BİR SEPET BAHARAT

By SumeyyeDemirkan

2.8M 266K 86.7K

Bir gün, Seversem seni Vazgeçme benden Çünkü muhtemeldir ki, Seni bulduğum zaman Gitmiş olacaksın kalbimden. More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0 (Final)

1.9

57.5K 5.6K 2.2K
By SumeyyeDemirkan

Zayn- Befour

''Az önceki alıştırmalara devam ediyoruz o halde,'' dedi Ali Hoca yoklama defterini kapatıp masanın üzerinde duran bir miktar kâğıdı eline alırken. Ali Hoca her sıraya birer kâğıt bırakarak, ''Arkadaşınızla çözün daha sonra hep birlikte çözeceğiz,'' diye sınıfın içinde gezinmeye başladı.

Ahmet ile benim önüme de bir kâğıt bıraktığında isteksizce gözlerimi gezdirdim. ''Bu konuyu anlamadım,'' dedim sorulara bakarak. Ahmet eline kalem alıp, ''Ben sana anlatırım gel,'' dediğinde dirseğimi sıranın üzerine koydum.

Ahmet ilk soruyu okumaya başladığında Ela başımızda dikildi. ''Rahatsız ediyorum ama Ahmet bana yardım eder misin?'' diye sordu elindeki kâğıtla. Ona boş boş bakınmaya başladığımda Ahmet sakince konuştu. ''Mine'ye anlatıyordum ama...''

Bir anda toparlandım ve dudaklarımı ıslatıp çektim. ''Ha! Yok sen anlat ben anlatacak birini bulurum.''

İç sesim: Koş Mine, Sinan'a koş.

Ahmet çatık kaşlarla bana baktı. ''Kimi bulacaksın?''

''Dert etme,'' dedim ve toparlanmaya başladım. Ahmet buna müsaade etmedi. ''Mine sana da anlatırım otur.''

Gözlerimi yorgun bir şekilde devirip mırıldandım. ''Ya anlat işte Ela'ya, aa!''

Ela sabırla başımızda dikilmeye devam ettiğinde derhal oturduğum yerden kalktım ve matematik defterime sarılarak ayaklandım. E ayaklandım tamam da, sahiden gidecek miydim Sinan'ın yanına? Derin bir nefes alıp gözlerimi onun sırasına çevirdiğimde yanının boş olmadığını gördüm.

Ne ara doldurdun ulan yanını?

Sınıfın paparazzi kılıklı devesi Müge onun yanındaydı.

Al işte, kalktım artık ayağa nereye gideceğim şimdi? Gözlerimi onların sırasından çektim ve Sinan'ın iki sıra arkasında tek başına oturan Fethi'yi gördüm. Pek bir sohbetim yoktu onunla ama el mecbur yanına gidecektim artık ne yapalım.

Sinan'ın kâğıdını kullanamayacağım için bizim kâğıdımızı alarak Fethi'nin yanına ilerledim. O esnada gözlerim Sinanların sırasına kaydı. Müge iştahlı bir halde soruları okurken Sinan'ın da kâğıda baktığını gördüm ta ki ona baktığımı anlayana kadar. Birkaç saniyeliğine göz göze geldiğimizde sol kaşımı kaldırdım ve arkasındaki sıraya oturdum. Gözlerini üzerimden ayırmadan çenesini omzunun üzerine koydu ve oturana kadar bakışlarını üzerimden ayırmadı.

''Merhaba,'' dedim Fethi'ye soğuk bir sesle. ''Oturabilir miyim?''

Fethi gözlerini kâğıdından çekmeden, ''Sorun yok,'' dediğinde gözlerimi devirdim. Sınıfta normal insan yok. Defter ve kâğıdımı sıranın üzerine bıraktığımda başımı kaldırdım ve Sinanların sırasına baktım. Önüne dönmüştü ve Müge'yi dinliyordu. Müge ince bir sesle, ''Ben anlamadım, senin derslerin çok iyi anlatır mısın?'' diye sordu.

Dişlerimi sıktım. ''Gökdelen kılıklı.''

Fethi, ''Bir şey mi dedin?'' diye sorduğunda afalladım. ''Yok.''

''Tamam, sorun yok.''

Anladık sorun yok.

Gözlerimi derhal onların üzerinden çekip önümdeki kâğıda odaklandım. İyi de ben bu konuyu yapamıyorum ki... Elimi çenemin altına koyarak sorularla ciddi düşünmeye başlarken ceketimin cebindeki telefonuma gelen titremeyle irkildim ve telefonuma uzanıp kilidi kaldırdım.

Kimden: Sinan

''Gökdelen kılıklı demek?'' (10.23)

Kaşlarımı çattım ve toparlanarak mesajı okudum. Beni duymuştu. Başımı tekrar kaldırdım ve Sinan'a baktım. Başı öne eğikti, haliyle tabii.

Durmadım ve ona mesaj gönderdim.

Kime: Sinan

''Dikkatinin bende değil, yanındakinde olması gerekiyordu.'' (10.24)

Ay, çok mu şey oldu bu?

Şey işte,

Flört ediyor gibi. Ay o ne be?

Kimden: Sinan

''Geliyor kokusu.'' (10.24)

Kime: Sinan

''Neyin kokusu?'' (10.24)

Kimden: Sinan

''Kıskançlığının.'' (10.25)

Okuduğum mesajla gözlerim irileşirken ona hızla cevap yazdım.

Kime: Sinan

''Ha ha ha.'' (10.25)

Kimden: Sinan

''Meali; O kadar haklısın ki Sinan, ama ben açık vermemek için doğru düzgün cümle kuramıyorum şu an.'' (10.26)

Pes.

Vallahi bildi.

Kime: Sinan

''Kandır kendini.'' (10.26)

Kimden: Sinan

''Benim yanıma geliyordun değil mi?'' (10.26)

Kime: Sinan

''Hayır.'' (10.27)

Kimden: Sinan

''Kandır kendini.'' (10.27)

Mesajına uzun uzun baktım ve cevap yazmadan öylece bekledim. Bana ne oluyordu bilmiyordum, daha az önce yanındaki kızı görünce bozulmuştum. Elbette Müge'ye sinir olduğumdan kaynaklıydı bu, yoksa bana ne yahu yanına kim oturmuş kim kalkmış.

İç sesim: Sinan haklı, kandır kendini.

Derin bir nefes alıp verdiğimde bir bildirim daha geldi.

Kimden: Sinan

''Gel yanıma.'' (10.28)

Kafamı kaldırdığımda Müge'nin ayaklandığını gördüm. Bu şaşırtmıştı beni. Müge uzaklaşırken Sinan telefonu cebine koyarak omurgalarını doğrulttu ve sabırla beni beklemeye başladı. Bunu hissedebiliyordum. Bir an muallakta kaldım nedensizce, bilmiyorum içimden haykırmak geliyordu bir şeyleri ama başka bir yanımda bunun üzerine gölge gibi çöküyordu.

Aradan geçen saniyeler aramızdaki bu anlamsız duruma meydan okurken telefonumu kapattım ve cebime koyup, sıranın üzerindeki defteri ve kâğıdı alıp ayağa kalkıp çabucak Sinan'ın yanına oturarak defteri sıranın üzerine bıraktım. ''Geldim yanına.''

''Hoş geldin,'' dedi yüzünü yüzüme çevirip gülümseyerek.

Gözlerimi kaçırarak güldüm. İçim bir hoş oluyordu yalan yok. Sanırım bu aralar kendimi aşırı dürüst davranıyordum.

Sinan erkeksi bir soluk alıp verdikten sonra kâğıda yöneldi ve o esnada dişlerinin arasından mırıldandı. ''Zaten o çocukta sana ders anlatacak tip yoktu.''

''Zaten Müge'nin de amacı senden ders dinlemek değildi,'' deyiverdim bir anda. Gözleri anında gözlerimi bulduğunda yaptığımın itiraftan geri dönemedim. Sinan keyifle gözlerini küçülttüğünde, ''Nereden anladın bile diye sormayacağım,'' dediğinde, ''Neden?'' diye sordum.

Gözlerini kapatıp açarken dudağının kenarı usulca kıvrıldı ve kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı. ''Çünkü beni kıskanıyorsun.''

Gözlerim iri iri olurken kendimi geri çektim lâkin bir anda alevlenen kalp atışlarım elimi ayağımı titretmeye başlatmıştı. Sinan tavrını bozmadan gözlerime bakmaya devam ederek kendini geri çekti. Yutkundum. ''Saçmalıyorsun.''

''Hayır,'' dedi kafasını sağa sola sallayarak. ''Saçmalamıyorum, üstelik daha bir ders evvel beni kandırmaya çalışırsan beni sahiden tanımak zorunda kalırsın demiştim, hatırlıyor musun Mine?''

''Ne yani?'' dedim hayretle. ''İki yüzün mü var?''

''Senin yok mu?''

''Hayır.''

''Peki,'' dedi üstelemeden, daha sonra elindeki kaleme bakarak bir şeyler mırıldandı fakat onu duyabilmiştim ve benden gizleme çabası içerisine girdiğini sanmıyordum. ''Kaç yüzün olursa olsun ben seni Mine diye biliyorum.''

''Çünkü zaten Mine'yim,'' dedim düz bir sesle. Sinan konuşmadığında elimi yeniden çenemin altına koyarak yüzüne baktım uzun uzun. Bu hakkı kendimde neden gördüğümü bilmiyordum ama kalbimi ferahlatıyordu, hem sıkıştırıyor hem de ferahlatıyordu. ''Gerçek senle tanışacağım yani?'' diye sordum.

Gözlerime bakmadan konuşarak kâğıda baktı. ''Korkuyor musun?''

Soğuk soğuk gülerek yüzüne bakmaya devam ettim. ''Neden korkayım ki?''

''Bilmem,'' dedi mesafeli bir sesle. Daha sonra omzunu silkti. ''Neyse, gel anlatayım biraz.''

''Matematiğim seninki kadar iyi merak etme,'' dediğimde güldü ve bana baktı. ''Ya sen nasıl bir kızsın? İndir şu burnunu bir kere de.''

Güldüm. ''Gerçek beni tanımak ister misin?''

Gülmeye devam etti. ''Seve seve.''

Bir anda kalbim teklerken bunun tamamen lafın gelişi olduğunu düşündüm, ama bir yanımın da aksini düşündüğünü biliyordum. Gülüşüm yavaş yavaş dindiğinde toparlandım ve gözlerimi gözlerinden çekip önümdeki kâğıda baktım. ''Neyse, biraz burnumu indireyim de mutlu ol.''

''Mutluyum,'' dedi Sinan kısık sesiyle. ''O burnun arşa çıksa bile mutluyum.''

Çok saçma ama aklıma tam şu an bir replik geldi. Gelin ata binmiş ya nasip demiş. Tövbe estağfurullah, son zamanlarda iç sesime ve bana olan değişikleri hayretler içerisinde izliyordum. Bunların sorumlusu tabii ki Sinan'dı. Dengemi bozuyordu dengesiz.

''İyi,'' dedim ne söyleyeceğimi bilemeden. ''Haydi anlat bekliyorum.''

Sinan kafasını sağa sola sallayıp gülümsemeye devam ettiğinde kâğıdı biraz öne çekerek ilk sorunun üzerine kalem bastırdı. Soruyu önce kendi içinde okudu ardından derin bir nefes alıp bana okuyarak parça parça cevabı sorunun altındaki iki parmak boş olan beyaz yere yazmaya başladı. Onu dikkatle izlerken son derece nazik ve tane tane soruyu anlatması hoşuma gitmişti.

Bir yandan içten içe gülüyor diğer yandan soruyu anlamaya çalışıyordum. Bir dakika sonra soruyu çözdüğünde, ''Anladın mı?'' diye sordu.

Kafamı sağa sola salladım. ''Hayır.''

''Ciddi misin?''

''Evet.''

''Peki,'' dedi sabırla. ''Bir daha anlatayım.''

Gülmemek için dudağımın içine ısırdım ve onu yeniden izlemeye başladım. Aslında anlamıştım ama maksat sinir etmek değil miydi? Evet ve ben de bunu sonuna kadar kullanacaktım o haldeyse.

Soruyu bir kez daha anlattığında yeniden sordu. ''Şimdi anladın mı?''

Kafamı yine sağa sola salladım. ''Hayır.''

''Ama yuh,'' dedi bana şaşkınca bakarken. ''Çok af edersin, kıt mısın?'

''Hayır,'' dedim sesim titremeden. ''Sen anlatamıyorsun.''

Güldü. ''Bu yüzden benim yanıma geldin zaten.''

''Senin yanına gelmiyordum.''

Dudaklarını ıslatıp çekerken gözleri kısıldı. ''Neyi itiraf edemiyorsun sen içinde? Benden mi kaçamıyorsun yoksa kendinden mi?''

Bozguna uğradım. Bu çocuk cin, eminim.

''Ne alakası var?'' dedim geçiştirerek. Bir soru üzerinde çok beklemek beni ele verirdi. Yine zekiyim. Devam ettim. ''Sen itiraf ettin sanırım bir şeyleri içinde, ondan soruyorsun bana?''

''Doğru,'' dedi hızla. Daha sonra göğüs kafesi nefessiz kalır gibi olduğunda gözlerini kapatıp açtı. ''Ben kendimden değil, senden kaçamıyorum.''

Ama.

''Peki ya sen?'' diye sordu sonra. ''Kaçabiliyor musun benden?''

🍷

İnstagram. Sumeyyedmrkan

🍍

Continue Reading

You'll Also Like

310K 23.4K 41
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
2.2M 69.1K 55
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
420K 35.5K 54
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
557K 36.3K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...