ÖMRE BEDEL

By neclakursun

1.4M 98.6K 20.8K

BEDEL SERİSİ 2 Biz, hayatımızla ilgili planlarımızı yaparken kaderimizin, bize hiç ummadığımız yollar çizdiği... More

(1) TANITIM
(2) GEÇMİŞ
(3) DÖNÜLMEZ BİR YOL
(4) BAŞ BELASI
(5) İLK AŞK
(6) YİNE KAYBETTİK
(7) İÇİM YANAR
(8) KARAR
(9) İLK ADIM
(10) NİŞAN
(11) ZOR KARAR
(12)YARGISIZ İNFAZ
(13) DÜĞÜN
(14) VEDA
(15) İLK HEYECAN
(16) YENİ GELİN
(17) ELİF RAVZA
(18) VİCDAN
(19) GÜVEN
(20) YENİ BİR HAYAT
(21) TATLI HEYECANLAR
(22) HAYIRLI AMEL
(23) FEDAKARLIK
(24) ❤ANNE❤
(26) MUCİZE
(27) CAN
(28) HIRS
(29) HOŞGELDİN
(30) ASLA
(31) AİLEM
(32) KESKİN BIÇAK
(33) ESKİ YARA
(34) BERDEL
(35) ÖZEL BÖLÜM
(36) SADAKAT
(37) KÖRDÜĞÜM
(38) SEVGİ NEYDİ?
(39) SON PİŞMANLIK
(40) YANIMDA KAL
(41)ARAF
(42) İMKANSIZ
(43) HUZUR
(44) HASRET
(45)
(46) YÜZLEŞME
(47) İMTİHAN
(48) GERÇEKLER
(49) VEFA
(50) BİZ OLMAK
(51) ANNE OLMAK
(52) MELEĞİM
(53) HAYIR
(54) EVLAT ACISI
(55) UMUDUM
(56) ARMAĞAN
(57) VUSLAT
(58) FİNAL
ÖMRE BEDEL'İN SERÜVENİ
ÖZEL BÖLÜM

(25) MÜJDE

27.6K 1.8K 552
By neclakursun

Fotoğraftakiler size kimleri anımsattı 😉

Anne olmak; sadece karnında taşımak, doğurmak, emzirmek değildir. Yüreğindeki sevgiyi, şefkati, merhameti paylaşabilmektir küçücük yüreklerle. Onların canı yandığında senin canının daha fazla yanmasıdır annelik. Bir kez olsun yüzlerini güldürebilmek için hayatını bile feda edebilmektir yeri geldiğinde. Bazen dost olabilmektir, bazen sırdaş. Annelik dünyanın en kutsal mesleğidir.

Ben doğurmasam da üç tane çocuğum vardı benim. Anneliğe layık görmüşlerdi beni. Yüreğimde taşıdığım sevginin kat kat karşılığıyla ödüllendiriyorlardı beni. Hayatta bir insana verilebilecek en büyük ödül buydu bana göre. Ve onların yüzünde oluşan ufak bir tebessüm, beni dünyanın en mutlu insanı yapmaya yeterdi.

Ben annemden ayrıydım ama meleklerime annelik yapmak, onlara anneliği hissettirebilmek, herşeye değerdi. Kendi çocuklarım olsa sa onların bendeki yeri hep farklı olacaktı.

Eve geldiğimde Harun'u evde görmeyi beklemediğim için şaşırmıştım. Yine atının yanına gitmişti ama erken gelmişti eve. Sırtı kapıya dönük oturmuştu ve telefona öylesine odaklanmıştı ki içeri girdiğimi farketmemişti. Korkutmak için sessizce yaklaşınca telefonun ekranındaki görüntüye takıldı gözlerim. O an başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Kalabalık ortamda çekilmiş fotoğrafın içindeki yüz yabancı değildi.

Hayır! Bu olamazdı. Ekranda gördüğüm, Harun'un dikkatlice baktığı kişi Beyza olamazdı.

Emin olmak için biraz eğilince varlığımı farkeden Harun, panikli halde ekranı kapatıp oturduğu yerden hızla kalktı.

"Nazlı! Sen.. ne zaman geldin sen?"

"Sen devam et. Rahatını bozmayayım ben." Diyerek yanından uzaklaşacakken önüme geçip engel oldu.

"Nazlı, yanlış anladın. Tesadüfen gördüm ben. Okul arkadaşlarım bir araya gelmiş..."

"Tamam sorun yok. Bakmaya devam et. Özlemişsindir."

"Saçmalama Nazlı. Tesadüfen gördüm diyorum."

Harun kendini savunmaya çalışırken sessiz kalıp gözlerinin içine baktım. Bana helal ama yabancı o gözlere. Gözlerinde endişe vardı, pişmanlık vardı, üzüntü vardı... Ama aradığım sıcaklık yoktu. Aşk yoktu o gözlerde.

Kullanmaktan nefret ettiğim o kelime döküldü dudaklarımdan. "Keşke..." Devamını getiremedim.

Keşke ona baktığı gözle bana bakabilseydi.
Keşke yüreğinde Beyza kadar yer kaplayabilseydim.
Keşke gözlerinde o sevgiyi görebilseydim...

Harun'a dair o kadar "keşke" vardı ki yüreğimde. Ama Harun'a karşı "Keşke yapmasaydım" diyebileceğim hiçbir şey yoktu.

"Keşke... ne Nazlı?" Diye sorduğu soruyla acıyla gülümseyerek başımı iki yana salladım.

"Keşke senle evlenmeseydim."

İçten söylemediğim bu sözle Harun'un yüz ifadesi değişti bir anda. Canım yanıyordu ve Harun'un da canı benimki gibi yansın istiyordum.

"Gerçekten pişman mısın benle evlendiğin için?" Derken yüreğindeki kırgınlık ses tonuna yansımıştı.

"Evet." Diyerek yanından uzaklaşıp odama kapattım kendimi. Sıkıntıdan odanın içinde dönüp duruyordum. Ne odaya sığabiliyordum ne de eve. Sokaklara atmak istiyordum kendimi. Saatlerce yürümek. Kendimle başbaşa kalmak.

Bu, Harun'un beni ikinci yıkışıydı. İkinci hayal kırıklığımdı. Göğsüne sokulduğumda o kızın adını sayıklayışını hala unutamazken, şimdi de gizlice fotoğrafına bakarken görmüştüm onu.

Bu kez daha çok canım yanıyordu. Ömrümü, yüreğimi emanet ettiğim, aynı yatağı paylaştığım, huzurlu bir yuva ümit ettiğim adamın aklı hala başka bir kadındaydı. Ben herşeyi zamana bırakmışken aradan geçen zamanın bir faydası olmamıştı. Belki hala ondan umut bekliyordu. Kavuşamadığı, unutamadığı sevdasıydı Beyza!

Peki ben onun için neydim, kimdim? Şimdiye kadar nefret ettiği halde zorla evlendirildiği, bir ömür birlikte yaşamaya mahkum kaldığı biri!

Birlikte o kadar güzel anlarımız geçmişken şu an sadece kötü anılarımız canlanıyordu gözümde. Sanki hiç güzel bir günümüz geçmemiş gibi.

Odada bunalınca konağa gitmek için odadan çıktım. Çocuklarla ilgilenmek biraz iyi gelecekti bana. Harun'un olmadığı yer daha iyi gelecekti.

Alt kata indiğimde Harun başını elleri arasına almış olduğu yerde oturuyordu. Ayak sesimi duymasıyla başını kaldırıp bana bakarken onu umursamadan geçip evden dışarı attım kendimi. Kapıyı kapatırken arkamdan seslenişini duymazlıktan gelip konağın kapısına yürüdüm. Çaldığım kapının açılmasını beklerken başımı çevirip arkama baktığımda evin kapısında durup bana baktığını gördüm. Sanırım başka yere gideceğimi düşünmüştü.

Bekarlığımın kıymetini şimdi daha iyi anlıyordum. Bekar olsam kimseye hesap vermeden sokaklara atardım kendimi. Ailem bilirdi biraz kafa dinleyip geri döneceğimi. Benim için endişelenseler bile rahat bırakırlardı. Oysaki burda ağa geliniydim. Evdeyken bile hareketlerime dikkat etmem gerekiyordu.

Konağa girdiğimde içerden gelen tartışma sesleri endişelendirmişti beni. Sultan hanım her zaman azarlayacak birini bulurdu ama bu defaki sesi farklıydı.

"Hala utanmadan hangi yüzle buraya gelebiliyorsun? Sen bizim başımızı yere eğdirdin. Namusumuzu, şerefimizi ayaklar altına aldın. Elaleme karşı rezil kepaze olduk senin yüzünden."

Merakla salona girince Sultan hanımın karşısında duran yabancı bir yüzle karşılaştım.

Sultan hanım hem bağırıp hem de karşısındaki kadına saldırmaya çalışırken, kadın ise sessizce onun tepkisini izliyordu. Onu engellemeye çalışan Gülsüm anne nihayet uzaklaştırmıştı kadından.

"Defolup gideceksin bu evden. Yıllar önce nasıl gittiysen şimdi de gideceksin. Ağam görmesin seni buralarda. Yemini var, öldürecek seni."

Sultan hanımın karşısında sessiz duran kadın nihayet sessizliğini bozup karşısına dikildi.

"Hep senin yüzünden gittim ben. Senin eziyetlerin yüzünden. Abimi bile sen düşman ettin bana. Senin yüzünden ezildim, senin yüzünden dayak yedim. Bana, gitmekten başka çare bırakmadın."

"Utanmaza bak, nasıl da konuşuyor karşımda. Ağam gelmeden defolup gideceksin."

"Hayır gitmeyeceğim. Bu kez gitmeyeceğim. Abim beni görecek. İsterse öldürsün, umrumda değil. Bu kez senin laflarına bakmayacağım."

Bu kadın, Bekir ağanın yıllar önce onları terkedip giden kızkardeşiydi mutlaka. Bekir ağanın, Berfin'e ismini verdiği kardeşi. Berfin doğduğu zaman Gülsüm anne anlatmıştı bize onun hikayesini.

"Bu namussuz benim olduğum eve giremez. Şimdi defolup gidecek bu evden." Diyerek öfkeyle yerinden kalkıp kadına hücum edecekken kadının önüne geçip engellemeye çalıştım.

"Evine gelen misafire böyle mi davranılır. Senin olduğun yerde olmasını istemiyorsan burda durmazsın. Gel benim evimde kal. Misafirimizin başımızın üstünde yeri var."

Ani çıkışımla Sultan hanım neye uğradığını şaşırmıştı. Önceden olsa bu hareketimin karşılığında çok ağır tepki verirdi ama şimdi ne yapacağını şaşırmıştı

"Kızım sen karışma. Ravza'yı al götür burdan. Bak korktu çocuk." Diyen Gülsüm annenin uyarısıyla kadın şaşkın halde bana baktı.

"Bu güzel kız senin kızın mı yenge?" Gülsüm annenin cevap vermesine fırsat vermeden Sultan hanım lafa atladı.

"Hayır. O benim gelinim. Senin, başımıza neler getirdiğini bilmediği için seni baş tacı yapar tabi. Senin gibi namussuz..." Sultan hanım bağırırken Bekir ağanın sesiyle sözü yarıda kaldı.

"Ne oluyor burda? Nedir sizin derdiniz? Utanmıyor musunuz koskoca kadınlar..." Bekir ağa bir anda ona dönen kardeşiyle gözgöze gelince neye uğradığını şaşırdı. Donmuş gibi kardeşinin yüzüne bakarken sanki hayat, ikisi için de durmuştu.

"Abi." Diyen kadın, Bekir ağaya doğru adım atacakken Sultan hanım kolundan çekiştirerek engel oldu.

"Hangi yüzle abi diyebiliyorsun ona. Ağam, elini bunun pis kanına bulama. Bırak defolsun gitsin."

Bekir ağanın gözleri kardeşine sabitlenmişken Sultan hanımı duymuyordu bile. Kadın, kendini hızla Bekir ağanın kollarına atarken Bekir ağa hala hareketsiz duruyordu yerinde.

"Abi, abim çok özledim ben seni. Yıllarca hasretinle yandım. Beni ister öldür, ister kov. Dünya gözüyle bir kez daha gördüm ya, gözüm açık gitmem."

Kadının ağlayarak konuşmasıyla Bekir ağanın da gözleri yaşla dolmuştu. İlk kez onu bu halde görüyordum. Bir süre sonra kendini toparlayınca kardeşini itip araya mesafe koydu.

"Niye geldin buraya? Utanmadın mı bunca yıldan sonra? Şimdi mi aklına geldi bir ailen olduğu?"

"Bir an olsun aklımdan çıkmadınız abi. Yıllarca sizi bir kez olsun görebilmek için yandım. Kaç defa geldim buraya ama seni göremeden kovuldum burdan."

Sultan hanımın tekrar araya girmesiyle sesler yükselmeye başladı. Gürültüden korkan Ravza ağlamaya başlayınca kucaklayıp uzaklaştırdım ordan. Kapıdan çıkacakken karşımda Harun'u görünce yüzüne bakmadan yanından geçip çıktım dışarı.

Şuan onu görmek istemiyordum. Hatta uzun bir süre görmek istemiyordum. Bir süre ailemin yanına gitmek istiyordum ama birkaç gün içinde onlar gelecekti buraya.

Evde Ravza'yla oynayarak vakit geçirmeye çalışıyordum. Eyüp ve Berfin yine babalarıyla birlikte dışarı çıkmıştı. Ravza'yla ilgilenirken aklım hep Harun'daydı. Kendimi sorgulamaya başlamıştım. Eksik olan neyim vardı? Evliliğimde yetersiz miydim? Harun'a yeterince vakit ayıramıyor muydum? Belki çocuklarla fazla ilgileniyordum ama elimden geldiğince eşimi, evimi ihmal etmemeye çalışıyordum. Peki neden Harun'u geçmişinden koparamıyordum? Neden yüreğinde yer bulamıyordum?

Kafamdaki binlerce soruyla boğuşurken kapının açılma sesiyle Harun'un geldiğini anlamıştım. Fakat Harun içeri girdiğinde yalnız olmadığını görünce şaşırmıştım. Halasıyla birlikte gelmişti eve.

"Hatunum bak misafirimiz var. Bu benim Berfin halam."

Hemen yerimden kalkıp kadını karşılayarak içeri buyur ettim. "Hoşgeldin hala." Diyerek elini öpmemle şefkatle sardı beni.

"Hoşbulduk yavrum. Maşallah tam Gülsüm yengeme layık bir gelinsin. Ömer'im büyümüş, koca adam olmuş, yuvasını kurup çoluk çocuğa karışmış." Diyerek elini Harun'un yanağına koyunca Harun gülmeye başladı.

"Ben Ömer değilim hala. Ömer abim dışarda. Benim adım Harun." Demesiyle kadın afalladı bir an.

"Nasıl yani? Ömer'in küçüğü müsün sen? Ne bileyim oğlum. Ben bir tek Ömer'i gördüm çocuklardan. Bir de Pınar ablanı. İkisi de küçücüktü ben gittiğimde. Abimin ailesi genişlemiş. Sahi Ömer'im nerde? Şimdi görsem tanımam."

Berfin halanın muhabbeti baya koyuydu. Bekir ağa henüz onu kabul etmediği için Harun eve getirmişti onu. Koyu sohbetimiz sırasında Ömer abinin durumunu, ablamın ölümünü, çocukları öğrenmişti. Gözyaşları içinde dinlemişti Ömer abi ve ablamın hayatını. Ve Ravza'nın bizim bebeğimiz olmadığını da sonradan anlamıştı.

Biz de onun hayatını, bekarken Sultan hanımın elinden çektiklerini, evliliğini dinlemiştik. Zamanında insanlar ne zor şartlarda yaşarmış. Onu dinlerken kendi halime şükrediyordum.

Evde misafir varken Harun'a olan kırgınlığımı yüreğime gömmek zorunda kalmıştım. Harun'la aramızda sorun yok gibi davranıyordum. Bu durum Harun'un işine gelmişti aynı zamanda.

Berfin halayı kısa süre içinde sevmiştim. Tatlı dilli biriydi. Sanki yıllardır tanışıyormuş gibiydik. Bir süre sonra Gülsüm anne de yanımıza gelmişti. Onların anılarını dinlemek bazen üzücü olsa da o zamanlar birbirilerine olan bağlılıkları çok güzelmiş.

"Sana helal olsun yenge. Bunca yıl nasıl dayandın Sultan yengeme. Ben dayanamadım. Gittiğimde aklım hep sendeydi. Senin çektiklerini düşündükçe burdan kurtulman için dua ettim hep." Demesiyle Gülsüm annenin gözleri doldu.

"Ben dayanmak zorundaydım. Çocuklarım için. Onları nasıl bırakıp gidebilirdim? Hatırlıyor musun, Ömer birkaç aylıkken basit bir bahaneyle beni evden kovmaya çalıştılar. Ömer'i elimden alacaklardı. Senin zorunla tuttular beni. Ömer'i eline alıp, beni gönderirlerse merdivenden aşağı atacağını söylediğin için bıraktılar beni. Ben de herşeye rağmen oğlum için direndim."

Gülsüm annenin gözyaşları içinde anlattığı acı hatırası yüreğimi acıtmıştı. İnsanlar nasıl bu kadat vicdansız olabiliyordu. Sırf erkek evlat için yaşlı bir adamla evlendirilip kucaklarına erkek çocuk verince evden def edilmek hangi vicdana sığardı.

Kapının çalınmasıyla bu kez Ömer abi girmişti içeri. Harun arayıp haber verdiği için hemen gelmişti. Halasıyla gözgöze gelince Berfin hala ayağa kalkıp gülümsedi.

"Ömer! Sen Ömer'sin değil mi? Gözlerin hiç değişmemiş."

Berfin hala, Ömer abiye hasretle sarılırken Harun girdi araya.

"Sen halama bakma abi. Az önce bana da Ömer dedi ama tutturamadı. Şimdi salladı tutturdu." Demesiyle halası gülerek Harun'un omzuna vurdu.

"Ne bileyim oğlum, etrafta tek seni görünce Ömer sandım. Ama seni hiç gözüm tutmamıştı zaten."

Onlar kendi aralarında konuşurken kapıda oynayan Berfin'e seslenmemle Berfin hala şaşkın halde bana baktı.

"Berfin kim?"

"Berfin senin küçük yeğenin. Dedesi koydu ismini." Dememle şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırdı.

Ömer abi, babası ve halasının arasını düzeltmek için halasını ikna edip konağa götürünce yine Harun'la başbaşa kaldık. Misafirlerin yanındaki güler yüzümden dolayı herşeyi unuttuğumu sanan Harun yanıma oturup kolunu belime dolayınca geri çektim kendimi.

"Bir süre yüzünü görmek istemiyorum mümkünse. Yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"Ne yapayım, evi mi terk edeyim? Bunu mu istiyorsun? Yoksa sen mi gitmeyi düşünüyorsun?"

"Bana kalsa ben giderdim ama şu an, gitmek için uygun bir zaman değil. Sen de ister git, ister kal. Aklının, yüreğinin olmadığı yerde bedeninin varlığının bir anlamı olmaz."

"Benim aklım da yüreğim de burda. Senden biraz zaman istemiştim."

"Bütün zamanlar senin olsun. Kaç ay, kaç yıl istersen. Ama dikkat et! Sana verdiğim zaman içinde beni de kaybedebilirsin."

"Nazlı! Yapma böyle. Kaybetmekten bahsetme. İnan bana, o fotoğrafta onu farketmem zaman aldı. Tesadüfen gördüm. O evli, ben evliyim. Benim bu saatten sonra işim olmaz onla."

"Ben yemek yapayım. Belki halan buraya gelir." Diyerek kalkıp hızla mutfağa attım kendimi. Kafamı dağıtacak bir şeylere ihtiyacım vardı.

Mutfakta yemek için et doğrarken Harun'un belime sarılmasıyla yerimden sıçrayıp parmağımı kesmem bir oldu.

"Ya, ne yaptığını sanıyorsun? Sonunda parmağımı da doğradım sayende."

"Olsun hatunum. Et fiyatları çok pahalı. Araya senin etinden karıştıralım arada."

Parmağımdan akan kanı görünce derin kesildiğini farkedip panik yapmaya başladı hemen.

"Çok kanıyor. Hastaneye gidelim!"

"Gerek yok, durur şimdi."

Kanı durdurmak için peçeteyle baskı uygularken başım dönmeye başlamıştı. Harun, halimi farkedince hemen belime sarılıp sandalyeye oturttu beni. Parmaklarımla kararan gözlerime baskı yapıp geçmesini beklerken Harun iyice paniklemişti.

"Nazlı! Hatunum kendine gel. Doktor! Annemi çağırayım!"

Gözlerimi zoraki açıp yanımdan gitmesine engel oldum. Harun'un panikli haline alışıktım. Hiç soğukkanlı değildi böyle durumlarda.

"Doktora gerek yok. İyiyim. Yoruldum biraz, dinlensem geçer." Deyişimle kendimi Harun'un kucağında buldum. Bedenimi kucaklayıp salona doğru giderken bedenim hafif olduğu için taşımakta zorlanmıyordu.

Beni yavaşça koltuğa bıraktığında kendimi daha iyi hissediyordum. Yüzüme düşen saçlarımı parmağıyla düzeltirken dudaklarında bir tebessüm belirdi.

"Bu hallerin normal değil. Dün de yemek kokusundan miden bulandı. Yoksa..."

"Hamile değilim. İki günde bir test alıyorsun zaten."

"Abartma Nazlı. En son geçen hafta aldım."

"Çok mu istiyorsun baba olmayı?" Deyişimle gülümsedi.

"Baba olmaktan bahsederken bile içim bir tuhaf oluyor."

"Ya olmazsa? Hamile kalamazsam?"

"Öyle söyleme hatunum. Herşeyin bir çaresi var artık. Tedaviler var."

"Önce tedavi edilmesi gereken bir evliliğimiz var. Tek derdiniz çocuk. Bak, annenin yaşadıklarını duydun. Çocuğunu doğurduğu adam sokağa atacakmış onu. Ben bu evliliği yoluna koymadan çocuk istemiyorum. Gerekirse korunacağım."

Harun, söylediklerim karşısında diyecek bir şey bulamamıştı. Kendimi toparlayıp yemek yapmak için yerimden kalkacakken Harun izin vermemişti. Seher'i arayıp yemek yapması için çağırmıştı.

Seher geldiğinde konakta olanları öğrenmiştim ondan. Bekir ağa kardeşini kabul etmişti nihayet. Bu işe tek üzülen ise herşeye sebep olan Sultan hanımdı.

Sessiz geçen yemeğin ardından sofrayı toparlayacakken Harun elindeki paketle yanıma geldi. Yine gebelik testi aldırmıştı. Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı artık.

"Yine mi test aldın? Ben sıkıldım sürekli aynı şeyleri yaşamaktan. Test yapmak istemiyorum artık."

"Sana ne zararı var bunun? Canını acıtmıyor, zarar vermiyor. Basit bir test. Niye bu kadar zor geliyor?"

"Canımı acıtmıyor öyle mi? Her defasında gördüğüm sonuçla nasıl canımın yandığını görmüyorsun sen."

"Neden bu kadar abartıyorsun Nazlı? Çok mu kötü bir durum?"

Harun'un beni anlamaması ve sert tavrı daha fazla sinirimi bozuyordu.

"Abartan ben miyim? İki ay bile olmadı evleneli ama sanki yıllardır çocuğum olmuyor muamelesi yapıyorsun. Çocuğum olmaması değil, senin tavrın canımı acıtıyor. Şu durumda bile hala aynı şeyi düşünüyorsun."

"Kusura bakma, dikkat ederim bundan sonra tavırlarıma. Canını daha fazla yakmam."

Harun sinirle geçip salonda otururken testi alıp banyoya gittim. Kullandığım testi getirip sinirle Harun'un önündeki sehpaya bıraktıktan sonra hiç konuşmadan mutfağa yöneldim. Testin sonucuna bakmaya gerek yoktu zaten.

Biraz kafa dağıtmak için mutfağı toparlayıp Harun için çay hazırladım. Çayı Harun'un önüne bırakıp sessizce salondan çıkacakken elimde hissettiğim dokunuşla olduğum yerde durdum.

"Sen çay içmeyecek misin?"

"Canım istemiyor. Uzanacağım biraz odada." Deyişimle tuttuğu elimi kendine doğru çekip yanına oturttu.

"Ben bu konuda çok üstüne geldim galiba. Kırılacağını düşünemedim. Özür dilerim."

"Sorun değil. Sen de haklısın." Diyerek kalkacakken yine engel oldu kalkmama. Kırgınlığım her halimden belli oluyordu.

"Otur şurada yanıma. Tamam bir daha test almayacağım. Zaten yine çift çizgi çıkmış." Diyerek eline aldığı testi bana gösterince elinden alıp sehpanın üzerine sertçe bıraktım

"Almasan iyi edersin. Ne bekliyordun ki zaten. Çift çizgi çıkmasını mı?"

"Çift çizgi!"

Harun bir yüzüme, bir de teste bakarken aynı anda idrak edebilmiştik durumu. Harun'un elinden kaptığım teste bir daha baktım. Kesin ve net görünen iki çizgi vardı. Hamileydim!

"Ha.. hatunum! S..sen hamile.. bebek.. burda." Harun'un karnıma koyduğu elinin titrediğini hissedebiliyordum. Ben ise kaskatı kesilmiştim. Emin olmak için bir daha baktım teste. Sonuç hala aynıydı.

"Baba oluyorum baba! Ben baba oluyorum!" Diyerek yerinden fırlayıp dışarı çıkan Harun'un arkasından öylece bakakaldım.

Bölüm sonu..

Continue Reading

You'll Also Like

191K 22.3K 62
Portakal Kabuğundan MASAL olur mu? Ben yazarsam olur :) Portakal Kokulu Kız'ın arkadaşı Pelin ve tuzlu deniz kokulu adamın arkadaşı ağır adam Öm...
3.5M 200K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...
KARDELEN By Bayan R.

Teen Fiction

44.6K 2.9K 53
Sonbaharın gazabına uğrar ağaçlar, çiçekler. Kışın toparlanamazlar. Kış müsaade etmez onların canlanmasına. Üzerine yağan karlar altında boyunları bü...
ARAF By Merve

Fanfiction

44.4K 3.1K 56
Aslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum...