KAÇAK & KAÇIK | TAMAMLANDI

By Kubragnccc

342K 26.6K 18.4K

Lacivert ve gri... Farklı kalemlere ait, birbirlerinin zıttı iki mürekkebin rengi. Bu renkler kader adı veril... More

TANITIM
GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
FİNAL
ADAL
TOLGA
SON

34. BÖLÜM

3.2K 164 165
By Kubragnccc

34. EVRE

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Seviliyorsunuz, çok.🤍

Bilinmezlik... İçerisinde sürüklendiğim, kendimi dahi bulamadığım sonsuz boşluk. Tanımı kesinlikle buydu benim sözlüğümde. Kara delik misali hala çözülememiş birçok sırrı barındıran siyahlık... Duygularım parçalara ayrılmış hepsi sonsuz evrende birbirinden bağımsız olarak dağılıyorlardı. Kırgınlık, korku, öfke, merak, nefret, aşk...

Hepsi parçalara ayrılıyor, fark edilemeyecek boyutlara dönüşüyorlardı. Kimisi kara deliklerle birlikte bilinmezliğe karışırken, kimisi irili ufaklı yıldız ve gezegenlerin arkasına saklanıyordu. Bedenimin fiziksel yorgunluğu en az ruhumunki kadar ağır basarken şu an içinde sürüklendiğim, kendimi kaybettiğim yer, bomboştu. Evren gibi; boş ve sonsuz...

Hislerim yavaş yavaş kendilerini imha ediyordu, belki de hissizleşmemi sağlıyorlardı. Ufalıp görünmez ama hissedilebilir hale geliyorlardı. Hissizleşmemiştim henüz, bunu sağlayamamışlardı.

Düşüncelerimin arasında boğulmuşken Adal'ın sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

"Suyun sıcaklığı iyi mi?"

Sessizliğimi bozmazken kafamı aşağı yukarı salladım. Sessizliğim Adal'ın ilgisini çekerken, "Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

Bu soruya verecek onlarca cevabım varken, "Birçok şey, aynı zamanda hiçbir şey," dedim.

Birçok şey düşünüyordum ama aynı zamanda hiçbir şey düşünmemeyi yeğliyordum. Başımdan geçen onca şeyden sonra Tolga'dan hala ses yoktu, bu durum işkillenmeme neden olurken yeni yılın hangi gününde olduğumuzu bile kestiremiyordum.

Geçen süre zarfında Can istisnasız her gün gelmiş Adal'ın bakışları altında beni muayene etmişti. İki gün önce ise dikişlerimi almıştı. Ağrım eskisine oranla hissedilmeyecek kadar azalmışken Adal'ın çocuğun üzerine titreyen baba şefkatiyle benimle ilgilenmesi daha önce hiç tatmadığım duyguları tatmamı sağlamıştı. İçimde baba sevgi ve ilgisine aç olan kısmım Adal'ın bu yönünü çok severken zihnim bu süre zarfında sürekli babam ve Tolga ile meşgul olmuş, türlü türlü senaryolar kurmuştu.

"Yine mi babanla, Tolga'yı düşünüyorsun?"

Omuz silkerken, "Elimde değil," dedim. Adal şampuandan arındırdığı saçlarımı sol omzumda toplarken sağ omzumun üstüne minik bir buse kondurdu. Sağ elim yeni tıraş olmuş yanağını okşarken yüzünü avuç içime yasladı. "İyi ki hayatımdasın," dedim gözlerimi kapatırken şükrederek.

"Asıl sen iyi ki hayatımdasın, sensiz bir hayat düşünemiyorum."

K&K

Adal'ın babaannesine ait evin salonunda bir başıma otururken yan tarafımda duran antika dolap ilgimi çekmişti. Koyu kahverengi çift kapaklı, yaklaşık iki metre yüksekliğindeki dolap doksanlardan kalma gibi görünüyordu. Geçmişten fırlamış olan bu ev bana zihnimin tozlu raflarında kilit altına aldığım geçmişimi anımsatıyordu.

Uzun zamandır kendime yasak ettiğim, sayfalarına ilmek ilmek işlenen sözcükleri kilide vurduğum geçmişim, hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir yerde önüme serilirken gözlerim kontrolüm dışında doldu. Kendime yasak ettiğim yetimhane günlerim aniden gözümün önünden bir şerit gibi geçerken çoğunun puslu olduğunu fark ettim. Düşünmeyi yasak ettiğim düşünceler puslanmış, hayale boyanmıştı. Beynim o günlerin hayal dünyamın ürünü olup olmadığını sorgulamaya başladığında kendime bunların birer hayal, kâbus olduğunu fısıldadığım günlerin görüntüleri canlandı zihnimde.

Kafamı hızla sağa sola sallayıp düşüncelerin dağılmasını sağlamaya çalışsam da başarılı olduğum söylenemezdi. Geçmiş defterinin kapağına dokunmam, üzerindeki tozları üfleyerek sayfalarını aralayıp sözcüklerin sesli okunmasına sebep olmuştu. Ufak bir dokunuşla birçok anı zihnime hücum ederken gözlerimin önünde canlanan geçmişin kanlı anıları boğazıma dizilip nefes almamı engelliyordu.

Oturduğum koltuktan kalkarak ilgimi çeken ahşap dolabı açtım. İki kapağından tutarak araladığım eski, koyu kahve olan ahşap dolabın içinde sık aralıklarla dizilmiş raflar vardı. Dışındaki koyu kahveye oranla daha açık renkliydi raflar. Her raf sınırlarını zorlayacak kadar doluyken ilgimi simsiyah büyük fotoğraf albümü çekti. Albümü elime alıp üzerindeki tozları üfleyerek onları yok etmeye çalışsam da toz bulutu havaya karışıp beni boğucu öksürüklerin içerisine itmişti.

Öksürürken elimle burnumun dibinde uçuşan tozları yok etmeye, dağıtmaya çalıştım. Ardından albümü elime alıp az önce kalktığım koltuğa oturdum. Zihnimdeki geçmiş defterindense elimdeki albümün tozlu sayfaları incelemek daha iyi bir aktiviteydi. Albümün kapağını açıp ampulün sarı, loş ışığında resimleri incelemeye koyulduğum sırada hemen yanımdan gelen sesle irkildim.

"Ne yapıyorsun bakalım?"

Adal'ın ne ara bu kadar yakınıma geldiğini merak ederken az kalsın korkuyla elimdeki albümü düşürecektim.

"Ben... şey..." Ne diyeceğimi bilemeyerek kalp ritmimin normale dönmesini beklerken, "Bunu dolapta buldum da," dedim elimdeki fotoğraf albümünü hafifçe havaya kaldırarak. Koltuğun etrafından dolanıp hemen yanıma otururken bedenlerimiz birbirine temas ediyordu. Albümü tam ortamıza çekerken itiraz etmeyip tamamen onun kontrolüne bıraktım.

"Birlikte bakalım."

Kafamı olumlu anlamda sallayarak heyecanla sayfaları çevirmesini beklerken bakışlarını yüzüme çevirdi. Albümde olan bakışlarımı kaldırarak Adal'ın bakışlarına karşılık verirken gözlerinde birçok kelime vardı. Kelimeler o kadar çoktu ki birbirlerine girmiş karman çorman bir hal almıştı. Aralarından birini bulup çekmek neredeyse imkânsızdı. İfadesiz suratlarla bir süre birbirimizi izledikten sonra bakışmayı sonlandıran kişi Adal olmuştu. Yüzünü ortamızda duran albüme indirerek sayfaları aralamaya başladı. Birkaç saniye daha irislerimi yüzünde gezdirdikten sonra ben de albüme döndüm.

Adal her fotoğraf hakkında uzun uzun kim olduklarını ve çekildikleri zamanı anlatırken ışıldayan gözleri ilgimi çekmişti. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Gözlerindeki parıltıyla her fotoğrafı ilgiyle ve heyecanla anlatması onu daha dikkatli dinlememe neden olurken bu halini sonsuza kadar izleyebilirdim.

Fotoğraflar genelde Adal'ın ve Eda'nın küçüklük halleri ve onlara bazı fotoğraflarda eşlik eden babaannesi, dedesi ve babasına aitti. Belli bir yerden sonra fotoğrafları incelemeyi bırakıp Adal'ı izlerken aklımda tek bir soru vardı. Annesi neredeydi? Hiçbir fotoğrafta yoktu ve Adal bir kez olsun anne kelimesini ağzına almamıştı. Bu soruyu sorup sormamak konusunda arafta kalmışken soru dudaklarımdan iznim dışında dökülmüştü.

"Peki ya annen? Onun neden hiç fotoğrafı yok?" Sorar sormaz pişman olmuştum. Adal'ın bakışlarındaki değişimi fark ettiğimde dilimi ısırdım. Adal'ın yutkunma sesi kulaklarımı doldurduğunda bakışlarım aşağı doğru hareket eden âdemelmasına kaydı. "Özür dile-"

"Eda on aylıkken bizi terk edip gitti," dedi özrümü yarıda keserken. Kelimeleri tükürür gibi telaffuz etmişti.

"Çok üzgünüm," diye fısıldadım. Bakışlarını bakışlarımla buluşturduğunda alayla güldü.

"Neden üzgünsün? Sen mi bizi terk edip gittin sanki. Ortada üzgün olacak bir kişi varsa o da ondan başkası değil! Üzülme gibi bir duygudan haberdar olduğundan bile emin değilim."

Her kelimesi bıçağa dönüşüp ciğerlerime batarken nefes alamadım. Soluğum boğazımda takılıp kaldı. Kollarımı Adal'ın geniş bedenine sararken gözlerim dolmuştu. Bir damla gözyaşı firar ederek yanağımdan kayıp Adal'ın kazağını ıslatırken yutkunmaya çalıştım ama yutkunamadım. Birkaç gözyaşı daha kendini uçurumdan aşağı yuvarlayıp yanaklarımda yerini alırken yüzümü Adal'ın göğsüne sakladım.

"Sakın bana acıma. Çünkü acınılacak biri varsa o kişi bizi terk edip giden kadından başkası değil."

"Sana acıdığım falan yok. Benim bu dünyada acıyacağım kişi kendimden başkası değil." Adal'ın kokusunu ciğerlerime yollarken kelimeler ağzımda acı bir tat bırakmıştı. Söylediklerimde samimiydim Adal'a karşı zerre acıma duygusunu hissetmemiştim, benim bu hayatta kendimden başka acıyacağım kimse yoktu. Adal'la ortak noktamızın bu kadar acı olması canımı yakarken, "Ne de çok ortak noktamız var," diye mırıldandım.

İlk defa bana kendini açan Adal'a, ilk defa kendimi açıyordum. Tüm şeffaflığımla. Göremesem de kaşlarını çattığına emindim. Büyük bir soluğu daha Adal'ın okyanusvari kokusuyla birlikte ciğerlerime yollarken bir elini sırtıma yerleştirdi. Parmaklarındaki sıcaklık tenime akarken sıcaklamıştım. Terlememin sebebi evin sıcaklığı mıydı yoksa Adal'la olan yakınlığımızdan mı kaynaklanıyordu emin olamıyordum.

"Hangi konularda ortak noktamız var?"

Merakını somut olarak hissederken bir an için kararsız kalmıştım. Her şeyi anlatmak isteyen yanım baskın olmasına rağmen bir yanım hala kendimi herhangi birine açma konusuna mesafeliydi. Kararsızca birkaç saniye olduğum pozisyonu bozmadan öylece durdum. Nefessiz kalmış gibi odadaki oksijenin büyük kısmını ciğerlerime yollarken zorlukla yutkundum. Kelimeler dilimin ucunda beklerken dilim sızlıyordu. Dilim geçmişle sızlıyordu, geçmiş dilimin ucuna birikmiş acı çekiyordu, çektiriyordu. Geçmiş aslında geçmemişti...

"Ben..."

Devamını nasıl getireceğimi bilemezken bir süre sustum. Adal'da sessizliğimi benimle paylaşıp sustu. Sessizlik bir süre ortamdaki tek ses olurken titrek bir soluğu ciğerlerime yolladım ve sıraya dizmeye çalıştığım kelimelerin daha da karman bir hal almasını umursamadan konuşmaya başladım.

"Ben... ben aslında gördüğün Akay değilim. Aslında bakarsan ben bile kim olduğumu bilmiyorum. Bana hiç kimse sormadı biliyor musun kim olduğumu. Sen kimsin? Ne istiyorsun? Hayallerin ne? Bu tarz sorular bana hiç sorulmadı. Aslında bakarsan bu zamana kadar adım dışında hiçbir şey sorulmadı, sormadı kimse. Ben bile sormadım kendime kim olduğumu... Sadece bana söyleneni yapıp onların istediği kişi olmaya çalıştım. Giydiğim kıyafetleri bile ben seçmiyordum.

Kimsin sen Akay? Bu soruyu bu şehre ayak bastıktan sonra sormaya başladım. Yirmi bir yıllık hayatım boyunca ilk defa kendime bu soruyu, buraya gelince sordum. İnanabiliyor musun? Bu hayattaki amacım ne? Zevklerim ne? Ne yapmaktan hoşlanırım? Bu sorular ise ilk sorunun ardından dizildi karşıma. Hala cevaplarını bulamadım, arayıştayım."

Kısa bir süre durdum, yutkundum ve Adal'ın düzensizleşen kalp ritmini dinledim. Bekledim, herhangi bir şey söylemesini ama o tek kelime etmeden devam etmemi bekliyordu. Ufak bir soluklanmadan sonra devam ettim dilimdeki acı kelimeleri dudaklarımdan dışarıya yuvarlamaya.

"Ben aslında dört yaşına kadar yetimhanede büyüdüm. Sonrasında ise evlat edinildim. İnci annem..." İsmi boğazımı yakarken tekrar gözlerim dolmuştu. Bir damla gözyaşı ardından ıslak yol çizerek yanağımdan çeneme doğru ilerlerken konuşmaya devam ettim. "O cidden adı gibi biriydi. İnci gibi nadir bulunan biriydi. Teni bembeyazdı, o kadar güzel bir kadındı ki gerçek annem olmasını çok isterdim.

Ben... gerçek ailemi hiç tanımadım. Kafamda kim olduğuma dair sorular hiç yer edinmemiş olsa da öz ailemi hep merak etmiştim. Yetimhanedeyken herkesin hayali zengin ve iyi bir aile tarafından evlat edinilmekti. Benimki ise öz ailemin gelip beni almasıydı. Eğer gelip beni alsalardı onlara bu zamana kadar beni neden burada bıraktıklarını sormayacaktım. Böyle bir karar almıştım ama onlar hiç gelmedi ve İnci annem gelip beni evlat edindi.

O gün herkes çok şanslı olduğumu söyledi. Evet, şanslı olduğum bir nokta vardı; İnci annem cidden dünyadaki en iyi insandı. O benim bu hayattaki en büyük şansımdı ama yine de bilmiyorum..."

Duraksadım. Boğazım kurumuştu ve ağlamamak için kendimi sıktığımdan dolayı sesim çatlıyordu. Kelimeleri bu zamana kadar boğazıma dizili kalmış lokmalar gibi bir bir onları kusup çıkarırken farklı hissediyordum. Yıllarca kendime bile anlatamadığım şeyleri Adal'a anlatmak hem beni geriyor hem de rahatlamamı sağlıyordu. Dudaklarımdan çıkan kelimeler özgürlüklerine kavuşurken kendimi hafiflemiş hissediyordum. Kelimeler yirmi bir yıllık hayatımın yükleriydi ve ben tam şu anda onlardan bir bir kurtuluyordum. Adal mümkünmüş gibi beni daha da sıkı sararken kendimi ait olduğum yerde hissediyordum.

"O bana kimsenin davranmadığı kadar iyi davrandı, beni kendi öz kızı olarak gördüğünü hissediyordum. Hissetmekten ötesi biliyordum. Aynı kandan olmasak da aynı candandık biz. Kalbimiz birlikte atıyordu. Çok iyi biriydi gerçekten, nankörlük yapamam ama onun kendi hayalleri vardı. Kızı için kurduğu bir sürü hayal vardı benim aksime...

Benden önce bir kızları olmuş ama erken doğumdan dolayı ciğerleri gelişmemiş ve ölmüş. Sonra ise türlü tedaviler deneseler de çocukları olmamış. Bunu bana sürekli anlatır, ağlardı. Tesellisini ise benim minik kollarımda arardı. Ona yetiyor muydum bilmiyorum ama ben kendime bile yetemezken ona yetmiş olmamı düşünmek aptallık olur sanırım.

Kızı için önceden hayal ettiği şeyleri, yaşasaydı bunları yapardı, bunları giyerdi diyerek büyüttü beni. Ben aslında o şaşalı evde kendi hayatımı değil, İnci annemin ölen kızının hayatını yaşadım. Onları mutsuz etmekten ölesiye korkuyordum. Ne isterlerse sadece yapıyordum, kendime bunu isteyip istemediğimi sormuyordum bile. Kuklaydım, nereye yönlendirilirsem oraya yönleniyordum ve durumu sorgulamaktan ölesiye kaçıyordum. Çünkü biliyordum ki bir kere sorgularsam dönüşü olmayan yola girecektim.

Mutluluk maskemi takınıp etrafa gülücükler saçarak dışarıdan oldukça güzel görünen aslında benim olmayan hayatımı yaşıyordum. Çevremdekilerin bana imrendiğini biliyordum. Ben ise... bilmiyorum, sadece yaşıyordum işte. Bir gün hiç ummadığım anda öz ailemi bulabileceğime dair bir mektup aldım."

Ses tellerim birbirine girmiş, düğüm düğüm olmuştu. Sonrasında olanlar zihnimde canlanınca duraksama ihtiyacı hissetmiştim. Durdum, boğazım dolmuştu sanki. Görüşüm bulanıklaşırken göz kapaklarımı kırpıştırarak akmayı bekleyen gözyaşlarımı hürlüklerine kavuşturdum. Her yutkunuşta geçmesini beklediğim yumru büyürken bir an soluksuz kaldığımı hissettim. Adal kalkmak için kıpırdandığında, "Gitme," dedim fısıldayarak.

"Su getirecektim."

"Sen kal sadece, su istemiyorum."

İkimizde fısıldayarak konuşuyorduk. Ortamdaki havaya dağıtmaya korkuyor gibiydik. Anlatacaklarımın en ağır kısmına geldiğimi bilmenin verdiği ağırlığın altında ezilirken, kelimeler dudaklarımdan çıkmak istemiyordu. Bir şeyi düşünmek ile sesli telaffuz etmek aynı şey değildi.

"Ben... ben..." Konuşmak istesem de yine duraksamıştım.

"Anlatmak zorunda değilsin."

"Anlatmak istiyorum," dedim anında karşı çıkarak. Saçlarımda dudaklarını hissettiğimde teselli miydi yoksa güç vermek için verilmiş bir öpücük müydü bilmiyordum ama iyi hissettirmişti.

Adal benim için birçok duygunun beden bulmuş haliydi. Büyük bir soluğu ciğerlerime yolladıktan sonra konuşmaya başlamak için kendime biraz daha zaman tanıdım. Kendimi konuşmaya hazır hissettiğimde ise gözlerimi yumdum.

"Mektupta yazanlara inanmıştım. Tam olarak inanmasam bile içimde umut tohumları yeşermişti. O mektup elime ulaştığından beri tüm hayatsal fonksiyonlarım durmuştu. Aklım hep o mektupta, onun sayfasına işlenen kelimelerdeydi. Bir gün kafama koydum ve mektupta yazan adrese gittim. Evet, çok güzel bir hayatım vardı ama bu yine de öz ailemi aramama engel olacak bir sebep değildi. Ben öz ailemin yanında olup kuru ekmeğe talim etmeyi tercih ederdim. En azından kendimi hiçbir zaman fazlalık hissetmezdim, yani sanırım... Kendim olabilirdim, yaşıtlarım gibi ergenliğin ardına sığınarak çılgınlıklar yapabilirdim belki...

Mektupta yazan adrese gittiğimde beni karşılayan kişi İnci annem olmuştu. Gözlerindeki hayal kırıklığını hala unutamıyorum. Onu terk edeceğimi sanmıştı ama ben sadece gerçek ailemi bilmek, tanımak istiyordum. Ona vefasızlık yapmak aklımın ucundan dahi geçmemişti. Ben nankör değilim Adal."

Bir hıçkırık dudaklarımdan kaçtığında kendime sakinleşmek için biraz süre tanıdım ama gözyaşlarım azalmak yerine her saniye daha da şiddetleniyordu. Adal sessizliğini koruyarak sarılıyor, saçlarıma sık sık minik buseler bırakıyordu. Hikâyemi bitirmek istiyordum, yarım kalmamalıydı. Adal benim kim olduğumu bilmediğimi bilmeliydi.

"Be-beni zorla arabaya bindirerek azarlamaya başladı. Beni vefasızlıkla suçladı, benim çok nankör bir insan olduğumu söyledi. Her zaman duymazdan gelen, alttan alan ben bunları duyunca daha fazla sessiz kalamadım ve onca yılın patlamasını tam orada yaşadım. Keşke dilim lal olsaydı da karşılık vermeseydim..."

Kelimelerin çoğu dudaklarımdan pürüzlü çıksa da yine de Adal'ın anladığını düşünüyordum. Duraksayarak ara ara kekelemiştim ama yine de kelimeleri yan yana getirerek kurabilmiştim cümleleri.

"Biz tartışırken, ki bu ilk tartışmamızdı, birden ne olduğunu anlamadım, direksiyondaki kontrolünü kaybetti. Direksiyona uzanmaya çalışsam da bilmiyorum, o sahne bulanık; tam olarak hatırlamıyorum." Yutkundum. "Gözlerimi açtığımda hastanedeydim ve o-onu kay-kaybetmiştik..."

Kapı eşiğinde beni bekleyen ağlama krizine kapıyı açıp ağladım, ağladım ve ağladım. Gözyaşlarım tükenene kadar sadece ağladım. Adal'ın boş teselliler verip, beni pohpohlamamasına minnettarken üzerindeki lacivert kazağı benim gözyaşlarımla ıslanmıştı.

Birden beni kendinden çekip uzaklaştırdı, bakışları bakışlarımdayken tam o sırada yanağımdan akan yaşın üzerine dudaklarını bastırarak gözyaşımı öptü. Beklemediğim hareketi karşısında afallarken gözlerini yummuş öylece duruyordu. Gözlerini açmadan alnını anlıma yasladı. Sert bir soluğu burnundan içeri çekip ciğerlerine yolladı.

"Ağlama demeyeceğim. Ağla, ağla güzelim. Ağla ki bunca yıldır içinde biriken zehri dışarı at. Bu zehrin seni daha fazla yiyip bitirmesine izin verme. Panzehirin ne olduğunu bilmesem de bulmana yardımcı olacağım. Gözyaşların şahidimiz olsun ve biz olalım."

"Biz?" diye sorduğumda gözlerini açıp tüm perdeleri kalkmış, ördüğü tüm duvarlar yıkılmış olan nemli gözlerimin en dibini görüyormuş gibi baktı. Benim şeffaflığımın zıttı olarak o oldukça mattı, irislerindeki yansımam dışında hiçbir şey göremiyordum.

"Biz." 

Continue Reading

You'll Also Like

237K 15.6K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
7.9M 26.1K 5
Hayat insanı bazen tek bir soruyla sınar. Kadere kafa tutabilir misin? Bazen ise, onlarca soruyla... Çocuk sahibi olamayacağını öğrenen genç bir ka...
39.3K 2.2K 54
oradan buradan gördüğüm duyduğum canon olmayan uydurulmuş şeyler + teoriler canım sıkılıyor ve siz de okursunuz hem [happy]
821K 26.5K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!