Düz bir hayat, düz bir kişilik. Ben bundan fazlası değildim aslında. Cansel sayesinde yaşadığım bazı maceralarım olmuştur fakat genel olarak köşede durup insanları seyreden insan olmuşumdur. İlk defa ise köşede duramıyordum. Köşede ki yerimi kaptırıyor gibi hissediyordum... Kime kaptırdığım da umrumda değildi. Sanki bembeyaz bir alana mürekkep damlıyor, bir şeyler şekil alıyor da bu koca boş alan bir şeylerle doluyor gibi hissediyordum. Neler şekilleniyor bilemiyorum, boş alanı dolduran bu figürlerin anlamını çözemiyorum fakat rahatsız etmiyordu. Sadece hiç olmadığım bir noktadaydım artık.
Gözlerim aralandığı andan beridir hiç kıpırdamadan boş duvara bakıyordum. Nerede oluğumu bilmiyordum fakat burnuma değen koku gözlerimi ilk kapattığım o anda ki koku ile aynıydı. Aynı huzuru, aynı tebessümü yerleştiriyordu içime.
Henüz sabah olmamıştı. Ne diye uyanmıştım bilmiyordum ve saati merak ederek usulca doğruldum. Cebimde ki telefonumu çıkartırken içinde bulunduğum odayı görebildiğimce süzmeye başladım. Çok fazla seçemiyordum maalesef ve saatin gecenin üçü olduğunu gördüğüm gibi dudaklarımı sıkarak yataktan çıktım.
Pencereye doğru yaklaştığımda kendi evimin bahçesinin karşımda oluşunu gördüğüm gibi gözlerim büyüdü. ''Neredeyim ben be!'' fısıldayışı ile perdeyi iyice açarak odaya doluşan ay ışığı ile bir erkek odasında olduğumu fark ettiğim gibi babamın yüzü geldi gözümün önüne. Korku ile odadan çıkmayı denediğim gibi durdum.
Bu saatte eve gitmem kafama sıkmakla aynı şeydi.
Üstelik de utancımdan ölürdüm! Burası Uğur'un odasıydı orası kesindi artık fakat buraya ne ara getirildiğimi, o yatağa ne ara yatırıldığımı asla hatırlamıyordum ve bütün endişemle yatağın yanına çömelip oturdum.
Saatlerce aynı pozisyonda oturmaktan ağrıyan yerlerime aldırmadan aynı şekilde oturmaya devam ediyordum. Günışığı usul usul odaya doluştuğunda sık sık esnemeye başlamıştım artık ve ağzım yırtılacaktı neredeyse. Gözlerimi açık tutmakta iyice zorlanmaya başladığım şu saatlerde saat yediyi gösteriyordu ve ''Bir saat daha dayan kızım'' diye fısıldadım kendime, bir saat sonra babam işe gidecekti ve ben de evime dönebilecektim.
Bir anda salondan gelen seslerle ayağa kalktım. Kapıyı açmamıştım fakat sağ kulağım tamamen kapıya yaslanmış şekilde duruyordum. Epeyce kalın bir ses ''Bu niye salonda uyuyor'' dedi. Bu sırada Nazlı'ya ait olduğuna emin olduğum ses, ''Geç gelmiştir belki'' dedi.
〽️
''Sevmiyorum böyle düzensizlikleri. Hem ben buna eve gel demişim hem de geç gelip salonda uyumuş! Kaldır şunu.''
''Tamam benim pamuk babam, sen hazırlan ben kahvaltı hazırlarken onu da halledeceğim gerilme hiç.''
''Kaldır kaldır. Konuşacağım.''
Nazlı, babasını bir şekilde hazırlanmak için odasına gönderdiğinde en içten öpücüğünü Uğur'un alnına bırakırken aralanan gözlerine kocaman gülümseyip, ''Evlendirdik de kavga edip salonda uyumaya itelenmişsin sanki, he?'' dedi.
Uykulu ifadesiyle doğruldu Uğur. Ellerini alnına bastırarak otururken ''Baba gitti mi?'' diye sordu.
''Baba gitmedi de senin kızı görürse çok fena olur.''
''Benim kız?''
''Odanda ki mavişi diyorum.''
''He... Ana! Abla baba nerede?!''
''Hazırlanıyor, belli etme bir şey ama çok fena azarlayacak seni haberin olsun. Kızın babasını dövdüğünü düşünüyor''
Gülümsedi Uğur. Ellerini kocaman açıp göğsünü işaret etti gözleriyle ve ''Beni yine kazandın Nazlı kız, gel bakayım'' dedi. Bunu söylemesinin sebebi ablasının ''dövdüğünü düşünüyor'' demiş olmasıydı. Böyle bir şey yapmayacağını biliyor olması ve onu yargılamaya hiç girişmemiş olması ablasına olan sevgisini ikiye katlamıştı bir kez daha.
''Oraya ben geleyim tabii de senin kızı dikkatlice çıkart evden ablam tamam mı?'' sözleri ile Uğur'un göğsüne süzülürken ''Boşuna ablana sığınma'' diyen babasının sesini duyduğu gibi ayağa kalktı.
Bahçeyi işaret etti adam. Tavrı da ifadesi kadar netti ve Nazlı'ya durmasını işaret ederek bahçenin kapısını açtı. Uğur, uykulu ifadesinden eser kalmamış bir şekilde bahçeye çıktığında babasının gözlerine kaçamak bakışlar atıyor, başını eğik tutuyordu. Bu sırada Esila da onları duyabilmek adına pencereyi aralamıştı ve dikkatle Uğur'un babasının dudaklarından neler döküleceğini bekliyordu.
''Sana öfkeyle bir şeyleri halledemeyeceğini öğretemedim mi ben? Kaldır kafanı Uğur.''
Başını kaldırmışı fakat hala gözlerine bakmıyordu. Dişlerini sıkarak ağzından çıkmak için direnen kelimeleri bastırıyordu çaresizce.
''Benim başımı kaç defa öne eğeceksin sen? El alemin kızının babasını dövmek ne demek Uğur? Benim yetiştirdiğim evlat bu mu? İlk başımı öne eğdiğinde sana laf etmedim. Tek kelime etmedim, ettim mi?''
''Baba.''
''Ettim mi etmedim mi?''
''Etmedin.''
''Beni can düşmanıma borçlandırdın. Öfkeyle hareket ettin ve beni o herife borçlandırdın sen. Dönüp sana tek kelime etmedim. Delikanlı dedim, zoruna gitti dedim. Annesinin aşığına hesap sormak istedi, hakkıdır dedim. Benim yuvamı yıkan herife borçlandırdın ulan beni borçlandırdın. Sinirlendin gittin adamın fabrikasını yaktın. Dönüp sana tek kelime etmedim. Başımı eğdin ama zerre kızmadım. Şimdi? El alemin namusuna göz dikmek nedir Uğur?''
''Ya yok öyle bir şey baba.''
''Sen kızlarla düşüp kalk diye mi bu yaşlara getirdim ben seni? Madem yok öyle bir şey niye gidip kızın babasını dövüyorsun oğlum he?!''
''Dövmedim baba.''
''Uğur. Uzak duracaksın o... Ne kızın adı unuttum, her neyse. Uzak duracaksın. Gidip adamdan da özür dileyeceksin. Benim üç tane evladım var, ben huzur istiyorum. Ben yeterince baş ağrısı çektim.''
''Tamam.''
''Kaldır kafanı. Tamam eski kafalıyım ama ben evlatlarımın kötülüğünü istemem duydun mu beni? Ben sana gelecek her zararın her kötülüğün önüne atlarım ama benim başımı bir daha eğersen, bak o zaman bu babayı zor bulursun. Onun bunun karısı benim karşıma geçip çocuğumu bana şikayet etmeyecek bir daha. Öfkeyle bir halt yedin, bir daha yemeyeceksin Uğur. Bu mahallede senin adının orada burada gezindiğini duymayacağım.''
''Tamam.''
Kahvaltı masasına öfkeli bir bakış atıp çıkmıştı evden adam. Bahçede duran Uğur ise dişlerini sıkmaktan sızlayan çenesine dokunarak Onur'a sessiz bir küfür etti. Onun iftirasıydı babasının öfkesinin sebebi ve aklından geçen türlü şiddet içerikli resimleri durdurmaya çalışıyordu.
''Ablacığım?''
''Abla tamam. Sonra konuşalım.''
''Niye demiyorsun bana iftira attılar diye?''
''İnanacak sanki benim ağzımı açtırma ya!''
Öfkeyle odasına doğru çıkarken Esila'nın orada olduğunu tamamen unutmuş durumdaydı. Kapıyı açtığı gibi dolabının dibinde duran yastığa sert bir tekme savurdu. Hemen sonrasında dolaba bir yumruk atacaktı fakat ''Allah'ım Allah'ım...'' mırıldanışları ile ellerini yüzüne bastırarak yere çömelen Esila'yı fark etti.
Havada duran yumruğunu indirirken Esila'ya doğru yaklaştı. Korkudan titreyen bedenine bakarken başını sabır dilercesine tavana doğru kaldırıp ''Dolaba vuracaktım, sana değil.'' Dedi.
Parmaklarının arasından Uğur'a baktı Esila. Ellerini yavaşça yüzünden çekerken hala çok korkuyordu ve aynı yavaşlıkla ayağa kalktı. Kaçamak bakışlarla Uğur'a bakarken parmaklarıyla oynuyordu. Babasının sözlerini duymuştu. Evde yaşanan gerginliğin sebebi olmaktan ötürü çok üzgündü fakat şu an için üzüntüden çok korkusu ağırdı.
Tam bu sırada ablasından aldığı haberlerle ağabeyine destek vermek için odaya dalan kişi Nil'den başkası değildi ve Esila'yı gördüğü gibi sinsi bir gülümseme ile ''Ne yana düşsem ya... Napıyonuz siz burada bakayım?'' dedi müthiş bir ima ile.
Uğur : Salak salak konuşma. Al arkadaşını hadi.
Nil : Ay yok burada çok güzel duruyor kalsın.
Esila : Nil!
Uğur : Nil ağzını kırdırtma sabah sabah.
Esila : Ben eve gideyim... (Saati kontrol eder) Ya da bi yarım saat sonra gitsem?
Nil : Beyin ne derse....
Uğur : (Yastığı fırlatarak) Çık dışarı manda!
Esila : ( Sırıtarak) Manda ne ya... (Sessizce söylemiştir.)
Nil : Öyle ölmem abi!
Uğur : Çık dışarı!
Nil : He yalnız bırak diyorsun... Ya kıyamam! Allah'ım sonunda abimin yanında birini gösterdin bana!
Uğur : (Diğer yastığı fırlatır) Beynini bunun içine doldururum senin salak.
Nazlı : Didişmeyin. Kahvaltıya hepiniz.
〽️
Yaptığım şeyin nelere sebep olacağını çok iyi bilerek yapmıştım. Belki bundan birkaç hafta önce ki Esila'ya sorsalardı asla yapamazdı fakat yapmıştım işte. Annemin Onur'dan daha çok nefret edeceğini bile bile ona bütün gerçeği anlatmıştım. Bilsindi. Bilsindi ve bir şekilde komşularımıza haksızlık etmesindi. Fakat annem hiç beklemediğim bir şey için sıvamıştı kolları. Evet haksızlık yaptığı için üzülmesini ve Uğur'un babası ile konuşmasını bekliyordum fakat annem bambaşka bir yöntemle bunu yapmaya karar vermiş bulunmaktaydı.
Elime tutuşturduğu marketten alınacaklar listesi ile birlikte ''Nil'e haber et, ailecek yemeğe gelsinler. Özür dileyelim ayıp oldu'' dedi. Evet evet, annem resmen Uğur'u ve ailesini yemeğe davet etmişti ve ben ciddi anlamda şoka girmiş şekilde bakıyordum yüzüne.
''Yemeğe gelsinler öyle mi?''
''Evet. Paris'e götüreyim demedim Esila ne bakıyorsun yüzüme öyle aval aval?''
''Babaya sormayacak mısın?''
''Anlatırım ben durumu, ne sorayım yakışan bu. Adamın oğluna boşu boşuna kızdım. Yetmedi adama da kızdım. Kuru bir özürle olmaz. Hadi uç markete bakalım.''
Annemin ortası yoktu kesinlikle. Sevmediğini hiç sevmiyor, sevdiğini de ayarsız seviyordu. Belli yani, Nil'i ve Uğur'u çok sevmişti. Bir şekilde o aileye karşı yakın hissetmişti ve anında özür dileme fikrini kabul etmiş yetmeyip bir de yemeğe davet etmişti.
Başımı sallayarak gülümserken Nil'e mesaj attım. Annemin davetinden bahseden mesajıma gelen yanıta ise daha çok güldüm.
📱
Esila : Akşam bize yemeğe gelebilir misiniz ailecek? Annem davet ediyor.
Nil : Aha! İstemeye mi geliyoruz :D
Esila : Ya manyak! Konuşma şöyle.
Nil : Ay dur abime söyleyeyim de tıraş olsun.
Esila : Nil küfrettireceksin kendine artık az kaldı :D
Esila : Neyse markete gidiyorum, sizinkilere söylemeyi unutma :D
Nil : Unutmak? Asla :D Abimi nasıl giydirsem acaba yaaaa :D
Esila : Patla Nil PATLA tamam mı :D gıcık ya :D
Nil : Hadi sal beni de abimle uğraşayım biraz :D
Esila : Ya bu arada bir şey soracağım sana ama bak gülmek yok?
Nil : tamam :D
Esila : Ne kadar inandırıcısın :D
Nil : Sor hadi sor tamam...
Esila : Hani sabah dedin ya, Allah'ım abimin yanında birini görmeyi nasip ettin falan tarzı bir şey? O ne demek? Uğur'un hiç sevgilisi olmadı mı gerçekten?
Nil : Hımm :D Yani yengeciğim bunu onunla konuş bence :D
Esila : Hay yengeni! Ya tamam sormadım bir şey.
Nil : Ben hiç duymadım görmedim olduğunu :D Olsa bilirdim.
📱
Markete iyice yaklaştığımda ağzıma yapışan kocaman gülümsemeyi engelleyemememin verdiği sinirle kendime çemkiriyordum. Tam bu sırada Onur'u gördüğüm gibi gülümseyişim kendiliğinden silindi. Attığı iftirayı hatırlayıp kaşlarımı çatmıştım ve iyice yaklaştığında ''Günaydın'' deyişine gözlerimi devirerek ''Yüzün kızarmıyor bile...'' dedim.
Cansel gelmişti şimdi. Ellerinde erzaklarla bana attığı mahcup bakışlarına öfkeyle bakarken ''Neden yüzüm kızarsın?'' dedi Onur.
''Bilmem. Belki de kızarmamalı. Belki de sen benim tanıdığım kadar iyi biri değildin hiçbir zaman.''
''Anlamadım?''
Onur, dişlerini sıkarak iyice karşıma dikildiğinde Cansel girdi araya. Erzakları Onur'un yanında duran sepete bıraktığı gibi ''İki ilgi gördün diye mi bu tavrın?'' dedi.
Cidden...
Çocukluğum.
En sevdiğim.
Cansel miydi şimdi bana bu lafı eden insan?
Kalbime doluşan cam parçacıklarını en ince ayrıntısına kadar hissediyordum. Elim ayağım titriyordu sinirimden fakat hüznüm daha ağırdı. Cansel az evvel bizi hiç etmişti. Cansel az önce beni ezip geçmişti ve bunun nedenini hiçbir şekilde algılayamıyor, anlayamıyordum.
Tek bir kelime daha etmeden arkamı döndüm. Elimde tuttuğum listeyi buruştururken markete giren kahverengi gözlere baktım. Kirli sakalı, beyaz tişörtü ve siyah şortu ile karşımda duran kişi Uğur'du. Elini ekmeklerden birine uzattı. Ekmeği alıp ilerlerken ben hala aynı noktadaydım ve gözlerinin bir bana bir arkamda duran Onur ve Cansel'e değişini seyrediyordum.
İyice yaklaştığında ''Kurtlar sofrası, günaydın." Dedi. Attığı taş bana değildi. Benim yanımda dururken arkama bakarak söylemişti bunu ve yalandan bir selam verircesine söylemişti o kelimeleri.
Kasaya doğru yaklaştığında derin bir nefes alarak buruşturduğum kağıdı düzelttim. Daha dik bir duruşla arkamı döndüğüm gibi almam gereken erzakların bulunduğu bölüme geçtim. Evet, ben kesinlikle köşede durup insanları seyreden o düz kız olmaktan çıkıyordum artık. Ben oyuna girmiş bulunmaktaydım...