Kaçak

By primrosiaa

850K 36.2K 3.9K

Kaçtığımı sanırken, aslında her adımım beni ona daha çok yaklaştırmıştı... Ve her bir adımı, yasak bir zevkle... More

Tanıtım
Çilek kız'dan şehvetli gecelere...
Kahretsin! Onun burada ne işi vardı?
Yeni Yalanlar
Başka yalan yok.
"Ben playboy'u tercih ederim."
Pekâlâ en son düşüyordum...
Tottenham yuvası...
Eğer Hulk olsaydım, şu an geğirerek dişimde kalan artıkları temizliyor olurdum.
Tam da şu hikâyeyi, klişe bir aşk romanına çevirme zamanı değil mi tanrım?
Tanrı'nın Şaka Anlayışı...
Bitmeyen gece...
Kum saatinin içinde akan kumlar...
Sana da merhaba baba...
Zihnimdeki yırtık donu dikmenin vakti gelmişti...
Bugün çarpılmak için pek güzel bir gün sayılmazdı...
En Azından Artık Adam'ın Soyadını Biliyordum...
Bazı ölümler ebediyete yükselirken bir parça da sizden çalarlardı...
Çıplak!
Kıskançlıktan Regli Olmuş Tinkerbell
Anne ruh halinden çıkarmak...
"O seni sevmiyor, sevemez!"
"Hayatta kalmaya çalış..."
Her gün şirinleri yemeye çalışan Gargamel
Yasak bir zevk!
Aslında Olmayan Biri
Nefes almaya ihtiyacım olduğundan da fazla...
Tanrım, lütfen bu seferlik beni tak.
Unutma...
Kendini Kaptırmak
Sana aitim.
Dondurmak İstediğim Saniye
Baba...
Gerçekler ve Yalanlar
Korku önümde diz çökmüştü.
Kanıtlama
Ön yargı ve ya yanlış anlama.
Cinayetin Sonuçları
Mutlu Yıllar
Son Söz
Tutsak-Duyuru-Sorular
Tutsak
Daha sert bir şeylere ihtiyacım vardı.
İpuçları
Sihirli Fasulye
Dönüş
Sarılmalar ve öpüşmeler
Delilik
Hoşçakalın
Aşkın meyvesi ya da günahın cezası
Kömür
Son Öpücük
Listeler
Uzun Hikaye
Ziyaret
Bedenlerin Dansı
Öteki Kadın Hamile
Hayır.
Sonra
Buzdan heykel gibi erimek.
Beni Bırakma
Kabulleniş
Son
Son Not

İnsanın para için yapamayacağı şeyler vardı!

16.6K 755 76
By primrosiaa

YGS'ye girecek herkese şimdiden başarılar dilerim. Bugünkü bölüm onlara gitsin!Asla şu an düşündüğünüz kadar zor olmayacak :D

Ayrıca hikayeyi şu bölüme kadar okumuş olan herkese teşekkür ederim. İyi okumlar! Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur...

7

Sokak lambalarının ışığı üzerimden geçerken, göz kapaklarım adeta zımpara kâğıtlarına dönmüş her gözümü kırpıştırışımda sulanıp batıyordu. Lanet olsun ki hala uyuyamamıştım. Üç gündür birkaç saati geçmemişti gözlerimin kapalı olduğu süre...

Yakında tamamıyla sonsuz bir uykuya dalabilirdim.

Tüylerim adrenalinin etkisiyle diken diken olmuş, altımdaki yüksek kaliteli deri bacaklarımı ve popomu terletmişti. Kusmak istiyordum. Birçok rahatsız edici şey yapmıştım, ancak bu hepsinin arasında en rahatsız edicisiydi...

En iyisi en baştan başlamak...

Pazartesi gecesi, rendelenmiş ellerim ve kurumuş tuzlu gözyaşından yapış yapış olmuş yanaklarımla eve döndüğümde kapıda beni ev sabim Bayan Picket karşılamıştı. Kaçmaya çalışmıştım ancak bebek arabasıyla kaçmak ne kadar zor bilseniz şaşarsınız!

"Annie... Eğer soyadını bahşetme inceliğini gösterseydin sana daha saygılı hitap edebilirdik." Diye homurdandı. Bir aydır bu konuda sitem etmeyi bir türlü kesmemişti. Ona milyonuncu kez "Önemli değil Bayan Picket, bana adımla hitap etmenizin hiçbir sakıncası yok." Dedikten sonra yaklaşık üç saat boyunca ödemediğim fatura ve kira hakkında konuşmasını duvar kâğıdındaki ayıcıkları sayarak geçirmiştim ta ki;

"... Eğer üç gün içerisinde ödemezsen evden atılırsın."

Kelimeler beynime nüfuz edince birden bire istemsizce "Ne?" diye bağırdım.

"Beni duydun Annie üç gün!" arkasını dönüp koridorun sonuna doğru yol alan kadına boş gözlerle baktım. Has siktir!

Şimdi ne yapacaktım!

İşte bittiğim andı...

Mahvolmuştum!

Hayır, hayır, hayır, hayır...

Odaklanmalıydım. Bir şeyler bulmak zorundaydım.

Belki şimdi peşinden koşarsam onu ikna edebilirdim değil mi?

Tanrım...

"Bayan Picket... Lütfen... Biraz daha-"

"Üç gün Annie. Kuralları biliyorsun sana zaten yeterince ayrıcalık gösterdim!" Dedi ve içeri girip suratıma kapıyı çarptı.

Bir dakika boyunca kapıda dikilip hiç bir şey düşünmeden bekledim. "Ve son." Dediğimiz kısma bu kadar çabuk mu yaklaşmıştık?

Tanrım bir yolu olmak zorundaydı...

Kendimi daha da umutsuzluğa sürüklemek yerine başka şeylere odaklanmalıydım, mesela köşede açık kapısından beni seyreden kadına.

Uzun dalgalı sarı saçları tiftik tiftik olup koca bir saman yığını gibi duruyordu. Dağılmış göz kalemi ve çirkin bir kırmızı rujunun altında, ince bir bornoza sarınmıştı. Kısaca alnına "Fahişe" yazsak bu kadar bariz belirtmiş olamazdık...

Kadına dönüp, içimdeki üzüntüyü yok etmek için sataşmak istedim. Üzüntünüz bu yolla geçmeyebilirdi belki ama mutlu olduğu için karşınızdakini kıskanmanızı engellemeye yeterdi.

Ancak kadın ben ağızımı açana kadar çoktan yanıma gelmiş, uzun takma tırnaklı soğuk parmaklarıyla çenemi kavramış suratımı sağa sola çevirerek inceliyordu. Kafamı elinden sertçe çektim.

"Ne var fahişe?" diyerek savaşı başlatacak ilk oku attım.

"Şşşşt! Sessiz ol! Hmmm... Taze bir parça... Tam da Charles'ın istediği gibi..." kadın mırıldanarak benim üzerime inceleme yaparken onun ellerinde kurtuldum.

"Sana bir teklifim va-"

"Ben fahişe değilim!" diye sözünü kestim. Kahretsin! Her şeyin bir sınırı vardı ama değil mi?

"Canım fahişelikten bahseden kim?" Boş bulunup bir saniye durup yüzüne baktım. Ne yani kalkıp Mcdonalds'ta garsonluk mu teklif edecekti sanki?

"Yalnızca eşlik etme... Kaliteli bir akşam yemeği, birkaç gülümseme ve tatlı sohbet! Seni kalkıp fahişe olarak harcamak yazık olur... En azından şimdilik..." Diye mırıldandı kedi gibi.

Sigarasından bir fırt çekmesini izlerken düşünmeye çalıştım... Demek istediği, eskortluk muydu yani?

Ah tanrım!

Ona kesin bir şekilde "Hayır" demiştim. İnsanın para için yapamayacağı şeyler vardı!

Ama iki gece sonra işte buradaydım. Lüks limuzinin içerisinde...

Çünkü bir diş perisi yastığımın altına yüklü bir miktarda para bırakmamıştı.

Çünkü mucizevi bir şekilde ev sahibimiz Rahibe Teresa onaylı bir yüreğe sahip olmamıştı.

Çünkü gururum minik bir bebeğin sokakta donmasında ve ya korkunç insanlar tarafın katledilmesinden daha önemli değildi...

Yine de bu korkudan ölmeyeceğim anlamına gelmezdi. Diken diken olmuş tüylerim tenime batıyordu. Miden içimde taklalar atarken yirmi dakikadır karşımda oturan orta yaşlı adamın bir kere bire suratına bakmadığımı fark ettim. Sanki görünmez eller boynumu eğiyordu.

"Korkma seni yemem..." diyen güçlü sesi duyunca yerimden zıpladım. Nefesimi düzene sokmak için içimden sayı sayarken adam devam etti,

"Belki seni rahatlatacak bir şeyler içmek istersi-"

"Ha-hayır... Ben..." Derin bir nefes alıp titreyen sesimi yatıştırmaya çalıştım. "Ben alkol kullanmıyorum."

"Pekâlâ." Kendisine minik soğutucudan kehribar rengi sıvıyla dolu içeceği çıkarmasını izledim. Üzerindeki kırk sayısı daha da gerilmeme sebep olmuştu. Kırk yıllık viskiyi öylece araba içebilen birine akşam yemeğinde eşlik ediyordum.

Tanrım, bu gün sağ çıkarsam her gün sana du-

"Aslında amacım seni korkutmak değil... Annie?"

"Annie" diye doğruladım.

"Annie... Senin gibi birini beklemiyordum yani... Ben de bir iş yemeğine kolumda çocukla gitmek istemezdim. Genelde yirmilerinin sonundaki bayanları tercih ederim. En azından bir kez olsun bana bak sence bir sübyancı mıyım?"

Derin bir nefes aldım... Bir nefes daha... Pekâlâ, bir kez bakmaktan bir şey çıkmazdı değil mi?

Nefesimi tutup, gözlerimi kaldırdım...

Tamam, şey... Aslında hiç de Freddy Krueger* gibi görünmüyordu. Hatta yaşına göre yakışıklıydı. Sonunda gözlerimi kaldırdığımı görünce hafifçe bir gülümsemeyle kaplandı suratı. Kendimi tutamayarak;

"Neden beni... Demek istediğim zenginsiniz ve... Ve hiç fena sayılmazsınız yani bilirsiniz neden?" diye sordum.

"Eğer o yemeğe bir kadın götürmezsem karşılık kafayı yeriz, açıkçası ilişki kurmak hem daha pahalı hem de yorucu..." Bir yudum alıp kafasını sallayıp gülümsedi. "İstemediğine emin misin?"

Havada salladığı bardağa bir saniye bakıp, "Hayır" diye cevapladım basitçe. Elimdeki eldivenin üzerine konmuş hayali tozları toplarken,

"İskoçların viski içmeyeniyle ilk defa karşılaştım... Ne diyorlardı "hayat suyu"?" diye sorunca aniden kafamı kaldırdım. Kahretsin İskoçya'dan geldiğimi nereden biliyordu?

"Aksanın tatlı kız," dedi zihnimi okumuş gibi ve devam etti "Yıllar önce bir İskoç kız vardı, Annette? Aynı ona benziyorsun hatta isimleriniz bile aynı... Kendimi tekrar genç bir delikanlı gibi hissediyorum sana baktıkça..." diye mırıldandı.

Ne cevap vereceğimi düşünürken araba durdu ve şoför kapıyı açtı.

Adam inip elini bana uzatınca, tereddütle elimi eline koydum. Arabadan çıkıp bir elini bel oyuğuma yerleştirdiğini fark edince kelimenin tam anlamıyla sıçramıştım. Kulağımda dudaklarını hissettiğimdeyse, kaçmaya hazırdım artık...

Soğukta donan Bree'nin görüntüsü gözümün önüne gelince kendimi sakinleşmeye zorladım, kaçamazdım!

Kanın pompalanışını gırtlağımda hissederken belli belirsiz kısık sesini duyduğumda neredeyse kendime gelmiştim;

"Sakin ol küçüğüm! Sana zarar vermeyeceğim yalnızca normal görünmeye çalışıyorum. Sen de en azından çabalamalısın, değil mi?" Omurgamdaki ürpertiyi yok saymaya çalışarak yutkundum. Sesimi bulamadığım için hafifçe başımı salladım ve restorana doğru ilerlemeye başladık

Son derece lüks döşenmiş hole girdiğimizde gözlerimi birkaç kez kırpıştırmaktan kendimi alamadım. Tavanda son derece gösterişli ve bir o kadar da işlevsiz süslü avize asılıydı. İnsanlar ortamı doğru düzgün aydınlatmayan bir nesneye neden o kadar para dökerdi ki?

Ardından ben aval aval bakınırken, adam belimdeki eliyle beni asansöre doğru zarifçe ittirmeye başladı.

"Adımı biliyorsun değil mi?" diye mırıldandı bariton sesiyle. Olgun erkeklere özgü güçlü ve baharatlı tıraş losyonu genzimde tatlı tatlı gezinirken ne diyeceğimi bilemeyerek bekledim zira adı hakkında hiçbir fikrim yoktu...

"Adım Charles Rostand. Fransız asıllı, Cyrano bankasının sahibiyim. Bu da bir iş yemeği. Bilmen gerekenler bu kadar. Anlaşıldı mı?"

"Evet. Bay Rostand." Diye mırıldandım.

"Bana Charles de. Dediğim gibi normal ol." Dedi ve asansör mıyıl kıyıl çalan şarkısını bastıran bir çınlama sesiyle durdu.

"Hazır mısın?" Sesi kulağıma millerce öteden geliyordu. Terlemiş avuçlarımı elbisemin kumaşına sürtüp kuruladım ve başımı sallamak için boyun kaslarıma emir verdim.

Kafamı sallamamla birlikte belime nazikçe baskı uygulayarak beni çıkışa ittirmeye başladı.

Şey...

Vay canına!

Deminki yer için şaşalı dediysem burası... Cennetten bir parça toprak olmalıydı!

Bütün salon boydan boya şehrin ışıklarını yansıtan camlarla doluydu. Geniş masalar şık ve konforlu gözüküyordu. Pahalı parfümlerden bir cümbüşle burun deliklerim orgazm olurken, birinci sınıf yemek kokuları midemin isyanla kasılmasına sebep oluyordu.

Bir saniye kendime gözlerimi kapatıp hayal kurmak için zaman tanıdım. Şu an belimi tutanın başka biri olduğunu... Mesela... Sarışın, gri gözlü ve kaslı biri...

Zavallı bakire...

Kahretsin! Jett hayallerimi de işgal etmek zorunda mıydın?

Anında gözlerimi açarak görüntüden kurtulmaya çalıştım. Ama lanet olsun ki şimdi de onun suratını gözlerim açıkken görüyordum...

Tanrım niye biraz da başkalarıyla alay etmiyorsun? Mesela Kelly'yle?

Evet, o da Jett'in hemen yanında oturuyordu. İyi bir espri anlayışın var tanrım! Bak, tamam, biliyorum her dakika dua etmiyorum ve hala vaftiz olmadım ama aslında benim-

Tanrım?

Kelly yerinden kalkmış bize mi geliyordu?

Aniden odadaki havanın azaldığını hissettim... Bunlar sadece uykusuz zihnimin benden intikam alışıydı!

Gerçek değildi...

Gerçek olamazdı...

Tanrım benden bu kadar nefret ediyor olmazsın!

Sırtımdaki el, gerilmişti. Tanrım?

Etrafta hayali cisimler gören bir deli olduğumu fark etmiş olmalıydı! Ya para vermeden beni yollarsa o zaman ne yapacaktım.

Bree bunu hak etmiyordu. Sıcak bir yere ihtiyacı vardı...

Sorumluluklarımı hatırlamalıydım! Kendime gelmek zorundaydım.

Düğümlenmiş boğazıma karşın derin bir nefes alıp, açıklama yapmak için Charles'a dönmüştüm ki benden önce davrandı;

"Kahretsin! Annie, bu benim kızım... Biraz zor biri ama korkacak bir şey yok. Sana ne derse desin konuşma her şeyi bana bırak. Tamam mı?" Bir an boyunca hiç bir şey anlamadan, gerçekliğin beynime nüfuz etmesini bekledim.

Her şey gerçekti yani...

Kulaklarım aşırı ısıyla yanarken, etrafına buram buram öfke yaymakta olan Jett'e tekrar baktım. Gözleri, gözlerime odaklanınca yoğunluğuna dayanamayıp çektim.

Yanında siyah saçlı kırklarının ortasında gibi görünen dudaklarını sıkıntıyla birbirine bastırmış gergin bir kadın oturuyordu. Ona baktığımı fark edince küçümsemeyle beni süzüp karşısında oturan sarışın kadına bir şeyler söyledi.

Toplam sekiz kişi vardı masada. Aralarından Adam'ı, Jett'i ve Kelly'yi tanıyordum...

Kelly, şu Kelly'ydi. Hani babası bankacı olan ve Jett'le yatan...

Ve şimdi de ben Kelly'nin babasının eskortuydum.

Ben bir eskorttum. Birinin babasının eskortuydum...

ESKORT!

"Ah Tanrım! Baba fahişelerini artık akşam yemeklerine getirdiğine inanamıyorum." Tiksinti ve aşağılama dolu iniltiliyi duyunca hayal âleminden aniden sıyrılıp düşünmeye çalıştım. Şimdi ne bok yiyecektim?

"Dediklerine dikkat et Kelly! Misafirimle böyle konuşmak hiç sana yakışmıyor." Babasının sözlerinden hemen sonra Kelly'nin şuh kahkahası salonda çınladı. Yakındaki masalarda oturan birkaç kişi kafalarını yemeklerinden kaldırıp onaylamayan bakışlarını üzerimizde gezdirdiler.

"Demek artık misafirlerini fahişelerin arasından seçiyorsun!" Artık vücudumun ne halde olduğunu umursamıyordum. Çünkü aynı anda hem üşüyüp hem terliyor hem uyuşmuş hissediyor hem de gergin hissediyordum...

"Terbiyeni takın Kelly karşında baban duruyor!"

"Evet, karşımda sınıf arkadaşımı beceren babam duruyor!" Kelly artık bağırıyordu. Üzerimde gezinen onlarca çift gözü yok saymaya çalışarak gözlerimi sımsıkı yumdum. Acaba annem de böyle hissediyor muydu? Şu an o burada olsa ne yapardı?

İşte! O kadar mahvolmuş haldeydim ki Summer Sword'un tavsiyelerine uymayı düşünüyordum.

"Sınıf arkadaşı mı? Sen on sekiz yaşının altında mısın?" cevap vermemi beklemeden devam etti "Rezalete bak! Bunun için hapse girebilirdim küçük orospu!"

"Ben-"

"Kapat çeneni. Yaygara çıkartmadan yok ol buradan."

Bedenim adeta buz kesmişti. Üşüyordum. Hareket edemiyordum...

Ben hareket etmeyince, Charles Rostand, garsona başıyla bir işaret verdi. Birkaç saniye sonrasındaysa bir kolumdan garson tarafından destekletilerek çıkışa yürüyordum.

"İyi misin? Tuvalete gidip elini yüzünü yıkamak istersen..." Garsonun sesi endişeli geliyordu. İyi miydim?

Kesinlikle hayır!

Bitmiştim. Kahretsin!

Şimdi ne halt edecektim

Beynim patlayacak gibiydi. Bırakmaya ihtiyacım vardı...

Dinlenmeye ihtiyacım vardı...

Ama tek başıma değildim. Bakmam gereken bir bebek vardı. Her saniye endişelenmem gereken...

Jett

Has siktir!

Ona bakarken neden kendimi bu kadar ihanete uğramış gibi hissediyordum?

Onun masumiyetine kandığıma inanamıyordum...

Kahretsin! Fena halde bir şeyleri parçalamaya ihtiyacım vardı!

Ben onun için endişelenirken o... Aslında... Fahişe miydi?

"Jett artık etrafa katil olacakmışsın gibi bakmayı keser misin?" Annie, gözlerini kaçırınca karşımda oturan Adam'a döndüm.

"Ne?"

"Kelly için üzülüyorum. Bayan Rostand için de ancak onu böyle yargılayamazsınız... Boşanmalarının üzerinden iki yıl geçti." Diye fısıldadı. Çok yanlış yerdeydi ama öfkemi fark etmesine şaşırmamıştım. Hayatımda en son ne zaman bu kadar çok sinirlendiğimi hatırlamıyordum.

Adam'ın üzgün yüzüne baktım. O da gayri meşru çocuktu ve ömür boyu annesine edilen hakaretleri dinlemek zorunda kalmıştı. Dolayısıyla şimdi edilen hakaretlerin tamamı ona annesini hatırlatıyor olmalıydı. Ne diyeceğimi düşünürken, Kelly'nin bağırışıyla Adam'ın dikkati benim üzerimden arkasındaki karmaşaya kaydı.

"Oha! O, Annie mi? Niye söylemedin?" diye bağırdı arkasını dönmeden. "Tanrım! Paraya ihtiyacı olduğunu söylemişti. Ben cidden bir orospu çocuğuyum! Ona iş ayarlayabileceğimi söylemiştim ama unuttum..."

Yine o 'paraya ihtiyacım var' hikâyesi miydi? Lanet olsun on yedi yaşındaki birinin neden o kadar çok paraya ihtiyacı olurdu?

Seni ilgilendirmez Jett...

Kelly bir kez daha bağırdığında annem "Onu iyi yetiştirmişsin Christina!" dedi beni süzerek. "Örnek al Jett... Anneni korumalısın o kadınları değil." Devam etmeden önce şarabını içip ufak bir kahkaha attı. "Geçenlerde yine o kadının yanındaydın değil mi? Natalie'nin..."

"Jean kadın ölüyor yeter artık hakkında konuştuğun." Diye mırıldandı büyükannem masanın karşısından.

"Hak ediyor da!"

"Onun adını bir daha anmayacaksın, anlıyor musun?" dedim kendimi tutamayarak. Sesim hırlama gibi çıkıyordu. Annie'ye ne olmuştu?

Lanet olsun bayılacak gibi görünüyordu! Gözlerini sımsıkı kapatmış vücudunda hiç kan kalmamış gibiydi. Kelly'yi parçalara ayırabilirdim, hala bitmemiş miydi söyleyecekleri?

Kendimi oturduğum yerde tutabilmek için yumruklarımı sıktım. Ne olduğu beni hiç ilgilendirmiyordu.

Bir tane garson gelip kolundan sürüklemeye başlamıştı. Kahretsin onu bu halde nasıl dışarıya atabilirlerdi. Kendindeymiş gibi bile görünmüyordu!

Araba çarpabilirdi, yada... Tecavüze uğrayabilirdi...

Endişeyi bastırmaya çalışarak dişlerimi sıktım ama gözümden geçen felaket senaryolarını engelleyememiştim.

Omzumda kayan kolları hissettiğimde gerçek dünyaya geri döndüm. Kırmızı ojeli tırnakların sahibi "Onu ilk gördüğüm anda anlamıştım zaten nasıl biri olduğunu..." diye mırıldadı. Elimle elini omzumdan sertçe ittirdim. "Yeter artık Kelly!"

"Ah tanrım! Hala onu savunuyor olamazsın Jett! O bir fahişe!" diye inledi.

"Hah! Babasının oğlu..." Annemin artık durması gerekiyordu. Adam annemin elindeki şarap bardağını alıp,

"Artık yavaşlamalısınız belki de Bayan Morano..." dedi ve sempatikçe gülümsedi.

"Karışma bana piç..." Buraya kadardı!

"Kes sesini anne artık!" diye bağırdım. Kelly annemin yanına geçmiş sarılıp bir şeyler mırıldanıyordu. Ona baktığımı fark edince; "Ah onu mahvedeceğim Jett! Okuldakiler duyunca kaçacak delik arayacak."

Bu kızı boğmama ramak kalmıştı. Kahretsin Annie şimdi hangi deliğe girmişti acaba? Garson ortalıklarda yoktu. Ayağa kalkmadan önce "Kimseye anlatmayacaksın!" dedim.

"Nedenmiş?" Çünkü ben öyle istiyorum.

"Çünkü babanın başı derde girer. On sekiz yaşından küçük biriyle birlikte olamaz anlıyor musun? Ağızını açarsan baban hapse girer! Ortaklar, anlaşmalar hepsi yok olur. Batarsınız Kelly." Dedim. Aslında büyük ihtimalle o orospu çocuğu kıçını kurtarabilirdi ama Kelly'nin bunu bilmesine gerek yoktu. Sandalyeden kalkınca annem;

"Nereye?" diye sordu. Cevap vermeden masadan kalkıp yürümeye başladım. Adam koşarak bana yetişince "Ona göz kulak ol." Diye homurdanıp hızımı arttırdım. Nereye gittiğimi sormasını istemiyordum zira ben de nereye gittiğimi bilmiyordum. Tek bildiğim Annie'yi bulmak zorunda olduğumdu.

Ama o çoktan birini bulmuş gibiydi...

Kıskançlık her hücremi işgal ederken, açılan asansör kapısını geçince, Annie'ye sarılmış takım elbiseli garsonu boynundan yakalayıp kenara ittim.

"Ne yapıyorsun?" diye bağırdı. Kızarmış gözlerini görünce midemin üzerinde tuhaf bir ağrı hissettim. Sahi ne yapıyordum? Soruyu geçiştirmek için; "Asıl sen yapıyorsun?" diye karşılık verdim onu kolundan yakalayarak.

"Bırak beni!" diye hırladı.

Sadece ben mi dokunamıyordum yani? Öfke ve kıskançlık dilimi ele geçirince bir anda "Doğru, sana dokunabilmek için para vermemiz gerekiyor değil mi önce?" diye hırladım.

Ne söylediğimi anladığımda çok geçti.

Bir anda dudakları küçük o şeklini alıp dondu. Ardından gözlerine dolan yaşlar taşıp yanağından kaymaya başladı.

HAS SİKTİR!

Nasıl bir aptaldım ben?

Y.N.

*Freddy Krueger: Elm sokağı kabusundaki canavar. Filmde çocukları taciz de etmektedir.

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 773 7
🏀 Sayın sen, ben Deva. Deva Çetinceviz. Adımdan da anlayacağın üzere ben kolay lokma biri değilim. Evet, babam beni erkek gibi büyüttü ama öyle olma...
65.3K 3.8K 51
Tuğkan (not delisi) : Aslansın, kaplansın, aşkımsın. Luna Handan : Aşkın mıyım? Tuğkan (not delisi) : Şaka olsun diye.
5K 321 16
Savcı Sevim İpek Karalar & Yüzbaşı Kadir Ateş Akarsu
1.8M 84.6K 46
🇹🇷 Hikaye Başlangıç Tarihi < 20.07.2018 > Hikaye Kurgulanma Tarihi < -.04.2016 > 🇹🇷 'Özel Mermi Timi' Türkiye'nin en iyi askerlerind...