-16-

11.2K 735 134
                                    

Ezgi, kocasının arkasından bakmaya devam ederken gözünden akan yaşlar hızla yanağını terk etti.

Kısa bir an için ona inanmayı denese de aylar önce söyledikleri aklında dönüp durdu. Fırsatını bulduğu ilk anda Agah'ı öldüreceğini defalarca söylemişti. Tam da bu yüzden ona inanmak istemiyordu.

Aslında babasının ölmesinden daha çok Fırat'ın bunu yapmış olmasına kızıyordu. Agah ölmeyi hak etmişti. Bunu adı gibi biliyordu.

Öyle çok can yakmıştı ki bir gün yaktığı canların ahı bir yerden çıkacaktı. Ezgi buna hazırlıklıydı. Ancak onu öldürenin kocası olmasını kaldıramıyordu.

Ne zaman Fırat'ın normal bir adam olacağına inansa hep tam aksine bir şey yapıp kızın inancını yerle bir etmeyi başarıyordu.

Elinin tersiyle gözlerinden akan yaşları silip derin bir nefes aldığında köşede bekleyen korumayı fark etti.

"Sen beni mi izliyorsun?"

"Abinin emri yenge. Yalnız bırakma dedi."

Genç kız, sinirle nefes alıp geri bıraktı.

"Abine de sana da yengene de! Bir rahat bırakın beni! Öfkemi bile yalnız başıma yaşayamıyorum!"

Adama gitmesi için işaret etse de koruma bir adım bile uzaklaşmadı.

"Kusura bakma yenge. Eve girene kadar sana eşlik edeceğim."

Ezgi daha fazla üstelemenin anlamsız olacağını biliyordu. O yüzden hiçbir şey söylemeden sessizce eve doğru yürüdü.

Haklı olduğunu düşündüğü için kocasının ne hâlde olduğunu düşünmedi. Merdivenleri aştıktan sonra saatler önce kendileri için ayrılan odaya çıktı.

Etraf sessizdi. Herkes uyuyor olmalıydı. Sessizliği bozmamaya özen göstererek odasına girip yavaşça kapattı kapıyı.

Fırat burada değildi. En azından öfkesi geçene kadar onu görmek istemiyordu. Ayakkabılarını çıkarıp yatağa uzandı.

Uzunca bir süre tavanı izlerken hiçbir şey düşünmemeye çalıştı ancak bunda pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Sağına doğru dönüp elini yanağının altına yerleştirdi.

Uyumalıydı. Ne de olsa zaman her şeyin ilacı değil miydi? Uyuyunca kocasına olan kızgınlığının da özleminin de geçeceğine kendini inandırıp gözlerini kapattı.

•••

Güneş doğmak üzereydi. Genç adam, verandada oturmuş gözlerini kırpmadan gün doğumunu izliyordu.

Geceden beri ağzından tek kelime çıkmamıştı. Aklında sadece karısının ona söylediği son sözler vardı. Nasıl olur da kendisine inanmazdı aklı almıyordu.

Fırat, bugüne kadar ona ne zaman yalan söylemişti ki? Yalan söylemek zorunda kalacağı zamanlarda bile sessiz kalmayı tercih etmişti.

Şimdi ölmeyi herkesten çok hak eden bir şerefsiz öldüğü için yalancılıkla itham ediliyordu.

Normal zamanda bunu ima etmeye bile cesaret edenin kafasına sıkardı ya, karşısındaki karısı olunca öfkesini içinde yaşamaktan başka çaresi kalmıyordu.

Gün, yüzünü iyice gösterdiğinde ev halkı yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Merdivenlerden Esra ve Buğra'nın atışmalarını duyunca gülümesemeden edemedi.

Sen Ölme Diye || Berna AslıhanWhere stories live. Discover now