ÖMRE BEDEL

By neclakursun

1.4M 98.6K 20.8K

BEDEL SERİSİ 2 Biz, hayatımızla ilgili planlarımızı yaparken kaderimizin, bize hiç ummadığımız yollar çizdiği... More

(1) TANITIM
(2) GEÇMİŞ
(3) DÖNÜLMEZ BİR YOL
(4) BAŞ BELASI
(5) İLK AŞK
(6) YİNE KAYBETTİK
(7) İÇİM YANAR
(8) KARAR
(9) İLK ADIM
(10) NİŞAN
(11) ZOR KARAR
(12)YARGISIZ İNFAZ
(13) DÜĞÜN
(14) VEDA
(15) İLK HEYECAN
(16) YENİ GELİN
(17) ELİF RAVZA
(18) VİCDAN
(19) GÜVEN
(20) YENİ BİR HAYAT
(21) TATLI HEYECANLAR
(22) HAYIRLI AMEL
(23) FEDAKARLIK
(24) ❤ANNE❤
(25) MÜJDE
(26) MUCİZE
(27) CAN
(28) HIRS
(29) HOŞGELDİN
(30) ASLA
(31) AİLEM
(32) KESKİN BIÇAK
(33) ESKİ YARA
(34) BERDEL
(35) ÖZEL BÖLÜM
(36) SADAKAT
(37) KÖRDÜĞÜM
(38) SEVGİ NEYDİ?
(39) SON PİŞMANLIK
(40) YANIMDA KAL
(41)ARAF
(43) HUZUR
(44) HASRET
(45)
(46) YÜZLEŞME
(47) İMTİHAN
(48) GERÇEKLER
(49) VEFA
(50) BİZ OLMAK
(51) ANNE OLMAK
(52) MELEĞİM
(53) HAYIR
(54) EVLAT ACISI
(55) UMUDUM
(56) ARMAĞAN
(57) VUSLAT
(58) FİNAL
ÖMRE BEDEL'İN SERÜVENİ
ÖZEL BÖLÜM

(42) İMKANSIZ

19.8K 1.5K 361
By neclakursun


HARUN'UN AĞZINDAN

Artık bu kabus bitsin istiyordum. Bir insanın canına zarar vermenin azabı zaten beni yiyip bitirirken bir yandan da Nazlı'yı kaybetmemeye çalışıyordum.

Samet beni arayıp Nazlı'nın İstanbul'a gitmek istediğini söylediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Bana kardeşini emanet eden can dostuma karşı mahcuptum. Tutuklu kaldığım sürece Beyza yapacağını yapmıştı.

Samet'le konuşup nerde olduklarını öğrenince vakit kaybetmeden yanlarına gittim. Nazlı'dan özür dileyip herşeyi telafi etmek istiyordum.

Henüz Nazlı'yla tam konuşamadan telefonumun çalınmasıyla emniyetten aradıklarını gördüm. Sanırım herşeyin sonu gelmişti. Belki tutuklanacaktım. Ölen kadının yakınları şikayetçi olmuştu belki.

Nazlı'yı ardımda bırakıp giderken en korktuğum şey, Nazlı'yı kaybetmekti. Beni bu durumda bırakıp giderse dayanamazdım. Gitmemeliydi. Benle kalmasını istiyordum. Diğer taraftan emniyette neyle karşılaşacağımı düşünüyordum. 

Emniyete ulaştığımda karşımda Beyza'yı görünce umursamadan yanından geçip gittim. Ne kadar da küçülmüştü gözümde. Yıllardır ne kadar büyütmüşüm gözümde.

"Küs müyüz Harun?" Sesini duyarken arkamı dönüp sinirle yüzüne baktım.

"Hayır. Senle küs olacak kadar yakın değiliz. Sadece benden ve karımdan uzak durmanı istiyorum."

"Karına meraklı değilim. Arayıp haber vermemi isteyen sendin. Sana yardım edende kabahat. Gerekirse özür dilerim sorun değil."

"Haklısın Beyza. Bütün suç benim. Kime güveneceğimi iyi düşünmem lazımdı. Denize düşünce yılana sarılmak zorunda kalıyoruz işte."

Görevlinin seslenmesiyle içeri girince birkaç kadın içerde bizi bekliyordu. Ölen kadının yakınları olduğunu anlamıştım.

"Başınız sağolsun. Ben çok üzgünüm. Hala nasıl olduğunu anlayamıyorum. Bunun özrü, telafisi yok. Bir canın bedelini hiçbir şey telafi edemez. Fakat bu durumdan kaynaklanan bir mağduriyet varsa karşılamaya hazırım. Cenaze işlemleriyle bizzat ilgileneceğim." Deyişime içlerinden biri cevap verdi.

"İlginiz için sağolun. Gülay'ın kimsesi yoktu. Yani var ama yok. Bizim ev arkadaşımızdı. Birlikte işe çıkıyorduk. Fakat hastalık kaptığını öğrenince artık işe çıkamadı. Beş parasız kaldı.  Hem hastalığı hem de maddi durumu yüzünden kafası bozuktu son zamanlarda. Sürekli ölmek istediğinden bahsediyordu. Burda sizin bir suçunuz yok."

"Hastalığı neydi?"

"Aids." Deyişiyle Beyza kulağıma eğildi.

"Anlasana Harun, hayat kadını bunlar."

Kadınların giyinişine ve anlattıklarına dikkat edince Beyza'ya hak vermiştim. Geceden beri olayla ilgilenen konser yanımıza gelip elindeki belgeleri masaya bıraktı.

"Sizlere bazı şeyler sormam gerekiyor. Ölen kişiyi hastaneye sadece ikiniz mi götürdünüz?"

"Evet."

"Olay anında başka kimse var mıydı yanınızda? Ya da olay sonrasında kimse müdahale etti mi?"

"Bir arkadaşımız daha vardı fakat müdahale etmedi. Olay sırasında ayrıldı yanımızdan. Onun, bu olayla hiçbir alakası yok."

"Size durumu izah etmem gerekiyor. Gülay Saygın'ın kanında HIV virüsü olduğunu tespit ettik. Bu hastalık, cinsel ilişki yoluyla veya kanının vücuda temas etmesi durumunda bulaşıyor. Siz kanına temas ettiniz mi?"

"Ben dokunmadım. Yaklaşmadım bile." Diyen Beyza kendinden gayet emin konuşurken ben ise düşünüyordum. Kanına temas etmiş miydim? Evet etmiştim. Kadını hastaneye ulaştırdığımızda elimdeki derin kesiği farketmiştim. Ne zaman olduğunu hissetmemiştim ama muhtemelen kadınla ilgilenirken olmuştu. Üstelik kadını taşırken üstüm başım kan içinde kalmıştı bütün gece.

"Harun bey." Uyarısıyla başımı komsere çevirdim.

"E..evet. Sanırım ben temas ettim. Ama öyle kolay bulaşmaz değil mi?"

"Bunun için bir uzman muayenesinden geçmeniz gerekiyor. İhmal etmeyin lütfen. Hayati bir durum bu. Sadece sizin değil, etrafınızdaki insanların da hayatını tehlikeye atarsınız."

Komserin sözleri balyoz gibi inmişti başıma. Böyle bir şey olamazdı. Ben nasıl yaşardım böyle bir durumla. Ne yapacaktım bundan sonra.

Emniyetten çıkarken aklım başımda değildi. Adını birkaç kez duyduğum hastalık hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Tek bildiğim, tehlikeli ve cinsel ilişki yoluyla bulaşan bir hastalık olduğuydu.

Beyza'nın seslenişiyle başımı çevirince bana yaklaşıp elini omzuma koydu.

"Üzülme Harun, kötü bir şey olacağını sanmıyorum. Benim doktor arkadaşlarım var. Sana yardımcı olurlar bu durumda."

"Senin yardımını istemiyorum. Kendi başımın çaresine bakarım ben."

Beyza, sözlerimle şok olurken omzumdaki elini yavaşça geri çekti. Ondan uzaklaşmak için adım atmamla karşıdan bize bakan Nazlı'yı görünce neye uğradığımı şaşırdım. Ona söz verdiğim halde yine Beyza'yla görmüştü beni. Ama bu kez Beyza dersini alacaktı. Nazlı'nın gururunu kırmanın bedelini ödeyecekti.

"Beyza." Diye bağırmamla durup bana baktı. "Bekle burda." Diyerek Nazlı'nın yanına gidip bütün itirazlarına rağmen Beyza'nın yanına getirdim.

"Dün geceden bir özür borcun vardı sanırım." Deyişimle Beyza'nın surat ifadesi değişmişti.

"Özür dilerim Nazlı. Aslında tamamen yanlış anlaşılma oldu. Ben, Harun'un isteğiyle senden saklamaya çalışırken elime yüzüme bulaştırdım. Eşine bu kadar güvensiz olduğunu düşünemedim. Anlayışla karşılarsın sandım."

"Eşime olan güvenimi tartmak kimsenin üstüne vazife değil Beyza hanım. Bizim aramızdaki güveni tartacağınıza insanların size olan güvenini kullanmamaya çalışın."

"Ne haliniz varsa görün. Size insanlık yaramıyor." Diyerek uzaklaşırken Ömer abim ise peşinden gitmişti. Arabasına bineceği sırada engelleyip konuşmaya başlamıştı. Ömer abimin tahammülü yoktu Beyza'ya. Bu konuda da beni sert bir şekilde uyarmıştı öğrendiği zaman.

Bütün bu yaşananlara rağmen Nazlı yine yanımda olmayı seçmişti. Nişanlı olduğumuz zaman yaşadığımız olumsuzlukta beni bırakmadığı gibi yine bir başıma bırakmamıştı. Bana kırgındı, kızgındı. Ama benleydi.

Ama varlığım zarar veriyordu ona. Bir yanım Nazlı'nın benden uzak durmasını isterken, bir yanım gitsin istemiyordu. Hep yanımda kalsın.

Otele gittiğimde ilk işim, hastalığı araştırmak olmuştu. Gün boyu bilgisayarımdan en ince ayrıntısına kadar araştırmıştım hastalığı. Olay sırasında elime aldığım yaraya o kadının kanı bulaşmıştı ve hastalığa yakalanma riskim çok yüksekti. Bu şehirdeki en iyi doktoru bulup ertesi gün için randevu almıştım.

Yatağa girdiğimde başımı koyduğum yastık, taş olmuştu sanki. Yorgunluktan ve uykusuzluktan gözlerim açılmıyordu ama gözlerimi kapattığım an, o kadın geliyordu gözümün önüne. Yaşadığım vicdan azabı hepsinden beterdi.

Nazlı'nın inlemesiyle korku içinde başımı kaldırıp Nazlı'ya baktım.

"Ne oldu Nazlı? Sancın mı var?" Benim korkulu halime rağmen Nazlı gülümsüyordu.

"Bebeğim.. Bebeğim kımıldadı." Nazlı'nın yüzüne boş boş baktım bir süre. Bebeğim,can parçam.. Şuan tek hissettiğim, yüreğimdeki sızıydı. İçin için ağlamak istiyordum. Ama sessizliğe bürünmekten başka çarem yoktu.

Nazlı'nın elini yüzümde hissedince gözlerim kapalı halde yaklaşıp göğsüne sığındım. Ona yaklaşmaya korksam da ona ihtiyacım vardı. Sevgisine, sıcaklığına, şefkatine.

Gözleri eskisi gibi boş bakmıyordu Nazlı'nın. Bakışında, dokunuşunda, içten gülüşünde sevgisini hissettiriyordu. Bana kızdığında bile sevgisini hissediyordum. Şimdiye kadar, yüreğimde yarım kalan sevdama yanarken aslında hep Nazlı'yı yarım bırakmışım meğerse. Oysaki yüreğimde sevda sandığım şey, bana imkansız geldiği için bunca zaman yüreğime ağırlık yapmış. Yüreğime habersizce yerleşen gerçek aşk Nazlı'ya aitmiş. Beyza ise bir hiçmiş. Bunu anlamam geç olmuştu malesef. Farkına varana kadar, Nazlı'yı çok yıpratmışım.

Kabuslarla geçen gecenin ardından gözümü yeni güne açtığımda gün ışığı odayı doldurmuştu. Öylesine yorgundum ki sanki hiç uyumamıştım. Yanımda uyuyan Nazlı'nın yüzünü seyrettim bir süre. Yüreğindeki huzursuzluk yüzüne yansımıştı. Parmağımla yüzünü okşadım bir süre. Ondan ayrı geçen bir gece ne kadar da zor gelmişti. İlk kez bir geceyi ayrı geçirmiştik.

Yataktan çıkıp kendimi balkona atarken sabahın ayazı her zerreme işlemişti. Yüreğim öylesine yanıyordu ki ferahlamaya ihtiyacım vardı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Düşündüğüm her yolun sonu çıkmazdaydı. Ve ben, o çıkmazlarda kaybolmak üzereydim.

Üzerime kapanan örtüyü hissetmemle sıçramam bir oldu. Yanıma kadar gelip üzerime örtü örten Nazlı'yı fark etmemiştim. Başımı kaldırıp yüzüne bakınca gözgöze geldik.

"Neyin var senin dünden beri." Deyişiyle bakışlarımı kaçırıp "Hiç" diyebildim. Bunu ona söylemek istemiyordum. Benim tanıdığım Nazlı, bu durumda benle daha yakından ilgilenecekti. Oysaki ben ona dokunurken bile korkarak dokunacaktım. Hastalığımın ilerleyen dönemlerinde onun gözünün önünde eriyecektim. O da benle birlikte acı çekecekti.  Hastalığımdan emin olmadan kimseye bir şey söylemek istemiyordum.

Aceleyle kahvaltı yapıp doktora gitmek için hazırlanırken Nazlı'nın soru sormaması için bir an önce çıkmak istiyordum. Yanından geçerken "Ben çıkıyorum." diyerek soru sormasına fırsat vermeden dışarı çıktım.

Serhat abimin odasına uğrayıp Nazlı'ya göz kulak olmasını istedim. Serhat abim, Ömer abimden farksızdı benim için. Hayattaki en güvenilir insanlardan biriydi.

Vakit kaybetmeden hastaneye gidip durumumu öğrenmek için muayene olmuştum. Fakat sonuç, beklediğim gibi değildi. Doktorun sözleri beni biraz daha karamsarlığa sürüklemişti.

"Açık yaraya HIV virüslü kan bulaştığı takdirde virüsün bulaşma ihtimali yüksek. Ve siz, elinize bulaşan kanla uzun süre temas ettiğinizi söylüyorsunuz. Şimdilik sadece ihtimallerle konuşabilirim. HIV virüsünün kanda belli olması için birkaç ay geçmesi gerekiyor. Şuan tahlil yaparsak, aldığımız sonucun hiçbir anlamı olmayacak. HIV taşıyıcısı olmadığınızdan emin olana kadar kesinlikle cinsel temasta bulunmayın. Kan vermeyin. Vücudunuza batan kesici ve delici aletlere başkasının temas etmemesine dikkat edin..."

Doktor, konuşmaya devam ederken benim aklım başımda değildi sanki. Aylarca bu bilinmezlikle nasıl yaşayacaktım? Nasıl bu duruma dayanacaktım? Peki ya Nazlı! Bunu duyarsa kahrolurdu.

Emin olmak için birkaç doktora daha gitmiştim ama aldığım cevap hep aynıydı. Hasta olma ihtimalim yüksekti. Ömrü kısaltan ve hep hastalıklarla bedenimi tüketecek bir virüs damarlarımda dolaşıyordu.

Gün boyu sokaklarda dolaşıp beynimi patlatırcasına düşündüm. Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki çıldırmak üzereydim. Kendimi biraz toparlayıp otele gittim. Nazlı'nın karşısına bu halde çıkmak istemesem de gün boyu onu yalnız bırakmıştım.

Odaya girdiğimde namazı bitirmiş, dua ederken gördüm. Sanırım ağlamıştı. Benim yüzümden miydi bu yaşlar? Keşke en baştan gitmesine engel olmasaydım. Yanımda olduğu sürece acı çekecekti. Kendimi kahrettiğim gibi onu da üzüyordum. Bu defa gitmek istese engel olmayacaktım kesinlikle. Gidişi canımı acıtsa da onu üzmek daha çok canımı yakıyordu.

Duasında bana da yer var mıydı acaba? "Benim için dua et." Desem, en içten dualarını benim için ederdi biliyorum.

Hastalığı araştırmaktan kafayı yiyecektim neredeyse. Nazlı'nın farketmemesi için telefonumu şifrelemiştim. Hastalığık sebebiyle ileriki zamanlarda başıma neler geleceğini araştırıyordum sürekli.

Hava almak için dışarı çıkmamla Serhat abimi gördüm yanımda. Uzun zamandır içmediğim sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirirken ağzımdan çekip yakmama izin vermedi.

"Ne yapıyorsun abi? Ver şu sigarayı."

"Asıl sen ne yapıyorsun? Nedir senin bu halin? Dünden beri Harun gitti, yerine başka biri geldi. Yaşadığın şey kolay değil biliyorum ama bu kadar da zor değil. Bütün gün ortalıkta yoktun. Kadının cenazesine bile katılmadın. Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Cenazeyi kaldırdınız mı? İlgileneceğime söz vermiştim ama onu da beceremedim."

"Ben hallettim herşeyi. Sabahtan beri sana ulaşamıyorum. Nazlı, otelde yalnız kaldı bütün gün. Hamile karını tanımadığı bir şehirde tek başına bırakıp nereye kayboluyorsun?"

"Sen varsın diye..."

"Ben varım öyle mi? Ben Nazlı'nın nesi oluyorum? Çok zor durumda kalmadıkça benden yardım isteyebilecek biri değil Nazlı. Ben birkaç kez merak edip aradım. Ulaşamasaydım odaya girip bakabilir miydim?"

"Nazlı, başının çaresine bakabilecek biri. Çocuk değil. Ben de insanım, işlerim var. Yeter, üstüme gelmeyin artık! Rahat bırakın beni."

Sinirle ordan yaklaşırken konuşmasına fırsat vermedim. Nazlı'yı benim kadar merak edemezdi. Keyfime göre hareket ediyor gibi mi görünüyordum acaba?

Nazlı'yla mecburiyet dışında konuşmuyorduk. O kırgındı, ben ise paramparça. Yanımda yatarken ona sarılıp herşeyi anlatırken şefkatiyle beni sarıp destek olsun istiyordum ama bunu duymasına dayanamazdım. Şimdi de üzülüyordu ama öğrendiği zaman daha çok üzülecekti. Her halükarda üzüyordum onu. Her halim zarar veriyordu ona.

Nazlı'ya yapacağım en büyük iyilik, onu kendimden uzaklaştırmak olacaktı. Bir süre ailesinin yanına gitmesini isteyecektim.

Kahvaltı yaparken aceleyle yerinden kalkıp giyinmeye başlamıştı. Nereye gittiğini sorduğumda cevapsız kalmıştı. Birlikte planımız yoktu. Dışarı çıkacağımızı söyleyememişti önceden.  "Ben çıkıyorum." Diyerek yanımdan geçerken ne yapmaya çalıştığını anlamak zor değildi. Benim yaptığımla cezalandırmaya çalışıyordu beni. Kalkıp yanına giderken ikimiz de öfkeliydik.

"Nispet olsun diye benim yaptığımı mı yapıyorsun?"

"Nispet olsun diye senin yaptığını yapsam, dışarı Yasin'le çıkardım. İhtiyacım olduğunda onu çağırırdım yanıma."

Bunca şeyin üzerine karşımda Yasin'in adını anması adeta delirtmişti beni. Benim yaptığımla kıyaslıyordu. Burda Beyza'yla vakit geçirmem büyük bir hataydı ve şimdi o hatamın bedelini ödüyordum. Karımın ağzından eski sevgilisinin adını duyarak.

Hiçbir şey bana bu kadar ağır gelmemişti. Gözüm dönmüştü resmen. O öfkeyle elimi nasıl kaldırdığımın bile farkında değildim. Karşımda, kendini korumak için geri çekilen Nazlı'ya bakınca annem geldi gözümün önüne. Babam ona vurduğunda kendini tıpkı böyle korumaya çalışırdı. O zamanlar nefret ettiğim babama mı benziyordum? Annem için canım yanarken, onun yaşadıklarını karıma yaşatacak kadar adi miydim?

Öfkemi duvardan çıkarırcasına havadaki elimi duvara çarpıp yumruklamaya başladım. Nazlı engel olmaya çalışıyordu ama nafile. Yüreğim öyle yanıyordu ki acımı bir şeylerden çıkarmam lazımdı.

Duvara çarptıkça elimdeki derin yara açılmış, kanamaya başlamıştı. Üstelik Nazlı'nın elleri bileğimi tutmuşken. Kolumu elinden kurtarmaya çalışıyordum fakat sımsıkı tutan elleri ayrılmıyordu bileğimden. Hemen burdan uzaklaşması gerekiyordu. Hiçbir şekilde kanıma temas etmemeliydi.

"Dokunma sakın. Nereye gidiyorsan çık git." Diye bağırışıma önce itiraz etse de sonradan çıkıp gitmişti. Hızla çarpıp çıktığı kapının arkasına oturup çöktüğüm yerde kaldım. Ne kadar kaldım bilmiyorum. Kendimde değildim sanki. Bir çıkar yol düşünmeye çalışıyordum fakat bütün yollarım kapanmıştı. Ne yaparsam yapayım her şekilde Nazlı'ya zarar veriyordum.

Telefonumun çalınma sesiyle yerimden zoraki kalkıp telefonu açarken Serhat abinin sesini duydum.

"Nazlı hastaneye gitmek istediğini söylemişti ama gelmedi. Vaz mı geçti?" Deyişiyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Nazlı çıkıp giderken hastaneye gittiğini düşünmüştüm oysaki.

"Nasıl gelmedi? Çoktan çıktı. Ben ararım şimdi onu." Deyip telefonu kapatıp hemen Nazlı'yı aradım ama yerdeki çantanın içinden  gelen telefonunun sesiyle şok oldum. Nazlı telefonunu almamıştı. Hatta çantasını bile almamıştı. Telaşla odadan çıkıp Serhat abinin odasına koştum.

"Abi, Nazlı yok abi. Telefonunu, çantasını da almamış. Nereye gider bu halde?"

"Tamam sakin ol. Yanına hiçbir şey almamışsa buralardadır. Parasız adım atılmaz. Etrafa bakınalım buluruz mutlaka."

Otelin her yerini talan ettiğimiz halde Nazlı'dan bir iz yoktu. Aynı yerlere defalarca bakmıştım onu bulabilme umuduyla. Yanına hiçbir şey almadan ne kadar uzaklaşabilirdi? Nereye gidebilirdi? Kimliği bile çantasındaydı. Dışarda başına birşey gelirse nasıl haber alacaktık.

Defalarca lanet ettim kendime. Böyle bir şey olmasına nasıl izin verebilirdim. Başına bir şey gelirse kendimi asla affetmeyecektim.

Serhat abimle birlikte gün boyu dışarda Nazlı'yı aramıştık ama bir iz yoktu. Aileme haber verip telaşlandırmak istemiyordum ama abim beni aradığında telaşlı sesimden anlamıştı bir sorun olduğunu.

"Eyüp, teyzesiyle konuşmak istiyor ama telefonuna cevap vermiyor. Nazlı yanındaysa telefonu versene."

"Abi.. Nazlı.. Nazlı yok yanımda."

"Yine yalnız mı bıraktın kızı? Sesin kötü geliyor. Bir sorun mu var?"

"Nazlı yok abi. Gitmiş." Derken kelimeleri zor toparlıyordum.

"Nasıl gitmiş? Nereye gitti? Neler oluyor orda yine?"

"Biz tartıştık biraz. Sonra çıkıp gitti. Telefonu, çantası, herşeyi burda ama kendisi yok."

"Ne yaptın lan kıza? Yine o sürtüğün peşinde mi dolaştın? Kız, herşeye rağmen senin yanında kalmayı göze aldı. Mükafatı bu muydu?"

"Yeter abi! Hepiniz bir olmuş, beni delirtmeye çalışıyorsunuz. Üstüme gelmeyin artık."

Abim küfür etmeye başlayınca dinlemeden kapattım telefonu. Şuan kimseyi çekecek durumda değildim. Tek isteğim Nazlı'ya ulaşmaktı. Telefonum tekrar çalmaya başlayınca abimin aradığını düşünüp açmadım telefonu. Israrlı çalışıyla elime alınca ekranda yabancı bir numara vardı. Nazlı'dan bir haber alma ümidiyle telefonu telaşla açınca karşıdan bir erkek sesi duydum.

"İyi akşamlar. Harun beyle mi görüşüyorum?"

"Evet benim."

"Ben, karakoldan arıyorum. Eşiniz Nazlı hanım için aradım." Deyişiyle beynimden vurulmuşa döndüm. Nazlı'dan bir haber almak için çırpınırken kötü haber almayı kaldıramazdım. Birkaç saniye içinde aklımdan bir sürü kötü ihtimal geçmişti.

"Nne.. ne oldu Nazlı'ya. Kötü bir şey mi oldu?"

"Bize gelip kaybolduğunu ve size ulaşmak için hiçbir imkanı olmadığını belirtti. Şuanda burda. Eğer..."

"Hemen geliyorum. Sakın bir yere gitmesine izin vermeyin. Birazdan ordayım."

Aldığım haberin heyecanıyla Serhat abimi bulup yanına gittim.

"Abi, Nazlı'yı buldum abi. Kaybolmuş, sonra karakola gitmiş. Hemen almaya gidelim."

"Çok şükür. Tamam gidelim hemen. Hangi karakoldaymış?" Sorusuyla afalladım.

"Bilmem. Telaştan sormayı unuttum." Deyip beni arayan numarayı aradığımda Serhat abi söyleniyordu.

"Ah Harun ah. Ne zaman akıllanacaksın?"

Adresi aldıktan sonra kısa sürede karakola ulaşmıştık. Arabadan inecekken Serhat abinin seslenmesiyle durup ona baktım.

"Karını böyle yıpratmaya devam edeceksen yanında kalmasın. Ya kendini toparla ya da bir süre ayrı kalın. Derdin ne bilmiyorum ama hiçbir şey, karını bu hale getirmeni gerektirmiyor."

Adımlarım Nazlı'ya doğru giderken aslında uzaklaşıyordum ondan. Nazlı'ya ne kadar uzak olsam o kadar iyiydi onun için. Mutluluğumuzdan önce düşünmem gereken, onun ve bebeğimizin sağlığıydı. Düşük olan bir ihtimal uğruna herşeyi ondan saklayıp yanımda olmasına izin vererek sağlığını tehlikeye atamazdım. Durumu anlatırsam yanımda kalmak isteyecekti. Beni bu durumda yalnız bırakmayacağına adım gibi emindim.

Nazlı'yı görmenin heyecanıyla bir an herşeyi unutup sevinçle yaklaşırken yüzüme bile bakmadan arkamdan gelen Serhat abiye yaklaşmasını izledim. Yanılmamıştım.. Gitmek istiyordu. Ve ben, gitmesine engel olmayacaktım.

"Nazlı, beni dinle." Diyerek yanına yaklaştım.

"Ben götürürüm seni havaalanına. İster eve git, ister ailenin yanına. Sen bilirsin. Kendimizi toparlamamız için biraz zamana ihtiyacımız var."

"Ben sana çok zaman verdim. Ama sana verdiğim zaman, aleyhimize işledi. Artık istediğini yap. Benim için yoksun. Bittin.. bittik."

Son sözlerini söyleyip giderken çaresizce baktım arkasından. Bu kadar mı kırmıştım onu? Yaşadıklarımın şokuyla nasıl da üzmüştüm. Daha fazla üzmeye hakkım yoktu. Haklıydı. Her defasında biraz zaman isterken, geçen zamanın kıymetini bilmemiştim. Nazlı'nın kıymetini bilmemiştim.

İlk kez onu kaybetme korkusu yaşarken ilk kez yüreğimin bu kadar yandığını hissediyordum. Ve ilk kez onu bu kadar sevdiğimi hissediyordum. Kaybedince mi anlıyordu insan?

Her adımı onu biraz daha benden uzaklaştırırken arkasını dönüp bakmayacak kadar bitmiştim onun için. Bir veda bile etmeyi çok görüyordu.

"Hatun." Deyişimle olduğu yerde dururken bakışları yerdeydi.

"Sana yaşattığım herşey için affet beni. Sana kal diyemem. Kalma yanımda. Daha fazla üzerim, kırarım seni. Git. Ama beni affet. Hakkını helal et bana."

"Helal olsun." Derken sesinin titrediğini duyuyordum. Gidişi isteksizdi. Belki "Kal" desem, hiç itiraz etmeden kalacaktı.

Sevdiğim kadının ardından bakarken canım yanıyordu.
"Gitme" demek istedim.
"Gitme kal. Sana ihtiyacım olduğu için değil, seni sevdiğim için kal."
Ama diyemedim. Ona daha fazla zarar veremezdim.

Belki bu son görüşüm olacaktı Nazlı'yı. Belki tamamen çıkacaktım hayatından. Test yapana kadar geçen birkaç ayda elimden geldiğince uzak duracaktım.

"Affet beni Nazlı'm. Affet. Senin için senden vazgeçmek zorundayım."

Bölüm sonu..

Bu bölüme bu şarkı iyi gider..
Sen imkansızsın
Sensizlik imkansız
Aşk imkansız...

Continue Reading

You'll Also Like

88.4K 7.9K 37
KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZ DEĞİLDİR İNSAN; AMA RUHU... YALNIZDIR.
2M 11.2K 9
🌺 ~ " Muâşaka Serisi " ~ 🌿 . . . . . En büyük hayalim Anne olmaktı.. Kendi canımdan bir Can'a can olmaktı.. Aylarca karnımda, ölene kadar d...
79.3K 4.3K 20
Sensizken kendime ölesiye yemin etmiştim. Ödeşeceğiz Sevgilim..
191K 22.3K 62
Portakal Kabuğundan MASAL olur mu? Ben yazarsam olur :) Portakal Kokulu Kız'ın arkadaşı Pelin ve tuzlu deniz kokulu adamın arkadaşı ağır adam Öm...