DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

40.2K 7.4K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?

412 82 99
By Risu-kun

Arenadaki savaş, gözlerine kum kaçmış iki savaşçının birbirine koşmasıyla devam etmiş, Daniel'in görmese bile Evan'ın tam kafasına indirdiği tahta kılıçla son bulmuştu. Yediği darbe ile kılıcı elinden fırlayan, kumlara serilen Evan birkaç dakika bilinçsizce uzandı. Bu sırada kopan alkışları ve yapılan tezahüratları kafasının içindeki kesilmek bilmeyen ıslığa rağmen duyabiliyordu. Daniel tüm övgüleri göğüslerken arenaya giren birkaç kişi Evan'ın kalkmasına ve kenara taşınmasına yardımcı oldu.

Evan kendine gelip gözünü araladığında savaş başlamadan hemen önce kılıcını teslim ettiği çocuk yanında dikiliyordu. Evan'ın uyandığını görünce gülümsedi ve "İyi savaştınız efendim." dedi. Evan'ın şu an ona cevap verecek mecali yokmuş gibi duruyordu. Suratının yarısını kaplayacak şekilde soğuk bir et parçası şakağına yerleştirilmişti. Eliyle yokladığında şişliğin etin üzerinden bile anlaşıldığını fark etti. Yanında duran çocuk Evan'ın bir anda attığı kahkahayla ürperdi. "Kaybettim demek ha?" diye fısıldadı Evan.

"Aynen dostum. Dayak yedin resmen."

Evan o ana kadar yanında olduğunu fark etmediği Yume'ye doğru döndü. O da kendisinden çok uzak olmayan bir sandalyeye oturmuş acı içinde kıvranıyordu. Kafasının tam tepesine konulmuş et parçası onun da tahta kılıçtan nasibini aldığını gösteriyordu. Acıyla inleyerek "Adi Civciv sopayı kafama acımadan vurdu." dedi.

Evan ikinci kere düşünmeden ona doğru uzanıp iki yana ayırıp tokalarla bağladığı saçlarından kendine yakın olanını tutup aşağıya çekti. Yume'nin kafası Evan'a doğru eğilince tepesindeki et yere düşmüştü. Evan diğer elini uzatıp saçlarını ayırdığı yerin tam ortasındaki kırmızı şişliğe bir fiske vurdu. Yume sanki tahta kılıcı kafasına tekrar yemiş gibi acıyla zıpladı. Gözleri küçük bir bebeğinki gibi dolmuştu. "Çok acıdı Evan! Bunu neden yaptın ki şimdi!" diye bağırdı. Evan yüzünde bir gülümsemeyle arkasına yaslanıp "Sadece sus Yume." diye karşılık verdi.


** ** *** ** **


Minik adımları Ana Merkez'in tam merkezini oluşturan koca alanı yarılamıştı ve kendinden emin haliyle ilerlemeye devam ediyordu. Lulu o çetin bakışlarını, ne zaman ilginç bir şey olsa yerden bitercesine, gökten düşercesine bir anda meydana doluşan izleyici topluluğunun bir ucundan diğerine seri bir şekilde dolaştırıyordu. İnsanlar onun yuvasında bir oraya bir buraya fırlayan gözlerini heyecanına verse de hemen yanında yürüyen Amasia onu az çok tanımış olacak ki aklından geçenleri kelimesi kelimesine okuyor gibiydi.

"Lulu."

"Ne var?"

"Chibi seni bir Sınır Kartalı olarak önermiş, yani bu..."

"Abim bir Sınır Kurdu, değil mi?"

"Evet öyle ama..."

"O zaman ben de olacağım."

Amasia diretmenin gereksiz olduğunu bildiğinden onu kendi haline bırakmanın daha iyi olacağını düşündü.

"Ayrıca şunlara baksana." dedi Lulu eliyle etrafını saran topluluğu işaret ederek. "Kendi aralarında fısıldaşıp gülüşüyorlar."

İçinde tutmaya çalıştığı şeytanice bir gülüş ağzından dışarı istemsizce çıkıvermiş gibi kıkırdadı ve "Hepsinin kafalarını tek tek yere basmaktansa böyle topluca bir ders zaman tasarrufu olacaktır." dedi. "Gücümü hepsinin gözüne sokmak istiyorum!"

Amasia derin bir iç çekti. Şaşırmamıştı. Bazı şeyler değişmiyordu. Ama yine de onu takdir ediyordu. Kuzey Krallığına geldikleri saniyeden beri hiç yerinde durmamış, bir arı çalışkanlığıyla sistemi ve yaşantıyı çözmek için çabalamıştı. Amasia'ya sormadığı soru kalmamış, girip çıkmadık lonca, arşınlamadık sokak bırakmamıştı. Abisi ile arasındaki mesafeyi azaltmaya çalışıyor, ona yük olmamak için elinden geleni yapıyordu.

Lulu'nun Sınır Kartalları loncasına Chibi ile birlikte girişi görülmeye değer bir sahneydi. Tüm lonca Chibi'den aldıkları tavsiye mektubuyla çılgına dönmüştü. O bu loncada kraldan daha fazla saygı gören bir adamdı. O buranın kurucusu, babası, sahibiydi. Deli Chibi; bu loncada onun efsanesinin üzerinde tutulan hiçbir şey yoktu. Ve şimdi ellerinde ondan gelmiş bir tavsiye mektubu vardı. Hem de bir öncekinin aksine bu sefer Yuva'ya bir Sınır Kartalı getirdiğini söylüyordu. Herkes bu konu hakkında konuşuyor, Chibi'nin kendi varisini getirdiğine dair söylentiler ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu yeni kişinin gelişi ile kartalların tekrar altın bir döneme gireceği umudu kalplerden taşıyordu.

O gün gelmiş, Chibi'nin Yuva'ya Amasia ve Lulu'yla giriş yapmıştı. Lulu'nun içi içine sığmıyordu. Bunun çok ufak bir kısmını bile dışarı yansıtmasa da o güne kadar kasabasından bir kere bile dışarı çıkmamış birisiydi o. İki yıldır bunun hayaliyle uykuları kaçıyordu ve sonunda buradaydı, Kuzey Krallığında. Abisinin efsane olduğu yerde. Şimdi kendisininkini yazmalı, abisine yetişip onu yerle bir etmeliydi.

Lulu'nun Chibi'yle birlikte loncadan girmesiyle herkes şok olmuştu. Chibi'nin boyu bir metreyi anca geçmiş küçücük bir kız çocuğuyla gelmesi insanları tereddüde düşürüyordu. Kimse ona bunu ima edecek cesareti bile bulamazken Lulu kendi üzerinde toplanan bakışların ne manaya geldiğini çok iyi biliyordu. Başını öne eğmedi, bunu hiçbir zaman yapmazdı. Aksine gözlerini dikti kendine şüpheyle bakan her simaya ve gülümsedi. "Bekleyin." dedi kendi kendine. "Sadece biraz bekleyin ve görün!!"

Dediği gibi de olmuştu. Yazılı sınavlarla başlayan Sınır Kartalı olma süreci herkes tarafından dikkatle nazara alınıyordu. Onun coğrafya, yaratık anatomisi ve taktiksel yaklaşım testlerinin hepsinden tam puan alması insanları ters köşe yapmıştı. Aynı şekilde fiziksel testlerin hepsini de göz doldurarak geçti. Chibi de Lulu da zaten bu şekilde sonuçlanacağını bildikleri sınavlardan başarılı ayrılmasına hiç şaşırmamışlardı. Ama Lulu insanların ona bakışlarının değişmesinden aşırı derecede zevk alıyordu. İki yılını Vontrade'de sadece kurt eğiterek geçirmemişti sonuçta. Dersini bu işin üstadından almıştı bir kere, Deli Chibi'den.

Üç gün süren sürecin sonunda elinde tuttuğu Sınır Kartalı rozeti ona istediği tatmini vermiyordu. Daha fazlası lazımdı. Amasia'yı o kütüphaneden bu kütüphaneye sürüklüyor, aldığı kitapları su içer gibi bitiriyor, bir okuduğunu bir daha unutmuyordu. Amasia onu izlerken yoruluyor, gündüzlerini Yuva'nın altını üstüne getirerek geçirirken geceleri de çalışmalarına devam etmek istiyor, bir haftada bitirdiği kitaplar boyunu geçiyor, gece okumalarına kandil yetişmiyordu.

Amasia'nın ona bakışı tümüyle değişmişti. Bu kız normal değildi, olamazdı. Zekanın, hırsın, azmin, çalışkanlığın, dayanıklılığın, hafızanın ve mantığın bir arada olması Amasia'nın gözünü korkutuyordu. Lulu bir dehaydı buna şüphe yoktu. Chibi'nin onu neden yetiştirdiği belliydi. Lulu'daki potansiyeli görmüş, onu işlemeye karar vermiş olmalıydı.

"Tamam şimdi anlat bakalım." dedi Lulu. "Bana Sınır Kurdu olma sınavı hakkında bilgi ver."

Amasia derince bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Eğer buradaki çoğu insanın aksine çocukluktan Sınır Kurdu olarak yetişmemişsen, şimdi gireceğin kabul sınavı meselesi kendini ispat ettiğin, yeteneklerini sergilediğin bir gösteriye dönüşüyor."

Lulu başını hafifçe öne eğip onayladı ve "Peki abim sınav olurken ne yapmıştı?" diye sordu. "Bir klişe daha." diye düşündü Amasia. Bu kız her zaman kendisini abisiyle kıyaslıyor, onunla bir yarış içine giriyordu.

"İki silahlı adamı sadece demirci çekicini kullanarak yenmiş diye duydum. Hem de aynı zamanda bir okçu kendine saldırmaya devam ederken."

Lulu'nun tüyleri diken diken olmuştu. Yüzüne yayılan gurur dolu tebessüm Amasia'nın gözünden kaçmadı. Derin bir nefes çekti ve elini göğsüne vurup "Abimden daha azını beklemezdim zaten. Çıtayı yükseğe koymayı biliyor." dedi. Amasia ona bunların hepsinin Daniel'in patavatsızlığı yüzünden olduğunu anlatmak istese de vazgeçti. Onunla gereksiz münakaşalara girmenin sırası değildi, şu an sınav için endişeleniyordu.

Bir metre boyu ile tam kapasite hırçınlık potansiyeli taşıyan bu kızın, iki yıl zır deli bir adamla yaptığı antrenmanların sonucunu ilk elden tatmıştı. Bu yüzden bu sınavdan kalacağını falan düşünmüyordu. Evan'a kardeşine eşlik edeceğini söylediği için ona göz kulak olmalı, garip şeyler yapmasını önlemeliydi. Endişelendiği kişi Lulu değildi, onun bu sınavı abartmasından korkuyordu.

Sınır Kurtları içinde kadın savaşçıların sayısı pek fazla değildi. Hele de Lulu gibi küçük bir çocuğun buna istekli olması onlara tabii ki de komik gelecekti. İşte tam burada Lulu'nun ağzını tutamayıp onları kışkırtmasından ve kavga çıkarmasından korkuyordu.

Lulu'nun ayakkabılarını çıkarttığı bir sahne gözüne ilişince düşünce dünyasından fırlayıverdi. Genelde beline taktığı palasını, arbaletini, hatta ceketini bile çıkartmış; diz kapağına kadar anca gelen şortu ve kolsuz giysisi ile havuza girmeyi bekleyen küçük bir çocuğa dönmüştü. İşini gücünü bırakıp buraya koşturan onca insan gibi sınav görevlisi de taş kesilmiş, birinin açıklama yapmasını bekler gibi şaşkın bakışlarını bir Lulu'ya bir Amasia'ya çeviriyordu.

"Merhaba." dedi Amasia. Bu sürüp giden sessizliği bozmanın zamanı gelmişti diye düşündü.

"Merhaba Cadı Kız." dedi sınav görevlisi. "Elimde Sınır Kurdu sınavına tabi tutulması gereken birisinin olduğuna dair rapor var. Ama burada küçük bir kız çocuğundan başkasını göremiyorum. Sınava girecek kişiyi getirir misin?"

Amasia göz ucuyla Lulu'ya bakıp tekrar sınav görevlisine döndü. Bu iş güzel bir şekilde sonuçlanacakmış gibi durmuyordu. Adam sınava girecek kişinin Lulu olduğundan emin olduğu halde onu iğnelemeye çalışıyordu. Lulu'nun bunun altında kalmayacağı kesindi ama bir şekilde şimdilik sessizliğini koruyor gibi gözüküyordu. Amasia ileri atılıp bir şeyler söyleyeceği sırada "Cadı Kız!!" diye bağırdı sınav görevlisi. "Sınır Kurdu olmak çocuk oyuncağı değildir! Bunu biliyor olman gerekirdi! Burada sınav yapacak kimse görmüyorum!" dedi ve arkasını dönüp yürümeye koyuldu.

Amasia iç çekip eliyle alnını ovuşturmaya başladı.

"Böyle olacağını biliyordum. Sınır Kurtları genellikle konuşarak anlaşabileceğin tipler değildir Lulu."

Ona doğru dönüp baktığında Lulu'nun öylece dikildiğini gördü.

"Sahi." dedi. "Neden Sınır Kurdu olman bu kadar önemli ki? Boş ver gitsin işte zaten Sınır Kartalı oldun bizimle gelmende önünde bir engel yok, değil mi?"

Lulu sinirle ona dönüp "Anlamıyorsun Amasia!" diye bağırdı. Amasia şaşırmıştı. Sınav görevlisine tepki vermeyip kendine neden böyle bağırıyordu ki.

"Kendimi kanıtlamak istiyorum! Bir göreve gideceğiz değil mi? Çok önemli bir göreve gideceğiz! İnsanlara Evan'ın kardeşi olduğum için değil, bu göreve layık olduğum için seçildiğimi göstermek istiyorum!!"

O küçücük ağızdan çıkan bu koca sözler Amasia'nın kendini kötü hissetmesine sebep olmuştu. O sadece abisine hava atmak isteyen bir kız değildi. O gerçek bir savaşçıydı ve böyle muamele görmek istiyordu. Onu anlayamadığı için kendine kızdı. Elini Lulu'nun başına atıp saçlarını karıştırdı ve bakışlarını arkasını dönüp giden sınav görevlisine dikti. Kim oluyordu da onun kız kardeşini küçümsüyordu?! İçine bir öfke doluvermişti.

Kendinden hiç beklenmeyen bir şekilde "Hey!!" diye bağırdı. Hafiften dağılmaya başlayan insanlar onu ilk kez böyle gördüklerinden olsa gerek sus pus kesildiler. Sınav görevlisi omzunun üzerinden ona baktı.

"Meydana kendine güvenen yirmi kişi istiyorum!" dedi Amasia. Bu söylediği şey milletin kafasına balyoz gibi çarpmıştı. Birkaç saniyelik aptal yerine konma hissi, yerini bazılarında öfke bazılarında kahkahalara bırakmış, kalabalık ilgisini tekrar kaybetmeye başlamıştı.

"Ne oldu?" dedi Amasia, "Elinde silahı bile olmayan küçük bir kıza kaybetmekten mi korkuyorsunuz yoksa?"

Amasia homurdanmaya başlayan insanların gürültüsü içinde Lulu'ya döndü. Gözleri dolmuştu. Amasia onu bu halde görünce şok oldu. "Teşekkürler." diye fısıldadı Lulu. Amasia kalbine dolup taşan ablalık duygusuyla mayhoşlaşmıştı. Gülümsedi ve "Canlarını çok yakma." dedi. Ardından yeşil bir parıltı saçarak ortadan kayboldu.

İnsanlar biraz biraz ciddileşmeye başlamışlardı. İçlerinden dayanamayıp çitlerden atlayan yirmi tanesi meydana girmişti. Lulu kolunun tersiyle nemlenen gözlerini silip meydanın ortasına doğru yürümeye başladı. Az önce kendisini aşağılayan insanlara olan öfkesi ise her geçen saniye katlanarak artıyordu. Yüzüne takındığı o şeytani ifade ile rakiplerine döndü ve "Şimdi tüm insanlığı güya siz koruyorsunuz öyle mi?" diye sordu. "Hepiniz eşi benzeri bulunmaz, özel yetiştirilmiş savaşçılarsınız öyle mi? Bir de Kurt diye çağırılıyorsunuz öyle mi?"

Kollarını bağlayıp başını yana yatırdı ve "Kendinizi bir şey sanan çöp parçaları sizi." dedi. Adamlar iyice kudurmaya başlamışlardı.

"İnsanlık bir haftadır burunlarının dibindeki yaratıkları bile fark edemeyen salaklara mı emanet yani? Peh!!"

Cümlesini bitirir bitirmez çaldığı ıslıkla binaların çatılarında bir bir kendilerini hırlamalar ile göstermeye başlayan gri kurtlar, kalabalığı dehşete sürüklemişti. Yuva'nın göbeğinde böyle büyük kurtların ne işi vardı? İşin şakaya benzeyen bir tarafı kalmamış, kulaklar ulumalarla çınlarken, çekilmemiş tek bir kılıç bile kalmamıştı.

"Ben sizin gibi serserilerin değil, gerçek kurtların kraliçesiyim!" dedi Lulu. Kurtlar çatılardan atlamaya başladılar.

"Önümde diz çökün aciz varlıklar!"


** ** * ** **


Kara Çekiç'te demir dövmeye başlayalı iki yıldan çok olmasına rağmen adı gibi siyah boyalardan ibaret tabelasını her gördüğünde kendini bir hoş hissediyordu. İnsanoğlunun sahip olduğu mucizelerden biri de bu değil miydi zaten? Kalp denen et parçası, toplardı o tüm havada süzülen gözle görülmemiş, söylenmemiş, söylenememiş, dile gelmeyen, kaleme alınmamış duygu parçacıklarını. Bir tabela ona zamanda yolculuk yaptırır ve geri getirirdi saniyeden de kısa bir vakitte.

Elleriyle, tam ortadan açılan kapının iki kulpunu da sıkıca kavradı. Vücudunu ve omuzlarını da kapıya yaklaştırıp yıkarmışçasına var gücü ile ittirdi ve açtı.

"Evan geri döndü millet!!" diye bağırmış ama sesi içeride yankılanır gibi olmuştu. Normalde gencinden yaşlısına ağzına kadar dolu olan loncanın avlusu bomboştu. İçeride Lakahl hariç kimse yoktu, ki o da uyuduğu zamanları çıkarsak tüm günlerini tam da şu anda oturduğu yerde, girişten merdivenlere kadar sağlı sollu uzanan örslerden herhangi bir tanesinin önünde harcamaktaydı. Evan iç çekip ona seslendi.

"Demirci loncası Kara Çekiç'in saygıdeğer lideri Lakahl Willmore, örs başında neden böyle boş boş oturuyor acaba sorabilir miyim?"

"Sabahları bir şey dövesim gelmiyor. Ne zaman geldin?"

Evan gülümsedi.

"Bugün. Yani az önce. Atımı yeni bağladım."

Etrafa tekrar bir göz gezdirdi. Burasının böyle boş olmasına alışık değildi.

"Peki senin gibi hissetmeyen diğer demirciler nereye kayboldu? Birkaç haftalığına ortada yoktum diye loncaya kilit mi vurdunuz yoksa?"

"Deli Chibi denen adamın getireceği yeni Sınır Kartal'ı sınava tabi tutulacakmış, onu izlemeye gittiler. Büyük olay oldu bu mesele ama buralarda olmadığın için sanırım bilmiyorsundur."

"Peki sen neden gitmedin?" diye sordu Evan. Lakahl derin bir nefes alıp bıraktı.

"Oradan bakınca yeni şeylere ayıracak ömrüm kalmış gibi mi duruyor?"

"Yeni kılıcımı görünce bu lafını geri almak isteyeceksin."

Lakahl güldü. Ellerini dizine koyup yaşlı bedenini zorlanarak da olsa doğrulttu. Kalktıktan sonra bir süre belini ovuşturmadan ona dönemedi.

"Dikkatimi nasıl çekeceğini biliyorsun velet! Ama ondan önce gel ve adam gibi sarılalım, seni özledim."

Evan çantasını yere bırakıp hızlı adımlarla Lakahl'ın yanında bitti. Bedeni günden güne güçsüzleşen bu yaşlı demirci, insanlara sarılmak için kendini yormaktan asla çekinmezdi. Bu kez olabildiğince kısa tuttuğu bu merasim, Evan'ı biraz ittirip yüzünü avuçlamasıyla son buldu. Kafasını yan yatırıp Evan'ın morarmış kaşına gözlerini kısarak bir süre baktı.

"Kaşına ne olmuş senin böyle?"

Evan, Daniel'in onu benzettiğinin yayılmasını istemiyordu. Panikle suratını Lakahl'ın avuçlarından kurtarıp arkasını döndü. Lakahl bu mesele üzerinde çok durmamış ama sırtı dönük Evan'ın kılıcını onun beklemediği bir anda çekip çıkarıvermişti. Evan, onu Ateşin Şarkısı ile baş başa bırakıp az önce yere attığı çantasını almaya gitti.

Kılıcın kırmızımsı desenlerinde ve ayrıntılarında kaybolmuş Lakahl, "Peki sen söyle bakalım Evan." dedi. "Gelir gelmez buraya uğrama alışkanlığın gururumu okşuyor ama sen de Kuzey Krallığı'na o delinin tavsiye mektubu ile gelmiştin, yanlış mı hatırlıyorum? Diğer herkes gibi getirdiği yeni kişiyi görmek istememenin sebebi nedir?"

Evan onun yanından geçip gitmiş, çantasını odasına bırakmak için merdivenleri çıkmaya çoktan başlamıştı.

"Çünkü getirdiği o beklenen adam mı neyse artık onu tanıyorum. Hatta buraya beraber geldik. Kendisi kız kardeşim olur."

Lakahl bir anda kafasını ona doğru çevirmişti.

"Ne?! Şu sürekli bahsettiğin..."

"Ta kendisi. İzlemek falan istediğim de yok, onun marifetlerinden yeterince nasibimi aldım. Neyse, asıl seninle konuşmak istediğim şeyler var Lakahl. Duymak için can atacağın şeyler."

Merdivenler bitmişti. Yatağına oturdu. Derince nefes alıp bıraktı ve kendi kendine fısıldadı.

"Ugo hakkında şeyler."


** ** * ** **


Bir sonraki adımını atmadan önce önünde uzanan merdivenleri bir süre süzdü. Yaşlılığın en büyük düşmanıydı merdivenler. "Şu basamakları çıkacağıma şuracıkta ölsem daha rahat ederdim." diye düşündü. Eliyle kafasının artık saç kalmamış kel kısmını biraz kaşıdı ve "Bir yerden başlamalı yoksa bu yolculuk bitmeyecek." dedi. İlk basamağı çıkması ile duraksadı. Ardından ikinci basamak. Bir mola daha. Üçüncü basmak. Her seferde öfke kat sayısı da bir basamak yükseliyor gibiydi. Bedeni ile ölmesi gerektiği konusunda hemfikir oldukları kesindi. Uzun bir süre sonra yolun sonuna varmış, nefes nefese kalmıştı. Önündeki koca kapının iki yanında bekleyen iki adam ile birbirlerine bakıyorlardı.

"Bu kapının önüne de hep en beyinsizleri koyuyorlar." diye fısıldadı. Adamlardan biri başını hafifçe eğip "Duyamadım efendim?" diye sordu.

"Aç şu kapıyı!!!"

Sesi koridoru inletmişti. Kapının açılması ile sonunda varmak istediği yerdeydi. Geniş bir salon, yüksek bir tavan, tavandan yere dökülen kırmızı parlak perdeler, bir kere bile giyilmemiş süslü zırhlar ve odanın sonunda bir taht. Büyüklüğüne ve pofudukluğuna bakacak olursak daha çok bir yatak.

Sinirli bir şekilde "Lanet olsun!" dedi. "Bu kadar merdivene niye ihtiyacın var ki?"

Kuzey Kralı, oturduğu yerden gülümseyerek onu izliyordu.

"Yine keyifsizsin eski dostum. Uzun zaman oldu."

"Evet, gerçekten de öyle. Hala ölmediğine sevineceğim aklıma gelmezdi biliyor musun?"

"Yaşlanınca insan konuşacak kişiler arıyor değil mi?"

"Hayır." dedi Chibi. "Bedeni konuşmaktan başka bir şey yapamayacak hale geliyor o kadar."

Kuzey Kralı gülümsedi. Chibi eli ile arkasındaki kapıyı gösterip "Şu merdivenleri eskisi gibi çıkabiliyor olsaydım, sinir bozucu şekilde sürekli gülümseyen yüzünü göreceğime evime dönerdim. Sınır'ın dışındaki çirkin suratlıları siz insanlara tercih ederim bilirsin."

Kral sonunda öksürüklere boğulduğu bir kahkaha attı.

"Bugün daha çok Huysuz Çekiç'i anımsatıyorsun Chibi."

Chibi, yere kralın karşısına bağdaş kurup oturdu. Cebinden sigara paketini ve çakmağını çıkardı. Kral ile göz göze geldiler. Ardından umursamazca yaktı ve dumanlanmaya başladı. Rahatlamış, yüzüne renk gelmiş gibiydi.

"Mektubumu aldın mı?"

Kuzey Kralı başını salladı.

"Şu çocuk, Ugo'nun çırağı, senin seçtiğin yolu izlemek istemiyor. O insanlara cadılardan bahsediyor, ve onları yok edeceğinden. Bir şekilde umut aşılamayı başarıyor, bir şekilde kalplerine dokunabiliyor. Kendilerine destek olmaları gereken bir yol olduğunu söylüyor."

Sigarasından bir duman daha alıp başını arkaya yatırdı. Çektiği nefesi yukarı doğru üfledi ve dağılışını izledi. Tekrar Kuzey Kralı'na baktı ve "Dünyayı demirden bağlar kurarak koruyacaklarmış. Öyle söylüyor. Kalplerden kalplere."

Kral, yere kadar bir çeşmeden akan su misali dümdüz dökülen bembeyaz sakalını avuçlayıp duruyor ve gülümsemeye devam ediyordu. Gözlerini yumup hafifçe kıkırdayınca "Ne oldu?" diye sordu Chibi. "Yoksa kasaba kasaba dolaşıp insanlığı bir araya getirmeye çalıştığın veletlik günlerini mi hatırladın moruk?"

"Biraz." dedi kral.

"Sahi kaç yıl önceydi?" diye sordu Chibi. Başkan gözlerini açıp kendine dik dik bakan Chibi'ye gözlerini değdirdi.

"Yüz yıl oldu mu?" diye tekrarladı Chibi. Kuzey Kralı dudaklarını biraz büküp eliyle bir hareket yaptı ve "Neredeyse." dedi.

Chibi bitirdiği sigarasını odanın mermer zemininde söndürdü ve konuşmaya devam etti.

"Yuva'ya ilk geldiğim günleri hatırlıyorum. O zamanki tipini de hatırlıyorum. Odana Ugo ile geldiğim zamanları da hatırlıyorum. Burayı terk etmeden önce yanına son kez uğradığım zamanı da hatırlıyorum. Şimdiye kemiklerine kadar kurtlanmış olman lazımdı ama sadece sakalların uzuyor. İnsanlardan sakladığın tek sır Cadı Avcıları değil, değil mi?"

Uzun bir süre bakıştılar.

"Sahi." diye devam etti. "Uzun zamandır düşünüyorum da bir türlü bulamıyorum. Senin adın neydi, Kuzey Kralı?"






- Öncelikle sınav haftasından dolayı bir hafta ara vermiş olduğumu, bu yüzden de geçen hafta perşembe ve pazartesi bölüm yayınlayamadığımı söylemek istiyorum ^^ sonra yazar öldü yazar gitti bölüm sözü verdi tutmadı olmasın :D sadece sınavlarım vardı o kadar ^^ geri geldim ^^ bir sonraki bölümü pazartesi bekleyebilirsiniz ^^

- Evan Daniel'e kaybetti arkadaşlar :D bunun aksini bekleyen var mıydı bilmiyorum :D varsa lütfen yazsın bilmek isterim ^^ Daniel hakikaten iyi bir savaşçı ^^ aynı babası gibi ^^

- Lulu yine yargı dağıtıyor :D seviyorum seni çılgın küçük fare :D bakalım daha ne şovlar yapacak ^^

- Bu arada Chibi ve Kuzey Kralı arasında geçen konuşmaya ne diyorsunuz arkadaşlar ^^ bu bölümün asıl bombası oydu zaten ^^ 

- Herkese iyi okumalar ^^

- BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN !!!!!!!


Continue Reading

You'll Also Like

39.2K 4.4K 62
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...
FENİKS By butterflyzyf

Mystery / Thriller

5K 286 10
"Merhaba! Ben çağla, hayatı bir doğum günü gecesi durmuş, 19 yaşında bir kız. Hayatının çoğu bölümünde sevgisizlikle savaşan, hayatını güzelleştirmey...
1.2M 67.3K 37
#Wattys2019 Kazananı Tehlikeli Limit'e hoş geldin. İlk ve asla unutmaman gereken kural; asla kendi türün dışındaki biriyle birlikte olamazsın. 29.0...
1.4K 236 6
Hasta olduğu söylenen genç kıza koruma olarak alınan delikanlı birden kendini tuhaf olayların içinde buluverir. Evin ve genç kızın gizemini çözmeye ç...