Turunculu.

By Undominel

377K 16.9K 4.6K

Hayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi. Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği... More

Duyuru-
1.Bölüm ✴ Turunculu.
2.Bölüm ✴ Turuncu.
3.Bölüm ✴ Tarık Aras.
4.Bölüm ✴ İnci Sultan.
5.Bölüm ✴ Hasta.
6.Bölüm ✴ Sevgililik Rolü.
7.Bölüm ✴ Korku.
8.Bölüm ✴ AVM.
9.Bölüm ✴ Balo.
10.Bölüm ✴ Doğum günü.
11.Bölüm ✴ Ulaş Güler.
12.Bölüm ✴ Yağmur.
13.Bölüm ✴ Öfke.
14.Bölüm ✴ (1) Mesaj.
15. Bölüm ✴ Pia.
16.Bölüm ✴ Kavga.
17.Bölüm ✴ Kesik.
18.Bölüm ✴ Fal.
19.Bölüm ✴ Çadır.
20.Bölüm ✴ 28 Kasım.
Kesit
21.Bölüm ✴ Peri kızı.
22.Bölüm ✴ Morg.
23. Bölüm ✴ Aşktanbul.
24.Bölüm ✴ Yoğun Bakım.
25.Bölüm ✴ Geri dönüş.
26.Bölüm ✴ Yabancılar.
27.Bölüm ✴ Bir gerçek.
28.Bölüm ✴ Pijama partisi.
Mektup.
29.Bölüm ✴ İlk Kar.
30. Bölüm ✴ Bozuntu.
31.Bölüm ✴ Acı ve gerçekler.
32.Bölüm -Hatırla...
33.Bölüm ''Ege.''
34.Bölüm - Ritüel.
35.Bölüm - Mektup...
36.Bölüm - Ninni.
37.Bölüm Alkol...
38.Bölüm - Bir Umut
39 ve 40.Bölüm- Ruh
41.Bölüm. -
42.43.Bölüm- Ölüm.
*
44.Bölüm Ninni
45.Bölüm -Çiçek tacı
46.Bölüm -Tuzlu kahve.
48.Bölüm- Düğün.
49.Bölüm-Final.
Finalden sonra ne Oldu?
Yıl dönümü...
Turunculu. Özel Etkinlik Part-I.

47.Bölüm -Kına Gecesi.

2.9K 157 31
By Undominel


Bu bölümdeki Tuğçe ve Özlem karakteri, gerçek hayattan alıntıdır.

Saydığım bu iki karakter, aslında sizler gibi bir Aşkokur fakat her anımda yanımda olan Aşkokurlardır.

Turunculu'nun başlarında onlara bir sözüm vardı ve şuan tuttum. 

Onları, istedikleri karakterlerle tanıştırmış bulundum.

Sevgili: Tuğçe Varol 

Sevgili: Özlem Barutçu.


Geri sayım, son iki...

Bölüm: 47

Geçen hafta yapılan gelinlik alışverişinden sonra, kına alışverişi için kollar çoktan sıvanmıştı. Kayra, daha dün ben asla bindallı giymem diye ağlarken, bugün bindallık alışverişinden yeni dönüyorduk ve tabii ki kına organizasyonunda giyilecek kıyafetleri de özel olarak kendimize almışken...

''Şimdi!'' dedi Bora, elini sertçe masaya vurdu. Hemen ardından vurduğu eline yavaşça üfledi. ''Acıdı, acıdı.'' diyerek.

Kollarımı göğsümde birleştirip, başımı Tarık'ın göğsüne yasladım ve gözlerimi, masanın başında dikilen Bora'ya çevirdim. Kına organizasyonunu o ayarlıyordu. Kimlerin geleceğini, nasıl bir ortam olacağını, hangi kıyafetlerin giyileceğine kadarda o ayarlamıştı.

''Evet, herkes sergileyeceği tavrı, hareketlerini ezberledi mi?''

Tek kaşımı kaldırıp sessizliğin hüküm sürdüğü masaya baktım.

''Ezberlendi mi dedim!'' Bora, sert bir şekilde masaya elini vurdu. Fakat bu sefer eline üflememişti.

''Elbette.'' dedi Ece, sonda ki e harfini uzatırken tırnaklarını törpülüyordu. ''Hepimiz hazırız-''

''Kendi adına konuş.'' Ece'nin cümlesini yarıda kesen sesin geldiği yöne baktım. Tam olarak bizim yaptığımız hareket gibi, Harun'un kaslı göğsüne yaslanmış siyah saçlarını okşattırıyor ve etrafa garip bir aura yayıyordu: Asya Düzel...

''Aptal.'' dedim kısık bir sesle ve Tarık'ın göğsünden başımı çektim.

''Anlamadım canım, bir şey mi söylemek istedin?'' diyordu Ece, pembe uçlu törpüsünü masaya sertçe bırakıp ayağa kalkarken. ''Hayırdır?''

''Ece...'' dedim kısık bir sesle ve koltuğuna işaret ettim. ''Haydi otur, tatsızlık çıkmasın şimdi Kayra gelecek zaten.''

''Azra'ya dua et.'' dedi ve yavaşça yerine kuruldu. Törpüsünü sertçe eline alırken, keskin bakışlarıyla halen daha Asya'yı süzüyordu.

''Kavganız bittiyse hanımlar, devam ediyorum?'' Bora iki elini beline yaslamış, aptal aptal suratlarımıza bakıyordu. Başımla onay verdikten sonra, tekrar başımı Tarık'ın göğsüne yasladım. Bora konuşmasına devam etti.

''Azra Güler, pudra pembesi.'' 

Elimi kaldırdım. ''Bende.''

Bora, hepimizin giyinmekte zorunlu olduğu elbiselerinin renklerini açıklıyordu böylece aramızda bir kargaşa veya kıyamet olmayacaktı.

''Mürdüm rengi, Ece Uras.'' Masadaki bakışlar Ece'ye çevrilmişti. Ece hiç tepki vermeden, tırnaklarını törpülemekle meşguldü. Bora, elindeki kalemi sertçe Ece'nin kafasına fırlattı.

''H-hey ne oluyor!'' diyerek yerinden sıçradı Ece. ''Ne atıyorsun, seni geri zekalı!''

''Dersini dinle!'' diye kükredi Bora. ''Masal anlatmıyoruz burada.'' Haklıydı. Hemde dibine kadar.

''Aşktanbul, Turuncu.'' Aşktanbul elini havaya kaldırdı. ''Bende.''

''Meltem kırmızı ve Asya da...''

''Siyah.'' diye tamamladı Asya, başıyla kendi söylediğini onaylarken.

''Siyah mı?'' dedi Ece suratını ekşitirken. Tekrarladı Asya, ''Evet, siyah!''

Ece, elindeki törpüsüyle kıytırık bir kahkaha attıktan sonra, bakışlarını Bora'ya çevirdi. ''Birileri taziye yaptığımızı filan zannediyor galiba.''

Kaşlarımı çattım, her an tartışma çıkabilirdi. Bunu engellemek için solumda duran Harun'un omzuna yavaşça dokundum. Omzunun arkasından bana doğru baktığı sırada, gözlerimle vermek istediğim mesajı anlamış olacak ki ''Kesin sesinizi.'' diyerek ikisini de ikaz etti.

Zaten o dakikadan itibaren masadaki tüm sesler kesildi.

Bora ikinci bir planı anlatmaya başlamıştı. ''Organizasyon.''

''Salonu daha önce görmüş olmalısınız. Uzunca duran bir mor kadife koltuk bulunmakta. Herkes, partnerinin karşısına gelecek şekilde sırayla oturacak. Sağ baştan, Tarık.''

Tarık, yavaşça elini kaldırırken gülümsedi ve kulağıma bir iki cümle fısıldadı. ''Senin partnerin olmak, olağanüstü bir şey olsa gerek.''

Kulağımı gıdıklayan nefesi, ensemi kapatıp otuz iki diş sırıtmamı sağlamıştı.

''Hemen yanına ben geliyorum. Benim yanıma Tunç, Semih, Harun ve damadımız...'' Dediği sırada Ege, Kayra'yla el ele tutuşmuş bir vaziyette koşar adımlarla içeriye girdi.

''Ve damat Ege!'' diye bağırarak.

Hepimizin gözleri, kapıdaki çiftlere çevrilmişti bir an. Daha önce bu kadar yakıştıklarını belirtmiş miydim? Ege, Kayra'yı kırılgan bir nesneymiş gibi hafifçe belinden tutup, havaya kaldırdı ve bir süre havada öpüştüler. Hemen ardından Kayra'yı yere indirdi ve masaya doğru yürümeye başladılar. ''Kayra'nın damadı Ege.'' diye eklemeyi de ihmal etmemişti Ege.

Masada kopan ufak alkış seslerinden sonra, Kayra ve Ege hızlıca yerlerine geçti. Kayra, hemen dibime Ege ise Kayra'nın karşısına bulunan koltuğa geçmişti. Gözler tekrar Bora'ya çevrilirken bu işten acayip sıkılmaya başladığımı fark ettim.

''Partnerlerimiz sağ baştan:

''Tarık Aras- Azra Güler.

Bora Kes- Ece Uras.

Tunç Günay- Aşktanbul Atar.

Semih Çamev- Meltem Kopmaz.

Harun Şah- Asya Düzel.

Ege Soylu- Kayra Yalnız.'' Elindeki kağıdı masaya usulca bıraktı. ''Anlaşılmayan bir kısım var mı?''

Hepimiz başımızı hayır anlamında salladıktan sonra, ''Güzel toplantı bitmiştir dağılın.'' deyip masadan ayrılmıştı Bora. Hepimiz bir hışımla ayağa kalkarken, sıkıcı alanı çoktan terk etmiştik.

❆ ❆ ❆

Saat gece on ikiyi geçtiği sıralarda hepimiz evlerimize dağılmıştık. Malum, yarın özel bir gündü. Yarın, ''09.02.2018'' idi. Yani, Kayra'nın kına gecesiydi.

Mağazadan aldığım pudra pembesi elbiseyi dolabıma yerleştirdikten hemen sonra, aynadaki silik görüntüme göz attım. Göz altlarım çökmüştü. Dudaklarım morarmış, tenim ise bembeyaz kesilmişti. Son günlerde artan baş dönmelerim ve baş ağrılarım şiddetini sürdürürken bundan kimseye bahsetmemiştim. Derin bir problemim olamazdı, öyle değil mi?

Üzerimdeki ekru rengi gömleğin kollarını dirseklerime kadar sıyırdım ve saçlarımı, ellerimle arkaya yatırdım. Yatağımın üzerine yavaşça oturduktan sonra bedenimi yumuşak yatağa yaslayıp bir süre tavana bakakaldım.

Ayakta olduğum sürece, her şeyi neredeyse çift görüyor ve altımdaki zeminin oynadığını hissediyordum. Her gece aynı baş ağrısı ve göğüs sıkışmasıyla uyanıyor, defalarca hap içip yatıyordum. Peki, böyle nereye kadar gidecekti?

Yüzleşmek istemediğim gerçekleri, beynim suratıma çarpar gibiydi bu gece. Batuhan Işılmaz travmasından sonra, neredeyse günlerim psikiyatristlerde geçmişti. Kendimi toplamam için ilaçlara ihtiyacımın olduğunu düşünen bir sürü doktor, bir koli ilaç yazıp göndermişlerdi.

Halbuki benim ilaçlara değil, anneme ihtiyacım vardı.

Cebimde duran telefonu çıkartıp rehbere girdim. ''Anne.'' diye kaydettiğim numarayı aramak için tıklayacağım sırada, ellerimin müthiş bir şiddetle titrediğini hissettim.

Şaşkın bir surat ifadesiyle yerimde doğrultuktan hemen sonra, ayağa kalktım ve koridora doğru ilerlemeye başladım.

Yürüdüğüm zemin, bir ipin üzerinde yürüyormuşum gibi bir o yana bir bu yana sallanıyor ve etraf gittikçe bulanıklaşıyordu. Telefon, elimden gürültüyle parke zemine düştü. Titreyen ellerime göz gezdirdim. Bana ne oluyordu?

Sakin ol Azra, sakin sakin diyerek kendimi telkin etmeye başladım. Böyle durumlarda sakin olmalı ve kendimi yatıştırmalıydım. Alt tarafı panik atak filan geçiriyordum. Başka ne tür bir açıklaması olabilirdi ki?

Telefonun zeminde titrediğini hissettim. Bulanık ekranda görebildiğim son yazı, ''Tarık.'' olmuştu. Hemen ardından bedenimdeki hakimiyeti kaybettim. Ellerimin titremesi durmuştu fakat artık hiçbir şey hissedemiyordum. Görebildiğim tek şey yere doğru yaklaştığımdı, sonra ise koskoca bir karanlık.

❆ ❆ ❆

Uyandığımda, başımda minik bir ağrı vardı. Ellerimden destek alıp yere kalkarken, boğazıma kadar gelen öksürük kriziyle sarsıldı bedenim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, kim bilir kaç defa öksürdüm bilmiyordum ama yerde gördüğüm kurumuş kan, dikkatimi çekmişti.

Elimi kurumuş kana gezdirdiğim sırada, parmağım direk başıma gitmişti. Tahmin ettiğim gibi. Başımı yere sertçe vurduğum için, büyük ihtimalle başım kanamıştı.

Telefonu yerden alıp ayağa kalkarken, bir an sendeledim ve duvara tutundum. Yanağım duvara değdikçe soğuğun beni kendime getirdiğini, biraz da olsa sakinleştirip iyileştirebildiğini hissettim.

Hızlı adımlarla merdivenlerden inip mutfağa ilerledim. Tansiyonum düşmüş ve bayılmış olabilirdim. Bir kaç gündür düzenli beslenemiyordum ve düzenli beslenemediğim sürece, bunlar olağan şeylerdi.

Pencereden dışarıya baktığımda, havanın hala karanlık olduğunu fark ettim. Acaba kaç saattir yerde baygın yatıyordum?

Telefonun saatine ufak bir göz gezdirdiğim sırada, saatin 04:30 olduğunu fark ettim. Tamı tamına dört saattir baygın yatıyordum.

Ellerimin titremesi geçtiği için şükrederken, kahvaltılıkları çıkartıp masaya bıraktım. Başım fena halde sızlıyordu ve bunun için ağrı kesici almam gerekecekti.

Gecenin dört buçuğunda kendime güzel bir omlet yaptım. Bol maydonozlu salatamı da önüme bıraktıktan hemen sonra, ekmeklikten çavdar ekmeklerini aldım ve kahvaltımı adam akıllı yapmaya başladım.

Bu sırada da telefonumu inceliyordum...

Tarık'dan üç cevapsız arama vardı. Bu saatte arasam endişelenir miydi? Peki, neden açmadın derse ne diyecektim? ''Uyuyakaldım.'' diyeceksin dedi içimde ki küçük Azra. ''Saçma bir bayılma meselesiyle ortalığı ayağa kaldırmanın alemi yok.''

İçimdeki Azra'ya ilk defa hak veriyordum. Ufacık şeyler için, insanları telaşlandırmaya lüzum yoktu.

Kahvaltımı, güzelce yaptıktan sonra, kendime sert bir kahve yapıp odama çıktım. Kahvemi içtikten sonra da bedenimi yastığa bırakıp uykuya daldım.

❆ ❆ ❆

Sabah kalktığımda, her şey bir anda olmuştu. Aşktanbul ve Ece başımda dikilmiş, hazırlanmam için kuaför tutmuşlardı. Kuaför eve gelip hepimizle tek tek ilgilendikten hemen sonra kıyafetlerimizi giyinip, kınanın yapılacağı yere yol almıştık. Tarık ve biz tek başımıza gidiyorken diğerleri iki üç arabaya bölünerek gidiyorlardı.

Hava soğuk olduğu için, üzerimde bulunan paltoya sıkıca sarılmıştım. Tarık'ın arabasının içi sıcacıktı ve üşümem imkansızdı. Fakat garip bir şekilde üşüdüğümü hissediyordum.

''Peri kızı?'' Tarık'ın kadife gibi sesi, içimi ısıtmaya yetmişti bile.

''Bugün pek bir keyifsizsin?'' Başımı pencerenin kenarına yaslarken gülümsedim. 

''Bir problem yok sadece, biraz fazla üşüyorum...''

''Bu havada sadece tülden oluşan bir elbise giyen herkes üşür, Azra.'' Çarpık bir şekilde gülümsedi. ''Ben de giysem, bende üşürdüm.''

Söylediği cümlelere tepki vermeden yolu seyrederken, gözlerini üzerimde hissettim.

''Sende başka bir şey var.'' Başımı hayır anlamında iki yana sallarken Tarık, üzerinden çıkartığı ceketini bana uzattı. ''Giy lütfen.''

Elindeki cekete aval aval bakarken, gülümsedi. ''Sana bunu kendim giydirmeyi bende çok isterdim fakat şuan yol ile meşgul olmam lazım Peri kızı. Bunu sonraya ertelesek?''

Buruk bir şekilde gülümsedim ve başımı sağ omzuma yatırıp onu izlemeye başladım. Bir yandan yolu seyrediyor, diğer bir yandan göz ucuyla bana bakıyordu.

''Pekala sen kazandın.'' dedi ellerini iki havaya kaldırırken. ''Kaportayı vermek lazım ama değil mi?''

Anlamayan gözlerle gözlerine bakarken, sağ eliyle başımdan tuttu ve dudaklarımı dudaklarına bastırdı. Sadece minik üç saniye, üç saniye dudaklarım dudaklarına kenetli kaldı. Sonra ise çekmek zorunda kalmıştık. Zira yola bakması gerekiyordu...

''Sen delirdin mi!'' diye bağırdım. ''Kaza yapabilirdik.''

''Bunu umursamadığını ikimizde biliyoruz.'' Dudaklarını diliyle yaladı. ''Seneler geçti ama dudaklarının tadı hiç değişmedi. Sahi, hangi marka ruju kul-''

Elimle sertçe omzuna vurdum ve ceketini üzerime örtüp, arkamı döndüm. ''Aptal aptal konuşma Tarık, önüne bak.''

***

İlahi bakış açısı:

Geldikleri salon, kocaman mor odadan oluşan genişçe bir salondu. Salonun neredeyse yarısını kaplayan geniş mor kadife koltuk, erkeklerin oturması için tahsis edilmişti. Bu koltuğun hemen önünde bir adet kırmızı taht koltuğu vardı. Sarı başlıkları olan kırmızı taht koltuğu, gelin olan Kayra için tahsis edilmişti.

Organizasyon belliydi.

Şarkı eşliğinde önce Azra Güler, arkasından Ece Uras, Aşktanbul Atar, Meltem Kopmaz Asya Düzel ve son olarak Kayra Yalnız, sırayla gelip partnerlerinin önünde dans edeceklerdi. Hemen ardından Kayra, kendi koltuğuna kurulacak. Aşktanbul ve Meltem, Kayra'nın etrafında dans ederken; Azra, Ece ve Asya ellerinde mumlarla içeriye girecekler ve dans edip Kayra'nın etrafında döneceklerdi. Erkekler ise bir seyirci gibi oturdukları yerlerden kızları izleyeceklerdi...

Her zaman olduğu gibi hakimiyeti ele alan Bora, genişçe olan salona giriş yaparak herkese tek tek emir vermeye başladı. ''Tarık sağ köşeye...'' Tarık, yavaş adımlarla mor koltuğun en sağına doğru ilerledi ve yerine kuruldu.

''Onu takip edecek olan ben, benden sonra: Tunç, Semih Harun ve Ege, yerlerinize geçin!'' diyerek emirler veriyordu. Tüm partnerler yerlerine kurulurken, Bora üzerindeki kıyafetlere şöylece bir göz gezdirdi.

Kural şuydu, herkes partneriyle uyumlu renkte bir takım giyecekti. Bunun için Tarık, pudra rengi bir ceket giyinmişti. Bora Mor, Tunç Turuncu, Semih kırmızı, Harun siyah ve Ege de bordoydu.

Bora, erkeklerin hazır olduğuna emin olduktan sonra, kameramanları ayarladı ve çekecekleri açılar hakkında bilgi vermeye başladı o sırada kızlar, aralarında nasıl çıkacaklarına dair konuşmaya başlamışlardı.

Ece: ''Azra ilk sen çıkıyorsun, Tarık'ın önüne geçiyorsun sonra ben geliyorum Bora'nın önüne geçiyorum. Sonra Aşktanbul Meltem falan filan.'' deyip usulca göz kırptı. Asya, ''Falan filan?'' cümlesini tekrar ederken kaşlarını çattı. ''Ece, ağzını topla.''

Ece, sabahtan beri zorla tuttuğu sabrını tam dışarı taşırıyorken, Aşktanbul sertçe elini tuttu.

''Birazdan kına başlayacak, sessiz olun!''

Haklıydı, tam olarak on saniye sonra başta Azra olmak üzere tüm kızlar tek tek çıkacak ve dansını yapacaktı.

Ece parmağını usulca şıklattıktan sonra, şarkı başlamıştı bile..

Şarkıları, ''Zumba- Ringa Ringa.'' idi.

Azra, kollarına kadar inen ve tülden oluşan pudra pembesi elbiseyle kapıda belirdi. Salona değişik bakışlar atarken, başını yavaşça öne eğdi ve şarkının başlamasını bekledi. Şarkı tam olarak başladığı sırada, kollarını iki yandan kıvırarak yavaşça sallamaya başladı ve seke seke, dans ede ede gelerek, Tarık'ın tam önünde durdu.

Hemen arkasından kapıda Ece belirdi. Azra'nın elbisesinin mor rengiydi üzerindeki. Azra'nın yaptığı hareketlerin aynısı yaparak, Bora'nın önüne kadar geldi. Tam olarak Bora'nın önünde durduğu sırada, elini beline yasladı ve çok seksi bir şekilde diliyle üst dudağını yaladı.

Hemen arkasından kapıda Aşktanbul belirdi. Meltem ve Asya da sırasıyla aynı hareketleri yapıp, salona kadar geldiler. Hepsi partnerlerinin önünde cansız manken gibi dikilirken, kapıda gelin hanım olan Kayra Yalnız belirdi.

Bordo renkli ve sarı işlemeleri olan bindallısıyla, kırmızı tülün arkasında uzandığı ve başına kondurulan kırmızı peri tacıyla, göz alıcı görünüyordu. Otuz iki diş sırıtarak sağ elini hava kaldırdı ve sol elini beline yasladı.

Sağ elini havada asılı bir şekilde, kıvırarak salona kadar geldi ve tam Ege'nin karşısında dikildi. Herkes olduğu yerde iki tur, Kayra'nın dans biçimiyle döndükten sonra Kayra kırmızı tahtına kuruldu.

Aşktanbul ve Meltem Kayra'nın etrafında parmak şıklatarak dönmeye başlarken, Harun kahkahasına engel olamamıştı.

Eş zamanda, Azra Ece ve Asya içeriye giderek ellerine mumları taktılar ve şarkının asıl kısmı başladığı sırada, kapıda belirdiler.

Azra, iki elini havaya dikerek avuçlarını tavana açık gelecek şekilde bıraktı. Ellerini sağ kısmında asılı bırakırken, Ece tam tersi sola asılı bırakmıştı. Asya ise Azra gibi sağa...

İki elinde de mum bulunan kızları, özellikle Azra'yı inceleyen Harun, taklitini yaparcasına iki elini havaya kaldırarak sağına kaldırdı. Azra ve Harun göz göze geldiği sırada, Azra otuz iki dişini açarak sırıttı ve şarkının asıl kısmı başladığı için, salona doğru ilerlemeye başladı.

İki sağa, iki sola olacak şekilde elleriyle ileri geri yapıyorlar ve Kayra'nın etrafında dönüyorlardı. İki tur tamamlandıktan hemen sonra, herkes kendi partnerinin önüne geçerken, mumlar ellerinden çıkartıldı.

Aşktanbul, Ece, Azra, Asya ve Meltem dizlerini hafifçe kırarak, kendi partnerlerinin önlerine eğilip omuzlarını salladı ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktılar.

Hemen ardından kızlar, sırasıyla partnerlerin önünden çekilerek bir sıra oluşturup, Kayra'nın etrafında dönmeye başladılar. Tek kollarını Kayra'ya uzatıp kıvırıyor ve dans ederek yürüyorlardı.

Bu sırada Kayra, kollarını havaya kaldırıp büküyor ve yerinde bir sağa bir sola doğru dans ediyordu. Bir süre daha bu şekilde dans ettikten sonra, herkes belli bir noktada durdu ve yerinde dans etmeye başladı. O sırada Azra, şans eseri Tarık'ların bulunduğu kısıma denk gelmişti.

Bora ve Semih, kendilerinden geçmiş bir şekilde kızlara eşlik ederken, Ege elini Kayra'ya uzatıp yerinde sallanıyordu. Herkes, şarkının ritmine kendini bir şekilde kaptırmışken deklanşör sesleri patlıyor ve kameralar bu anı videoya alıyorlardı.

Kayra, müthiş bir şekilde eğlendiğini belli ederken parmaklarını şıklatarak bir sağa sallanıyor bir sola sallanıyordu. Ayakları ayrı, kolları ayrı oynayan Kayra, defalarca tacını düzeltirken şarkının asıl yeri gelmeye başlamıştı. Herkes bulunduğu durumda pozisyonunu alırken, Tarık gülümseyerek şöyle söyledi. 

''Seninde kına gecende böyle bir şey yapmalıyız.''

Azra, tek kaşını kaldırıp cüretkar bir bakış fırlatırken, Harun: ''Bende geleyim mi dansa.'' deyip alt dudağını büktü.

Azra ve diğerleri, parmaklarını şıklatma pozisyonunu alırken, Azra geniş bir kahkaha patlattı. Başıyla solunu işaret ederken gülümsedi. ''Eh haydi gel o zaman.''

Salonda kopan kahkaha sesleri eşliğinde kızlar danslarına, her zamanki gibi yürüyerek devam etmeye başlamışlardı. Parmaklarını şıklatarak ve hep bir ağızdan, ''Ringa ringa,'' deyip şarkıya eşlik ederek...

Bir süre daha bu şekilde dans ettikten sonra, şarkının bitmesine doğru herkes bir tur dönüp sırayla salonu terk etmeye başlamışlardı. Son kişi olan Asya da salondan çıktıktan sonra, bir kına ritüeli daha sona ermişti.

Kına ritüelinden sonra kızlar kendi aralarında parti, erkekler ise kendi aralarında parti yapmaya çekilmişlerdi. Harun, Tarık, Bora, Semih, Ege ve Tunç ayarladıkları içkili cafeye doğru giderlerken Tarık en önde tek başına yürüyordu.

Harun'dan:

Bora'lar en arkada eğlenceli kına gecesini tartışırken, Ege'nin sırtını sıvazlayıp gülümsüyorduk. ''Artık yarı evli sayılırsın oğlum. Bittin vallahi.'' deyip kendi aramızda, kısa bir geyik yapıyorduk. Bize katılmayan tek bir kişi varsa, o da tek başına önde yürümeyi tercih eden Tarık Aras'dı.

Kınaya geldiğinden beri suratında bir burukluk vardı. Ege'nin omzunu sıkarken, ''Siz arkamızdan gelirsiniz, ben bir şuna bakayım.'' deyip yanlarından ayrıldım ve neredeyse koşar adımlarla Tarık'ın yanına gittim.

Omzunu hafifçe sıkarken güldüm. ''Naber Aras?''

Elleri ceplerinde, başı öne eğik bir şekilde yürümeye devam ediyordu. ''İyidir Şah, senden?''

Tek kaşımı kaldırıp, melankolik tavrını baştan aşağıya süzdüm. Bilerek mi böyle davranıyordu, yoksa gerçekten bir problem mi vardı? Kestiremiyordum.

''Hayırdır, canını sıkan bir mevzu mu var?'' Omzunu sıktım. ''Biz artık kardeş sayılırız biliyorsun. Bana anlatabilirsin.''

Sesimdeki samimi tınıyı hissetmiş olacaktı ki başını yerden kaldırıp gözlerini gözlerime dikti. ''Azra'nın mutsuzluğu, canımı sıktı sadece.'' Omuz silkti. ''Onun dışında bir şeyim yok.''

Gözlerimi devirip başımı arkaya yasladım. ''Oğlum o manyak hep öyle. Melankolik bir kız o. Kimi zaman mutlu, kimi zaman üzgün takılır. Bak sana bir şey söyleyeyim mi?'' derken burnumu çektim. Sanırım hasta olacaktım.

''Sen yokken ben Azra'nın tebessüm ettiğini bile hatırlamıyordum. Biz zorla güldürüyorduk, sen düşün.''

Suratına yerleştirdiği yapmacık gülümsemesiyle, omzuma hafifçe dokundu. ''Öyledir ama bugün sanki, bir şeyi var gibiydi.'' Bakışlarını üzerime çevirirken, cevap beklediği belliydi. Cidden bugün Azra'nın bir şeyi var mıydı? Yeterince neşeli göründüğünü düşünüyordum.

''Kayra gelin gidecek ya, ondandır. Yoksa ne olacak be.'' deyip öne atıldım. Kafeyi kendimize tahsis ettiğimiz için bu gece boş olacaktı. Yani sadece erkeklere özel bir bekarlığa veda partisiydi.

Kapıyı yavaşça iterken, elimle içeriyi işaret ettim. ''Bu parti hepimiz için aslında. Hepimiz sevdiğimiz kadınla evleneceğimiz için, topluca bekarlığa veda partisi yapıyoruz işte.'' Gülümsedim.

Tarık hala somurtmaya devam edip aval aval suratıma baktığı sırada, sırtından hızlıca ittim. ''Tamam üzülme sana Las vegas'ta yaparız.'' deyip göz kırptım ve diğerlerinin de geçmesi için kapıyı açtım.

Aradan geçen iki saatin ardından, hepimiz eğlenmekten bitap düşmüş bir halde köşelerimize çekilmiştik. Ege ve Tunç kendilerince kafayı dağıtmışlardı. Semih ve Tarık uzun uzun bir şeyler konuşuyor ve aynı anda gülüp kahkaha atıyordu. Mekandaki herkes alkol içerken, Tarık bira bile içmemişti.

Viskimden bir yudum aldıktan sonra, gözüm kapıya çevrildi.

Kapının açılma sesini duymuştum. Ege'nin ve Bora'nın sigaralarının dumanları mekanı bulandırırken, arka fonda eğlenceli müzikler çalıyordu.

Elimdeki bardağı masaya bırakırken, gözlerim içeriye gelen iki kadına dikildi. Bir tanesi, beline kadar gelen uzun siyah saçlarını ve siyah kahküllerini salık bırakmıştı. Buz mavisi gözleri etrafı kolaçan ederken, paltosunu çıkartıp yanında duran garsona verdi. Üzerine giyindiği okyanus mavisi kazak ve siyah mini eteği, baştan çıkartıcı bir güzelliğe sahip olduğunun kanıtı olabilirdi.

Hemen yanında duran sima, ciddi anlamda tanıdık gelmişti. Elindeki kırmızı çantayı kenara fırlatırken, kırmızı paltosundan kurtuldu. Kahverengi saçları dirseklerine kadar bukleli bir şekilde iniyordu. Kırmızı ruju ve siyah eyelineri ona farklı bir hava katarken, kahverengi gözleri beni geçmişe sürüklemişti.

''Tuğçe?'' dedim ağzım yarı açık bir şekilde. ''Haydi canım, şaka yapıyorsun?''

Kollarını iki yana açarak, bana doğru koşmaya başladı. ''Şaka yapar gibi bir halim mi var Haruş?''

Haruş lakabını ondan başka kimse kullanmadığı için, onun olduğuna emin olmuştum bile.

''Siktir, Tuğçe!'' diye bağırdım ve koşarak birbirimize sarıldık. Belinden tutup onu havaya kaldırırken, eğlenceli çığlıklar atıyordu. Onu bir süre havada döndürdükten sonra, tekrardan sarıldım ve yanağından öptüm.

''Kızım nereden çıktın sen ya?''

''Arka kapıdan.'' deyip baş parmağıyla arka kapıyı işaret ederken, muzipçe gülümsedi. ''Ama tek gelmedim, birini daha getirdim.''

Kaşlarımı çatıp, siyah saçlı kıza baktım. Bora'nın yanına doğru gidiyordu. ''O kız?'' deyip bakışlarımı seyirttim. ''Sahi o kız kim?''

''Bir arkadaş.'' deyip gözlerini tavana çevirdi. ''Her neyse bunun bir önemi yok.''

Sırıttım. ''Kesinlikle yok Tuğçe.''

Elini tutup peşimden sürüklerken, hemen karşımda bulunan bar sandalyesine oturttum. Kendim ayakta kalırken, ikinci bardağı onun için tahsis ederek viskiyi doldurdum.

''Viski seversin.'' 

Dilini dudaklarına yaslayıp gülümsedi. ''Haruş bunu unutmamış.''

Zafer edasıyla viski bardağını havaya kaldırırken, bir dikişte hepsini bitirdi. Masaya bardağı sertçe bırakırken: ''Pekala, bir tane daha istiyorum!'' demeyi de ihmal etmedi.

İsteği doğrultusunda hareket ederken, şişedeki sıvıyı bardağına ve kendi bardağıma boşalttım. Kadehlerimizi tokuşturarak birer yudum aldık.

''Hızlı gidiyorsun Tuğçe.''

''Her zaman.'' deyip kaşıyla onayladı ve içkilerimizi karşılıklı yudumlamaya devam etmiştik. Tuğçe, benim eski çıktıklarımdan biriydi. Genel olarak eski sevgililerimle görüşmemek gibi bir prensibim vardır, çünkü hepsi mutlaka bir kalleşlik yapıp beni terk ederlerdi. Fakat Tuğçe öyle değildi. Tuğçe ile anlaşmalı bir şekilde ayrılmıştık ve arkadaşlığımızın sonsuza dek devam edeceğine dair söz vermiştik.

Lisenin sonunda yollarımız ayrılsada böyle bir yerde karşılaşacağımızı, ben bile ummuyordum.

''Seninle böyle bir yerde karşılaşmayı açıkçası beklemiyordum.'' dedim, bardağımın ucuyla oynarken.

''Banada tesadüf oldu aslında.'' dedi Tuğçe, bukleli saçlarını omuzlarının gerisine fırlatırken. ''Yoldan geçerken, bu kafeye rastladım ve seni görünce çılgına döndüm. İnanamazsın...''

Kahkaha attım. ''Beni görünce tüm kadınlar çılgına döner, bilirsin.'' dilimi dışarı çıkartıp gülümsedim. Eliyle sertçe omzuma vurdu.

''Ukalalığından ödün ver be adam!''

''Sende şu güzelliğinden be kadın.'' Gözlerimi irileştirdim. ''Hayatıma tekrardan hoş geldin Tuğçe.''

Kadehlerimizi tokuşturduk. ''Hoş bulduk Haruş.''

❆ ❆ ❆

Bora'dan;

Normalde sigara içmezdim fakat keyif sigarası adı altında, bir dal marlboro çekmiştim bu gece. Sigaramın dumanını yavaşça dışarıya üflerken, önümde siyah saçlı bir kadın belirdi. Kaşlarımı çatıp etrafıma bakındığım sırada, Harun'un Tuğçe ile konuştuğunu fark ettim.

Tuğçe mi gelmişti?

Peki, önümde duran bu kadın kimdi?

''Özlem.'' dedi tırnaklarını dişlerine yaslamış etrafı seyrederken. ''Bu kadın kim dediğini hissedebiliyorum. Ben Özlem.''

Bu kız, müneccim filan mıydı? Ne düşündüğümü nereden biliyordu ki?

''Bora.'' deyip elimi sade bir şekilde ona uzattım. ''Bora Kes.''

''Tanıştığımıza memnun oldum Bora.'' dedi elimi yavaşça sıkarken.

''Bende.'' deyip ekledim. ''Bende Özlem.''

❆ ❆ ❆

Gecenin sonuna geldiğimizde Bora, Özlem'in telefon numarasını alabildiği için sevinç çığlıkları atarak eve gitmişti.

Harun, en yakın dostu olan Tuğçe'yi eve bırakacağı sırada aldığı acil bir haberle yurt dışına çıkmak zorunda kalmıştı. Yurt dışında tedavi gören babasının rahatsızlandığını işitince, ilk uçakla Asya'yı da alıp başka ülkeye gitmişlerdi.

Tunç ve Semih sevgililerini evlere bırakmak için dağılmışlardı.

Tarık ise her zamanki gibi tek başına, sessiz yuvasına dönmüştü.

Continue Reading

You'll Also Like

68.5K 3.8K 18
Kahvenin tonundaki gözleri öyle güzeldi ki bir an içinde kaybolacağımı sandım...
3.1M 119K 37
"Sana her yaklaştığımda," dediğinde başını eğip dudaklarını usul usul kulağımın kenarına getirdi. Nefesi resmen nefesimdeydi. Bu çok fazlaydı.. O gec...
4K 256 26
Seneler önce terk edilmenin onda bıraktığı nefret duygusu ile büyüyen bir kadın. Yaptığı her bir hatayı telafi etmek için yeniden kadının karşısına...
1.2M 11.9K 9
​Yade, acı bir ayrılığın sonrasında kendini bir çıkmazın içinde bulur. Aşağılanmış, kırılmış ve özgüvenini yitirmiştir. Ama kardeşi Mahir'in arkadaşı...