"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."

201K 7.2K 351
                                    

"Yalvarırım bırakma beni.." Dedim.

"Senin yerin, benim yanım."

Aradan geçen 3 günün ardından, yine buz gibi bir Oslo sabahına uyanıyorduk..
Yataktan kalkıp, ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim.
Hızlıca bir duş alıp, odaya geçtim. Tolga'yı giyindikten sonra uyandırayım, diye düşündüm. Zaten günlerdir bir sürü evrak işiyle uğraşıyordu. O yoğunluğun içinde onu rahatsız edip sıkıcı sorular sormak istememiştim. Genelde o bilgisayar veya telefon başındayken ben de otelin kuaförüne, spasına, masaj salonlarına ve havuzuna gitmiş, vakit geçirmiştim.
Annemlerin gitmesiyle başlamıştı bu büyük yoğunluk.
Yemekleri bile odaya söylüyordum, işleri aksamasın diye..
Ama artık biraz dinlenmesi gerekiyordu..

Dolaptan dar, koyu renk kotumu ve düz v yaka bir tişörtü aldım, giydim. Askıdan Tolga'nın zoruyla geçen gün havaalanı dönüşü aldığımız; kalın, yakası gri kürklü, kısa kırmızı montu aldım. (İçten içe bu monta bayıldığımı söylemeliyim..)
Saçlarımı tepede atkuyruğu yapıp ayağıma diz altında biten lacivert yağmur çizmelerini geçirdim.
Hafif bir göz makyajı da yapıp, yatağın kenarına oturdum, Tolga'yı dürttüm.
"Tolga.."
"Hııı.."
"Saat 11, kalk yürüyüşe çıkalım."
"11 mi?!"
Diye yerinden sıçradı. Yatakta oturur hale gelip komodinin üzerinden telefonunu aldı, birini aradı.
"Neredesiniz?"
"Neden?"
"Tamam, gelince haber verin."
Şaşkın şaşkın bakıyordum yüzüne. Bu halim ona komik gelmiş olacak ki, gülümseyip yanağımdan makas aldı.
"Yürüyüş?" Dedim sırıtarak.
Başıyla onaylayıp yataktan kalktı, dolaptan birkaç parça giysi alıp banyoya geçti.
Çıktığında üzerinde siyah bir kot, siyah v yaka bir kazak vardı. O da dolaptan benim montumun erkek versiyonu olanı aldı. Onun montunun farkı gri olmasıydı. Neymiş efendim örkök odom kormozo mo göyormoş..

Otelden çıkıp yürümeye başladık. Geldiğimizden beri annemleri havaalanına bırakmamız ve bazı yemekler dışında çıkmamıştık otelden.
Bir elimi alıp kendi montunun cebine koymuştu yine.
"Tolga?"
"Hı?"
"Şu telefonu bırak artık."
Bir an duraksadı.
Dedim Helin sen öldün, şimdi elinin tersiyle patlatıcak bir Osmanlı şamarını görücen gününü. Bu ara dilim uzadı benim zaten. Ben artık korkudan dadımın küçükken öğrettiği duaları okuyacakken, telefonu cebine attı, sağ kolunu omzuma atıp iyice sarılarak yürümeye devam etti.
"Ne oldu, kıskandın mı?"
"Kıskanmamı gerektirecek bir şey mi var?? Yoksa günlerdir bi' kadınla mı konuşuyosun sen?!!"
Bir kahkaha patlattı.
"Lafı nasıl oraya çevirebildin?"
"Çevirmedim."
Kollarımı göğsümde bağladım.
"Çok mızmızsın." Dedi.
"Diyene bak.." Diye homurdandım.
Birkaç dakika hiç konuşmadık, sonra sessizliği o bozdu;
"Bir kadınla konuştuğum yok. Seninle doğru düzgün muhabbet bile edemedik günlerdir zaten. Trip atma bana."
Ayy kıyamam..
"Kadın değil yani?"
Ters bir bakış attı.
"Tamam. Affettim."
"Lütfettin." Deyip sırıtmaya başladı.

"Niye 3 gündür bu kadar yoğunsun?"
"Bugün misafirlerimiz gelecek.."
"Misafir?"
"Ortaklarımız demeliyim sanırım.."
"Ortak?"
Gülümseyerek bana döndü.
"Bir hukuk firması kuruyoruz."
"Ama henüz.."
"Evet, mezun olmak için 1.5 senem var, ama bu bir şirket yönetemeyeceğim anlamına gelmiyor."
Zekasına her seferinde hayran kalıyordum.
"Peki ortakların kimler?"
"Ahmet, Özkan, Soner ve Vural."
Saçma saçma baktım suratına,
"Tanımıyorum." Dedim komik bir ifadeyle.
"Tanıma zaten." Kıskanç.
"Ahmet şu meşhur Ahmet mi?"
"Evet."
"Sana büyük bir borcu falan mı var, her işini yapıyor?"
"Öyle değil pek, anlatmamı ister misin?"
Başımı salladım.
"Ahmet, dedemin evlatlık oğlu. Annem ve dayım evlenince dedem o koca evde yalnız kalmıştı, tesadüfen Ahmet'le karşılaştı, ve yanına aldı.
Ahmet abimle yaşıttı, beraber büyüdüler diyebilirim sana.
Yurt dışında hukuk okurken abimin ölüm haberini alınca Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Tahsilini de Türkiye'de tamamladı. Ahmet Cengiz'e, en az benim kadar düşkündü."
"Peki neden sana Tolga Bey, siz.. Gibi hitap ediyor?"
"Kendi tercihi. Ailenin bir üyesi olmadığını, sadece bu aileyle yaşayan birisi olduğunu savundu hep. Cengiz'e böyle hitap etmezdi ama dedeme, dayıma, anneme ve bana, hep böyleydi."
"Peki diğerleri?"
"Özkan, Soner ve Vural mı?"
Başımı salladım.
"Özkan ve Vural'ı gördün aslında, çıkmaya başlamadan önce Emirgan'da karşılaştığımızda yanımdaydılar."
Tabi ya, hatırladım. Ama Özkan, okulda da gelmemiş miydi yanıma? Hani şu tokalaşmayıp terslediğim çocuk..
Aferin Helin. Tolga'ya bundan bahsetme..
"Bilmem ki, ben sana odaklanmıştım." Dedim gülümseyerek.
Sırıttı.
"Özkan ve Vural son sınıf, bitecek yakında okulları. Çocukluk arkadaşlarım."
Sebepsiz bir şekilde şaşırdım başta, aslında şaşılacak bir şey yoktu, her insan gibi Tolga da bir çocukluk geçirmişti.
"Soner?"
"Kuzenim. Annemle dayım kavgalıydı ama Soner bizimle çok yakındı, bu yüzden hiç kopmadık. Okulu biteli 4 yıl falan oluyor sanırım, iyi bir avukattır."
"Bunların hepsi şimdi, Cengiz'in katilini bulmak için mi işlerini okullarını bıraktı?"
"Yani. Bir şirketin hissedarı oluyorlar, o da var tabi .."
"Herkes bir şirket kurabilir."
"Şirket kurmak maliyetli bir şey, o kadar paranın ziyan olması ihtimali var."
Mantıklıydı yine..

Yarı'm #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin