Eva;
Sabah gözlerim şişi insin diye sabah namazından sonra soğuk göz maskesiyle oturuyordum. İşe yaramıştı. Birazda göz makyajının yardımıyla hiçbir şey olmamış gibi olacaktı. Dün Adam'ın saçma hareketleri iyice sinirlerimi bozmuştu. Henri karşı koltukta oturmuş kitap okuyordu.
''Bu yıl üniversite okumaya karar verdim.'' dediğinde gözümdeki maskeyi kaldırıp ona baktım. Liseden sonra iki yıl ara vermişti eğitimine.
''Fikir nereden çıktı?'' diye sordum. Kitabından bakışlarını ayırmadan cevap verdi.
''Kendi yaşıtlarımın olduğu bir ortama girmek istiyorum artık. Nasa da çalışmak istiyorum.'' dediğinde omuz silktim.
''Kendi yaşıtlarınla takılma fikrini sevdim.'' dedim ve eski pozisyonuma geri döndüm. Maskemi indirdim.
''Nasa fikri kötü mü?''
''Önce kendi gezegenimiz sonra evren, anlayışına sahibim ama çalışmak istediğin alana karışmak bana düşmez.'' dedim sakince doğruydu. İnsanlar mutlu olacakları alanlarda çalışmalıydı. Para veya torpil olduğu için başka yerlerde çalışmak gerekmiyordu. Bu yüzden Türkiye'ye dönmek istemiyordum. Ben mutlu olacağım bir meslek okumuştum. İşsiz kalamazdım, kendi saygınlığımı kendim kazanmalıydım. Ben gördüğüm haksızlıklara susamazdım.
''Bana burs verecek misin?'' bu sorusuyla maskemi çıkarıp oturur pozisyona geldim. Henri kitabından bakışını ayırmış bana bakıyordu.
''Hangi Üniversite?''
''Güney Carolina Üniversitesi.''
''Önce kabul edil sonra gel konuşalım. Hem bu soruyu bana sorma Greenwood vakfı ile ilgilenen büyükannene iletmen lazım.''
''Sen arkamda olursan kimseyle uğraşmam gerekmez.'' Dediğinde sırıttım. Çünkü bu cümleyi kurmak benim için onurdu.
''Kendi emeğin ile kazandığın saygınlığın yoksa hiçsindir Henri. Günün sonunda senin orada olmanı sağlayan kişi olmadığında orada olmanında anlamı yok çünkü hiçsin.'' durup tepkisini ölçtüm. Anlayışlı bir ifadesi vardı. ''Sen hak kazan istediğin üniversitede okumaya Greenwood vakfından burs almana gerek yok. Baban var annen var.''
''Boş ver onlarla uğraşmaktansa büyükanneme söylerim.'' derken kitabını kapatıp ayağa kalktı ve elimdeki maskeyi aldı. ''Biraz makyajla istediğin görüntüye kavuşursun.'' dedikten sonra odadan çıktı. Derin bir nefes aldım. Hazırlanmaya başlamalıydım. Mezuniyet işlerini halletmem gerekiyordu, şartlarımı sağlayıp sağlamadığımı öğrenmeliydim. İlişik kesme işlerini öğrenmeliydim. Gidecektim. Yeni ufuklara yelken açacaktım. Okyanuslar ötesine geçecektim.
-
Melisa ve Hira bana doğru yaklaşırken endişeli halleri vardı. Gülümsedim. İkisini de öptüm.
''Seni çok merak ettik.'' Melisa saçlarını geriye itti. Sanki suratındaki endişeli hali daha iyi görmemi istiyordu. Hira ise koluma girmeyi tercih etti. Sessizdi.
''David'in yanına gittim. O götürdü, dün onunlaydım. Sonra beni evine götürdü. Bende geri gelmedim.'' Dünü hatırlamaya çalışıp saçmaladım.
''İyi yapmışsın tek başına gelmedin, keşke haber verseydin.'' dedi Melisa ve üzgünce omuz silkmekle yetindim. Bir süre sessizlik oluştu. O sırada Melisa Hira'ya kaş göz işareti yapıyordu. Yan gözle Hira'ya bakınca o da aynısını yapıyordu.
''Ne oldu? Kaşlarınızdan anlamıyorum.'' dedim. İkisi de bakışlarını başka yere çevirdiler. Kimse birbirine bakmıyordu şimdi. ''Söyleyecek misiniz yoksa başkasından mı öğreneyim?'' yine söylemediler. Hira'yı kolumdan çıkardım. ''Ben başkasından öğrenirim.'' gitmek için hamle yaptığımda beni durdurdular.
''Eva, aslında öğrenmesen daha iyi olur.''
''Gidiyorum, başkasından öğrenmeye Melisa! Hira!'' dediğimde Hira derin bir nefes aldı. Günah benden gitti der gibi Melisa'ya bakıp bana döndü.
''Yeni bir dedikodu var...'' sustu. Tepkimi merak ediyordu. Tepki vermedim. ifadesizce ona bakıyordum. Hira devam etti cümlesine. ''Adam herkese Becca ile ayrıldıklarını, seninle sevgili olduğunu, Becca'nın kıskandığı için bunları uydurduğunu söylemiş.''
''Peki.'' dediğimde iki arkadaşımda şaşkınlıktan kaşları havaya kalktı. ''İzninizle küçük bir işim var.''
''Eva...'' bana doğru hamle yaptıklarında onları durdurdum.
''Lütfen, bu işe bulaşmayın. Beni baştan haberdar ettiğiniz için teşekkür ederim.'' onlara fırsat vermeden arkamı dönüp yürümeye başladım. Telefonu çıkarıp Adam'ın telefonunu bulup tuşladım. İkinci çalışında açıldı.
''Alo.''
''Ben Eva. Konuşabilir miyiz?'' dediğimde suratı gözümün önüne geldi. Sinsi ve zafer kazanmış sırıtışını takındığına emindim. Kafamı sallayıp görüntüyü zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım.
''Tabi ki ben geleyim hemen neredesin?''
''Dersliklerin girişindeki park alanındayım. Hemen kafenin giriş yerinde olan.'' dediğimde beklemeden telefonu kapattım. İnsanların bakışları arasında parkta bir banka oturdum. Dün ki gibi tüm bakışlar nefret oluşturmuyordu. Bazıları şefkat bazıları anlayış bazıları ifadesiz bakıyordu. Birkaç kişi başıyla selam vermişti. Gülümseyerek geri selam verdim. Esen havada Adam'ı beklemeye başladım. Arabasını yolda gördüğümde ayağa kalktım. Yola yaklaştım. Derslik girişinin önündeki park etme yerlerine park edip arabadan inerken güneş gözlüklerini taktı. Dışarıdan gören biri ne kadar yakışıklı olduğunu düşünürdü. Günümüzün hastalığı buydu, dışı iyiyse gerisi önemli değildi. Birazda kırsın döksün, saygısız olsun, konuşmasın, özgürlüğünü elinden alsın kötü çocuk olsun yeter. Çok iyi bir şeymiş gibi insanlar kötü huylara eğiliyordu. Bu üzücüydü. İnsanları ırk, din, dil, cinsiyet diye ayrıştırdıkları yetmiyormuş gibi şimdi insanlığı kötüleştiriyorlardı.
''Eva?'' Adam'ın sesiyle olduğum yerde irkildim. Onun bu kadar yakınıma geldiğini fark etmemiştim. Bir adım geri çekildim.
''Adam!'' dedim. Ona karşılık verdim. Gözlüğünün arkasındaki bakışları net göremiyordum. Yarı aynalı bir camı vardı gözlüğünün konuşmak için ağzını açtığında ben önce davrandım. ''Hayır, konuşma. Fazladan iletişime geçmek istemiyorum seninle, sonuçta yeni dedikodunun açıklaması olamaz değil mi? Sevgilim (!), ses tonuma dikkat. Sevgilim (!) İnanamıyorum sana Adam. Sen ve ben. Rusya ve Amerika'nın barış imzalamasından daha zor. Bak ne güzel açıkladım. Peki sen açıklayabilir misin yağtığını?''
''Açıklamama gerek yok Eva. Bana şans verene kadar böyle, şimdi kimse sana yaklaşamaz. Okulda herkes senin benimle olduğunu düşünüyor. Sevgilim, ses tonuma dikkat. Sevgilim.'' dediğinde sinirle dişlerimi sıktım. Ben dalga geçerek söylediğim sözcüğü o resmen aşk ile içi dolu dolu söylemişti.
''Birde alay ediyorsun! Çıldıracağım! Yettin anlamıyorsun. Senin benim kalbimde yerin yok.'' dediğimde aniden bana sarıldı. Bunu beklemiyordum. Donup kaldım. Nefes dahi alamıyordum, olduğum yerde kalmıştım. Kurtulmak için hamlede yapamıyordum. Adam'ın kalp atışlarını duyabiliyordum. Hızlı mı atıyordu? Heyecanlı mıydı? Onun kıyafeti benim başörtüm olmasına rağmen sıcaklığı geliyordu. Belkide benim sıcaklığımı hissediyordum. Nefes almıyordum ve kalbim adrenalin salgılıyordu. Şoka girmek şuan en kötü şeydi. Adam geri çekilip bana baktı.
''Eva?'' dediğinde hızlı hızlı nefes almaya başladım. Ciğerlerim isyan ede ede havayı sömürüyordu. ''Eva, iyi misin?'' sorusuyla ona baktım. Gözümde tüm nefretimi ona gönderdiğimi düşünüyordum. O an duygularımı ve mimiklerimi tam kontrol edemiyordum. Bir adım aramızı açtık.
''Saygısız! Saygısız! Saygısız!'' Bağırmamla etrafımızdaki insanlar bize baktı hiçbirini umursamadım. ''Ben bunu boşuna mı takıyorum?'' başımdaki örtüyü gösterdim. ''İslamı bilmiyorsun anlarım, sonuçta insan inanmadığı dinin ayrıntılarını bilmez ama kadına saygında mı yok! Yeter ya yeter! Elini veren kolunu kaptırıyor. Sana sesimi çıkarmadım ve sende iyice sapıttın. Adam insan kendinde eksik olanı ararmış, sen şuan inancını arıyorsun inanmak veya inanmamak senin tercihin arafta kalmak berbat bir taraf seçmeye çalışıyorsun ama ben o kısmı geçtim. Ben şimdi insanlığımı arıyorum. Sende bu raddeye geldiğinde beni ara söz o zaman sana fırsat vereceğim. İnan bana o raddeye gelmek için önünde çok uzun bir yol var.'' dedim ve gitmek için hamle yaptığımda durdurdu. Bu seferde kolumdan tutmuştu.
''Ne yapsam olmuyor. Ne istediğini anlamıyorum. Sanki benimle olmamak için bahane arıyorsun. Bu bana acı veriyor, Eva.'' derken gözlerimin içine bakıyordu. Gözlüğünü kafasının üzerinde sabitlemişti. Kafamı olumsuz anlamda salladım.
''Bahane uydurmuyorum, sen sadece sabır ve saygıya sahip değilsin. Fazla bir şey değil söylerken ama icraatta çok büyük şeyler. Adam kendin beni uzaklaştırmak için her şeyi yapıyorsun.'' kolumu kurtarmak için hamle yaptım ama bırakmadı. Daha çok çırpındım. daha fazla sıktı.
''Gitmene izin vermicem. Ne kadar acı çektiğimi dinlemeden olmaz.'' sertçe kolumu çektim. Kurtulamadım. Söyledikleri ve söyleyecekleri umurumda değildi. Ona bir adım yaklaşıp ayağına tüm gücümle vurdum. O bacağındaki acıyla kolumu bıraktığında hiç düşünmeden koşarak yola atladım. Bu ise Adam'dan daha büyük bir soruna yol açmıştı. Önce lastiklerin asfaltta durmak için çıkardığı ince sesi duydum. Sese döndüğümde üzerime gelen arabanın sürücü koltuğundaki kadının panikle arabayı durdurmaya çalıştığını gördüm. İşe yaramamıştı. Araba bedenime çarptığımda onunla bir süre sürüklendiğimi hatırlıyordum. Büyük bir camdan içeri girerken vücudumda daha farklı acılar hissediyordum. En son tavandaki ışıkları görüyordum. Bedenimdeki acı zihnimi ele geçirirken son hatırladığım tavandaki ışıklardı.
Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz.