Sen Ölme Diye || Berna Aslıhan

By VisneCurugumm

324K 17.4K 4.8K

İçerisi karanlıktı. Sadece belli belirsiz bedenleri görebiliyordu. Arkası kendisine dönük biri sandalyede otu... More

Giriş
-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11- Part1
-11- Part2
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21- (Final)
Çözülmeye Hasret Düğümün
Belki Bir Gün

-12-

13K 712 167
By VisneCurugumm

Herkese selam :) Bu bölüm Ezgi'yle Fırat'a doyun e mi :) Başka kimse yok bölümde.

Olay yok, aksiyon yok boool bol aşk getirdim size. Hadi buyurun okuyun.

Medyadaki şarkıyı dinlemenizi öneririm.

Keyifli okumalar :)

•••

Yayla evinin önüne ulaşana kadar aralarında sanki anlaşmalı bir sessizlik vardı. Ne Ezgi bir şey söylüyordu ne de Fırat soru soruyordu.

Kızın masadaki hâli hâlâ aklındaydı. Gözlerinin buğulanmasının nedenini elbet soracaktı ancak onun sessiz kalması Fırat'ı da susmaya itmişti.

Arabayı park ettiğinde Ezgi, onu beklemeden içeri girdi. İçinde bariz bir savaş vardı. Kalbi onu kendine uydurmaya çalışırken beyni inatla kabullenmeyi reddediyordu.

Son birkaç gündür sürekli ondan neden nefret ettiğini hatırlatmaya zorluyordu kendini.

Nasıl zorla evlendiğini, gelinliğe yaptığı kefen benzetmesini... Ancak kalbi bunların hepsine bir cevap buluyor, tezini çürütmeyi başarıyordu.

Artık her şeyin nedenini biliyorken geçmiş nefretini taze tutması mümkün olmuyordu.

Yatak odasına girip henüz dolaba yerleştirmediği kıyafetlerini bavuldan çıkardı. Burada ne kadar kalacaklarını bilmediğinden eşyalarını bavuldan çıkarmamıştı.

Şimdi oyalanacak bir bahanesi vardı. En azından bavulu tamamen boşaltana kadar kalbinin sesini bastırabileceğini düşündü ancak yanılmıştı.

Aslında ilk on beş dakika bunda başarılı olduğu bile söylenebilirdi. Aralık kalan kapıdan kocasının konuşmasını duyunca bariz bir hezeyana uğradı.

Fırat, kapıdaki korumalara gerekli talimatları verdikten sonra içeri girmişti. Ezgi'nin salonda olmadığını görünce üzerini değiştiriyor olduğunu düşünüp divana oturmuştu ki çalan telefonu ilgisini dağıttı.

Harun arıyordu. Ona olan siniri çoktan uçup gitmişti. Hatta kızdaki değişimi görünce anlattığına memnun bile olmuştu.

Arkadaşını daha fazla bekletmeden telefonu açıp kulağına yasladı.

"Söyle kardeşim."

Sesi öylesine içten çıkmıştı ki Harun rahatlamayla karışık derin bir nefes aldı.

"Abi?"

"Söyle dedim ya kardeşim."

"Affettin mi beni?"

"İnsan kardeşine küs kalabilir mi hiç?"

"Eşeklik ettim. İşine karışmamam gerekirdi."

"İçin rahat olsun. Her şey yolunda."

Kısa bir sessizlik oldu. Harun, duyduklarına memnundu.

"Öyle diyorsan..."

"Sen niye aradın?"

"Abi, Hakkı söyledi. Yayla evinde kalıyormuşsunuz. Ben iyi misin diye merak ettim."

Fırat, buruk bir tebessümde bulunup etrafına bakındı. Duru öldüğünden beri ne o ne de Mehmet Bey bu eve adım atmıştı.

Duru bu evi o kadar çok severdi ki elinden gelse haftanın birkaç günü buraya gelmeyi isterdi.

Hatta eve ilk girdiği zaman onun kahkahaları adamın kulağına dolmuştu. Kendisi için bunun çok zor olacağını sanmıştı ancak her nasıl olduysa Ezgi'nin bu evdeki varlığı sanki onu huzura kavuşturmuş, geçmiş acılarının üzerine sünger çekmişti.

"İyiyim. Ben de buraya gelebileceğimi sanmıyordum. Kapıdan içeri zor girdim."

"Abi, zorlamasaydın kendini."

Fırat, bu defa içten bir tebessümde bulundu.

"Ezgi burada ya, içimde garip bir huzur var. Sanki Duru'nun masumiyeti onunla bu evde yeniden can bulmuş gibi... Sana bir şey itiraf edeyim mi?"

"Et abi..."

"Ezgi'ye her şeyi anlatman çok iyi oldu. Artık biliyor. Onu ne kadar çok sevdiğimi, onun için neleri feda ettiğimi, üç sene boyunca nasıl aşkından geberip de sırf o ölmesin diye yakınana sokulmadığımı..."

"O gece bana dedi ki; Fırat'ın gerçek duygularını bilmem lazım bize yardım et. Bunu söyleyince dayanamadım be abi... Seneler sonra belki mutlu olursun dedim. Olur da Ezgi de sana âşık olursa yine yüzün güler dedim."

Genç kız, kapıya iyice yaklaşıp kocasının konuşmasını dinlemeye devam etti. Onun ağzından çıkan her bir cümle gözlerine yaşların dolmasına neden oluyordu.

Ancak Fırat öyle bir şey söyledi ki Ezgi telefon konuşmasının devamını dinleyemeyecek duruma geldi.

"O bana âşık olur mu bilmiyorum ama farkında olmadan öyle büyük bir iyilik yaptı ki... İntikam denizinde boğulmak üzereyken beni yaşama döndüren, can veren bir nefes oldu. İyi ki de oldu. Yoksa ben o denizde boğulup belki de onun aşkından olacaktım."

"Abi?"

Fırat sessiz kalınca Harun onun cevap vermesini beklemeden sordu. "Çok seviyorsun değil mi?"

"Sevmek mi? Çok sevmek benim ona olan aşkımı tarif etmeye yetmez."

"Eyvallah! Tutmayayım seni. Yorulmuşsundur."

"Yasemin'le Mehmet'e dikkat et. Ev sana emanet."

Genç adam, telefonu kapatıp kenara koydu. İçerde hıçkıra hıçkıra ağlayan karısından bir haberdi.

Duydukları kıza çok fazla gelmişti. Ne yapmıştı da böyle bir adamın aşkını hak etmişti ki?

Hem de hayatı boyunca baba sevgisinden anne şefkatinden uzak kalmışken Fırat bir anda karşısına çıkmıştı. Sadece iki ay içinde ona önce cehennemi ardından da cenneti yaşatmıştı.

Asıl cennet kendi gözleriydi haberi yoktu ya, neyse...

Artık ne hissedeceğini biliyordu. Mantık aramıyordu. Eğer demiyordu ve keşke de demeyeceğinden adı gibi emindi.

Bu koca yürekli adama sırılsıklam âşık olmuştu. Farketmeden ona kalbini açmış, hiç tereddüt etmeden de içeri almıştı.

Odanın aralık olan kapısı açılırken gıcırdayınca Ezgi, artık odada yalnız olmadığını anladı. Gözlerinden akan yaşları ivediyle silip başını diğer yana çevirdi.

Onun içler acısı hâli elbette Fırat'ın dikkatinden kaçmamıştı. Ağlamaktan kızarmış gözlerini görmüştü ya resmen kalbine bir taş oturup yerleşmişti.

Korkuyla kızın yayına oturup kendine bakmasını sağladı.

"Neyin var? Neden ağlıyorsun?"

Ezgi, kocasının sesindeki bariz endişeyi fark edince daha fazla saklamadı. Bakışlarını ona çevirdi ve gözlerini bir an olsun onun kara gözlerinden ayırmadı.

Artık o gözlerde nefret yoktu. Ya da en azından o öyle görmüyordu. O gözlerde aşk vardı, şefkat vardı, sevgi vardı.

Fırat, korkuyla onun ne diyeceğini beklerken hiç beklemediği bir anda yakasındaki küçük elleri, ardından da dudaklarının sıcaklığını kendi dudaklarında hissetti.

Kızın saçlarını okşaması gereken elleri iki yanında çakılı kalmıştı. Ne nefes alabiliyor ne de ona karşılık verebiliyordu.

Ezgi, geri çekildiğinde gözlerinden akan yaşları bu kez saklama gereği duymadı.

"Özür dilerim." dedi gözyaşlarının arasından konuşmaya çalışırken. "Beni nasıl güzel sevdiğini göremedim. Gözlerime nasıl baktığını fark edemedim. Senelerce benim için akıttığın her bir damla gözyaşı için özür dilerim. "

Genç adam, sonunda nefes alabildi. Kızın yüzünü avuçlarının içine aldı.

"Ne özrü kadın? Ben senin ahu gözlerinde kaybolurken hiç acı çekmedim. Sen benim için öyle büyük bir lütufsun ki seni uzaktan da olsa sevebilmeyi bana nasip ettiği için Allah'a ne kadar şükretsem az. Ben senin sokağında kendimi kaybettiğimi zannederken seni buldum. Ne özrü?"

Ezgi, kollarını kocasının boynuna dolayıp öyle bir sarıldı ki ne üç senenin acısı kaldı ne de başka bir şey.

Dudaklarını kulağına iyice yaklaştırıp sessizce fısıldadı.

"Seni seviyorum."

Geri çekildiğinde artık ağlamıyordu. Gözleri mutlulukla parlıyordu. Fırat, uzun uzun baktı onun gözlerine. Sonra senelerdir yapmayı istediği şeyi yaptı.

Kızın ellerini kavrayıp avuç içlerini kendine çevirdikten sonra kokusunu içine hapsedip öptü. Dudakları bileği ile avucunun arasına değerken kalbi titredi.

"Seni seviyorum."

Bir kadını avuç içlerinden öperek sevmek sevginin en masumuydu. Dudaklarından, boynundan hatta belki de alnından öpmekten bile daha anlam yüklüydü.

Avuç içlerinde parfüm kokusu, sabun kokusu kalmazdı. Orası insan teninin en saf kokusunu barındırırdı.

"Artık teninin kokusunu biliyorum."

"Zaten biliyordun. O karanlık mahzende beni kokumdan tanıdığını unuttun mu?"

İstemsizce gülümsedi. "Onu da mı biliyorsun?"

Genç kız, başını olumlu yönde salladı. Gözleri yine sessizce birbirine kenetlendi. Saatler dakikalara, dakikalar saniyelere döndü.

Zaman durdu. Artık onlar için zaman, başka bir boyutta akıyordu. Sanki aralarında sessiz bir anlaşma varmış gibi aynı anda buldu dudakları birbirini.

Artık hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Kızın yüzünü tekrar avuçlarına hapsetti. Sağ elini boynuna doğru indirdiğinde şah damarını hissetti.

Öyle kuvvetli atıyordu ki uyguladığı basınç resmen parmaklarını geri itiyordu. Kısa bir süre için geri çekilip kızın gözlerine baktı.

O gözlerdeki daveti görünce dudaklarını önce alnına bastırdı. Bir yandan saçlarının kokusunu içine çekiyordu. Daha sonra burnunu öptü ve sonraki adresi yine dudakları oldu.

Ezgi, beceriksizce adamın gömleğini çıkartmaya koyuldu. Dudakları kocası tarafından istila edilirken her bir düğmeyi yavaşça açtı.

Son düğmeye geldiğinde Fırat, nefes alabilmesi için kıza zaman tanıdı. Üzerindeki gömleği çıkarıp kenara attı. Esmer teni gözler önüne serilmişti.

Damarlarında çağlayan kan, kaslarının gerilmesine neden oluyordu. Genç kız, elini havaya kaldırıp adamın gerilen kaslarında gezdirdi.

Her bir dokunuşta gevşediğini hissediyordu. Yatakta dizlerinin üzerine kalkıp tişörtünü çıkarttıktan sonra kocasından uzaklaşmadı.

Dudaklarını boynunda gezdirdi. Bilerek oyalandı orada. Bu hislere aşina değildi ve kendini hazır hissedene kadar da beklemeyi tercih edecekti.

Dizlerinin üzerinde iyice yükseldiğinde bu kez adamın saçlarına bastırdı dudaklarını. Fırat ise bu durumu değerlendirmiş başını kadının göğüs oluğuna saklamıştı.

Bu şimdiye kadar aldığı en muhteşem kokuydu. Kollarını onun ince beline sarıp iyice kendine çekti. Ezgi'nin vücudundaki gerilmeyi hissetmesi ise uzun sürmedi. Başını geri çekip gözlerinin içine baktı.

Ezgi, kocasının izin isteyen bakışlarını görünce başını olumlu yönde sallayıp kendini tamamıyla kocasına teslim etmişti.

(+18)

Fırat, onu tekrar belinden kavrayıp çarşafları kenara iterek yatağa yatırdı. Üzerine eğildiğinde kalp atışlarını uzaktan bile duyabiliyordu. Onu tekrar alnından öptüğünde çıplak göğsünün kıza değmesine izin verdi.

Üzerine fazla baskı uygulamamaya çalışıyordu. Bu temas Ezgi'nin istekle kıvranmasına neden oldu.

Genç adam, bu kez dudaklarının adresini değiştirdi. Gözlerini öptü sırasıyla, sonra burnuna tüy gibi hafif bir dokunuş bıraktı.

Sıra yanaklarına geldiğinde bu kez dudaklarını es geçmişti. Boynuna inmeden önce karısına baktı. Gözleri kapalıydı. Öyle masum görünüyordu ki dokunmaya kıyamadı.

Elinin tersiyle belli belirsiz boynunu okşadı. Sonra göğüs oluğunu... Başını aşağı indirdiğinde iki eliyle kızın belini kavrayıp bu kez de dudaklarını karnında gezdirdi.

Vücudundaki her bir tüy onun dokunuşlarına isyan edercesine ayaklanmıştı. Burnunu kızın karnına sürterken belini serbest bırakıp altındaki eşofmanın iki kenarını kavradı.

Henüz izin istemeye fırsat bulamadan kızın kalçaları istekle havaya kalkınca tek hamlede eşofmanı çıkarıp kenara attı.

Kasıklarındaki basınç dayanılır cinsten değildi. Senelerdir onun tenine dokunmak için yanıp tutuşmuştu şimdi de ona dokunmaya kıyamıyordu.

Yukarı doğru çıkıp yüzlerini aynı hizaya getirdi. Ezgi, gözlerini hâlâ açmamıştı. Vücudundaki bu garip his öylesine farklıydı ki büyüsünden henüz kurtulamamıştı.

"Ezgi'm... Aç gözlerini."

Kocasının buyruğuna itaat ederek araladı gözlerini. İkisi de istekle yanıp kavruluyordu. Dudaklarını son kez alnına değdirdi ve elini kızın sırtına atıp sütyeninin kopçasını açtı.

Askıyı çıkardığı her bir omzuna küçük bir öpücük bıraktı. Elini aşağı indirdiğinde kızın vücudunu kapatan son parçadan da kurtulmuştu.

Bacağının iç taraflarını elinin tersiyle okşadığında zaten istekle iki yana açılmıştı. Saniyeler sonra kendi üzerindeki kıyafetler de diğerleriyle aynı kaderi paylaştı.

Daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Kızın bacaklarının arasındaki yerini alırken gözlerini kapatmasına izin vermedi.

Kısa bir dokunuşla onun hazır olup olmadığını kontrol etti. Ancak Ezgi bu defa geri çekilmedi.

Yüzünü karısının boyun girintisine saklarken kendini yavaşça ileri doğru ittirdi. Kasıklarındaki dayanılmaz ağrıya rağmen öyle yavaş hareket ediyordu ki onu incitmekten ölesiye korkuyormuş gibiydi.

Kızın acıyla gerildiğini fark edince dudaklarını boynuna bastırdı ve uzunca bir süre hareket etmedi.

Ezgi, çığlık atmak istedi ancak kendini tuttu. Garip bir histi. Hem acıdan kıvranıyor hem de devam etmesi için yalvarmak istiyordu.

Ancak Fırat, kızın hareketlenen kalçalarına rağmen hareket etmeyi reddetti. Canını daha fazla yakmak istemiyordu.

Sadece birkaç saniye daha diye geçirdi içinden. Kızın sıcaklığındaki kasılma yavaşça gevşedi. Bunu hissettiği an kendini geri çekip tekrar ileri itti.

Ezgi, bu kez dayanamamış, edepsiz bir inilti zorlamıştı dudaklarını. Genç adam, onun sesini duyunca kendini tutmayı bir kenara bıraktı.

Artık canının acımadığından emindi çünkü karısı bacaklarını onun beline dolamış kendine bastırıyordu.

Kalçalarındaki ritmik baskısına devam ederken onu beklenen sona daha hızlı ulaştırmak için başını göğüslerine bastırdı.

Teni öyle yumuşaktı ki ona zarar vereceği düşüncesini aklından atamıyordu. Ezgi, göğsünü istekle havaya kaldırınca adam, onun isteğine itaat etti. Dilini göğüs uçlarında gezdirip ağzında kaybetti.

Zaman kavramını tamamıyla yitirmişlerdi. Kocasının dokunuşları onu öyle diyarlara götürmüştü ki bedenini esir alan titremeyi fark etmesi uzun zaman aldı.

Kendini tüketmek istercesine ona bastırırken çok da kısa sayılmayacak bir zaman diliminde içindeki sıcaklığı hissetti.

Vücudundaki titreme geçmişti. Kocasının da nefes alış verişinin normale döndüğünü fark etti.

Başını kızın boyun girintisine bir kez daha saklamıştı. Ağırlığını özellikle üzerine vermek istemiyordu. Dudaklarını boynundan akan damlacığın üzerine değdirip kendini yatağın diğer tarafına bıraktı.

(+18 son)

Konuşmak için ikisinin de bir süre beklemesi gerekti. Fırat, bedenini sağına doğru çevirip elini başının altına destekledi. Karısı öyle güzeldi ki yemeden içmeden yüzünü izleyebileceğini düşündü.

Öpülmekten şişmiş ve kızarmış dudaklarına bakınca tekrar sırt üstü yatıp kızı göğsüne çekti ve saçlarına küçük bir öpücük bıraktı.

"Canını acıtmadım değil mi?"

Ezgi, çenesini adamın göğsüne yaslayıp yüzünü görmeye çalıştı.

"Sen benim canımı acıtmazsın. Seversin sen. Hem de öyle güzel seversin ki kendi canını yakar beni ısıtırsın."

Genç adam, başını göğsüne doğru eğip kızın alnına bir öpücük bıraktı.

"Uyu artık."

Ezgi, başını tekrar kocasının göğsüne yaslarken ikisinin de üzerini örtmek üzere çarşafa uzandı.

Tam çarşafı iki ucundan kavramıştı ki vazgeçti. Adamın kasıklarının hemen altındaki dövme dikkatini çekti.

"Başka dövmen olduğunu bilmiyordum."

İki satırdan oluşan İspanyolca bir dövme vardı. İlk satırında tus ojos son mi paraíso, ikinci satırında ise todas partes tienes un sueño en yazıyordu.

Genç kız, parmaklarını dövmenin üzerinde gezdirdi. Kesinlik yeni yapılmamışlardı. Etrafında hiç kırmızılık ve şişlik yoktu.

"Dövmenin anlamı ne?"

Fırat, sırtını yatak başlığına dayayıp ileri doğru uzandıktan sonra kızın elini kavrayıp ilk satırın üzerinde gezdirmesini sağladı.

"Gözlerin benim cennetim. "

Onun herhangi bir yorumda bulunmasına izin vermeden elini ikinci satırın üzerine koydu.

"Her yerde hayalin var. "

Ezgi, bariz bir aşkla kocasının gözlerine baktı.

"Ne zaman yaptırdın bunları?"

"İlk satırı sana âşık olduktan iki ay sonra yaptırdım."

"Diğerini?"

"Bir sene sonra her yerde hayalini görmeye başladığım zaman yaptırdım."

Genç kız, kısa bir süre cevap veremedi. Aslında söylenecek fazla da bir şey yoktu. Adam öyle güzel seviyordu ki kadına sadece kalbini açıp onu içeri buyur etmek kalıyordu.

Onun gözlerine bakarken ağlamamak için kendini tutmak zorunda kaldı. Aşkı öyle büyüktü ki bunu Ezgi'ye öyle güzel hissettirmişti ki söyleyeceği ne varsa gözyaşına karışmadan boğazında düğümleniyordu.

Daha fazla konuşmaya çalışmadı ve başını kocasının boyun girintisine saklayıp bir öpücük bıraktı.

Bu gece ilk defa onun kokusunu soluyarak uyuyacaktı. Nasıl bir huzurun onu beklediğini bilmeden uykuya daldı.

•••

Gün ışığı odayı doldururken genç kız, huzurla yanındaki bedene sokuldu. Başını adamın boyun girintisine yaslarken derin bir nefes aldı.

Bütün gece onun huzur dolu kokusuyla uyumuştu. Seneler boyunca böyle huzurla uyandığını hatırlamıyordu.

Bedenine sarılı olan çarşafı yukarı doğru çekip yatakta doğruldu. Fırat hâlâ uyuyordu. Neredeyse iki aydır birlikteydiler ve Ezgi ne zaman uyansa Fırat çoktan uyanmış oluyordu.

Ancak bu defa öyle olmamıştı. Genç kız, kocasının yüzünü izlemeye devam etti. Öylesine masum görünyordu ki aylarca bu yüzünü ondan nasıl sakladığını anlayamadı.

Tekrar yanına uzanıp başını dirseğine yasladıktan sonra onu izlemeye devam etti.

Sert yüz hatları vardı. Teni esmerdi. Gözlerini çehreleyen kirpikleri uzundu. Çarşafın açıkta bıraktığı kısımdan göğsü ve omuzları görülebiliyordu.

Beyaz çarşaf tenine tezat oluştururcasına onu sarmıştı. Başını göğsüne yaslamayı istedi ancak yüzüne dokunmayı isteği üstün geldi.

Onu uyandırmamaya özen göstererek elinin tersiyle yanağına dokundu. Şu anki hâli Yunan heykellerini aratmayacak mükemmellikteydi.

Elini aşağı indirip adamın göğüs çizgisinde gezdirdi. Farkında olmadan aslında ona dokunmayı ne kadar uzun süredir hayal ettiğini fark etti.

İlk zamanlarda ondan nefret ettiği için ne kadar çekici olduğu umurunda bile olmamıştı ancak bir süre sonra onu arzulamaya başlamıştı ve bunun farkında bile değildi.

Ta ki, dün geceye kadar. Yaşadığı o harika saatler aklına gelince yüzünün kızarmasına engel olamadı.

İlk defa bir erkeğe kendini bu kadar açmıştı. Daha önce elbette sevgilisi olmuştu ancak çok ciddi ilişkiler değildi.

Onu Fırat kadar sevebilecek hiç kimse çıkmamıştı karşısına ve bundan sonra da çıkmayacağına emindi. Adam onu öyle güzel seviyordu ki gözlerine bakarken içi titriyordu.

İşte tam da böyle biriyle bu özel anı yaşamayı istemişti.

Fırat, vücudunda gezen narin dokunuşu hissedince gözlerini hemen açmadı. Senelerce onunla uyanacağı sabahları beklemişti. Şimdi bu anın tadını çıkarmak onun en doğal hakkıydı.

Kızın dokunuşları karnına ulaştığında kasıklarındaki hareketlenmeyi hissetti. Onu durdumanın zamanı gelmişti. Biliyordu, şu an fazla hassastı.

Canını acıtmak istemiyordu ancak kızın dokunuşları çoktan masumiyetini kaybetmişti. Ezgi, elini adamın dövmelerinin üzerine koyduğunda Fırat, gözlerini hızla açıp kızın elini tuttu.

Genç kız, korkuyla irkildi fakat ona belli etmedi. Bakışlarını kocasına çevirip aşkla gülümsedi.

"Günaydın."

Fırat, cevap vermeden kızın gözlerine baktı.

"Neden öyle bakıyorsun?"

"Hayal olmadığını anlamak için..."

Ezgi, elini adamın tutuşundan kurtarıp dövmesine dokunmaya devam etti. "Hayal değilim. İspatlamamı ister misin?"

Genç adam, bir kez daha karısının bileğini kavradı. "Yok, ben ikna oldum hayal olmadığına."

Ezgi, ısrarcı bir tavırla elini kocasının kasıklarında gezdirmeye devam etti.

"Ezgi, rahat dur."

Sesinde öyle bir tını vardı ki, onu istediği her hâlinden belli oluyordu.

"Neden?"

Fırat, kızın kavradığı bileğini çarşafın altından çıkarıp kendine çekti. Avuç içini kendine çevirdikten sonra narin bir dokunuşla öptü.

"Çünkü şu an fazlasıyla hassassın. Canının yanmasını istemiyorum."

"İyiyim ben, gerçekten."

Yatakta tekrar doğrulurken kasıklarındaki sızlamayı hissetti ancak kocasına belli etmeden üzerine eğildi.

Saçları adamın yüzüne dökülmüştü. Öne doğru uzanıp dudaklarına masum sayılmayan bir öpücük bıraktı.

Fırat, ani bir hamleyle kızı belinden kavrayıp altına çekti. O an Ezgi'nin yüzünü buruşturduğunu gördü.

"Hani iyiydin?"

"Azıcık sızlıyor o kadar."

Kocasının geri çekileceğini anlayınca kollarını boynuna dolayıp kendine çekti.

"Acımıyor ama valla bak."

O kadar sevimli bakıyordu ki kızın dudaklarını kısa süreliğine kendine hapsedip geri çekildi.

"Benim karnım acıktı. Kalk da kahvaltı hazırlayalım."

Ayağa kalkıp sandalyenin üzerinde asılı duran eşofmanı üzerine geçirdi. Kadın hâlâ yatıyordu.

"Kalkmayacak mısın?"

Ezgi, şımarık bir ifadeyle kocasına bakıp başını iki yana salladı.

"Ben mi gelip kaldırayım?"

Bu kez de başını olumlu yönde salladı. Evet, belki şımarıklık yapıyordu ancak bu durum Fırat'ı kızdırmak yerine gülümsetmişti. Kızın bedenine sarılı olan çarşafı açmadan kucağına aldı.

"Şimdi ne yapmamı istersin?"

"Valla bir duş alsam fena olmaz."

Genç kız, eliyle karşıdaki banyo kapısını işaret edince Fırat, sesli bir şekilde yutkundu. Bu kadından gerçekten korkulurdu.

Ona istediğini vermeyecekti. Her ne kadar ısrar etse de canının yancağını biliyordu ve onun canını yakmak hayatında isteyeceği son şey bile değildi.

Kapının önüne geldiklerinde kızı indirmeye çalıştı ancak Ezgi, kollarını kocasının boynuna doladı.

"Bence senin de duş alman gerekiyor."

Fırat, muzip bir ifadeyle karısının yüzüne baktı.

"Sen ne olsun istiyorsun kadın?"

"Ne isteyeceğim kocacığım?" deyip adamın dudaklarına uzandıktan sonra devam etti. "Aşk olsun istiyorum."

Kocasının gözlerindeki bakışların koyulaştığını fark edince doğru yolda olduğunu anlamıştı. Bu kez dudaklarını boynuna yaklaştırdı. Ancak öpmedi. Nefesini usulca verdi. Burnuyla dokundu.

Adamın vücudunun kasıldığını hissedince dudaklarını boynuna bastırıp özellikle oyalandı.

Fırat, daha fazla dayanamayacağını hissediyordu. Ne kadar kendinden uzaklaştırmaya çalışsa da onunki de candı en nihayetinde.

Bir şey söylemeden dirseğiyle lavabonun kapısını açtı. Ona karşı koyması gerçekten imkânsızdı.

Kızı yere indirdikten sonra yüzünü avuçlarının arasına hapsedip dudaklarını kendine esir etti.

Ezgi, üzerindeki çarşafı serbest bıraktığında ayaklarının ucuna yığılmıştı.

Çıplak bedenini kocasına biraz daha bastırdığında Fırat, çoktan üzerindeki eşofmanı bir kenara atmıştı.

Duşun kapısını açarken bile karısının dudaklarından ayrılmadı. Onu tekrar kucağına aldıktan sonra el yordamıyla suyu açıp duşun kapısını kapattı.

•••

Her güzel şeyin bir sonu var neticede :)

Bölüm sessiz, sakindi de mi? Fırtına öncesi sessizlik nedir bilir misiniz? Neyse çok şey etmiyim de kursağınızda kalmasın.

İki tanecik sorum var.

Birincisi tabii ki de en beğendiğiniz sahne hangisi?

İkincisi de erdiniz mi sonunda muradınıza :)

Sevgilerimle, Berna...

Continue Reading

You'll Also Like

869 312 23
Asel isimli kız bu yaşına kadar kimseyi bu kadar sevmemiştir.Alaz ise bu zamana kadar ona yaklaşan tüm kızları terslemiş hiç birine yüz vermemiştir a...
666K 34.1K 39
Velet! Dur bakiim hişt! Kime diyorum ben .....ay ısırdı... Kızı tuttu silkeledi .hala çırpınmaya çalışıyor.Artık iyice sinirlenmişti,emretti. Yeter...
1K 196 5
Kan davası yüzünden ailesinden geriye tek kalan kızkardeşi için yaşayan bir adam . Töreleri umursamayan bir kadın. Birbirinden başka sığınacakları ki...
2.3M 37.1K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...