-11- Part1

11.9K 726 152
                                    

Fırat eve geri döndüğünde hava çoktan kararmıştı. Kapıdaki birkaç koruma dışında ne Harun ne de Çetin ortalıktaydı.

"Geri kalanınız nerede sizin?"

"Harun abi dışarda, Çetin nerede bilmiyorum abi."

"Söylediğim işi hallettiniz inşallah. Sakın bana yine gönderemedik demeyin."

"Abi, Çetin ilgileniyordu onunla. Bilgim yok."

Fırat, sinirle ensesinin ovup etrafına bakındı. O sırada demir kapının ileri doğru hareketlendiğini görmüştü.

"Çetin geldi galiba abi."

Sessiz kalıp arabanın bahçeye girmesini bekledi. Birkaç dakika sonra Çetin arabadan inmiş kendisine doğru yürüyordu.  Mahcup bakışlarını Fırat'tan kaçırınca adamın siniri tepesine çıktı ancak yine de sordu.

"Halledebildin mi?"

"Yok abi... Valla uğraştıracak bu adam bizi."

Derin bir nefes aldı. Dövmek de işe yaramıyordu artık. Sakinleşmek için biraz daha bekledi. Çetin, korkuyla alacağı cevabı bekliyordu. Fırat, bakışlarını ondan uzaklara çevirdi.

"Ben şehirdışına çıkıyorum. En fazla bir hafta Çetin... Geri döndüğümde o adam hâlâ bu şehirde nefes alıyorsa gözüme görünme koçum. Anladın mı beni?"

"Abi, ben adamı bindiriyorum uçağa o bir şekilde geri dönüyor."

Fırat, hızla adama doğru döndüğünde Çetin korkuyla bir adım geri çekildi.

"Dövmeyeceğim ulan seni! Bu defa dövmeyeceğim! Git sen de adamla beraber bin uçağa. İstersen de geri dönme yoksa elimde kalacaksın!"

Adamın cevap vermesini beklemeden eve girdi. Uçağın kalkmasına dört saat vardı. Hızlı adımlarla odasına girdiğinde Ezgi, pencerenin yanındaki tekli koltukta oturmuş kitap okuyordu. Onun odaya girdiğini fark ettiği hâlde elindeki kitabı bırakmadı.

Genç adam, dolaba doğru ilerleyip bulduğu birkaç kıyafeti yatağın üzerine attı. Kenardaki bavulu da çıkardığında Ezgi nihayet elindeki kitabı bıraktı.

"Hayırdır? Bir yere mi gidiyorsun?"

"Mutlu olurdun değil mi?"

"Öyle bir şey mi dedim ben şimdi? Ne bu alınganlık?"

Yatağın üstündeki kıyafetleri bavula koyarken, "Alınganlık ettiğim falan yok. Kalk hazırlan gidiyoruz." dedi ilgisiz görünmeye çalışarak.

"Nereye gidiyoruz?"

"Giresun'a..."

Ezgi buna bir anlam verememişti. "Ne işimiz var orada?"

"Çok soru soruyorsun. Hazırlan birkaç saate kadar havaalanında olmamız lazım."

Sonrasında Ezgi ne kadar sorsa da cevap vermedi. İkisinin eşyaları da bavula yerleştiğinde gitmeye hazırlardı. Fırat, bavulu eline aldığında karısı da peşinden takip etti.  Merdivenleri inmeye devam ederken neden Giresun'a gideceklerini soruyordu ancak aldığı cevap hiç değişmiyordu: Sessizlik...

Dışarı çıktıklarında korumalardan biri adamın elindeki bavulu aldı.

"Abi emrettiğin gibi dört kişiyi önden yolladım."

"Silahı evde bıraktım. Dolu gittiler değil mi?"

"Evet abi."

Başka soru sormadı. Karısıyla birlikte kendilerini bekleyen arabaya bindiler. Havaalanına kadar kimseden ses çıkmadı. Korumalar zaten sabah olanlardan dolayı Fırat'ın ne kadar öfkeli olduğunu biliyor o yüzden susuyordu.

Sen Ölme Diye || Berna AslıhanWhere stories live. Discover now