Nefes- YağHaz

By minevraathena

58.7K 2.2K 3.1K

Nefessiz kalacağını bile bile, soluğunu sevdiği kadını hayatta tutmak için bir an bile düşünmeden feda eden a... More

Girizgah
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 4
Bölüm 5 - 1. Kısım
Bölüm 5- 2. Kısım
Bölüm 5- 3. Kısım ''14 Şubat Özel''
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
DUYURU
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11

Bölüm 3

3.4K 173 174
By minevraathena



3. BÖLÜM

Hazan

Gözlerimi açtığımda Yağız karşımda elini çenesine koymuş gözlerini bile kırpmadan beni izliyordu. ''Nasılsın?'' dedi fısıltıya eşdeğer bir tonda. Oldukça bitkin görünüyordu, gömleğinin daha fazla düğmesi açıktı, saçları dağılmıştı.

''İyiyim.'' demeye çalışsam da sesim oldukça zayıf çıkmıştı. ''İyiyim.'' diye yineledim kaşlarını çattığını görünce.

Doğruldum deri koltuktan. Gözleri benden ayrılmıştı şimdi. ''Yağız-''

''Evine bırakayım mı seni? Biraz dinlen istersen?''

''Yağız...Ben-''

''Hazan...'' Mavi gözlerini yavaşça bana çevirdi. Bir şeyleri kabullenmenin çaresizliği vardı sanki suratında. Neyi kabullenmiş olabilirdi ki onu böylesine yaralayacak? ''Bana teşekkür veya özür borçlu değilsin.'' Dudaklarında yarım yamalak bir gülümseme oluşturmaya çalıştı. Her zamanki kibarlığından ödün vermese de, görebiliyordum. Kırılmıştı.

Koltuktan kalktım, yanına varmama bir adım kala durakladım aniden. Çok ani bir dürtüydü Yağız'a yaklaşma isteğim. Ne yaptığımı izlediğini umursamamayı deneyerek bir adım geri çektim kendimi. ''Benim için yaptığın şeylerden sonra sana-''

''Hazan...'' dedi tekrar. Şimdi az öncekinden daha da yorgun görünüyordu. ''Gerçekten bana borçlu hissetmen hayatta isteyeceğim en son şey.'' Mavi gözleri kapandı. Uzun parmakları hafifçe başını ovuşturdu. Yağız'ın bu hali göğüs kafesimde anlam veremediğim bir ağırlığa yol açıyordu.

Gür kirpikleri titreşerek aralandı. ''Yani şimdi biz...'' Hafifçe öksürdü. ''Evleneceğiz ya.'' Sormak istercesine hafifçe kaşlarımı kaldırdım. ''Bana karşı sorumlu hissetmeni istemiyorum. Yani zorunda değilsin.'' Nefes verir gibi söylemişti cümleyi. Sesi öylesine zayıf çıkmıştı ki, az önce bastırdığım yanıma gitme dürtüme bu kez engel olamadım. Onunla göstermelik bir evlilik yapıp, hayatıma birilerini alabileceğimi mi düşünmüştü?

''Yağız.'' dedim ısrarcı bir tavırla bana bakmasını sağlarken. Kaşlarım ister istemez çatılmıştı. ''Bak ben tam olarak neden bahsettiğini anladığıma emin değilim ama...'' Kısa bir süre duraklayıp bana bakmasını sağladım. ''Sana ve evliliğimize saygı duymayacağımı düşünme sakın.''

Gözlerinde bir an garip bir ifadenin geçişine şahit oldum. Kasılı çenesi gevşedi. Gerçekten bunu düşünmüş olmalıydı. Hafifçe kafasını salladı. Soyadını taşıyacağım, benim için böylesine büyük bir fedakârlık yapan bir adama böylesine bir saygısızlığı yapacak bir kadın değildim. ''Sen de emin olabilirsin.'' dedi şefkatli bir sesle. ''Kadınlık gururunu incitecek hiçbir şey yapmayacağım.''

''Biliyorum.'' derken yüzümde minik bir gülümseme vardı. Yağız söylemese bile biliyordum. Beni seven adam Sinan olsa bile biliyordum.

Gömleğinin düğmelerini kapatırken ayaklandı. ''Hadi seni evine bırakayım artık.''

Ben de kalkıp ardından odadan çıktım. Yağız asansörde bana yol verdi, arabaya inince kapımı açtı. O sadece yola odaklanmış gibi görünürken, ben de gözümün önünden bir bir silinen cisimleri izliyordum dalgınca. Öyle ki durakladığımızı bile fark etmedim.

''Hazan?''

''Hah?''

''Geldik.'' dedi hafifçe gülerken. ''Ama inmek istemiyorsan...''

Ben de hafifçe güldüm. ''İneyim o zaman.''

Kapıya uzanmıştım ki ''Ha bir de-'' derken hafif utanmış bir ifadeyle başını kaşıdı. ''Düğün mekânı gibi ayrıntılara bakarken gelmek ister misin? Yani ben halledeceğim ama sormazsam ayıp olur diye düşündüm.''

Hem benimle evlenecek hem de her şeyi ben huzursuz olmayayım diye tek başına yapacaktı. Sessizce iç çektim. ''Ben de gelirim Yağız.''

''Tamam öyleyse.'' Elleri direksiyona gitmişti şimdi de. ''Sana uygun bir zamanda-''

''Yarın bakalım?''

Yağız şaşırmış olduğunu gizleyemese de kafasını sallamakla yetindi. ''Gelinliği ben hallederim.'' diye ekledim.

İtiraz edecek olduysa da elimi kaldırdım. ''Hayır Yağız, seni dinlemeyeceğim.''

''Peki.'' dese de hala kaşları çatılıydı. Ona tehditkâr bir bakış attım gözlerimi kısarak. Gelinliğimi de Yağız'a aldıracak değildim. ''Tamam tamam.'' dedi ellerini kaldırarak. ''Bana öyle bakmayı kes.''

Minik bir kıkırdamanın ağzımdan kaçmasına engel olamadım. Sonra hemen eski ciddiyetimi takınıp Yağız'a parmağımı salladım. Gülüyordu o da.

''Son bir şey...'' Arabadan inmek için ayağımın tekini atmışken başımı hafifçe arkaya çevirdim. ''Yüzük takmak istemeyeceğini düşündüm ama...'' Yine bu konuyu muhtemelen çok uzun süredir düşündüğünü belli eden tereddütlü gözleri yüzümü tarıyordu. Ne istediğini anlayamasam da, ilk kez Yağız'ın bu evliliğin sadece kâğıt üstünde olmasını istediğine dair bir his yayıldı içime. Belki ofisinde sorduğu şey de bu yüzdendi. Belki o özgür olmak istiyordu? Kaşlarım git gide çatılırken, aptal diye düşündüm içimden. Sen de adamın düşündüğü şeyi ters anladın.

''Tabi.'' dedim kısaca. ''Nasıl istersen.''

Arabadan indim, tekrar bakmadım gözlerine. ''İyi akşamlar.'' Kafasını salladı yalnızca ben de evime yöneldim.

Birkaç saat evde sessiz sakin ütü yaptım. Sanki kıyafetlerin kırışıkları düzelirse, hayatımdaki tüm pürüzlerden kurtulabilirmişim gibi hissediyordum. Hatta dolabımdaki kıyafetleri bile çıkarıp elden geçirmeye başlamıştım ki, ütüyü pat diye sarı gömleğin üzerine bırakıverdim. ''Of Hazan! Delirdin iyice.''

Ütüyü fişten çektiğim sırada kapı çaldı. ''Geldim!''

Sıcak ütüyü kenara koyup kapıya yöneldim. Ece gelmişti. Kollarını hemencecik boynuma sardı. ''Abla.''

Sarılışına karşılık verdikten sonra içeri girmesi için çekildim. ''Hayırdır?'' Açık renk kaşları çatıldı. ''Ablamın evine gelemeyecek miyim?''

''Yok canım gel tabi de-''

''Aşk olsun.'' Dudaklarını büzmüştü şimdi küçük bir çocuk gibi. Gözüm karnına takılmasa, hiç büyüdüğüne inanamayacaktım zaten. Yanına otururken bunu sorgulamanın artık bir anlamı olmayacağına karar vermiştim. Kollarımı omuzlarına sardım. ''Ablalara tavır yapılmaz böyle.''

''Yakında gelin olacaksa hele hiç.'' dedi gülerken.

''Ya ne demezsin.''

Kollarımın arasından çekip soru soran bakışlarını bana çevirdi. ''Ne oldu?''

''Yok yani gerçek bir evlilik değil ya sonuçta.''

Ece gözlerini devirdi. ''Yağız'ın açıklamalarını izledim.''

''Ve?''

''Sinan delirmedi mi abla?''

''Delirdi.'' Arkama yaslanırken dalgın bir biçimde parmaklarımı saçlarımdan geçirdim. ''Yağız halletti bir şekilde.'' Ece'nin yüzündeki ifade gayet normal karşılamış gibiydi. Yağız Egemen her şeyi halledebilirmiş gibi...''Yağız'ın açıklamaları inandırıcı mıydı sence?''

''Doğrusunu istersen çok çok mantıklı olmamış olabilirler ama...'' Gözlerini bana dikti. ''Konuşurken o kadar sahiciydi ki abla. Bir de Sinan ve Yağız'ın yıllardır medyada çizdiği profiller var tabii. İnsanların Yağız'ın doğrularını kabullenmesi biraz daha kolay olabilir.

''Eee yani?'' dedim kaşlarımı kaldırırken.

''Bence bundan sonraki hamlelerinizle herkesi tamamen inandırabilirsiniz. Henüz tam olarak değil ama... Olacak.'' Kahverengilerimi tereddütle kırpıştırdım. Kafamdaki soru işaretleri bir türlü tükenmiyordu.

''Ece ben doğru şeyi yaptığımızdan emin değilim.''

Ece'nin kaşları çatıldı. Ses tonu hafifçe yükseldi. ''Abla sen hala hiç büyümeyen ve değişmeyen Sinan'ı adam edebileceğini mi düşünüyorsun? Yaptığı onca şeyden sonra?''

''Hayır ama-''

''Ne ama? Ne kadar bitmez tükenmez sabrın ve sevgin varmış şu adama karşı, bir türlü göremiyorsun gözünün önünde olup biten şeyleri.''

Kaşlarım çatıldı benim de. Gerildiğimi hissediyordum. ''Sinan'ı sevip sevmemek değil mesele.'' dedim hışımla. ''Sevmediğim bir adamla evleneceğim, Yağız da sevmediği bir kadınla evlenecek. Gerçekten buna nasıl gözlerini kapatabiliyorsun?''

Ece'nin mavi gözlerine benimle alay ediyormuş gibi bir ifade yerleşti. Dudakları hafifçe kıvrıldı. ''Bence ikiniz için de iyi olacak.''

''Hakikaten tüm tereddütlerime ne güzel yanıt verdin öyle.'' Sesimdeki iğneleyici siteme aldırmadı.

''Yağız'la birbirinizi tanıyorsunuz.'' Gözlerini bana dikti. ''Yağız'a güveniyorsun. Yağız'ın seni incitmeyeceğini biliyorsun.'' Cümlelerinin doğruluğuna emin olsam da, emin olamadığım onca şeyin içinde kaybolup gidiyordu sanki tüm bunlar. ''İnkâr edecek misin bunları?''

''Etmeyeceğim ama...''

''Üstelik Yağız sana değer de veriyor.'' Ece'nin gözünü kırpmadan gözlerime diktiği açık mavi gözleri beni öylesine huzursuz etti ki gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. Yağız bana değer veriyormuş gibi hissediyordum ama... Aması neydi? Nasıl değer verildiğini çok da ayırt edemiyormuşum, diye düşündüm. Aşk zannettiğim şey bile koca bir yalandan ibaretken...

Hafifçe öksürerek konuyu değiştirmeyi ve kafamdaki düşüncelerin arasından sıyrılmayı denedim. Ece'nin beni pür dikkat izleyen mavi gözleri huzursuzluğumu azaltmıyorlardı çünkü. ''Yarın gelinlik bakmaya gelir misin benimle? Yanii... Ben hiç anlamam da böyle şeylerden.''

Konuyu değiştirdiğimi fark etse de bir şey söylemedi. ''Tabiki geleceğim abla. Zaten teklif beklemiyordum.''

Kafamı sallamakla yetindim. ''O zaman...'' Ayaklandım yavaşça. ''Ben biraz uyuyayım Ece. Çok yoruldum bugün. Yarın-''

''Beni başından savıyorsun yani?'' Pahalı olduğu her halinden belli olan çantasına uzandı. ''Öyle olsun bakalım.'' Yanağıma bir öpücük kondurdu kapıya yönelirken. ''Yarın sabah gelip seni alırım o zaman abla.''

''Tamam.'' Kapıya yaslanıp Ece'nin arabaya yürümesini izledim. Araba gözden kaybolunca yorgunca yatağıma bıraktım kendimi.

Boğazımı sıkan eller nefes almamı engelliyor, burnuma dolan hava bir türlü ciğerlerime ulaşmıyordu.''Sinan...'' dedim kekeleyerek. ''Bı.. Bırak...Bırak...''

Karşımda gözleri sinirle parlayan adamın elleri daha da dolandı boynuma. ''Seni affetmeyeceğim Hazan. Sen bize ihanet ettin. Bana ve aşkımıza ihanet ettin.'' Öksürmeyi denedim. Ciğerlerim yırtılıyor gibiydi. Dolan gözlerim yanıyor, nefes alamadığım her saniye her bir hücremi tarifsiz bir telaş sarıyordu. ''Si...Sinan...'' dedim kesik nefeslerimin arasından.

İçime çekecek çok fazla havamın kalmadığını biliyordum.

Sinan'ın üzerimdeki ağırlığı büyük bir kuvvetle çekildi. Burnuma dolan hava boğazımı ve soluk borumu yakarak akciğerlerime ulaşmaya çalışırken panikle birkaç kez nefes aldım. Yağız'ın silueti geldi gözümün önüne. Öksürüklerim bir türlü değişmezken, gözlerim bulanıklaştı. Sahne değişti.

''Seni sevmiyorum Hazan.'' derken Yağız'ın koyu mavileri içimi delip geçiyor gibiydi. ''Sadece sana bir iyilik yaptım ama artık sürdürmek istemiyorum bu evliliği.''

Ne ara gözlerimin dolduğuna anlam vermezken sesim titriyordu. ''Yağız-''

''Hazan senin iyiliğin için yaptığımı biliyorsun. Gerçekten senin iyi olmanı çok istiyorum ama...''

Bana artık sıkılmış gözlerle bakan maviler boğazımdaki hıçkırığın düğümünü açtı. ''Yağız... Ama ben bak...'' Gözlerimden yaşlar birbiri ardına süzülürken ''Ayrılmak istemiyorum.'' dedim fısıltıyla.

Soluk soluğa kendi hıçkırığımı duyup uyandığımda terler içinde kalmıştım. Yatak başlığına dayanarak oturur hale geldim. Ellerim terden yapmışmış saçlarımın arasından geçti. Nefes alış verişlerimi düzene sokmayı denedim. Bu nasıl bir rüyaydı böyle? Sinan'ın boynuma dolanan ellerinin yokluğundan emin olmak için ellerim boğazıma dokundu yavaşça.

Yağız'ın bana dikili mavi gözleri, Sinan'ın bana ihanet ettin diye çınlayan sesi öylesine gerçekçiydi ki, zonklayan başımın içinde dönüp duran tüm bu sahnelere bir anlam vermeye çalıştım. Göğüs kafesimin inip kalkışları yavaşlayınca saatin dört buçuk olmasına aldırmadan yavaşça yataktan kalktım. Odanın camını açıp, haziran havasının perdeleri havalandırarak içeri dolmasına izin verdim. Yatağın ayakucuna oturdum hafifçe. İki saat öncesinden daha çaresiz hissediyordum şimdi. Her şey daha da kötüleşiyormuş gibi geliyordu. Sanki önleyemediğim, müdahale edemediğim bir fırtınanın içinde sürükleniyordum. Yağız'ın kafasındakileri bir türlü bilememenin ağırlığı üzerime çökerken ayaklarımı altımda topladım. Umarım çok büyük bir yanlış yapmıyorsundur Hazan, diye mırıldandım. Umarım çok pişman olmazsın.

Bundan sonra uyuyamayacağımı anladığımda yavaş bir duş aldım. Üzerimi değiştirdim. Ece'nin sabahın köründe damlayacağından emindim zaten. Sonra kendime bir kahve yapıp sessizce oturdum öylece. Sinan'la ayrılığımız, bana yaptıkları, evlilik, Yağız, o gece... Hepsi içime sayısız ağırlığın çökmesine neden olarak geçtiler kafamdan.

Nihayet Ece kapıyı çaldığında saat sabahın yedi buçuğu olmasına rağmen, bana o kadar beklemişim gibi hissettirmişti ki, kapıyı açtığımda dünden daha yorgun hissediyordum. Kapıda bekleyen Ece ise benim aksime cıvıl cıvıldı. ''Eee abla?'' Saçlarını hafifçe arkaya itti ve gözlüğünü kaldırdı. ''Sen yine hayalet gibisin. Çabuk hadi.'' Cevap vermeme bile fırsat vermeden beni içeriye iteledi. Çantama birkaç şey koymak için odada dolandığımda kapıdan hala bağırdığını duyabiliyordum. Gözlerimi devirdim. ''Çocuk işte...''

Çabucak çantamı aldım. ''Hadi.'' Spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken, Ece çoktan arabaya yerleşmişti bile.

Benim için açtığı kapıdan yanına yerleştim. ''Çatladın sanki.'' derken ona yan bir bakış atmayı ihmal etmemiştim.

''Siz de ne kadar heveslisiniz gelin hanım.'' İğneleyici sesiyle beraber gözleri de benim üzerimdeydi.

Ece benim bilmediğim bir gelinlikçinin adresini verirken onu dürttüm. ''Abartmayacağız Ece. Hem ben alacağım gelinliği.''

''O ne demek öyle? Ne demek abartmayacağız? Ve Yağız-''

''Ben istedim kendim almayı.'' Hafifçe iç çektim. ''Hem o kadar Egemenler'in kozmetik yüzüyüm, param var merak etme.''

Omuz silkti. ''Peki o zaman. Ama abartmayacağımız konusunda-''

''Abartmayacağız.'' dedim net bir sesle. Sesim sadece onun duyabildiği kadar kısıldı. ''Sanki gerçek bir düğün de...''

Ece cevap vermedi bana. Gelinlikçiye varmamız da yarım saatten az sürdü zaten. Ben pahalıyım diye bağıran gelinlikçiye adım atarken, şimdiden huzursuzlaşmıştım. Beyaz ve gold renklerim hakim olduğu geniş mağazada bizi kibar bir kadın karşıladı. ''Hoş geldiniz Ece Hanım.'' Kafasını yavaşça bana çevirdi. ''Hazan Hanım...''

Minik bir gülümsemeyle karşılık verdim kadına. Ece kozmetik işinden aldığım paranın tamamını gelinliğe yatırmamı istiyor olmalıydı.

''Ablama gelinlik bakacağımızı dün size söylemiştim.''

''Tabi, siz kafanızdaki şeyi biraz anlatırsanız-''

Çalan telefonum kadının konuşmasını böldü. ''Kusura bakmayın.''

Arayan ekranda Yağız ismini gördüğümde derin bir nefes aldım. Dün gece gördüğüm rüya aklıma gelirken, telefonu açtığımda kalbim hızlanmıştı. ''Hazan?''

''Efendim Yağız?'' Sesimdeki garipliği fark etmemesi için dua ettim usulca.

''Bugün çok yoğun değilim de ben...'' Hafifçe durakladı. ''Şu düğün ayrıntılarıyla...''

''Ece'yle gelinlik bakıyoruz.''

''Haa.'' Yağız'ın sesinde de garip bir tını vardı. ''O zaman başka zaman?''

''Öğleden sonraya kadar biter işimiz.''

''Tamam.'' dedi sakince. ''Bana adresi mesaj atarsın işin bitince. Gelip alırım seni.''

''Tamam.'' dedim ben de.

''Görüşürüz o zaman.''

''Görüşürüz Yağız.''

Telefonu kapattıktan sonra birkaç saniye ekrandan kaybolan ismine baktım.''Abla?''

Ece'nin sesi beni içinde bulunduğumuz ana çekerken onların yanına yöneldim. ''Yağız mı?''

''Evet, öğleden sonra hazırlıklar için buluşacağız da.''

Ece'nin kadının yanında özellikle Yağız'ın bahsini açtığını bilecek kadar akıllı olduğum için bozuntuya vermemiştim. Kadın imalı mı samimi mi olmadığını tam olarak anlayamadığım bir gülümsemeyle bana bakarken, oldukça kibar bir biçimde başını bana çevirdi. ''Nasıl bir gelinlik istiyorsunuz Hazan Hanım?''

''Sade.'' dedim tek bir kelimeyle.

Ece gözlerini devirdi ama bir şey söylemedi. ''Peki kısa bir gelinlik istemiyoruz değil mi?''

''Hayır.'' derken istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Kısa gelinlik mi olurdu?

Kadın bana bir iki gelinlik gösterdi. Başımı sallayarak reddettim. ''Kafanızda bir model var mı peki Hazan Hanım? Balık, vintage, prenses model, a kesim, düz?''

''Düz bir şeyler istiyorum.'' dedim. ''Fazla parlak ve taşlı bir şeyler de olmasın.''

Ece patlayacakmış gibi görünürken daha fazla susamadı. ''Abla ama Allah aşkına! Kaç kere evleneceksin sanki!''

Ece'ye attığım bakışın onu susturmaya yetmeyeceğini biliyordum. ''Aslında kardeşiniz biraz haklı Hazan Hanım, sonuçta Egemenler'in gelini olacaksınız.'' Yüzündeki kibar gülümsemenin samimiyetten uzak olduğuna şu an karar vermiştim.

''Gelinlik seçmenin bununla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum ben.'' Sesim istemesem de pek dostane çıkmamıştı. ''Sonuçta ben giyeceğim ve gösterişli şeylerden hoşlanmıyorum.'' Ece'ye çevirdim kafamı.

''Tamam.'' dedi pes etmiş bir şekilde. Kadına karşı gerilmiş olduğumu fark etmişti. Alttan almak için seçtiğimiz bir iki gelinliği bana uzattı. ''Sen o zaman bunları dene. Biz seçtiklerimizi sana getiririz.''

Gözlerine bir bakış attım. ''Abartmak yok.'' dedi gülümseyerek. Kafamı salladım elinden gelinlikleri alırken. Yüzündeki gülümseme kaybolmuş kadın ''Buyurun.'' derken eliyle yol gösterdi. ''Şurada deneyebilirsiniz Hazan Hanım.''

''Teşekkürler.''

Büyük kırmızı perdelerle kapatılmış geniş deneme alanına girip elimdeki gelinlikleri ve çantamı astım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarırken, gözüm kırık beyaz gelinliğe takıldı. Ellerim üzerinde dolandı. Evleniyordum. Hayatımın aşkı olarak düşündüğüm adamın bana yaptıkları yüzünden evleniyordum. Onun abisiyle evleniyordum. Bir zamanlar nefret ettiğim adamla.

Biraz daha böyle beklersem dün geceden beri ağlamamak için verdiğim çabaların boşa gideceğini hissettiğim anda kalkıp üzerimdekileri çıkardım çabucak. Sinan'ın bende ve ağırlaşmış yüreğimde bıraktığı tüm acıları silecektim. Çok zor olsa da, canım çok yansa da silecektim.

İlk gelinliği giydim. Çok abartılı olmayan hafif balık model, düşük kollu bir gelinlikti. Arkadaki ipleri bağlamaları için dışarı çıktığımda Ece ve görevli kadın bekliyordu. Hafifçe arkamı döndüm. Ece'nin gözleri dikkatle beni incelerken, kadın ipleri bağladı.

''Nasıl?'' derken kaşlarım kalkmış, aynadaki yansımamı inceliyordum.

Ece bir süre yalnızca aynadaki yansımama baktı. O da bir şeyleri hatırlamış gibiydi. Gözleri dolu doluydu.

''Tabi sporcu olduğunuz için Hazan Hanım, haliyle vücudunuz çok düzgün.'' Kadına sadece zarafet gereği bir gülümseme gönderdim. Sinsi insanlardan hiç haz etmezdim.

''Ece?''

''Gerçekten evleniyorsun abla.'' Fısıltı gibi çıkan sesini duyar duymaz kollarımın arasına aldım onu. ''Güzelim benim.''

Gözlerindeki yaşların akacağını anladığımda çenesinden tutarak ellerimin arasına aldım başımı. ''Şşt ama kuzum, ağlamak yok.''

''Yok.'' dedi burnunu çekerek. ''Haklısın. Çok mutlu olacaksın.''

Gülümsemeye çalıştım. Hafifçe geri çekildim. ''Beğenmedim ben bunu.''

Kadın kafasını sallarken benim için getirdikleri diğer modelleri gösterdi. ''İçlerinde beğendiğiniz denemek istediğiniz var mı?''

Getirdikleri gelinlikleri incelerken, bir tanesine takıldı gözüm. Gerçekten düğünüm olsa böyle bir şey giymek isterdim, diye düşündüm. ''Abla?''

''Bunu deneyeyim ben.'' Kadın gülümseyerek sırtımdaki bağları açmaya yöneldi. Denemek istediğim gelinliği içeriye astı.

Gelinliğin eteklerini toplayarak içeri geçtim. Kırmızı perdeyi çektiler. Omuzlarımdan kayan gelinliği düzgünce astıktan sonra seçtiğim gelinliği giydim yavaşça. İlk andan itibaren bu olduğunu biliyordum. Hiçbir zaman gelinlik hayalleri kuran biz kadın olmasam da, içimdeki minik kızın bunu isteyeceğini en başından beri biliyordum. Gözümün önüne gelen babamın görüntüsünü savmaya çalıştım. Onu düşünürsem, dayanamazdım. ''Hayır Hazan, hayır.'' diye fısıldadım. ''Hayır.''

Çabucak insan içine çıkmam gerektiğini bildiğim için perdeyi araladım. Görevli kadın çabucak gelerek sırtımdaki fermuarı kapattı. Derin bir nefes alarak Ece'ye döndüm.

''Çok güzel olmuşsun abla...''

Hafifçe gülümseyerek aynaya yaklaştım. Ellerim gelinliğin üzerinde dolandı. ''Sevdin mi?''

''Peri gibisin.''

Gözlerimin altına bastırarak gözyaşlarını engellemeye çalıştım tekrar. Hafifçe güldüm. ''Ben de çok sevdim bunu.''

''Çok zarif bir seçim gerçekten.'' Gülümsememi arkamızda dikilen kadın bile soldurmadı.

''Tamam o zaman.'' dedim gözlerim hala aynadaki yansımamdayken. ''Gelinliğimi seçtim.''

Kadın gülümseyerek bana yöneldi. ''Duvak ve ayakkabı da bulalım o zaman size.''

Onayladım usulca. Kadın yanımızdan ayrılınca Ece hıçkırmaya başladı. ''Çok güzel oldun.''

Benim de onlarca dakikadır tutmaya çalıştığım birkaç damla yaş gözümden yuvarlanınca çabucak sildim. ''Ama ablacım ağlamak yok dedik.''

Elimin tersiyle ıslak yanaklarını sildim. ''Ne bileyim ben... Sen böyle hiç evlenmeyecek gibiydin ya... Şimdi de...'' Derin bir enfes alıp parlak mavi gözlerini bana kaldırdı. ''Sen düğün hayali bile kurmazdın.'' Yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. ''Çok mutlu olmanı istiyorum abla.''

O an ikimiz de sahte bir evlilik olacağını unutmuş gibiydik sanki. ''Olacağım.'' diye fısıldadım. ''Çok mutlu olacağız Ecem.'' Alnına bir öpücük kondurup nemli göz altılarımı sildim yeniden.

Bu sırada yanımıza yaklaşan kadın elindeki uzun duvağı takmak için arkama yöneldi. ''Hazan Hanım?''

''Tabi, takın.''

Duvağı takıp geri çekildikten sonra ayakkabıları giymeme yardım etti. ''Şimdi tamamlandı.''

Başımı salladım. Güzel görünüyordum. Hiç hayal etmediğim bir kıyafetle güzeldim.

''Gerçekten çok özel bir parçamızı seçtiniz. Fransız danteli ve ipek. Özel olarak tasarlanmış bir gelinlik.'' Söylediği şeyler benim için çok bir şey ifade etmese de tepki vermedim, hafifçe gülümsedim.

''Çıkarayım artık.''

''Ben çıkarmanıza yardım edeyim o zaman.''

Arkamı dönerek fermuarı açmasına izin verdim. ''Peki fiyatı?''

''Siz gelinliği çıkarın sonra konuşalım Hazan Hanım.''

Fiyat konusu beni biraz gerse de, Yağız'ın eşi olacak olduğum için kimseye bu konuda bir şey söylettirmek, yeni haber krizleri çıkartmak istemiyordum.

Kabine girip üzerimi çabucak değiştirdim. Gelinliği özenle askısına astım. Ece ve görevli kadın çoktan oturmuşlardı. Kadın ayakkabıları ve duvağı kutularına yerleştiriyordu.

Gelinliği de ona uzattım ve bakışlarımı kadına çevirdim.

Gelinliği de büyük bir kutuya yerleştirdikten sonra bana döndü. ''Gelinlik, duvak ve ayakkabılar hepsi birlikte 18 bin tl tutuyor Hazan Hanım.''

Gözlerim kocaman açılırken, Ece hafifçe koluyla dürttü beni. Düzgün tepkiler ver Hazan, bir kumaş parçasına kazandığının paranın nerdeyse yarısını verecek olsan da sakin kal.

''Tamam.'' dedim sakince. Çocukluğumdan beri onlarca zorlukla kazandığım paralar aklıma gedi. Limon sattığım, gece gündüz olmadan spor salonunda yorgunluktan öldüğüm günler... Çantama uzanıp cüzdanımı açtım. Bir gün giyeceğim kumaş parçasına birisi bu parayı vereceğimi söyleseydi kesinlikle deli olduğunu düşünürdüm.

Kredi kartıma uzanırken zihnimde beliren Yağız figürüyle beraber kredi kartını kadına uzattım. Ne olursa olsun onun yanına yakışmak istiyordum. Seni beğenmesini istiyorsun Hazan, diye mırıldandı içimden bir ses.

''Hazan Hanım?'' derken kadın kaşlarını kaldırmıştı.

''Ablacım taksit soruyordu hanımefendi?''

''Ha pardon... Taksit istemiyorum.''

Kadın başını salladı. Birkaç dakika sonra kredi kartını ve faturaları bana uzattı. ''Mutluluklar dilerim!''

''Teşekkürler.'' Uzanıp elindekileri aldım. Ece'yle beraber kapıya yöneldik. ''İyi günler.''

Başını sallayarak bizi çıkışa kadar geçirdi.

Şoför koşarak geldi ve elimdeki çantalara uzandı. ''Yok yok ben hallederim.'' dedim gülümseyerek. Adam ısrar ettiyse de bırakmadım elimdekileri. ''Ece zaten Yağız'ı arayayım ben, gelip alacaktı o beni. Haber vermeyi unuttum.''

''Hazan Hanım isterseniz şirkete bırakalım sizi?''

''Şirkette midir ki? Ben bir arayayım o zaman.'' Çantaları ayağımın dibine bırakıp telefonumu buldum. Birkaç çalıştan sonra açıldı.

''Hazan? Bitti mi işiniz?''

''Bitti ama haber vermeyi unuttum ben sana. Şirketteysen beni oraya kadar bırakacak Eceler?''

''Tamam şirketteyim. Sen gel o zaman ben de toparlanayım.''

''Tamam.''

Telefonu kapatıp onlara döndüm. ''O zaman size zahmet...''

''Ne demek Hazan Hanım.'' Adam bu sefer çantalarıma yönelirken engel olamadım. Ece'yle beraber tekrar arka koltuğa yerleştik.

''Annemin haberi yok muydu?''

''Olmaz mı? Dünden beri başımın etini yedi abla. Onu atlatmak için neler çektim bir bilsen...'' Ece gözlerini kocaman açarak komik yüz ifadeleri yaptı. Güldüm.

''Gelinliğimi görünce muhtemelen bizi kesecek.''

''Seni.'' diye düzeltti Ece masumca gülümserken. ''Ona diyeceğim ki, ablamı ikna etmek için çok uğraştım ama...''Mağrur bir bakış takınınca koluna vurdum.

''Sen Yasemin'den birkaç numara öğrenmişsin galiba.''

İkimiz de güldük. Birkaç dakika havadan sudan, gelinliğin fiyatı gibi acıklı konulardan bahsettikten sonra araba durakladı. Kapım açıldı, Ece'yi öpüp arabadan indim. ''Buyurun Hazan Hanım.''

Uzattığı paketleri alırken gülümseyerek teşekkür ettim. Şirkete girdim büyük adımlarla. Bakışların üzerimde olduğunu hissetsem de, çok da iyi bilmediğim şirketi adımlarken yüzümdeki ifadenin gergin olmaması için büyük çaba sarf ediyordum. Danışmaya yöneldim. ''Yağız Be... Yani Yağız'ın odası-''

''Geldim.'' Yağız'ın sesini duyunca rahatlamış bir şekilde arkamı döndüm. Gülümsüyordu. ''Hoş geldin.'' diyerek hafifçe sarıldı. Ben de karşılık verdim sarılışına. Bakışların üzerimizde olduğunu biliyordum.

''Odanı bile bilmeyen bir müstakbel eş.'' diye mırıldandım hafif mahcup.

Benden ayrılırken ''Hatırlat da bir sonraki sefer göstereyim.'' diyerek gülümsedi. Elimdeki paketlere uzandı.

''Gerek-''

''Hazan.'' Paketleri kibarca elimden çekti. ''Hadi gidelim.''

Hafifçe belime yerleşen eli, bunu bu kadar doğal bir hamleymiş gibi yapıyordu ki çevremizdeki bakışların bile yumuşadığını şaşkınlıkla fark ettim. Nasıl görünüyorduk?

Otoparka vardığımızda paketleri koymak için bagajı açtı. Durakladı. ''Gelinliğini görebilir miyim?''

Yüzünde masum bir gülümseme asılıydı. Araladığı paketi hızlıca kapatırken cık cık'ladım. ''Uğursuzluk getirir derler Yağız Egemen. Hiç mi duymadınız?''

Gözlerini devirdi. ''Yapma ama Hazan.''

Uzanıp bagajı kapattım gülerek. ''Ol-maz.''

Kaşlarını çattıysa da kıvrılan dudakları düzelmemişti. Çocuksu bir kabullenişle benim tarafıma yönelip kapıyı açtı. Sinan'la ne kadar farklı olduklarını fark ederken dün geceki rüyamı savmak için boğazımı ovuşturdum Yağız şoför koltuğuna yerleşmişti ve dikkatli bakışları benim üzerimdeydi. ''Bir sorun mu var?''

''Yok, her şey yolunda.'' Yağız inanmış gibi görünmemekle birlikte bakışlarını da üzerimden çekmedi.

''Gerçekten bir şey varsa benimle paylaşabileceğini biliyorsun değil mi Hazan?''

''Biliyorum.'' derken en az onun olduğu kadar samimiydim. ''Gerçekten sorun yok.''

Yüzümü birkaç dakika inceledikten sonra arabayı çalıştırdı. ''Peki öyleyse.''

Dudaklarımı kemirirken rüyamın onunla ilgili kısmıyla ilgili soru sorup sormamak arasında gidip geliyordum. Dünkü yüzük muhabbeti üzerine, gördüğüm rüya ve hıçkırarak uyanmam beni biraz etkilemişti sanırım. Yağız'ın boşanmak istemesi beni niye ağlatıyordu ki?

''Yağız?''

Otoparktan çıkarken başını hafifçe bana çevirdi.

''Hala evlenmek istediğine emin misin?''

Gözleri yola dönmüştü. Birkaç saniye bir şey söylemedi. Aldığım nefesler kulağıma geliyordu. ''Eminim.'' Mavilerini gözlerime çevirirken de, konuşurken de tereddüt etmemişti.

Bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Sonra Yağız bu sessizlikten huzursuz olmuş olacak ki ''Nasıl bir yer istediğine dair kafanda hiçbir şey var mı Hazan? Yani ben senin bir saray düğünü falan istemediğin tahmin ettim ama...''

Daha önce hiç düşünmemiş olduğumu ikimiz de bilsek de, Yağız'ın da hiç düşünmemiş olduğunu hissediyordum. ''Senin aklına bir şey var mı?''

Omuzlarını silkti. ''Sen nasıl istersen.''

''Çok kalabalık bir şey olmasın.'' Kafasını salladı. ''Ben de öyle düşünmüştüm.''

''Egemen ailesinin gelenekleri var mı böyle?'' Suratımı buruşturdum, anlamamış gibi kaşlarını kaldırdı. ''Ne bileyim sosyetesiniz ya sonuçta...''

''Sosyeteye gireceğini biliyorsun değil mi?'' Beni sinir etmek için yüzünde hınzır bir gülüş vardı.

''Yağız!'' Hafifçe koluna vurdum. ''Cemiyet toplantılarına falan katılmayacağım.''

''Ben bilmem.'' Direksiyondan ellerini kaldırarak güldü.

Gözlerimi devirsem de gülümsememi saklayamamıştım. ''Açık bir yerlerde olsun.'' dedim sonra aniden. ''Ben öyle kokoş kokoş mekânlar istemiyorum.''

Şimdi yüzünde daha içten bir gülümseme belirdi. ''Böyle bir şey isteyeceğini tahmin ettiğim için böyle bir iki yerle konuşmuştum aslında...''

Yüzüme yayılan gülümsemeyi Yağız'da fark etti. ''Bakalım hadi o zaman.''

''Bakalım.''

Beş dakikalık yolculuğumuz oldukça çabuk geçmişti. Kapıyı açıp indim. Yağız da benim tarafıma doğru dolandı. ''Gel.''

Beni yönlendirirken gözüm etraftaki ayrıntılarla dolanıyordu. Evet belki bir saray değildi ama boğaz kenarında evlenmenin de saraydan aşağı kalır yanı yoktu. Gözüm havalardayken önümdeki taşı görmeyip tökezleyince Yağız'ın eli istemsiz olarak belime sarıldı. Çabucak toparlandım. Kızardığıma emindim. ''Pardon.'' Gülümsese de hemen ayrılmadı elleri benden.

Bir adam bizi karşılamak üzere yöneldiğinde, burada düğün yapmanın da az maliyetli olmadığından emindim ''Yağız...'' dedim kulağına eğilip tereddütle.

''Hoş geldiniz Yağız Bey, Hazan Hanım!''

Cümlemi tamamlama fırsatı bulamadım. ''Hoş bulduk. '' derken Yağız, ben de hafifçe gülümsedim.

''Buyurun efendim size bir şeyler ikram edelim.''

''Yok teşekkür ederiz, bizim çok zamanımız yok.'' Yağız oldukça kibar olmasına rağmen söylediklerine itiraz edilemeyecek kadar netti.

''O zaman size mekânımızı gezdireyim ben.'' İkimiz de başımızla onaylarken, adamın peşinden yürümeye başladık.

''Efendim 250 kişiye kadar yemekli bir organizasyon yapma olanağımız var. Gördüğün gibi nikâh töreni şu alanda...'' Denize beş metre bir alanı gösterdi. ''Yapılıyor. Şu kısımda sahne kuruluyor. Sizin için özel müzisyenlerle kurulmuş bir caz orkestrası...'' Adam anlatmaya devam ederken Yağız'ın kulağına eğildim. ''Yağız burası fazla yapmacık bir yer. Tam olarak benim istemediğim sosyete ayarı değil mi sence de?''

''Haklısın sanırım.'' dedi başını sallarken. Hem Egemen soyadına, hem medyaya hem de bana uygun bir yer aradığını görebiliyordum. Bir yarım saat kadar daha zorunluluktan mekânı dolaştıktan sonra ayrıldık. Arabaya oturur oturmaz derin bir nefes verdim. ''Daha şimdiden çok gerildim ben.''

Yağız kalkmış kaşlarıyla suratımı inceledi ama bir şey söylemedi. Beni rahatlatmak istese de, Yağız'ın yüzünden de benimle ilgili endişeleri olduğu okunuyordu. Birkaç mekânı daha farklı sebeplerle eledik. Yağız en son pes etmiş bir şekilde kendini arabaya attıktan sonra başını bana çevirdi. ''Hazan son bir yer kaldı. Heybeliada'da.''

''Heybeliada mı?'' Gözlerim parlarken, küçük bir çocuk gibi sulanan gözlerimi Yağız'a kaldırdım.

Neden bu kadar heyecanlandığımı anlamamış olsa da, onayladı.

Babamla ilgili hatırladığım ender anılardan birinin orada olduğunu nerden bilebilirdi ki? Gözlerimin dolmasını engelleyemediğim için başımı pencereye doğru çevirdim. Beş yaşlarında minik bir kızken, elimde yüzümün her yerine bulaştırdığım çikolatalı dondurmamla babamın omuzlarında o kadar mutluydum ki. Küçük bir kız çocuğu gibi hissedip, omuzlarımda hiçbir yük yokken yalnızca bana gözleri parlayarak bakan o kocaman adamın elini tutarken o kadar mutluydum ki.

''Hazan?'' Yağız'ın sesindeki şaşkınlığı duyuyordum. Ne olduğunu anlayamamış olması doğaldı.

Cevap vermeyince taktığı kemeri açıp bana doğru eğildi. ''Hazan?''

Burnumu çekerken nemli gözlerimi sildim çabucak. ''Efendim?''

Gözlerinde hiçbir şeyden haberi olmamasına rağmen öylesine şefkatli bir bakış vardı ki, bir an babamı görür gibi oldum Yağız'ın gözlerinde. Ellerim titrerken saçlarımı omuzlarımdan arkaya attım. ''En son babamla gitmiştik Heybeliada'ya.'' Yağız'ın gözlerindeki şefkatli ifade büyürken, en ufak bir acıma kırıntısı bile yoktu.

''Çocuk olduğum son günler olduğunu bilmiyordum.'' Eli yüzüme dokunmak için kalktı fakat yapamadı. Haddini aşmaktan korkuyordu. Gözlerinden anlaşılıyordu aramızdaki görünmez duvarlar. ''Artık güçlü durmak zorunda değilsin Hazan. Artık yaralarını gizlemek zorunda da değilsin.''

Başımı usulca salladım. ''Biliyorum.''

Yağız bir şey söylemek için ağzını araladığı anda arabanın arka kapısı hışımla açıldı. ''Hazan çocuğum siz ne ara her işi başınızda bir büyük olmadan yapar oldunuz? Ben neciyim burada? Hadi pat diye evlenmeye karar verdiniz laflarınızı yuttuk sustuk ama bu da-''

Annemin susmadan ve durmadan bir şeyler söyleyen haline şaşkınca baktım. Bizi nereden bulmuştu?

''Fazilet Hanım...'' Yağız'ın sesi de en az benim kadar şaşkındı. Hatta annemi tanımadığı için muhtemelen benden şaşkındı.

''Eh hele sen Yağız Efendi. Kızımı kaçırır gibi aldın bir de üstüne hiçbir şey de danışmak etmek yok mu oğlum sizde? Düğüne çağıracak mıydınız bari?''

''Anne...'' derken gözlerimi susması için kocaman açmıştım ama tabii ki onu frenlemeyi başaramadım.

''Hiç bana gözlerini öyle koca koca açma Hazan. Doğruları söylüyoruz burada.'' Çantasını önüne alıp dudaklarını büzdü. Yağız da ben de şaşkınca onu süzüyorduk.

Yağız ne yapacağını bilemez gibi bir bana bir anneme bakarken ''O zaman biz diğer mekâna bakmaya gidelim. Hazan?''

''Bence annemi oraya kadar yormayalım.'' dedim gözlerim anneme dikili. Babamla gittiğim son yere anneme olan kızgınlığımla gitmek istemiyordum. ''Biz başka bir gün bakarız.''

Yağız kafasını sallarken annemin kaşları çatılmıştı. ''Gelinliği de almışsın zaten. Duydum.''

''Aldım.''

''İyi hayırlı olsun. Altın takmaya geliriz artık.''

''Anne...'' dedim tekrar derin bir iç çekerken. Bir yerden patlayacağını daha önceden tahmin etmem lazımdı.

''Davetiyeleri falan hallettiniz mi? Yani Hazan ben kimleri kimleri çağıracağım şimdi mahalleden onca insa-''

''Erdal halledecek davetiye işini.'' dedi Yağız. ''Siz de davetli listenizi verirseniz Fazilet Hanım-''

''O ne demek? Neden davetiyeyi elin adamı hallediyormuş canım?''

''Ben öyle istedim anne.'' dedim sert bir sesle. Git gide sinirlendiğimi hissetsem de sakin olmaya çalışıyordum.

Annem gözlerini kocaman açıp bana tehditkâr bakışlar attı ama görmezden geldim.

''Yüzükleri aldınız mı?'' Kaşlarını kaldırmış, kıstığı gözlerini bir benim bir Yağız'ın üzerinde gezdiriyordu.

Yağız açıklama arar gibi hafifçe kravatını gevşetti. ''Yüzük takmamaya karar verdik biz anne.''

''Anlamadım!?''

''Yüzük takmak istemiyoruz ikimiz de. Yani gereksiz bir sembol sonuçta parmağında alyans-''

''Hazan.'' Annem şimdi oldukça tehlikeli görünüyordu. Bu onun alarm veren yüz ifadelerinden biriydi. ''Yüzük yok ne demek? Siz istenmeyen bir evlilik mi yapıyorsunuz da saklanacaksınız?'' Gözleri Yağız'a kilitlendi. ''Cesedimi çiğnersiniz de yüzüksüz evlendirmem sizi.''

''Anne...'' Yağız'ın gözleri bir an beni buldu. İtiraz etmemek istedim ama geri adım atmak istemiyordum. Yağız'ın yüzük takmak istemediğini bildikten sonra, anneme yenik düşmek istemiyordum.

''Gerçekten böyle bir sadakat sembolüne ihtiyacımız-''

''Bana afili cümleler kurma Hazan. Adet de mi bilmezsiniz? Evlilik dediğin şeyin bir sembolü vardır. Yüzük! Eğer yüzük müzük takmayacaksanız kusura bakma kızım, ben de izin vermem bu evliliğe.''

Yağız'ın ellerinin sıkıntıyla saçlarının içinden geçtiğini gördüm. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Anneme karşı hissettiğim öfkenin minik bir parçasının da ona karşı olduğunu biliyordum.

Yağız gözlerime baktı bir kez daha. Sorar gibi bir ifade vardı. Mavi gözleri yeşile dönmüşken, bir anlık burukluk yakalar gibi olduysam da çok kısa sürdü.

''Hem ileride bu adam iş yapacak, onca yere girip çıkacak. Evli olduğunu nerden bilecekler bu adamın? Peki ya sen Hazan Hanım. Herkes görecek ki yüzüğü ona göre-''

''Tamam.'' dedi Yağız daha önce ondan duymadığım bir ses tonuyla. ''Yüzük bakalım o zaman.''

Annem arkasına yaslandı istediğini elde etmiş bir ifadeyle. ''Hah şöyle.''

Yağız bana bir kez daha bakmadan arabayı çalıştırdı. Anneme ters bir bakış atıp önüme döndüm ben de. Kemerimi takarken Yağız'a bir göz attım. Dalgın görünüyordu, kafası dolu görünüyordu. Yüzük konusunda ne düşündüğünden bir türlü emin olamamak beni yiyip bitiriyordu. Annemin daha fazla dikkatini çekmemek için çabucak kemerimi takıp arkama yaslandım.

Yağız arabayı park edene kadar annem dışında hiçbirimizin sesi çıkmadı. Annem bıkmadan usanmadan söylenmiş, bize alttan alta laf sokup durmuştu. Ben bile annemin söylediklerine ara ara tahammül edemeyip çıkışsam da, Yağız ağzını açıp anneme tek bir cevap bile vermemişti.

''Buyurun Fazilet Hanım.'' Yağız kibar bir biçimde annemin kapısını açtıktan sonra benim tarafıma yönelse de onu beklemeden indim arabadan. Annem bizim önümüzden vitrininde pırlantaların kavradığı mücevherciye yönelirken ben Yağız'ın koluna girip onu duraklattım. ''Kusura bakma Yağız, annemin-''

''Sorun değil Hazan.'' Yağız kolunu yavaşça benden ayırdı. ''Benim için sorun yok.'' Mavi gözleri birkaç saniye gözlerime bir şey anlatmak ister gibi dikili kaldıysa da sonra benden ayrılıp içeriye yöneldi.

Onun için sorun yok muydu? Derin bir nefes alıp arkasından içeriye yöneldim.

''Bak Hazan! Güzelliğine bak şunun!'' Annem oldukça ''pahalı'' olduğu belli olan bir yüzüğü kavramış havaya doğru tutuyordu.

Bugün kaç kere olduğunu bilmediğim uyarıcı bir tınıyla ''Anne...'' dedim tekrar.

Yağız kenara yaslanmış sessiz bir şekilde bizi izliyordu. ''Aaa bak ama...'' Annem beni hiç duymuyormuş gibi az öncekinden daha büyük bir pırlantaya sahip olan bir yüzüğü çıkardı yerinden. ''Bu daha güzelmiş.'' Elimi kavradı. ''Getir bakayım parmağını.''

Elimi çektim hızlıca ellerinin arasından. ''Alyans bakacağız dedik ya sadece annecim.'' Suratımdaki kibar gülümsemenin altındaki tehdidi anladığını umsam da, aldırmadı.

''Yağız oğlum sen Hazan'a ne ile evlenme teklif etmiştin?'' Beni ikna edemeyeceğini anlayınca, insanların önünde Yağız'a yönelmek. Tam annemlik bir davranıştı.

Yağız'ın bozuntuya vermemek için verdiği büyük çabayı görebiliyordum. Ama ne diyecekti ki? Parmağımda bir yüzük olmadığını hepimiz görebiliyorduk.

''Aslında ben yüzüğü Hazan'a düğünde takmayı düşünüyordum Fazilet Hanım.'' İster istemez derin bir nefes verdim. Yağız yine iyi çevirmişti. Annem yüzüğün takılacağından emin olmanın getirdiği rahatlıkla başını salladı. İstediğini elde etmişti. Annem elindeki pırlanta taşlı yüzükleri bırakıp alyanslara yöneldi.

''Biz de bakalım istersen Hazan.'' dedi Yağız annemin bulunduğu tarafa yönelirken. Annem yine hevesle adama alyansları çıkarttırıyordu. Annemin gösterdiklerinin hiçbiri ilgimi çekmezken, dirseklerimi parlak cama yasladım. Yağız da sessizce yüzükleri inceliyordu. Gerilmiş olduğunun farkındaydım. Arkalardan bir çift alyansı işaret etti sonra. ''Hazan sevdin mi?''

Adam Yağız'ın işaret ettiği alyansı çıkarırken, annem pür dikkat bizi izliyordu. Oldukça sade ve ince olmalarına rağmen, gözüme çarpan fiyatı hiç de azımsanacak bir şey değildi. Yağız annemi susturmak istiyor düşüncesi kafamdan geçerken adamın elinden alyansı aldım. Beyaz altındı, göze çarpan hiçbir gösterişli yanı yoktu ama oldukça zarifti. ''Olur bence.'' dedim uzatmadan. Annem uzanıp elimden yüzüğü kaparken Yağız gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendini.

''Parmağınıza takın isterseniz.''

Yağız uzanıp alyansı aldı. Elinde birkaç kere çevirdikten sonra parmağına geçirdi. Gözlerim önce parmağına ardından Yağız'ın mavilerine kaydı. Hissettiğim kalp çarpıntısına anlam veremezken, annem alyansı Yağız'ın eline tutuşturdu. Yağız bir an kaşlarını kaldırdıysa da bana çevirdi bakışlarını.

Titrememesini umduğum elimi ona uzattım. Yağız'ın gözleri bir an gözlerimde takılı kaldı. Sonra yüzüğü olanca yavaşlığıyla yüzük parmağıma geçirdi. Basketboldaki deliksiz atış misali, yüzük parmağıma en ufak bir zorlama olmadan girdi. Yağız'ın parmağı birkaç saniye parmağımı tuttu, sonra aramızdaki garip ''şeyi'' fark etmiş gibi bıraktı.

''Ne diyorsun?'' Onun sesine de sinmiş bir yoğunluk vardı. Hızlanan soluklarımı yalnızca anın etkisine vererek elimi hafifçe kaldırdım. ''Bence gayet güzel.''

Annem Yağız'ın omzunun arkasından bana bilmiş bir gülümseme gönderdi.

''Tamam o zaman.'' derken parmağındaki yüzüğü çıkardı Yağız. ''Bunlar olsun.''

Ben de parmağımdaki yüzüğü hafif titreyen elimle çıkarıp camın üstüne bıraktım. ''İsim yazıyoruz değil mi Yağız Bey?''

''Yazalım.'' derken bana bakmadı Yağız. Annem ayaklarını yavaşça kaldırıp yüzüğün etiketine baktı. Gördükten sonra damadını onaylar bir ifadeyle kenara çekildi. Yağız'a karşı beni ne kadar utandırıyordu!

Adam alyansları alıp isim yazmak için içeri geçti. Annem onaylar gibi Yağız'ın sırtını pat patladı. Yağız'ın bundan memnun olmadığını hissetsem de ses çıkarmadı. Yine de annemle aralarında bir problem çıkabileceğini hissediyordum.

''Hazan sen iki dakika benimle gelsene kızım?''

Anneme bıkmış bir bakış atmaktan alıkoyamadım kendimi. ''Yağız...''

''Tamam hadi çıkın siz, ben yüzükleri alıp gelirim.''

Başımı sallayıp annemin peşinden dışarı çıktım.

''Anne niye geldin sen?'' Sesimdeki aksi tınıyı gizlemek için herhangi bir çaba sarf etmedim.

''Niye gelmeyecekmişim Hazan Hanım? Annen değil miyim ben senin?'' Karşımda ellerini beline dayamış annemin, bir yandan bu ani evliliğin acısını çıkarttığını biliyordum benden. Yorgun bir biçimde gözlerimi kapattım.

''Lütfen artık bir şeylere karışma. Daha fazla utandı-''

''Bak bak bak ben mi utandırıyormuşum seni?''

''Utanmasan Yağız'la pazarlık yapacaksın anne! Benim için paranın bir öneminin olmadığını bilmiyor musun sen?''

''Hah ben de tam olarak bundan korkuyorum.'' Anlamamış bir biçimde kaşlarım havalandı. ''Evlilik sözleşmesi falan imzaladınız mı siz?''

Ağzım hayretle açılırken. ''Anne.'' dedim. ''Bunları mı düşünüyorsun?''

''Düşünüyorum tabi kız! Senin düşündüğün mü var? Kim düşünecek bunları ben düşünmezsem!''

Başıma giren ağrıyı savuşturmaya çalışırken sabır dilenir gibi derin bir nefes aldım. ''Anne sen karışma bunlara.''

''İmzalattı dimi sana o Yağız Efendi! Bak ben şimdi ona hesabını sormaz mıyım?'' Hışımla içeri yönelen annemin kolundan tutup durdurdum onu.

''Bir şey imzalamadım.'' derken patlamanın sınırında olduğumu hissediyordum. ''Ama Yağız gerekli görürse imzalarım anne. Benim için hiçbir önemi yok.'' Annem tekrar ağzını açacak gibi olunca ona müsaade etmedim. ''Sen bu işe karışmayacaksın. Evlilik sözleşmesinin falan benim umurumda olduğunu mu sanıyorsun! Ben serveti için falan evlenmiyorum onunla anne.'' Zihnimde beliren otel odasında görüntüleri, Yağız'ın beynimde yankılanan sesi anneme karşı kontrollü sesimi yükseltmeme neden oldu. ''Bir kere Yağız'ın önünde beni ne duruma düşürdüğünü hatırla bence. Açma artık ağzını.'' Karşımda donup kaldı. Sıktığım kolunu hızlıca bırakınca kolunu ovuşturdu fakat bir şey söylemedi. Duracağını hep böyle yollardan anlaması gerekiyordu. Onu beklemeden arabaya yöneldim.

Yağız ve annem de birkaç dakika sonra arabaya oturdular. Yağız ne olduğunu anlamamış gibi görünüyordu. Yüzümden bir şeyler çıkarmak umuduyla beni süzse de, kafamı bir şey yok anlamında salladım.

''Sizi eve mi bırakayım Fazilet Hanım?''

''Zahmet olmazsa.'' Annem imalı bakışlarını bana yöneltse de kafamı çevirdim.

Yağız başını sallayarak arabayı çalıştırdı. Dalgın dalgın dışarıyı izliyordum ki annem yeniden dikkat çekmek ister gibi öksürdü.

''Yağız?''

Yine ne yumurtlayacaktı acaba? Başımı ona çevirmedim. ''Ev işini ne yaptınız?''

Hah, her seferinde de düşünmediğimiz bir noktayı bulmayı başarıyordu.

Yağız gözlerini bana çevirdi. Sanırım artık anneme verecek cevabı kalmamıştı. ''Biz henüz düşün-''

''Yağız senin evinde yaşayabiliriz bence.''

Yağız büyük bir şokla, annem de kalp krizi geçiriyormuş gibi bir ifadeyle kafalarını bana çevirdiler. Annem bir eliyle suratını yelliyordu. Gülümsememi engelleyemedim.

''Hazan emin misin?'' Yağız bu sefer gerçekten emin değil gibiydi. Belki de Sinan'la eve girdiğimiz o gece canlanıyordu gözünün önünde.

''Ama o bekar evi sonuçta nasıl-''

Annemi duymuyormuş gibi Yağız'a döndüm doğrudan. ''Ben senin evini seviyorum.'' Bunun Yağız için de Sinan'ı unutacağıma, arkada bırakacağıma dair bir işaret olmasını umuyordum. Gözlerimden anlamasını istiyordum. ''Bence orada yaşayabiliriz.''

Yağız'ın kasılı çenesinden, direksiyonu sıkı sıkıya kavramış ellerinden duygu geçişlerini anlamak pek mümkün olmasa da, bir şeylere canının sıkıldığını anlayabiliyordum. Annem de cevap bekler gibi Yağız'a çevirdi kafasını. ''Tamam.'' Sesindeki soğukluk, aynı anıyı hatırladığımızdan emin olmam sağlıyordu. ''İstediğin eşyaları değiştiririz.''

''Ay!'' Annem elini göğsüne bastırarak geriye çekildi. Yalıya kadar da bir daha ağzını açmadı.

Annem arabadan iner inmez rahatlamış bir ifadeyle nefes verdim. Yağız da arabayı çalıştırmadan bana döndü. ''Hazan ev konusunda emin misin?''

''Senin yıllardır bir düzenin var.'' İtiraz etmesine müsaade etmedim. ''Evini de gerçekten seviyorum ben.''

Yağız'ın gözlerinde hala bana inanmadığını belli eden bir şeyler vardı. ''Senin için bir problem mi var?''

''Yani...Hazan...'' Gözlerini benden uzaklaştırdı. Kahverengilerim hareketlenen âdemelmasına takıldı. Gözlerim Yağız'ın yüz hatlarında dolandı. Daha önce de Yağız'ın ne kadar düzgün yüz hatlarının olduğunu düşündüğüm bir an canlandı gözümün önünde, irkildim.

''Orada yeni bir başlangıç yapabileceğine gerçekten emin misin?'' derken sesi kısıktı.

Onun mavileri benden kaçmak için yollar ararken, ben kaçırmadım bu kez gözlerimi. ''Evet.''

''Tamam o zaman.'' Arabayı çalıştırdı tekrar.

''Eve gidelim mi? Yani... İnternetten bahsettiğim Ada'daki yerin fotoğraflarına bakalım. Karar ver sen de.''

''Tamam o zaman.'' dedim ben de onunla eşdeğer.

Plazanın önüne gelince ben bagajdaki gelinliği almaya yönelirken, Yağız yüzükleri aldı. O kadar yorgun hissediyordum ki, plazanın girişinde oturan Sinan'ı görünce gerisingeri dönme isteği yükseldi içimde. Yağız emin adımlarla kardeşine doğru yürüyünce ayaklarım onu takip etti. Etmek zorunda kaldı.

''Vay vay nerden böyle gençler?''

''Hayırdır Sinan?''

''Ağabeycim bu nasıl karşılama böyle?''

''Sinan-''

''Tamam tamam Yağız Egemen'i sinirlendirmeyelim şimdi.'' Sinan başını bana çevirdi. Gözlerinde son bir iki haftadır göremediğim pişmanlık vardı. ''Siz nasılsınız Hazan Hanım? Keyfiniz yerinde mi?''

''Ne istiyorsun Sinan?''

''Hiçbir şey.'' dedi. ''Hiçbir şey istemiyorum. Sadece nasıl olduğunuzu görmek istedim.''

''Gördün işte.'' derken Yağız oldukça gergindi.

''Yağız-'' diyerek hafifçe koluna dokunacaktım ki attığı bakışla yerimde donup kalmama sebep oldu. Yerimden kımıldayamadım.

''Abim benden rahatsız oldu galiba Hazan. Tabi artık müstakbel karısının yanında görmek istemez beni. O da haklı.'' Sinan'ın yüzündeki buruk gülümsemeye üzüldüğümü hissettim bir an. O gece gözümün önünde belirene kadar sadece kısa bir an.

Yağız cevap vermeden Sinan'ın yüzüne bakmayı sürdürdü. ''Tamam.'' derken oturduğu deri koltuktan kalktı Sinan. ''Ben gidiyorum. Huzurunuzu kaçırmayayım daha fazla.''

Yanımdan geçerken elimdeki paketlere takıldı gözü. Durakladı. Sonra büyük bir hırsla çekti paketleri elimden. ''Ne var bunun içinde?'' Şimdi kırgın gözleri ve sözleri tamamen bana yönelmişti. Şimdi rüyalarımdaki adam gibiydi. Bize ihanet ettin diye bağıran adam gibiydi.

Panikle paketi nafile bir çabayla elinden çekmeye çalıştım. ''Sinan...'' derken boğazım düğüm düğümdü, sesim titriyordu. Bunu bize yapma artık, demek istedim. İkimiz için de git artık demek istedim. Hiçbiri çıkmadı ağzımdan.

''Gelinlik mi?'' Sinan bağırmıyordu. Neden bunu yapmadığını anlasam da dikkat çekmemeye çalışıyordu hatta. Belki de daha fazla sorun yaratmamaya çalışıyordu, belki de pişmandı.

Hazan, dedim kendi kendime içimdeki saf kadını savuştururken, artık yapmayacaksın. O adam için bahaneler bulmak artık yok.

''Ver şunu.'' derken sesimin titremesinin bir önemi yoktu artık. Bu savaşı kazandığımı biliyordum.

Baştan beri bizim aramızda verdiğimiz mücadeleyi sessizce arkamızda izleyen Yağız'ı gördüm göz ucuyla. ''Gelinliğine bakmama izin vermeyecek misin yani?''

''Hayır.'' Elindeki paketleri sıkıca kavradım. ''Bitti Sinan. Tamamen. Bitti. Git artık.'' Gözlerimi kaçırmamıştım. Sesim titrememişti bu kez. Sinan'ın eli ayrıldı paketlerden. Gözlerindeki kırgınlığı görebiliyordum. Pişmanlığı görebiliyordum. Ama bakmadım. Çevirdim kafamı ilk kez ona.

Yağız'a döndüm. ''Çıkalım mı artık?'' Yağız'ın gözleri bir an tereddütle Sinan'a gidip geldi. Onun da canı yanıyordu, o da mücadele veriyordu. Görebiliyordum.

''Tamam.'' derken sesinin her zamankinden kısık çıkması da bundandı. Kardeşinin yüzündeki acı ifadesine dayanamıyordu belki de.

Arkamızda omuzları düşük, sessizce dikilen bir Sinan bırakıp asansöre bindik. Yağız montunun düğmelerini açtı. Her saniye patlayabilirmiş gibi görünüyordu. Tek kelime bile etmedi.

Eve girdik aynı sessizlik ve gerginlikte. Yağız elindeki minik yüzük paketini gürültüyle orta sehpaya bıraktı. Ben ona tezat bir sakinlikte gelinliğimi koltuğun üstüne koydum. İkimiz de koltuğun ayrı uçlarına oturduk. Yağız'ın elleri dağılmış saçlarının arasından geçti.

''Bugün bakmasak mı?''

Tüm dik başlılığım baştan aşağıya üzerime bir örtü misali sinerken tüm bedenimi ona çevirdim. ''O nedenmiş? Sinan geldi diye kararlılığını mı yitirdin yoksa?''

''Hazan ne ilgisi var sadece...''

''Sadece ne Yağız? Arkasında duracak gücün bu kadar mıydı yoksa?'' Fazla ileri gittiğimi biliyordum ama Yağız'ın geri adım atmasını, Yağız'ın Sinan yüzünden geri adım atmasını sindiremiyordum.

''Arkasında duracak gücüm olmasaydı böyle bir şeye kalkışmazdım Hazan.'' Gözlerini benimkilere dikti. ''Ama sen beni hiç tanımadığın için.''

Söylediği şey beni incitmiş gibi geri çekildim. ''Ben mi seni hiç tanımıyorum?''

''Tanıyor musun?'' Sesindeki kırgınlığı saklamaya gerek duymamıştı bu sefer. İçimde, çok arkalarda titreyen küçük bir parça hissettiğimde durakladım.

Sesim kısıldı. Aksiliğinden sıyrıldı. ''Düşündüğünden daha fazla tanıyorum seni Yağız.''

Ses tonumdaki değişimleri bile fark ettiğini bilsem de, kafasını çevirdi.

Devam ettirmedim cümlemi. Gösterecektim ona. Zamanla görecekti.

''Bahsettiğim yere bakalım o zaman.'' dedi ifadesiz bir sesle. Sehpanın üzerindeki bilgisayarına uzandı, çekilirken yüzük paketine takılı kaldı gözü birkaç saniye fakat almadı onu.

Koltukta hafifçe kayarak bilgisayar ekranını görüş alanıma soktum. Yağız'ın odunsu parfümü ve naneli şampuanı her zaman olduğundan daha fazla doluyordu burnuma.

Yağız'ın sessizce açtığı daha ilk fotoğraftan burada evleneceğimizi biliyordum. Gelinliğimi ilk gördüğümde anladığım gibi, Yağız'ın teklifini haftalarca reddetmeme rağmen kabul edeceğimi bildiğim gibi biliyordum. ''Burası çok güzel.'' Uyku mahmurluğuyla beraber Yağız'ın burnuma dolan uyuşturucu kokusu iyice gevşetmişti ses tonumu. Az önce Yağız'ın üzerine atlayacak gibi görünen halimden eser yoktu şimdi.

''Sevdin mi?'' O da az önceki kadar aksi görünmüyordu. Yüz hatları yumuşamış gibiydi. Gözleri biraz daha yeşilimsi bir tondaydı.

Başımı salladım. ''Çok sevdim.''

''O zaman ben mail atayım artık.'' Başını bana doğru eğdi. ''Tarih?''

Yağız'ın bilgisayar ekranındaki tarihe baktım. 14 Haziran Pazar.

''19?'' Gözkapaklarım öylesine ağırlaşmıştı ki parmaklarımı kaldırıp günü hesaplamaya çalıştım. ''Cuma?''

''Bu Cuma?'' dedi Yağız gözlerindeki şaşkın ifadeyi ayırt edebilecek kadar uyanıktım.

''Bu Cuma.''

Yağız bir süre suratıma ciddi olup olmadığımı ister gibi baktıysa da şu an suratımdan anlaşılacak tek şey çok uykum olduğuydu. Ne ara bu kadar çabuk mayıştığımı ben bile anlayamamıştım. Sanki bütün gün gerili olan kaslarım hepsi birden gevşemiş gibiydi. O mail'i yazmaya başladığında, klavyenin sesi bana çok uzaktan geliyormuş gibi hissettirmeye başlamıştı. Gözlerim daha fazla direnemedi.

  Merhabalar çok değerli okuyucularım. Bu hafta size bir sürpriz yapıp bölümü hem oldukça uzun hem de gününden erken yayınlıyorum. Umarım Yağhaz fandomdaki kaoslardan sonra bu iyi gelir hepinize, umarım seversiniz. Belirtmek isterim ki, gelecek bölüm düğün bölümü olacak. İlk defa Yağız'ın ağzından da sahneler okuyacağız. Oldukça heyecanlı olduğumu söyleyebilirim bu konuda.

  Hazan'ın gelinliğini ve düğün mekanını sizinle paylaşmak istiyorum. Beğeneceğinizi umuyorum. 

  Bu hikayeye ilk başladığım zaman bile devam ettirmek konusunda tereddütlerim vardı. Verdiğiniz oylar ve yaptığınız yorumlar yüreklendirdi beni. Her bir yorumunuzu, eleştirinizi özenle okuyorum. Yaptığınız her yorum çok mutlu ediyor beni. Hepsi benim için çok önemliler, sayısız teşekkür hepinize 🌺

  Bu arada bugünün karne günü olduğunu tamamen unutmuşum. Eğitim öğrenim hayatına devam eden  tüm okuyucularımın karnelerini kutluyor ve iyi tatiller diliyorum. 😘

  Desteklerinizi, yorum ve oylarınızı büyük bir merakla bekliyorum. İyi okumalar 🎈

Continue Reading

You'll Also Like

28.3K 1.6K 15
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
497K 57.2K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
161K 16.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
53.5K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...