"Gidiyoruz Buradan."

244K 8.4K 523
                                    

"Bu demek oluyor ki, sıra bize geliyor."

Cümlesini bitirdiğinde, devam eden hıçkırıklarımın, söylediklerinden korktuğumdan olduğunu sandığı açıktı.
Varsın öyle düşünsün, benim tek derdim Tolga'nın bu kadar çok darbeye rağmen nasıl ayakta kalacağıydı..

Tolga bana göre, bir çınar ağacı gibiydi. Haşmetli, devrilmez, yıkılmaz. Hala da öyle..
Ama korkuyorum, isterse yüz yıllık çınar ağacı olsun, bu kadar çok balta vurulursa gövdesine, yıkılmaz mı?

"Helin, sakinleş, hadi."

Ve şu şefkatli ses tonu. Annesini kaybettiğini az önce öğrenen bu adam, hala benim derdimde.
Düşünüyorum bazen,
Bu adamı hak edebilecek ne yaptım ki ben?

Kendimi biraz daha toparladım, çantamdan bir ıslak mendil çıkarıp yüzümü sildim, akan makyajımı olduğu kadar düzelttim.

"Nereye gidiyoruz?"
"Seni eve bırakıyorum, büyük ihtimal ailen taziyeye gelcektir, onlarla gel. Ben de eve geçeceğim."
"Tamam."

Evin kapısında durduğumuzda ben yine uygun söz bulamamanın verdiği acizliği yaşıyordum.
Gözleri, kaskatı kesilmiş çenesine meydan okurcasına şefkatle bakıyordu bana.
"Birkaç saate görüşürüz, tamam mı? Sakin olmanı istiyorum, mantıklı davranmamız gerekiyor."
Başımla onayladım, tam arabadan iniyordum ki;
"A bu arada.."
Ona döndüm tekrar.
Cebinden çıkardığı bir kartı bana uzattı. Elime alınca bunun yeni bir hat olduğunu anladım.
"Ötekini at, bunu tak. Bu numarayı da baban, annen ve Pelin dışında kimseye verme. Hizmetçiler bile bilmesin."
Başımla onayladım. Bu güçlü haline hayran kalıyor, bir yandan da içten içe üzülüyordum..
Elimi tuttu, sıktı.
"Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim Helin."
Gözlerimde zaten hazır bekleyen yaşlar usulca akmaya başladı.
Boştaki eliyle hemen sildi onları.
"Hadi." Dedi, devam etti;
"Akşam görüşeceğiz.."
Başımla onayladım. Yavaşça indim arabadan.
Eve girdim, kimseyle konuşmadan odama çıktım, yüzümdeki dağılmış makyajı tamamen yok ettim, ağladığımın anlaşılmaması gerekiyordu.
Sonra, annemin odasına gittim, kapıyı tıklattım.
"Anne, benim."
İçeriden gelen hızlı adım seslerini işittim, biraz sonra da kilidin sesini.
Kapı açılınca içeri girdim, öylece duruyordum.
"Duydun mu?" Dedim.
"Cemiyete bomba gibi düştü."
"Anne? Nasıl bir bataklık bu böyle?"
"Kurt'lar sofrası kızım. Kelimenin tam anlamıyla, 'Kurt'lar sofrası.."
"Neler biliyorsun olayla ilgili?"
"Sabah odasında bulmuşlar diye biliyorum, bir de.."
"Bir de ne?"
"İntiharmış, diyorlar."

Bedenim bu kadar şoku üst üste kaldıramıyordu, dizlerimin uyuştuğunu hissettim, odadaki kadife koltuğa oturdum hemen, annem de önümde dizlerinin üstüne oturdu;
"Bu yüzden, o aileye bulaşmanı istemiyordum, gizemliler. Gizemli oldukları kadar, tehlikeliler.."
Yine hıçkırıklara boğulmuştum.
"Elimde değildi ki anne.. Ne yapabilirdim? Onu böyle çok sevmeyi ben seçmedim.."
"Biliyorum Helin, elinde olan hiçbir şey yoktu, sevmeye de devam edeceksin, biliyorum. Birbirinizden vaz geçmeyeceksiniz, biliyorum. Ama korkuyorum kızım, bu bataklıkta boğulmandan, çok korkuyorum."
"Bataklığın dışından, Tolga'nın boğulmasını izleyecek halim yok ki.. Bir şekilde bağlandım ben ona.. Ya ikimiz de kurtulacağız, ya da.."
Sözümü kesmişti, ayağa kalktı, ileri geri yürümeye başladı..
"İkiniz de kurtulacaksınız."
"Kurtulacaksınız.." Diye tekrar etti..

"Hazırlan hadi, yarım saate çıkarız, cenaze evine gitmemiz şart."
Başımla onayladım. Hızlıca odama geçtim, siyah, şifon kumaştan, uzun kollu, düz uzun bir elbise giydim, altına siyah stiletto, üstüne siyah şifon bir şal. Saçlarımı salık bırakmıştım, şalın altından çıkıyorlardı bir şekilde. Siyah gözlükleri öylesine geçirdim gözüme, cemiyet kuralları..

Yarı'm #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin