Yarı'm #wattys2016

Autorstwa gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... Więcej

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Kaprisini sevdiğim.."

183K 5.6K 173
Autorstwa gulusunusevsinler


"Ya evladım sen altı aylık bir bebeksin bu ne cüsse yaa?!" Diyordum, aynanın karşısındaki yansımama bakarak.
Tamam biraz komik olabilirim. Yani, iç çamaşırlarıyla ayna karşısına geçip karnındaki bebeğiyle kavga eden kaç kadın vardır benim gibi bilmiyorum. Ama Cengiz'e hamileyken 6'ıncı ayda bol bir şeyler giydiğimde kimse hamile olduğumu bile anlamıyordu. Ama şuan, karnımda koocaman bir bebekle gezdiğim iki kilometre öteden anlaşılıyor.
Tolga'nın ilk hamileliğimde söylediği 'Kürdana zeytin batırılmış.' Görüntüsünü asıl Ahmet'te yaşıyor ve şuan bana batırılan zeytinin hormonlu falan olduğunu düşünüyordum.
"3 ay sonra kapılardan geçemeyeceğim sanırım.. Beni balkondan falan çıkarırlar evden. Hatta arabaya da sığmam Tolga şu Vito'yu çıkarır garajdan onunla gezeriz.."
Üst kattan bir kahkaha duyunca yerimden sıçradım. Tolga kendi giyinme odasından benim katıma inen merdivenlerine oturmuş, kahkahalarla gülüyordu. Bana güldüğünü söylememe gerek yok değil mi?

"Gülme! Senin suçun zaten!"
"Hobaa! Nerden ben suçlu oluyorum?"
"Sen deyip durmuyor muydun beraber yaptık beraber yaptık diye?! Sağlıksız sağlıksız beslen, sonra tüm hormonlu spermleri gönder, karın olsun balina gibi!"
Bir kahkaha attı,
"Gün boyu aynı yemekleri yiyoruz Helin?"
Göz devirdim.
"Sus konuşma! Hem suçlu hem güçlü! Bu çocuk kaç kilo çıkacak Allah aşkına? Bence 5-6 vardır yani. Neyse ki sezaryen yapacağım. Ay bir de normal olsa?! Hiii! Masada kalırdım!"
"Doğru konuş bacaklarını kırmayayım Helin. Ayrıca kendi oğlumuzun doğum gününe geç kalmasak iyi olur değil mi? Giyin çabuk!"

Göz devirip söylenerek abiyelerimin olduğu dolaptan pembe, straplez, kenarları tüylü, bolca da tüllü, yere kadar uzanan elbisemi alıp giymeye başladım. Sırtını kapatmaya hiç uğraşmadım bile. Kapatamayacağım belliydi çünkü. Ayrıca ayakkabılarımı da giyemiyordum çünkü ayağıma ulaşamıyordum neredeyse.
Krem renkli, diğer topuklularıma nazaran daha az topuklu ayakkabılarımı da alıp Tolga'nın katına çıktım. Saçlarımı birkaç saat önce kuaföre yaptırmıştım. Hareketli fön en idealiydi bu elbise için..
Hafif makyajımı da gelince yapmıştım..
Bunları düşünürken takılarımı unuttuğumu farkedip ayakkabıları Tolga'nın katına fırlatıp aşağıya indim.
Kendi düğünümde babamın taktığı elmas kolyeyi aldım, onu da kendim takmayacaktım. Tamam biraz Tolga'ya pislik olsun diye yapıyordum. Ama bu hamileliğim diğerinden kat be kat daha ağır geçiyordu, bu da bir gerçekti şimdi..
Herneyse, beştaşımla tek taşımı da taktım, demek isterdim ama elime olmuyorlardı ki..

Bedenen görüntü olarak neredeyse hiç kilo almamıştım. Aksine zayıflamıştım. Bacaklarım kollarım kürdan gibiydi. Ama ellerim ve ayaklarım kısmen şişmişti. Ayakkabıları da 37-38 yerine 38-39 giymeye başlamıştım.
Bu çocuk uzaylı falan mıydı acaba.. Garip reaksiyonlar oluşuyordu böyle..?

Bileğime pırlanta bir bileklik takıp çıktım yukarı. Tolga çoktan giyinmişti. Kol manşetlerinin açık olduğuna yemin edebilirdim, ama daha önemli işlerim vardı şuan.
Beni görünce sırıttı,
"Gel bakalım.."
"Sırıtma!"
Dudaklarını bastırdı, elimden tutup arkamı döndürüp sırtımdaki fermuarı kapattı, konuştu;
"O straplezin hizasının aşağıya kaydığını görürsem hamile falan dinlemem vururum."

Göz devirdim. Tolga'yı böyle ikna etmiştim elbisemi diktirirken. 'Aşkım straplezin hizasını yukarıda yapacağız valla meme falan görünmeyeceek!'

Elimdeki kolyeyi taktıktan sonra boynuma bir öpücük bırakıp, elimden tutup pufa oturttu.
O ayakkabılarımı giydirirken ben mızmızlanıyordum.
"Şiştim Tolga valla öküz gibi oldum. Hayvanat bahçesine bırak türünün son örneği gergedan diye koruma altına alırlar beni! Yüzüklerim bile elime olmuyor. Hamile kaldığımda 40 kiloydum şuan 63!"
Başını kaldırıp sert bir bakış attı, sonra gülümseyerek konuşmaya başladı;
"Ne kadar güzel göründüğünün farkında değilsin değil mi?"
"Çok güzel bir su aygırıyım evet."
"Helin, abartıyorsun. Ayten Hanım'la günde bir saat bu konuyu konuşup hala nasıl buna kafayı takabiliyorsun anlamıyorum. Kendine bir baksana. Kolların, ayak bileklerin, bacakların hala eskisi gibi incecik. Emin ol şişsen ilk ben anlardım güzelim." Deyip arsızca göz kırptı.
Dişlerimin arasından mırıldandım,
"Topuğu yiyeceksin kafana şimdi."
Sırıtıp ayağa kalktı, kollarını uzattı. Gülümseyip kol düğmelerini takıp ilikledim,
"Saat takmayacak mısın?"
"Karar veremedim." Dedi, elimi uzattım, kalkmama yardım etti. Saatlerinin olduğu çekmecenin önüne gittik, çekmeceyi açtım.
Tolga'nın üstünde lacivert bir takım vardı, bu yüzden taba rengi, deri kayışlı bir saati gösterdim,
"Bu."
Başıyla onaylayıp saati taktı,
Beraber odadan çıktık.
Cengiz'in odasına girdiğimizde beyefendi babasının kendisine geçen hafta getirdiği kendi kendine dönen trenin raylarının içine oturmuş, tren nereye giderse onu izliyordu.
Göz devirdim,
"Ben sana dedim bu oyuncak oğlumu salak eder diye!"
Bir kahkaha attı,
"En fazla ne kadar salak olabilir ki? Senin ve benim çocuğum sonuçta."
"Ay zekamı o kadar övmüyorum açıkçası sevgilim. Ama senin zekan bu velede yeter de artar bile zaten."
Bir kahkaha attı,
"Ne diyeceğim, Ahmet Han da doğsun da sünnetlerini yaptıralım, aradan çıksın."
"Çocuklarımı kesme planlarını sonraya bırakır mısın?!"
Sırıtıp Cengiz Han'ı kucağına aldı. O şapşirik lacivert takım elbiseyi babamız özel olarak diktirmişti, bir oğluna, bir kendine..
Elimi içgüdüsel olarak karnıma götürdüm,
'Tosunum, doğ da bir lacivert takım elbise de sen giyiver..'

Doğum günü nerede yapılacak derseniz, cemiyetin sıkça kullandığı bir otelin balo salonunda.
Peki cemiyet ne alaka? Derseniz, şunu da çağıralım, bunu da çağıralım derken şöyle bir şeyin farkına vardık;
Tek çevremiz cemiyetmiş.
Bu durumdan memnun muyum? Asla. Değişebilir mi? Belki.
Bununla uğraşacak enerjim? Yok.

Telefonum çalınca açtım;
"Ablişim neredesiniz?"
"Geliyoruz kuzum 5 dakikaya oradayız."
"Organizasyon firmasından gelen kadınla takıştım her şeyi mükemmel hale getirdim. Ama ben bu çakma sarışının saçlarını ellerine vermeden gelmelisin."
Bir kahkaha attım,
"Tamam fıstığım, görüşürüz birazdan."

-----------

"Pelin burası şahane olmuş!"
Her yer masmaviydi. Kocaman bir pasta, tüm o devasa tavan uçan mavi beyaz balonlarla kaplı, tüm masalar beyaz tüllerle ve mavi kurdelelerle süslenmiş, düğün gibi hazırlanılmıştı resmen.
"Eheh, Helin Karalar'ın-"
Tolga'yla göz göze geldi,
"Çok pardon, Helin Kurt'un kızkardeşiyim, olsun o kadar."
Gülümsedim,
"Yemekler hazır mıymış?"
"Yess, rostonun sosunu bizzat gidip tattım."
"Annemle dadı?"
"Diğer yiyeceklerle ilgileniyorlar. Sıkı teftiş var anlayacağın.."
Sırıttım, Tolga'ya döndüm,
"Çocuklar ne zaman gelecek?"
"Ahmet ve Özkan yolda, Vural Pelin'in özel olarak sipariş ettiği macaronları alıp gelecekmiş."
"Nasıl macaronlar bunlar?" Dedim merakla, bu sırada Tolga'nın kucağındaki Cengiz Han'a şapşirik suratlar yapıyordum.
"Mavi-Beyaz macaron işte."
"Özel dediniz?" Dedim ikisine birden bakarak.
Pelin göz devirdi,
"Ay yok, Vural'a pislik olsun diye yaptım."
Sırıttım, Pelin Cengiz'i alıp çocukları eğlendirmesi için getirilen palyaçoyla tanıştırmaya götürürken Tolga'ya döndüm,
"Tolga.."
"Hı?" Dedi gülümseyerek,
"Fatih'i çağırdın mı?"
Göz devirdi,
"Çağırdım, oldu mu?"
Gülümsedim,
"Seni seviyorum."
Sırıttı,
"Normaldir."
"Öküz."

------------

"Helin'ciğim! Ay ben hamile olduğunu yeni öğreniyorum ayyy nasıl tatlı görünüyorsun! Cinsiyeti ne?"
"Erkek geliyor yine Cevher Hanım." Dedim gülümseyerek.
O gidince başkası yanımda belirdi;
"Helin?! Yine hamileymişsin tatlım? Ya biz Maldiv'deydik, geçen ay döndük canım. Kıyamam ya, istemeden mi oldu?"
"Hoşgeldiniz, ne istemeden mi oldu Yeliz'cim?"
"Bebek canım ne olacak!" Deyip bir kahkaha attı. Yanımdaki Tolga'nın sinirden kızaran yüzünü, boynunda atan damarı görmemek elde değildi. Kibarca Tolga'ya sokulup Yeliz cadolozuna döndüm,
"Aslına bakarsan gayet de isteyerek oldu canım. Cengiz Han tek başına sıkılmasın istedik. Sen de tek çocuktun değil mi? En iyi sen anlarsın o zaman." Deyip göz kırptım.
Bu yelloz var ya bu yelloz, ıyy ne pislik bir şeydir bu. Maldiv'lerdeyiz der durur, sanki bilmiyoruz Silivri'de yazlıkta yani.
Ben hem bunları düşünüp hem de samimi gülücüklerle Tolga'yı sakinleştirmeye çalışırken yerde paytak paytak yürüyerek bana doğru gelen takım elbiseyi gördüm. Sonra içindeki Cengiz'i de gördüm tabi. O ayrı.
Neyse, tam kollarımı açıyorum, bu velet döndü babasına, kollarını havaya kaldırdı, ay çok pardon bir şey gibi kaldım ortada yani.
Neyse çocuktur dedim, sonra bu velet niye böyle bakıyor ortalığa dedim.
Dudaklarını sarkıtmış babasına bir şey gösteriyor. Ben bu çocuğun dilinden hiçbir şey anlamazken Tolga oturup siyaset konuşacak kadar iyi anlıyordu. Kıskanmıyorum desem ağzımla burnum yer değiştirirdi.

"Palyaçodan mı korktun sen? Gel bakalım korkunç muymuş..." Deyip çocuk oyun salonuna yöneldi.
Ben onların görüntülerine bakıp iç çekerek gülümserken yanımda başka biri belirdi,
"Yenge artık oturur musun? Birazdan doğuracaksın."
Sırıttım, Özkan'ın yardımıyla bir yere oturdum. Ama her türlü yine kalkıyordum. Ev sahibiydim sonuçta.
Garsonlar yemekleri servis ederken ben de kimin neyi eksik derdine girmiştim.
Bu sırada annemin el işaretiyle beni çağırdığını gördüm, ona doğru yürümeye başladım. Etrafında da baya kadın vardı.
Yanlarına gidince ilk kadınlara, gülümseyerek "Tekrardan hoş geldiniz." Deyip, anneme döndüm,
"Canım benim, bu Emel teyzen. Hatırlıyor musun? İki önceki evimizde üst komşumuzdu."
"Aa Emel Teyze! Unutur muyum aşkolsun, nasılsınız?"
"İyiyim güzelim, nasıl tatlı görünüyorsun bayıldım sana. Kaç aylık?"
"6 aylık." Dedim elimi karnıma götürerek.
"Anne olmak çok yakışmış sana. Büyük oğlan nerede?"
"İçeride diğer çocuklarla çocuk oyun salonunda, yemekler bitsin gelecekler. Sıcak içecekler falan geliyor tehlikeli olmasın istedik."
"Çok iyi yapmışsınız güzelim."
Neyse bu teyzeyle de biraz konuşup salona giren Tolga'nın yanına gittim,
"Palyaço'yla olan davayı çözdün mü?" Dedim sırıtarak.
Sırıttı,
"Palyaçonun saçlarından korkmuş. Peruğu çıkartınca kanka oldular."
Neşeli bir kahkaha attım,
"İyi bari."

----------

Neyse yemek faslı bitip, pasta kesme kısmına gelinince Cengiz içeriden palyaçoyla el ele, diğer çocuklar da tren şeklinde arkadan palyaçoya tutunmuş, gelmeye başladılar. Allah'ım nasıl tatlı bir görüntü!
Fotoğrafçılar her anlarını çekiyorlardı. İnşallah bu anı kaçırmazlar, diye düşünüp, Tolga'nın yönlendirmesiyle Cengiz'in pasta keseceği masaya yöneldik.

----------

Benim evladım her yerde farkını ortaya koymayı sever, bilirsiniz. Bu sefer de pastayı keserken palyaçodan ayrılmak istemediği için palyaço abimizle kestik pastayı. Allah'ım nasıl komik bir görüntü bir görseniz..
Herkes Cengiz'e hediyelerini verirken Cengiz palyaçoya gülücükler saçmakla meşguldü.
Uzuun bir hediye açma merasiminden sonra çocuklar tekrar oyun salonuna gidince büyükler tekrar sakin bir şekilde muhabbet etmeye başladılar.

Tolga ile birlikte babamın bir arkadaşı ve eşiyle tanışırken içeriye Fatih girdi, Tolga izin alıp gidince kavga çıkmasın diye ben de gittim yanlarına.
"Kusura bakma abi biraz geciktim, işim vardı."
"Önemli değil, hoşgeldin." Dedi, Tolga'yı hafifçe dürttüm, göz devirip elini uzattı, tokalaştılar.
Fatih'i cemiyetten gençlerin olduğu bir masaya yönlendirdikten sonra Tolga'ya sokulup
"En çok da merhametini seviyorum.." Diye mırıldanıp annemle dadının yanına yöneldim.

---------

Misafirler yavaş yavaş giderken Cengiz babasının kucağında, gidenlere baybay yapıyordu.
Herkesi uğurlayıp sadece yakın çevre kalınca oturduk, Ahmet Abi konuştu;
"Hediyem bahçenizde Helin, bilgin olsun abicim." Kucağımdaki Cengiz'e şebek bir surat yapıp Ahmet Abi'ye döndüm,
"Çok teşekkür ederiz Ahmet Amcası." Deyip gülümsedim,
Bu sırada Fatih yerinden kalktı, salondan çıktı. Birkaç dakika sonra elinde bir Burberry poşetiyle geldi.
Poşeti uzattı,
"Değiştirme kartı da koydurdum, uymazsa diye." Poşeti elinden aldım,
"Teşekkür ederiz Fatih." Dedim gülümseyerek, Cengiz'i Tolga'nın kucağına verip poşeti açtım. Şahane bir deri ceket çıkmıştı içinden. Gülümseyerek Fatih'e döndüm,
"Tekrardan çok teşekkür ederiz." Dedim, başını sallayarak gülümsedi.
Cengiz'e dönüp ceketi gösterdim,
"Bak sevgilim? Çok yakışacak sana!
Tuğba bir isyan kopardı,
"İnanmıyorum yaa! Valla aynısı Soner!"
Tuğba'ya döndüm,
"Aynısını almıştım Cengiz'e." Dedi surat asarak.
Masaca bir kahkaha attık,
"Ben değiştirip getireceğim hediyesini ona."
Kıkırdadım,
"Sen bilirsin teyzesi."
Özkan gelip Cengiz'i Tolga'nın kucağından aldı,
"Vural gel abi şu velede hediyesini verelim." Dedi, Üçü birlikte çıktılar salondan.

Tolga'nın kahkahasıyla kapıya döndüm, gördüğüm şeyle ben de kendimi yerlere attım. Cengiz Han babasının arabasının tıpatıp aynısının minyatüründeydi. Ama motor taksanız gider yani o derece. Kaputu açılıyor, bagajı açılıyor. Devasa bir şey! Yarım Mini Cooper boyutunda belki.
Cengiz şuan arabayı süremediği için Vural arkadan itiyordu. Benim gerizekalı velet de kendi sürüyor sanıp kahkahalar atıyordu.
"Lan nereden buldunuz bunu oğlum?!"
Özkan göz devirdi,
"Yaptırdık lan. Motoru yok bir tek, onun yerinde akü var. Onun dışında her şeyi var. Bak!" Deyip silecekleri çalıştırdı. Kahkahayı bastık,
Vural konuşmaya dalınca Cengiz'i itmeyi unutmuştu. Cengiz mızmızlanmaya başladı,
"Fıııııınnnnnnnn!!" Yani, vınnnnnnnn. Bu da motor sesi.
Vural bir kahkaha atıp önce Cengiz'i gıdıklayarak öpüp sonra tekrar salonda gezdirmeye başladı.
O sırada babam ayağa kalktı,
Allah dedim, ne çıkacak çok merak ediyorum.
"Helin, eskiden binicilik derslerin için gittiğin bir at çiftliği vardı hatırlıyor musun?"
Başımı olumlu anlamda salladım, konuştu;
"Bir araya oraya gidin, çocuk kendi midillisiyle tanışsın."
Ağzım açık kalmıştı,
"Baba Cengiz'e at mı aldınız?"
"Midilli." Dedi, bir kahkaha attım,
"Baba benim de dedem ol!" Bu sefer herkes kahkahalara boğuldu tabi. Cengiz hala Panamera'sı ve Vural Amcası ile ilgileniyordu.

---------

Eve gelince bahçedeki devasa çocuk oyun parkını görünce ağzım açık kaldı. Açıkçası bahçenizde deyince ne bileyim bisiklet tarzı bir şey düşünmüştüm. Böyle bir oyun parkı değil.. Tamamen ahşaptan, iki çeşit kaydırağı, bir salıncağı, bir kum havuzu, bir de tırmanma filesi olan, kocaman bir parktı bu.
Tolga'ya döndüm,
"Ahmet Abi'yi arayıp teşekkür etmeliyiz.."
Sırıttı,
"Amca değil mi işi ne."
Göz devirdim.
"Ayıp ayıp."

İçeri girince o duş almak için odaya çıktı, ben de Cengiz'i uyutmak için onun odasına.Üstüne krem tulumunu giydirip, kucağıma alıp, sallanan koltuğa oturdum.

--------------

"Helin.. Kalk güzelim."
"Helin.."
Gözlerimi araladım, saçları ıslak Tolga'yı gördüm.
"Saçlarını kurula."
"Tamam kurularım, ver Cengiz'i bana, kalk hadi. Üstünü değiş."
"Çok güzel uyuyor nasıl vereyim?" Dedim gülümseyerek.
Gülümsedi,
"Uyanmayacak, ver hadi."
Başımla onaylayıp Cengiz'in sırtındaki ellerimi çektim, bir eli boynumda, öteki omzuma dayadığı yanağının altındaydı.
Tolga Cengiz'i ustalıkla kucağımdan aldı, beşiğine bıraktı, yanıma gelip elini uzattı, tutunup kalktım. Belim çok ağrıyordu, ister istemez elim belime gitti o yüzden.
Kaşlarını çattı,
"Belin mi ağrıyor?"
"Sırtım uyuşmuş sadece.." Diye mırıldandım, odadan çıktık, kendi odamıza geçtik,
"Git üstünü çıkar, küveti hazırlayayım sana, beline iyi gelir."
Başımla onaylayıp bornozu alıp -kendi bornozuma sığmadığım için Tolga'nınkini giyiyordum- giyinme odasına girdim, tekrar merdiven inip çıkmakla uğraşamayacağım için Tolga'nın katında üstümdekilerden kurtulup iç çamaşırlarımın üstüne bornozu giydim, tekrar banyoya geçtim.
İçerisi mis gibi yasemin kokuyordu. Kokuyu içime çekip gülümsedim, o da bana bakıp gülümsedi.
"Ne gülüyorsun?!" Dedim kaşlarımı çatarak, sırıttı,
"Çok tatlı görünüyorsun, ona gülüyorum."
Yanına gidip suyun başında beklemeye başladım, çaktırmamaya çalışıyordum ama bel ağrısından ölüyordum.
"Su hazır, gel, hadi." Deyip elini uzattı, bornozu çıkarıp elini tutup suya girdim, sıcacıktı. Suyun içine otururken sanırım belimin ağrıdığını belli eden bir hareket yapmıştım, kaşlarını çattı,
"Tüm gün topukluyla gez, bir de yerinde durma sürekli ayakta ol, eve gel kucağında çocuk uyut, az bile sana!"
Göz devirdim,
"Ne alakası var? Karnımda kocaman bir şey taşıyorum, her türlü ağrıyacak belim."
"Cengiz'de ağrımıyordu?!"
"Cengiz Ahmet kadar tosun değildi, ayrıca zaten Cengiz'i 6-7 aylıkken doğurdum." Dedim, göz devirdi.
"Hatırlatma."
Bu arada gelecek olan bebeğin isminin Ahmet olacağını kimse bilmiyordu. Sürpriz yapacaktık anlayacağınız.

"Suya badem yağı koydum, cildini yumuşatır."
Gülümsedim, küvetin kenarına oturmuş, benimle muhabbet ediyordu öyle. O kadar tatlıydı ki.
Elimi uzattım, tuttu hemen.
"Tolga.."
"Hı?"
"Fatih'e iyi davrandın bugün, teşekkür ederim.."
Göz devirdi.
"Gönlün olsun diye yaptım. O herifle ilgili başka bir şey bekleme benden."
Başımla onayladım,
"Peki.."

Elini bırakmamıştım,
"Tolga..?"
"Ha?"
"Suya gelsene."
Kocaman küvette ufacık bir yer kaplıyordum zaten, yanıma gelse şuanki kadar rahatsız oturmazdı en azından.

"Saçmalama.
"Ay ne saçmalaması gel!"
"Kızım sığmayız."
Göz devirdim,
"Gel hadi."
Biraz uzun süren çabalarımın sonunda onu da küvete girmeye ikna etmiştim.

-------------

"İyi geldi mi su beline?" Dedi, suyun içinde saçlarımı tararken.
"Evet, güzel bir uyku çekeceğim kesin.." Diye mırıldandım, saçlarımı taraması bitince tarağı bıraktı, ona döndüm,
"Ben de senin saçlarınla uğraşacağım."
"Hayır! Hayır asla!" Diye kahkahalar atarak itiraz ederken ben çoktan saçlarını ortada birleştirip tepeye dikmeye başlamıştım.

---------

"Bu ne Helin? Kirpiye çevirdin beni?!"
Bir kahkaha attım,
"Çok şirin oldun! Cengiz'i yıkarken ona da yapıyorum. Ama onun hoşuna gidiyor."
Göz devirdi,
"Bunun nesi hoşuna gidecek çocuğun?"
Dil çıkardım,
"Ne gıcık bi' herifsin..."
Musluğun üstündeki  tuş gibi şeyi çekti, küvetin tıpası açıldı,
"Doğuma kadar kesinlikle duş alırken bana haber vereceksin."
"Yok artık. Nedenmiş?"
"Çünkü küçük hanım, kayıp düşmen an meselesi. Küvet doldurmaktan bahsetmiyorum bile. Doldurmayacaksın. İstediğinde söyle ben dolduracağım. Benim yardımımla girip benim yardımımla çıkacaksın."
"Neden?!" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Küvet suyuna bir sürü yağ koyuyoruz, su gitse de yağ zeminden arınmaz öyle hemen."
Tip tip baktım suratına,
"Manyaksın sen."
"Ne dersen de Helin, bunu sana şirinlik olsun diye söylemiyorum. Kendini düşünmüyorsan karnındakini düşüneceksin, duydun mu?!"
"Duydum.." Diye mırıldandım. Şu adamın bana ciddi konuşmalar yapmasına sinir oluyordum. Çok mesafeli geliyordu bu konuşmalar bana. Bir de çocuk muyum ben yani alıp karşına azarlıyorsun, değil mi?

Küvetin suyu boşalana kadar ben de saçlarımı şampuanladım. Köpürttüm de köpürttüm. Neyse işte küvetin suyu boşaldı, Tolga ayağa kalktı, ellerini uzattı, tutunup ben de kalktım ayağa ama hala tripliyim ben buna, pas vermiyorum falan..
Sonra duşun mikrofonunu açtı, suyun sıcaklığını ayarladı, bana bakmaya başladı. Ben de buna bakıyorum çıksın da yıkanıp çıkayım diye.
"Hadi Helin." Dedi,
"Asıl sana hadi. Çıksana."
"Ha?"
"Tolga izninle soyunup yıkanacağım, çıkar mısın?"
Tek kaşını kaldırdı,
"Helin gerçekten orana burana bakacak halde değilim, saat iki ve sabah 7'de toplantım var. Rica ediyorum gir şu suyun altına."
"Çık Tolga."
"Helin yerler kaygan. Gerçekten ben bir güzel seni yıkamadan şu suyun altına gir." Meşhur boyun damarı yine bir selam çaktı bana.
Ellerini yumruk yapmıştı sinirden. Hasta. Sinir olmuştum şuan. Katır inadı vardı bir de bende. Katır ne be? Helin inadı. Helin inadı vardı. O yüzden şansı yoktu o çıkmadan o suyun altına girmeyecektim.
"Son kez söylüyorum, suyun altına gir Helin."
"Ben de son kez söy-"
Cümlemi tamamlayamadan mikrofonu alıp beni küvetin kenarına sıkıştırıp saçlarımı yıkamaya başladı.
"Çek suyu! Tolga çek şunu! Gözüme şampuan kaçıyor!"
Kesinlikle umursamıyordu. Attığım yumruklar, tekmeler..  Hiç birini takmıyordu.

--------------

Zorla saçlarımı yıkamıştı. Sonra işte ben onu kavga gürültü çığlık çığlığa yanımdan kovmuştum, ama o çıkmama yardım etmek için dışarıda bekliyordu tabii ki.

Islak çamaşırlardan kurtulup üstten uzattığı bornozu aldım, giydim, belinin kemerini bağlayıp küvetten çıktım.
Daha doğrusu küvetten çıkmak için bir hamle yaptım, beni anında kucağına aldı,
"Bebek değilim. Rahat bırak beni.." Diye mırıldandım. Hala kucağındaydım.
Ciddi ifadesini bozmadan konuştu,
"Yan odadakinden, hatta karnındakinden bile daha çok bebeksin."
"Bırak beni."
"Yerler kaygan. Bu arada evde terliksiz gezmeyeceksin artık. Duydun mu?"
Cevap bile vermedim, içten içe kucakta taşınmanın keyfini çıkarırken aynı anda surat yapmakla meşguldüm..
"Duydun mu?" Diye tekrarladı, cevap vermedim.
Sırtım yumuşak yatağa değince boynundaki kollarımı çözdüm, gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Ciddilikte ondan geri kalır yanım yoktu şuan..

"Tek derdim sen ve çocuklarımız." Dedi net bir ifadeyle.
"Bebek değilim ben."
"Benim için öylesin."
Göz devirdim.
"Bu tartışmanın sonu gelmeyecek bir güzel kavga edeceğiz. İyi geceler sana." Dedim, tam sırtımı döneceğim sırada omzumdan tutup dönmemi engelledi, hışımla eğilip dudaklarını dudaklarıma kapadı.

------------

"Her seferinde bunu yapamazsın.." Diye mırıldandım.
"Neyi?"
"Her kavgada beni öperek susturamazsın.."
"Kavga etmiyorduk."
"Edecektik."
"Etmek mi istiyordun?"
"Sence ister miyim?"
"O zaman neden şikayet ediyorsun?"
"Düştüğüm konum hoş değil çünkü. Sana aşık olmam her susmamı istediğinde dudaklarını dudaklarıma kapayacağın anlamına gelmiyor. Süs bebeği değilim ben. Karınım senin.." Diye mırıldandım, yanağımdan düşen bir damla yaşa aldırmadan..
Yüzünde sarsılmış bir ifade vardı.
"Sana böyle mi hissettiriyorum?"
Cevap vermedim. Belimden tutup doğrulmamı sağladı, tekrarladı,
"Sana böyle mi hissettiriyorum Helin?"
Başımı önüme eğdim.

Bir elini sinirle saçlarının arasından geçirdi.
"Helin.."
Başımı kaldırdım, ona baktım. Öyle perişan görünüyordu ki.. Söyleyecek lafı kalmamış gibi. Evet, sanki O'nun söyleyecek lafı kalmamıştı, düşünün..
"Ben.." Dedi, durdu, derin bir nefes alıp konuştu.
"Böyle hissettiğini bilsem yapar mıydım hiç.."
Başımı olumsuz anlamda salladım,
"Biliyorum, yapmazdın.." Dedim, bir elimi sakallarının arasına yerleştirirken.
Derin bir nefes daha aldı, başını kaldırıp tavana baktı, sonra gözlerini gözlerime kenetledi yine,
"O son kavgamızdan sonra seni kırmaktan o kadar korkuyorum ki Helin, tartışacağımızı farkettiğim an dikkatini dağıtmaya çalışıyorum. Bunun sana öyle hissettireceğini düşünemedim."
Gülümsedim, yanağındaki elimi elinin içine alıp öptü,
"Gerçekten özür dilerim." Dedi, gözlerimi kıstım,
"Kuru biz özürle affetmem seni."
Merakla baktı gözlerime,
"İstediğin bir şey mi var?" Dedi heyecanla.
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Öpmezsen asla barışmam!"
Bir kahkaha atıp dudaklarıma yönelirken sırıtıyordu,
"Canıma minnet.."

-----------

"Tolga, 7'ye geliyor saat, kalk hadi.."
"Uyuyalım Helin." Diye mırıldandı mahmur mahmur.
"Toplantın var Tolga bugün.."
"Sikerim toplantısını, saati 7'ye ayarlarken bana sormadılar."
"Küfretmez misin? Ahmet var karnımda."
"Hassiktir, özür dilerim."
"Tolga yine küfrettin."
Belimdeki kollarını sıklaştırdı,
"Ne küfrü lan?"
"Tolga uyan artık.."
"Uyuyacağım. Çok istiyorsan sen git toplantıya."
Göz devirdim, birkaç dakika hiç bulaşmadım, iyice uykuya dalsın diye, sonra dürttüm tekrar,
"Tolga kalk!"
"Ne var?!"
"Suyum geldi sanırım!"
Yerinden öyle bir sıçrayışı vardı ki, bu kozu kullanarak uyandırdığıma binlerce kez pişman olmuştum..
"Nerede?"
"Ne nerede?"
"Suyum geldi dedin?"
"Su bitmişti sucu geldi mi? Dedim."
Göz devirdi.
"Öyle demedin."
"Demedim." Dedim sırıtarak.
"Yaptığın çok ayıp."
"Biliyorum."
"Ama çok güzelsin."
Omuz silktim.
"Tüh."
O sırıtarak banyoya geçerken ben de giyinme odasına yöneldim. Gece uyumadan önce gelip üstümü değiştirmiştim burada. Bornoz falan ortadaydı hep. Onları kaldırıp kirli sepetine atıp dolaplardan Tolga'ya toplantı için giysi çıkardım. Ayakkabısından saatine her şeyini ortaya koydum, uykulu uykulu onların derdine düşmesin diye..
Sonra kendi katıma inip üstüme lacivert, kolsuz bir elbise geçirdim. Elbisenin büzgüleri göğsün biraz altında başlıyordu. Oraya da hasır ipten bir kemer taktım.
Saçlarımı taradım, boynuma zümrüt kolyemi taktım.

Ben üst kata çıkarken o girdi odaya.
"Bu saatte neden kalktın? Uyusaydın?" Dedi hemen.
"Uykum yok.." Dedim yanından geçerken elimi bir anlığına sırtına koyup çekerek..

---------

Cengiz Han gece boyu uyanmamıştı. Yanına gidip baktığımda da huzurla uyuyordu. Gülümseyip alt kata, mutfağa yöneldim. Hizmetliler hala gelmemişlerdi.
Kahvaltı hazırlamaya başladım..

----------

"İyi ki kendini yormamanı söylüyorum." Diye sitem etti Tolga.
"Kocama kahvaltı hazırlamak beni yormuyor." Dedim gülümseyerek.
"Sen yine de zorlama kendini." Dedi, sandalyesine otururken..

----------

"Gelirken getirmemi istediğin bir şey?"
"Canım bir şey çekiyor ama..."
"Söyle güzelim."
"Erimiş beyaz çikolata."
"Beyaz?"
"Evet."
"Tamamdır güzelim. Kucağında Cengiz'le merdiven inip çıkmak, puseti taşımak-"
"Ani hareket yapmak, bar sandalyelerine oturmak, spor yapmaya kalkışmak, kötü hissedersem seni aramaktan çekinmek yok."
Sırıttı,
"Aferin."
Tam arkasını dönmüştü ki konuştum;
"Tolga!"
"Ha?"
"İnsan karısına bir baybay öpücüğü falan verir. Öküz herif."
"Gel buraya kaprisini sevdiğim, gel." Deyip önce dudaklarıma, sonra burnuma, son olarak da saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.
Saçlarımın kokusunu içine çekip konuştu;
"Çok seviyorum ulan!" 

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

3.9M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...
88.7K 4.3K 31
İtiraflarınızı Yayımlıyorum. İletişim : sehrindelikanlisi@gmail.com Benim yaradılışım böyle, art niyetlerle hareket etmem ben. Senin kim olduğun hiç...
996K 7.5K 3
1800'lerin İngiltere'sinde asi, güçlü ama kalacak yeri olmayan bir kızın, İngiltere'nin en çapkın, en sevilen ve en tasasız Marki'si ile karşılaşması...
792K 7K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...