DOĞUM LEKESİ -2- ANAHTAR AİLE...

By Tursuu

286K 18K 1.4K

Doğum lekesi adlı hikayenin ikinci kitabıdır. Uzun yıllar sonra tekrar bir araya gelen bir aile... Değişmiş d... More

Önsöz
Yeni yıla özel bölüm
Hayat
Anlamsız
Yalnız
Sorun
Tehdit
Misafir
Karışık
Aptal
Kararsız
Düşünmek
Muhafız
Güven
Plan
Kayıp
Ölü
Tehdit
Büyücü
Santos
Orman
Yağmur
Başlangıç
İnanç
Bir
Kaybetmek
Kaybeden
Kraliçe
Final
Son
3.KİTAP

İçgüdü

7.5K 517 100
By Tursuu

Bahçenin kapısına oturmuş bir yandan etrafı izliyor bir yandan ise düşünüyordum. Adrian gideli bir gün olmuştu. Herkes sessizliğini koruyordu ve bu sinir bozucuydu. Diğer yandan ise beni beklemeden geçen zaman sanki durmuş ve inadına geçmiyordu. Uykum bile uğramıyordu gözlerime.

Kalbimde atan bir umut vardı. Her geçen saniye vücudumu ele geçiren heyecanın en büyük yoldaşıydı. Her an ağaçların arasından çıkıp geleceklermiş gibiydi. Fakat ne gelen vardı ne giden!

O an alarmların sesi kulaklarıma dolduğunda heyecanla ayağa fırladım. Kulağımı sağır edecek şekilde öten alarmı umursamıyordum bile. Ağaçların arasına dalıp hızla geçide ulaştığımda yüzümdeki gülümsemeyle gelen iki kişiye bakakaldım. Karşımda gördüğüm solgun yüz karşısında yüzümdeki kan çekilmişti. Gördüğümden emin olmak için gözlerimi kapayıp tekrar açtım. Hâlâ oradaydı. Başını kaldırıp bana baktı. Kolunu yanındaki muhafızın omzuna atmış ve ağırlığını üzerine vermişti. Yanımdaki dallar çekilince ortaya Büyücü Kletos çıktı.

"Bu kim?"

Diye sordu muhafıza.

"Bilmiyorum. Gelmesini prens istedi."

Büyücünün sinirlendiğini yüzümü yalayıp geçen sıcak rüzgardan anladım.

"Buna nasıl..?"

"Onu tanıyorum"

Dedim sesimi bulduğumda. Büyücü bana döndü. Gözlerinde yanan mavi ateşin sıcaklığını yüzümde hissedebiliyordum.

"Kim o?"

"Prens Santos. Seviye krallığının veliahtı. "

Büyücü gözlerini Santos'a çevirdi.

"Yaralı bir prens"

Gözlerim havada asılı duran bacağına kaydı. Siyah pantolonunun üzerindeki kurumuş kanı seçebiliyordum.

"Acil müdahale edilmeli"

Muhafız nefes nefese söylendi. Santos'a destek olmak için koluna girdim. Ses çıkarmadı.

Beni tanımamış mıydı?

"Onu getirin"

Diyen büyücü dalların arasından geçerek kayboldu.

"Kendisi çok yardımsever"

Diye homurdandım. Muhafız ses çıkarmadan nefes nefese ilerlemeye başladı. Prens Santos'u sektirerek ormanın içinden geçirdik. Büyücü bizi bir odanın önünde bekliyordu. İçeri girmemiz için kapıyı açtı. Prens Santos'u beyaz yatağa bıraktık.

"Dışarıda bekleyin"

Dedi gözlerini Prens'ten ayırmadan. Odadan çıktığımızda yüzümüze kapanan kapıyla orada kaldık. Koridorun sonunda hızlı adımlarla bize doğru gelmekte olan babamı gördüğümde buradan uzaklaşmak istiyordum fakat geç kalmıştım. Karşımda heyecanla bekleyen adamın mavi gözlerine baktım.

"Adrian dönmedi."

Yüzündeki hayal kırıklığı gözlerine apaçık yansırken arkamı döndüm. Babam detayları muhafızdan alırken sessizce dinledim ve bitirdiğinde oradan uzaklaştım. Bacağına batan zehirli bir iğneden bahsetmişti fakat ne olduğunu bilmediğini söylemişti.

Elanor'un odasının kapısını çaldım ve içeri girdim. Bu haberi ona verdiğimde ne tepki vereceğini bilmiyordum. Bu yüzden haberi yavaş yavaş vermem gerekiyordu. İçeri girdiğimde bana merakla bakan bir çift gözle karşılaştım. Elindeki kitabı yatağa koydu ve gözlerini kırpıştırıp yanına yaklaşmamı bekledi. Yanına oturdum.

"Çalan alarm da neyin nesiydi?"

İç çektim.

"Muhafızlardan biri döndü."

Kaşlarını oynattı.

"Neden dönmüş?"

"Yanında birini getirmiş"

"Düzgünce söylesene şunu. Kimi getirmiş?"

Dudağımı ısırdım.

"Prens Santos"

"Ne?"

Diye bağırdı. Bir anda ayağa sıçradı ve kapıya koşturdu. Ona yetiştim ve kolundan tutup on durdurdum.

"Onu buradan çıkarmalıyız"

"Elanor!"

"Arya bırak. Şu an tehlikenin farkında değilsin galiba. Kral'a burayla ilgili haber gönderirse ya? Başımızı belaya sokacak"

Onu durduramadan kapıdan çıkıp koridorda hızla ilerledi. Arkasından ilerlemeye başladım. Durup bağırdı.

"Odası nerede?"

"Beni dinlersen söylerim."

Elini boşver dercesine salladı ve önüne çıkan her odaya baka baka ilerlemeye başladı. Alt kata indiğimizde babamın önünde beklediği kapıyı görünce oraya koştu. Babama heyecanla birşeyler anlatırken yüzündeki ifade beni güldürdü.

Belki onun gibi endişelenmem gerekirdi fakat prens'in bir bildiği vardı ki onu buraya göndermişti. Ona güvenmem gerekirdi. Çok şey bildiğini anlamıştım.

Elanor'un yanına ulaştığımda konuşmasını yeni bitirmiş ve nefes nefese kalmıştı. Babam ona cevap verdi.

"Merak etme. Başına bir muhafız dikeriz. Zaten her yerde muhafızlar mevcut. Böyle bir şey yapabileceğini sanmıyorum."

Pek inandırıcı değildi açıkçası. Büyücü odadan çıktığında elindeki kana baktım. İçeri girmemiz için kapıyı açık bırakmıştı. Arkasına bakmadan çekip giderken Elanor içeri daldı. Prens yatakta oturur pozisyondaydı ve sarılı bacağına bakıyordu. Elanor içeri girdiğinde ona çevirdi başını.

"Sen yine ne planlıyorsun?"

Diye bağırdı Elanor. Çocuk şaşkın bir ifadeyle kendisine bağıran kıza baktı.

"Sen Arya mısın?"

Diye sordu. Elanor yeni kelimeler için açılmış ağzını bu soru üzerine hışımla kapattı.

"Sen ne nasıl...?"

"Arya benim"

Prens Santos bana baktı. Eli üzerindeki bol ve kalın kabanın cebine kayarken gözlerimi ondan ayırmadım. Elindeki beyaz bir kağıt gözüme çarptı. Elindeki kağıdı avucunun içinde sakladı.

"Beni nasıl tanımazsın?"

Diye bir kez daha bağırdı Elanor. Oğlan başını yana eğip dikkatle kıza baktı. Bir süre öylece dikildikten sonra başını iki yana salladı.

"Hatırlayamıyorum"

Elanor bana döndü.

"Ona ne olmuş?"

Omuz silktim. Bu soruyu bende merak ediyordum.

"Bilmiyorum"

Elanor elini saçlarına geçirip aşağı doğru çekti. Diğer yandan da kendi kendine mırıldanıyordu. Kapıya ilerledi ve bana baktı.

"Ona göz kulak ol. Büyücüyle konuşup geliyorum"

Başımı salladım. Elanor çıkıp gittiğinde Santos'a yaklaştım. Elini bana doğru uzattı. Elimi ona uzattığımda avucuma bir kağıt bıraktı.

"Bu ne?"

Diye sordum şüpheyle.

"Endre gönderdi."

Sadece ismini duymak garip gelsede başımı salladım. Bu Prens Endre bir şeyler çeviriyordu. Sessizce koltuğa oturdum ve Prens Santos'a baktım. Uzanmak için bacağını oynattığında yüzünü buruşturdu. Ona yardım etmek için kalkacağım sırada uzandı ve nefesini dışarı üfledi. Bu hali garipti. Fazlasıyla uysaldı. Bakışları eskisinden farklı olarak saf saf bakıyordu. Bana annemi hatırlatıyordu bakışları. İç çekip elimdeki kağıda baktım. Açmakta tereddüt etsem de merakıma yenik düşüp dörde katlanmış minik kağıdı açıp içindeki mükemmel denebilecek el yazısına baktım.

Ona iyi bak Arya. Sözleri geleceğini şekillendirecek. Unutma, güdülerin her zaman doğru olanı söyler.

Elanor içeri girdiğinde elimdeki kağıdı buruşturdum. Ne demek istediğini tam olarak anlamasam da bu bir uyarıydı. Elanor' un gözleri beni bulduğunda yanıma geldi ve koltuğun ucuna oturdu. Prens gözlerini kapamıştı. Uyuyup uyumadığından emin değildim.

"Birşey öğrenebildin mi?"

İç çekti.

"Çok değil. Beni yanından kovdu."

Güldüm. Devam etti.

"Bacağına batan zehirli ok hafızasını kaybetmesine yol açmış. Büyücü zehirli ok olmadan panzehir hazırlayamayacağını söyledi. "

''Ok bacağında değil mi?"

"Değil. Muhafızlada konuştum. Oku Prens Endre çıkarıp toprağa gömmüş. Yani bir yol bulana kadar hafızasının bir kısmını kullanabilecek."

Arkama yaslandım.

"Belkide böylesi daha iyidir."

Elanor bana gözlerini belerterek baktı.

"Ne demek bu? Her ne kadar beni öldürmeye çalışmış olsada o benim kuzenim. Biri senin hakkında da aynısını söylese hoşuna gider mi?"

Hırsla söylediği sözler üzerine gözlerimi devirdim. Ruh halinin bu kadar değişken olması sinir bozucuydu.

"Söylemedim say"

Diye mırıldanıp ayağa kalktım.

"O halde kuzenine sahip çık."

Diyerek odadan çıktım. Arkamdan bağırdığını duymuştum fakat ne dediğini anlamamıştım. Büyücüyle konuşmayı bir de ben deneyecektim. Odasına girmeden önce kapıyı çaldım ve anında içeri girdim. Büyücü odayı kaplamış olan dumanı söndürdü. Gördüğüm manzara kaşlarımı çatmama neden olmuştu. O simsiyah ormanın neresi olduğunu merak etmiştim.

"İçeri girebileceğini söylemedim."

Söylediklerini umursamadım.

"Neler oluyor?"

Diye sordum ona. Açıklamasını bekliyordum. Soruma yanıt vermedi. Kapıyı kapatıp odadaki masaya ilerledim ve üzerine oturdum. Gözlerim büyücüye sabitlenmişti.

"Bu göreve ben neden gitmedim?"

Büyücü bana baktı.

"Henüz hazır değilsin"

"Neye?"

"Gerçeklere"

"Ya ne zaman hazır olacağım? Öldüğüm zaman mı?"

Büyücü sinirlenmeye başlamıştı.

"Ne bilmek istiyorsun?"

Diye tısladı.

"Bütün sorularıma cevap verecek misin?"

"Soruna bağlı''

Yine de sordum.

"Prens Santos'a ne olmuş?"

"Zehirli bir ok bacağına saplanmış. Doğada bulunan bir zehir değil bu. Bir karışım. İnsan eliyle hazırlanmış."

"Böyle bir şeyi kim yapar?"

Bu sorumu görmezden gelip devam etti.

"Bu zehir damarlarından geçerken yoğun olduğu yerlerde yani bacağında asit özelliğinden dolayı tahribe yol açmış. Damarda ilerleyen zehir beynine ulaşmış ve belleğinin özellikle yakın zamandaki kısımlarının fonksiyonunu durdurmuş. Bütün vücuduna yayılmış olabilir. Verdiği zarardan tam emin olamıyorum. Bu yakın zamanda ölümüne bile yol açabilir. Tabi panzehir bulamazsak."

"Panzehiri nasıl bulacağız?"

"Eğer iğne hâlâ bacağında olsaydı bu iş kolay olurdu fakat ortada yok. Bu yüzden bilemiyorum"

"Panzehir hazırlayıp hepsini teker teker içirsek?"

Ciddi olup olmadığımı görmek için yüzüme baktı.

"Panzehir zehir etkisi yapabilir"

Başımı yana eğip gözlerimi duvarlara sabitlenmiş kitaplıklardaki kitaplarda gezdirdim.

"Şu kitaplarda yazmıyor mu böyle birşeyler?"

"Bir karışım Arya. Saf zehir olsa bulması kolay olurdu fakat hangi maddelerin karıştırıldığını bilmiyorum."

"Tamam. Peki ben içeri girdiğimde baktığın orman neresiydi?"

''Sarayın dışındaki orman."

Güldüm.

"Orası olamaz. Orası yeşillikli bir orman"

Bu sefer büyücü güldü.

"Eskiden. Şu an bir lanetin etkisi altında. Orman can çekişiyor. Tüm ağaçların dallarından zehir akıyor, meyveleri zehire bulanmış biçimde. Tüm hayvanlar zehir yüzünden ölüme mahkum. Bir canlının uzun süre o ormanda barınması mümkün değil."

Telaşla konuştum.

"Adrianlar o ormandan geçmek zorunda."

"Bunu daha önce bilseydim onları göndermezdim."

"Ya şimdi?"

Diye sordum titrek bir sesle.

"Prens Endre'nin onları koruyacağını ümit etmemiz gerek."

"Ya korumazsa?"

Cevap vermedi.

"Orman nasıl lanetlendi?"

"Kara büyü "

"Kara büyü?"

"Yasaklı büyüler. Düzeltilmesi oldukça zor ya da mümkün olmayan büyüler. Bu büyüleri yapan büyücü sürgün edilir."

"Sürgünde yaparsa?"

"Sürgün demek güçlerinin alınması demektir."

"E kim yapar bu büyüyü?"

Cevap vermedi.

"Cevap vermeyecek misin?"

Diye sordum.

"Vermeyeceğim"

"İyi"

Soru düşündüm. Aklımdaki tüm sorular bir yerlere kaçışmıştı sanki.

"Prens Endre hakkında birşeyler söyler misin?"

Gözleri bir an bana kaysa da tekrardan yere çevirdi bakışlarını.

"O büyücülerin prensi. Kendisinden önceki prenslerin ve sürgün edilen büyücülerin tüm güçlerini barındırır vücudunda. Geçmişi de geleceği de bilir. Güçlerinin boyutunu kimsenin aklı almaz. Yaptığı her hareketin bir anlamı vardır. Geleceği yönlendirmek haricinde her şeye gücü yeter. Yine de ipuçlarıyla geleceğe şkil verebilir."

Bana gönderdiği not aklıma takıldı.

Ona iyi bak Arya. Sözleri geleceğini şekillendirecek. Unutma, güdülerin her zaman doğru olanı söyler.

Prens Santos benim geleceğimde önemli bir rol oynayacaktı belkide. Yine de prens'in söz oyunlarını fark etmiştim. Bu notta da söz oyunu olabilirdi.

"Bu yüzden mi buraya gelip o yolculuğa çıktı?"

"Bilmiyorum Arya. Prens'in davranışlarını sorgulamak bana düşmez."

Masadan indim.

"Teşekkür ederim"

Kapıya ilerlerken bana seslendi.

"Arya"

"Efendim?"

"Dikkat et. Prens'in hareketleri bazen hayra alamet değildir"

Kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Onun için doğru olan senin, bizim ya da bir başkasının hayatını sonlandırabilir."

"Bu çok saçma"

"O duygusuz Arya. Bir kişinin ölmesi ya da zarar görmesi umurunda olmaz. Onun tek ilgilendiği geleceğin kendi lehine olmasıdır."

"Ama..."

"Bu kadar soru yeter. Bu arada bunlar aramızda."

"Senin dediklerinden haberi olmayacak mı?"

Kapıyı suratıma kapamadan önce sorduğum soru onu duraksattı.

"Olabilir de olmayabilir de. Sırf bu yüzden gelip beni cezalandırmaz ya da öldürmez. Onun bildiklerini ben bilemem"

Kapı suratıma kapandı. Son cümlesi hayli karışıktı. Bir süre kapıya bakakaldım. Büyücü ne demek istemişti?

Ya nottan haberi varsa?

Topuğumda dönerek Santos'un bulunduğu odaya yöneldim. İçeri girdiğimde Prens Santos uyuyordu. Elanor ise başında kitap okuyordu. Başını kaldırıp bana baktı.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır"

Dedim dudaklarımı büzüp kapıdan çıkarken. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Kafam hayli karışıktı. Akıl danışabilecek birini aradım fakat bu konuda bana yardımcı olacak kimse yoktu. Koridorun sonunda koşturarak aşağı inen Theodor'u gördüğümde ona seslendim.

"Ted!"

Çoktan gözden kaybolmuştu.

"Efendim?"

Kafası merdivenlerin sonunda belirdiğinde gülümsedim.

"Beni bekle"

Koşar adımlarla merdivenlerden inip yanına ulaştım.

"Nereye?"

"Öyle dolanıyordum."

"O zaman benimle biraz sohbet edersin?"

Birkaç saniye düşündü.

"Olur"

Dedi kaşlarını kaldırarak. Birlikte merdivenlerden inip bahçeye çıktık. Kapının önündeki merdivenlere oturduk.

"Benimle ne konuşacaksın?"

"Hayat nasıl gidiyor?"

Sorusunu görmezden gelip ona yönettiğim soruyla ayağını birkaç kez yere vurdu.

"Aynı"

"Tamam. Sana bir soru soracağım"

"Sor"

Dedi bıkkın bir ifadeyle.

"İki insan var. İkisini de çok tanımıyorsun. Biri sana bir uyarıda bulunuyor, gelecekle ilgili. Diğeri ise sana diğerine güvenmemen gerektiğini çünkü onun kendi çıkarlarına göre davrandığını söylüyor. Hangisine güvenirdin?"

"Bu çok karmaşık bir soru"

diye mırıldandı.

"Ama cevabı basit"

Diyerek devam etti.

"Neymiş cevabı?"

Diye sordum ona doğru dönerek.

"İçgüdülerime güvenirdim."

Merhaba!

Önce YORUM yapın. Çünkü yorum varsa ilham var kardeşler. Ona göre!

Birde SORULARINIZ varsa sorun lütfen. Merak ettiğiniz, atladığım konular falan varsa söyleyin.

Kısacası bol bol YORUM yapın. Teşekkürler :)

Continue Reading

You'll Also Like

633K 40.3K 59
Bu hayatta her şey insanın istediği gibi gitmeyebilir. Zorluklarıyla var çünkü hayat. Dünya da ki insanların kötülüğünden gerçek anlamlı hayatı yaşa...
180K 16.5K 15
Tamamen sıradan iki gencin, tamamen sıradan hikayesi... Büşra Köprü
1.5K 25 3
❝İhanet; elime aldığım kanlı bir mumdu. Ve ben, o mum alevinde kül olacaktım.❞ 🕯 . . .
273K 24.1K 44
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...