İLKYAZ

بواسطة iremmipelin

1.2M 69.6K 30.7K

Geri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm. المزيد

Öndeyiş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bonus 1
Bölüm 7
Bonus 2
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bonus 3
Bölüm 13
Bonus 4
Bölüm 14
Bölüm 15
Bonus 5
Bölüm 16
Bonus 6
Bölüm 17
Bonus 7
Bölüm 18
Bonus 8
Bölüm 19
Bölüm 20
Bonus 9
Bonus 10
Bölüm 21
Bölüm 22
Bonus 11
Bölüm 24
Bölüm 25
Bonus 12
Bonus 13
Bonus 14
Bölüm 26
Bölüm 27
Bonus 15
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bonus 16
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bonus 17
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bonus 18
Bonus 19
Bölüm 44
Güz Geçer
Bonus 20
Bölüm 45 • Final

Bölüm 23

21.4K 1.2K 643
بواسطة iremmipelin

  "Uzaklaştırır yollar seni benden... 
Ben sana sığınmak istiyorum sadece."

Bitmez sanılan kabuslar da bitiyor sonunda. Uyanmam sanılan uykulardan uyanıyor insan. Göğsünü sıkıştıran his bir nefes ile yumuşuyor. Karanlık tek bir ışık ile deliniyor. Kimsesiz gecelerin sabahında güneş her şeye rağmen doğuyor. Güneş tüm parlaklığı ile içimize süzülüp sırlarla, hatalarla, keşkelerle örülü bedenlerimizi aydınlatıyor. 

Şimdi gecenin en karanlık anı, şimdi kabusun doruk noktası, şimdi hataların yüzümüze çarpışı ama güneş doğacak. Hep doğar...

Kırık dökük, yaralı, hatalı ama kirsiz passız ruhlardık. Kimse dışından söylemiyordu ama herkes farkındaydı. Hiçbir şey bitmiyordu her şey tam şu an başlıyordu. En baştan...

Ege'nin belimi sıkı sıkı saran kolları bir an bile gevşememişti. Yanağını karnıma bastırarak kucağımda kıvrılmıştı. Elimi saçlarının içine daldırıp kısa tutamlar arasında gezdirirken burnumu ensesinde tutuyordum. Ağlaması durmuştu ama hala sakinleşmemişti.

Ekin'in evinde kaldığımızda hep kullandığımız odadaydık. Yatağın üzerine oturmam ile Ege'nin yeniden beni yakınına çekmesi bir olmuştu. Yol boyunca bir an için bile başını kaldırmamıştı karnımdan. Öylece küçük bir çocuk gibi kucağıma kıvrılmış ağlamıştı. O ağladıkça ben güçlü durmaya çalışmıştım. Biliyordum, şu an olan her şeyi sindirmesi gerekiyordu. Yaptıkları ve yapamadıklarıydı omuzlarını titreten. Duyduğu gerçekler onu tükenmişti. Onu ayakta tutan öfkesiydi. Öfkesi çekilince, kıyıya vurmuştu geriye ittiği tüm duygular. Şimdi yeniden bensiz kalmıştı, geçen 1 yılı yeniden yaşıyordu. Her şeyi baştan düşünüp tartıyordu, bütün hesapları şaşmıştı. Yıkıklığı bu yüzdendi...

Dudaklarımı ensesine bastırdım. Şu an birbirine kıvrılan iki beden olarak tortop olmuştuk. Ensesindeki saçların kokusunu içime çektim.

"Ege."

Kesik bir nefes aldığında saçlarını okşamaya devam ettim.

"Biraz uyu." dedim dudaklarımı saçlarının arasında gezdirirken.

Başını iki yana salladı.

"Buradayım, birazcık uyu. Tutuyorum ben seni."

"Özür dilerim." dedi ağlamaktan boğuklaşan sesi gözlerimi yeniden dolduruyordu.

"Ege bilmiyordun, yüklenme artık kendine."

"Hayır," dedi belimi biraz daha sıkı sararken. "Bilmiyordum, nasıl biri sevgilisinin o hale geldiğini göremez? Nasıl göremedim?"

Gözümden bir damla süzülürken gülümsedim. Burnumu saçlarına biraz daha bastırdım.

"Ben göremedim ki, sen nasıl görecektin?"

"Bir saniye ayırmıyordum gözümü senden Nora, bir saniye. Ben bilmeliydim."

Derin bir nefes aldı.

"Kirpiğin eksilse bilirdim, ruhun çökmüş görememişim."

Gözlerimi kapattım. Göğsümde ağırlık yapan ne kaldıysa hepsi bu cümle ile yok olmuştu. Derin bir nefes aldım ben de onun gibi. Bir nefes yetseydi ya ciğerlerimize dolan sızıyı yok etmeye. Güneş doğsaydı tam şimdi her şeye inat, tüm olanları gecede bıraksaydık. 

Bir şey söylemedim, bekledim, sessizliğin bizi iyi etmesini bekledim. Huzurun yeniden kapımıza dayanmasını bekledim. Kötü günlerin geçmişte kalmasını bekledim. Beklerken onu tüm gücümle tutuyordum. Onu bırakmanın ne demek olduğunu zor yoldan öğrenmiştim. Onsuzluğu biliyordum. Onunlayken hiç kimse gibi hissetmeyi de biliyordum. Yanında yabancı olmayı da tecrübe etmiştim ama şimdi yine Ege ve Nora'ydık. Bu kez daha güçlü, bu kez daha yaralı ama hatalardan ders çıkartmış haldeydik.

Ensesine yanağımı yaslayıp saçlarını okşamaya devam ettim.

Uyu sevgilim, uyu ki dinsin kalbindeki sızı...

Duvara çarpıp yere savrulan camın kırılma sesiyle irkilsem de Ege'nin uykuya dalmasını bekledim.

"Konuşsana," diye bağıran Sıla'nın sesini duydum.

Ekin eve geldiğimizden beri susuyordu. Sıla ise eline geçen her şeyi etrafa fırlatıp kırıyordu. Onlarla ilgilenmeden önce Ege'yi sakinleştirmek için onu odaya sürüklemiştim. Mert bir saniye bile ağlaması durmayan Çisil'i kendi evine götürmüştü. Melissa'yı ise dönerken dayısının evine bırakmıştık.

Ege'nin sakinleşen nefesini fark ettiğimde başımı kaldırdım. Onu uyandırmamaya çalışarak kollarının arasından yavaşça çıktım. Üzerinde pembe çizgiler olan yastığı alıp başının altına bıraktım. Temasımız kesildiğinde kendine çektiği bacaklarını uzatıp uyku pozisyonu aldı. Uzanıp siyah botlarını ayağından çıkarttım. Yorganın üzerinde yattığı için yatağın altında duran pikeyi üzerine örttüm. Muhtemelen üşümezdi, zaten kazağını çıkartmamıştı.

Alnına dökülen saçlarını geriye itip şakağına minik bir öpücük bıraktım. Uyanmadan yanına dönmem gerekiyordu. Saçlarına da bir öpücük kondurup doğruldum.

Ayakkabılarımı çıkarttığım için ses çıkartma riskim olmasa da parmak uçlarımda yürüyerek kapıyı açtım. Sessizce kapıyı kapatıp karanlık koridordan ışığın ve sesin geldiği salona ilerledim.

"Ekin, konuşacak mısın yoksa ben çok sevgili ödüllerini kırmaya devam edeyim mi?" diye bağırdı Sıla, elindeki üstünde camdan basketbol topu olan ödülü havaya kaldırırken.

Ekin l koltuğun kapı tarafındaki kısmında minderin ucunda oturmuş. Dirseklerini dizine dayamış iki eli ile yüzünü kapatıyordu.

"Konuşsana!" diye bağırdı aynı anda elindeki ödülü yere fırlatırken. Ödül parçalanmamıştı ama etrafa minik birkaç parça sıçramıştı.

"Ne söyleyeyim istiyorsun?" dedi Ekin başını ellerinin arasından kaldırdığında.

"Sinem'den başlamaya ne dersin? Ya da şey mi yapsan sen... Başka yattığın arkadaşlarım var mı, tam liste ver bari, bir daha sürpriz olmasın."

Ekin hızla ayağa kalktı.

"Evet özellikle etrafa bakınıyorum Sıla, arkadaşlarınla yakın ilişki kurmak için. Ruh hastası bir sapığım çünkü ben."

"Bağırma bana!" diye bağırdı Sıla.

Başımı iki yana sallayarak yanlarına doğru ilerledim.

"Bağırma, suçlu olan sensin." dedi, sesi giderek düşmüştü.

Ekin öne doğru bir adım attığında konuşmasına engel olmak için elimi kaldırdım. İkisinin ortasına geçip susacaklarından emin olmak için bir Sıla'ya bir Ekin'e baktım.

"Şimdi," dedim sakince. "Mutfağa gidip bize bitki çayı yapacağım. Sonra balkona çıkacağız, masaya oturacağız, çayımızı içerken sakin sakin konuşacağız."

"Ben bu adamla aynı yerde-"

Elimi bu kez Sıla'ya doğru kaldırdım.

"Sessiz." dedim. "Bitki çayı demlenene kadar çıt çıkmayacak."

Sıla kollarını göğsünde bağlasa da konuşmadı.

"Ekin, ödüllerinden geriye kalanları topla odana götür. Sıla sen benimle mutfağa gel."

Ekin yerdeki bir kısmı parçalara ayrılmış, bir kısmı küçük darbeler almış, bir kısmı nasıl olduysa sağlam kalmış ödüllerini toplarken mutfağa ilerledim.

Sıla hemen arkamdan gelip cam tarafında duran kırmızı buzdolabına yaslandı. Cam demliği üst dolaptan çıkarttım. Ekin bitki çayı içmezdi, Sıla ve ben bu eve ilk taşındığında bize lazım olacak eşyalar almıştık. Bu demlik de onlardan biriydi. Bitki çayının olduğu kavanozu alıp süzgeç kısmına üç kaşık attım. Su ısıtıcısına su doldurup fişe taktıktan sonra düğmesine bastım.

"Nefes al," dedim Sıla'ya bakmadan. "Biraz sakinleşmen lazım."

"Derdim Sinem değil..."

Biliyordum... Ona dönüp tam karşısında durdum.

"6 yıl oldu," dedi baş parmağının kenarını ısırırken. "6 yıl oldu bana doğru bir adım yaklaşmadı. Bir kere arkadaşlık çizgisini aşmadı. Bir kere daha fazlası için çaba harcamadı. Bana sımsıkı kapattığı kapıları, başkalarına sonuna kadar açtı. Sinem, Senem, Fulya, Funda... İsimler değişti sadece. İçlerinden biri isimden fazlası olsaydı şu an burada olmazdım. İçlerinden birine bana baktığı gibi baksaydı..."

Gülümsedim. Uzanıp onu kendime çekip sıkı sıkı sarıldım.

"Sıla'sın sen," dedim iki hafta önce Ekin'in bana dediği gibi kendimden emin bir sesle. "Herkesten ve her şeyden daha önemlisin onun için."

"Biliyorum..." diye fısıldadı. "Biliyorum ama artık yetmiyor Nora, artık canımın acısını gözardı edemiyorum. Artık beni pamuklara sarılı halde sandıkta tutmayı bırakması lazım. Çürüdüm kızım." dedi, son kısımda gülerek.

Su ısıtıcısından suyun kaynadığını haber veren ses duyulduğunda gülümseyip tezgaha döndüm. Sıcak suyu demliğe boşalttıktan sonra su ısıtıcısını bırakıp Ekin'in atıştırmalıkları koyduğu en alt çekmeceyi açtım. Bir kutu tuzlu kraker bir kutu da çikolatalı kurabiye çıkarttım. Kimse hiçbir şey yememişti ve ruhu sarsan konulan aç karnına konuşulmamalıydı. İki uzun servis tabağı çıkartıp kutuları açtım. Kurabiyeleri bir tabağa krakerleri bir tabağa doldurup kutuları çekmeceye geri bıraktım.

"Şimdi," dedim Sıla'ya dönüp. Baş parmağının kenarını kemirmeye devam ederken hüzünlü bakışlarıyla baktı yüzüme. Yanaklarını avuç içime aldım. "Bu işi çözeceğiz."

"Nora gideyim ben, gerçekten öldüreceğim falan diye korkuyorum."

Gülümsedim.

"Öldürmezsin öldürmezsin... Ben tutarım seni."

Demliği, fincanları ve tabakları tepsiye dizdikten sonra tepsiyi tutup Sıla'nın önden ilerlemesi için bekledim. İsteksiz adımlarla önümde ilerlediğinde birlikte salona çıktık. Ekin balkona çıkmış, kapalı camların ardından şehrin ışıklarına bakıyordu. Masanın üzerine tepsiyi bıraktığımda bize döndü. Sıla kapıya en yakın sandalyeyi çekip oturduğunda ben de Ekin ile tam ortasında kalan sandalyeye oturup Ekin'in oturmasını bekledim. O da diğer uca oturduğunda ikisi karşılıklı duruyordu. Sıla bakışlarını yere indirse de Ekin doğrudan ona bakıyordu.

Demliği alıp fincanları doldurdum. Birini Ekin'in diğerini Sıla'nın önüne bıraktıktan sonra belki yaptığımı tekrarlarlar umudu ile çayımdan büyük bir yudum aldım. Pek oralı olmamışlardı ama olsun, sonuçta denemeye devam etmem gerekiyordu. Bir yudum daha alıp fincanı bıraktım. Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım.

"Ekin," dedi bakışlarımı Sıla'nın üzerinde tutarken. "Anlat."

Sıla başını kaldırdığında Ekin. "Ne?" dedi.

Başımı ona çevirip kaşlarımı kaldırdım. "Anlat o günü."

"Ha... Hatırlamıyorum."

"Başını hatırlıyorsun. En başını. Anlat." dedim gözlerimi ikna edici bir ifade ile açarak.

"Ne?" dedi bu kez Sıla.

"Nora..." dedi Ekin çaresizce.

"Anlat artık ne kaybedeceksin? Korktuğun her şey oldu canımın içi, anlat artık."

Ekin derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Sonra o nefesi oldukça sesi dışarı savurdu.

"O gün..." dedi, kaşlarını çatıp bana döndü. "En baştan mı?"

Başımı sallarken anlayışla gülümsedim.

"Oof," dedi sıkıntıyla. Öne doğru eğildi, dirseklerini masaya dayayıp yüzünü ellerine kapattı.

"O gün sana söyleyecektim." derken sesi titredi. "Nora ile üstü kapalı konuşmuştuk. İsim vermeden. O kim olduğunu anlamıştı ben derdimi anlatacak kadar durumu açmıştım ama adın hiç geçmemişti. Zaten o gün umduğumuz gibi gitmediğinde bunu konuşulmayacaklar listesine ekleyip sessiz bir anlaşma yapmıştık."

Ellerini yüzünden çekip başını kaldırdı. Sıla gözlerini yerden ayırmadan sessizce söylediklerini dinliyordu.

"Şampiyon olacaktık, ben gelip sana açılacaktım bir ihtimal varsa, minicik bir ihtimal yeşerecekti ve mutlu olacaktık. Umut işte, aslında bu kadarını yine ummazdım ama Nora söylemem gerektiği konusunda beni ikna etti. Aklını başından alan, kalbinin atışını arttıran kim ise git söyle ona, dedi. Ben de bir totem yaptım, kendimi ikna etmek için. Şampiyon olursak söyleyecektim."

Bakışlarını Sıla'dan bir saniye bile ayırmadan acıyla gülümsedi.

"Yanlış anlama, hala benden fazlası olduğuna inanıyordum. Benimle harcanmayacak kadar eşsiz bir güzelliğe sahiptin her zaman."

"Ekin." dedi Sıla acıyla.

"Beni aştığını seni bahçede Nora'nın yanında gördüğüm ilk andan beri biliyorum Sıla, bir saniye bile aksini düşünmedim. Her zaman, benden daha iyisini hak ediyordun. Hala öyle... Biraz önce duvara, yere ödüllerimi çarpmadın sen; kendini çarptın. Benim yüzümden. Canın yanıyor. Benim yüzümden. Bundan kaçtım işte, bundan korktum onca yıl. Yine de sonumuz bu oldu..."

Gözleri doğrudan Sıla'nın gözlerinde konaklıyordu artık. Söylemişti söylemekten en zorlandıklarını, kaçmasını gerektirecek hiçbir şey kalmamıştı.

"Sana gelecektim, söyleyecektim, bir şans isteyecektim. Şampiyon olduk, bizi şampiyonluğa götüren basketi attım ve sana baktım."

Sustu. O günü hatırlıyordum her anını. Sıla bizim sınıftaki, ondan fazlasıyla hoşlanan Okan ile yan yana oturuyordu. Kibar bir çocuktu, çevremizdeki bütün insanların aksine olgun ve anlayışlıydı. Sıla ile uzun uzun sohbet ederlerdi. Annesi ressamdı ve Sıla'nın Okan ile ilgili dikkatini çeken en net özellik buydu. Okan Sıla'ya aşıktı ve bunu klasik romanlardaki birinci sınıf adamlar gibi gösteriyordu. Sıla ona hiçbir koşulda aşık olamazdı çünkü aklı o gün bile Ekin'deydi. Fark ettiğim için Ekin'i konuşması için teşvik etmiştim ama işler pek yolunda gitmemişti. Ekin ilk darbeyi maç esnasında yemişti ikinci darbeyi ise partide.

"Ve..." dedi Sıla devam etmesi için.

"O çocuk vardı yanında, şu sana benden çok daha uygun olan."

"Kim?" dedi Sıla kaşlarını çatarak. "Hem şunu yapmayı ne zaman bırakacaksın? Uygun, uygun değil... Buna sen karar veremezsin Ekin."

"Okan." dedim ortamın olduğundan daha gergin bir hale yükselmesine engel olmaya çalışarak.

Sıla susup arkasına yaslandığında Ekin dudaklarını yaladı.

"Ona bir şans verip vermeyeceğini bilmiyordum. Nora da bilmiyordu bilseydi beni engellerdi. Yine de basketi atınca sana baktım. Her zamanki gibi... Sen bana bakmıyordun."

"Bizim lisenin, karşı takımın lisesinin kızlarının hepsi bakıyordu Ekin. Eminim Sinem de bakıyordu. Ben de kusur kalmışım, çok mu?"

Ekin burnundan nefes vererek alayla güldü. "Sen de şunu yapmayı kes." dedi sert bir sesle. "Bana kimin baktığı umurumda değil eğer sen bakmıyorsan."

"Devam et." dedi Sıla sol elini masaya doğru salladığında.

"Sonra parti işte..." dedi Ekin sıkıntıyla. "Ne içtik, ne kadar içtik hatırlamıyorum bile ama hayatımda o kadar içtiğim bir gün daha oldu mu işte orası şüpheli. Aklımda tek bir şey vardı seni bulacaktım ve sana aşık olduğumu söyleyecektim. Karartmıştım gözümü bir kere. Sarhoştum zaten. Dünya umurumda değildi, kendim bile. İplerimi salmıştım. Gecenin en doruk noktasıydı, kalabalığın bir kısmı dağılmış olmasına rağmen eğlence tam da o sıralar başlamıştı birden yavaş bir şarkı çalmaya başladı. Merdivenlerden indim, salonun kapısına ulaştım ve işte tam karşımdaydın... Bir tek sorun vardı, o çocukla dans ediyordun."

"Okan ile?" dedi Sıla kaşlarını kaldırırken bakışlarını bana çevirmişti.

"Ona bir şans vermeye karar vermiştin hani sen de sarhoşluğun verdiği boş vermişlikle."

"Of hatırladım," dedi Sıla parmaklarını birleştirip alnına vurduğunda. "O gün çok romantik bir konuşma yapmıştı maçtan sonra, ardından da partiye gelmişti. Fazla kibardı, yine." Bakışlarını hızla Ekin'e çevirip işaret parmağını ona uzattı. "Ve sen yine çevrende bir ton kızla takılıyordun."

"Ve ben," dedi Ekin net bir ifadeyle. "O gece sana söyleyecektim eğer seni o çocukla görmeseydim."

"Bir hafta bile sürmedi." dedi Sıla.

"Ona bir şans verdin, bana vermenin hayalini bile kuramayacağım o şansı benimle en ufak alakası olmayan o çocuğa verdin. O geceki cesareti bir daha asla bulamadım."

"Sen de kendini Sinem ve Beste'nin kollarına attın."

"Muhtemelen o pek öyle olmadı ama neyse..." dedi Ekin.

"Sıla," dedim masanın üzerine eğilip kolunu tuttuğumda. "Sinem, hep Ekin'e biraz farklı davranıyordu biliyorsun."

Sıla gözlerini kapatıp başını iki yana salladı. "Ekin'e herkes biraz farklı davranıyor. Adam her an yatağa atılma potansiyelinde gezdiğinden..."

"Yuh!" dedi Ekin arkasına yaslanırken. "Başka bir şey de söyle istersen?"

"Yok, o kadarı kalbime hakaret olur."

Balkonun sürgülü kapısı açıldığında başımı yana çevirdim. Ege sol elinin tersiyle gözünü kaşıyarak çıplak ayaklarıyla kapının önünde duruyordu. Kocaman görüntüsüne tezat olarak uykudan uyanmış küçük bir çocuk gibi sevimli görünüyordu.

"Yuvarlak masa toplantısı mı?" diye sordu uykulu sesiyle.

Birkaç adım atıp yanıma ulaştığında belimden tutup sandalyeden kalkmamı sağladı, kalktığım gibi de kendisi oturup beni bacaklarının üstüne oturttu.

"Haa, beni yatırdılar masaya gelişene vuruyorlar. İster misin bir şamar?"

"Yok kalsın, elimi sana bulayamam." dedi Ege sırtımı göğsüne yaslamamı sağlayıp belime sarılırken.

"Üstüne niye bir şey almadın?" diye sordu dudakları boynuma değdiğinde.

"Üşümedim." dedim bir kolumu kaldırıp saçlarının üstüyle oynarken.

"Abi gidin odanıza hasret mi gideriyorsunuz ne yapıyorsanız yapın, burada bir dram yaşanıyor şu an." dedi Ekin alaydan uzak bir ciddiyetle.

"Hakem olmaya geldim," dedi Ege. Sesi eğlenceli olmaktan çok uzaktı ama çabalıyordu.

"Konu ne, bu kerizin yediği haltlar dışında."

"Okan." dedi Sıla. Arkasına yaslanıp kollarını göğsüne bağladı.

"Okan kim?"

"İşte..." dedi Sıla tek kaşını kaldırıp. "Ekin beyimiz ben liseden bana aşık bir çocukla dans ettim diye gidip ilkokul arkadaşım ve onun yanındaki kız ile..."

Cümlesini yarıda kestiğinde derin bir nefes aldı.

"Oh, masanın refah seviyesi giderek yükseliyor." dedi Ege gülerek.

Çenesini omzuma dayayıp beni kendisine biraz daha çekmişti. Kucağına iyice yayılıp karnımın üstünde ellerinin üstüne ellerini koydum.

"O kısmı hatırlamıyorum." dedi Ekin milyonuncu kez.

"Şey mi yapsak ya?" dedi Sıla sinirle. "Sinem'i mi arasak?"

"Yuuh!" dedim pat diye.

Ege sessizce güldüğünde bacağımı bacağına bastırıp susmasını sağladım.

"Ara ara..." dedi Ekin de arkasına yaslanıp. Tek kolunu siyah sandalyenin kenarına yaslamıştı, diğeri ile de sallayıp durduğu bacağının diz kapağını tutuyordu.

"Selamını da söylerim, bağlantınız kopmuştur yeniden görüşürsünüz."

"Ay yeter!" diye bağırdım. "Düğümleri çözmeye çalışıyoruz, kördüğümü güçlendirmeye değil."

Ellerimi yüzüme kapatıp sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. "Öpüşüp barıştığınız kısma geçemez miyiz artık?"

Ege bir kere daha güldüğünde ona döndüm. Ağlamaktan şişmiş gözlerini gördüğüm an kalbim sancımasa kızacaktım ama gördüğümde boğazımdaki yumru geri döndü.

Uzanıp başının üstüne dudaklarımı bastırdım. Nedenini anladığından belimi daha sıkı sardı. Dayanamayıp bir kere de şakağından öpüp tekrar masaya döndüm.

"Yok bizden olmayacak," dedi Sıla. "O kısma asla geçemeyiz o yüzden."

"Sen de biliyorsun," dedi Ekin Sıla'ya bakarak. "Asıl derdin liseden kalma bir mevzu değil." "

"Liseden kalma," derken kaşlarını kaldırdı Sıla. "Lise, hazırlık, üniversite... Ekin sana yer ve mekan fark etmiyor farkındaysan? Sen zaten aynı şeyleri sürekli tekrarlıyorsun?"

"Dün mü tanıdın sen beni?" diye sordu. Bu gece her zamankinden daha netti. O da kızgındı ve suçluluğunun önüne geçmişti bu kızgınlık. "Ben değişmedim, senin benden beklentin değişti, ben değil..."

"Haklısın," dedi Sıla yerinden kalktığında. "Boşuna burada vakit kaybediyorum, üstelik olmam gereken başka bir yer varken. Gidiyorum ben..."

Ekin de aynı hızla yerinden kalktığında gözlerimi açıp bir ona bir de Sıla'ya baktım. Bu gün doğumunu kaçıramazdık... Bir şeyleri çözmemiz ve yeni başlangıçları hedeflememiz lazımdı.

"Uyandığımda yanımda olmamanı sağlayan yer herhalde orası." dedi.

"Evet." dedi Sıla gözleri dolmuştu. Öfkeden mi yoksa acıdan mı anlamamıştım. Ege'nin kucağından kalkıp Sıla'ya doğru ilerledim.

"Gel," dedim kolundan tutup. "Biraz konuşalım..."

Terastan çıkmadan önce Ege'ye döndüğümde ne söyleyeceğimi tahmin edip başını salladı. Onun da Ekin ile konuşması gerekiyordu.

Ekin'in odasına geçtiğimizde Sıla yatağa oturdu.

"Gerizekalı çocuk," dedi öfkeyle. "Gerizekalı ya, gerizekalı!"

Yatağın ortasına oturup bağdaş kurduğumda bana döndü.

"Yanımda yoktun olayı ne?" dedim beklemeden.

"Ooof," dedi Sıla sıkıntıyla. "Ameliyatla kalbimden Ekin'i aldıracağım."

Kahkaha attığımda Sıla kaşlarını çattı. Gülüşümü bastırıp anlatması için bekledim.

"Biz şey," dedi tekrar nefesini dışarı vermeden önce. "Biz aslında bir şeyleri yoluna koymak için adım atmıştık."

"Evet..." dedim.

"Bana uyandığında yanında olmamı söyledi."

"Evet." dedim tekrar merakla.

"Ben uyandığında yanında değildim."

"Ondan enkaz gibiydiniz."

Başını salladı.

"Neden peki?"

"Sonra Nora, bugün çok zordu."

Başımı salladım.

"Geçti mi sinirin peki, ikna oldun mu?"

"Doğru söylüyor..." dedi omuz silkerken. "Ben onu dün tanımadım ki. Hem bana söz mü verdi de tutmadı. O hep söz vermekten kaçtı. Bana yaklaşmaktan korktu. Belki de en mantıklısı buydu. Biz birbirimize iyi gelmiyoruz."

"Aranızda çok zor bulunur bir şey var," dedim uzanıp yatağa bastırdığını elinin üstüne elimi koyduğumda. "Aşktan öte, sevgiden öte bir şey. Aranızda çok güçlü bir bağ var. Çekim var... Ekin de sen de başka insanlarla olabilirdiniz, olmadınız. Onca zaman sonra lisede atmanız gereken adımı şimdi attınız. Her şey döküldü ortaya. Sıla korkacak, kaçacak bir şey kalmadı. Ha süründür, hakkındır. Ama artık kabul et. İnkar etmeyi bırak. Öyle ya da böyle kopamıyorsunuz işte, mecbur birlikte olacaksınız artık."

Gülümsedi. "El mahkum diyorsun?"

"Bak," dedim sakince. "Çok zor bir gündü, perişan olduk. Şimdi hepimiz uyuyalım sabah, ki ona da bir şey kalmadı, kalkar bir güzel kahvaltı yaparız. Sonra da her şeyi en baştan konuşuruz."

"Ben gideyim," dedi yataktan kalkmak için yeltendiğinde.

"Hayır sen burada kalıyorsun, hatta bu yatakta yatıyorsun. Ekin yatsın kanepede."

"Nora cidden gitmem lazım."

"Olmaz." dedim yataktan kalkıp. "Konu kapandı."

"Nora..." dedi sıkıntıyla.

"Tamam, sen rahat rahat burada yatıyorsun. Ekin'e de ilk ceza odasına el konulması olarak veriliyor."

Gülerken yerinden kalktı. Kollarımı uzatıp ona sarıldım.

"Döndüğüne sevindim." dedi sarılmama karşılık verirken.

"Sen kimsin ve Sıla'ya ne yaptın?" dedim ona bakmak için geriye gittiğimde.

Gülüşü büyürken. "Söylediklerim için..."

Uzanıp yanağından öptüm. "Hepsinde haklıydın."

"Hepsinde değil." dedi burnunu kırıştırırken.

"Hadi sen uyu, Ekin'in pamuklu pijamalarını falan giy, o eşek pantolon ile uyusun."

"Verdiğin cezalar fazla acımasız, hayran kaldım." dedi alayla.

"İkimiz birden yüklenmeyelim şimdi, onun da pek bir canı kalmadı, nasıl kıyayım?"

Gülümseyip kapıya ilerledim. "İyi geceler." dedim kapıdan çıkmadan önce.

"İyi sabahlar oldu daha çok."

Öpücük atıp kapıyı kapattım.

Balkona ilerlediğimde Ekin başını masaya yaslamıştı. Ege ise tuzlu krakerlerle dolu -eskiden doluydu en azından- tabağı kucağına almış yiyordu.

"Hadi uyku vakti." dedim ellerimi çarparak.

"Sabah oldu," dedi Ege.

"Uyumayalım mı?" diye sordum anlamaya çalışarak.

"Yok uyuyalım da... Bilmem."

"Sıla?" diye sordu Ekin şiş gözleriyle bana bakarken.

"Senin odanda uyuyacak bu gece, pamuklu pijamalarını da giyecek. Sen kanepede yatacaksın, cezalısın."

"İyi de sizin kullandığınızın dışında bir misafir odası daha var."

"Olmaz," dedim sertçe. "Cezalısın dedim, doğru kanepeye."

Ege gülmeye başladığında Ekin bakışlarını ona çevirdi. "Hoşuna mı gidiyor senin bu durum?"

"Oğlum, yüz yılın darbesini yedin bu gece hala yatak kavgası yapıyorsun."

"Oof," dedi Ekin yerinden kalktığında. "Ege de kanepede yatsın o zaman, o niye cezalı değil?"

"O bir şey yapmadı..." dedim hızla.

"Oof, Nora senin beni savunman lazım bu camışı değil. Kaleyi terk edemezsin."

Balkon kapısından çıkmadan önce başını çevirip sandalyede oturmaya devam eden Ege'ye baktı. Ege ona doğru öpücük attığında gözlerini kıstı.

"Bari eşofman getirseydin." dedi dudaklarını sarkıtıp kanepeye oturduğunda.

"Yok o da cezaya dahil."

"Vicdansız."

"Ekin, Sıla şu an senin odanda. Bence şansını zorlama. Bu geceyi en az hasarla atlattın kanepede uyumak sana ödül şu an."

"İyi hadi gidin uyuyun siz de, sabah ilk uyanan kahvaltı hazırlar. Yani Ege."

"Aşkınız beni derinden etkiliyor." dedim koltuğun kenarında duran kareli yün battaniyeyi Ekin'e doğru fırlatırken.

Ege balkondan çıktığında sürgülü kapıyı kapatıp kilitledi.

Dayanamayıp Ekin'e doğru ilerledim. Sehpanın ucuna oturduğumda elimi omzuna koydum.

"Biraz daha iyi hissediyor musun?" diye sordum gözlerimi yüzüne dikerek.

Gülümsedi. "Konuştuk en azından ne gerekiyorsa..."

"Artık kaçamazsın," dedim ciddi bir ifade ile. "Söylenmesi gereken her şey söylendi. O da sen de bunun bir sonuca, güzel bir sonuca bağlanmasını hak ediyorsunuz."

Başını salladığında uzanıp ona sarıldım. "Canımın içi." dedim sıkıca sarılırken.

"Tamam hadi git yoksa Ege balkonda yatma cezası verecek bana." dedi gülerek.

Ayağa kalkarken elimi başına uzatıp saçlarını karıştırdım.

"Nora." dedi elimden kaçmaya çalışırken.

Gülüp yanından ayrıldığımda Ege odaya gitmişti bile. Peşinden ilerleyip kapıya ulaştığımda gülümsedim. Düğümler çözülmemişti ama artık herkes kördüğümden haberdardı. Herkes çözmek için bir şeyler yapacaktı...

Ege camın önünde elleri ceplerinde doğmakta olan günü izliyordu. Çıplak ayaklarımı parkenin üzerinde ona doğru ilerlettim. Zaten ben hep onun olduğu yere sürerdim adımlarımı. Ellerimi beline sarıp yanağımı sırtına yasladım.

"Eskisi gibiydin," dedi sessizce. "Arkadaşlarına karşı yeniden kendin gibiydin."

"Çünkü eve döndüğümüzden beri kimse gözlerime suçlayarak bakmıyor artık. Hiç gitmemişim gibi hissettim."

Belini saran kollarımı tuttu, çenemi sırtına yaslayıp bakışlarımı ensesine çevirdim. "Eskisi gibi olalım." dedi sakince. "Hepimiz."

Bakışlarını camdan çekip yere çevirdi. "Belki istemezsin bilmiyorum..."

"Neyi?" dedim sırtından ayırıp karşısına geçtiğimde.

Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi, balkondaki rahatlığı yok olmuştu. "Döndüğünden beri olanlar... Belki düşünmek, uzak durmak istersin."

"Senden mi?" dedim şaşkınlıkla.

"İstemez misin?" dedi gözlerini heyecanla gözlerime çevirdiğinde.

"Ege olanları yaşarken bile senden uzak duramadığımın farkındasın değil mi? Başka biriyle olduğunu söylediğinde, hatta sizi gördüğümde..."

Gözlerini kapattı. "Bilseydim."

"Biliyorum," dedim keskin bir sesle. "Bilseydin her şey farklı olurdu ama biz ne konuşuyoruz şu an?"

"Durumumuzu." dedi açıklamaya çalışarak.

"Ege... İçinde bulunduğumuz bütün koşullardan büyüksün sen. Doğru ya da yanlış, söz konusu sen iken önemi yok." Avuç içlerimi yanaklarını dayayıp bir adım atarak parmak uçlarının önünde durdum. "Senden uzak kalamam, kalamıyorum da zaten. Ben senin için döndüm, sana döndüm. Ne uzak kalması?"

Parmak uçlarımda yükselip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bir öpücükten çok sözlerimin mühürü gibiydi. Dudaklarımı dudaklarından ayırdığımda yeniden topuklarımın üzerine indim. Başını yavaşça eğdi, gözlerini gözlerime dikti. Avuç içlerim hala yakalarını sıkı sıkı tutuyordu. Burnu burnuma değerken gözleri belli belirsiz parıldadı. Pencereden sızan gün ışığı sarı lekeleri yeniden görünür kıldı. Dudaklarını biraz önce benim yaptığım gibi dudaklarımın üzerine bastırıp geri çekildi. Ela gözleri en sevdiğim tondaydı, gözlerime aşk ile bakıyorlardı.

"Seni seviyorum." dedi usulca nefesi dudaklarıma değerken. 




Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim.
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil...

-Gülten Akın

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

5.7M 324K 45
❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Bursa Kapalı Çarşı'da nesiller boyu konfeksiyon üzerine esnaflı...
RUH-U REVAN بواسطة İ.

قصص المراهقين

6K 372 5
Her yeni şehir, aynı zamanda yeniden doğuş anlamına gelir. Savcı Dilşah Sancak, yıllar önce babasını kaybetmesine sebep olan, çocukluğunun geçtiği M...
748K 44.2K 65
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
11.8K 931 10
Herkes de olduğu gibi benim içimde de umut kırıntısı vardı ama bende sabır yoktu. Her sabrın sonu selamet derlerdi,bazı sabırların sonu kıyametti,hab...