Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"

"Ben senin yuvanım."

156K 4.5K 737
By gulusunusevsinler


Müziği kapı çaldığında açın. Okurken ne dediğimi anlayacaksınız.

Cumartesi olduğu ve saat neredeyse 7'ye geldiği halde Tolga eve gelmemişti. Artık kendimi tutamayacağımı anlayıp kış bahçesinden salona geçtim,
"Havva? Kızlar? Telefonumu gören var mı?"
Mutfaktan önlüğüyle Nihal çıktı,
"Yemek masasının üzerindeydi efendim."
"Teşekkür ederim." Deyip salondaki masaya yöneldim, telefonumu aldım. Bahçeye çıkıp Tolga'yı aradım.
"Sevgilim?" Sesi son derece neşeli geliyordu. Bununla birlikte arkadan garip sesler de geliyordu.
"Neredesin hayatım seni bekliyoruz?"
"Şile'deyim bir saate anca gelirim şimdi yola çıkıyorum."
"Tamam canım." Deyip telefonu kapattım. Yanında kimlerin olduğunu bilmediğim için zorlamadım, gelince Şile'lerde ne yaptığını bir güzel anlattırırdım.
Telefonu çardağın masasına bırakıp bahçede oynayan çocuklarımı izlemeye devam ettim.

--------

Garaj kapısının açılma sesini duyunca başımı elimdeki dergiden kaldırdım.
Tolga gelmişti.
Çocuklar"Babaaaa" diye çığlık çığlığa koşarak ona sarılırken ben yavaş yavaş gidiyordum yanına.
"Hoşgeldin hayatım." Dedim, yanağına bir öpücük konduracağım sırada yüzümü ekşiterek geri çekildim.
"Ay Tolga ne kokusu bu?!"
Sırıttı, minivan'ın bagajının kapısını açtı, kapının açılmasıyla dört küçük koyunun bahçeye dalması bir oldu.
Resmen yerimden sıçradım.
"Ayy! Bunlar ne?!"
"Tanıştırayım hayatım, koyun."

---------

Çocukların üçü birden bahçede koyun kovalıyorlardı. Evin etrafında sayısız tur atmışlardı. Ayrıca koyunlar çocuklardan kaçıp kurtuldukları saniyelik boşluklarda çiçeklerimi yiyorlardı.
Çardakta oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, kollarımı göğsümde bağlamış ağzım aralanmış bir şekilde bakıyordum. Gülmekle ağlamak arasındaydım. Çocukların kendilerinden büyük koyunları kovalayışlarına mı güleyim, ortancalarımın koyunlara yem olmasına mı ağlayayım..

Ben bu ikilemi yaşarken bahçeye elinde saçlarını kuruttuğu baş havlusu, altında diz altı eşofmanıyla Tolga giriş yaptı. Çocuklara bakıp otuziki diş gülerek yanıma geldi, karşıma oturdu.
"Senin kuzuların benim koyunlarla çok iyi anlaştı."
Göz devirdim.
"Ortancalarımın suçu ne?"
Sırıttı.
"Dördüncüsü senin."
"Benim de mi var?!"
"Evet. Kabul et koyunlara sarılmak istiyorsun."
"Hayır istemiyorum."
"Yalancı."
Gözlerimi kaçırdım.
O sırada önümüzden önce tombiş ötesi yumuduk bir koyun, hemen ardından da yay kafalı tütü etekli kızım geçti. Arkasından aynen şöyle bağırıyordu;
"Ditmeeee! Boyucam şeni sen yünikoynsun!"

---------

Yatakta her zamanki gibi göğsüne yaslanmış, uzanmıştım. Saçlarımla oynuyordu.
"Bunları nasıl keseceksin bayramda? Başta Selin seni öldürür, kendi koyununun periler ülkesinden kaçtığı için boynuzunu kaybeden bir unicorn olduğuna inanıyor. Cengiz ve Ahmet ise çoktan onları at olarak kullanmaya başladılar. Cengiz'inkinin adı karakurşun Ahmet'inkinin adı rüzgardelen. İki günde resmen bağlandılar onlara. Başına büyük bela açtın."
Gülümsedi,
"Seninkinin adı ne?"
"Neyin?"
"Koyununun."
"Adı yok."
İnanmadığını belli eden bir ifade takındı.
"Söyle hadi."
"Yumuduk.." dedim masum masum.
Bir kahkaha attı.
"Yumuduk ne be?!"
"Sanki yumuşak diyecekken hayvana sarılasım gelmiş de kelimeyi sallayıp atmışım gibi. Yumuduk."
"Sanırım en zor ayrılan sen olacaksın."
"Yumuduk'u aramıza yatırmamı istemiyorsan dalga geçmeyi bırak."

---------

Günlerdir çocuklar kafayı yemiş gibilerdi. Koyunlarını otlatıyor, çıkardıkları sesleri taklit ediyor, onlarla oyun oynuyorlardı. Benim koyunum mu? Ben de besliyordum işte.. Bir iki kez sarılmış da olabilirim..

---------

Tolga ve çocuklar bahçede koyun kovalarken ben de odamda güzel bir duşun ardından geceliklerimi giymiş, pencerenin önündeki berjerlerimde dergi okuyordum.
Yarım saat geçti geçmedi, Tolga hayvanlara acımış olacak ki çocukları odalarına yatmaya götürdü, hepsini yatırıp yanıma geldi.
"Ayrılık öncesi son kez mi oynadılar?" Diye mırıldandım.
Başıyla onayladı,
"Koyunlarının onları beklemek için yarın cennete gideceğini biliyorlar. Peki sen, Yumuduk'la vedalaştın mı?"
Omuz silktim, ama içim acımıştı.
"Hayır."
"Gel hadi."
"Ne gel hadi?"
"Onunla vedalaş."
"Hayır ben vedalardan nefret ederim boşver."
Çoktan elimi tutmuş beni bahçeye sürüklüyordu..

--------

Elimi Yumuduk'un tüylerinin arasında gezdirip mırıldandım,
"Çok tontişsin. Tüm çiçeklerimi yedin ama yine de kızmadım. Ağzını yüzünü yerim senin şapşal!"
Ellerimi hayvanın yanaklarına koymuş konuşuyordum.
Tolga ise kahkahalar atmakla meşguldü.
"Seni bize getiren arkadaki buzağıya teşekkür ediyorum. Çok sevdim ben seni."
"Buzağı kim?"
"Burada senden başka buzağı mı var Tolga?"

---------

Bayram namazı olduğu için birkaç saat sonra uyanmıştım. Önce Tolga'yı kaldırdım,
"Sevgilimm" dedim bir elimle sakallarını okşarken.
"Hmmm" diye mırıldandı,
"Bayram namazına gideceksin kalk hadi aşkım."
Gözleri kapalı bir şekilde doğruldu, dudaklarıma hızlıca bir öpücük bırakıp banyoya yöneldi. Ben de sırıta sırıta oğlanları uyandırmaya gittim..

--------

Evimizin erkekleri namaza gidince biz de kızımla hazırlanmaya başladık. Kahvaltıyı Tolga'nın dedesinde yapacaktık. Annemleri bile davet etmişti adamcağız. Bayram harika neşeli geçeceğe benziyordu.
İlk Selin'in bayramlıklarını giydirdim. Bordo etekleri volanlı kolsuz bir elbiseydi onunki. Belinden altın rengi incecik bir kemer geçiyordu. Ayağına bordo babetlerini giydi, saçlarını balık sırtı ördüm. Sıra bana gelince hanfendi beni itekleyerek giyinme odama yönlendirdi. Ben bilmiyorum sanki cadının amacını. Ruj sürecek yine. Makyaj masamın pufuna allem edip kallem edip tırmanarak oturdu, eline bir allık fırçası kapıp konuşmaya başladı,
"Anna bence bu bayyam ben babamlan takım olim sen abimleylen ol!"
Aa? Fikir hiç fena değildi yalnız.
"Seni parmak prenses nerden buldun bu fikri?"
Göz devirdi.
"Pamak piyemşeş deyiyim!"
Sırıttım,
"İyi bakalım gel ilk babanın kıyafetini ayarlayalım.

--------

Tolga'ya bordo bir ceket-pantolon takımı seçmiş, içine siyah bir gömlek ayarlamıştım. Bu yaz sıcağında ceketi kesin çıkarır atardı çünkü.
Oğullarım ise bu bayram lacivert giyeceklerdi. Cengiz'e lacivert pantolon ve üzerine lacivert zemin üzerine çok ufak beyaz puanları olan bir gömlek ayarlamıştım. Paçalarını kıvırıp gömleğin kollarını katlayıp bir de saat taktı mı.. Ay!
Ahmet'ime ise yine lacivert bir pantolon, camel renk bir gömlek ayarlamıştım. Cengiz'in gömleğini o hiç sevmemiş, kendine de almama izin vermemişti.

Tekrardan kendi odama geçip giyinmeye başladım.
Lacivert, piliseli, şifon, bilek boy bir pantolon etek giydim, üstüne askılı, şifon beyaz kısa bir bluz giydim. Bluzun göğüs hizasının altına kadar ikinci bir katı vardı. İnsanda salsa falan yapma isteği uyandırıyordu.
Ayağıma kan kırmızısı nubuk stilettolar geçirdim bu sefer. Çanta olarak da yine kan kırmızısı, kapitoneli, zincirli bir Chanel tercih ettim.
Cildime pek makyaj yapmadım, yaz aylarında cilt makyajını sevmediğim için.. Gözlerimi ortaya çıkaracak bir göz makyajı yaptım. Ruj da sürmeyecektim. Tam yerimden kalkacağım sırada içeri Tolga girdi, merdivenlerden inip yanıma geldi, bir ıslık çaldı. Gülümseyerek yerimden kalkıp yanına gittim, elleri hemen belimi buldu.
"Ne bu güzellik..?" Dedi, eğilip boynuma bir öpücük bıraktı.
"Bayram ya.." diye mırıldandım. Beklemediğim anda gelen öpücük aklımı dağıtmıştı..
"Bayram diye gözlere bayram ettirmek zorunda mısın?"
"Normal zamanda da gözlere bayram ettirmiyor muyum?" Dedim tek kaşımı kaldırarak.
Gülümseyerek başını geriye attı,
"Ettiriyorsun.."

---------

Salonda çocukları izliyordum. İçeri Tolga geldi, o da takımını giymiş, saatini takmıştı. Nasıl mükemmel, nasıl heybetli görünüyordu.. Etkisinden çıkabilmek için derin bir nefes aldım. Yanıma geldi kollarını uzattı, tek tek ilikledim. Boynunu işaret edince gülümseyip yaka düğmelerini iliklemeye başladım.
"Ne parfüm sıktın? Harika kokuyorsun." Dedim, ikinci düğmeye geçerken.
"Her zamankini sıktım. Bence sen beni özledin." Dedi imalı imalı, ellerini belime doladı.
"Ne özleyeceğim seni be?!" Dedim ters ters, sırıttı. Kollarından kurtulmaya çalıştım, izin vermedi.
"Tolga geç kalıyoruz oyun yapmanın hiç vakti değil.."
"Tamam, bir öp çıkalım." Dedi yanağını işaret ederek.
Göz devirip ellerimi yanaklarına yerleştirip dudaklarına bir öpücük bıraktım, dudaklarımız ayrılmadan gülümsedi, mırıldandı.
"Özlemişsin."
"Özlemedim." Dedim alnımı alnından ayırmadan, sırıtarak.
"Bu konuyu akşam tekrar masaya yatıracağız."
"Masaya olduğuna emin misin?" dedim, belimdeki ellerini sıklaştırdı.
"Sen nerede istersen."
Kaşlarımı çatıp bacağına stilettomla güzel bir tekme geçirdim. Fırsattan istifade elinden kurtulup çocuklara yöneldim, Selin'i kucağıma aldım. Söylenmeye devam ediyordum;
"Bayram bayram dinden imandan olacaksın. İki öpücük verdik konuyu nerelere çektin. Senin yüzünden taşlaşacağız."
"Sen taşlaşacağın kadar taşlaşmışsın zaten."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp çıkışa yöneldim.

--------

"Dede! Biliyon mu benim koyunumun adı karakurşun!" Dedi Cengiz, kendi koyununu göstererek.
Babam sırıttı.
"Oğlum sizin ikinizin de midillileri var onlara at isimleri verin koyuna öyle isim mi verilir?"
Ahmet itiraz etti;
"Koyun deme dede! O bi savaşçı at!"

---------

Masada hep beraber oturmuş, kahvaltı yapıyorduk. Tolga Selin'i besliyor, ben sağıma soluma sıpalarımı almış, yemek yiyorlar mı diye takip ediyordum.
Tolga'nın dedesi konuştu;
"Helin? Kızım bu Selin fıstığı aynı sana benziyor."
"Öyle mi dede? Tolga hep kendisine benzediğini söyleyip beni kızdırıyor."
"Eşeğe bak, o seni kızdırmayı sevdiğinden yapıyordur. Kaşı gözü aynı sen bu kızın!"
Tolga'ya yapmacık bir kızgın bakış atıp oğullarımla ilgilenmeye devam ettim.

--------

Kahvaltı sonrası el öpme faslına geçilmişti. Dede 'önce küçükler' diyerek Selin'den başlamış, sırayla Esila, Ahmet, Cengiz, Ben, Özkan, Vural, Tuğba,Tolga,Ahmet,Soner..
Sonra bizim veletler sırayla babamın annemin ve dadımın elini öptüler, oradan Murat Dayı, Firdevs Yenge derken sıra amcalara gelmişti. Bizimkilerin girdikleri havayı görmeniz lazım.
Uzun bir kanepeye sırayla Soner, Ahmet, Tolga, Vural, Özkan oturdular.
Selin başı çekti yine. Cilveleriyle en iyi parayı topluyordu sıpa.
Tüm çocuklar sırayla babalarının, amcalarının elini öpünce sıra Tuğba ve bana geçti bu sefer. Annem, babam, dadım ve Tolga'nın anne babası kadar değer verdiği Murat Dayı'nın Firdevs Yenge'nin ellerini öptüm. Tuğba da kayınvalidesinin ve kayınpederinin elini öptü tabii.
Sonra Tolga kalktı, ceketinin düğmesini ilikleyip babamın koltuğunun önüne geldi, onun, annemin, babamın,dadımın, dayısının, yengesinin ellerini öptü.
Tolga'nın aile kavramına ve geleneklere olan büyük bağlılığına hayrandım. Bu konularda asla taviz vermiyordu. Çocuklarımızı da bu bilinçle yetiştiriyordu.
Ahmet'in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Anne bak zengin oldum!" Elindeki deste deste paraları sallıyordu.
"Oo yakışıklım köşeyi döndün ne yapacaksın paranla?"
"Köpek alcam!"
Şimdi bu velede burada itiraz edersem oturur küserdi o yüzden evde girsin tribine dedim hiçbir şey demedim.

---------

Salonda oturmuş muhabbet ediyorduk. Tolga'nın eli kucağımdaki elimin üstündeydi. Çocuklar bahçede oynuyorlardı. Konu eski bayramlara gelince dadım atıldı,
"Helin? Sen Tolga'nın elini öptün mü?"
"Hıa?" Gibi bir nida çıktı ağzımdan.
"Şaşıracak bir şey yok, eşinin elini öpmen gerekir."
Tolga da şaşkındı bu sefer.
"Neden ki?" Dedim, hala el eleydik.
Dadım konuştu;
"Birinin elinin üstünü öpmek, saygı gösterdiğin, o kişinin karşısında egonu bir kenara bıraktığın anlamına gelir. Elini alnına değirmek ise 'Başımın üstünde yerin var.' demektir."
Gülümsedim, Tolga'nın zaten elimde olan elini ona bakarak dudaklarıma götürdüm, sonra alnıma değdirdim.
Gülümseyip aynı şekilde elimi kendine çekti dudaklarına götürdü,  uzunca bir öpücük bırakıp alnına götürdü,
"Her zaman başımın üstünde yerin var." Dedi gözlerimin içine bakarak.
Gülümsedim.

----------

Saat 5'e doğru tüm erkekler kurban kesim yerine gittiler. Cengiz ve Ahmet'i de götürdüler. Normalde kesinlikle göndermiyordum ama Vural yanıma gelip çocukların kesinlikle kan görmesine izin vermeyeceğini söyledi, anca öyle izin verdim.
Tolga'ya göre küçük yaştan itibaren bunu benimsemelilerdi. Kurbanı benimsemelerini reddetmiyordum, reddetsem koyunlarından ayrılmalarına izin vermezdim bir kere. Ama çok küçüktüler, olumsuz etkilenmelerinden korkuyordum.

Erkekler gidince biz de oturup bahçede kadın kadına kahve faslına geçtik.

---------

Kurban etleri gelince herkes evlerine dağıldı, Tolga kendi kestiklerinin neredeyse hepsini bağışlamıştı, sadece bir koyunun etini getirmişti eve. Bu arada ben sadece dört koyun kestiğini sanıyordum ama rakam çok daha fazlaymış meğer.
Etleri mutfağa taşıdı, çocukların üstlerini değiştirip bahçeye çıkmalarına izin verdim. Ben de kendi üstüme bir kot şort, bir de v yaka haki rengi bir tişört geçirdim, saçlarımı tepede topuz yapıp alt kata indim. Ben çocuklarla ilgilenirken Tolga üstünü değişip mutfağa inmişti çoktan. Siyah v yaka bir tişört, camel kanvas bir şort giymiş, etlerle uğraşıyordu.
Yanına gidip merakla sordum,
"Et mi ayıklıyorsun bana mı öyle geliyor?"
Sırıttı,
"Sen mi yapmak istersin?"
"Ben asla yapamam ki.."
Gülümsedi. O konuşurken ben de tezgahta boş olan bir kısma oturdum.
"Biliyorum. Ben yapacağım merak etme, dedem zamanında Ahmet'i, Soner'i, abimi ve beni her kurban böyle çalıştırırdı. Çalışmak zorunluydu. Ama karşılığında tüm bayram topladığın harçlığın iki katını ödül olarak verirdi."
"Ooo dedeye bak ben bile yaparmışım."
Sırıttı, nasıl harika oluyordu gülümseyince. Şöyle bir baktım da, üstüne tam oturan hatta biraz dar gelen tişörtü, o kaslı kollar, elde bıçak, saç sakal desen jön gibi. Biscolata erkekleri halt yemişti yanında.
"Çok yakışıklısın." Dedim dürüstçe.
"Ha?"
"Çok yakışıklısın dedim."
"Açıkça iltifat etmezsin sen böyle."
"Edesim geldi." Dedim omuz silkerek.
Elindeki bıçağı bıraktı, önüme geldi,
"O ellerinle bana dokunursan seni bıçaklarım."
Cevap vermedi, iyice yaklaştı.
"Tolga bak çekil yeni yıkandım et kokacağım. Çek elini Tolga ya!"
Ellerini tezgahın iki yanına koydu,
"Kıpırdarsan bu ellerimle saçlarına dokunurum."
Yerimde durdum, heykel gibi dondum resmen.
"Allah'ım bir iltifat başıma ne işler açtı!"
Dedim tavana bakarak.
Çenemde hissettiğim öpücükle irkildim.
Ona baktığımda gülüyordu. Sadece ağzıyla değil, gözleri bile gülüyordu.
Aşk böyle bir şeydi sanırım. Sevdiğine bakınca gözlerin gülüyordu.
Gülümsedim, ellerimi ensesinde birleştirdim, yine büyük bir dürüstlükle konuştum;
"Bana bakınca gözlerinin içi gülüyor." Dedim memnuniyet ve özgüvenle.
İlk bir afalladı, sonra konuştu;
"Sana bakınca gözlerimin içi gülüyor, kokunu duyunca kendimi kaybediyorum. Sesini duyunca etraftaki hiçbir şeyi duymaz oluyorum.." Yanağını yanağıma değdirip oradan ayrılmadan devam etti; sakalları yanağımı gıdıklıyor, sesi tüylerimi ürpertiyordu.
"Sana dokununca bu dünyadan tamamen soyutlanıyorum.Sen varken hiçbir şeye ihtiyacım yok. Sen benim yuvamsın."
Kalakalmıştım öylece. Geri çekildi, bıçağı tekrar eline aldı, hiçbir şey olmamış gibi etlerle ilgilenmeye başladı.
Gözlerim dolmuştu. Ne güzel sözdü o öyle.

---------

Bayramın ikinci günüydü ve bu sefer tüm gençler bizim evde kahvaltıdaydı. Müthiş eğlenceli bir ortam vardı.
Pelin'i de çağırmıştım. Babam biraz mırın kırın edince Tolga'yı gönderip aldırmıştım. Vural Pelin'e bakmaktan yemek yiyemiyordu. Aylardır çıktıkları halde nasıl böyle heyecanlı olduklarını anlamak çok zordu. Tolga bile kabullenmişti bu ilişkiyi. Bu konudaki emeğimi hiç küçümsetmem adama gecelerce dil döktüm.
Ben herkese yiyeceklerin servisini yaparken Tuğba da çayları koyuyordu.
Ona yardım için mutfağa geçerken kapı çaldı, deliğe hiç bakma ihtiyacı hissetmeden açtım.
Ama karşımda göreceğim kişiyi bilsem böyle rahatça açar mıydım, bilmiyorum..
Fatih kendinden emin ama ricacı bir tavırla konuştu;
"Abimle bayramlaşabilir miyim?"
Arkadan Tolga'nın sesi geldi;
"Kimmiş yavrum?"
Kapıyı biraz daha aralayıp Tolga'nın görmesine izin verdim.
Saliselik bir duraksamanın ardından konuştu;
"Helin içeri git."
Gitmedim. Kardeşine bir şey yapmasından korkuyordum.
"Helin git!" Diye bağırdı, yine gitmedim.
"Ahmet! Helin'i al buradan!" Diye kükredi. Ahmet Abi yanımda belirdi.
Kulağıma eğildi.
"Hadi abicim. Söz ben duracağım yanında. Ona bir şey yapmayacak."
Deyip beni salona yönlendirdi, gürültüye diğer erkekler de gelmişlerdi.
Vural beni bir sandalyeye oturtup girişe gitti. Tolga avazı çıktığı kadar bağırdığı için rahatça duyuyordum konuşulanları.
"Gelme dedim Fatih! Gelme!"
"Sen benim abimsin! Ben senin çocuklarının amcasıyım!"
Özkan bir küfür savurdu.
Tolga bağırdı;
"Sen benim kardeşim falan değilsin. Fazıl şerefsizi de babam değildi! Sen benim karımı kaçıran adamsın!"
"Ve oğlunu kurtaran!"
"Kes sesini Fatih! Cengiz'i kurtarmanın teşekkürünü aldın, ne istiyorsun?!"
"Ben teşekkür falan istemiyorum. Yeğenimi kurtarmak benim de görevim!"
"Hala yeğenim diyor!" Diye kükredi Tolga.
"Ben senin kadar şanslı değildim! Bir aileye doğmadım. Tek ailem annemdi, onu da şerefsiz Fazıl katletti! Ben de Fazıl'ın oğlu değilim Tolga! Ama senin kardeşinim!"
Tolga tam ağzını açtığı sırada girişe yetişmiş, kalabalığı yarıp yanına varmıştım. Kolunu kavradım, gözlerini yaşlı gözlerime dikti, konuştum;
"O da yaralı.." diyebildim sadece.
Son derece sertti çehresi. Kaskatıydı.
"Ona güvenmem." Dedi.
"O zaman bizim yakınımızda iken hep yanında durursun? Başına adam dikersin? Güvenmek zorunda değilsin."
"Olmaz." Dedi.
Soner konuştu,
"Tolga, Cengiz de bunu isterdi.."

---------

Sonrası kabus gibiydi. Tolga her şeyi dağıtmış, kırmış dökmüş, ortalığı yıkmıştı. Fatih'le diğerleri ilgilenirken ben korka korka peşinden gittim.
Odaya girdim, yerdeki cam kırıkları, nevresimler, mobilyalar..
Açık olan banyo kapısını görünce o günü hatırladım.
Abisinin intihar etmediğini öğrendiği günü. Odasının banyosundaydık..
İçeri girdiğimde yine aynı şekilde yüzü kapalıydı. Koşarak yanına gittim, tam karşısına, yaklaşabildiğim kadar yaklaşıp oturdum.
Başını kaldırdı, gözlerini gözlerime dikti, her şeye hazırlıklıydım. Bağırmasına, çağırmasına.. Ömru travmalarla geçmiş bir insanın her şeyi böyle içine atması tehlikeydi zaten.
Bağırmadı.
"Helin." Dedi, devamını getirmedi.
Ellerimi sakallarının arasına yerleştirdim.
"Hiçbir şeyi içinde tutma.. Bağır, çağır, ağla.. Sonuna kadar burada bekleyeceğim." Hıçkırıklarımın arasından zar zor konuşuyordum.
Beni kucağına çekip yüzünü boynuma sakladı.
"Abimi özledim Helin."
Saçlarının arasına yerleştirdim elimi.
"O da seni özlüyor."
"Korkuyorum.. Sana.. Size bir şey yapmasından.. "
"Sen bizimlesin.. Yapamaz. O da abisini özlüyor. Yapmaz.."
Belimdeki ellerini sıklaştırdı.
"Annem onun annesi yüzünden öldü belki de.."
"Ama annen de onu kabul etmeni isterdi.. Senin bir ailen var, onun yok.."
Omzumu ıslatan göz yaşları göğsümü acıtıyordu. Onu üzen her şey beni bin kat üzüyordu.
"Kalbim ağrıyor Helin." Dedi boğuk sesiyle. Devam etti;
"O seni kaçırdı. Sana aşık.." Kollarını iyice sıktı. Saçlarından elimi çekmedim.
"Bana aşık değil.. Annesini kaybettikten sonra hayatında hissettiği boşluğu başka bir kadının sevgisiyle doldurabileceğine inandı. O bir sevgili arayışında değil.. Annesini arıyor.."
Başını kaldırdı, gözlerini gözlerime dikti, başparmaklarımla gözlerinin altını sildim, saçlarını geriye ittim,
"Ağla sevgilim." Dudaklarına bir öpücük bıraktım, geri çekilmeme izin vermedi,
Konuşurken dudakları dudaklarıma değiyordu. Elleri yanaklarımdaydı.
"Beni bırakma."
"Öyle bir şey yapmam.."
Dudakları tekrar dudaklarımı buldu. Bedeni büyümüş, kalbi çocuk kalmıştı. Hayat sırayla birçok acı vermişti sevdiğime. Şimdi dudaklarımdan aldığı öpücük ne ihtirastan, ne aşktan, ne özlemdendi. Bu öpücük teselli içindi, güç içindi.
Dudakları boynumu buldu, çenemi hafifçe yukarı kaldırıp başımı hafifçe yana yatırdım.
"Sen benim yuvamsın.." diye mırıldandı.
Ellerinden tutup ayağa kalkmasını sağladım, burada durursa o korkunç günü hatırlardı.
Hala dudakları boynumdaydı. Ayaklarımıza batan cam kırıklarını umursamadan yatağa çektim onu. Kolları iki yanımdaydı. Ellerimi omuzlarına yerleştirip mırıldandım,
"Ben senin yuvanım. Seni bırakmam. Sen beni bırakmadığın sürece bana kimse bir şey yapamaz. Ben senin yuvanım, seni, aileni, diri ve birlikte tutarım. Ben senin yuvanım sevdiğim, sırlarını duvarlarımın arasında saklarım. Benimleyken ağla, bağır, çağır, kır, dök, tüm duygularını dışa vur. Buna bir tek ben katlanırım."

Continue Reading

You'll Also Like

Hırsız By Zeliha Eren

Historical Fiction

996K 7.5K 3
1800'lerin İngiltere'sinde asi, güçlü ama kalacak yeri olmayan bir kızın, İngiltere'nin en çapkın, en sevilen ve en tasasız Marki'si ile karşılaşması...
1.1M 9.6K 7
"Buradayım." dedi Giray fısıltıyla ardından Çağlanın gözündeki bezi yavaşça aşağı çekti. Bez Çağlanın boynuna düştüğünde Çağla, karanlığa alışan gözl...
1.5M 86.9K 43
Merhaba! Ben Azra, Azra Karakaya. Şu an ipek çarşaflar arasında, adını bile hatırlamadığım bir adamın koynunda sereserpe yatıyorum. Çıplağım ve biraz...
113K 2.6K 51
Ne demişler, "Peşinden gidecek cesaretiniz varsa eğer bütün hayaller gerçek olabilir." Benim cesaretim vardı. Hem de fazlasıyla... ..... Aynı dünyay...