BİR SEPET BAHARAT

By SumeyyeDemirkan

2.8M 266K 86.7K

Bir gün, Seversem seni Vazgeçme benden Çünkü muhtemeldir ki, Seni bulduğum zaman Gitmiş olacaksın kalbimden. More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0 (Final)

0.9

62.7K 5.3K 2.1K
By SumeyyeDemirkan

Sara Farell - Issues

Zilin çalmasıyla ağır ağır yürüyerek sınıfa girdim. Ahmet bir şeylerle uğraşıyordu, sanırım matematik testi çözüyordu. Sakince ilerlemeye devam ettiğimde manasızca Sinan'ın sırasına baktım ve hâlâ boştu.

O mesajda neyi kast ettiğini anlamıştım ama bunu kendime bağlamak saçma geliyordu.

Mahcup bir ifadeyle Ahmet'in başında dikildim. ''Geçebilir miyim?'' diye sordum. Konuşmadı ve sakince ayağa kalkıp bana yer verdi. ''Teşekkürler,'' diye ekledim otururken.

Konuşmamaya devam ederek testini çözmeye devam etti. Derin bir nefes aldım ve Ahmet'e baktım. ''Bozuk musun bana?''

''Hayır,'' diye mırıldandı.

''Yüzüme bak öyleyse,'' diye zorladım onu. Bu saçmaydı, o bana kolay kolay kırılmazdı ve şu an da bu tavrı da anlamsız geliyordu hele de Sinan yüzünden. Beni duymamazlıktan geldiğinde elindeki kalemi hızla çektim ve aldım. Bir müddet sukûnetini korudu ve ardından gözlerini kapatıp açarak çehresini bana çevirdi. Gözlerinde herhangi bir şey göremiyordum. ''Ben seni incitmek istemedim,'' diye itiraf ettim. ''Biliyorsun işte beni, niye zor duruma sokuyorsun ki?''

''Seni zor duruma sokmuyorum Mine,'' dedi alçak sesle. ''Sen benim arkadaşımsın, kardeşim ya da daha ötesi... O çocuktan cidden haz etmiyorum ve farkındayım tamam mı? Herifin kaç kez sana bakışını yakaladım ben...''

Kaşlarımı çattım ve yüzümü buruşturdum. Bir şeyler demek istiyordum ama yanlış anlaşılmak da istemiyordum.

''Elbette ki senin hayatın ve kararların ama biliyorsun... Kaç yıldır beraberiz biz, seni üzen adamı fena üzerim.''

Konuşması biterken boş boş yüzüne bakan gözlerim usulca kısıldı ve dudaklarım yavaşça kıvrılmaya başladı. Beni düşündüğünü biliyordum ama bu kadar temkinli olmasına şaşırıyordum. Kimse kimseyi tanımadan bilemezdi, kaldı ki Ahmet'in Sinan ile oturup iki dakika konuştuğunu bile hatırlamıyordum.

''Anlıyorsun değil mi beni?'' diye sordu yumuşak bir sesle.

Gülümseyerek kafamı aşağı yukarı salladım. Gülümsemeye başladığında elim saçlarına gitti ve onları dağıtmaya başladım. ''Yapma şunu,'' dedi keyifle ellerini saçlarımdan itmeye çalışırken. ''Hep mi sen yapacaksın?'' diye sordum uğraşmaya devam ederek.

O esnada Sinan göründü ve kapıdan içeri girerken donuk çehresiyle gözlerime bakıp birkaç saniye sonra kafasını diğer tarafa çevirerek sırasına yürüdü. Ellerim kendiliğinden çekilirken duraksadım ve gülüşümü dudaklarımdan silip yerini emanet bir tebessüme bıraktım.

Arkama yaslanırken dudaklarımı ıslatıp çektim ve omzumun üzerinden Sinan'ın olduğu yere baktım. Başı hafif öne eğikti ve sırasının üzerinde duran kalemle oyalanıyordu.

O bana karşı bir şeyler mi hissediyordu?

Geri zekâlı değildim, son zamanlarda bakışlarını üzerimde sıkça hissetmem, iki kez omzuma çarpması ya da aramızda geçen garip diyaloglar... hele de son mesajı. Bunlar bazı şeyler için şüphe uyandıran hareketlerdi.

Tarih hocası Rıza Hoca sınıfa girerken dikkatimi dağıttım ve önüme döndüm. Ahmet homurdandı. ''Bu sefer ki ne anısı?''

Gülümsemeye çalıştım. ''Birinci Haçlı Seferleri?''

Gözlerini kıstı ciddiyetle. ''O kadar oldu mu ya?''

''Bilmem,'' dedim gülerek. ''Öğreniriz şimdi.''

İkimiz de susarken Rıza Hoca yoklamayı almaya başladı.

''Hatice Yılmaz?''

''Burada.''

''Ahmet Erdinç?''

Ahmet usulca elini kaldırıp, ''Burada,'' diye mırıldandı. Rıza Hoca birkaç isim ardından beni ondan sonra araya giren yedi veyahut sekiz kişiden sonra Sinan'ı söyledi.

''Sinan Akdoğu?''

Sinan elini kaldırmadan, ''Burada,'' diye konuştuğunda silüeti gözlerimin akına düştü. Saniyeler sonra yoklama bittiğinde Rıza Hoca kalemini ceketinin içine koyarak sınıfa döndü. ''Nerede kalmıştık?'' diye sordu Hatice'ye doğru. Ondan evvel İsmail cevapladı.

''Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşta kaldık hocam!''

Sınıftaki homurdanmalar kulağıma ilişirken Hatice ters ters bakıp, ''Dersle alakan bu kadar işte,'' diye söylendi. İsmail onun bu ciddi tavrına aksine davranarak güldü. ''Kız Hatçe bir memnun kalamadın ha benden.''

Hatice gözlerini devirirken Rıza Hocanın gözleri Sinan'ın olduğu tarafa kaydı. ''Sinan söylesin bize nerede kaldığımızı?''

Sınıftakilerin gözü Sinan'ın olduğu sıraya çevrilirken hafifçe toparlandı ve boş boş Rıza Hocanın gözlerine bakmaya başladı. Alnımı kırıştırdım. Sırasının üzerinde herhangi bir kitap yoktu. Rıza Hoca, ''Seni dinliyoruz Sinan,'' diye ısrar ettiğinde Sinan pek oralı olmayarak susma hakkını kullanmaya devam etti.

Rıza Hocanın gözlerinin kısıldığını ve Sinan'ın bu hallerinden bir hayli rahatsızlık duyduğunu anlamıştım. Oysa ki sadece cevabını alamamıştı, ona karşı yapılan herhangi bir saygısızlık söz konusu değildi. Gerçi Rıza Hocanın en sinir olduğu şeylerden birisi sorduğu sorunun cevabını alamamasıydı.

''Aklın nerede senin?'' diye sordu dik bir sesle. Sınıftan çıt çıkmazken ortamın ikisi adına gerildiğini hissetmeye başladım. ''Daha derse ilgi göstermiyorsun, üniversite sınavına hangi kafayla gireceksin?''

Sinan, ''Hocam...''

''İkinci Dünya Savaşı.''

Tüm sınıfın gözü üzerimde toplandığında yutkundum ve tekrarladım. ''İkinci Dünya Savaşı'na giriş yapmıştık hocam.''

Rıza Hoca düşünceli bir şekilde Sinan'a döndü ve dudaklarını araladı. ''Duydun mu?''

Sinan kısık sesiyle, ''Duydum,'' diye mırıldandığında Rıza Hoca derin bir nefes alıp ceketinin ilk düğmesini açtı ve eline tahta kalemini alarak tahtaya yürüdü. Sınıftakiler gevşemeye başladığında arkama yaslandım.

Bana bakıyordu. Bunu delicesine hissedebiliyordum lâkin ona bakmadım.

Bunu neden yaptım bilmiyordum ama sanırım kim olsa aynısını yapardım.

Hatice hariç.

Sıkıcı geçen bir dersin ardından hava almak için dışarı çıktım ve geçen gün oturduğum banka oturdum. Ellerim cebimde hiçbir şey düşünmeden gözlerimi kapattığımda aşina olmadığım ama epey güzel kokan bir kokuyla gözlerimi araladım.

Sinan yanımdaydı, şaşırdığımı söyleyemezdim.

''Oturabilir miyim?'' diye sordu sakince. Hafifçe toparlandım ve usulca kenara kaydım. Sakince yanıma oturarak derin bir nefes aldı. ''Kız arkadaşın yok sanırım,'' diye konuştu düz bir sesle.

Kafamı sağa sola sallarken önüme bakmaya devam ettim. ''Ahmet var sadece, o da hepsine bedel hatta daha iyi.''

''Ahmet,'' dedi kelimeyi ağzında geveleyerek. Bir şeyler söylemeye niyeti olduğunu fark ettim ama bunda pek istekli görünmüyordu. ''Bayağı eskiye dayanıyor değil mi?'' diye sorup son cümleyi bastırarak söylerken. ''Arkadaşlığınız?''

''Neden soruyorsun?''

''Merak ediyorum.''

''Benimle ilgili merak ettiğin şeyler olduğunu bilmiyordum,'' diye itiraf ederken naif bir şekilde gülümsediğini fark ettim. ''Sonuçta biz bir grubuz, partnerimi tanımam gerekiyor.''

Güldüm fakat bu pek samimi olmamıştı. ''Ben neden seninle ilgili hiçbir şeyi merak edip sormuyorum o zaman?'

Kafasını bana doğru çevirirken ona bakmam için beni âdeta zorladı. Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzümü ona çevirdiğimde açık kahverengi gözbebekleri gözbebeklerimi selamladı. Ağaç yapraklarının arasından sızıp yüzüne vuran güneş ışığı hafif kirli sakallarını parlatırken gülümsedi. ''Neden?'' diye sordu.

''Ne neden?'' dedim boş bulunmuş bir şekilde.

Gülüşü büyüdü. ''Neden merak edip sormuyorsun?''

Gözlerimi devirdiğimde omzumu silktim. ''Merak etmediğim için.''

''Hım,'' dedi mırıldanarak, ardından kendini geri çekti. Gözlerimiz hâlâ birbirine kenetliydi ve şu an daha iyi idrak ediyordum ki, ona baktıkça insan çekiliyordu. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir derinlik vardı ve insanın kendini ayırası gelmiyordu.

Kaşlarımı çattım ve zihnimden geçen aptal sözlere küfredip önüme döndüm. Bu çok saçmaydı, ona karşı bir şey hissetmiyordum bile, neden zihnime her hareketiyle ilgili yorumlama mekanizması kurmuştum ki?

Bir müddet sessiz kaldık. Ona o mesajı sormalıydım ama doğrusunu söylemek gerekirse rezil olmaktan çekiniyordum. Verdiği mesaj açıkça bana dokunsa da yine bir ihtimal başka bir şeye yormam gerektiğini haykırıyordu. Dudaklarımı ısırdım ve bunun büyümesine izin vermeden ağzımı araladım fakat o benden önce konuşmuştu.

''Ve sanırım sana teşekkür etmem gerekiyor,'' diye söylendi sessizce. Bekledim. Devam etti. ''Dersteki yardımın için.''

''Buna gerek yok,'' dedim sakince. ''Kim olsa aynısını yapardı ve kim olsa aynısını yapardım.''

''İkinci kısım seni ilgilendiriyor ama birinci kısım değil...'' Duraksadığında cümlemi tartmaya başladım. Sesli bir şekilde düşündü. ''Kimse yapmadı ama sen söyledin.''

Kendime engel olamadan gülerek Sinan'a baktım. ''Demek ki hâlâ vicdanlı birileri var bu hayatta.''

Ben gülerken o yalnızca gözlerimin içine bakmakla yetinmişti. Herhangi bir tavır söz konusu değildi. Kendimi dizginlerken gözlerime bakmaya devam etti. ''Bu kadar dikkatli bakman rahatsız ediyor,'' dedim bir anda.

''Dikkatli baktığımın farkında değilim.''

''Keşke kendini bir de benim yerimden görebilseydin.''

''Gözbebeklerine bakınca kendimi görebiliyorum zaten,'' diye fısıldadı. Yutkundum. Sonra da işi dalgaya alıp bakışlarımı kaçırdım. ''Başka insanlar ya da kızlar onlara böyle bakmandan rahatsızlık duyuyorlardır eminim.''

''Başka insanlar ya da kızlara böyle bakmıyorum.''

Sözleriyle gözlerimiz tekrar sarıldığında ne diyeceğimi bilemedim. İçimde bir şeyler meydana gelmeye başladı ve ben buna ilk kez şahit oluyordum, ilk kez böylesi bir karıncalanmaya yenik düşmüştüm.

''Neden?'' diye sordum. Bu iyi bir adım olabilirdi, aklımdaki soruların cevabı için.

''Ne neden?''

''Neden bana farklı bakıyorsun o zaman?''

Sustu.

Aramızda saniyeler fink atıyordu ama sanki saatlerce onunla buradaymışız gibi hissediyordum. Sinan susmaya devam ederken zil çaldı ve kendini derhal geri çekerek elini ensesine götürdü. Utanarak başımı öne eğdim. Ayağa kalktı. ''Zil çaldı.''

''Duydum,'' dedim. Bu konuşma bana bir şeyleri hatırlatırken gülümsedi. Sanırım aynı anıya denk düşmüştük. Ayağa kalkarken bana yer verdi ve kendini geri çekti. Arkamdan yürümeye başladığında sesiyle duraksattı. ''Bu arada!''

Durdum ve ona döndüm. Ekledi. ''Biletleri aldım, cumartesi saat iki de.''

''Dershanem var,'' diye itiraz ettim.

''Dersi ekersin,'' deyip dudağının kenarını kıvırdı. ''Yapmadığın şey değil.''

Kaşlarım çatılırken yanıma yaklaştı ve omzunu omzuma dokundurup yanımdan geçti. İrkilerek arkasından bakakaldığımda önce ona sonra da kendime anlam vermeye çalıştım.

Hayır, yok öyle bir şey.

🍷

Bu bir kısa hikâye dediğim gibi, o yüzden bölüm uzunluğu bu arada seyredecektir, yani kısaydı bölüm demeyin sonra. :')

İnstagram. Sumeyyedmrkan
Askfm. Sumeyyedmrkn

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 69.5K 54
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
384K 10.3K 51
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.4M 46.6K 22
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
5.8M 190K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...