(23) FEDAKARLIK

26.1K 1.7K 615
                                    

ÖMER'İN AĞZINDAN

Her yerinde Elif'ime ait anılar olan evim artık yoktu. Kendi ellerimle yok etmiştim Elif'imin izlerini. Evdeki eşyalarla birlikte Elif'ime ait herşey de gidiyordu. Eşyalardaki dokunuşu, kokusu, odalarda yankılanan sesi, gözlerimden bir an olsun silinmeyen hayali. Gitmesin istiyordum. Ona ait hiçbir şeyi almasınlar elimden. Hayatımın geri kalanında onun izleri olmadan nasıl yaşayacaktım. Onun hatıralarıyla yaşamayı çok görmüşlerdi bana.

Bir tek bahçesine dokunmalarına izin vermedim. Kendi elleriyle sulayıp sevgiyle büyüttüğü çiçeklerini hiç ihmal etmedim. Çocuklarımız adına aldığım fidanlar, çocuklarımızla birlikte büyümüştü. Ömrüm yettiğince sahip çıkacaktım bahçemize. Benden sonra ise çocuklarıma miras kalacaktı.

Elif'imin bana emanet ettiği en kıymetli şey ise üç yavrumdu. Ama onlara gerekli özeni gösteremiyordum. Sevgimi, ilgimi eksik etmemeye çalışıyordum ama olmuyordu. Çocukların sorunlarıyla hep Elif ilgilendiği için nasıl davranacağımı, neye ihtiyaçları olduğunu bilmiyordum. Onlar için yapabildiğim tek şey, sevgimi eksik etmemekti.

Nazlı ve Harun.. Hayatlarını benim çocuklarım için feda ettikleri için ninnet borçluydum onlara. Benim çocuklarıma sahip çıkmak için evlenmiş olsalar da artık kendilerine ait bir hayatları vardı. Yeni evlerinde huzura ihtiyaçları vardı. Ama çocuklarım Nazlı'yı görmeden duramıyorlardı.

Nazlı, konakta yaşadığı kötü olaylara rağmen sırf çocukların yanında olmak için sürekli konağa geliyordu. Üstelik kendi hayatlarını kurmak için taşındıkları ev konağın hemen karşısındaydı. Yeni evlerinde bile kendi hayatlarını yaşayamıyorlardı.

Evliliklerinin ilk günlerinde balayına gitmek yerine Ravza'nın hastalığı yüzünden hastanede geçirmişlerdi. Tatile gitmelerine hep çocuklarım engel oluyordu.

"Ravza iyileşsin gideriz, çocukların okulu tatil olsun gideriz, bu ara iyi değiller sonra gideriz..." Hep bu tarz bahanelerle erteliyorlardı kendi hayatlarını.

Nazlı, benim çocuklarım için bu kadar çırpınırken benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne kadar çabalasam da bir anne kadar olamıyordum. Ailemin dilinde hep aynı söz vardı.

"Bu çocukların bir anneye ihtiyacı var."

Evet.. bir anneye ihtiyaçları vardı çocuklarımın. Nazlı bu görevi gereğinden fazla yerine getiriyordu ama onlara bu kadar yüklenmeye hakkım yoktu. Onların da kendilerine ait bir hayatları olmalıydı.

Onlar, birbirlerini sevmedikleri halde sırf benim çocuklarım için hayatlarını feda etmişti ama ben bu fedakarlığı yapamıyordum çocuklarıma. Oysaki kendimden önce düşünmem gereken, anneye muhtaç üç yavrum vardı. Yapmam gereken şey belliydi; kendi çocuklarım için Elif'imin acısını yüreğime gömmeliydim.

Uzun süredir ailemin aklında olan ve sürekli evde anılan bir isim; Zeynep..

Babam karşımda oturmuş, yine aynı sözleri tekrarlarken kucağımda uykuya dalan Ravza'yı seyrediyordum. Herşeyiyle annesinin kopyası olan yavrum, sanki annesinin yüzüne hasret kalmayayım diye gelmişti dünyaya.

"Oğlum, bak ne kadar yıprandın sen de. Senin işin mi çocuk bakmak? Yükünü hafifletecek bir kadına ihtiyacın var."

"Bu evde bir bakıcıya ihtiyaç varsa benim koynuma girmesine gerek yok baba. Nazlı'nın zorlandığının farkındayım. Ona yardım edecek bir bakıcı bulurum ben."

"Eve gelen bakıcının neler yaptığını gördük. Onların bakıcıya değil anneye ihtiyacı var. Senin de bir kadına.  Gel inat etme. Bak Zeynep iyi kızdır. Sana da çocuklarına da sahip çıkar."

ÖMRE BEDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin