Anonim

By devillrose

142K 4.6K 2.4K

-bu kitap 2017 temmuz ayında yayınlanmıştır. ama yazar üzerine düşmediği için uzun bir süre bölüm yüklenmemiş... More

1.Bölüm ''Engel''
2.Bölüm ''Tesadüf''
3. Bölüm ''Kavga"
5.Bölüm "Sırlar"
6.Bölüm ''Ayrılık''
7.Bölüm "Çocukça"
8.Bölüm "Karşılaşma"
9.Bölüm "Kopya"
10.Bölüm "Hayal''
11.Bölüm ''Ceza''
12.Bölüm İyi Olan Kazansın
13.Bölüm ''Galibiyet''
14.Bölüm ''Ruhunu Sevdim''
15.Bölüm ''Yarış''
16.Bölüm ''Geçmiş''
17.Bölüm ''Korku''
18.Bölüm ''Cesaret''
19.Bölüm ''Umut''
20.Bölüm ''Utku'

4.Bölüm ''Düşman''

5.4K 280 110
By devillrose

ANONİM 4.Bölüm ''Düşman''

On yedi senelik hayatımda ilk kez birini rezil etme isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Gözlerimi her kapattığım an  tenimde hissettiğim soğukluğu yeniden hissediyor ve içimdeki alev daha da yükseliyordu. 

Nasıl bir ortama gelmiştim ben? Sakin bir lise hayatı geçirip üniversiteye geçmek isterken kendimi gençlik filminin ortasında bulmuştum.

Oysaki gençlik filmleri eğlenceli olurdu ama ben hiç eğlenmiyordum.

Her şeyi bir kenara bırakayım diyordum. Etliye sütlüye karışmayıp o sınıftakilerle muhatap olmayıp iki yılı kazasız belasız atlatmak en mantıklısıydı. Ama bir yanım bunu hiç istemiyordu. Belki bugün üzerime suyu döken Seren değil de başka biri olsaydı tüm benliğimle bu kararımın arkasında duracaktım. 

Ama maalesef ki Seren'e duyduğum gıcıklık kararımın önüne geçiyordu.

Birde Ulaş vardı tabii.

''Çağla, yemek hazır!'' diye bağırdı annem. Yattığım yerden doğrulum ve odamın kapısını açıp birkaç metre ilerdeki mutfaktan içeri girdim. Burnuma güzel kokular geliyordu.

Her zaman ki yerime ablamın karşısına oturdum. 3 kardeştik ve uzun zamandır ağabeyim evde yoktu. İkili bir iletişim kurmayalı da uzun zaman olmuştu. Gerçi benimle kurduğu tek iletişim erkeklerle ilgiliydi. Benim sevgilim olsun, kızlarla ben dolaşayım ama benim kız kardeşim kimseyle sevgili olmasın, dolaşmasın düşüncesine sahip olan bir geri zekalıydı. Benimle ilgilendiği tek konu erkek konusuydu. Bu duruma üzüldüğüm söylenemezdi çünkü onu dinlemiyordum.

''Bugün neden babandan seni arayıp okuldan almasını istedin?'' diye sordu annem çorbaları koyarken. Düşüncelerim anında dağılırken anneme doğru döndüm. Tabii ki de anneme bugün olanları anlatacak kadar mal değildim. Allah'a şükür.

''Anlatmıştım babama.'' dedim geçiştirmek için. Ne olduğunu öğrenene kadar beni rahatsız edeceğini biliyordum. 

''Babana anlattıklarına inanmıyorum Çağla.'' dedi annem.

''Senin tercihin.'' dedim ve çorbamdan bir kaşık aldım. Sıcaklığı boğazımı yakmıştı.

''Yemekten sonra konuşalım.'' dedi sert bir şekilde. Ardından tam babamın karşısına oturdu ve çorbasını içmeye başladı. Beni zorlayacağını biliyordum. Anlatmak istemiyordum işte. Niye ısrarla ne olduğunu öğrenmek istiyordu? 

Yemeğimi yedikten sonra odama çekildim ve telefonumda dolaşmaya başladım. Kafamın içi Mamak çöplüğünden farksızdı. Şimdiden bunalmaya başlamıştım. Bu olanları unutup müzik dinlemek istiyordum ama bu imkansızdı. Kendimle baş başa kaldığım her an yaşanılanları düşünüyordum.

Nasıl bir yere düşmüştüm ben böyle? Geçen sene bu zamanlar tek derdim sabah erken kalkmak olurken ilk haftadan intikam almak için uğraşıyordum. Hem de ne için, üzerime bir kova dolusu soğuk su döktükleri için.

Çıldırmak üzereydim.

Telefonumun melodisi kulaklarımı doldurmaya başladığında ekranda beliren isme baktım. Melis arıyordu.

''Alo?'' dedim merak içeren bir tonla. ''Çağla, nasılsın?'' diye sordu.

''İyiyim, sen nasılsın?''

''Bende iyiyim. Ulaş'ın sırtında morluklar var. Biraz sert vurmuşsun galiba.'' dedi. 

''Yaa...'' dedim pişmanlık içeren bir ses tonuyla. Kimseye zarar vermek istemezdim hele ki Ulaş'a... Ama o an zor durumda kalmış ve panik olmuştum. En mantıklısı vurmak gibi gelmişti.

''Evet, krem sürdüm sırtına.'' dedi. Derin bir nefes aldım. 

''Yani beni alı koydukları için o an panik oldum. Doğru düşünemedim. Yapmamam gerekiyordu.'' dedim. 

''Bence üzülme. O an kim senin yerinde olsaydı aynı şeyi yapardı. Birde okula, yaşanılanlara yabancısın.''

Melis aradığında o sınıftan başka birinin sırtının mosmor olduğunu söyleseydi bu kadar üzülür müydüm acaba diye düşünmeden edemedim bir an. 

Galiba üzülmezdim.

''Ha bu arada dikkatli ol Çağla. Bugün yaptıkları şey bir hiçti. Hem de hiç. Bunun öcünü sadece bir kova su dökerek almazlar. Temkinli olmak zorundasın.'' dedi uyarıcı bir tonla. Benimle uğraşmaya devam edeceklerini biliyordum ama en fazla ne kadar ileri gidebilirlerdi ki? Melis abartıyordu.

Ya da ben abarttığına inanmak istiyordum.

Kalbim korkuyla atmaya başladığında yutkundum ve ''En fazla ne yapabilirler ki Allah aşkına? Uyarın için teşekkürler ama bana yaptıklarının karşılığının iki katı daha kötüsünü yaşarlar.'' dedim kendine güvenen bir kız profili çizmeye çalışarak.

''Çağla senin zaten karşılık vermeyeceğinden şüphemiz yok. Ama nasıl desem iki senedir bize yaptıklarını biz biliyoruz. Sadece dikkatli ol. Bir adım atarken iki kere düşün. Çünkü nerede ne yapacakları belli olmuyor.''

''Bana güvenebilirsin, Melis.'' dedim güven vermeye çalışarak.

''Dikkatli olacağıma söz veriyorum.'' Birkaç saniye boyunca sadece nefes alış veriş sesleri duyarken birden Melis, ''Ulaş sana bir şey yapacak, Çağla.'' dedi. Kaşlarımı çattım ve ''Ne?'' diye sordum.

''Az önce telefon konuşmasını dinledim. Beni anneannemlere gitmek için evden çıktığımı sanıyordu ama daha çıkmamıştım. Tam olarak anlayamadım ama dikkatli ol. Seni rezil etmek istiyorlar. Tüm okula.''

Dedikleri bir kırbaç gibi canımı acıtırken yutkundum ve anlamak için duraksadım. Kafamın içinde dedikleri tekrarlanmaya başladı. Canımı yakmak istiyordu. Beni bütün okula rezil etmek istiyordu. Bugün söyledikleri boş şeyler değildi.

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağlamak istiyordum. Bu kadar çok değer verdiğim birinin beni mahvetmek için plan yapması zoruma gidiyordu. Hem de fazlasıyla.

Ama yapacak bir şeyim yoktu. Aynısını bende yapıyordum, yapacaktım. Bugün canını yakmıştım. Ve bu gidişle buna devam da etmek durumunda kalacaktım.

Derin bir nefes aldım ve kendime gelmek için birkaç saniye bekledim. Ardından, ''Ya, öyle mi?'' dedim sert bir şekilde.

''Evet, öyle.''

''Yapsınlar, Melis. Ama eğer ki canım yanarsa onları pişman ederim.''

Kendime fazlasıyla güveniyordum. Sinirlendiğimde gözüm hiçbir şeyi görmezdi. O insanın en büyük zaafını bulur ve kullanırdım. Bu huyumdan şu yaşıma kadar hep nefret etmiştim ama şuan nefret ettiğim söylenemezdi.

''Neyse benim kapatmam lazım. Babam geldi eve gideceğim.''

''Tamam, o zaman. Yarın görüşürüz.''

''Görüşürüz.''

Telefonu kitaplarımın üstüne koydum ve kendimi yatağa attım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Evet, kendime güveniyordum. Gözüm karaydı ama yapacağı şeyi bilmeden korkmaya başlamıştım. Benim yapacaklarım onları alt etmeye yeter miydi? Daha önce hiç böyle şeyler yaşamamış ve zorunda kalmamıştım. Güvencem gözümün kara olmasıydı ama iki yıldır sürdürdükleri düşmanlığı göz önüne alırsak onlarında gözünün kara olduğu bir gerçekti.

Korkmamalıydım. Eğer korkarsam yenik düşerdim ve yenik düşmek isteyeceğim son şey bile değildi. Gözlerimi kapattım ve dışımdan, ''Kimse seni alt edemez, korkma.'' diye tekrar ettim birkaç kez.

İşe yaramadı. Böyle şeyler sadece filmlerde ve kitaplarda işe yarıyordu. Derin bir nefes aldım. Yarın yapacaklarına göre bir plan hazırlayıp onları mahvedecektim. Ve benim nasıl biri olduğumu ikinci kez anlayacaklardı.

Üzerimde ki eşofmanı ve siyah tişörtü çıkardım. Ardından pembe pijamalarımı üzerime geçirdim. Doğru söylemek gerekirse korkuyordum. Özellikle Melis'in dediklerinden sonra bu duyguyu daha yoğun yaşamaya başlamıştım.

Zarar görmek istemiyordum.

İzmir'e gitmek istiyordum. Saçma sapan düşmanlıklarla uğraşıp kimseden intikam almakla uğraşmak istemiyordum. İzmir'deki evimde deniz manzarasına bakarken aynı zamanda Ulaş'la eskisi gibi konuşmak istiyordum.

*

Bu hayatta en çok sevdiğim şey ne diye sorsalar hiç düşünmeden uyku derdim.

Özellikle okul zamanı.

Yazın uykumu alamadığımda çok fazla sorun etmezdim. Ya da erken kalktığımda ama okul zamanı içimi bir hüzün kaplardı. Birkaç dakika daha uyumak benim için o an her şeyden önemli olurdu.

Şuan olduğu gibi.

''Anne, birkaç dakika daha,'' diye mırıldandım uykulu bir sesle. Annem beni bir kez daha dürttü ve sinirli bir şekilde, ''Birkaç dakika daha dinlemem ben. Kalk hadi! Beş dakika içinde mutfakta ol!'' diye bağırdı. Gözlerimi açtım ve yorganı üzerimden fırlatıp ayağa kalktım. Uykumu iyi alamamış gibiydim. Yorgundum. Göz kapaklarım kapanmamak için hayatının mücadelesini veriyordu. Ağır adımlarla banyoya doğru ilerlemeye başladım. Soğuk suyla yüzümü yıkadıktan sonra birkaç saniye boyunca uykum dağılmış gibi hissedecek ardından uykum yeniden etkisini gösterecekti.

Ve ben bundan nefret ediyordum.

İşlerimi tamamen hallettikten sonra kahvaltımı yapmak için mutfağa doğru ilerledim. Annem kaşarlı tost yapmıştı. Masaya oturdum ve büyük bir iştahla tostumu yemeye başladım. 

Tostumu bitirdikten sonra ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Hava kapalıydı ve büyük ihtimalle birazdan yağmur yağmaya başlayacaktı. Yağmurlu havaları seviyordum. Diğer insanlara nazaran karamsar olmak yerine içim açılıyordu. Daha çok mutlu oluyordum.

Durağa geldiğimde gözlerimle Melis'i aramaya başladım. Ortalıkta gözükmüyordu. Oysaki dün sabah tam bu saatte buradaydı ve her sabah bu saatte burada olacağından bahsetmişti.

Gözlerimi insanlardan çekeceğim sırada Ulaş'ı fark ettim. Üzerinde ince bir hırka vardı. Siyah saçları dağınıktı ve ela gözleri uykusuz olduğunu belli ediyordu. İki eli de pantolonun cebindeydi. Ve boş gözlerle etrafa bakıyordu.

Tam gözlerimi çekeceğim sırada kafasını bana doğru çevirdi ve gözleri gözlerimi buldu. Göz göze gelmiştik.

Birden tüm dünyanın durduğunu ve etrafta bizden başka kimse olmadığı duygusuna kapılmaya başladım. Heyecan tüm vücudumu birden sarmış, mutluluk hormonları devreye girmişti. Ona sarılmak istiyordum ve ben bundan nefret ediyordum. Ulaş bir sene boyunca konuştuğum, bana içini döken Ulaş değildi. Ona o gözle bakamazdım.

Gözlerimi gözlerinden ayırdım. Artık duygularımı kontrol etmenin zamanı gelmişti. Onu gördüğümde asıl oluşması gereken duygu artık ön plana çıkmalıydı. Kendime engel olmalıydım. O beni alt etmek için planlar yapıyordu. O benim Ulaş'ım değildi. Ulaş o gece benim için bitmişti. Ve bir daha da geri gelmeyecekti.

Gözlerini benden ayırmadığı duygusuna kapılsam da gözlerimi ona çevirmedim. Otobüs geldiğindeyse Ulaş'a bakmadan bindim ve ego kartını okutup boş bir yere oturdum. Melis nerelerdeydi acaba? 

Otobüs hareket etmeye başladığında telefonumu elime aldım ve o esnada Melis'ten bir mesaj geldiğini gördüm.

Melis: Okula geldiğinde arka bahçede ol seni orada bekliyorum,

Yüzümü buruşturdum ve hızlı bir şekilde cevap yazıp yolladım. Neden arka bahçede beni bekliyordu? Sınıfta bekleyemez miydi? Kafamın içinde bunun gibi bir sürü cevap filizleniyordu ama mantığım yine devre dışıydı. Şuan düşünmek istemiyordum bu yüzden kurcalamayı bıraktım ve çantamdan kulaklığımı çıkarıp kulağıma taktım.

Tek yapmak istediğim şey müzik dinleyip kafa dağıtmaktı.

Ama Ulaş varken bu pek mümkün olmuyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra ineceğim durağa geldiğimde ayağa kalktım ve dolmuştan inip arkama bile bakmadan okula doğru ilerlemeye başladım. Her adım atışımda heyecanım artıyordu. Melis'in bana ne diyeceğini merak ediyordum.

Sınıfa çıkıp çantamı bıraktıktan sonra hızlı bir şekilde arka bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Fazlasıyla sakin bir görüntü çiziyordum ama içimde fırtına kopuyordu. Bu kadar acil olan şeyin ne olduğunu merak ediyordum.

Arka bahçeye geldiğimde kimsenin olmadığını görmek kalbime bir ağırlığın oturmasını sağlarken sırtımda hissettiğim sert darbeyle asfaltın sertliğini hissetmem bir oldu. Vücudum korkuyla kasılırken ellerim yardımıyla ayağa kalktım ve bana nefret dolu bir ifadeyle bakan 11/B sınıfının kızlarıyla karşılaştım.

Neler oluyordu? Melis neredeydi? Zihnimin içinde bu sorular takla atarken Seren'in kahverengi gözlerinin içine bakmaya başladım. Alaylı bir ifadeyle bana bakıyordu ve suratında belli belirsiz bir sırıtış vardı. Yutkundum.

''Dün sevgilim ve Kağan sana güzel bir dille olacakları anlatmasına rağmen senin onlara yaptıkların hiç hoş değildi, Çağlacığım.'' dedi Seren alay eden bir ifadeyle. Sevgilim kelimesini özellikle bastırır gibi söylemişti. Kahkaha atmamak için kendimi sıkmaya başladım. Neler saçmalıyordu bu kız? Kendimi gerilim filmindeymiş gibi hissediyordum.

''Bunun bedelini ödemek zorundasın.''

Gözlerimi devirdim ve ''Ya, öyle mi?'' diye sordum. Beni kolay yem sanıyordu. Ama öyle değildim ve hiçbir zaman da öyle olmayacaktım.

''Bak, tatlım sırf yeni geldim diye beni kolay alt edebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun.'' dedim ve Seren'e doğru birkaç adım attım. Onlardan korkmuyordum, yapacakları beni korkutmuyordu. Onlar beni ne kadar dibe batırmaya çalıştıkça yükselmeye devam edecektim ve dibe batan onlar olacaktı.

''Ben kimseye itaat etmem. Anladın mı beni?''

Bakışlarında ki ifade değişmezken sırtımda hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Çığlık atmamak için kendimi sıkıyordum.

''Dün onlara vurduğun gibi vuralım mı sana da?''

''Hele bir dene,''

Aynı acıyı yeniden hissettiğimde arkama döndüm ve bana vuran kıza sertçe bir tokat attım. Anında sendelerken bu anı fırsat bilerek elindeki sopayı elinden aldım ve kızı ittirdim.

''Beni hele bir dibe batırmaya çalışın, sizi mahvederim anladınız mı!'' diye bağırdım. Sinir seviyem birden artış göstermişti. İçimde yanan ateş büyüyordu. Her an üzerine atlayıp Seren'i dövebilirdim. Ama kendime engel olmak zorundaydım.

''Bunu yapamazsın.'' Dedi gülerek.

''Yaparım,''

Seren dediklerimden etkilenmemiş gibi aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı ve gözlerini gözlerime kilitledi.

''Bizi mahvedemezsin,'' Gözlerimi kıstım. Kendisine ve arkadaşlarına fazlasıyla güveniyor gibi duruyordu. Ama boşunaydı. Güvenini boşa çıkartacaktım.

''Bu kadar emin olma.'' Birden kulaklarımı sağır edebilecek bir ses tonuyla kahkaha atmaya başladı. 

''Hayvan gibi hönkürmesen?'' dedim alay içeren bir ifadeyle. Kahkası kulağımı cırmalıyordu ve buna bir son vermeliydi. 

Ulaş nasıl tahammül ediyordu bu kahkaya?

Birkaç saniye yüzüme öküzün trene baktığı gibi bakmaya başladı.

''Öküzün trene baktığı gibi bakmasan aynı zamanda.''

''Ben emin olmadığım bir şey için kesin konuşmam.''

Dediklerimi umursamıyordu anlaşılan. Uğraşamazdım da gerçi. Gözlerimi devirdim ve asıl konuya yoğunlaştım. Dediklerim onu tedirginliğe düşürmüyordu. Demek ki tedirginliğe düşmesini uygulamalı bir yolla gösterecektim.

''Kendini bir bok sanıyorsun.''

''Sanmıyorum, benim gücümün farkında değilsin. E, tabii yeni geldin. Gayet doğal. Bana boyun eğmen gerektiğini zamanla öğrenirsin.''

Hayvan gibi kahkaha atma sırası bendeydi şimdi. Ama onun gibi gülemiyordum. Ona has bir özellikti sanırım.

''Az önce bana hayvan gibi gülüyorsun, diyene bak sen.'' dedi alay edermişçesine. Bu kız gerçekten aptaldı. Çenesini tutsa belki onu laflarımla daha az rezil edebilirdim.

''Seni taklit etmeye çalışıyordum! Başarabilmişim!'' diye bağırdım insani bir şekilde kahkaha atarak.

''Bu lafların hepsini sana yedireceğim ben. Göreceksin gününü.''

O lafları bana yedirmeden önce ben ona bir yedirirdim feleği şaşardı. Ama şuan yedirmek istemiyordum. Saat 3'e kadar buradaydım ve istediğim tek şey sınıfa gidip uyumaktı.

''Zırvalaman bittiyse gidiyorum ben.''

''Tabii, git.''

Gözlerimi kısarak Seren'i süzdüm ve ardından arkamı dönüp oradan uzaklaşmaya başladım. İçimden bir ses bununla kalmayacaklarını söylüyordu. Her an tetikte olmalıydım.

Ve ne kadar tehlikeli biri olduğumu göstermeliydim.

Melis okulun ilk günü bana en alt katta bir malzeme odası olduğunu ve genelde kimsenin oraya girmediğinden bahsetmişti. Oraya gidip Melis'i arayacaktım. Neler olduğunu tam olarak öğrenmeden sınıftakilere bahsedemezdim.

Malzeme odasının önüne geldiğimde kulaklarımı tanıdık bir ses doldurdu. Ama kim olduğunu ve ne söylendiğini anlayamamıştım. Kulağımı kapıya yasladım ve dinlemeye başladım.

''Korkmuş gibi durmuyordu, kendisine güveniyor bu kız, Ulaş.''

Bu ses Seren'e aitti.

Merak duygum birden kabarırken kulağımı kapıdan çektim ve etrafa baktım. Kimsecikler yoktu. Rahatlıkla dinleyebilirdim.

Kulağımı yeniden kapıya yasladım.

''Belki de kendisine güveniyormuş gibi yapıyordur.'' Dddi Ulaş. Kendime güveniyordum ama yapacaklarının altında ezilmekten de korkuyordum.

''Kendini bir bok sanıyor acilen bunun kalkan götünü indirmemiz lazım. Bana söylediklerini bir duysan. Hayvan dedi bana resmen ya! Bu lafı ben ona yedirmezsem rahat uyuyamam geceleri.''

Kahkaha atmamak için kendimi sıkmaya başladım. İçimdeki şeytan kulağıma, göster o kalkan götü de bir daha götünün üstüne oturamasın, diye fısıldarken derin bir nefes aldım ve içimdeki şeytanı dinlemeyi kestim. Dediklerini dinlersem bana yapacaklarını öğrenemez ve ona göre önlem alamazdım.

''Evet, indirmemiz lazım. Dün Kağan'la senin bize önerdiğin o fikri konuştuk. Ama o çok fazla ağır olduğu için vazgeçtik.''

Melis'in duyduğu konuşmadan bahsediyordu.

''Ulaş artık buna bir son vermeliyiz. 1,5 senedir yok çok ağır zırvalıkları yüzünden bunlara bir türlü hadlerini gösteremedik.''

''Çağla'ya eski okulunda orospuymuş, diye iftira atalım yani?''

''Evet!''

Kafamın içinde Ulaş'ın kurduğu cümle yeniden tekrarlanırken birden bütün dünyanın durduğu hissine kapıldım. Başım bir çiçeğin solduğu zaman ki gibi eğildi. Ruhumu boydan boya kara bulutlar kapladı. Bu çok ağırdı. Hem de çok. Kabullenmek istemiyordum. Bir insanın aklından nasıl olurda böyle bir şey geçerdi?

Sadece aptalların.

''Aynısını Bilge için yapmamıza izin vermediniz. Bari buna yapalım. En azından ağzı kapanır.'' dedi. Bu duyduklarım gerçek olamazdı sanırım.

''Bu kadar kötüleşmenin bir manası yok. Haddimizi bilelim.''

Aynı planı Bilge içinde düşünmüşlerdi. Bu gerçekten akla ve mantığa sığmayan iğrenç bir şeydi. Kusmak istiyordum. Bilge'nin bundan haberi var mıydı? Ne olmuştu da böyle bir şey yapmak istemişlerdi?

''Sen bilirsin ama bir gün bunu yapmak zorunda kalacağız. Bunun çenesi anca bu yolla...''

''Tamam, Seren. Zil çalacak şimdi. Sınıfa çıkalım.'' diye kesti sözünü Ulaş. Kulağımı yasladığım kapıdan çektim ve koşarak birkaç metre ilerdeki merdivenleri çıkmaya başladım. Beni görmemeleri için bütün hızımla koşarak merdivenleri çıkıyordum.

Birkaç saniye sonra duraksadım ve eğilerek görebildiğim kadarıyla kapıya baktım. Ve kapı tam o arada açıldı.

Bu kadar hızlı olduğumu bilmiyordum.

Sınıftan içeri girdiğimde öğretmenler zili çalmaya başladı. Melis hala sınıfta yoktu. Yerime oturdum ve yanımda kitap okuyan Bilge'yi dürtüp, ''Melis gelmedi mi bugün?'' diye sordum.

Bilge kafasını kitaptan kaldırdı ve ''Hayır, dün gece ateşi falan çıkmış. Benimde pek bir bilgim yok maalesef.'' dedi.

O zaman bu mesajı kim atmıştı? Cevabı bilmeme rağmen kabul etmek istemiyordum. Boğazıma oturan acının gitmesi için yutkundum ve Bilge'nin gözlerinin içine bakmaya başladım. Bilge'ye duyduğum her şeyi anlatacaktım.

''Bu sabah Melis bana mesaj attı.''

''Ne mesajı?'' diye sordu meraklı bir şekilde.

Bilge'ye doğru eğildim ve kısık bir sesle, ''Okula geldiğinde arka bahçede ol seni orada bekliyorum, diye mesaj attı.''

''Ne!''

Birkaç kişi bize ne oldu, dermişçesine bakmaya başladığında sınıfa hoca girdi.

''Teneffüste anlatırım.'' diye fısıldadım kulağına doğru.

Kafasını sallayarak onayladı ve kitabını sıranın altına koyup felsefe defterini çıkardı.

Teneffüs zili çaldıktan sonra Bilge'yle bahçeye çıktık ve bir banka oturduk. Yazın etkisinden yavaş yavaş çıkıyorduk. Hava esiyordu. Kış mevsimin gelmesini iple çekiyordum. İzmir'de sadece iki kez kar tatili yapmıştım. Buradaysa her kış kar tatili oluyordu.

''Anlat hadi, meraktan çatlıyorum.''

Bilge'ye doğru döndüm ve gözlerinin içine bakmaya başladım.

''Okula geldiğimde arka bahçeye gittim ve 11/B'nin kızlarıyla karşılaştım. Adını bilmediğim bir kız bana sopayla vurdu. Ama çok sert vurmadı. Neyse işte sonra da kıza tokat attım ve elindeki sopayı aldım.''

Bilge kaşlarını çattı. Yaşadığı şaşkınlığı fazlasıyla belli ediyordu.

''Sonra ne oldu?''

''Seren'le laf dalaşına girdik. Sonra da ben oradan ayrıldım.''

Bilge gözlerini benden ayırdı. Fazlasıyla sinirli görünüyordu. Elini saçlarına geçirdi ve ardından, ''Kesin Ulaş piçi attı o mesajı. Şerefsiz.'' diye tısladı. O mesajı onun attığını başka bir insanın ağzından duymak kalbimin ağrımasını sebep olurken görmezden gelmeye çalıştım.

''En alt katta malzeme odası var. Melis'i orada arayacaktım ama Seren'le Ulaş oradaydı. Yaklaşık beş dakika onları dinledim.''

''Ne duydun?'' diye sordu. Derin bir nefes aldım.

''Seren benim hakkımda eski okulunda orospuymuş, diye iftira atmak istiyor.''

Bilge birkaç saniye boyunca hiçbir tepki vermeden bana baktı. Şaşırmış gibi görünmüyordu.

''Kaşar işte. Ne beklersin ki?'' diye tısladı sinirle. Elini saçına geçirdi. Gidip Seren'i dövmek istiyormuş gibi bir hali vardı.

''Aynı iftirayı sana da atmak istemiş ama Ulaş engel olmuş.''

''Ne!''

Birden bahçedeki tüm gözler bize döndü. Onları aldırmadan, ''Evet, doğru duydun.'' dedim.

''Kaşara bak sen ya. Hiç şaşırmadım biliyor musun? O gün ondan böyle bir şeytanlık beklemiştim.''

''Ne oldu da böyle bir şeytanlık yapmasını bekledin?'' diye sordum. Gergin bir tavırla dudağını dişledi ve gözlerini kırpıştırdı. ''Şey, bu sadece benimle ilgili bir şey değil ve biraz özel.'' dedi. Anlamışçasına başımı salladım.

''Öğlen Ömer ve Utku'ya bu olanları anlatırız. Gel şimdi sınıfa çıkalım.''

Kafamı olumlu yönde salladım.

Bilge'nin az önce neyden bahsettiğini merak ediyordum. Özel olan şey neydi? Biraz sıkıştırıp öğrenmek istiyordum. Ama bunu yapmayacaktım. Bilge'yi sık boğaz etmek istemiyordum.

*

''Kendilerine layık olanı düşünmüşler.'' dedi Ömer sinirli bir şekilde. Üçü de bu anlattıklarımı duyunca şaşırmış gibi bir profil çizmemişlerdi. Bana hissettirdikleri tek duygu sinirdi. Üçünün de gözlerinden ateş çıkacağını hissediyordum.

''Melis yarın okula geldiğinde konuşalım.'' dedi Beren. ''Şimdi aramayalım. Hasta zaten. Dinlensin.''

Zihnimin içinde filizlenen düşünceler kafamın içinde hiç durmadan koşuyordu. Tıkanmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum ve acilen kendime bir yol belirlemeliydim.

''En alt katta ki malzeme odasında konuştular değil mi bunları?'' diye sordu Utku. Ona doğru döndüm ve başımı sallayarak, ''Evet,'' dedim. Gözlerinin üzerine hüzün çökmüş gibiydi. Ona nasıl olduğunu sormak istiyordum. Ama sorarsam kendini bırakıp ağlayacakmış gibi geliyordu. Bu yüzden bakışlarımı Utku'dan çektim.

''Benim tuvalete gitmem lazım.'' dedim ve ayağa kalktım. Daha fazla burada kalmak istemiyordum. Uzaklaşmaya ihtiyacım vardı.

Tuvalete girdiğimde soğuk suyla yüzümü yıkadım. Tek istediğim şey eve gidip uyumaktı.

Birkaç saniye aynada kendime baktıktan sonra sol bileğimdeki tokayla saçımı sıkıca bağladım. Üzerime yorgunluk çökmüştü. Dersin boş olması için içimden dua ediyordum ama sınıftakilerinin dediğine göre Fikret lakabını alan kızıl kafalı matematik hocamız hep okula gelirmiş. Hasta olsa bile. 

Bakışlarımı kendimden çektim ve adımlarımı kapıya doğru yönlendirdim. Ve tam o anda kapının açılması ve Seren'in içeri girmesi bir oldu.

Gözlerini anında bana kilitlerken suratımı büzüştürdüm.

''O kalkan götünü en kısa zamanda indireceğimizden şüphen olmasın.'' dedi tıslayarak.

''Benim götümü indirmeye çalışırken ben senin bir yerlerini kırmayayım. Dikkat et.'' Başka bir şey demeden tuvaletten çıktım. Kaldığım takdirde gerçekten bir yerlerini kıracaktım çünkü. Hiçbir insan sinirimi bu kadar çok bozmamıştı. Umarım bu dönemi Seren'le saç başa girmeden kapatabilirdim.

Sınıfa doğru hızlı adımlarla ilerlerken duvara yaslanmış bir şekilde etrafı seyreden Ulaş'ı fark ettim. Düşünceli görünüyordu. Sanki yardıma ihtiyacı varmış gibi.

Yanına gidip ne olduğunu sormak istiyordum. Eskisi gibi dertlerine çare bulmak istiyordum. Ama artık bu sanırım imkansızdı.

Ulaş'ı özlemiştim. Onunla konuşmayı özlemiştim. Belki birkaç ay önce kendimi ona tanıtsaydım şuan iki dost olabilirdik. Ama iş işten geçmişti ve artık pişmanlık yaşamanın zamanı değildi.

Ulaş benim düşmanımdı.

Ve beni alt etmek için kullanacağı planı öğrenip onu mahvedecektim.

Belki de Seren'in dediği plandı Melis'in bahsettiği. Ama buna ihtimal vermiyordum. Seren'in dediklerini kesin bir dille reddetmişti. Belli ki aklında başka bir şey vardı.

*

Saat 03:29 ve ben daha yeni bitirdim. Gecikme için özür dilerim. Diğer bölümlerde daha çok Ulaş ve Çağla sahneleri olacak. Bu bölümde yoktu.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ♡

Continue Reading

You'll Also Like

4.6K 355 19
Bir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz...
1M 41.6K 69
İntikam hırsıyla yanan bir kız. Karanlığın içine batan bir kız. O sonradan kötü olmadı. O hep kötüydü. Her zaman acımasız , kötü bir kızdı. İnsan...
318K 15.5K 64
Komik bir stajyerin doktorluğa kadar geçirdiği dönem. Komiklikler ve olaylarla çok eğleneceğiz..
7.9K 1.1K 10
Sakin bir pazartesi sabahı oluyordu. Yazılımda tüm işlerimi halletmiş, sadece sisteme güncelleme atmasını bekliyordum. Ta ki, bağlı olduğum patronumd...