-20-

11.4K 600 134
                                    

Evin önüne yaklaşan arabayı fark eden korumalar büyük demir kapıyı açtı. Fırat, arabayı park ettikten sonra Harun'la birlikte aşağı indi.

Sabah olanlardan dolayı hâlâ öfkesi yerli yerindeydi. O Bülent denen adamın rahat durmaya niyeti yoktu anlaşılan. Sabah arayıp da görüşmek istediğini söylediğinde bir şeylerin ters gideceğini anlamalıydı. Ortaya çıkan vasiyetname yetmezmiş gibi şimdi de Ezgi'yle kardeş olduklarını iddia ediyordu.

Söylediklerinin tek kelimesine bile inanmamıştı ancak Ezgi'nin bu kardeş meselesine inanmasından korkuyordu.

Ezgi'yi bu eve ilk getirdiği zaman Agah'ın neredeyse bütün şeceresini çıkarttırmıştı. Eğer Bülent oğlu olsaydı kayıtlarda elbet çıkardı.

Fırat, bunu Bülent'e söylediği zaman adamın açıklaması gecikmemişti. "Babam kimsenin bilmesini istemiyordu. O yüzden beni nüfusuna almadı." demişti. Ancak bu açıklama ona inanması için yeterli olmamıştı.

Birkaç avukatla görüştüğünde ortadaki saçmalığı anlaması uzun sürmemişti. Bülent'in, Agah'ın oğlu olmadığının en büyük kanıtı ise ortaya çıkan vasiyetti.

Eğer onun oğlu olsaydı ölümünden sonra basit bir DNA testi ile mirasçısı olmasını kimse engelleyemezdi. Hoş o vasiyetnameyi Agah'ın yazdığına da inanmıyordu.

Her ne kadar düzenleme tarihi üç ay öncesine ait olsa da o gece Agah'ı öldürenin o olduğunu tahmin ettiği gibi öldürmeden hemen önce vasiyetnameyi imzalattığına da adı gibi emindi.

İlk önce Agah'ı kimin öldürdüğünü anlayamamıştı ancak şimdi bütün deliller Bülent'i gösteriyordu. Amacını da anlayabiliyordu. Önce onlara Ezgi'nin yerini söyleyip Fırat'ın oraya gelmesini sağlamıştı. Sonra ise Agah'ı öldürerek hem cinayeti Fırat'ın üzerine yıkmaya çalışmış hem de adamın mirasına konmuştu.

Genç adam, merdivenleri çıkmayı bitirdiğinde sessiz olmaya çalışarak odanın kapısını açtı. Saat çok geç olmuştu. Ezgi çoktan uyumuş olmalıydı.

İçeri girdiğinde karısının koltuğun üzerinde uyuyakaldığını görünce yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamadı. Onu izlerken aklındaki tüm düşünceler kaçıp gitmişti.

Elindeki kitap yere düşmüştü. Tekli koltuğun kenarına başını yaslamıştı. Saçları her bir yana dağılmıştı. Elleri ise sahiplenircesine karnını sarmıştı.

Sessiz adımlarla yerdeki kitabı alıp sehpanın üzerine bıraktıktan sonra diz çöktüğü yerden kalkmadan karısına döndü.

Öylesine masum görünüyordu ki böyle zamanlarda ona bakmaya bile kıyamıyordu.

Elini ileri doğru uzatıp kızın yüzüne düşen saçları geri ittirdi. Biraz daha karısını izledikten sonra diz çöktüğü yerden kalkıp kıza yaklaştı. Birkaç kez saçlarını okşadıktan sonra dudaklarını usulca alnına bastırıp geri çekildi.

Böyle sabaha kadar onu izleyebilirdi ancak Ezgi biraz daha bu pozisyonda yatarsa boynunun tutulacağı da yadsınamaz bir gerçekti.

Kollarını kızın bacaklarının altından geçirirken onu uyandırmamaya özen göstererek kucağına aldı. Ezgi, başını onun göğsüne yaslayınca saçlarından yayılan enfes koku adamın genzine doldu.

Fırat, onun her şeyine olduğu gibi kokusuna da hayrandı. Üç sene nasıl olup da ondan uzak kalabildiğini bilmiyordu. Onu öyle çok seviyordu ki kıza zarar gelmesindense onun hasretiyle yanıp kül olmaya razı olmuştu.

Ezgi'yi yavaşça yatağa bıraktığında yine kollarını karnına sarıp sağına döndü. Fırat ise onun iç güdüsel olarak yaptığı bu davranışa gülümsemeden edemedi.

Sen Ölme Diye || Berna AslıhanWhere stories live. Discover now