ÖMRE BEDEL

Door neclakursun

1.4M 98.7K 20.8K

BEDEL SERİSİ 2 Biz, hayatımızla ilgili planlarımızı yaparken kaderimizin, bize hiç ummadığımız yollar çizdiği... Meer

(1) TANITIM
(2) GEÇMİŞ
(3) DÖNÜLMEZ BİR YOL
(4) BAŞ BELASI
(5) İLK AŞK
(6) YİNE KAYBETTİK
(7) İÇİM YANAR
(8) KARAR
(9) İLK ADIM
(10) NİŞAN
(11) ZOR KARAR
(12)YARGISIZ İNFAZ
(13) DÜĞÜN
(14) VEDA
(15) İLK HEYECAN
(16) YENİ GELİN
(17) ELİF RAVZA
(18) VİCDAN
(19) GÜVEN
(20) YENİ BİR HAYAT
(21) TATLI HEYECANLAR
(22) HAYIRLI AMEL
(23) FEDAKARLIK
(24) ❤ANNE❤
(25) MÜJDE
(26) MUCİZE
(27) CAN
(28) HIRS
(29) HOŞGELDİN
(30) ASLA
(31) AİLEM
(32) KESKİN BIÇAK
(33) ESKİ YARA
(34) BERDEL
(35) ÖZEL BÖLÜM
(37) KÖRDÜĞÜM
(38) SEVGİ NEYDİ?
(39) SON PİŞMANLIK
(40) YANIMDA KAL
(41)ARAF
(42) İMKANSIZ
(43) HUZUR
(44) HASRET
(45)
(46) YÜZLEŞME
(47) İMTİHAN
(48) GERÇEKLER
(49) VEFA
(50) BİZ OLMAK
(51) ANNE OLMAK
(52) MELEĞİM
(53) HAYIR
(54) EVLAT ACISI
(55) UMUDUM
(56) ARMAĞAN
(57) VUSLAT
(58) FİNAL
ÖMRE BEDEL'İN SERÜVENİ
ÖZEL BÖLÜM

(36) SADAKAT

20.8K 1.6K 414
Door neclakursun

NAZLI'NIN AĞZINDAN

Fatma'nın ardından aşağı indiğimde ağlayarak alt kata indiğini görünce şaşırmıştım. Babasıyla ne konuştuğunu duyamıştım ama hoş olmayan bir konuşma olduğu belliydi. Babasının uzattığı eli geri çevirip burda kalmayı seçmişti. Geldiğinden beri yüzüne bakmayan adamı tercih etmişti.

Bir bakıma en doğru kararı vermişti. Babası, en başta yapması gereken şeyi şimdi yapıyordu. Kendi çıkarları uğruna kızını harcamayı göze alıyordu. Fatma'nın, ailesiyle arasında yaşananları bilmesem de şahit olduğum durum yeterliydi anlamam için.

Avluda büyük bir tartışma yaşanıyordu ve Fatma'nın babası, kovulurcasına gönderilmişti. Giderken tehditler savurmayı ihmal etmemişti. Fatma'nın yanına gidecekken Mahir'in içeri girdiğini görünce vazgeçtim. Fatma, gün boyu ortalıkta görünmemişti.

Harun'a şirketle ilgili hiçbir şey sormuyordum. Beyza konusu hiç geçmiyordu aramızda. Anlaşmaya neden itiraz etmediğimi bile sormamıştı. Ömer abiyle de konuşma imkanı bulamamıştım henüz.

Beyza gelip gitmişti ama ardında enkaz bırakmıştı. İster istemez Harun'a karşı tavrım değişmişti. Benim aksime Harun bana eskisinden daha ilgiliydi. Nedense samimi gelmiyordu bana bu ilgisi.

Gülsüm annenin akrabasının düğünü vardı ve Harun'la benim de düğüne gelmemizi istemişti. Üzerime giydiğim yeşil elbisemi başıma taktığım açık renk eşarpla tamamlamıştım. Ben kısa sürede hazırladığım halde Harun banyodan çıkmak bilmiyordu. Birkaç defa banyonun kapısını çaldığımda cevabı hep aynıydı. "Geliyorum, az kaldı."

Nihayet banyodan çıktığında saçıyla uğraştığı belliydi. Odaya girdiğinde beni baştan aşağı süzüp söylenmeye başladı.

"İki dakika geç çıktım diye kapıyı kırdın ama sen hazır değilsin."

"Hazırım ya, görmüyor musun?"

"Bu kadar mı?"

"Evet bu kadar. Daha ne yapmamı bekliyorsun?"

"Ne bileyim. Kadınlar düğüne makyajsız gitmez. Sen yapmayacak mısın?"

"Benim, senden başkasına makyaj yaptığımı gördün mü?"

"Yapma zaten. Tek bana özel olsun." Derken kendimi Harun'un kolları arasında buldum. Öpmek için dudağını uzatmasıyla yanağımı çevirince öpücüğü yanağımı bulmuştu.

"Hadi geç kalıyoruz." Diyerek kendimi geri çekince söylenmeye başladı.

"Lan kendi karımı rahatça öpemiyorum."

"Akşam öpersin. Annen bizi bekliyor."

"Akşam faiziyle alırım haberin olsun. Bak, sözünü unutma."

Evden çıkana kadar Harun'la atışmamız devam etmişti. Sonunda inat edip, öpücüğünü almadan çıkmamıştı evden. Dışarı çıktığımızda, soğukta beklemekten yorulmuş halde bekleyen Gülsüm anneyle karşılaştık. Mevsim kıştı ve gece yağmaya başlayan kar, kısa sürede etrafı beyaza bürümüştü.

"Nerde kaldınız? Ağaç oldum burda."

"Hep senin oğlun yüzünden anne. Ben de içerde ağaç oldum."

"Tahmin etmiştim zaten. Ayna görünce yapışıp kalıyor. Ayırabilene aşk olsun."

Gülsüm anneyle bir olup Harun'a laf atarken, Harun dayanamayıp lafa girdi.

"Ya siz gelin kaynanasınız. Birbirinizi yemeniz gerekirken, ikiniz bir olmuş beni gömüyorsunuz. Doğaya aykırı bir durum."

Arabaya binecekken elimi arabanın arka kapısına atınca Gülsüm annenin engeliyle karşılaştım.

"Sen öne geç kızım."

"Olur mu öyle şey anne? Senin önüne oturamam. Sen geç öne."

"Büyük sözü dinle. Geç otur kocanın yanına." Demesiyle Harun'un sesi geldi.

"Töbe bismillah. Başımıza taş yağacak bunlar yüzünden. Bunlar normal değil."

"Boşver kocayı anne. Biz senle yanyana oturalım. Hem dedikodu yaparız." Deyişimle ikimiz de arkaya oturduk.

Düğün mekanına girdikten kısa süre sonra Harun ortalıktan kaybolmuştu. Gülsüm annenin akrabalarıyla tanışıp öpülmekten yorulmuştum artık. Gülümseyerek bize doğru gelen bir kadın, masamıza oturup Gülsüm anneyle muhabbete başladı.

"Siz kız tarafı mısınız?"

"Evet. Gelin, yeğenim sayılır."

"Damat tarafına sordum sizi, tanımıyormuş. Tanışmak istedim. Akraba olduk sayılır. Ben de damadın halasının kaynanasının kardeşiyim."

Nihayet Harun gelip yanıma oturunca ben sormadan açıklama yapma gereği duymuştu.

"Kuzenleri çoktandır görmüyordum. Muhabbete daldık."

"Biz de burda yakın akrabamızla muhabbet ediyoruz." Diye fısıldayışımla kadına dikkatlice baktı.

"Kim bu? Tanımıyorum ben."

"Gelinin eşinin halasının kaynanasının kardeşiymiş."

"Allah kabul etsin. Ben de nerden tanıyorum diye düşünüyorum. Nasıl tanımam bu kadar yakın akrabayı."

Harun'la gülüşülürken kadının bakışları beni buldu.

"Kızınız da çok güzelmiş maşallah. Adın ne yavrum?"

"Hadi teyzeye adını söyle minik kız. Kaça gittiğini de söyle." Diye fısıldayan Harun'a gülmemeye çalışarak adımı söyleyişimle kadın tebessüm etti.

"Adın da senin gibi güzelmiş. Abin kızmazsa seni oğlumla tanıştırayım..."

"Ama ben..." Deyişimi umursamamıştı bile.

"Bak, oğlum orda oturuyor. Seni çok beğendi. İstersen dışarda..."

"O lafı tamamlama sakın!" Harun'un masaya vurarak tepki vermesiyle yerimizden sıçrarken, kadın neye uğradığını şaşırmıştı.

"Neye kızdın evladım. Kötü bir niyetle söylemedim. Anlaşırlarsa hayırlısıyla gelip isteriz."

"Ben şimdi hayırlısıyla onun, karıma bakan gözlerini oyayım. Belki anlaşırız." Diye hışımla yerinden kalkacakken Gülsüm anne, kolundan tutup durdurmaya çalıştı.

"Oğlum yapma. İnsanların böyle güzel gününde olay çıkarma."

"Harun abartma lütfen. Evli olduğumu nerden bilsin."

"Parmağındaki yüzüğü de mi..." Diyerek elimi tutup bakınca lafı yarıda kaldı. Alyansımı aldığımda çok zayıftım ve  hamilelikten sonra kilo aldığım için sıkmaya başlamıştı.

"Nerde yüzüğün?"

"Senin yüzüğünün yanında. Hani o hiç takmadığın yüzüğün."

"İnsanlar bize bakıyor. Dışarı çıkıp sakin bir yerde halledin ne derdiniz varsa." Diyen Gülsüm annenin uyarısıyla Harun, elimden tutup hızla dışarı çıkardı. Arabaya binince arabayı hareket ettirmeden kızgın bakışlarını bana çevirdi.

"Bana inat mı çıkardın yüzüğü? Günlerdir moralin bozuk diye acısını böyle mi çıkarıyorsun?"

"Sana inat etsem yüzüğü çıkarmak yetmezdi. Canımın acısını senden çıkarmaya kalksam dayanamazsın."

Yüreğimdeki kıyameti gözlerimle haykırırcasına Harun'un gözlerine baktım. Bir şey söylemesine fırsat vermeden arabadan inip kapıyı sertçe çarparak yürümeye başladım. Önümde uzayan karla kaplı yolda yürürken, buz gibi hava bile yüreğimdeki yangına kâr etmiyordu.

Harun, küçük bir kıskançlığa bile dayanamazken, benim yaşadıklarıma dayanmamı bekliyordu. Oysaki o yangının bir damlası bile yakıp kül ederdi ortalığı.

"Nazlı, sana diyorum dursana." Elimi tutup durdurmasıyla yüzüne bakmadan olduğum yerde durdum.

"Yapma böyle. Tamam haklısın. O kadın öyle konuşunca sinirlendim sadece. Bir de o herifin seni beğendiğini düşününce... Şey.. yani benim karıma kimse bakamaz."

"Yalnız kalmak istiyorum."

"Seni yalnız bırakmayacağımı biliyorsun. Bir çığlık faciası daha yaşamayalım. Hem doktor ne dedi; bebeğimiz bizi hissediyormuş. Şimdiden onun yanında tartışıp üzmeyelim."

Bebeğimden bahsedince farklı bir iklime dönüyordu yüreğim. Az önce fırtılarla savrulan yüreğimde güneşler açmıştı birden. Harun, elini karnıma koyup gözlerime bakarak gülümsedi.

"Bebeğim, biz annenle şakalaşıyoruz. Anne deli, baba deli olunca böyle oluyor işte. Sen bizim gibi deli olma tamam mı."

"Eve gidelim artık." Diyerek Harun'u geçip arabaya doğru giderken yanıma geldi.

"İçeri girelim. Annem, uzun süredir görmediği ailesiyle bir araya gelmişken hemen çıkmayalım."

Söz konusu Gülsüm anne olmasa, hiçbir güç beni tekrar o mekana sokamazdı. İçeri doğru giderken tekrar karnıma dokundu.

"Hala oynamıyor. Ne zaman başlar oynamaya."

"İçerde eline mendil veririz. Müziğe dayanamaz, halay başı bile olur." Deyişimle yüzüme acıklı bir bakış attı.

"Hamilelik sana yaramadı. Kadınların hamilelikte hormonları değişiyor dedikleri bu değildir inşallah."

İçeri girdiğimizde bizle konuşan kadın ve oğlu gitmişti. Bir süre sonra eve gitmek için yola çıkınca Gülsüm anne sonra geleceğini söyleyip orda kalmıştı. Harun arabayı yol kenarında durdurunca ne olduğunu merak ettim. "Sen de in." Diyerek inince Harun'un ardından indim. Arabayı tam kuyumcunun önüne park etmişti.

"Gel bakalım, hatunuma güzel bir hediye alayım." Demesiyle amacını anlayıp birşey demeden onla birlikte kuyumcuya girdim. İçeri girmemle gördüğüm kolye çok ilgimi çekmese de hemen ona yöneldim.

"Bak ne güzel kolye. Bunu hediye alabilirsin."

"Bak burda ne güzel yüzükler var. Kolyeyi sonra alırız." Ben kolyelere bakarken Harun, alyans çeşitlerine bakmaya başlamıştı.

"Hediye alırken beni değil kendini mutlu etmeye çalışıyorsun. Seni hangisi mutlu edecekse seçip al. Ben arabada bekliyorum." Diye çıkacakken eline aldığı alyansı adama gösterdi.

"Bunu çok beğendim. Aynısından bana uygun olan var mı? Gümüş istiyorum."

Şaşkın halde Harun'a bakarken elimi tutup yüzüğü parmağıma takmaya çalıştı.

"Nişanda yüzükleri sen seçmiştin. Bu kez ben seçeceğim."

Yüzüğü parmağıma takacağı sırada elimi geri çekince takamamıştı.

"Sen bana evlilik teklifi etmemiştin değil mi?"

"Ne teklifi hatun. Yeni icatlar çıkarma. Cevabını bildiğim soruyu niye sorayım?"

"Sen bilirsin. Sana yüzüklerinle mutluluk diliyorum. Ben takmayı düşünmüyorum."

"Tamam tamam gel buraya." Diye önüme geçmesiyle gülümseyerek gözlerine baktım. Harun'un ise bakışları etraftaydı.

"Öhöm öhöm.. şey.. hatun, benle evlensene."

"Hıı tamam. Bir ara hatırlat."

"Hı?"

"Serde odunluk olunca böyle oluyor işte. Aldık bir kere katlanacağız." Diyerek yüzüğü parmağıma takmasına izin verdim. Bu bahaneyle Harun'un da parmağında yüzüğü vardı artık.

Eve ulaştığımızda, çocukların şen şakrak sesleri avluda yankılanıyordu. Kar yağmasını fırsat bilip kartopu oynuyorlardı. Fatma ve Seher de aynı çocuksu heyecanla onlara eşlik ediyorlardı. Bizi farkeden Eyüp, savaşan bir komutan edasıyla elindeki kartopunu Harun'a fırlatıp bağırmaya başladı.

"Amcama hücum! Herkes elindekini amcama fırlatsın."

Harun önlemini almakta gecikince kısa sürede üstü başı beyaza bürümüştü. Berfin elindeki kartopunu bana atacakken Eyüp'ün engeliyle karşılaştı.

"Dur teyzeme atma. Bebeğe gelir, canı acır bebeğin."

Harun da onlara katılınca daha keyiflenmişti çocuklar. Ben de içeri girmek yerine onları izlemeyi tercih etmiştim. Arada bir elime kartopu alıp kime denk gelirse fırlatıyordum. Onlar bana atarken dikkatli davranıyorlardı.

Gözüm, alt katın penceresine takılınca Fatma'yı izleyen Mahir'i gördüm. Pencereleri yüksekte olduğu için sadece kafası görünüyordu. Bakışlarını Fatma'dan ayırmazken, Fatma onu farketmemişti. Fatma'ya kartopu atışımla gülerek bana bakınca penceresini işaret ettim. Başını pencereye çevirdiğinde Mahir'le gözgöze gelmişlerdi. Fatma, eline aldığı kartopunu Mahir'in olduğu pencereye fırlatınca arada cam olduğu halde Mahir, kar ona değecekmiş gibi kolunu siper etmişti yüzüne. Cama yapışan kar aşağı kayarken Mahir perdeyi kapatmıştı. Fatma'nın çocuksu, sevecen haline karşın Mahir çok soğuk duruyordu. Fatma, çok geçmeden içeri girmişti.

Bir anda gözümün önünde beliren beyaz tabaka yüzümü tamamen kaplarken yüzümün buz tuttuğunu hissettim. Harun'un kahkahası yanıbaşımda yankılanırken içimden küfürler yağdırmak geliyordu. Bir elini boynuma sarmış, diğer eliyle yüzüme kar tabakasını sürmeye devam ediyordu.

"Ne yapıyorsun sen ya? Öldürmeye mi niyetlisin?" Diye kızıp gidecekken boynuma dolanmış kolu engel olmuştu gitmeme.

"Benim hatunum çok nazlıymış, hemen küsermiş." Buz tutmuş yanaklarımı sıkarken hissetmiyordum neredeyse.

"İnsaf yok mu sende? Şu halime bak. Dondum sayende."

Boynuma sardığı koluyla beni kendine çekip yanağıma sıkı bir öpücük kondururken nefesinin sıcaklığıyla bir nebze olsun ısınmıştım.

"Yanaklara bak öpünce hemen kızardı. Ne oldu utandın mı?"

"Yanaklarım utançtan değil de soğuktan kızarmış olabilir mi? Beni bu hale getirdiğin için asıl utanması gereken sensin vicdansız."

Çocukları da alıp içeri girerken soğuktan titriyorduk. Salona girmemize Sultan hanımın asık suratıyla karşılaştık her zamanki gibi.

"Şu halinize bakın. Hiç utanma yok mu sizde?" Diye söylenmesine Harun cevap verdi.

"Neden utanalım. Edepsizlik mi yaptık?"

"Koskoca insanlar çıkmışsınız oyun oynuyorsunuz. Çocukların aklına uyuyorsunuz. Elalem laf edecek arkanızdan."

"Her tarafı kapalı avluda kim görüp laf edecek? Hem görseler kime ne."

"Baksana Hatice'nin gelinine. Çıkmış çocuk gibi oynuyor. Gelin dediğin ağır olur. Bu karı İstanbul'da yetişti, edep öğrenmemiş diye bazı şeyleri hoş görüyoruz ama Fatma burda yetişti. Ayıp nedir bilmesi lazım."

Beni göstererek hakaret edercesine konuşmasıyla kan beynime sıçradı.

"Ben edep gördüğüm için karşımda böyle rahatça laf söyleyebiliyorsun. İstersem dilini susturmayı bilirdim ama gördüğüm edep buna müsade etmiyor." Deyişimle gözleri faltaşı gibi açıldı.

"Di..dilimi susturmak mı? Beni yanlış anladın kızım. Öyle demek istemedim. Yani orda rahat yetiştiğin halde hemen buraya ayak uydurdun."

"Hadi eve gidelim hatun. Biraz daha burda kalırsak kötü şeyler çıkacak ağzımdan."

Sultan hanıma bakarak sinirli bir tavırla konuşmasıyla kendi evimize gittik. Üzerime kat kat giyindiğim halde hala üşüyordum. Çay demleyip televizyonda maç izleyen Harun'un yanına oturdum. Artık maç tutkusuna alıştığım için maç izlerken müdahale etmemeye çalışıyordum.

"Gs maçı mı var?" Diye soruşumla yüzüme bakmadan cevap verdi.

"Evet. Galatasarayı gömeceğiz o stada."

"Dikkat edin de siz gömülmeyin." Deyişimle hışımla bakışlarını bana çevirdi.

"Yanlış söyledin galiba. Beşiktaşlısın sen. Galatasarayı yeneceğiz."

"Hayır, galatasaraylıyım ve bunla gurur duyuyorum."

"Futboldan anlamadığın belli. Anlasaydın beşiktaşlı olurdun." Dediği anda galatasarayın gol atmasıyla "Gooolll" diye bağırarak yerimde zıpladım. Çok sevindiğimden değil, Harun'u sinir etmek için.

"Lan beni delirtme. Sen gelince gol yedik. Uğursuz geldin."

"Kusura bakma ya. Uğursuz olduğumu bilsem yaklaşmazdım yanına." Diyerek sinirli halde kalkışımla Harun da benle birlikte kalktı.

"Öyle demek istemedim hatunum. Gel otur yanıma."

"Yok rahatsızlık vermeyeyim. Maçın önemli."

"Sen daha önemlisin. Hayatıma uğurlu geldin. Maç ne ki?"

Tam bana sarılacağı sırada televizyondan gelen sesle gol sevinci yaşamıştı. Bana sarılırken çığlık atıp seviçten oynuyordu.

"Yavaş ol. Bebeğin beynini sarstın." Deyişimle oturup beni kollarına sardı.

"Oğluma hiçbir şey olmaz. Şimdiden alışsın babasıyla maç izlemeye."

"Bir erkek hastası daha. Oğlun olunca başın göğe mi erecek?"

"İstediğimden değil. Öyle hissediyorum. Kendi yaptığımı bilirim ben."

Harun maç izlerken üşüyen bedenimi sıkıca sarmıştı. Sürekli yerinden zıplayıp bağırsa da bu haliyle çok tatlı duruyordu.

                 ***
Saliha abla evde olduğu halde hala okul vakti geldiğinde çocukların yanında olmaktan vazgeçemiyordum. Eve girdiğimde Hatice abla karşılamıştı beni. Halindeki tuhaflık dikkatimi çekmişti.

"Nazlı hanım, sana bir şey söylemek istiyorum ama nasıl söylenir bilmiyorum."

"Hayırdır inşallah. Söyle abla, çekinme."

"Fatma adetliydi kaç gündür. Bugün yıkandı. Şey diyecektim. Onla biraz konuşsan. Hem yaş olarak benden daha yakınsınız hem de aranız iyi. Yani.. benim konuşmam uygun olmaz."

"Anladım abla. Böyle şeyleri hiç konuşmadım, çekinirim. Onlar, iki yetişkin insan. Böyle şeyleri kendi aralarında çözerler. Bu, onların hayatı. Biz müdahale edersek, kendilerini zorunlu hissederler."

"Haklısın hanımım. Amacım müdahale etmek değil. Nasıl davranması gerektiğini bilmez. Mahir desen, durumu ortada."

Hüzünlü şekilde başını eğince dayanamadım haline. Teselli edercesine omzuna dokundum.

"Tamam abla. Konuşurum ben. Çocuklar gittikten sonra bir bahaneyle yukarı gönderirsin Fatma'yı."

Çocukların odasına girdiğimde Eyüp'ü yatakta görünce telaşla yanına koştum. Hastalıktan yanakları kızarmıştı. Saliha abla ise başında bekliyordu.

"Nesi var Eyüp'ün? Çok kötü görünüyor. Doktor çağıralım."

"Şükür şimdi daha iyi. Gece ateşi yükselince doktor çağırdık. Enfeksiyon kapmış."

"Bu iyi hali mi? Madem o kadar kötüydü bana neden haber vermediniz?"

"Telaşlandırmak istemedik. Çok yaklaşma hamile halinle."

Berfin giyindikten sonra saçını tarayıp kıyafeti düzelttikten sonra okula gönderdim onu. Ömer abi de işe gitmemiş, Eyüp'le ilgileniyordu. Benim odada fazla kalmama izin vermediği için çıkmak zorunda kalmıştım. Bebeğimi korumam lazımdı.

Odadan çıkmamla Fatma'yı görünce onu yukarı çağırdığımı hatırladım. Elindeki meyve tabağıyla merdivenlerden çıkarken beni görünce gülümseyip yanıma geldi.

"Meyve istemişsin hanımım."

"Evet. Gel birlikte oturalım. Canım sıkılıyor." Diyerek birlikte eski odama girip oturduk. Konuya nasıl gireceğimi bilmiyordum.

"Senin burda kalmana şaşırdım. Gideceğini düşünmüştüm."

"Koca evinden kızını geri istemek ancak babam gibi birine yakışır. Ben nasıl gideyim burdan. Evliyim artık ben."

"Sorumluluklarını bilmen çok güzel. Evlilik sabır ister. Özellikle ilk zamanlarda birbirinize alışana kadar."

"Alışıyoruz yavaş yavaş. Mahir'in pek alışmaya niyeti olmasa da. Ama eskisinden daha iyi bana karşı. Babam gidince teselli etti beni. Ona sarılıp ağladığımda sarıldı bana."

"Zaman herşeyin ilacıdır. Sizin de ilacınız olacak. Mahir, senin eksik kalan yanını tamamlamaya çalışmış."

Nasıl konuyu açacağımı düşünürken Fatma'nın sözü kurtarıcım olmuştu.

"Hanımım ben... şey oldu... bugün yıkandım. Evliliğin başka sorumlulukları da var. Onu yerine getirmem gerek ama Mahir..." Deyip başını eğerek sustu.

"Mahir'e durumu uygun dille söyle ve sana yaklaştığında yardımcı ol ona. Sana karşı kendini kötü hissedip yaklaşmaya çekinebilir. Sen onu benden daha iyi tanıyorsun. Hoşuna gidecek şekilde yaklaş. Karşılık alamazsan üzülme. Senin, zorunlu hissettiğin için yaklaştığını farkedip zamana bırakmak isteyebilir. Ona alışmanı bekler belki."

"Allah razı olsun hanımım. Ben ne yapacağımı bilmiyordum. Yani kendimi zorunlu hissediyordum ama yaklaştığımda karşılık vermemesi zoruma giderdi. Bu açıdan düşünmemiştim."

Fatma'yla biraz daha konuştuktan sonra aşağı inmişti. Gün boyu Eyüp'e çok yaklaşmasam da ilgimi eksik etmemiştim. Sultan hanım iyi günündeydi bugün. "Kızım, canım gelinim." Diye diye sevgiye boğmuştu beni.

Ömer abi evdeyken onla, Beyza konusunu konuşmak istemiştim ama imkan bulamıyordum. Eyüp hastayken, Ömer abinin canından can gidiyordu sanki. "Anne" diye sayıklayan oğluna anne olmaya çalışıyordu.

Nihayet ertesi gün Eyüp, biraz olsun toparlamıştı kendini. Ömer abi, hastalandığında kendi ilacını zorla içerken şimdi kendi oğluna zorla içiriyordu ilaçları.

Bugün Fatma'yı hiç görmemiştim ortalıkta. Sabah erken saatte konağa geldiğim halde gün boyu hiç çıkamamıştı yukarı. Merak edip Hatice ablaya sorunca gülümsedi.

"Bugün gelmesine izin vermedim. Sabah çarşafı gösterdi. Biraz hasta gibiydi. Yatıp dinlenmesini söyledim."

Çarşaf gösterme adeti hala devam eden saçma bir şeydi. Bir kadının eşiyle özeli, neden başkalarına gösterilmek zorundaydı? Namusuna böyle mi onay veriliyordu? Neyseki Fatma, namusunu onaylatmıştı!

Eve gidip yemek hazırlamam izin vermedikleri için Harun işten geldiğinde konağa gelmişti. Yemeğin ardından Ömer abinin telefonu çalınca açıp konuşmaya başladı. İş hakkındaki uzun görüşmeden sonra telefonu kapatıp babası ve Harun'a bilgi verdi.

"Anlaşmaları tamamlamak için Antalya'daki firmaya çağırdılar. İki gün sonra orda olmamız gerekiyormuş." Demesine Bekir ağa cevap verdi.

"Harun gitsin. Sen, oğlunun başından ayrılma. Anne yok başında. Sen de bırakma bu halde."

"Haklısın baba. Harun da alışsın artık bu işlere. Hala inanamıyorum böyle bir firmayla iş yapacağımıza."

Harun'la gözgöze geldiğimizde suratından anlaşılıyordu gerginliği. İtiraz etmekte gecikmedi.

"Ben beceremem bu işleri baba. Eyüp'le ilgilenen bu kadar insan var. Nazlı, başından ayrılmıyor zaten."

"Hep abin mi ilgilenecek bunlarla? Senin de sorumluluk alman gerekiyor artık. Beyza hanım senin arkadaşın. Senin gitmen daha iyi olur."

"Baba ben..."

"Nazlı'yı da götür, kızcağız kafa dinlesin biraz. Firmayla işin bitince istediğiniz yere gidip tatil yapın."

Bölüm sonu..

Geçmiş olsun dilekleriniz için hepinize çok teşekkür ederim canlar. Çok şükür daha iyiyim. Yorumları tek tek okudum. Her bir yorum çok kıymetli. Her biriniz çok kıymetlisiniz. İyiki varsınız. ♥️

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

44.7K 2.9K 53
Sonbaharın gazabına uğrar ağaçlar, çiçekler. Kışın toparlanamazlar. Kış müsaade etmez onların canlanmasına. Üzerine yağan karlar altında boyunları bü...
4.5M 196K 53
GİRİŞ "Emin misin kızım.Sende boşanmakta kararlı mısın ?" Hakim neredeyse gözümün içine bakıyordu.O an anladım eğer biraz çekimser davranırsam bizi b...
144K 9.3K 42
''Kırık bir kalbi onarmak dünyanın en zor işidir.''
152K 7.6K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...