KESKİN

By bernailm

22.1M 896K 129K

İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın bana korkuyla bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu... More

-Tanıtım Videosu -
Bölüm.1
Bölüm.2
Bölüm.3
Bölüm.4
Bölüm.5
Bölüm.6
Bölüm.7
Bölüm.8
Bölüm.10
Bölüm. 11
Bölüm.12
Bölüm.13
Bölüm.14
Bölüm.15
Bölüm.16
Bölüm.17
Bölüm.18
Bölüm.19
Bölüm.20
Bölüm.21
Bölüm.22
Bölüm. 23
Bölüm.24
Bölüm.25
Bölüm.26
Bölüm.27
Bölüm.28
Bölüm.29
Bölüm.30
Duyuru
Bölüm.31
Bölüm.32
Bölüm.33
Bölüm.34
Bölüm.35
Bölüm.36
Bölüm.37
Bölüm.38
Bölüm.39
Bölüm.40
Bölüm.41
Bölüm.42
Bölüm.43
Bölüm.44
Bölüm.45
Bölüm.46
Bölüm.47
Bölüm.48
Bölüm.49
Bölüm.50
Bölüm.51
Bölüm.52
Bölüm.53
Bölüm.54
Kadın...
Bölüm.55
Bölüm.56
Bölüm.57
Bölüm.58
59.Bölüm Tanıtım videosu
Bölüm.59 (1.kısım)
Bölüm.59 (2.kısım)
Bölüm.60
Bölüm.61
Çok sorulan sorular???
Bölüm.62
Bölüm.63
Bölüm.64
Bölüm.65
Anket ?
Bölüm.66
Bölüm.67
Bölüm.68
Bölüm. 69
Bölüm.70
Bölüm.71
👑Başarı🏆
Bölüm.72
Bölüm.73
Bölüm.74
Bölüm.75
Bölüm.76
Bölüm.77
Bayram özel🍬
Bölüm.78
Bölüm.79
Bölüm.80
Bölüm.81
Bölüm.82
Bölüm.83
Bölüm.84
Destek!!!
Bölüm.85
Bölüm.86
Bölüm.87
Bölüm.88
Bölüm.89
Bayram 😄
Bölüm.90
Bölüm.91
Bölüm.92
Bölüm.93
Bölüm.94
Bölüm.95
Bölüm.96
Bölüm.97
Duyuru!
Özel bölüm.1 (Kamp)
Ramazan Özel bölüm
Keskin Kapak
Bilgi 👇
Parfüm siparişi
iMZA GÜNÜ
KESKİN Veda

Bölüm.9

299K 10.7K 1K
By bernailm

Yeni bir bölüme hazır mıyız?
Evet çığlıklarınızı duyar gibiyim. Hadi bakalım, alın kahvelerinizi, çaylarınızı elinize ve başlayın bölümü okumaya...

Keyifli okumalar...

&

Kendimi savaşa çıkacak bir asker gibi hissediyordum. Yara alsam da bu savaşı kazanacaktım, bunun başka yolu yoktu!
Karşımda oturan gözleri boyalı, saçları o biçim ve her yanına ilginç takılar takan adama hayretler içinde bakarken Derin dirseğiyle karnıma vurarak beni uyardı. Hemen kendimi toparlayıp boğazımı temizledim ve oturuşumu düzelttim.

Ramon küçümseyen gözlerle bana baktı ve suratını buruşturarak konuşmaya başladı: "Ay, o uğursuz gözlerinle yedin bitirdin beni be yavrum! Tövbe tövbe!"

Söyledikleriyle ağzım bir anda açık kaldı ve gözlerimi kısarak Derin'e baktım. Derin bana omuz silkerek kaş göz yaptıktan sonra Ramon'a döndü ve gülümseyerek konuşmaya başladı: "Bırak onu bunu da Ramo, işimiz düştü sana. Bu sosyete olacak kurtlar kazanından ancak sen anlarsın."

Ramon tek kaşını kaldırıp sinsi sinsi güldü ve dudaklarını büzerek ona cevap verdi: "Kız, vallahi doğru adrese geldiniz. Ama önce bir şartım var, bebişler. Ay, önce her şeyi bir bir anlatın bana, kız vallahi çatladım şurada! Kim bu adam, ay yoksa çok mu yakışıklı?"

O an Ramon'daki cilve ve nazı kıskandım ve bende yarısı bile olmadığı için kendimi resmen vurmak istedim. İnanılmaz derecede farklıydı ama bir o kadar da sıcak kanlıydı. Butiği lüks değildi ama tam anlamıyla bize göreydi, samimi ve sıcak bir ortamdı. Cansız mankenlerin üzerine giydirdiği elbiseler bile o siyah elbiseden kat kat daha iyi duruyordu.

Derin, Ramon'a her şeyi üstünkörü anlatırken Ramon'un yüzü şekilden şekle giriyordu. Her şeyi dinledikten sonra bana döndü ve dövünmeye başladı: "Kız, yeminle kıskandım seni. Ah, böyleleri neden beni bulmaz ki? Bir sana bak, bir de bana! Biri soğuk bir hayalet, diğeri ateşli bir panter!"

Bana soğuk hayalet derken gözlerini bayması çok komik görünüyordu. Bu hâli o kadar tatlıydı ki ister istemez o haline gülümsedim. Ramon birden ciddileşti ve konuşmaya devam etti: "Bana bak yavrum! Bu Uygar olacak kaya parçasını elinde tutmak istiyorsan önce bu ruhsuz halinden çık. Ay yemin ederim, nenem gibisin. Aslında nenemin bile senden daha çekilir bir hali var ama neyse. Konuya dönersek, seni o baloya öyle bir şekilde göndereceğim ki herkesin ağzı açık kalacak. Cümle âlemin dibi düşmezse eğer bana da ateşli Ramon demesinler ama saçına, takılarını ve makyajına bile ben karar vereceğim, kabul diyorsan cennetin kapıları açılır. Yok dersen gidersin o boktan moda evine, seni bilerek maskara etmelerine izin verirsin! Anlaştık mı, beybisi?"

Derin benden önce atlayarak bağırdı: "Anlaştık! Seninleyiz, beybisi!"
Ben de güldüm ve "Anlaştık," dedim.
Ramon keyifle gülümserken bir yandan da takma tırnağını masaya vuruyordu.

O sırada telefonum çalmaya başladı. Çantamdan telefonu alıp yan odaya geçtim. Arayan Uygar'dı. Hemen telefona cevap verdim: "Efendim canım?"

Uygar'ın kükreyen sesi telefonu inletince gözlerimi kısarak telefonu kulağımdan uzaklaştırdım, sonra tekrar kulağıma koyup dinlemeye başladım: "Neredesin sen? Buraya geldim, apar topar çıktı dediler. Ne oldu? Beni neden aramadın?"

Açıkçası Uygar'la kavga etmeye hiç niyetim yoktu, onun için bozuntuya vermeden cevap verdim: "Sakin ol! Ben de tam seni arayacaktım. Oradaki elbiseleri beğenmedim, ayrıca o kadından da hiç hoşlanmadım. Ben de Derin'le kendi tanıdığım bir modacıya gelmeye karar verdim."

Uygar daha da öfkelendi ve bağırmaya başladı: "Benim kadınıma saygısızlık mı yaptılar? Canını sıkacak bir şey mi söylediler yoksa? Yakarım lan ben burayı!"

Telaşla cevap verdim: "Hayır! Saygısızlık yapmadılar. Uygar, lütfen sakin ol. Sadece kendimi rahat hissetmedim o kadar."

Uygar kesinlikle manyağın tekiydi ve dediğini yapardı. Bunu artık net bir şekilde anlamıştım. Söylediklerimi dinledikten sonra sordu: "Hem sen neredesin, Zeynep? Kim bu modacı?" Sonra bir anda konuşmasını kesip "Yoksa erkek mi?" diye sorduğunda resmen artık bana gına gelmişti.

Derin bir nefes alarak cevap verdim: "Erkek evet, ama ruhu değil. Yani dışarıdan bakıldığında tam anlamıyla erkek; ama emin ol ben onun ilgi alanına girmiyorum."

Söylediğim saçmalıklara içimden lanet ederek konuşmaya devam ettim: "Lütfen Uygar, bana güven. Senden sadece biraz güven istiyorum."

Derin bir nefes alıp bana cevap verdi: "Sakın kıyafet ayağına oranı buranı ellemeye kalkmasın, yoksa o ne olduğu belirsiz iti gömerim. Öyle açık saçık şeyler de kesinlikle istemiyorum, anladın mı beni, Zeynep?"

Gözlerimi devirdim. Ona cevap vermediğim için daha sakin bir şekilde konuşmaya devam etti: "İstersen Paris'e gidelim. Oradan seçersin elbiselerini. Hem biraz da baş başa kalırız."

Bezginlikle cevap verdim: "Hayır Uygar, burada iyiyim ben. Elbiseleri Ramon hazırlayacak. Zaten öyle bir şey yapacak biri değil, ayrıca kıyafetlerimi kendim seçmek istiyorum."

Uygar söylenmeye başladı: "Ramon! Demek elbiseleri Ramon hazırlayacak, göreceğiz bakalım o Ramon'u."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve konuyu değiştirmek için, "Ben buradan çıkınca üniversiteye gideceğim, sonra seni ararım, olur mu? Şimdi kapatıyorum, canım." dedim.

Telefonu kapatırken Uygar'ın hâlâ Ramon'a küfürler saydırdığını duyuyordum, eminim ki Ramon'u görse delirirdi. Yeniden gözlerimi kapattım, başımı sağa sola salladıktan sonra içeri döndüm.

Ramon beden ölçülerimi alıp üç gün sonra gelmemiz için bize randevu verdi; ama elbiseler hakkında hiçbir bilgi vermedi. Nedense ona çok güveniyordum, umarım pişmanlık yaşamazdım.

Öğleden sonra okula gidip derslere girdim. Yıl sonu olduğu için hocalar bizi biraz rahat bırakıyordu. Boşluktan yararlanıp kafeteryaya inmeye karar verdim. Bir kahve alıp boş bir masaya oturdum.

O sırada içeri giren Ali'yi gördüm ve kaşlarımı çatarak başımı çevirdim. Ona çok kırgındım ve konuşmak istemiyordum. Bile bile canımı acıtmaya çalışmıştı çünkü.

Yanıma doğru geldiğini hissedince çantamı aldım ve gitmek için ayağa kalktım. Ali hemen önümde durdu, pişmanlık ve çaresizlik dolu gözlerle bana baktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve çok yorgun görünüyordu. Yalvarırcasına konuşmaya başladı: "Lütfen Zeynep, gitme! Ben günlerdir uyuyamıyorum. Biliyorum, seni kırdım ve çok pişmanım. Seni deli gibi seviyorum Zeynep, seni ilk gördüğüm o ilk günden beri seviyorum ve buna engel olamıyorum. Benimle konuşmamana dayanamıyorum. Ne olur affet beni, yeniden arkadaş olalım."

Söyledikleri beni şoke etmişti. Bir an ona ne cevap vereceğimi bilemedim. Ali iyi bir çocuktu ama bana karşı olan hislerine asla karşılık veremezdim. Ben Uygar'sız yapamazdım ve bunu anlamalıydı.

Ona gülümsemeye çalışarak cevap verdim: "Ali, insanlar âşık olacakları insanı ne yazık ki seçemezler. Aşkına saygı duyuyorum, bu sebeple seni suçlayamam. Ama sen de beni suçlama ve Uygar'a olan aşkıma lütfen saygı duy. Seni üzmek istemiyorum ve yeniden arkadaş olabilir miyiz bilmiyorum; ama lütfen benden uzak durmaya çalış. Böylesi inan daha iyi, umarım beni anlamışsındır!"

Üzgün bir şekilde başını salladı. Çantamı alıp oradan çıkarken onu o masa başında öylece bıraktım. Buna mecburdum. Ali'ye yakın olmam ona sadece zarar verirdi.

Ben kimseyi üzmek istemediğim halde üzülen hep ben oluyordum ve Uygar'la aram bozuluyordu. Buna artık izin vermeyecektim.

Son derse girmek istemedim. Çıkışa doğru yürüdüm. Eve gitmeye karar vermiştim; duş almak ve dinlenmek istiyordum.

Otobüs durağında hem otobüsü bekliyor hem de soğuktan kızaran ellerimi ısıtmaya çalışıyordum. Duyduğum sesle başımı kaldırdım. Bir araba sert bir fren sesiyle önümde durmuştu. Arabanın içinden Selim'in indiğini görünce şok oldum ve korkuyla geriye doğru bir adım attım.

Selim yanıma yaklaşarak konuşmaya başladı: "Güzelim! Ne oldu, yoksa beni özlemedin mi? Hâlbuki ben günlerdir senin hasretinle yanıp tutuşuyorum."

Onun bu konuşma biçiminden nefret ediyordum. Tiksinircesine yüzüne baktım ve cevap verdim: "Git buradan. Rahat bırak beni!" Ondan hem korkuyor hem de iğreniyordum, yakışıklılığı ve zenginliği umurumda bile değildi!

Selim sahte bir şekilde gülerek cevap verdi: "Bak, bu olmadı. İnsan ileride kocası olacak adamla hiç böyle konuşur mu? Oysa ben her an seni hayal ederek yaşıyorum. Benim olacaksın ve seni dünyanın en mutlu kadını yapacağım, sevgilim!"

Midem bulandı. Selim kesinlikle takıntılı bir ruh hastasıydı. Başımı dikleştirip, "Asla! Beni rahat bırak. Seni görmek bile istemiyorum." dedim ve gelen otobüse doğru koşmaya başladım.

Ben koşarken Selim'in arkamdan "Göreceğiz bakalım! Yine görüşeceğiz güzelim!" diye bağırdığını duydum. Umursamamaya çalışıp otobüse bindim.

Eve vardığımda resmen titriyordum. Hızla kapıları kilitledim, Selim buraya gelebilirdi. Ondan her şey beklenirdi. Sessizce koltuğa oturup düşüncelere daldım.
Bir süre sonra çok üşüdüğüm için sobayı yaktım. Sonra da banyoya gidip şofbeni açtım. Su ısınana kadar kendime bir omlet hazırladım. Çok huzursuzdum ve duyduğum her tıkırtı beni inanılmaz derecede ürkütüyordu.

Duşumu aldıktan sonra sessizce odamda oturmaya başladım. Diğer oda çok büyüktü ve elektrikli soba orayı yeterince ısıtmıyordu. Evde yalnız kalmak gerçekten artık dayanılmaz olmuştu, annemin bir an önce gelmesini istiyordum.

Elime bir kitap alıp okumaya başladım. Üç sayfa okuduktan sonra elektrikler kesildi. Normalde korkmazdım ama Selim olayından sonra tam anlamıyla paranoyak olmuştum. Yavaşça doğruldum ve ayağa kalktım. Telefonumun ışığından yararlanarak mutfağa yürüdüm, hemen çekmeceden bir mum çıkardım ve kibriti yakıp mumu yaktım.

O an dışarıdan bir ses geldi, korkuyla etrafıma baktım. Karanlık beni daha da ürkütüyordu. Aynı ses bir daha gelince yutkundum ve titreyen ellerimi göğsüme bastırdım. Birden dışarıda bir şeyin devrilme sesi gelince çığlık atarak kulaklarımı kapattım ve yere çökerek oturdum.

Orada kesinlikle biri vardı. Kısa bir süre sonra kapı vurulmaya başlayınca, korkudan telefonu elime aldım ve Uygar'ı aramak istedim; ama kahretsin ki bozuk olan telefon yine kapandı. Çaresizce kulaklarımı kapattım. Kapı şiddetle vurulmaya devam ediyordu ve çok korkuyordum. Başımı sağa sola sallayarak ağlamaya başladım.

O anda salonun camının kırıldığını ve birinin içeri atladığını duydum. Gözlerimi kapatıp çığlık atmaya başladım. Birden biri beni hızla yerden kaldırıp kendisine doğru çekti. Şiddetle çırpınmaya başladım, korkudan galiba aklımı kaçırıyordum.

"Zeynep! Kendine gel güzelim, bana bak. Yüzüme bak. Ben, Uygar. Meleğim, yüzüme bak!"

Duyduğum ses ve burnuma dolan huzurlu kokuyla gözlerimi açtım ve korkularım aynı anda uçup gitti. Uygar buradaydı. Ona daha sıkı sarıldım ve ağlamaya devam ettim. Beni göğsüne bastırdı ve sırtımı okşamaya başladı.

O benden daha kötü bir haldeydi. Çok hızlı nefes alıp veriyordu ve bedeni kaskatı kesilmişti. Başımı öpüp beni kucağına aldı ve içeri girip koltuğa oturdu. Burnumu çekerek anlatmaya başladım: "Dışarıdan ses geldi, çok korktum Uygar. Telefonum kapandı ve seni arayamadım. Orada biri vardı."

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı: "Korkma artık güzelim, sana bir şey olmasına izin vermem. Bir daha yanımdan ayrılmayacaksın ve bir daha böyle korkmayacaksın! Ben hep yanındayım, kimse sana zarar veremez. Bu boktan eve de bir daha gelmeyeceksin!"

Küçük bir çocuk gibi ona sığınmıştım. Burnunu boynuma gömdü ve beni derin derin kokladı. Biraz daha sakinleşince başını kaldırıp dudağıma minik bir öpücük kondurdu ve boğuk sesiyle konuşmaya devam etti: "Senin yuvam benim! Senin ışığın benim! Ben sensiz nefes bile alamıyorum ve artık ben de ışığımı hep yanımda istiyorum!"

&

O geceden sonra annem gelene kadar Uygar'ın evinde kalmaya karar vermiştim. Aslında Derin'de de kalabilirdim ama Uygar bu fikrime kesinlikle karşı çıkmıştı.

Bugün son prova vardı ve elbiselerim harika olmuştu. Ramon bu işte ne kadar profesyonel olduğunu bize kanıtlamıştı. Beğeniyle bana baktıktan sonra Derin'le bana bakarak konuşmaya başladı: "Harika oldun bebeğim. O sosyete cadıları kıskançlıktan kudurcak. Ay gebersinler, götümün sosyeteleri. Sen onlardan çekinme yavrum, bırak onlar senden çekinsinler. Dik dur ve hafifçe gülümse, ama abartma, yoksa soytarı muamelesi görürsün. Ben ve ekibim saat tam on ikide otelde olacağız. Ay sana soğuk falan dedim ama çok sevdim seni kız! Haydi kızlar, göreyim sizi."

Derin'le beraber koşup ona sarıldık. Ramon'la tanışmak benin için büyük bir şanstı.

Butikten çıktığımızda kapıda bizi bekleyen Ömer'i gördük. Derin koşarak onun boynuna sarılınca Ömer onu boynundan öperek, "Asırlardır görmüyormuş gibiyim." dedi.
Derin'in utanarak başını saklaması ve Ömer'in mutluluktan parlayan gözleri özlemini çektiğim bir manzaraydı. Onları böyle görmek o kadar güzeldi ki...

Birden tam arkamızda başka bir araba durdu. Başımı çevirip arabaya baktım. O an nefesim kesildi; çünkü gelen Uygar'dı. Arabadan indi ve kaşlarını çatıp butiğe baktı. Burayı nasıl bulmuştu?

Üstündeki gri spor takım tam üstüne oturmuştu ve her zamanki gibi çok yakışıklıydı. İç çekerek ona baktım. Gözlerime baktı ve hafifçe gülümserken alt dudağını ısırdı. Bu adam resmen aklımı zorluyordu.

Yanıma geldi ve belimden tutup beni kendisine çekti, sonra kulağıma doğru eğilip, "Güzelim!" diye fısıldadı. Gülümseyerek cevap verdim: "Sevgilim!"

Gözlerini kısarak bana baktı ve, "Senin o sevgilim diyen ağzını yerim ben." dedi. Başım dönüyordu, koluna tutundum ve kendime gelmeye çalıştım. Aklıma Ömer ve Derin gelince boğazımı temizleyerek Uygar'a onları işaret ettim.
Kaşlarını çatarak başını sağa sola salladı, ben de gözlerimi kısarak ona tehditkâr bir bakış attım.

Uygar söylenerek onların yanına yürüdü ve resmi bir şekilde konuşmaya başladı: "Merhaba, ben Uygar Ezeloğlu. Nasılsınız?" Derin önce bana sonra da Uygar'a bakarak heyecanla cevap verdi: "Merhaba, ben de Derin, Zeynep'in kardeşi sayılırım. Memnun oldum."

Ömer kaşlarını çatarak Derin'i yanına çekti ve sert bir şekilde, "Merhaba, ben de Ömer. Memnun oldum." dedi. Uygar, Ömer'in Derin'i böyle sahiplenmesinden memnun olmuştu, gülümseyerek ona başını salladı.

Hep birlikte bir öğlen yemeği yemiştik; nihayet Ömer ve Uygar arasındaki buzlar biraz erimişti... Belime dolanan eller ve boynuma üflenen sıcacık bir nefes... Dışarıda yağan kara inat, beni ısıtan bir can vardı uyandığım yatakta.

&

Uygar derin bir uykuda olmasına rağmen bedenime sımsıkı bir şekilde sarılmaya devam ediyordu, kokusunu içime çektim. Gece bu muhteşem kokuyla uyuyup sabaha yine aynı kokuyla uyanmanın verdiği mutluluk benim için tarifsizdi. Onu seviyordum, onu canımdan bile çok seviyordum. Bu kadar kısa bir süre içinde ona çok bağlanmıştım.
Yavaşça doğruldum ve kalkmaya çalıştım ama beni bırakmadı. Başımı çevirip yüzüne baktım. Uykuda olmasına rağmen kaşları çatılıydı. Kendime engel olamadan eğildim ve dudaklarımı kaşlarının çatık olduğu bölgeye bastırdım.

Mümkünmüş gibi kaşları daha çok çatılırken tek gözünü açarak bana baktı. Ardından gülümseyerek çenemin altına burnunu sürttü ve boynuma derin bir öpücük kondurdu. Sonra da boğuk sesiyle konuşmaya başladı: "Her güne böyle uyanmak istiyorum, kokun içime işlesin."

Gülümseyerek cevap verdim: "Her yeni güne seninle başlamak istiyorum, kokun kokuma karışsın."

Keyifle gülerek beni yatağa çektikten sonra hızla üstüme uzandı ve konuşmaya devam etti: "Bunu sevdim. Dileğiniz benim için bir emirdir küçük hanım. Madem emir büyük yerden, seve seve itaat etmeye hazırım."

Kollarımı başımın üstünde birleştirdi ve dudaklarını köprücük kemiğime değdirdi. Gülümseyerek onu itmeye çalıştım, bırakmayınca gözlerimi devirerek cevap verdim: "Artık hazırlanmam gerekiyor, Derin'le buluşup otele gideceğiz. Kalkmaya mecburum. Saat on olmuş, Uygar."

Uygar söylediklerimden memnun olmamıştı, kaşlarını çattı ve söylendi: "Ne demek mecburum? Hiçbir şeye mecbur değilsin, tek mecbur olduğun şey benim. Benimle olmaya ve bana hayat vermeye mecbursun, gerisinin canı cehenneme, anladın mı beni?"

Bezginlikle yine gözlerimi devirdim. Biz kadınlar neden erkekler kadar rahat olamıyorduk? Gözlerimi kısarak cevap verdim: "Eğer kafanı ütülememi istemiyorsan bırak beni Uygar, çünkü gerçekten çok işim var. Saat on ikide otelde olmam lazım. Ramon ve ekibi gelecek ve geç kalmak istemiyorum." Sustum ve utana sıkıla konuşmaya devam ettim: "Şey, bizim için bir oda ayarlatabilir misin? Hazırlanmak için bir odaya ihtiyacımız var; ama eğer sorun olursa Derinler'de de hazırlanabiliriz..."

Uygar bir sürü küfür savurarak beni bıraktıktan sonra bağırmaya başladı: "Ne demek oda ayarlamak, Zeynep? Benim olan her şey aynı zamanda senin. Hâlâ bazı şeylerin farkında değilsin sanırım. Tabii ki benim dairemde hazırlanacaksın. Sen Uygar Ezeloğlu'nun âşık olduğu kadınsın."

Başını sağa sola salladıktan sonra bezginlikle bir nefes verdi ve bana bakarak konuşmaya devam etti: "Hem neden o gavat oraya geliyor ki? Şimdiye kadar dayak yemediyse sana dua etsin o. Eğer açık saçık bir elbise hazırlamışsa, beni değil sen, feriştahı gelse tutamaz, bunu aklına sok." Ayağa kalktı ve söylenerek banyoya girdi.

Aradan geçen bir saatin ardından hazırlanıp evden çıkmıştık. Kahvaltı etmeyi reddettiğim için Uygar'ın siniri resmen tavan yapmıştı. Derin'i aldığımızda çaktırmadan Derin'e Uygar'ı işaret ettim ve bezginlikle başımı salladım. Yol boyunca onlarca tehdit ve uyarı dolu sözleri dinledikten sonra nihayet otelin garajına girmiştik.

Yolun bittiğine bin şükür çektim. Uygar çok gergindi ve bu hali hiç çekilmiyordu. Kimseye görünmeden asansöre binip Uygar'ın dairesine çıktık. Derin hayranlıkla etrafını seyrederken ben, Uygar'ı daha fazla öfkelendirmemek için sesimi bile çıkarmıyordum.

Derin daireye girdi, ben de asık suratla arkasından yürüdüm. Ama Uygar beni kolumdan çekerek sırtımı duvara yasladı ve yanaklarımı tutarak burnumun ucunu öptü. Sonra da çattığım kaşlarımı eliyle düzeltti ve gülümseyerek konuşmaya başladı: "Balonun canı cehenneme. İstersen gidelim, nereye gitmek istersen oraya, yeter ki iste. Bu balo canımı sıkmaya başladı, seni benden uzak tutacak her türlü şeye zaten kılım. Asma artık suratını."

Bana surat asma diyordu ama surat asıp söylenen oydu aslında. Tepkisiz bir şekilde ona baktığımı görünce gülümseyerek başını sağa sola salladı ve dudağımın üstüne minicik bir öpücük kondurup konuşmaya devam etti: "Baş başa olalım, sadece sen ve ben. Evet dersen hemen uçağı hazırlatayım. İnan sadece seninle olmak istiyorum. Öfkem ve kızgınlığım senden ayrı kalmak istemediğim için sadece, affet beni. Seni üzmek istemedim."

Gülümsedim ve ona sarılarak başımı omzuna yasladım: "Anlıyorum; ama hayır, Uygar. O kadar hazırlık yapıldı, bu şekilde kaçamam. Hem artık herkes bu ilişkiyi bilsin istiyorum."

Uygar derin bir nefes alıp başını salladıktan sonra konuşmaya devam etti: "Tamam, haklısın. Bunu ben de istiyorum ama saat 12'de baş başa olacağız. Sadece sen olacaksın yanımda, yeni yıla girerken yalnız olacağız. Sana bir sürprizim var, anlaştık mı?"

Heyecanla ona baktım, gözleri parlıyordu. Gülümseyip başımı salladım: "Anlaştık. Benim de sana söylemek istediğim bir şey var."

Uygar gözlerini kıstı ve alt dudağını dişlerinin arasına aldıktan sonra boğuk sesiyle, "Seni bırakıp gitmek istemiyorum." Dudaklarımı bükerek yalvaran gözlerle ona bakınca da pes ederek söylendi: "Tamam tamam, gidiyorum. Ama fazla uzamasın, anladın mı?" Başımı salladım. Göz attı ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurup gitti.

Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki heyecandan neredeyse yerimde duramıyordum. Uygar bize muhteşem bir kahvaltı göndermişti, kendisi de kral dairesinde hazırlanıyordu.

Kahvaltının ardından Ramon'un gelmesini bekliyorduk. Derin bana bakıp iç çekti ve konuşmaya başladı: "Bu olanlar inanılmaz, yani sen ve Uygar, bu otel ve balo hayal gibi. Çok mutluyum Zeynep, Ömer'e âşığım. Bunca zaman onsuz nasıl yaşadığıma inanamıyorum. İlk defa bir yıla bu kadar güzel gireceğiz, inanabiliyor musun?"

Ben de inanamıyordum. Gülümseyerek cevap verdim: "Ben de çok mutluyum; ama bir yandan da çok korkuyorum Derin. Her şeyin bozulmasından ve Uygar'ı kaybetmekten çok korkuyorum."

Gözlerini devirerek söylendi: "Uygar sana âşık, seni deli gibi seviyor. Bu kötü düşünceleri artık kafandan at ve keyfine bak lütfen, Zeynep."

Kesinlikle haklıydı; ama elimde değildi, korkuyordum. Odanın telefonu çalmaya başlayınca hemen cevap verdim, arayan resepsiyondan Ece'ydi. Benim konuşmama fırsat vermeden söze başladı: "Zeynep. Ah, inanamıyorum! Nasılsın? Her şey yolunda mı? Bugün büyük gün, bütün medya ve herkes bu geceyi konuşuyor."

Ece'nin heyecanla konuşmasına gülerek cevap verdim: "Merhaba Ece. Evet canım, bugün büyük gün. İnan ben de çok heyecanlıyım ve seni çok özledim. Bir ara yukarı gel, olur mu?"

Ece kahkaha attı: "Aslında yukarı çıkmak yasak ama emir büyük yerden olunca mecburen geleceğim. Bu arada bir tip geldi, Kadir Bey şimdi onu yukarı çıkarıyor. Çok güldüm, ne acayip biri. Modacıymış, Kadir Bey'e de hayran hayran bakıyordu."

Arkasından gelen seslerle, "Neyse canım, gelen var. Ben kapatıyorum." dedi ve telefonu kapattı.
Ramon gelmiş olmalıydı. Aynı anda kapı da tıklanınca Derin'e bakarak "Geldiler!" dedim ve koşup kapıyı açtım. Kapıda dört kişilik bir grup vardı. Kadir'e hayran hayran bakan Ramon neredeyse bayılacak gibiydi.

Başımı çevirip Kadir'e baktım, burnundan soluyordu. Başını sinirle sağa sola sallayınca gülmemek için kendimi zor tuttum ve selam verdim: "Hoş geldiniz, buyurun lütfen."

"Ramon iç çekerek cevap verdi: "Biz burada iyiydik, bebeğim." Gözlerimi kısarak ona içeriyi işaret edince, Ramon sıkıntılı bir halde bana baktıktan sonra içeri girdi.

Kadir tek kaşını kaldırdı ve bana doğru eğilerek sinirle fısıldadı: "Bunu gebertirim ben. Uzak dursun benden ve dua edelim ağabeyim şunu görmesin, yoksa balo yerine bu sokuğun cenaze törenine gideriz."

Söylenerek arkasını dönüp gitti. Gözlerimi devirdim; ama haklıydı, Uygar'dan her şey beklenirdi çünkü. Kapıyı kapatıp içeri girince Ramon iç çekerek bana baktı ve konuşmaya başladı: "Ay, âşık oldum. Adam resmen taş! Allah'ım, neler yaratıyorsun? Sanki ılık bir yaz yağmuru, içim gitti şurada."

Gülümseyip başımı sağa sola salladım. Ramon dünyanın en tatlı insanıydı. Doğal ve içtendi. Bize bakarak gülümsedi ve etrafı inceledi. Ardından el çırparak konuşmaya devam etti: "Burası harika kızlar. Hadi ne duruyoruz? Hazırlıklar başlasın!"

Sonrası tam anlamıyla muhteşem bir hazırlık süreciyle geçti. Ramon bizimle yakından ilgileniyor ve her şeyin eksiksiz olması için resmen kendini paralıyordu. Bir yandan Derin'in bir yandan benim makyajım yapılırken Ramon başımızdan bir an bile ayrılmadı.
Saçlarıma keratin sürüldü ve fön çekildi, sonra yüzüme bakım ve maske yapıldı. Özel besleyicilerle cildim ışıl ışıl parlıyordu ve kendi cildime hayran kalmıştım. Makyajım bittiğinde aynada kendimi inceledim, tam anlamıyla muhteşem görünüyordum. Ramon kesinlikle bu işte ustaydı.

Her şey bittiğinde Ramon bana hayranlıkla baktı: "Sonuç inanılmaz. Bir tanrıça gibisin be yavrum, işledikçe ışıldayan bir mücevherden hiç farkın yok!"

Minnetle ona baktım. Sonra başımı çevirdim ve ekibine de gülümsedim. Bana bakarken bütün ekibin resmen gözleri parlıyordu. Bakışlarımı Derin'e çevirdiğimde resmen hayran kaldım, tam anlamıyla Barbie bebek gibiydi. Sarı saçları yarı toplanmıştı ve çok doğal bir makyaj yapılmıştı.

O da aynı şekilde bana bakıyordu. Koşarak ona sarılıp bağırdım: "İyi ki varsın Derin, her şey senin sayende oldu." Ramon da yanımıza geldi ve bize sarıldı: "Ay ağlayacağım şimdi. O taş Kadir'i getirin bana, teselliye ihtiyacım var."
Derin'le birbirimize baktık ve kahkahalarla gülmeye başladık.

Her şey tamamlanınca, Ramon yorgun bir şekilde, "Ben artık dinlemek istiyorum, şekerler. Akşama katılmam gereken bir yılbaşı partisi var; ama merak etmeyin, ekip Zeynep'i hazırlamak için tekrar gelecek. Onlara gereken her şeyi söyledim. Ben de uğramaya çalışacağım; ama şimdi içim rahat bir şekilde gidebilirim. Bundan sonra top sizde. Sakın kendi kalenize gol atayım demeyin."

Bizimle vedalaştıktan sonra ekibini alıp gitti. Bir süre sonra Derin saate baktı ve "Benim de artık inmem gerekiyor Zeynep, Ömer gelmiş ve beni bekliyor. Zaten aynı masadayız, orada buluşuruz. Sakin ol, çok güzelsin ve eminim ki herkes sana hayran kalacak." dedi ve bana sarıldıktan sonra aşağı indi.

Artık yalnız kalmıştım. Endişe ve heyecandan ellerim buz gibiydi. Aynada kendimi incelerken kapı tıklandı. Heyecan sol yanımdan tüm vücuduma yayılırken derin bir nefes alarak yürüdüm ve kapıyı açtım. Gelen Uygar'dı.

Siyah bir takım elbise giymişti ve inanılmaz derecede yakışıklı görünüyordu. Bana bakıp önce kaşlarını kaldırdı ve baştan aşağı beni süzüp yutkundu. Utanmıştım. Bunu anlayınca hafifçe gülümsedi ve yüzüme düşen bir saç tutamımı kulağımın arkasına alarak konuşmaya başladı: "Nasıl bir şeysin sen? Buna hakkın yok, bu kadar güzel olmaya hakkın yok. Melekleri gücendirme kendine."

Yüzüne bakamadım. Sözleri beni gülümsetirken kızaran yanaklarımı ondan gizlemeye çalıştım. Bana doğru yürüdü, tam ona cevap verecektim ki beni kendisine çekip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Elleri elbisemin saten kumaşında gezmeye başlayınca dayanamayıp inledim. Bir anda hırladı ve beni kendine daha çok bastırdı. Karşılık vermeye başladım, ıslak dudakları baştan çıkarıcıydı. Bir süre sonra kendisini zorlayıp geri çekti, ama derin derin nefesler alıyordu. Alnını alnıma dayadı ve acı çeker gibi bir sesle fısıldadı: "Kanıma işliyorsun Zeynep. Kendimi tanıyamaz oldum artık. Bir uyuşturucu gibi bedenime ve ruhuma karışıyorsun, kendime hâkim olamaz bir hâldeyim."

Gözlerine baktım. Bana bakan gözlerinde birçok duygu vardı. Aşk, acı, sevgi, hayranlık, tutku...

Ben de ona aynı duygularla baktığımı adım gibi biliyordum. Hızla ona sarıldım ve cevap verdim: "Ne olursa olsun beni bırakma. Sensiz olamam, Uygar. Seni kaybetmekten korkuyorum. O zaman yaşayamam, anlıyor musun beni?"

Başımın üstüne dudaklarını bastırarak fısıldadı: "Sana olan güvenim sonsuz. Sana olan sevgim beni bile aşarken nasıl giderim? Sakın beni hayal kırıklığına uğratma, o zaman bir canavara dönüşürüm. Seni kaybedersem ruhum ölür. Bana bağlı kaldığın ve beni istediğin sürece asla senden ayrılmam, ayrılamam."

Uzaklaştı ve gülümseyerek yüzüme baktıktan sonra elimi tutup beni dışarı çıkardı. Elim Uygar'ın elindeyken sırtım dik bir şekilde asansöre bindim.

Uygar keskin gözleriyle beni seyrediyordu. Açıkta kalan omuzlarıma bakındıktan sonra çenesini sıktı ve dişlerinin arasından konuşmaya başladı: "Kimseye bakma. Hiçbir erkeğin eli sana değmeyecek, sana el uzatan olursa bile el vermeyeceksin. Yanımdan ayrılma, sana değen gözleri oymak zorunda bırakma beni."

Gözlerimi kapatıp iç çektim. Her zamanki Uygar'dı. Asansör durunca Uygar tek kaşını havaya kaldırarak bana sordu: "Hazır mısın, meleğim?"
Derin bir nefes alarak başımı salladım ve heyecanımı dizginlemeye çalışarak ona cevap verdim: "Hazırım!"

&

Asansörün kapısı açılır açılmaz bir an neye uğradığımı şaşırdım. Patlayan flaşlar gözlerimi kamaştırıyordu, korumalar etrafımızda etten bir duvar örmüştü. Uygar elimi bırakıp belimi sıkıca kavradı ve beni kendisine doğru çekerek açıklama yaptı: "Korkma! Salona girene kadar görüntü almalarına izin verdim, bir iki fotoğraf çekecekler o kadar. Sakin ol ve sordukları sorulara cevap verme. Yanındayım, seni asla bırakmam!"

Titriyordum, yutkunarak başımı salladım. Uygar yüzüme bakıp bana cesaret vermeye çalıştı. Zaten korumalar bize kimsenin yaklaşmasına izin vermiyorlardı. Yavaşça ilerlemeye çalışırken etrafıma baktım. Otelin giriş salonunda resmen bir kaos yaşanmaktaydı. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum ve Uygar'ın buna neden izin verdiğine anlam veremiyordum; ama mutlaka bir sebebi olmalıydı.

Fotoğraf çekimi için hazırlanan özel bir köşeye geldiğimizde Uygar korumalarla göz göze geldi ve başını salladı. Kadir, Uygar'ın hemen solunda ellerini önünde birleştirmiş bekliyordu. Kulağındaki kulaklığıyla etrafına dikkatle bakıyor ve tabiri caizse ortalıkta kuş uçurtmuyordu. Sonra eğilip Uygar'ın kulağına bir şey söyledi. Uygar başını sertçe salladı ve beni kendisine çekip vücudunu dikleştirdi.

Koruyuculuğumuzu yapan adamlar önümüzden çekildiğinde nefesim kesilir gibi oldu. Sorulan soruların ve patlayan flaşların etkisiyle şok oldum ve titreyen elimle Uygar'ın koluna dokundum. Bakışlarını bana çevirip baktı ve gergin hâlimden rahatsız oldu. Hemen Kadir'in kulağına eğilerek bir şeyler söyledi, sonra şefkatle gözlerime baktı ve kulağıma doğru eğilerek konuştu: "İstersen hemen bitirelim güzelim, hiçbir şeyin seni yıpratmasını istemiyorum."

Aslında beni bıraksalar bu salondan hemen kaçıp giderdim ama Uygar'la bir yola çıkmıştım ve pes etmeyecektim.
Gülümseyerek cevap verdim: "İyiyim, ne olması gerekiyorsa olsun."
Uygar kaşlarını çatarak başını salladı ve elimi tutup başını medya çalışanlarına çevirdi. Böylece ardı arkası kesilmeyen soruların odağı oldum.

"Uygar Bey, ilk defa görüntü almamıza izin verdiniz. Bunun nedeni ilişkinizin ciddi olması mı?"

"Evleneceğiniz söyleniyor, bir açıklama yapar mısınız?"

"Hanımefendinin daha önce otelinizde çalıştığı doğru mu? Bu gizemli hanımla nasıl tanıştınız?"

"İlişkiniz ne zaman başladı? Hanımefendinin hamile olduğu doğru mu?"

Sorulan sorulara şok olup yutkundum. Uygar tek kaşını kaldırarak konuşmaya başladı: "Saçma sapan söylentilere verilecek cevabım yok. İlk defa görüntü almanıza izin verdim çünkü Zeynep Hanım hayatıma giren ilk ve tek özel kadındır. Kendisinin daha önce bu otelde çalışmış olması doğrudur; ama benim için bunlar önemsiz ayrıntılardır."

Bana döndü, sert bakışları bir anda yumuşarken gözlerimin içine bakarken konuşmaya devam etti: "Kendisi benim için fazlasıyla değerlidir."

Göz gözeydik. Tekrar gazetecilere baktı, sesinin tonu bu kez sertleşmişti: "Onun hakkında yazılan ve söylenen tüm sözleri bana söylenmiş sayarım. Onu üzecek saçma bir yorum görürsem karşınızda beni bulursunuz ve bunu isteyeceğinizi hiç sanmam, umarım anlatabilmişimdir!"

Korumaların bir kısmı tekrar önümüze geçti ve diğerleri de medya ekibini otelden çıkardı.

Salon boşalınca başımı çevirip resepsiyona baktım ve bana hayranlıkla bakan Ece ile göz göze geldim. Yukarı gelmemesinin sebebi bu kalabalık olmalıydı. Gülümseyerek ona başımı salladım. Aslında yanına gitmek istiyordum; ama şimdi ne yazık ki mümkün değildi.

Uygar, "Haydi güzelim," deyip beni balo salonuna doğru çekti. Tam salonun önüne geldiğimizde aklıma davet gecesi geldi: salonda yaşadıklarım, Uygar'ın Eda adlı kadınla içeri girişi ve dans edişi... Bir anda içimi hüzün kapladı. Boğazım düğümlenmişti. Acaba onu da sevmiş, benim gibi kıskanmış mıydı?

Uygar aklımdan geçen düşüncelerden habersiz bir şekilde elimi tutup dudaklarına götürdü ve bana aşkla bakarak gülümsedi. Yapılan anonsun ardından korumalar eşliğinde içeri girdik ve yavaşça salona doğru ilerledik. Kadınların kıskançlık ve erkeklerin hayranlık dolu bakışlarının benle Uygar arasında gidip gelmesini umursamamaya çalışırken dik bir şekilde yürümeye devam ettim.

Uygar'ın daha önce davette yaptığı gibi beni masaya bırakıp konuşma yapacağını düşünüyordum; fakat o benimle masaya geçip önce benim oturmama yardımcı oldu, sonra da Derin ve Ömer'e selam verdi. Ardından sandalyesini bana yaklaştırıp oturdu ve belimi kavrayarak beni kendisine doğru çekti.

Derin yavaşça kulağıma eğilerek, "Muhteşemsiniz, ne kadar güzel göründüğünüzü anlatamam." deyince Ömer'e de bakarak ona cevap verdim: "İyi ki yanımdasınız."

Ömer bana göz kırptı ve gülümseyerek, "Benim fındığım ister de yanında olmaz mıyız hiç? Biz bir aileyiz, Derin ve ben her zaman yanında olacağız." deyince gülümseyerek ona başımı salladım. Herkesin gözünün üstümüzde olması beni fazlasıyla germişti, yanaklarım kızarmıştı ve başımı eğmiş ellerimi seyrediyordum. Bu şekilde yaparak kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordum.

Uygar yavaşça elimi kavrayınca başımı kaldırıp gözlerine baktım. Bana gülümsedi ve yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına aldıktan sonra işaret parmağının tersiyle yanağımı okşayıp, "O kadar güzelsin ki... Bu iğrenç insanların arasına yakışmıyorsun. Sen değil, onlar senin ışığından kaçırsın bakışlarını. Özür dilerim, seni bu gerginliğe katlanmak zorunda bıraktığım için beni affet." dedi. Bir an ağlamak istedim, gözlerinin içine bakıp cevap verdim: "Dileme! Senin için her şeye değer, Uygar."

Dans müziği çalmaya başlamıştı. Uygar gözlerini kısarak bana sordu: "Benimle dans eder misin? İnan şu an bunu her şeyden çok istiyorum."

Gülümseyerek başımı salladım. Uygar yavaşça kalktı ve bana elini uzattı. El ele tutuşarak salonun ortasına doğru yürüdük. Bana döndü, belimi kavrayıp beni kendisine çekti. Ellerim onun omuzlarında yerini alırken Uygar alnını alnıma dayadı ve öylece durdu. Sonra beni biraz eğerek alnıma bir öpücük bıraktı. Hareketleri o kadar yumuşaktı ki uyum sağlamak hiç zor değildi. Her adımı bana uygundu, onunla dans etmiyor, sanki uçuyordum.

Çalan müzik İspanyolcaydı ve kadın şarkıyı büyük bir tutkuyla söylüyordu. Şarkının sonuna doğru Uygar beni tutup belimden aşağı doğru eğdi ve hızla kendisine çekti. Alnı alnımdayken gözlerimi kapatmıştım.

Müzik bitmişti ama başım dönüyordu. Hayatımda ilk defa gerçekten dans etmiş gibi hissediyordum. Yavaşça çekilince gözlerimi açtım. Uygar beni selamladı ve tek kaşını kaldırıp seksi bir şekilde güldü. Bu adam kesinlikle beni yoldan çıkarıyordu. Ben de ona aynı şekilde gülümsedim ve uzattığı elini tuttum.

Masaya doğru yürümeye başladık. Karşı tarafa bakınca bir an dünyam karardı. Tam arkamızdaki masada Selim oturuyordu ve öfkeyle bana bakıyordu. Yaşadığım şokla bir anda sendeledim. Uygar bana baktı, kaşları çatılmıştı: "İyi misin? Ne oldu?"

Yutkundum. Korkumu ona belli etmemem gerekiyordu ama endişeden ciğerlerim tıkanmıştı sanki. Üşümeye de başlamıştım. Korkudan titrerken zorlukla ona cevap verebildim: "İyiyim, sadece heyecan."
Selim'e bakmamaya dikkat ederek Uygar'ın tuttuğu sandalyeye oturdum. Selim'in o iğrenç bakışlarını sırtımda âdeta bıçak gibi hissediyordum. Lanet olası adam, burada ne işi vardı? Masada yalnız değildi; demek ki buraya davetli olarak gelmişti.

Uygar yerine oturup şüpheyle yüzüme baktı. Tepki vermemeye çalışıyordum ama mümkün değildi. Sıtma geçiriyor gibi titriyordum ve eminim ki rengim de atmıştı. Uygar sinirle tekrar sordu: "Ne oluyor Zeynep, seni bu hâle getiren ne?"

Çaresizce ona bakıp yavaşça elini tuttum. Gerçekten endişeliydi. Ona gülümsemeye çalışarak, "Sana âşığım ve ilk defa dans ettik. Çok heyecanlıyım
Seni çok seviyorum. Ben artık sensiz olamam, Uygar." dedim.

Şükürler olsun ki ikna olmuştu. Şefkatle bakarak, "Ben de olamam ki. Ulan köpek gibi âşığım sana! Bırakmak için kalbimi yerinden sökmem lazım. Ben senin kokuna müptela olmuşum artık. Sensiz hiç yaşayabilir miyim?"

Elini yanağıma koydu ve sevgiyle okşadı. Gülümseyerek ona baktım ve utanıp başımı eğdim; ama arkamızdan gelen sesle büyü bozuldu. Uygar yanağımdaki elini çekti ve başını sesin geldiği tarafa çevirdi: "İyi akşamlar Uygar Bey."

Selim'in o iğrenç sesi kulağıma gelince bir an midem bulandı. Derin'in bacağıma dokunduğunu hissedince gözlerimi ona çevirdim. Endişe dolu gözlerle bana bakarak fısıldadı: "Aman Allah'ım! Nereden çıktı bu domuz?" Ömer olup bitenden habersizdi. "Neyiniz var? Bu herif kim?" diye sorunca Derin Ömer'e dönüp gülümsedi ve, "Anlatırım canım, merak edilecek bir durum yok. Sakin ol." dedi.

Uygar keskin bakışlarıyla kendisine uzatılan eli sıktı ve konuşmaya başladı: "İyi akşamlar, Selim Bey."

Selim sahte bir gülümsemeyle, "Her zamanki gibi harika ve göz kamaştırıcı bir balo, sıcacık bir ortam." dedikten sonra bakışlarını bana çevirerek konuşmaya devam etti: "Bu arada tebrik ederim, hanımefendi de çok güzel ve zarif görünüyor."
Bu sözleri duyunca Uygar çenesini oynattı ve nefretle Selim'e baktı. Elinin üstündeki eli kaskatı kesilmişti. Sert bir şekilde, "Sanırım söyleyecekleriniz bitti. İyi eğlenceler Selim Bey. Bu arada, içerinin sıcak olmasına aldanmayın, dikkat edin de dışarıdaki soğuk hava sizi çarpmasın. Yazık, babanız çok üzülür sonra."

Uygar bu sözleri öyle bir şekilde söylemişti ki aklı varsa bir daha bana yaklaşmaya cesaret edemezdi. Selim'in gülüşü bir anda yüzünde dondu ve başını sallayıp yanımızdan ayrıldı. Uygar çenesini oynatarak adeta hırladı: "Şerefsiz piç!"

Korkuyla Derin'e baktım. Derin yutkunup konuşmaya başladı: "Şey... Zeynep, istersen lavaboya gidip biraz makyaj tazeleyelim." Başımı sallayıp cevap verdim: "Tamam, gidelim."

Tam ayağa kalkacakken Uygar bileğimi tuttu ve ayağa kalkıp, "Ben de geliyorum. Sağına da soluna da bakma; baksana, ortalık şerefsiz piçlerle dolu!" dedi.
Uygar'ın kalktığını gören Ömer de ayağa kalkınca, Derin gözlerini devirerek itiraz etti: "Biz yalnız gideceğiz. Merak etme Uygar, kimse bize yaklaşamaz. Zeynep benim yanımda. Ömer sen de otur canım, hem biraz sohbet ederiz."

Uygar memnuniyetsizlikle bana baktı, resmen burnundan soluyordu. Ona gülümseyerek, "Hemen döneceğiz." dedim.
Uygar başını sallayarak bana cevap verdi: "Tamam ama Kadir peşinizde. Kimsenin size yaklaşmasını istemiyorum!"

Derin'le birlikte yürürken herkesin bakışları üzerimizdeydi. Salondan çıkarken arkama baktım ve Kadir'in arkamızdan geldiğini gördüm. Açıkçası bu iyi olmuştu; en azından Selim bize yaklaşmaya cesaret edemezdi. Arka taraftaki lavaboya girdik, burası daha sakindi.
Derin hemen konuşmaya başladı: "Zeynep, bu adam çok tehlikeli! Uygar'a her şeyi anlatmak zorundasın, kesinlikle bilmeli. Selim'in resmen gözü dönmüş, lütfen beni dinle ve her şeyi Uygar'a anlat."

Başımı sallayıp ona onay verdim: "Evet Derin, haklısın. Her şeyi anlatacağım, ne olacaksa olsun. Uygar'la aramızda hiçbir şey gizli kalmamalı. Bu gece her şeyi öğrenecek. Selim denen bu adamdan beni yalnızca Uygar koruyabilir!"

Dudaklarımı bükerek konuşmaya devam ettim: "Uygar'ı seviyorum Derin, onsuz yapamıyorum. Aramıza hiçbir şeyin girmesini istemiyorum!"

Bir anda lavabonun kapısı açıldı. Derin'le gelen kişiye bakınca gördüğüm kişiye şok oldum, ama başımı dikleştirmeyi başardım. Eda nefret dolu bakışlarla bana bakarak bağırmaya başladı: "Seni fahişe! Anlamalıydım. Bir yılan gibi Uygar'ın etrafında dolanmandan anlamalıydım!"

Delirmiş gibiydi. Onun bu baloya neden davet edildiğini anlayamamıştım. Üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Burnumdan soluyarak, "Asıl fahişe olan sensin!" diye bağırdıktan sonra hırsla konuşmaya devam ettim: "Ne işin var senin burada, Uygar'ın peşinde olan asıl sensin!"

Eda sinsi bir şekilde gülümsedi ve, "Beni buraya Uygar davet etti, hâlâ olanları anlamıyorsun değil mi? Yoksa, yoksa sen..." Şiddetli bir kahkaha attıktan sonra konuşmaya devam etti: "Sakın bana Uygar'ın senin gibi basit bir kıza âşık olduğu saçmalığına inandığını söyleme. Uygar yıllardır benimle birlikte, benim tenimde defalarca kez kendini kaybetti. Onunla gecelerce zevkin doruklarına çıktık biz. Son zamanlarda aramız bozuk olduğu için beni kıskandırmaya çalışıyor, ama senin gibi bir aptalı seçmesine açıkçası çok şaşırdım! Onun bebeğini doğurmadığım için bana öfkeli o kadar."

Söyledikleri canımı yaksa da taviz vermedim. Uygar'a güveniyordum ve bu kadının söylediklerine asla inanmıyordum. Derin benden önce davranarak haykırdı: "Defol git! Yoksa yolarım senin o takma saçlarını, yalancı sürtük!"

Eda tam çıkarken arkasını dönüp son sözlerini söyledi: "Peki beni bu baloya neden davet etti sence? Gerçekten çok aptalsın küçük kız ve ne yazık ki çok üzüleceksin!"

Kapıyı çarparak gitti. Gerginlikten dengem bozulmuştu. Düşmemek için duvara tutununca Derin yanıma koşarak beni tuttu. Bu olanlara dayanacak gücü artık kendimde bulamıyordum...

&

Ve bölüm burada biter. Hepinizi öpüyorum ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

6.8M 8.1K 19
Karanlığın Hassas Noktası ~Tek Kalp Beş Kardeşlik Serisi -1 (FINAL) Mortena Yayınları farkıyla yakında raflarda olacağız! Tanıtım Hayat hep kurallar...
4.2M 268K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
1.6M 69.4K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
Haz By 🍀

Romance

299K 4.1K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...