DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 90; SAÇMALIK!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor

358 82 44
By Risu-kun

"Her şey, üzerinde Kuzey Kralı'nın şahsi mührünün olduğu bir görevin elime ulaşması ile başladı."

Chibi elini sertçe havaya kaldırıp kendini dinleyen gençlere doğru tuttu.

"Başlamadan söyleyeyim, lafımın kesilmesinden her zaman nefret ederim. Her ne duyacak olursanız olun gıkınızı çıkartmayacaksınız, tamam mı?"

Gözleriyle meraka ve dumana boğulmuş grubu tekrar süzdü. Yutkunduğunda ağzına acı bir tat geliyor, aslında kalbinin derinliklerinden bu hikayeye dair tek kelime bile konuşmak istemiyordu.

Gözlerini yavaşça yumarken "İsteyenler sessizce ağlayabilir." diye ekledi.

"Genellikle kendi görevlerime kendim karar veren bir Sınır Kartalı'ydım. O çizginin ötesindekilerle gerisinde kalanlardan daha çok ilgileniyordum. Kurallar veya gelenekler benim için bir şey ifade etmiyordu. İnsanlığa faydalı olma şeklim farklıydı. Her neyse konumuz bu değil."

Sanki meseleyi anlatmak istediği şeylere getirmekte zorlanıyor gibiydi. Hiçbiri daha önce onu böyle gevelerken görmemişti.

"Direk Kuzey Kralı'ndan gelen bir görev ilgimi çekmişti işte. Emir kulunu oynamak da istemiyordum ama ne olup bittiği konusunda merakıma yenik düştüm ve görevi yerine getirdim. Görev olabildiğince çabuk kralın yanında olmamdı, hepsi bu. Cidden merak uyandırıcı bir görev öyle değil mi? Fazla kolay olması çok zor olduğuna dikkat çekiyor gibi. Oraya vardığımda henüz bu aptal görevin başkalarına da verildiğini bilmiyordum. Aptal görevler sadece aptal insanlara verilebilir, senin baban ve senin ustan benden sonra kapıdan giren kişilerdi. Onlarla ilk kez orada karşılaşmıştım."

Ahşap zemine dalıp gitmiş gözlerini aniden karşısındaki muma dönmüş gençlere çevirince irkildiklerini fark etti.

"Huysuz Çekiç ve Sarı Şeytan. Dikkatle dinleyin veletler. Size bu iki adamın Sınır Kurdu olarak yaptığı son görevi anlatıyorum."

Sigarasından bir nefes daha çekti ve "Her zaman garip bir ikiliydiler. İlk tanıştıklarında birbirleri ile ölümüne savaştıklarını biliyor muydunuz?" diye sordu. Daniel bu hikayeyi hatırlıyor gibi duruyordu. "Onların o ölümcül kavgalarına son veren kişi bir büyücüydü. O zamanın Dişsiz Kurtlar'ı arasında açık ara farkla herkesten üstün bir kadın, insanların dövüştükleri sırada seslenmeye bile çekindiği iki kuduz köpeği dize getirmeyi becermişti. İşin garip yanı ise bu göreve aday olarak gösterilen dördüncü kişinin bu büyücü kadın olmasıydı. Şimdi düşünce ben bu hikayenin biraz dışında kalıyormuşum gibi değil mi?"

Buruşukluklar ve çatlaklarla dolu dudakları gerildi ve yüzünde acı bir gülümseme belirdi.

"Her neyse çok uzatmak istemiyorum. Kral bize herkesten saklayacağımız ve tek başımıza olacağımız bir görev verdi. Kimselerin ayak basmadığı topraklara gidecektik ve daha adı konulmamış şeylerle savaşacaktık. Herkes düşünmeden kabul etmişti ama asıl ilgimizi çeken şey başkaydı. Bizden üç tane çocuğu bulmamız emredilmişti."

Son cümlesine noktayı koymasıyla herkes garip garip birbirine baktı. Chibi onların yüzlerinde görmeyi amaçladığı bu tepkiden sonra konuşmaya devam etti.

"Evet sadece üç çocuk. Garip geliyor değil mi?"

Ardından onlara Cadı Avcılarını; onların ilk kez şu an hala hayatta olup, aynı zamanda Büyük Savaşa liderlik etmiş olan Kuzey Kralı'nın köyünden üç genç olduğunu ve onların kimsenin anlayamadığı şekilde cadıları parmak şaklatma rahatlığıyla öldürebilen güçlere sahip olduklarını, bu sayede arkalarına bakmadan kaçan cadıların boşluğunda yaratıkları temizleyip, savaşı kazanıp sonra da Sınır'ı çektiklerini anlattı. Bu Cadı Avcıları'nın nasıl meydana çıktığının ve savaşın nasıl kazanıldığının öyküsüydü ve herkesin kanı donmuştu. O odada Yume hariç herkes bir cadının gücüne tanıklık etmişlerdi ve Cadı Avcıları'nın nasıl olup da onlara bu denli üstün geldiğini merak ediyor, bu yüzden de beyinlerini kemiren soru işaretleri ile cebelleşiyorlardı. Nasıl olurda bir insan hiçbir büyü veya kılıç kullanmadan, hatta en ufak bir zırh parçası bile giymeden bir cadıyı öldürebilirdi? Kafalarında en ufak bir sahne bile canlanmıyor, hayal güçlerini zorluyorlar ama bir bir yok olan cadıları gözlerinin önüne getiremiyorlardı.

Chibi kollarını bağlamıştı. Oturduğu yerden vücudunu eğebildiği kadar eğiyor, neredeyse başı yere değiyordu. Sesindeki melodi adeta içinde yüzlerce duygu barındırıyor gibiydi, hepsi acı dolu olan duygular.

"Cadı Avcıları'ymış!!" diye bağırdı birden. "Sadece üç çocuk!! Ben tüm Sınır'ı arka bahçesi gibi gezen adamdım lanet olsun!!"

Birkaç kez öksürdü ve vücudunu doğrulttu. Gözlerini tekrar dinleyicilerine dikmişti.

"Her neyse. İyi dinleyin veletler. Üç çocuk ve üç güç."

Sanki önemli bir şey ekleyecekmiş gibi derin bir nefes aldı ve yutkundu.

"Kum."

Derin bir nefes daha.

"Sis."

Bir nefes daha çekti ve yüz ifadesi çenesinden kaşlarına kadar tamamen değişti. Gözleri Amasia'nınkilere kilitlenmişti.

"Ve Kor."

"Ne?!" diye bağırdı Amasia.

Evan, Chibi'nin söylediği şeyleri tekrar tekrar mırıldanıyordu.

"Kum, Sis ve Kor. Kum, Sis ve Kor. Kum, Sis ve Kor. Bu da ne demek Chibi? Kor Taşı ve Cadı Avcıları'ndan birinin benzeştiğini mi söylüyorsun?"

"Hayır." dedi Chibi. Herkes nefeslerini tutmuş onun ağzından çıkacak kelimelere odaklanmıştı.

"Size şu kızın içindeki taşın, o Cadı Avcısı gücünün ta kendisi olduğunu söylüyorum."

O zamana kadar şaşırsa da yerinden kıpırdamayan Daniel, elini sertçe yere vurdu ve "Nasıl?!" diye gürledi. "Nasıl olur da bir insana ait gücü taşa dönüştürebilirsin? Neden böyle düşünüyorsun anlat!"

Chibi ona bakmıyordu bile. Gözleri hala Amasia'ya kilitlenmiş durumdaydı.

"Bu sadece benim teorim ama destekleyecek hiçbir şeyim yok."

Daniel bir iç çekip elini ensesine atmış, ovuşturmaya başlamıştı. Dişlerini sıkıp sıkıp bırakıyor ve saçlarını karıştırıyordu. Evan, hala Amasia'ya dik dik bakan Chibi'nin önüne atlayıp dikkati üzerine geçti.

"Sadece bunu söyleyip bırakamazsın Chibi! Ne demek bu?! Nasıl oluyor da sizin aramaya çıktığınız Cadı Avcısı'nın gücü şu an Amasia'nın içinde oluyor."

"Her şeyin bir sırası var velet!" diye bağırdı yaşlı adam. "Hikayeyi sonuna kadar dinlemelisiniz! O zaman her şey yerine bir bir oturacak!"

Daniel elini Evan'ın omzuna koydu.

"Haklı Evan, şimdilik şu Cadı Avcıları'nı bir kenara bırakalım olur mu?"

Normalde Daniel babasının ona anlattığı hikayelerde ismi geçen çoğu kişiye karşılıksız bir saygı ve sonsuz güven beslese de nedense Chibi'ye sempati duymuyordu. Bu yüzden de kendini ona karşı mesafeli tutmaya çalışıyor, en azından hikayenin aslını öğrenene kadar onunla ters düşmemeyi çabalıyordu.

"Tamam Chibi, Cadı Avcıları'nı aşağı yukarı anladık. Bana artık babamdan bahsetmeye devam edecek misin? Onun nasıl öldüğünü dinlemek için iki yıl bekledim ve artık saniyelere dahi tahammülüm yok!"

Chibi yüzünü, gözleri alev alev yanan Daniel'e doğru çevirdi. O an hikayenin sonunu anlattığında yaşanacakları görmüş gibiydi. Elini istemsizce göğsüne kaydırdı. Bakışlarını Evan'a ve Amasia'ya da bir kez dokundurduktan sonra ellerini yüzüne kapattı.

"Nasıl?! Nasıl anlatacağım!? Lanet olsun?!" diye geçirdi içinden.

Daniel beklemekten sıkılmış, bastırmaya çalıştığı öfke duyguları zincirlerini koparmış, daha fazla dayanamamıştı. Elini bu kez yere çok daha sert vurmuş ve oturduğu yerde doğrularak "Neyi bekliyorsun!!" diye bağırdı ama bir tepki yoktu. Tekrar ileri atılıp "Seni yaşlı..." demişti ki Chibi bir anda parlayıp kollarını önünde savurmaya ve deli gibi bağırmaya başladı.

"Kapayın çenenizi veletler!! Size kimse konuşmayacak dememiş miydim ha?! Tek bir kelime daha eden olursa hepinizin teker teker boyunlarınızı kırarım anlıyor musunuz?!"

Nefes nefese kalmış olsa bile bu haykırışı herkesi eski mum hallerine geri döndürmüştü. Dişlerini çenesini paramparça edecekmiş gibi sıkıyor, göz kapaklarını yırtarcasına açıyor ve yüzü taş gibi kesilene kadar kendini gerdikçe geriyordu. Ellerini saçına atıp yolarcasına çekti. Birkaç kez kendi kendine bağırdı. Bu adam normal değildi. Bu şeyleri yaptıktan sonra sakinleşen birisi nasıl normal olabilirdi ki zaten.

"Tamam, Cadı Avcıları'nı bir kenara bırakalım."

Paketinden bir sigara daha çıkarmıştı. Zarifçe dudakları arasına koyup ucunu ateşle buluşturdu. Vücuduna girip çıkan dumanla birlikte omuzlarını da biraz saldı ve tekrar anlatmaya hazırdı.

"Ama hikayeyi biraz geriye sarmam gerekiyor. Hey demirci çırağı?!"

Evan oturduğu yerde biraz yükselmişti. Tüm vücut enerjisini kulaklarında toplamış gibi kendine yönelecek soruya odaklanmıştı.

"Ustanın hiç güldüğünü görmüş müydün?"

Suratına yumruk gibi çarpan soruyla afalladı. İki saniye kadar hareketsiz kaldıktan sonra "Hayır." diye fısıldadı.

"Sana onun kahkahalarla güldüğü günlerin olduğunu, sıkı dostları ile etrafı kasıp kavururken gözlerinin parladığını, korkularından ve hislerinden bahsedip durduğunu ve hatta..."

İstemsizce yarıda bıraktığı cümlesi dinleyenlerin kalbini tekrar hoplatmıştı. Hepsi dizleri üzerinde yükselip oturuşlarını düzeltmiş, içleri huzursuz olmuştu. Chibi acı ile yutkunmuş ve gözlerini yummuştu.

"Ve hatta bir kıza aşık olduğunu söylesem, ne düşünürdün?"

Evan ellerini göğsüne atmıştı. Kalbi bir yukarı bir aşağı zıplıyor gibiydi. Kıkırdadı. Sonra yüzündeki gülümseme yavaş yavaş hüzne döndü.

"Demek aşık bile olmuştu."

"Hem de bu dünyada kimsenin olmadığı kadar. Öyle aşık olmuştu ki kalbini söküp o kadına verdi. Sanki soğuk gecenin ardından doğan güneşi görmüş gibi; bir gecede kıştan yaza koşar adımlarla ulaşmış gibi; kalbi sevdiğinin ellerinde eriyip gitti. Baştan sona, tepeden tırnağa değişti. O suratsız herifin yerini sevecen bir adam almıştı."

Sigarasından bir duman daha çekti.

"Ne oldu da eskisinden bin kat daha karamsar, huysuz ve öfkeli birine döndü? Özellikle senin bu soruyu kafanın bir kenarında tutmanı istiyorum. Her neyse. Tekrar göreve dönelim mi? Cadı Avcıları'nı bulmak için görevlendirilen dört kişiydik; ben, Sarı Şeytan, Huysuz Çekiç Ugo ve Ugo'nun gönlünü kaptırdığı büyücü kadın..."

Omuzlarına kadar titrediği belli oluyordu. Evan elleri ile yüzünü kapatmıştı. Sanki gelecek darbeyi hissetmiş gibiydi. Çenesi titriyor ve dişlerinin birbirine çarpışını durduramıyordu. Amasia elini onun omzuna koydu.

"...ve o büyücü kadın; Mavi Göz İris."

Evan kendini geriye doğru attı.

"Ne?! İris mi?! İris'in Dişsiz Kurtlar'da ne işi vardı Chibi?! O bir cadı değil mi?"

Nefesi kesilmişti. Tam o an çok daha farklı bir şeyin farkına varmıştı. Dudakları kıpırdıyor ama kelimeler dışarı çıkmıyordu. Elleri ile tüm yüzünü kafatasına bastırmaya başladı.

"O ustamı öldüren adi bir cadıydı ve sen ustamın ona aşık olduğunu mu söylüyorsun!"

Kapalı kapıya vurduğu sırtını oturduğu yerden bir sağa bir sola savuruyor. Mırıltılarla bir şeyler söylüyor, acı ile kıvranıyordu.

Amasia'nın gözleri dolmaya başlamıştı. Elini yüzüne atıp nemlenen göz çıkıtlarını sildi. İçinden Evan'a sarılıp hıçkırıklarla ağlamak geliyor, onu da alıp hemen bu dumanlı, zehirli odadan dünyanın öbür ucuna ışınlanmak istiyordu. Nemli gözleri ile Chibi'ye döndü.

"Bunu böyle birden söylemek zorunda mıydın Chibi?!"

Sesindeki kırıklığın önüne geçemiyordu. Tekrar Evan'a döndü ama bir şey yapamayacağının farkındaydı.

Daniel taş kesilmiş gibi olmuştu. Kılıcını avuçları içinde sıktıkça sıkıyor, odanın içinde nereye bakacağını kestiremiyor, sorular kafası içinde bir bir patlıyordu. Babasının katili nasıl olur da onunla bir göreve çıkmış olabilirdi. Babası arkadan bıçaklanarak mı öldürülmüştü yani?

Chibi daha fazla durmadı, duramadı. Ok yaydan çıkmıştı. Tüm orman, ağaç ağaç yanmaya başlamıştı ve artık kimse ne söndürebilir ne de önüne geçebilirdi. Her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmaya başladı. O anlattıkça yıkılıyorlardı. Ugo ve İris'in arasında yavaş yavaş filizlenen o son ana kadar bilemedikleri tek taraflı koca aşkı da, tüm o süre boyunca onu bir yoldaş olarak gördüklerini de, Hibra'nın adım başı Ugo'ya oğlundan bahsedişini de, omuz omuza savaşıp yok ettikleri yüzlerce yaratığı da, o kırılmak bir yana üzerinde en ufak bir çizik bile bulunmayan dostluğu da, Hibra'nın vücudunun bir parçasıymış gibi taşıdığı dostundan gelen o kılıcın havada süzülürken çaldığı ıslıkları da, ölümle yüz yüze defalarca gelmelerine rağmen nasıl eğlendiklerini de ve kendilerinden de dostlarından da nasıl o kadar emin olduklarını da tek bir nefes bile almadan anlattı. Her defasında Çivili Kapı'nın orada uğradıkları handan, Sınır'ı geçip attıkları her adıma; dönüp dönüp verdikleri raporlardan, birbirleri arasında sonu gelmeyen o beyin fırtınalarına kadar her şeyi kustu. İris'in adı her geçtiğinde kalbine bir şey saplanıyor gibiydi. Ara ara öfke nöbetleri geçirmekten kendini alamadı. Acı dolu olan bu hatıraların hepsini bunca yıl aklında bunca ayrıntıyla birlikte tutabilmiş olması takdire şayandı fakat tüm o kelimeler duygularla karışıp keskin bıçaklara dönüşüyor ve odadaki herkesin ciğerlerini ayrı ayrı deşip geçiyordu. Teker teker parçaları birleşen yapbozun ağırlığı altında sanki hepsinin kemikleri kırılıyordu. Dudaklarını koparıp atarcasına ısırmak isteğinin önüne geçmekte zorlanıyorlardı. Kılıç üzerinde kıpraşan eller, yer yer dayanamayıp kulağını kapayanlar veya oturduğu yerde tir tir titreyenler vardı.

"...ve sonra bir kule bulduk. İşte o kule hikayenin son bulduğu yerdi. Gülücüklerin, ve hayatların son bulduğu."

Saçlarını tekrar çekiştirdi.

"Kuleyi gördüğümüz an İris'in kendini belli ettiği andı. Şimdi düşününce o an değişiveren yüz ifadesi gözüme geliyor, belki daha önce anlayabilseydim her şey daha farklı olurdu diyorum. Ya da olmazdı, bilemiyorum. Her neyse. Size üç çocuk aradığımızı söylemiştim değil mi? O kulede bulduğumuz şey eski püskü bir tahtın üzerinde duran bir taştan ibaretti. Kor Taşı."

Amasia elini göğsüne atmıştı.

"Cadının bana söylediği o şeyler..."

"Evet, o gün taşı cadıya kaptırdık."

Amasia, ellerini vücuduna sardı.

"İşleri ağırdan almaya gerek yok, bunun için ne enerjim ne de en ufak bir arzum var. Her şeyi olduğu gibi anlatmak için buradayım değil mi? Cadıya Kor Taşı'nı kaptırdık ve o da taşı senin içine yerleştirdi. Olan şey buydu."

"Yani eğer, eğer o gün..."

Chibi gözlerini Amasia'ya dikti ve sözünü ikinci kez tam ortasında kesti. Konuşmasını istemiyor gibiydi.

"Evet haklısın. Yaşadıklarının hepsi bizim yüzümüzden."

Amasia, dizlerini sessizce kendisine çekip arkasındaki duvara biraz daha yaklaştı. Kolları öylece vücudunun iki yanına düşmüş, sanki kalbinin en derinliklerine gömdüğü o hayatına son verme isteği hortlamış ve bedeninden dışarı çıkmak isteyen bir yaratığa dönüşmüştü.

Evan onun aklından geçen her şeyi en ufak zerresine kadar okuyabiliyordu ama ağzından tek bir kelime çıkmadı, çıkamadı. Bu kaldırabileceğinden çok fazlaydı. Tüm aklı, kalbi, ruhu ve hisleri birbirine girmiş; neyi düşüneceğini neyi nerden çıkarıp nereye ekleyeceğini bilemiyordu. Chibi'ye dönüp titreyen sesi ile "Yani cadı, Ugo ve Hibra için bile mi çok güçlüydü? O zaman Daniel ve ben gerçekten de şanslıydık ha." dedi. Daniel hala kıpırdamadan öylece duruyordu. Başını öne eğmiş gözlerini kılıcının kını üzerindeki desenlerde gezdiriyordu. İki yıldır beklediği o hikaye darmaduman etmişti kendini. Babası böyle mi ölmüştü yani. Adi kahpece bir ihanete mi kurban gitmişti? Sormak istediği o kadar soru vardı ki? Anlayınca İris'e ne demişti? Orada tam olarak neler yaşanmıştı? Babası ölmeden önce neler söylemişti? Ama sormaya korkuyordu. Daha fazlasının kalbine sığmayacağından korkuyordu.

Evan yorum beklercesine Chibi'yi süzüyordu. Chibi bitmiş sigarasını ahşap zemine bastırıp söndürdü. Belki konuşmaya başladığından beri aynı şekilde söndürdüğü yirminci sigaraydı. Tekrar Evan'a dönüp başını sağa sola hafifçe salladı. Evan'ın kafası karışmıştı.

"Bu da ne demek?"

"Ustan ve Hibra, cadıyı öldürebilirlerdi. Çok da yaklaşmışlardı. Ama..."

Daniel fısıldadı, "Ama ne ihtiyar? Ne oldu?"

"Ugo yapamadı. Sevdiği kadının bir cadı çıkmasının verdiği şoku atlatması çok uzun sürdü. Bu arada da Hibra cadı ile tek başına yüzleşmek zorunda kaldı. İris de o da ölümcül yaralar aldı ama cadı tekrar tekrar iyileşip duruyordu. Sonunda Ugo kendine geldi ve balyozunu ona indirmeye başladığında cadının savaşacak enerjisi kalmamış, köşeye sıkışmıştı ama..."

Daniel gözlerini açabildiği kadar açtı. Çıldırmak üzereydi.

"Ama ne?! Ama ne?! Ne oldu?!!" diye bağırdı.

"Yapamadı." dedi Chibi. "Sevdiği kadına son darbeyi vuramadı. Cadı kaçtı, baban öldü ve Ugo tek kelime etmeden her şeyi arkasında bırakıp bu kasabaya geldi. Kimseye bu yaşananlardan bahsetmedik. Bu görev tamamen tarihe gömüldü. Ben raporumu sundum ve emekliye ayrıldım. Söylentileri takip ederek Ugo'yu bu kasabada buldum. Her şeyin bizim için son bulduğunu düşünürken, sessizce ölümü beklerken İris'in ve Kor Taşı'nın tekrar burnumuzun dibinde çıkması yeterince garipti. O uzun günü bir şekilde hallettik ama değil mi? Cadıyı öldürmeyi becerdiniz. Sonrasında da birlikte çok şey yaşadınız. Ama artık hazır olmalısınız. Cadılar bir şey planlıyor bundan eminiz. İris onların ajanıydı, onun görevinin Cadı Avcıları hakkında bilgi toplamaktı. Belki onların zayıf noktalarını öğrenmek ya da yerlerini saptamak istiyordu. Ama çuvalladı. Cadıların liderinin, yani kraliçenin kardeşi olduğunu da biliyoruz. Onun ölüp ölmediğinden haberleri var mıdır, veya başka cadılar da aramızda dolaşıyor mudur emin değilim ama tekrar tepemize çıkmalarına izin veremeyiz. Önce davranan biz olmalıyız. Kor'un gücü artık bizim ellerimizde. Kum ve Sis'i de ele geçirmeliyiz ya da onlardan geriye her ne kaldıysa. Biz Cadı Avcıları'nı bulmak için görevlendirilmiştik ama beceremedik. Şimdi rüzgar tekrar lehimize esiyorken oturup bekleyemeyiz değil mi? Kesinlikle yapamayız!"

Sözünü bitirip kafasını kaldırdığında karşısında üç yaşayan ölüden başka bir şey yoktu. Chibi'nin nefesi kesilivermişti. Sanki bir saatte yirmi yıl yaşlanmış gibi duruyorlardı. Bir süre eliyle alnını ovuşturdu. Bunu atlatabilmelerini umuyordu ama belki de onlara biraz zaman tanımalıydı. Paketini tekrar çıkarttı. Kapağını baş parmağının tersi ile vurarak açtı ama hiç sigarası kalmamıştı. İç çekip avucuyla sıkıp büzüştürdüğü karton parçasını bir kenara fırlattı. Son kez derin bir nefes alıp bıraktı.

"Her neyse!! Sizden istediğim şey görevi bıraktığımız yerden tekrar devralmanız. Acele etmeyin ve bunu düşünün."




- herkese iyi okumalar 

- YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN !!!

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 119K 42
HİKAYE İÇİN YAPILAN YORUMLAR "Okuduğum en güzel fantastik hikayelerden birisi. Elementleri farklı bir olayla birleştirmen örneğin; doğanın kızı çok...
224K 19.8K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
249K 17.8K 67
Ruhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, görülen gölgeler ve daha fazlası. Ruhumuz...
50.1K 3.9K 77
"Bulutlu bir gecede yıldızları göremiyor olman, onların var olmadığı anlamına gelmez." *** Satranç. En kutsal ve en ölümcül oyunumuz. Kralların o...