(40) YANIMDA KAL

19.3K 1.6K 287
                                    

NAZLI'NIN AĞZINDAN

Güven;
Benim, hayatım boyunca yaptığım en büyük hataydı. Hayatımdaki en ağır güven darbesini nişanlım ve bizi ayırmak için elinden geleni yapıp nişanlımla evlenen dostumdan yediğimi düşünürken daha ağırını yaşayabileceğimi sanmıyordum. Ta ki Harun'un telefonunda Beyza'nın sesini duyana kadar.

Bana söylediklerini umursamıyordum bile. Bugün tanıdığım kadarıyla ne kadar karaktersiz biri olduğunu anlamıştım. Aramızı bozmak için her şeyi yapabilecek, her türlü yalanı söyleyebilecek kadar adi biriydi. O yüzden söyledikleri önemsizdi.

Ama gecenin bu saatinde, Harun'un telefonunu açmaya cüret edebilecek seviyeye geldiyse bu saatten sonra Harun'un açıklamaları da anlamsızdı. Tıpkı Beyza'nın sözleri gibi.

Telefon kapandığı halde hala kulağımda, olduğum yerde aklımdaki onlarca şeyle savaş halindeydim. Aklıma gelen en kötü ihtimal, içmiş olmasıydı. Çünkü içtiği takdirde her türlü kötülüğe de bulaşabilirdi.

Evlenmeden çok önce abisi sayesinde ağzına almamaya tövbe ettiğini biliyordum. Başka türlü, evlenme ihtimalim yoktu onla. Ama şimdi, eski hayatıyla karşılaşınca bozmuş muydu tövbesini?

En geç iki saat içinde geleceğini söylediği halde aradan saatler geçmesine rağmen gelmemişti. Telefonuna cevap vermiyordu ve en son Beyza açmıştı telefonu.

Bu saatten sonra bana yapacağı hiçbir açıklama, telefonu Beyza'nın açıp bana o sözleri söylemesini telafi edemezdi. Karısının gururunu böyle adi bir kadına ezdirecek bir adamla işim olamazdı artık. Bu, bardağı taşıran son damla olmuştu. Sevgisiz yaşamaya dayanmıştım, beni onla muhatap etmesine dayanmıştım ama kadınlık onurumu böyle aşağılık insanlara çiğnetemezdim. Burda daha fazla kalıp Harun'la yüz göz olmak istemiyordum.

Valizimi alıp otelden çıkarken gün ağarmaya başlamıştı. Allah'ın rahmetinin en çok indiği saatlerde bir başıma yürüyordum sokaklarda. Saatlerce yürümek istiyordum. Nereye gittiğimi umursamadan, kendimle başbaşa.. şu anda ben bile kendime kalabalık geliyordum. Kafamın içinde onlarca düşünce, her birinin sonu Harun'a çıkıyordu. Ama benim yolum ona çıkmayacaktı. O, kendi yolunu seçmişti.

Yorgun bedenimi bıraktığım bankta ne yapacağımı düşündüm. Herşeyden önce düşünmem gereken bebeğim vardı. Tek başıma her yere gidebilirdim ama bebeğim varken daha dikkatli olmalıydım.

Nihayet kafamı biraz toparlayabilmiştim. İstanbul'a gitmek istemiyordum ama başka çarem yoktu. Gelinliğimle, binbir umutla çıktığım baba evine böyle dönmek canımı acıtsa da dayanmak zorundaydım. Bize en iyi gelecek yer orasıydı.

Bir taksi bulup havaalanına doğru yola çıkarken telefonuma baktım. Ne bir arama, ne bir mesaj.. Harun'a dair hiçbir haber yoktu. Telefonda abimin numarasını bulup arayınca kısa bir çalışın ardından telefonda abimin sesini duydum.

"Prensesim, rüyanda abini mi gördün sabah sabah?" Diyen sevgi dolu sesi yüreğime hayat vermişti. Sevildiğini bilmek çok güzeldi. Bazen, keşke abim beni bu kadar sevmeseydi diye düşünüyordum. Abimin sevgi dolu yuvasından çıkıp sevgisiz bir adamla bir hayat geçirmek çok zordu.

"Abi." Deyişimden bile anlamıştı halimin iyi olmadığını.

"Nazlı'm, ne oldu? Hasta mısın?"

"Abi ben.. ben İstanbul'a geliyorum."

"Bu ne güzel sürpriz sabah sabah. Biz sizi haftaya bekliyorduk. Tatilden vaz mı geçtiniz?"

"Ben tek başıma geliyorum abi."

Telefonda kısa süren bir sessizlikten sonra konuşurken ses tonunun değiştiğini farketmiştim.

ÖMRE BEDELDove le storie prendono vita. Scoprilo ora