştılar. Yirmi kişiye kadar rahatlıkla alacak geniş sandalın üzerinde Kuzey Kralı ve temsilcilerin çoktan yerlerini almış olduklarını gördüler. Kendilerine sahile kadar eşlik eden insanların görevleri bu noktada bitiyor, belli ki şalupanın bir sonraki durağı toplantı olduğundan onların binmesine izin verilmiyordu. Evan ve diğerleri bir bir kayığa atladılar.

Molero, Lulu'nun kulağına eğilip "Kurtların yüzme biliyor mu?" diye sordu. Lulu cevap vermedi ama bir anda bozulan morali ve asık yüzü her şeyi ifade ediyordu. "Ben de öyle tahmin etmiştim." dedi Molero tekrar doğrulurken.

Şalupanın ipleri çözüldü, artık karayla bir bağlantıları kalmamıştı. Sandalın ortasındaki dairesel alana konulmuş on beş oturak belli ki onlar için ayrılmıştı. Bir kral, dört temsilci ve on sözcü ile toplantıya doğru yelken açmışlardı.

Ortam çok gergindi. Sanki herkes nefesini tutmuş gibi dalgalardan başka hiçbir şey duyulmuyordu. Kral dışında herkes atmosferin altında eziliyor gibi görünüyordu. Üç dört saat evvel kendilerine müstehzi bir karşılama sunmuş Roffus şimdi sıkıntılar içerisinde tırnaklarını yiyordu. Molero, Evan'ın kulağına eğilip "Sanırım artık temsilciler de biliyorlar." diye fısıldadı.

"Kralım." diye fısıldadı Roffus. Yumruklarını sıkıyordu. "Böyle bir şeyden insanlığı nasıl habersiz bırakırsınız aklım almıyor."

Kral gülümseyerek sakallarını karıştırıyorken Roffus, gittikçe hiddetlenerek devam etti.

"İnsanlıktan saklamanızı geçtim bize de hiçbir şey anlatmadınız! Bunu da geçtim şimdi bir anda herkesi topluyorsunuz ve açıklamaya karar verdiğinizi söylüyorsunuz! Böle bir toplantının yarım yıllık hazırlığa ihtiyacı var! Nasıl bir duruma düşeceğinizden haberiniz var mı?! Sizi nasıl savunmamızı, nasıl desteklememizi bekliyorsunuz?!"

Bunlar Molero'nun Beyaz Diyar'a girdikten sonra Evan' yönelttiği şeylere benziyordu. Kral önce Evan'a baktı ve tebessümünü bozamadan Roffus'a dönüp "Beni savunmanızı istediğimi hatırlamıyorum temsilci Roffus." dedi. Roffus çılgına dönmek üzereydi. Ayağa fırlayıp "Nasıl yani?!" diye bağırdı. "Siz... Siz nasıl düşünüyorsunuz? Sizi... Sizi savunmayıp da ne yapacağız... Ahhhh! Her neyse!"

Ufak bir sinir krizi geçirip yerine oturdu. Diğer temsilcilerin de bakışları bulanmaya başlamıştı. Kendi aralarındaki fısıldaşmalardan duyulanlara bakılırsa kayık batsa ve burada can verseler daha mutlu olacaklarmış gibi duruyordu. Evan şu toplantıyı gittikçe daha da görmek istiyor, ayrıca kralın bu denli rahat olmasının arkasında ne olduğunu deliler gibi merak ediyordu.

Roffus dayanamamış, tekrar ayağa fırlayıp "Kralım! Lütfen söyleyin kafanızdan ne geçiyor!" diye bağırmıştı. "Daha önce hiç Kadim Göl Kurulu'yla toplantıya katılmamış gibi davranıyorsunuz! İşlerin ne kadar sıkı olduğunu benden ve herkesten daha iyi biliyor olmanız gerek! Bu kurulu da Beyaz Diyar'ı da siz oluşturdunuz! Şimdi tarihinin en çetin buluşması öncesinde bu kadar rahat olmanızın ardında ne var!"

Şalupanın ortasına doğru bir adım atıp koluyla karşılarında oturan Evan ve diğerlerini gösterdi ve "Yoksa, bizimle paylaşmayıp sözcülere emanet ettiğiniz bir plan mı var?!" dedi. Bir adım daha yaklaşıp "Molero!!" diye bağırdı. "Anlat bana kralın aklından ne geçiyor!"

Kral sessiz bir gülüş yaptıktan sonra huzur verici ses tonuyla "Roffus." dedi. Roffus hızla ona doğru döndü ve "Evet efendim!" diye karşılık verdi. Kral kaşlarını kaldırarak "Her şey kontrolünde olsun istiyorsun, değil mi evladım?" diye sordu ve cevaplamasını beklemeden devam etti.
"Seni anlıyorum. Seni buradaki herkes anlıyor. Kadim Göl Kurulu'nu dört krallık olarak omuz omuza veresiniz diye kurmuştum ama onu bir harp meydanına çevirdiniz. Tabii bunun olması kaçınılmazdı, sizi veya kimseyi suçluyor değilim. Her neyse. Dediğim gibi, şimdi kelimelerin atılan oklara, güçlü argümanların kalkanlara dönüştüğü o arenaya giden bu sandalda kendini çırılçıplak hissediyorsun. Öfken bu yüzden, değil mi? Seni anlıyorum evladım."

Roffus hiç beklemediği yerde biten cümle ile afalladı. Ne cevap vermeliydi, ne demeliydi bilemiyordu. Dişlerini sıkıp Kuzey Kralı'na öfkeli gözlerle bir süre baktı. "Kralım." diye fısıldayıp devam etti; "Anladığınızı düşünmüyorum!"

Ona doğru bir adım yaklaşıp "Size karşı tutumum böyle bir fikre kapılmanıza sebep olduysa lütfen açıklamama izin verin." dedi.

"Tüm Kuzey Krallığı vatandaşları gibi her ne karar almış olursanız olun, neyi nasıl yapmış olursanız olun size sırtımı dönecek değilim!!"

Dizi üzerine çöküp yumruğunu göğsüne vurdu ve "Yalvarırım size doğrultulmuş oklara kalkan olmama izin verin Kuzeyin Yüce Kralı!!" diye bağırdı.

Evan hıçkırıklarını tuta tuta ağlayan Molero'ya baktı. Ardından diğer Towarz kasabası gençlerine ve Daniel'e. Hepsinin gözlerinden yaşlar akıyordu. Roffus söyledikleriyle yetinmedi ve ayağa fırladı.

"Sözcülerin yarısından fazlasını meclisin havasını bir kez dahi koklamamış insanlarla değiştirmişsiniz! Anlattığınız göreve onların çıkacak olması bazı meselelere açıklık getirmekte en mezun kişilerin onlar olduğunu göstermez, kurulun ve temsilcilerin amacı bu biliyorsunuz! Biz halkın ve krallıkların sözcüsü olmak için varız! Herkes sıkıntısını kendisi gelip dile getirecekse bize neden ihtiyaç olsun?! Beyaz Diyar'daki en güçsüz kişiler askerlerdir diyen de sizdiniz efendim, tüm bu düzeni kuran sizsiniz! Şimdi ne oldu da bu sandalda Towarz kasabasındakilerden daha fazla Sınır Kurdu var?!"

Elini tekrar Evan ve diğerlerine doğru uzatıp "Şimdi en kritik anda kendinizi bunlara mı emanet ediyorsunuz?" dedi. Derin bir nefes alıp "Yoksa Kuzey Kralı bazı şeyleri idrak edemeyecek kadar yaşlandı mı?!" diye bağırdı.

Bu cümlenin Roffus'un ağzından havaya süzülmesiyle ayağa fırlaması bir olan Daniel gözlerinden alev püskürerek ona doğru bir adım attı ki Towarz'lı gençleri kendi koluna ve bacaklarına sarılmış şekilde buldu. Ne olduğuna çok aldırmadan "Bırakın beni!" diye bağırdı. "Bırakın şu şerefsiz herifi gebertip göle atayım!!"

Gözü bir şey görmüyor, dört kişi tarafından çekilmesine rağmen azgın bir boğa gibi ileri atılıyordu. Bacağına sarılmış olan kıza bir tekme atıp, sağ kolunu tutan gencin çenesine dirseği ile vurdu. Beline sarılmış olana kafasının arkasını geçirip dişlerinden birisini kırdıktan sonra boşa çıkan sağ elini onu göğsünden ittiren Molero'ya kaldırdı. Molero suratına yiyeceği yumruğun farkında olmadan "Daniel dur! Şu an Roffus'un istediği şeyi yapıyorsun!" diye bağırdı. Onu da yere seren Civciv, hedefine bir adım daha yaklaşmıştı ki Roffus'u yüzünde sinsice bir gülümsemeyle bulunca donakaldı. Molero, burnundan akan kan avucuna dolarken ona doğru döndü ve gözleri yaşlarla dolu bir şekilde "Seni kışkırtıyor." diyebildi. Daniel, Roffus'un tekrar krala dönüp "Gördünüz mü efendim? Getirdiğiniz bu sözcüler Beyaz Diyar'a ait değiller!" demesiyle yıkıldı. Her şeyi rezil etmiş olduğu hissi ve kandırılmışlığın verdiği çöküntü öfkesini daha da tetikliyor ama artık bazı şeylerin farkına varmış olarak ve dudaklarını kanatırcasına ısırarak tekrar yerine oturuyordu. Bunun böyle olacağını çok önceden sezmiş ve Daniel'i dört kişi durdurabilecek olduklarını düşünmelerindeki hesap hatası hariç çok yerinde bir hamle yapmış Towarz'lılar da uzuvlarını tutarak doğruldular ve yerlerini aldılar.

Roffus şimdi daha sakin bir şekilde "Görüyorsunuz efendim, bu çocuklar sadece işleri daha da kötü hale getirecek." dedi. "Sizin kararınız olduğu için uyacağım ama anlayamıyorum. Neden bu çocuklara güveniyorsunuz? Sizi bu siyasetten hiç anlamayan çocuklar mı destekleyecek!"

Kral tekrar "Roffus, evladım." diyerek konuşmaya başladı. "Bakış açın yanlış ve eksik. Beni de bu çocukları da tüm insanlığı da koruyacak olan bir şey var. Önemini bu çocuklarla daha iyi anladığım bir şey Roffus."

"Nedir efendim?!" diye atladı Roffus.

"Bağlar." diye fısıldadı kral. Evan'a bakıyordu. "Böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?"

Evan kalbinin derinliklerine kadar titredi. Bu muydu yani? Kralın bu denli rahat olmasındaki sebep bağlara inancı mıydı gerçekten? Şok olmuştu. Kendilerine ve konuştuklarına böyle teslim olması onu çok derinden etkiledi. Küçük bir çocuk gibi çenesi titremiş, burnunun kemiği sızlamıştı. Birazdan girecekleri toplantıya bakış açısı tamamen değişmişti. Ayağa fırladı ve daha önce hiç yapmadığı şekilde diz çöküp "Sizi yanıltmayacağım efendim!" diye bağırdı.

Roffus da Molero da diğer temsilciler de bakakalmıştı. "Neyden bahsediyorsunuz?" diye çıkıştı Roffus. "Ne bağları?"

Bu sırada aniden duran şalupa herkesi sarsmıştı. Dümeni kilitleyen kaptan omzuna taktığı halatla birlikte dışarı atlayıp sandalı iskeleye bağladı ve köprüyü kurdu. Roffus, oturduğu yerden kalkan krala doğru yönelip "Ne demek istediniz kralım lütfen açıklayın!" diye seslense de kral tepki vermedi. Sadece köprüye ayağını attığı sırada "Sadece izle Roffus, bağların siyasetten de kılıçlardan da daha güçlü olduğunu hissedeceksin." demekle yetindi.

Roffus tekrar ayağa kalkmış Evan'ı es geçip "Molero!" diye bağırdı. "Her şey senin ellerinde. Bunu unutma!" diye ekledi ve diğer temsilciler gibi köprüye ilerledi. Onun aksine Molero kralın söylediklerinden ve Evan'ın tepkisinden etkilenmişe benziyordu. Ayağa fırlayarak Evan'ın omzundan tuttu ve "Birazdan toplantı başlayacak." dedi.

"Hiç hazırlık yapamadık ama olsun. Ben toplantıya moderatörlük yapacağım çünkü bu çok işimize yarar. Toplantı başlayınca konuşmak için söz almanız gerekecek en azından şimdilik bunu bilmeniz yeterli."

Daniel'e doğru döndü ve "Ne olursa olsun kontrolünüzü kaybetmeyin." diye ekledi. Evan'ın omzunu bırakıp köprüye doğru yürürken "Ortamın havasını okuyun ve insanlar nasıl davranıyorsa öyle olmaya çalışın. Sıkıntı çıkmayacaktır." dedi. Daniel'in "Molero Towarz!" diye bağırmasıyla durdu ve ona doğru döndü. Daniel kimsenin beklemediği bir şekilde ona doğru yaklaştı ve elini uzattı. Mahcup bir ifadeyle "Vurduğum için özür dilerim." dedi. Molero gülümsedi ve elini sıktı. "Gösterin bana!" diye bağırdı. "Kılıçlardan ve siyasetten daha güçlü olan şeyi görmek istiyorum!"

Herkes havaya girmiş gibiydi. Ortamın atmosferi hepsini öyle alıp götürmüştü ki sandaldan atlayana kadar kimse nereye geldiklerini sorgulamayı akıllarına bile getirmemişti. Ayaklarını bastıkları iskelenin hafif hafif dalgalanışı da gösteriyordu ki bir kara parçasında değillerdi.

"Bu arada hoş geldiniz!" dedi Molero. "Yonca Nilüferi'ne ayak basmak her insana nasip olmaz."

Kadim Göl Kurulu'nun ikisi krallarla birlikte olmak üzere senede on iki kez buluşup toplantı yaptığı, gölün tam ortasındaki yüzen binanın ismiydi bu; Yonca Nilüferi. Bir nilüfer gibi su üstündeydi ve yoncanın dört yaprağını andıran dört iskelesi vardı; dört farklı krallık için dört farklı bayrak taşıyan dört iskele. Bu hoş metaforun tadını zihinlerinde hissettikten sonra Molero'nun peşinden binaya girdiler.

Merdivenler ve kapılar geçildikten sonra kocaman bir solana ulaşıldı. İçerisinin kalabalığı gösteriyordu ki Yonca Nilüferi'ne son ulaşan krallık Kuzey Krallığı'ydı. Salonun dört girişi vardı ve her krallık kendi oturacağı yere açılan kısımdan giriş yapıyordu. Oturma planları ise ince ayrıntılar üzerine bina edilmişti ve iyi şekilde gözlemleyen bir kişi toplantının nasıl gelişeceğini kestirebilirdi. Evan içeri girdikten sonra aşağıya doğru inen merdivenlerle karşılaştı. Basamakları birer birer inerken Kadim Göl Kurulu temsilcilerinin oturduğu dört koltuğu ve onun biraz aşağısındaki kralın tahtını geride bıraktı. Biraz daha indikten sonra kendilerine yani sözcülere ayrılmış beşi yukarıda beşi aşağıda olmak üzere on adet sandalyeyle karşılaştı. Molero ve diğer Towarz'lılar çoktan yerlerini almıştı. Evan çok önemsemeden bulduğu ilk boş yere oturduktan sonra salona göz gezdirmeye devam etti. Kendilerinden sonra, sandalyelerin bittiği yerden itibaren koca boş bir alan başlıyor, yuvarlak alanın tam ortasında ise top şeklinde, beyaz, kocaman bir taş bulunuyordu.

Salonda yıkıcı bir sessizlik vardı. İnsanlar sanki taştan heykellermiş gibi hareketsizce duruyor ama bakışlar boşlukta birbirlerine çarpıp duruyordu. Şimdiye kadar onlarca kez aynı mecliste bulunan insanlar bu seferkine diğer krallıklardan kimler katılım sağlamış bilmek istiyor, muhataplarına göre kafalarındaki stratejileri güncellemeyi planlıyorlardı. Tabii durum bu olunca Kuzey Krallığı omuzlarında farklı renklerde şeritler taşıyan yeni yüzlerle dikkatleri üzerine çekiyordu. Evan ise aynı içeri girdiği anda başladığı gözlem hareketine sadece diğer krallıklara olan merakının bir refleksi olarak devam ediyordu.

Hemen karşısında Güney Krallığı vardı. En tepede oturan temsilcilerin yüzü, salon yükseklere çıktıkça karanlıklaştığı için belli olmuyordu. Zaten görse bile tanımayacağı için pas geçmiş, krallarını incelemeye başlamıştı. Siyah renkli giysisine uyumlu simsiyah uzun saçları vardı. Omuzlarına dökülen bu saçlar sanki yanaklarında sakallarıyla birleşiyor gibiydi. Ellili yaşlarda gibi duruyordu. İri bir yapısı ve hiddetli bakışları vardı. Kralı izlemeyi bitirip sözcülere başlayınca aynı sert mizacın hepsinin yüzünde olduğunu fark etti. Ama asıl dikkatini çeken mesele on kişiden altısının soluk ten rengiydi. O altı kişiyle alakalı daha da merak uyandırıcı şeyse hepsinin saçlarının parlaklıkları farklı olan bir gri tonunda olmasıydı. Evan'ın aklına bir anda kasabalarına iki yıl önce Amasia'yı yakalamak üzere gönderilmiş Sınır Kurdu ekibinin başındaki Gümüş Katil gelmişti. O da Güney Krallığı'ndandı ve böyle soluk bir ten rengi, parıl parıl parıldayan gri saçları vardı. Bunu daha sonra Daniel'e sorulacak sorular listesine yazmış ve Batı Krallığına geçmişti.

Yine iyi seçemediği için temsilcileri atlamış ve krala bakmıştı. Gördüğü manzara karşısında şaşırmış, bir anda tepki verecek gibi olmuş ama sessizliği garip bir sesle bozmak istemediği için kendini son anda da olsa durdurmuştu. Temsilcilerin hemen altında, tahtta oturan kişi bir kadındı. Batı Krallığının bir kralı değil kraliçesi vardı demek. Mavi elbisesi içinde sevimli, orta boylu ve zayıf bir kadındı ama omuzlarından kucağına dökülen saçları çok dolgun ve çok fazlaydı. Evan bunu çok ilginç bulmuşken sözcülerin oturduğu kısma bakınca yaşadığı şokla oturduğu yerde zıpladı. On sözcüden beş tanesi insan bile değildi. Yumruklarıyla gözlerini ovuşturduktan sonra tekrar baktı ama değişen bir şey yoktu. Bu yaratıklar deniz ırkı diye bahsedilen şey olmalıydı. Evan bakışlarını bir balığınkine benzeyen suratlarından, içinde göz bebeğinin olmadığı simsiyah gözlerinden, parmakları arasındaki perdelerden ve boyunlarındaki solungaçlardan alamıyordu. Resmen içi içine sığmıyordu. Şu an toplantıyı da geri kalan her şeyi de unutmuş, deniz ırkından birisiyle tanışmak ve konuşmak isteği tüm zihnini kaplamıştı. Demek Batı Krallığı'nın sözcülerinin yarısı deniz ırkındandı. Hal böyle olunca Evan, karanlık içinde kalmış temsilcilere tekrar baktı. Emin olamasa da sanırım oradaki dört kişiden bir veya ikisi de deniz ırkındandı. Bu mesele onu çok heyecanlandırmış, bu coşkuyla Yume'ye dönmüştü. Onu ellerini ensesinde bağlamış salonun tavanını seyrederken bulunca hayal kırıklığına uğradı. Daha sonra onun çocukluğu büyük ihtimalle deniz ırkıyla geçmiş olduğundan alışmış olduğunu düşünüp bu mevzuyu kapattı.

Son olarak Doğu Krallığına, kendi krallığına döndüğünde kral ile göz göze geldiler. Evan tahtta oturan çocuğun bakışlarının buluşması üzerine gülümsemesiyle irkildi. Çocuk bununla da yetinmemiş tüm salonun içinde kendisine el sallamıştı. Evan da boşluğuna geldiği için elini kaldırmış ve Doğu Kralı'nın selamını almış bulunmuştu. Daha önce hiç karşılaşmadığı bu insanın kendine neden böyle ilgi duyduğunu çözebilmiş değildi. Kralın biraz fazla genç olduğunu düşünüyorken İris'in Doğu Krallığı kalesini içindekilerle birlikte yok ettiğini hatırladı. Demek ki yeni kral, hanedanlığın o faciadan kurtulabilen bir üyesiydi. İki yıldır tahtta olan bir kral; genç, tecrübesiz ama heyecanlı bir kral. Evan kralın hala kendisine bakmasını ve gülümsemesini görmezden gelerek Doğu Krallığı sözcülerine göz gezdirmeye başladı. Umduğu gibi kendi krallığında ten rengi ya da ırkı değişik üyeler yoktu. Tamamen normal ten rengine sahip normal insanlardan oluşan bir heyet. Her şey normal gidiyorken Evan bir anda kendisine el sallayan başka bir adam ile yıldırım çarpmışa döndü. Bu nasıl olabilirdi, hayal mi görüyordu? Bu gri saçlardan da solungaçlardan da öte bir şeydi. Tamak!! Sözcülerden birisi olarak sandalyesinde oturuyor, krala dönüp birkaç işaret yaptıktan sonra yine Evan'a dönüp el sallamaya devam ediyordu.

Evan'ın şaşkınlığı üzerindeyken, hatta açık kalmış ağzını kapatmaya bile fırsat bulamamışken Molero'nun ayağa kalkışı herkesin dikkatini bir merkeze topladı. Bir elini havaya kaldırmış diğer elini göğsüne koymuş vaziyette "Kadim Göl Kurulu'nu, kıtanın dört kralını ve tüm sözcüleri selamlıyor, toplantının moderatörlüğü için adaylığımı sunuyorum." dedi. Elini indirmiş bir şekilde bakışlarını etrafta gezdirdi. Dört kralın da baş parmaklarını havaya dikerek onaylaması üzerine yerinden ayrıldı. Her krallık için sözcüleri için dizilmiş sandalyelerin yanına bir kürsü konmuştu. Az evvel yaşanan şekilde her toplantı öncesi bir moderatör belirleniyor, toplantıyı o yönetiyordu. Normalde birkaç dakika süren bu işlemin bu kez uzamama sebebi toplantı çağrısı doğrudan Kuzey Kralı tarafından yapıldığı için moderatörün de Kuzey Krallığından bir sözcü olması durumunun herkes için makul ve akla yatkın oluşuydu.

Diğer üç krallık aksine kuzey tarafı konuşulacak meselelerin ağırlığı ve zorluğundan haberdardı. Molero da bunun huzursuzluğu ile derin bir nefes alıp bıraktı.

"Toplantı başlamıştır!"






- Ouuhhhhh ulan mevzular amma uzuyor haaa :D hep başlıyorum bu bölümde şuraya kadar geleceğim diye ama yarısına varmadan bitiyor :D Kafamda yazacağım dört kitabın da olay örgüsü mevcut ^^ her bölüme başlarken de aynı şekilde bölümün olay örgüsünü belirleyip öyle başlıyorum ama son üç dört bölümdür içerik ayrıntılarla öyle zenginleşiyor ki yazacaklarım bir bölüme sığmıyor :D bu bölüm toplantıyı ortalarım diye düşünüyordum ama başına anca gelebildik :D bakalım bir sonraki bölüme neler olacak :D   

- büyük ihtimalle bu toplantı üç bölüm falan gider arkadaşlar ben söyleyeyim :D

- Bölümle alakalı hoş ayrıntılar ne derseniz; Lulu'nun kurtlarının karada kalamsı çok hoşuma gitti mesela benim :D hele de bir bölüm önce Molero'ya artistlik yaparken o sorunca kapak olması çok komikti :D ayrıca Daniel'in kontrolden çıktığı ve onun kontrolden çıkacağını Towarz'lıların önceden kestirmesi çok hoşuma gitti ^^ sanırım siyasetteki en önemli olaylardan birisi muhatabını tanımak ^^ bu çocuklar bunu çözmüş helal olsun ^^

- Peki ya TAMAK !!! :D peki ya Tamak'ın orada ne işi var :D bu adma tam bir manyak yavv :D Kralın ve Tamak'ın Evan'a el salladıkalrı kısmı gerçekten yazarken çok eğlendim :D :D kitabın başında sövdüğümüz adam şimdi neler yapıyor ^^ sana da helal olsun Tamak ^^

- Evet daha yazacak bir şey kaldı mı bilmiyorum :D sorularınız varsa memnuniyetle, aşkla ve şevkle alabilirim ^^

- Herkese iyi okumalar ^^

- YORUM YAPMAYI VE VOTE ATMAYI UNUTMAYIN !!!!

Continue Reading

You'll Also Like

42.4K 3.5K 30
Daha reşit olmayan bir kızın kurtarıcısı olacak yazar bir adam ve hapis hayatı yaşamış bir kızın hikayesi
38.2K 12.6K 75
Vicdansız bunlar ya katıksız vicdan yoksunu ,fakir , dinlencileri hatta. Yüzüme yediğim bir un balonuyla öksürük krizine girdim geberiyorum yok mu ya...
1.4K 236 6
Hasta olduğu söylenen genç kıza koruma olarak alınan delikanlı birden kendini tuhaf olayların içinde buluverir. Evin ve genç kızın gizemini çözmeye ç...
1.3K 382 8
"Bu kitap ailesi tarafından sevilmeyen, ölmek için her gün dua eden bana, çocuklara gelsin..." Herkes biliyordu neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu...