Birkaç hafta kadar Vontrade'de oyalandıktan sonra veda zamanı gelmiş çatmış, geri dönüş hazırlıkları başlamıştı. Onların gelişi ile tatlı bir heyecana kapılan kasaba halkı şimdi de hüzne boğuluyor, onları daha gitmemiş olmalarına rağmen özlüyorlardı. Yine de hepsi, Evan'ın omuzlarına yüklemiş olduğu görevden dolayı mağrurdular. Bugünden itibaren herkese Ugo'nun ve Hibra'nın hikayelerini anlatacak; Cadı Avcılarından bahsedeceklerdi. Evan Tamak'a defalarca bunu da abartmamasını ve asla ama asla kendini olayların merkezine koymamasını tembihlemişti ama yine de emin olamıyordu.
Amasia ve Evan burada geçirdikleri süre boyunca bolca Sahipsiz Meyve Bahçeleri'ne gitmiş, eski günleri yad edip eğlenmişlerdi. Tabi her ne kadar baş başa kalmaya çalışıyorlarsa da Lulu ve Yume peşlerini bırakmıyor; Lulu abisine o gittiğinden beri bahçede keşfettiği şeyleri gösterme telaşıyla Amasia'nın nadiren yakaladığı güzel zamanlarını baltalıyordu. Yume ise kasabada durmaktan sıkıldığı için rahat rahat hoplayıp zıplayabileceği bu ağaçlar arasında kurtlarla yarışıyordu.
Amasia ilk başta biraz olsun huzursuz hissettiği bu kasabada insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyor; başlarına gelen korkunç şeye alet olmuş birisi olarak, her ne kadar kendi isteğiyle olmasa da, konuşacağı kişinin bir yakınının ölümü belki elinden olmuş olabileceğinden rahat davranamıyordu. Daha sonra insanların kendisine fazlaca arkadaşça davranmasına, özellikle genç kızların sürekli peşinde dolaşmasına alışır oldu. Bunun Evan'ın yaptığı konuşmayla alakalı olduğunu düşünüyor, aksi halde insanların onu aralarında isteyeceğine çok ihtimal vermiyordu. Daha sonraları, Tamak'la denk geldiği bir vakit biraz muhabbet etme fırsatı bulmuş, konuşmanın sonunda göz yaşlarına hakim olamamıştı. Tamak ona "Kasabamızın halini en iyi anlayabilecek kişi sensin." demişti.
"Tüm hepimizin yaşadıkları senin acının küçük bir parçasıyla bile kıyaslanamaz. Bu yüzden gülümsemen bize güç veriyor. Sen böyleyken bize de elimizden geleni yapmak düşüyor. Vontrade'in tüm genç kızları için bir idolsün. Aynı senin gibi tüm ailesini kaybetmiş bir sürü insan var burada. Ben de onlardan birisiyim."
Tamak elini Amasia'nın kolunun üzerine koyup gözlerinin içine baktı.
"Bizi ailen olarak gör Amasia, daha azı olarak değil."
Amasia çok duygulanmıştı. O günden sonra kasaba sokaklarında daha çok gezer, kızlarla daha çok laflar oldu. Hatta bir gece hepsiyle Ugo'nun evinin arka bahçesinde toplanıp ateş yakmışlardı. Evan'ın annesi tüm kızlar için birbirinden güzel börekler pişirmişti. Sabaha kadar birbirlerinin saçlarını örüp dedikodu yaptılar. Amasia sonunda Evan'la olan aşklarını doya doya anlatabileceği bir kitle bulmuştu. Bu hikayeleri yüzlerce kez dinlemiş olan Yume canı sıkıldıkça Ugo'nun odasında yatan Daniel ve Evan'ın yanına çıkıyor, onların katılmasının yasak olduğu kızlar partisini merak uyandırıcı bir hale getirmeye çalışıyordu. Çok umurlarında olmadığını ve çabalarının boşa gittiğini görünce küçük bir yastık savaşı başlatıp kaçtı. Kasabanın kızları sürekli çatıların tepesinde gördükleri Lulu'yu yakalayıp mıncıklamaya başlamışlardı. Sürekli hakaretler savurup duran asık suratlı şeyi en sonunda gıdıklamaya başladılar. Lulu'nun işkencesi bittikten sonra bu küçük yaşta ve kız olmasına rağmen Sınır'a gidip savaşacak olmasıyla alakalı bir muhabbet açıldı. Yume birkaç tane kızın saçını çekip dikkatleri üzerine topladıktan sonra kızların büyücülükte erkeklerden çok daha iyi olduğunu en iyi büyücülerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu, savaşmanın kız veya erkek olmakla alakalı olmadığını, ödleklik yapmayı bırakıp savaşmalarını söyledi. Lulu bu konuşmadan çok etkilenmişti. Kasabanın kızları da öyle. Harika bir geceydi.
Amasia Evan'ın annesiyle de muhabbeti bir hayli artırmıştı. Annesi ona yemek yapmakla alakalı püf noktalar öğretmeye çalışıyor, ömrü boyunca mutfağa bir kere bile geçmemiş Amasia çok zorlansa da çabalıyordu. Lamia evde baş başa kaldıkları bir ara odasına gitmiş ve Amasia için dikmiş olduğu harika bir elbiseyi getirip ona vermişti. Amasia nasıl teşekkür edeceğini bilememiş öylece kalmış olsa da Lamia hemen denemesi için ısrar etmişti. Aynanın karşısına geçmiş ve elbisenin kendisine ne kadar yakıştığına bakıyordu. Evan'ın annesi arkasına geçip saçları ile oynamaya başladı. Onu omuzlarından yakalayıp eğildi ve "Çok güzel oldun kızım." dedi. Amasia "kızım" kelimesiyle iliklerine kadar titremiş, gözleri bir anda doluvermişti. Ayağa kalkıp sarıldı ve ağlamaya başladı. O anda içeri giren Evan ve diğerleri ne olduğunu anlayamamıştı.
Evan birkaç kere eski demircisine girip ustasına ne kadar geliştiğini göstermek istedi. Çekici elinde çeviriyor, örsün önünde boş boş bekliyor ama ne yapacağıyla alakalı aklına bir şey gelmiyordu. Daha sonraları Tamak ve annesine bir hediye bırakmaya karar verdi. İkisi için de güzel bir hançer yaptı. Tamak bu hediyeden çok etkilenmiş, mutluluk göz yaşları dökmüştü. Her zaman belinde taşıyacağına dair yeminler ediyor, bu bıçağa sahip olmanın gururundan bahsedip duruyordu. Evan bu adamın uçlarda yaşama sevdasını çözemiyordu. Bir süre daha abartmamasını tembihleyip yanından ayrıldı. Annesi hançeri ve üzerindeki güzel işlemeleri bir süre inceleyip oğluna sarılmıştı. Onu öpüyor ve kokluyordu.
Veda zamanı gelmiş çatmıştı. Son kez kahvaltı masasında toplanmışlar, Evan'ın annesinin kurduğu harika sofradan nasipleniyorlardı. Yume yine kıtlıktan çıkmış gibi eline ne alırsa ağzına tıkıştırıyordu. Birkaç kere boğulma tehlikesi atlatıp ortalığı birbirine kattıktan sonra Amasia ona dönüp "Kimsenin önünden bir şey aldığı yok Yume! Yavaş yavaş da yiyebilirsin!" diye çıkıştı. Yume ağzı tıka basa dolu olmasına rağmen güldü. "Yaa yaa kesin öyledir." deyip elindeki çatalı Amasia'nın yüzüne doğru tuttu ve ekledi, "Ne zaman böyle harika bir kahvaltı yapmaya kalksak bir işimiz çıkıyor! Bu sefer hiçbir şeyin yarıda kalmasına izin vermeyeceğim! Tabakların hepsi tertemiz olana kadar Kuzey Kralı'nın kendisi de gelse bu masadan kalkmıyorum!!"
Daniel her zaman yaptığı gibi masada Yume'ye en uzak yere oturmuş olsa da yine de onun insanlık dışı yiyişinden nasipleniyordu. Çatalını tabağın yanına koyup kahvaltısına son verdi, midesi kalkmıştı. "Bu kadar yemekle şimdiye yüz kilo falan olman lazımdı Yume. Yediklerin nereye gidiyor bilmiyorum." dedi. Yume ağzı dolu bir şekilde "Çünkü büyü yapıyorum Civciv. Sen bunun insanı ne kadar yorduğunu bilemezsin." diye cevap verdi. Elini Daniel'in önündeki tabağa atıp "Yemiyorsan alıyorum." dedi ve güldü. Cevap vermesini beklemeden ne varsa kendi tabağına boşalttı.
Yume bir anda çalan kapıyla panikledi ve "Al işte biliyordum!! Yine bölüneceğini biliyordum!!" diye bağırarak tekrar masadaki kahvaltılıklara saldırmaya başladı. Evan kalkıp kapıyı açtı, gelen Chibi'ydi. Elinde sigarasıyla kapının önünde dikiliyordu. Evan'la bir süre bakıştılar. "İçeri gelmeyecek misin?" diye sordu. Chibi umursamazca sigarasından bir nefes daha çekti ve "Kardeşin içeride sigara içmemi yasakladı." diye cevap verdi. Evan başını usulca sallayıp "Anlıyorum." diyebildi. Koca adam, Kuzey Kralığı'nın efsanevi Sınır Kartalı Deli Chibi kıs kardeşinin koyduğu bir kural yüzünden kapının ağzında sigarasının bitmesini bekliyordu. Evan o kurtları dize getiren despotluğu bir kere daha tecrübe etmişti.
Chibi son kez ciğerlerini dumanla doldurup elinde kalakalmış olan izmariti yere fırlattı ve ayağıyla ezdi. İçeri girdiğinde Lamia'nın kendisi için çoktan hazır ettiği sandalyeye oturdu ve "Günaydın." dedi. Daniel başıyla selamı almış, Amasia hiçbir şey söylemeden masanın ucundan bir el hareketi yapmış, Yume ise ağzından bir şeyler dökülerek "Hoş geldin ihtiyar! Yumul hadi!" diye bağırmıştı.
Chibi eline aldığı kahvaltılık bıçağı neyden yapıldığından emin olamadığı kırmızımsı reçele daldırdı ve ekmeğine birazcık sürdü. Ufak bir ısırık alıp biraz çiğnedi ve yuttu.
"Bugün yola çıkıyoruz." dedi ve ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Hemen yanında oturan Evan çayını yudumluyordu. Bardağı masaya koyup elini Chibi'nin omzuna attı ve "Sen de mi bizimle geliyorsun? Bundan bahsetmemiştin." dedi. Chibi reçeli sevmiş olacak ki kendine bir ekmek daha yaptı ve yemeye başladı. Aynı Yume gibi o da ağzında bir şeyler varken konuşuyordu.
"Lulu'nun Sınır Kartalı olabilmesi için gereken kağıt kürek işlerini hızlandıracağım. Ayrıca kralla bu görevin ayrıntılarını yüz yüze görüşmek istiyorum."
Evan başıyla onayladı ve "Bence bu harika bir fikir." dedi. Daniel ile göz göze geldiler. Civciv de aynı şekilde elini Chibi'nin omzuna koyup "Sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar." dedi ve güldü. "Kimse seni ayıplayacak değil."
Chibi sıcak çayından bir yudum alıp Daniel'e döndü.
"Benim yuvam Sınır'ın ötesidir evlat. Oradan başka bir yere ev demedim ve demem."
Bıçağını tekrar reçele daldıracaktı ki Yume kaseyi kapıp önüne koydu.
"Yuh ama artık Chibi! Bitirdin reçeli yemin ediyorum biz de yiyeceğiz herhalde!"
Amasia çatalının tersiyle kafasına vurduğu Yume'nin elinden reçeli alıp tekrar Chibi'nin önüne koydu. Yaşlı adama bir tebessüm edip Yume'ye kaşlarını çattığı bir bakış attı. Chibi hiçbir şey yaşanmamış gibi reçeli ekmeğe sürmeye devam edip "Evime dönmek için fazla yaşlıyım artık." dedi.
Daniel önünde iştahla reçel yiyen adamı seyrederken tekrar acıkmıştı. Masanın ortasındaki uzunlamasına tabağa dizilmiş böreklerden biri alıp kendi tabağına koydu. Çatalı bir ucuna batırıp bıçağı ile böldükten sonra zarif bir şekilde ağzına atıp yavaş yavaş çiğnedi. Evan onun bir tabloya benzeyen yemek yiyişini izlemekten hep zevk alırdı. Lokmasını bitirip çatalını tekrar böreğe sapladı ve "Ben önden gidip kasabama uğramayı düşünüyorum. Size sonra yetişirim." dedi. Daniel'in bu söylediği şey Chibi için çok nostaljikti. İçinden "Babasının oğlu işte." diye geçirdi. Evan bunun üzerine oturduğu yerde doğrulmuş, masaya yaklaşıp tam karşısındaki Daniel'e "Hey, neden bu sefer kasabana bizi de götürmüyorsun?" diye sordu. Bu fikir Daniel'in de hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi. "Haklısın!" diye bağırdı birden. Heyecanlanmıştı.
"Seni annemle tanıştırırım Evan! Ve sonra da babamın mezarını ziyarete gideriz!"
Etrafı kolaçan edip Evan'ın annesinin orada olmadığından emin olduktan sonra arkadaşının kulağına eğilip "Annemin yemekleri bunlardan yüz kat daha güzeldir." diye fısıldadı. Evan bir kahkaha patlatmıştı. "Bunu göreceğiz." diye cevap verdi.
Yume de ayağa fırlamış ve "Oha!! Harbiden de Daniel'in evine mi gidiyoruz?!" diye bağırmıştı. Daniel ona doğru dönüp "Seni kim davet etti be!!" diye karşılık verdi. Yume bunun üzerine "Bana ne geliyorum işte!" deyip fırladı ve Daniel'in tabağındaki yarım böreği kaptığı gibi arka bahçeye koştu. Daniel öfkeyle yerinden kalkar gibi olmuş "Seni..." deyip masaya yumruğunu vurmuştu. Birkaç derin nefes alıp saçlarını düzelttikten sonra kendine geldi. Chibi hala reçelli ekmek yemeye devam ediyordu.
"Ben Lulu ve Chibi'yle Yuva'ya dönsem daha iyi olacak sanırım." dedi Amasia. Evan ve Daniel ona doğru dönmüşlerdi. Onların sormasını beklemeden "Burada Lulu'dan bahsediyoruz." dedi. "Birinin ona göz kulak olması lazım, garip şeyler yapabilir."
Çok mantıklıydı.
Evan Yume'nin boşalttığı sandalyeye geçip Amasia'yı karşısına aldı ve gülümseyerek "Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu. Amasia Vontrade'de Evan'ın annesiyle geçirdiği süre boyunca içinde bazı şeyleri derinleştirmiş, Evan'ın haberi olmadan nikahlarını kıymıştı. Annesinden bunun onayını çoktan aldığını biliyordu ve şu an gösterdiği sahiplenici tavır da tamamen kendisini bu evin gelini ve Lulu'nun ablası saymasından dolayıydı.
"Tabi ki de!" diye atıldı ve Evan'ın elini tuttu. "Sonuçta o benim kız kardeşim!"
Evan onun kast ettiği manadan çok uzak bir şekilde "Vay canına arbaletle vurulmanın iki insanı daha samimi yapacağını hiç düşünmezdim." dedi ve güldü. Chibi'ye dönüp "O zaman ikiye ayrılıyoruz." dedi. Chibi sonunda elindeki sürme bıçağını kenara bırakıp kafasını kaldırdı. Dilini dişleri arasında dolaştırıp yutkundu ve "Fazla oyalanmayın, en fazla iki gün. Kralla konuşurken orada olmanızı istiyorum." dedi. Evan ve Daniel başını salladı.
Lulu arka bahçe kapısından hızla içeri girdi. Elindeki içi et dolu tahta kovayı merdivenin altına fırlattı, kahvaltıda onlarla eşlik etmemesinin sebebi kurtlarını besliyor oluşuydu. Onlara doğru yaklaştı, ellerini masaya vurdu ve "Ne demek abim benimle gelmiyor?!" diye bağırdı. Belli ki kafasında kurduğu plan farklıydı. "Civciv'in saçma kasabasına gidip de ne yapacaksın?!" dedi. Daha cevap vermeye teşebbüs bile etmemişlerdi ki bu işi başlarına ören, Lulu'yu doldurup içeri gönderen Yume hemen arkasından masaya gelip Lulu'nun kafasını okşadı.
"Zavallı küçük kardeşçik abisiyle Sınır'a gitme hayalleri suya düştü."
Ardından elini Chibi'nin sırtına vurup "Ama merak etme yanına bu yaşlı adamı veriyoruz yalnız değilsin." deyip güldü. Amasia bunu fırsat bilip "Ben de sizinle geliyorum Lulu." dedi. Bu söylediği Lulu'nun çok umurunda değilse de Yume ellerini yanaklarına vurup "Yook artık!!" diye bağırdı. "Amasia Evan'dan ayrılıyor millet başımıza taş yağacak!!" deyip arkadaşının yanına gitti. Elini alnına koyup ateşini kontrol ettikten sonra "Onsuz hayatta kalabilecek misin gerçekten?" diye sorup gülmeye başladı.
Birkaç dakika öncesine kadar huzur dolu olan kahvaltı masası hengameye dönmüştü. Daniel Lulu'ya, Lulu abisine, Evan Yume'ye, Yume Lulu'ya, Amasia' Lulu'ya, Daniel Yume'ye bağırıyor; gürültü kıyametin içinde usulca sürme bıçağını eline alan Chibi, kendisine bir reçelli ekmek daha yapıyordu.
Amasia, Lamia'ya sımsıkı sarılıp "Biz yokken kendine dikkat et anne." Diye fısıldadı. Ellerini Amasia'nın yanaklarına götüren kadın gülümsedi, gözleri dolmuştu. Herkes atlarına bindi. Evan son kez annesine baktı ve yola koyuldular.
- Lulu abisinin onunla gelmesini istiyor çünkü hala ona neler yapabileceğini gösterme düşüncesi içinde ^^ Yuva'ya girdiğinde herkesin ona hayran hayran bakacağını hayal ettiğinden abisinin bu manzarayı hafızasına kazımasını istiyor :D
- Daniel'in kasabasında bakalım neler olacak ^^ normalde Daniel'in kasabasına uğramasını kurgu olarak yazmıştım ama Evan ve Yume sürpriz oldu benim için ^^ açıkçası onlar kahvaltı sofrasındayken aklıma geldi öyle söyleyeyim :D
- Herkese iyi okumalar ^^
- YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN !!!