MUM OLMAK KOLAY DEĞİL (1)

Por Gizemlikimlik

8.1M 454K 105K

" Mum olmak kolay değil, ışık saçmak için önce yanmak gerek." Más

>>Bölüm 1<<
>>Bölüm 2 ( İYİ BİLMEK)<<
>> Bölüm 3(Gazete)<<
>> Bölüm 4<<
>> Bölüm 5 ( İŞLER)<<
>> Bölüm 6 " Şaşırtıcı"<<
>>Bölüm 7 (KALEM)<<
>>Bölüm 8 ( KAYBETTİM)<<
>> Bölüm 9 (SORUN SENDE)<<
>>Bölüm 10 (BERE)<<
>>BÖLÜM 11 (SENİ SEVMİYORUM)<<
>>Bölüm 12 ( GEÇMİŞ) <<
>> Bölüm 13 ( İZEL)<<
>> Bölüm 14 ( İYİLİK) <<
>>Bölüm 15 ( UYKU)<<
>>Bölüm 16 ( YENİ KIZ) <<
>> Bölüm 17 ( ŞEREFSİZ)<<
>>Bölüm 18 ( HASTANE) <<
>> Bölüm 19 ( HAYLAZ)<<
>> Bölüm 20 ( RİCA)<<
>> Bölüm 21 ( OYUN)
>> Bölüm 22 ( ALTUĞ)<<
>>Bölüm 23 ( CESARET) <<
>>Bölüm 24 ( ÇERÇEVE)<<
>> Bölüm 25 ( BARKIN)<<
>>Bölüm 26 ( YEMEK)<<
>>Bölüm 27( İZİN VERMEK)<<
>>Bölüm 28 ( AŞIRI SICAKLAR) <<
>>Bölüm 29 ( SANDALYE)<<
>>Bölüm 30 ( YA O YA BEN)<<
>>Bölüm 31 ( YAZAR HEDİYESİ:)<<
>>Bölüm 32( GERÇEKLER)<<
>>Bölüm 33 ( Video)<<
>> Bölüm 34 ( CEKET)<<
>>Bölüm 35 ( EN GÜZEL HEDİYE)
>>Bölüm 36 ( GÜNAH KEÇİSİ)<<
>>Bölüm 37( BOŞ SAYFA)
>>Bölüm 38 (MUM 2)<<
>>Bölüm 39 (İKİ ADAM)<<
>>Bölüm 40 ( ARKADAŞLAR)<<
>>Bölüm 41 ( KAYBOLMAK)<<
>>Bölüm 42 ( TEKLİF)<<
>>Bölüm 43 ( YAZI)<<
>> Bölüm 44 ( BİR KEZ DAHA)<<
>> Bölüm 45 (GÖZYAŞI)<<
>> Bölüm 47 ( SEVGİ)<<
>> Bölüm 48 ( İSİMLER)<<
>>Bölüm 49 ( LİSE)<<
>>Bölüm 50 ( DEJAVU) <<
>>Bölüm 51 ( BİRLİKTE)<<
>> Bölüm 52 ( GÖKALP)<<
>>Bölüm 53 ( KORKU) <<
>>Bölüm 54 ( TATLI ÇEKİŞME)<<
>>Bölüm 55 ( YARDIM)<<
Bölüm 56( ACI VERİCİ)
Bölüm 57 ( MUTLULUK)
>>Bölüm 58 (YANMAK GEREK)<<

>>Bölüm 46( MEKTUP)<<

95.8K 6.6K 2.9K
Por Gizemlikimlik

" Gel benimle."

Gözlerim yavaşça yerdeki mumlara kaydı. Her biri birer birer yakılmış bir yol oluştururken tam karşıdaki aynanın büyüklüğüne baktım. Devasa büyüklükteki kalp şeklindeki ayna ışıklarla aydınlatılmış bana bakarken Tuğberk elimi yavaşça kavradı.Yolun üstüne papatyalar atılmış Tuğberk aynanın önündeki platforma beni çekiştirirken gözlerim dolmuştu. Bu gerçek olamazdı değil mi?

" Şaşırmış görünüyorsun. Bunu ayarlamak uzun sürdü ama güzel olacak. Sanırım seni etkilemiş gibi duruyor."

Tuğberk'e zorla bakabildiğimde emin adımlarla beni o tarafa doğru götürüyordu. Boğazımda düğümlenen bir şeyle konuşmamıştım. Tam aynanın önüne geçtiğimizde aynadan bana doğru bakan Tuğberk'i gördüm.

" Ne görüyorsun?"

Yüzünde hiçbir ifade olmadan gözleri heyecanla bana bakıyordu sanki. Bütün anılarım birer birer bana doğru gelirken Altuğ'un bana hediye ettiği aynayı hatırlamıştım ve o anda gözyaşlarımı tutamadan ağlamaya başladım.

" Sana hiçbir hediyeyi layık görmedim. Bizden başka."

Aynı sözler Tuğberk'in ağzından dökülünce bir anda aynanın karşısında bana gülümseyen Altuğ'un halini görmüştüm. Aptal gülümseyişle elini yavaşça ensesine götürdü. Gözlerimin içine bakıyordu sanki. O anı tekrar yaşıyormuş gibi kalbim acıyla kavruldu. Aynı sözler kafamın içinde yankılanırken birden dizlerimin üstüne çöküp elimi aynaya doğru uzattım.

" Neden bunu bana yapıyorsun?"

Sesim zar zor çıkarken hala aynanın karşısında Altuğ'u görüyordum sanki. Daha çok gülümsemişti. Sürekli bu şekilde karşıma çıkıp beni yıpratan birini sevmek kadar kötü bir şey yoktu.

" Senin için en güzel hediyeyi vermem gerekiyordu. Bak aynada ne görüyorsun.Sana hiçbir hediyeyi layık görmedim bizden başka."

Onun sesi tonu kulaklarımda gezinmişti. Tekrar ve tekrar. Eriyordum, tükeniyordum artık. Onun anılarıyla mutlu olacağımı düşünüyordum ama bu öyle bir etki yaratmıştı ki yine beni büyük bir şoka uğratmıştı. Yine beni derinden fethetmişti.

" Çünkü seni seviyorum. Sana güzel ve anlamlı bir evlenme teklifi etmek istedim."

Başımı kaldırıp Tuğberk'e baktığımda o anda gerçek dünyaya geri dönmüştüm. O da yanıma çömelip elindeki yüzük kutusunu yavaşça açtı.

" Benimle sonuna kadar bu ilişkiyi devam ettirir misin İzel? Bütün zorluklara beraber katlanmaya ve birlikte mutlu olmamıza izin verir misin?"

Birden yağmur yağmaya başladığında yaşlı gözlerle Tuğberk'e doğru baktım. Tuğberk hızla başındaki beresini çıkarıp benim başıma takarken " Ah yağmura yakalandık." dedi.

Kendi kendime gülmeye başladığımda kafayı yediğimi düşündüm. Etrafıma bakarken Altuğ'un bir yerlerden fırlayacağını falan düşündüm.Bu bir şaka olmalıydı değil mi? Sana hayatta attığım en büyük kazığım bu İzel dermiş gibiydi. Ortada hiç kimse yoktu. Sadece Tuğberk'le ikimiz vardık.

" Teklifime hemen bir cevap verirsen burada ıslanmayız sanırım. Hasta olacaksın."

Hala gülüyordum ve birden ağlamaya başladım. Sinirlerim iyice bozulmuştu.Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözlerim aynaya kaydı. Tuğberk duruyordu.İzel kendine gel O Tuğberk'ti. Gerçek oydu.Kollarımı halsiz bir şekilde Tuğberk'in boynuna dolayıp ondan destek almak istercesine hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim.

" Dayanamıyorum artık Tuğberk! Kafayı yemek üzereyim!"

Zar zor konuşuyordum ve Tuğberk arkamı sıvazlamaya başladı. Ağlamaktan bazen nefesim kesiliyor. Ölecek gibi oluyordum.

" Zorluklara beraber katlanacak mıyız? Bana yardım et Tuğberk bu anı girdabının içinden kurtulamıyorum."

Tuğberk'e daha sıkı sarıldım. Başımı onun omzuna gömdüm ve omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım. Tuğberk'in ne olduğunu anlamadığına emindim.

" Tabiki. Her zaman yanında olacağım."

Bir anda geri çekilip onun gözlerinin içine baktım.

" Sende onun gibi bırakmayacaksın değil mi?"

Başını hayır anlamında sallarken onunda gözlerinin dolduğunu fark ettim. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

" Seni ağlattığım için özür dilerim. Seni asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun hep yanında olacağım. Şimdi istediğin kadar ağla ve artık hiçbir şeyi düşünme."

Tuğberk'e sarılırken bir ağacın arkasından çıkan arkasını dönüp giden o siyah kapüşonlu kişiyi görmüştüm. Ona bakarken ağlamam yavaşça kesilmişti.

" Onun gibi bana arkanı dönüp gitme olur mu? Hiçbir şey demeden sessizce. Ona benzeme olur mu? Ne sebep olursa olsun ona benzeme."

Gözlerim sadece onun gidişini izlemişti. Yağmurun içinde karanlığa karışıp gitmişti. O bu yolu seçmişti ve artık yapacağım bir şey kalmamıştı.

" Hayır bunu asla yapmayacağım. Bana güvenmelisin. Ölüm bile bizi ayıramaz. Onun gibi olmayacağım. Gidelim. Yine yağmur altında kalıp hastalanacaksın."

Kalkacak derman bulamıyordum kendimde. Artık bitmiştim. Bitkinlik tüm vücudumu sarmıştı. Abimin sözleri aklıma geliyordu. İlk aşkın değil en çok değer verdiğin insan canını yakıyordu işte.Tuğberk
benden yavaşça ayrılıp boynundaki atkıyı çıkarıp benim boynuma doladı. Başımdaki bereyi düzeltirken başparmaklarıyla gözyaşlarımı silmeye çalıştı.

" Hadi ağlama artık. Seni mutlu edeceğim. Bunların son gözyaşların olacağını düşünüyorum."

Tuğberk'in mutluluğu yüzüne bir şekilde yansısada onun ifadesiz suratı her zamanki gibi karşımda duruyordu. Bunu nasıl başarıyordu merak ediyordum. Böyle durmayı  nasıl beceriyorsa asıl bana onun öğretmesi gerekiyordu sanırım.

" Sanırım seni tekrar taşımamı istiyorsun."

Beni birden kollarının arasına alıp arabaya doğru koşmaya başladı. Koştukça o nefes nefese kalıyor bir yandan bana bakıyordu. Beni arabaya getirip hemen bindirdiğinde kendiside arabaya atladı. Arabayı çalıştırırken yüzünden süzülen damlalara baktım. Saçları tamamen ıslanmış ara sıra bana bakarken yavaşça başımı diğer tarafa çevirdim. Sessizce son kez göz yaşlarımı dökmeye devam ettim. Aynada onu gördüğümde bir an gerçekten geldiğini düşündüğüm için aptal olmalıydım. Beni bu kadar üzen birisine değer veren birisi olarak ondan daha aptal olmalıydım. Artık burda tükenmiştim. Güçlenmem için farklı yollar denemem gerekiyordu.

&

Yapılan evlenme teklifi hayatımın dönüm noktası olacağını kimse bilemezdi. Arkasını dönüp giden acılarım sanki o gün onunla beni terk etmişti. Tuğberk'le hem imam nikahımız hem resmi nikahımız yapılmıştı. Toplu olarak yapılacak nikah babamın aldığı tarihte olacaktı. Tuğberk'le evlenmem hala bir hayal gibiydi. İmzayı atarken kendimi tamamen boşlukta hissetmiştim. Kalbimi bomboş hissetmiştim. Hissizleşmişti ellerim o imzayı atarken ama sonunda kondurmuştu o mürekkebi kağıda. Tuğberk'le hazırlamamız gereken düğün davetiyeleri, kıyafetler , alıcak bir sürü şey vardı şimdi.

Annem hepsi için bir liste yapmıştı benim için. Hayatım normalleşirken kendimi bomboş hissetmiştim. Sadece Tuğberk'le evlendiğimi Semra'ya söyleyebilmiştim. Bana söz vermişti. Kimseye söylemeyecekti. İlk o duyduğu için mutluydu. Bende onunla dertleşebildiğim için mutluydum. Bu boşlukta birilerine ihtiyacım vardı. Semra gelinliğimin çok güzel olmasını istiyordu.Düğün davetiyelerimi birlikte beğenmek istiyordu. O benden daha heyecanlıydı benim için. Neler yapılacağını öğrenmek istiyordu. Sanırım her şey yeniden başlamıştı.

Tuğberk'in masada çalışan yorgun haline baktım. Saatlerdir belgeleri bilgisayarın içine aktarmaya çalışıyordu. Arada gözlerini ovuşturup arkaya doğru esnerken sıkıntılı bir iç çekiyordu maalesefki bilgileri bir araya toparlamak zorundaydı. Yakında babamla yeni bir şirkette çalışacağını Faruk duymuştu.Gitmeden önce yapılacakları halletmesini istemişti.Faruk onun için sevinse mi üzülse mi bilememişti. İyi bir elemandı onun için. Hataya tahammülü yoktu ama en iyi elemanını da göndermek istiyor gibi görünmüyordu.

Tuğberk'in eli klavyenin üstünde kalmış gözleri kapanırken başı uykulu bir şekilde aşağı düşüp ani bir hareketle uyanıyordu. Kalkıp onun yanına gittim. Bu hali beni gülümsetmişti. Kaç gündür uyumadığını bilmiyordum ve uykusuz geceler geçirdiği belliydi. Onun yanına bir sandalye çekip onu yavaşça dürttüm.

" Neleri bilgisayara geçireceğimi söyle ben halledeyim. Çok karışık olmazsa ben yaparım." dediğimde Tuğberk başını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalışmıştı.

" Sorun yok ben hallederim."

Ona uzun uzun baktım. Neyi hallediyordu? Dokunsam uyuyacak bir hali vardı.

" Hadi anlat."

Elimi hızla bilgisayar faresinin üstüne getirdiğimde Tuğberk birden elini benim elimin üstüne koyup " Ben hallederim." dedi ciddi bir sesle. Elimi çekmeden onun göstermesini bekledim.

" Bekliyorum." dedim kararlı bir sesle. Tuğberk derin bir iç çekip pes etmeyeceğimi anlamıştı. Gözü ikimizin eline kayarken bende onlara baktım. Beni bir anda o şekilde yönlendirmeye başladı.

" Bu dosyaya girdiğinde buradaki bilgilerin tamamı..."

Tuğberk anlatırken onu pür dikkat dinlemeye başladım. Elini yavaşça elimin üzerimden çektiğinde elini nereye koyacağını bilememişti.

" Önce bir kaç tane yap göreyim."

Ben onun dediklerini yapmaya başladığımda Tuğberk beni izliyordu. Sessizce işimi yürütürken yine onun uyukladığını gördüm. Kolunu masaya yayıp başını yavaşça kollarının üstüne koydu.

" Sen yapana kadar biraz gözlerimi dinlendireceğim."

Onaylarcasına başımı sallayıp işime devam ettim. Bir saat boyunca Tuğberk'in orada kıpırdamadan uyuduğunu görünce şaşkınlıkla ona baktım. Nasıl uyuyabiliyordu bu şekil? Dediklerini bitirdikten sonra dirseğimi masaya dayayıp Tuğberk'i izlemeye başladım. Yeni hayatımdaki yeni bir adam karşımda duruyordu. Her zamanki gibi fazla işkolik, fazla soğuk ve fazla anlayışlıydı. Ayrı bir havası vardı. Boşlukta hissettiğim zamanlar onu izlediğimde bunun dindiğini hissedebiliyordum. Tuğberk birden yüzünü buruşturmuş bir anda bağırarak yerinden sıçradı.

" İzel gitme!"

Ona şaşkın şaşkın bakarken bir kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Kabus falan gördüğünü düşündüm.

" Burdayım. Bütün işi yükledin. Kendin saatlerce uyudun. Nasıl gidebilirim?"

Onunla uğraşırken birden beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

" Beni bırakma olur mu? Ne olursa olsun. O sahneyi bir daha yaşamak istemiyorum."

Biz birbirimize artık söz vermiştik. Onu tabiki de bırakmayacaktım.

" Tuğberk biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Bu işleri sonra halledersin eve git ve dinlen." ona tavsiye verirken önce dosyalara baktı sonra başını bana çevirdi.

" Bitirmem gerekiyor akşama size geleceğim babanla yemekten sonra halletmemiz gereken hesaplar var."

Ona ters bir bakış attığımda sinirle söylendim.

" İki işkolik bir araya gelmiş habire çalışıyorlar. Ne kadar mükemmel bir ikili. Benimle bu kadar zaman geçirmiyorsun."

Tuğberk bir anda kaşlarını kaldırıp bana doğru yaklaştı.

" Ne o beni kıskanıyor musun? Hem de babandan."

Benimle dalga geçiyordu ve bu ses tonundan çok belliydi. Yerimden kalkarken birden elimi kavradı.Bir şey söyleyecekti ki içeri birden birisi girdi.

" İzel ben geldim!"

Semra'nın sesini duyduğumda başımı o tarafa çevirdim. Sanki çok özel bir şey yapıyormuşuz gibi Semra bakışlarını başka tarafa çevirmiş beceriksizce saçlarıyla oynamaya başlamıştı.

Tuğberk'ten elimi tam kurtarmıştım ki içeriye bir kişi daha girdi.

" Tuğberk bu dosyalar kalmış. Bunları da hemen hallet bana geri gönder."

Faruk dosyalara bakarken Semra'ın yanından geçip bize doğru gelirken Semra'yı fark etmediğini gördüm.

" Efendim onları yarına halletsem olur mu? Daha..."

Tuğberk'in konuşmasına izin vermeyen Faruk bir anda öfkeyle bağırdı. Son kavgadan sonra birbirlerine daha zıt gibiyorlardı.

" Daha ne Tuğberk ! Daha ne!"

O anda Semra gülümseyerek Faruk'un arkasından yaklaşırken bize susmamız için işaret verdi.

" Faruk bey çalışanlarınıza gördüğüm kadarıyla şirkette büyük bir şiddet uyguluyorsunuz ve onlara hoş olmayan tavırla yaklaşıyorsunuz. Bunu gördükten sonra Dinçer Holdingler ile yapılacak olan anlaşmanızda bunu yansıtacağıma emin olabilirsiniz."

Faruk sesin geldiği yöne doğru dönerken Semra'da onun arkasına doğru yürüdü. Faruk kimseyi göremediği için tekrar bize doğru dönerken Semra tekrar onun arkasına doğru yürüdü ve kendimi gülmemek için zor tutmuştum. Faruk bana baktığında hafifçe kaşları çatılmış hızla arkasını dönüp Semra'nın kolunu tutunca onun yüzünün yan tarafından fark ettiğim şaşkınlığı yakaladım.

" Nasılsınız Faruk bey? Görüşmeyeli uzun zaman oldu."

Semra eskisi gibi Faruk'la uğraşırken onların ilk karşılaşması olduğunu fark ediyordum. Semra'nında Faruk kadar gergin olduğu belliydi ama Semra bunu çok iyi örtbas ediyordu. Tuğberk'e yaklaşıp kulağına fısıldadım.

" Eskiden Semra onu severdi. Bence Faruk'unda ona ilgisi vardı."

Tuğberk merakla ikisini izlerken başını anladım der gibi salladı.

" Semra..."

Faruk'un ağzından dökülen şaşkın bir ses  beni güldürdü.

" Burda ne işin var?"

Faruk zorla konuşuyormuş gibi görünüyordu.

" O ne biçim bir tepki.İşte sizinle iş yapacağız ya. Yasmin beni gönderdi. Bir görüşme istemişsin. "

Faruk'un bu şaşkınlığından faydalanıp araya girdim.

" Faruk benim Tuğberk'le bugün erken çıkmamız gerekiyor. Yarın bütün işleri halledeceğiz . Biz çıksak olur mu? Siz de Semra ile görüşmenizi yapın."

Faruk hala Semra'ya bakarken Semra Faruk adına konuştu.

" Siz gidin bence. Benim Faruk Beyle konuşmam gereken şeyler uzun. Değil mi?"

Semra sanki inadına resmi konuşuyordu. Faruk yavaşça başını bana çevirip tamam gidin der gibi başını sallarken sırıtarak Tuğberk'e baktım. Tuğberk masadaki dosyaları toplarken " Yok artık." diye garip bir tepki verdi.

Onun toplanmasına hemen yardım ettim. Biz tam çıkacakken Semra kulağıma " Bu iyiliğimi unutma." diye fısıldadı. Ona göz kırparken Faruk'un hala şaşkın olan ifadesine baktım. Sonra Tuğberk'le oradan ayrıldık.Şirketin çıkış kapısına doğru yürürken kendi kendime sırıtıyordum.

" İşten biraz erken kaçabildik bugün. Akşam yemeğine kadar dinlenebilirsin.  Faruk nasıl şaşırdı ama.Semra bana bugün geleceğini söylemişti. Faruk'un bu kadar şaşırmasını beklemiyordum ama iyi oldu..."

Ben konuşurken Tuğberk'in beni izlediğini görünce gülümsememin yerini ciddi bir yüz ifadesi aldı. Neden o kadar dikkatli bakıyordu? Dalmış sanki hala beni inceliyordu.

" Tuğberk iyi misin?"

Tuğberk tek kelime etmedi. Gözlerini kırpıştırırken bir anda kendine geldiğini fark ettim.

" Seni bırakayım ilk önce."

Tuğberk önden yürümeye başladığında neden bana öyle baktığını merak etmiştim. Adımlarımı hızlandırıp onu yakladım.

" Bir şey mi var?"

Başını iki yana salladı ve arabaya kadar sessizce yürüdük. Arabaya geldiğimizde konuşmadık. Arabayla giderken bu sessizlik beni garip hissettirmeye başladı.

" İzel bir daha Faruk'tan bu şekilde izin alma."

Bu söylediği şey beni şaşkına çevirmişti. Ona doğru bakarken ifadesinden tabiki bir şey anlayamamıştım.

" Neden?"

Direksiyonu iyice kavramış onun sinirden gerilmiş elindeki damarları görmüştüm.

" Onunla arkadaş olduğun için o kadar rahat izin alman hoşuma gitmiyor. İzin almak istersem kendim yapabilirim. Benim için böyle bir şey yapma. Bu biraz kötü hissettirdi."

Ağzımı tam açmıştım ki ne söyleyeceğimi bilememiştim. Önüme dönüp kollarımı birleştirdim. Onun için iyilik yapmıştım. Kötü bir şey değildi bu. Neden onu kötü hissettiriyordu ki? Tuğberk'te bir garipti. Eve geldiğimizde arabadan inecekken aklıma bir şey gelmişti.

" Bu arada akşam bizdeysen git gel yapma. Dinlenmen için oda ayarlarım. Trafik sıkışık olur."

Tuğberk tereddütle bana bakarken pek istekli görünmüyordu.

" Hadi her şeye naz yapma. Yaptığım şeylere bahane bulup duruyorsun. Senin iyiliğin için yaptım tamam mı!"

Sesimi ona karşı yükseltip derin bir çektim. Tuğberk'in birden kaşları çatılmıştı.

" Sadece onun senin hakkında her şeyi bilip senin onun hakkında her şeyi biliyor olmanı biraz kıskandım tamam mı! Bahane değil? "

Yine beni şaşkına çeviren sözleriyle gülmeye başlamıştım. Kıskanmış mıydı? Bu küçücük şeyi mi kıskanıyordu. O gerçekten garipti.

" Hadi gel. İn aşağı. Sana benim hakkımda bir sürü şey anlatacağım."

Onu ikna ettiğimde hala gülüyordum. Onun bu tatlı kıskançlığı nedense hoşuma gitmişti. Basit bir şeydi ama düşününce bende iyi bir his bırakıyordu. O arabayı park edip geldiğinde birlikte eve gittik. Annemin evde olmadığını fark ettim. Bu saatte gitse gitse markete gider diye düşündüm çünkü yemek hazırlaması gerekiyordu. Tuğberk'le benim odama geçerken onun arkamdan beni takip eden ayak seslerini duyabiliyordum. Odama girdiğimizde Tuğberk'e doğru baktım. Merakla etrafı inceliyordu. Bakışları odamın içinde dolanırken " Söyle bakalım benim hakkımda ne kadar şey biliyorsun?" dedim.

Üstümdeki ceketi çıkarıp dolabıma yerleştirirken Tuğberk'in çalışma masama doğru gittiğini fark ettim. Kravatını eliyle gevşetmiş eli masanın üstündeki Semra ile olan lise fotoğrafımıza gitmişti.

" Senin hakkında pek bir şey bilmiyorum. Genel olarak yaşadıklarıma bakarsam Semra en yakın arkadaşın. Barış , Gökalp ve Faruk sınıf arkadaşların. Gökalp Tuğba'yla evli. Sanırım onunla da aynı sınıftaydın. Bir de Altuğ..."

Tuğberk fotoğrafı yerine koyarken bana doğru dönüp çalışma masamın sandalyesine oturdu. Altuğ ismini duyduğumda eskisi kadar tepki vermiyordum ama bu konunun açılmasını da kalbim istemiyordu sanki. Tuğberk bu konuyu açacakmış gibi duruyordu.

" Altuğ lisedeki sevdiğin çocuk. Sanırım baban sadece onun seni sevdiğini sanıyordu. Onun babasıyla babanın sıkı bir dostluğu var. Yasmin Altuğ'un kardeşi. Üçlü Altuğ'un en yakın arkadaşı. Yasmin'inden öğrendiğime göre sende papatyalardan hoşlanıyorsun. Yasmin'e ve Bedirhan amcaya kendi ailen gibi değer veriyorsun. Üçlüyle eskiden bir problem yaşamışsın çünkü Barış'la karşılaştığında ona nasıl tokat attığını hatırlıyorum. Sonra üniversiteyi İzmir de okudun. Şuan benimle evlisin ve benim senin hakkında bildiğim şeyler hep etrafımda gördüğüm şeyler. Senin hakkında özel bir şey bilmiyorum."

Tuğberk hayatımı bir yapboz gibi birleştirmiş görünüyordu. O yine benim hakkımda bir çok şey biliyordu. Ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Yani öğrenmek için hiç uğraşmamıştım. O benim sorunlarımla o kadar içli dışlı olmuştu ki bir çok şeyi bilmesi normaldi sanırım.Yatağımın yanına doğru yürüyüp yavaşça oturdum.

" Fazla özel bir şeyim yok. Eskiden gazetecilik yapardım lisede. Voleybol oynamayı severdim. Üniversitede babam iflas ettiği için para kazanmam gerekiyordu. Birçok işte çalışıp derslerime odaklandım. Şimdi buradayım. Eğer ne yemek seversin falan dersen yemek seçmem. Hımm aklıma başka gelmiyor."

Ona anlatırken Tuğberk yavaşça takım elbisesinin ceketini çıkardı ve sandalyenin arkasına astı.

" Hımm. Fotoğraf makinan olduğunu söylemiştin. Onu görebilir miyim?"

Yatağımdan kalkıp dolabıma gittiğimde onu koyduğum kutunun içinden çıkardım. Üstü baya tozlanmış görünüyordu. Elimle onun tozlarını dağıtırken içimde yine bir kırgınlık oluştu.

" Çalışır mı bilmiyorum. Bataryası o zamanlar doluydu. Hiç kullanılmadığım için dolu olması gerekir. "

Kamerayı Tuğberk'e yavaşça uzatırken başka kablosu olup olmadığını sormuştu. Hiç bir fikrim yoktu. Tuğberk önce kameranın üstündeki tozları güzelce temizledi. Kameranın modelini söyleyince ona şaşkın şaşkın baktım.

" Çok eski modeldir. Bu modelleri araştırmıştım. Sağlam makina olduğu yazıyordu. Büyük ihtimal çalışır. "

Tuğberk bununla ilgileniyordu. Belliydi.

" İlk nereye gitmek isterdin? Hani bahsetmiştim ya?"

Merakla ona bir soru sordum. Kameranın çalışıp çalışmadığın bakmak için başımı uzattığımda Tuğberk birden beni çekip kucağına oturtturdu.

" Bak çalıştı. "

Arkamdan onun sıcak nefesini ensemde hissederken kollarını belimin iki yanında tuttu. Ve kamerayı bana gösteriyordu.

" Bak buradan açacaksın. Bugün yeni bir şey öğrenmiştim. Onu deneyebilirim.Okumak ve uygulamak farklı olacak sanırım. Başımı arkaya çevirdiğimde hızla atan kalbime içimden yavaşlamasını söylüyordum. Tuğberk'in gözleri kameradan kaymış bana dönmüştü.

" Okuduklarımın hepsini uygulayacağım. İlk gitmek istediğim yer senin gitmek istediğin yer olsun isterdim sanırım. Birlikte iyi vakit geçirebiliriz. Modelim olursun."

Onun kucağından kalkmaya çalışırken beni durdurdu. Kamerayı döndürüp tek eliyle kaldırıp bize doğru tuttu.

" Bakalım çekim yapıyor mu?"

O anda onun elinden kamerayı alıp ayağa fırlamıştım. Zar zor nefes alırken kamerayı ona geri uzattım. O kamerayı şaşırmış bir şekilde elimden aldı.

" Sonra çekiliriz olur mu?"

Elim kalbime giderken Tuğberk bana yaklaşıp bir anda flaşı patlattı.

" Sanırım çalışıyor. Bak kıpkırmızı olmuş yanaklarını görüyor musun? Sanırım senin hakkında bildiğim bir şey daha var. Sana yaklaştığımda yüzün kıpkırmızı oluyor. Heyecanlanıyorsun ve bir anda donup kalıyorsun."

Bu sözlerin benzerliği yine beni etkileyecekken hemen konuyu değiştirip kafamı dağıtmak istedim. Kesinlikle artık eskiyle şimdiyi kıyaslamayacaktım.

" Çalışıyorsa mükemmel. Kullanırsın işte. Sana bir oda hazırlanayım dinlen."

Tuğberk kamerayı masanın üstüne koyarken birden masamın üzerindeki şiir kitabına uzandı.

" Bu o şiir kitabı değil mi? Sanırım Necip Fazıl'ı okumayı seviyorsun. Senin hakkında öğrendiğim bir şey daha."

O anda koşarak kitaba dokunmamasını söyleyecektim ki o kitabı alıp içini açtığında bir fotoğraf kayıp düşmüştü içinden. Tuğberk benden önce fotoğrafa uzanıp onu elinin arasına aldı. Bir anda bakışları değişmişti. Tuğberk fotoğrafa uzun uzun baktı. O an yerimde donup kalmıştım. Ne olursa olsun bu fotoğrafı atamayacaktım sanırım.

" İzel bana dürüstçe cevap vermeni istiyorum. Mantıklı bir nedenle Altuğ geri dönüp seni sevdiğini söyleseydi ve benden ayrılmanı isteseydi cevabın ne olurdu? "

Tuğberk başını hafifçe kaldırıp merakla gözlerimin içine baktı. Tuğberk neden şimdi böyle bir soru sorup beni sınıyordu. Sessizliğimi korumuştum. Tuğberk fotoğrafı yavaşça yerine koydu.

" Cevabını tahmin edebiliyorum sanırım."

Tuğberk hızla ayağa kalkıp ceketini alıp benim kapıma yöneldiğinde ona seslendim.

" Neymiş cevabım?"

Tuğberk omuzunun üzerinden arkaya doğru baktı. Tam bir adım daha atacakken birden arkasından bağırdım.

" Artık ona evli bir kadın olduğumu ve beni seven başka biri olduğunu söylerdim. İş işten geçtiğini söylerdim ama ona ne kadar kızgın olursam olayım bana bir kişiyi nasıl kalpten sevmeyi öğrettiği ve o sevdiğin kişiyi kaybettiğinde nasıl derinden yara bıraktığını ayrıca bununla savaşmayı öğrettiği için ona teşekkür etmeyi isterdim. Ona deli gibi kızgın olsamda asla onu silip atamayacağımı biliyorum. O beni olgunlaştıran en iyi örnek. Ne olursa olsun onu düşmanım olarak görmeyeceğim. Her şey istediğimiz gibi gitmez. Sende ona teşekkür etmelisin seni bana emanet ettiği için. Beni sana bıraktığı için teşekkür etmelisin. Belki asıl cevabı o bildiği için arkasını dönüp gitti. Kimseyi üzmemek için. Son fedekarlığını yapıp gitti belki..."

Tuğberk yavaşça bana döndü. İlk kez onun ağladığını görüyordum. O sert adamın ilk kez ağladığını görüyordum. Telefonum çalmaya başladı. Onu umursamadan Tuğberk'e bakarken benimde gözlerim dolmuştu. Telefon durmak bilmeden çalıyordu.

Cebimden telefonu çıkarıp ekrana bakabildiğimde babamın aradığını gördüm. Elimle gözyaşlarımı silip hızla telefonu açtım.

" Efendim baba?"

Tuğberk hala bana bakıyordu. O da gözyaşlarını silmişti.

" Nasıl yani? Ne Osman dede ölmüş mü? Cenazesi mi varmış..."

Şaşkınlık içini kaplarken Tuğberk ne olduğunu anlamadan bana bakıyordu.

" Yasmin mi? Hemen geliyorum baba."

Telefonu cebime koyarken Tuğberk'in yanına koştum.

" Yasmin dedesinin öldüğünü duyunca çıldırmış ve beni sayıklayıp duruyormuş gitmem gerek. Beni bırakır mısın?"

İnanamıyordum. Osman dede ölmüş müydü? Nasıl ölmüştü? Neler oluyordu?  Tuğberk benim gibi deminki garip durumumuzu şimdilik kapatmış başını onaylarcasına sallamıştı.

Birlikte tam bizim evin kapısına geldiğimde kapı çalmaya başladı. Kapıyı açtığımda bir postacı " İyi günler. İzel Öztürk'ün evi mi?" dediğinde başımı onaylarcasına salladım. Artık Tuğberk'in soyadını almıştım ama şuan bu soyadıyla gelmiş görünüyordu. Postacı imza ve kimlik isterken evin içinde bir koşuşturma yaşadım. Şimdi hiç sırası değildi. Postacıdan mektubu teslim aldığımda gözüm sadece kimden geldiğinine kaymıştı.

- Osman Karahanlı-

O isim beni bir anda durdurmuştu. Osman dededen bana mektup mu gelmişti. Bugün şok üzerine şok yaşarken Tuğberk'e doğru baktım. Elimdeki zarfa uzanıp elimden aldı ve neye baktığıma baktı.

" Osman Karanhanlı. Bu kim?"

Altuğ'un dedesiydi. Önce ölüm haberini alıp sonra bu mektubu almak beni şaşırtmıştı. Ne yapacağımı bilemedim. Neler oluyordu?

Seguir leyendo

También te gustarán

6K 1K 33
Tüm hayatını annesinin sevgisizliğiyle geçirmiş ve yalnızlıktan korkan ama yalnızlığa muhtaç bırakılan Dünya bu korkusuyla doğum gününde yüzleşmek zo...
ŞARLMAN Por elif DOĞAN

Ficción histórica

492 94 9
1174 İnsanoğlunun en güçlü silahı hâline gelen din, tarihte bir kez daha kan ile yazıldı ve kan ile kapandı. Cüzzam Krallığının bir başka büyük dini...
2.4K 590 16
14. Bölüm/Alıntı; LİLİTH&KRONOS, ACI BADEM.. "Bir gün kadın öldü," dedi kuru bir sesle. "Adam ise acı badem ağacını yakıp, çok uzaklara gitti." Gözle...
4M 113K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.