Bir Boncuk Hikayesi

Od BerkinAkdeniz

508K 41.3K 8K

18 yıllık bir hayat hikayesi . Boncuk Ömer'in hikayesi. Více

Bir Boncuk Hikayesi - Prolog
Bir Boncuk Hikayesi - 1. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 2. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 3. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 4. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 5. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 6. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 7. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 8. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 9. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 10. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 11. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 12. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 13. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 14. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 15. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 16. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 17. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 18. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 19. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 20. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 21. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 22. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 23. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 24. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 25. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 26. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 27. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 28. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 30. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 31. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 32. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 33. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 34. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 35. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 36. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 37. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 38. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 39. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 40. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 41. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 42. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 43. Bölüm (Sezon Finali)
Bir Boncuk Hikayesi - 44. Bölüm (Yeni Sezon)
Bir Boncuk Hikayesi - 45. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 46. Bölüm
Bir Bocuk Hikayesi - 47. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 48. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 49. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 50. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 51. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 52. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 53. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 54. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 55. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 56. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 57. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 58. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 59. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 60. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 61. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 62. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 63. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 64. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 65. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 66. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 67. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - Final
Umut

Bir Boncuk Hikayesi - 29. Bölüm

12.3K 872 166
Od BerkinAkdeniz

Dedim demesine ama kendimi hala çok kötü hissediyordum. O yerin bir sahibi vardı ama şu an onun yerinde kokusu çok yabancı biri yatıyordu. Buranın gerçek sahibinin nerde olduğunu bile bilmiyordum.

Derken bi üşüme geldi inceden. Ufaktan Ceyda'yı kaldıracak gibi oldum ama hiç oralı bile olmamıştı. Yanımızda duran pikeyi öncelikle Ceyda'nın bacaklarına sonra da üzerine, kalan az kısmını da kollarımı içeri alacak şekilde kendi üzerime örttüm. Niyetim 1-2 saat bekliyip sonra Ceyda'yı uyandırmaktı güyya ama ben de uyumuştum oracıkta.

Sabah uyandığımda kendimi çekyatta yatar pozisyonda buldum. Üzerim de pikeyle bi güzel örtülmüştü. Şaşırarak kalktım yattığım yerden. Mutfaktan güzel bi koku ve bir de ıslık sesi geliyordu. Mutfaktaki Ceyda'ydı ama ben yine de temkinli adımlarla yaklaştım mutfağa. Benim geldiğimi görünce "ayy" diye sıçradı Ceyda. Üzerinde benim gri tshirtüm ve bana bile büyük gelen, paçası yere sürtmekten yırtılmış lacivert eşofmanım vardı. Kıyafetlerimin içinde kaybolmuştu Ceyda.

- Günaydınnnnn. dedi sevinçle, yaptığı omletle ilgilenirken.

- Günaydın. dedim şaşırarak.

Gülüyordu. Ayıp olmasın diye çok sahte bir gülümsemeyle karşılık verdim. Bi süre mutfak kapısında bekledim Ceyda'ya bakarak. Takılıp kalmıştım öyle.

- Gerek yoktu. dedim.

- Neye gerek yoktu? dedi.

- Kahvaltıya, ben kahvaltı yapmam ki. dedim.

- Sana yaptığımı kim söyledi ki? dedi ciddiyetini bozmadan.

Blöfünü görmüştüm ve "arttırıyorum" dedim içimden.
- İyi o zaman ben çıkıyorum, afiyet olsun sana. dedim.

- Ya tamam dur dur, şundan bi parça ye bari ya, o kadar uğraştım. dedi.

"Noldu lan ibiş, hani bana yapmamıştın" diyen gözlerle baktım Ceyda'ya. Öyle benim fakir kıyafetler içinde, orasını burasını açmadan ve bir de üzerine bana kahvaltı hazırlarken görünce ne yalan söyliyim o an çok masum, çok güzel gelmişti Ceyda gözüme. Aklımda, fikrimde Eylül olmasa Ceyda'nın beni tavlamaya uğraşmasına gerek bile kalmazdı. Hatta belki ben bile yürürdüm ona. Ama Eylül vardı işte. Uzaktaydı ama vardı. Yanımda yoktu ama aklımdaydı. Kafamı iki yana sallayarak az önceki düşünceleri çıkarttım aklımdan.

- Ben bi ekmek alıp geleyim, evde ekmek yok. diyerek üzerimi değiştirmek için odaya girdim.

- Sanki yumurta vardı da. dedi Ceyda.

Söylediğini duymuş ama ne demek istediğini anlamamıştım. Üzerimi değiştirdikten sonra tekrar Ceyda'nın yanına giderken mutfak kapısına asılı beyaz poşeti ve içindeki ekmeği gördüm. Ceyda'nın bakkala çoktan gittiğini o an anlamıştım. Ceyda hala ocaktaki omletle ilgilenirken omzunun üzerinden bana baktı ve "hallettik be olum" dercesine göz kırptı.

- Çayı koyayım bari ben. dedim.

- Koydum ben. dedi.

Normal bi kıza göre bu saydıklarım tabi ki de marifet sayılmazdı, ama Ceyda'dan beklenmeyecek performanslardı bunlar.
- Eee bana yapacak bi şey kalmamış. diyerek oturdum çekyata.

Ceyda önce omleti, sonra çayı ve sonra da dolaptan çıkarttığı zeytin ve peyniri getirdi masaya. Zaten 2-3 parça bi şey olduğu için kalkıp da yardım etmedim hiç. Masamın hazırlanmasını bekledim paşalar gibi. Resmen keyif yapıyordum.

- Hadi gel bakalım. dedi Ceyda.
fFırladım yerimden. Yumurta benim yediğim yumurtalara hiç benzemiyordu. İçinde mantar vardı. Garip garip baharatlar vardı. Fakirin omletiyle zenginin omleti bile farklıydı. Korkarak bi parça aldım ekmekle beraber. Korktuğum kadar değildi, hatta güzeldi bile.

- Nasıl olmuş. dedi heyecanla.

- Ehh işte. dedim.
Birden yüzü düştü Ceyda'nın. Ama trip yapmıyordu, harbiden üzülmüştü.

- Tamam tamam güzel olmuş. dedim uzatmayarak.
Eylül kadar güzel olmasa da gülüvermişti Ceyda.

Öyle böyle derken yaptık kahvaltımızı. Saat 8'e geliyordu. Taksiciler durağa gelmeden önce bir an evvel çıkmalıydık evden, yoksa akşama kadar çıkartamazdım Ceyda'yı bu evden.

Kahvaltı masasını toplamaya çalışan Ceyda'ya kibarca anlattım durumu. Acelemiz var diyerekten toplatmadım masayı, elletmedim bulaşıkları. O giyinirken ben hallederdim buraları.

Ceyda benim odaya üzerini değiştirmeye gitti. Ben masayı topladıktan sonra üzerimi zaten değiştiğim için hiç bi şey yapmadan Ceyda'nın hazırlanmasını bekliyordum. Yine giymişti Ceyda o kısacık elbiseyi. Üzerine de ceketini giydi ve çıktık evden. Binadan çıkarken "Allahım ne olur başta Aysel olmak üzere kimse görmesin" diyordum içimden.

Rüstem Abi her sabah olduğu gibi çardakta oturuyor, çay sigara yapıyor, gazetesini okuyordu. Ben selam bile vermeden arabaya doğru yöneldim yan gözle de Rüstem Abi'yi keserken. Gazetenin üzerinden o da bize baktı yan gözle, ama rahatsız etmemek için çevirmişti bakışlarını hemeden. Rüstem Abi de delikanlı adamdı vesselam.

Arabaya binince bi nebze de olsa rahatlamıştım. Bi de kimse görmeden şu mahalleden bi çıksak tam olacaktı. Durağın sokağından direk ana caddeye inmiştim. Çok şükür hiç bi bok olmadan atlatmıştım. Doğru Yahya Kaptan'ın yolunu tuttum.

Yol boyunca hiç konuşmadık Ceyda'yla. Evin önüne gelince durdum. Ceyda bana baktı. Muhmetelen öpmek için yaklaşıyordu ki,
- Haydi görüşürüz o zaman. dedim.

- Öküz. dedi hafiften sinirli ama aynı zamanda içinde şebeklik gizli bir edayla.

Tam arabadan inecekti ki,
- Teşekkür ederim. dedim.

- Ne için? dedi inmeden.

- Kahvaltı için. dedim.

- Rica ederim. deyip tebessüm ederek indi arabadan Ceyda.

Kıvırta kıvırta yürüyordu binaya doğru. Bir erkeğin o yürürken zaten belirgin olan hatlarına bakmaması, üstelik üzerinde bu elbise varken imkansızdı. Haliyle o an ben de imkansızı başaramamış, küçük bi göz kaçamağından sonra bastım gaza.

Durağa doğru sürdüm arabayı. Bi kaç gündür ablamı baya ihmal etmiştim. Gün içinde uygun bi vakitte ablama gideyim diye geçirdim içimden. Arabayı durağın önüne koyup çardağa geçtim. Mevsim kıştı ama yazdan kalma bir hava vardı. Yalancı kış güneşi pek ısıtmasa da insanın keyfini yerine getiriyordu.

Rüstem Abi'ye selam vererek oturdum yanına.
- Aleykümselam. dedi Rüstem Abi.

Bi süre hiç konuşmasak da bi şeyler sormaya çalıştığı her halinden belliydi. Durumu farketsem de hiç bi şey demeden bekledim. Rüstem Abi tam lafa girecekti ki telefonum çaldı. Telefonu cebimden çıkartıp heyecanla ekrana baktım. Ablam arıyordu.

- Abla hayırdır sabah sabah? diyerek açtım telefonu panikle.

- Dur be Ömer, sakin ol, müsait misin? dedi.

- Evet abla, ne için. dedim.

- Enişteni otogara bırakabilir misin? dedi.

- Hayırdır abla? dedim.

- Gelince anlatırım. dedi.
Sesi normal geldiği için çok da takılmamıştım açıkcası.

- Hadi kaçtım ben abi, bizim enişteyi otogara bırakıcam. diyerek ayaklandım.
Kafasıyla "eyvallah" dedi Rüstem Abi.

Arabaya bindim ve ablamın evine doğru sürdüm. Bahçe kapısının önüne park edip girdim içeri, çaldım kapıyı. Kapıyı ablam açtı.
- Hoşgeldin Ömer. dedi.

- Hoşbulduk abla. diyerek geçtim içeri.

Salona geçerken yatak odasının kapısından gördüm valiz hazırlarken enişteyi.
- Hayırdır enişte, tatile mi? dedim neşeyle.

Cevap vermedi eniştem. Ablam yanaştı yanıma ve kulağıma eğilerek,
- Yengesi vefat etti. dedi ablam üzgün bir ses tonuyla.

Kendisini pek tanımazdım. Belki ablamın nikahında görmüştüm sadece ama üzülmüştüm yine de. Kafamı tekrar içeri uzatarak,
- Başın saolsun enişte, üzüldüm. dedim mahçup mahçup.

- Sağol Ömer, Allah kalanlara ömür versin. dedi.

- Yapabileceğim bi şey var mı enişte? dedim.

- Otogara bıraksan yeter be Ömer, eyvallah. dedi.

- Bırakırım tabi enişte, ne demek. dedim.

Küçük çantasının ağzını kapattı eniştem. Ablamla sımsıkı sarıldılar.

- Pişt, yiğenimi ezeceksiniz be. diye ortamı yumuşatacak bi şaka yapmaya çalıştım ikisini aralayarak.
Gülmemişti ama tebessüm etmişti ikisi de.

Eniştem ablamla vedalaştıktan sonra çıktık evden.
- Enişteyi bırakıp gelicem abla. dedim evden çıkarken.

- İşine bak sen, merak etme beni, çocuk değiliz ya. dedi.
Geçiştirmek için "he he" der gibi bi hareket yaparak arabaya doğru yürüdüm.

Eniştenin çantasını arka koltuğa koyarak arabaya bindik. Doğru otogarın yolunu tuttuk. Evde iyi olan eniştem yol boyunca ağlamıştı neredeyse. O an için pek fazla anlam verememiştim açıkcası.

Otogara gelmiştik. Saat 10'daydı Muğla arabası. Saat 10'a 5 vardı biz bileti aldığımızda. Şans eseri de olsa ucun ucuna yetişmiştik. Bileti kestirdikten sonra direk perona geldik.

Önce vedalaşmak için sarıldık eniştemle. Eniştem otobüse binmeden önce omzumu tutttu. Gözleri sırılsıklamdı ve ağlamaktan kıpkırmızı olmuşlardı. Yengesini bu kadar sevdiğini gerçekten hiç bilmiyordum.

- Ömer. dedi.

- Efendim enişte. dedim.

- Ölen yengem değil. dedi.

- Ne diyon enişte? dedim şaşırarak.

- Babam öldü Ömer. diyerek sarıldı eniştem bana.

Elim ayağım boşalmıştı birden.
- Nasıl ya? diyebildim cevap alamayacağımı bile bile.

Eniştem ablama gerçeği söylediğinde ablamın İzmit'te durmayacağını, kendisiyle birlikte gelmek isteyeceğini ve de geleceğini çok iyi biliyordu. Doktor "yürürken bile dikkat et, sarsıntı gelmez sana. Kendini yormuyorsun, üzmüyorsun " demişti. Eniştem sırf bu yüzden ablama zor da olsa böyle bi yalan söylemek zorunda kalmıştı.

"Helal olsun" dedim içimden. Ben yapamazdım. Eniştemin evdeki hali gibi soğukkanlı kalamazdım. Babasının öldüğünü öğrendiğim enişteme daha sıkı sarıldım moral vermek için bu sefer.

- Ablan sana emanet. dedi otobüse binerken.

- Gözün arkada kalmasın, sizde kalırım sen gelene kadar zaten. dedim.

- Eyvallah. diyerek sırtımı sıvazladı ve bindi otobüse eniştem.

Eniştem eliyle git dese de otobüs hareket edene kadar gitmedim. Saat 10'u geçiyordu ki otobüs hareket etti. Eniştem gittikten sonra ben de üzgün üzgün bindim arabaya. Babasını da çok tanımazdım eniştemin ama üzülmüştüm işte. Babaydı neticede. Eniştemin babasını çok sevdiğini bildiğim için üzülmüştüm bu kadar belki de.

Arabaya bindim. Doğru ablamın yanına gidiyordum. Ablam çakmasın diye kendi kendimi tembihledim pot kırmıyım diye yol boyunca. Hatta modumu değiştirmek, azıcık neşelenmek için radyodan da bi müzik açtım.

Tanıdık bir müzik çalıyordu radyoda. "Leman Sam - Kıyamam Kıyamam Sana" diyordu. Neşelenmek için açtığım şarkının ağzıma sıçması 1 saniye bile sürmemişti. "Vay amk" dedim içimden. Elim kanalı değiştirmek için radyonun düğmesine gitmişti ama değiştiremedim.

"Bir gün anlayacaksın neden sessizce gittiğimi,
Senden vazgeçmek uğruna nasıl bir savaş verdiğimi,
Mevsim kış olur hani, bir yudum güneş bulamazsın,
Sonsuz uçurumlardaki çiçeklere dokunamazsın.
Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden.
Gönlümün yıkıntılarında can çekişiyor umutlarım.
Ellerimde acı var, ellerini tutamam, kıyamam kıyamam sana,
Yollarımda ayaz var, yaklaşma yollarıma, kıyamam kıyamam sana.
Karanlık gecelere ortak edemem seni, kıyamam kıyamam sana......"

İyice dertlenmiştim amk. Bizim kayığa gidip rakıyı patlatasım bile gelmişti bir an. Ablamın yanında olmam gerekmese bu saatte bile gider aklıma geleni yapardım belki de. Neyse ki şarkı bitmişti. Kafamı dağıtmaya çalıştım.

Mahalleye gelmiştim. Ablamın evine doğru sürdüm arabayı. Deminki yerine park edip indim arabadan. Bahçe kapısından girdim içeri. Kapıyı çaldım. Ablam açtı kapıyı. Girdim içeri.

Ablamın da canı sıkkındı.
- Keşke ben de gidebilseydim. dedi.

- Sıkma canını, senin de önemli vazifelerin var biliyorsun. dedim.
"Ne bileyim" der gibi bir hareket yaptı. O günden sonra eniştem gelene kadar ablamda kalacaktım. Aradan geçen süre zarfında eve sadece üzerime kıyafet almak için gidecektim.

Eniştem ablamla telefonda konuşurken ne zaman geleceğini ve nasıl olduğunu sormak için ablamın elinden telefonu alarak dışarı çıktım çaktırmadan. "Zaten hasta olan annesinin eşini kaybedince çok üzüldüğünü, çok kötü olduğunu, 2 gündür hastenede yattığını, annesini bırakamadığını söyledi eniştem. Ablama sebebini söylemeden bu sefer doğruyu söylemişti eniştem. "Annem hasta, bırakıp gelemiyorum" demişti. Hoş ablamın da eniştemi çağırdığı yoktu zaten, sadece merak ediyorlardu eşini. "Ben burdayım enişte, iyiyiz. Sen hiç merak etme" diyerek teselli ediyordum her konuşmamızda enişteyi. Adam ablamı düşünmekten babasının acısını bile yaşayamamıştı doğru dürüst.

Ben de işe gitmiyordum artık, çıkmıyordum taksiye. Günde 1-2 saat günlük harçlık çıkartmaya gidiyordum sadece. Ablam çok ısrar etse de "iş yok bu ara" deyip inanmasa da erteliyordum her seferinde.

Bi kaç kez Aysel geldi. Bi kaç defa Ceyda beni arayıp kendini ordan oraya bıraktırma bahanesi ile beni gördü. Arada Alzaymır Amcayı aldım gittiği evden. Huzurevine bıraktım "15 dakika sonra dönücem" yalanına artık inanmayarak. Cemil Oto'ya gittim 2-3 kez. Emrah'ın Gamze yanında yokken bile parlayan gözlerini gördüm. Onu öyle mutlu görünce ben de mutlu oldum. Ablamla geleceğe dair hayaller kurup durduk. Bebeğe isim düşündük ama henüz bulamamıştık. Sonra bi ara Emrah'la beraber benim askerlik tecil işlerini hallettik. Gamze'yi tekrar balık yemeye götürdük, ama bu sefer o kazıkçı piçe değil başka, daha güzel bi yere gittik. Emrah'a yine bir yudum da olsa salep içirdik sike sike. Bunların tümü yaşanırken Eylül 1 tek mesaj bile atmadı, hiç aramadı. 2 defa ben aradım. Birini meşgule düşürdü, birini hiç açmadı.

Doktorlar enişteme "anneniz kötü, vedalaşmak isteyen akrabaları çağırın" dediği için haliyle eniştem de annesini bırakıp dönememişti geri. Eniştem gideli 2 hafta olmuştu. Eylül de gideli 2 haftayı geçmişti. Çok özlemiştim. Deli gibi özlemiştim. Saçlarının kokusu deli gibi burnumda tütüyordu. Onu bi kerecik görmek için neler vermezdim. O 2 hafta boyunca onu hiç göremedim ama döndüğünde ona anlatabilmek için o yokken yaşadığım, hissettiğim her şeyi yazdım. Hem de en ince ayrıntısına kadar cesurca yazcım. Ceyda'yı, hatta bacaklarını bile saklamadan yazdım.

Cebimdeki para iyice suyunu çekmişti. Bi gün öğlen 1 gibi çıktım taksiye diye evden. Rüstem Abi durumları bildiği için sağolsun öncelik tanımış, uzak mesafe gittiğini bildiği müşterilere direk beni göndermişti hep. Cebim para görmüştü çok şükür. Yine bi müşteriyi bi yere bırakmış durağa dönüyordum ki telefon çaldı. Aysel arıyordu.
- Efendim Aysel. diyerek açtım telefonu.

- Ömer çabuk gel. dedi Aysel panikle.

- Ne oldu? dedim heyecanla.

- Ablan Ömer, ablan... demişti ki Aysel telefonu düşürdüm elimden.

Eve yaklaşık 5 dakikalık mesafedeydim. Ölümüne sürüyordum arabayı. Denk gelen kırmızı ışıklara ana avrat sövüyor, çoğunda da durmuyordum zaten. Neyse ki gelmiştim bir ömür gibi süren yoldan sonra eve. Arabayı yolun ortasına bırakıp fırladım arabadan. Bahçe kapısını uçarak geçtim. Evin kapısı açıktı. Daldım içeri. Karşılaştığım manzarayı görünce şok olmuştum.

Ablam kanlar içinde yerde yatıyordu. Eteği, bacakları ve düştüğü yer kan olmuştu. Çok kan vardı.  O an orda bana aklımı kaybettirecek kadar çok kan vardı. Ablamın rengi bembeyazdı. Ablamı yerden kaldırmaya çalışırken Aysel ile göz göze geldik bir an. Kafasını iki yana sallayarak "çok geç Ömer" diyen gözlerler bana bakıyordu Aysel...

***

Okurken büyük keyif aldığım yorumlarınızı esirgememeniz ümidiyle.

12.06.2017 Pazartesi akşamı yeni bölümde görüşmek üzere.

Sevgiler... ☺️✋🏻

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

34.9K 64 16
Bir kadın bunu yazabilir mi? Evet yazar , hemde erkeklerden daha iyi yazar. Konuya gelince , hikayen sıradışı, çok dehşet ve aşırı tahrik ediciydi. İ...
19.9M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
2.7M 143K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
50.8K 3.4K 32
"Evimiz ne kadar şenlendi sen gelince fark ettin mi?" "Bence sen bu romantiklik işini biraz abartıyorsun. Bu ev zaten şen olacak kadar güzel bir ail...