Turunculu.

Por Undominel

377K 16.9K 4.6K

Hayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi. Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği... Más

Duyuru-
1.Bölüm ✴ Turunculu.
2.Bölüm ✴ Turuncu.
3.Bölüm ✴ Tarık Aras.
4.Bölüm ✴ İnci Sultan.
5.Bölüm ✴ Hasta.
6.Bölüm ✴ Sevgililik Rolü.
7.Bölüm ✴ Korku.
8.Bölüm ✴ AVM.
9.Bölüm ✴ Balo.
10.Bölüm ✴ Doğum günü.
11.Bölüm ✴ Ulaş Güler.
12.Bölüm ✴ Yağmur.
13.Bölüm ✴ Öfke.
14.Bölüm ✴ (1) Mesaj.
15. Bölüm ✴ Pia.
16.Bölüm ✴ Kavga.
17.Bölüm ✴ Kesik.
18.Bölüm ✴ Fal.
19.Bölüm ✴ Çadır.
20.Bölüm ✴ 28 Kasım.
Kesit
21.Bölüm ✴ Peri kızı.
22.Bölüm ✴ Morg.
23. Bölüm ✴ Aşktanbul.
24.Bölüm ✴ Yoğun Bakım.
25.Bölüm ✴ Geri dönüş.
26.Bölüm ✴ Yabancılar.
27.Bölüm ✴ Bir gerçek.
28.Bölüm ✴ Pijama partisi.
Mektup.
29.Bölüm ✴ İlk Kar.
31.Bölüm ✴ Acı ve gerçekler.
32.Bölüm -Hatırla...
33.Bölüm ''Ege.''
34.Bölüm - Ritüel.
35.Bölüm - Mektup...
36.Bölüm - Ninni.
37.Bölüm Alkol...
38.Bölüm - Bir Umut
39 ve 40.Bölüm- Ruh
41.Bölüm. -
42.43.Bölüm- Ölüm.
*
44.Bölüm Ninni
45.Bölüm -Çiçek tacı
46.Bölüm -Tuzlu kahve.
47.Bölüm -Kına Gecesi.
48.Bölüm- Düğün.
49.Bölüm-Final.
Finalden sonra ne Oldu?
Yıl dönümü...
Turunculu. Özel Etkinlik Part-I.

30. Bölüm ✴ Bozuntu.

4.3K 220 58
Por Undominel

✴✴✴

Tarık Aras.

''Peri kızı mı?'' dedi alaycı bir yüz ifadesiyle, ses tonunun eşlik ettiği duruşuyla. ''Onlar küçük olmaz mı?''

Gözlerim, benden istemsiz bir şekilde yüzünü yolculuğa çıkmış gibiydi. Her bir zerresini, her bir mimiğini özlemiştim onun. Zor da olsa gülümsemesini, gülerken gözlerinin kısılmasını, o güzel bakan kahverengi gözlerini, ses tonunun frekansını bile özlediğimi fark ettim o an. Bir insan, bir insanı nasıl bu kadar özleyebilirdi?

Gözlerim, dudaklarında takılı kaldı bir anda. O gece yere doğru düşerken mora bürünen ve soğuktan hissedilemeyen o pürüzsüz dudakları. Öpmeye kıyamadığım fakat her seferinde kendime hakim olamayıp, yapıştığım o güzel dudakları. Şimdi konuşmak için ahenkle yukarı kıvrılır gibiydi.

Üzerine göz gezdirdiğimde, eskisi gibi göründüğünü fark ettim. Verdiğim her tepki, bir yabancınınki gibi olmak zorundaydı. Neticede, beni tanımadığını zannediyordu. Öyle de sanmak zorundaydı.

''Boyutları küçük olabilir fakat güzel auraları vardır.'' deyip omuz silktim ve kollarımı demire yasladım. Soğuk hava, bir an iliklerime doğru ufak bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sağ elimi yumruk yapıp ağzıma götürdüm ve yalancı bir şekilde öksürdüm. O bu kadar yakınımdayken, ona nasıl bu kadar uzak olabilirdim ki? Soğuktan titreyen bedenini gördükçe, o gece aklıma gelir gibiydi. Şimdi kalkıp sarılsam, olmazdı değil mi?

''Yirmi yaşındayım. Bence bir Peri kızı olmak için oldukça büyük.''

''Hayali güzelliğe sahip yaratıkların, yaşı olduğunu bilmiyordum peri kızı.'' derken çarpık bir şekilde gülümsedim ve bakışlarımı üzerine çevirdim. Gözlerimiz buluşur zannetmiştim fakat o inatla, gökyüzünde dans eden yıldızları izliyordu. Nefesini sıkıntıyla dışarı üfledi ve konuşmaya devam etti. 

''Hayatım ne yazık ki bir hayali varlığın hayatı kadar güzel değil.''

Bunu yapabilirim, hayatını güzele çevirebilirim. Keşke beni hatırlasan!

''İlahi varlıklara taş çıkartabilen bu güzelliğin, bence güzel bir masalı olmalı.'' derken bakışlarım hâlâ üzerindeydi. Her tepkisini, her mimiğini zihnime kazıyıp, ona doymak istiyordum.

Tek kaşını kaldırıp, gözlerimin içine baktı. Kahvenin en açık tonu olan gözleri, büyüleyici bir tonda gibiydi. Eski duruşuna geri dönüp, gözlerini kapattı.

''Benim masalım yalanlarla dolu. Ben gerçeklerimi kaybettim.''

Hayır, ben buradayım!

''Bu, nasıl oldu?'' çenem titriyordu. Sinirden kasılıyor, elimin altındaki demiri sıkıyordum.

''Serserilerin saldırısına uğradığım esnada başımı çok sert bir yere çarpmışım ve doktorun deyişiyle, hafıza kaybı.'' 

O an müthiş bir rüzgâr esti ve rüzgâr, turuncu saçlarını dalgalandırabildiği kadar dalgalandırdı. Sanki tüm doğa, ona tekrar aşık olmamı ister gibiydi. Bu manzara gülümseme sebep olurken yutkundum ve konuşmaya başladım.

''Denir ki; gökyüzünden düşen kar tanelerinden birisini avucuna alıp dilek dilersen ve sonra da kar tanesinin konduğu yerden öpersen, dileğin gerçekleşirmiş.''

''Böyle şeyler masallarda olur Tarık.'' dedi başını iki yana sallarken. ''Gerçek dünya, senin düşüncelerin kadar masum değil.''

Söylediği cümleler tebessüm etmeme neden olurken, konuşmaya devam ettim. ''Denemekte fayda vardır.'' dedim ve elimi uzatıp elini tuttum. Avucu açık kalacak şekilde ters çevirdim ve bu bahaneyle de ellerini tekrar tutabilmiştim.

Nefesini sıkıntıyla dışarı üflerken, gözlerini devirdi. ''İlla yapacağız yani?''

''İlk sen.'' derken duraksadım. ''Bu arada, adın neydi?''

''Azra.'' dedi aynı ilk gün ki heyecanıyla. İsmini söylerken ancak böyle bir ifadeye bürünebiliyordu. Bunu da unutmuş mudur acaba? diye düşünürken ekledi. ''Azra Güler.''

''O halde ilk sen, Azra.'' deyip göz kırptım.

Gökyüzünden avucuna doğru düşen bir minik kar tanesi vardı. Suratımdaki gülümseme yerini alırken, gözlerimi avucuna çevirdim. Kar tanesi, avucuna dokunduğu an erimeye başlamıştı. Fakat Azra çoktan gözlerini kapatmış, kalbine bir dilek fısıldıyordu.

O iki saniye, ona o kadar güzel baktım ki yabancı bir kişilikten uzak, ona aşık olan bir adam gibi. Bu bakışımı görse şüphelenme ihtimali vardı. Bu yüzden ona ancak onun gözleri kapalıyken böyle bakabiliyordum. Aksi cidden mümkün değildi.

Kar tanesinin değdiği yerden avucunu öptükten sonra gülümsedi. ''Sıra sende Tarık.''

Başımla söylediklerini onaylarken, avucumu açık bırakacak şekilde onun elinin üzerine koydum ve bir kar tanesinin, avucuma düşüşünü izledim. O küçük taneyi avucumda hissettiğim an gözlerimi kapattım ve dileğimi kalbime fısıldadım. ''Azra'nın hafızası geri gelsin, lütfen!''

Kar tanesinin değdiği yerden öptüm avucumu. O sırada Azra'nın ayağa kalktığı fark ettim.

''Yoruldum.'' dedi bir mırıltı halinde. ''Aşağı inmeliyim, sanırım başım dönüyor. Neden böyle oldu?''

Ellerini ellerimden çektiği sırada bir uzay boşluğuna düşer gibi hissettim. Bu boşluk afallamamı sağlarken, o çoktan bir iki adım atmaya başlamıştı. Üçüncü adımında sendeledi ve tam yere doğru düşecekken, ona yetişip belinden tuttum. Aynı anda gözleri kapandı.

Beynim ister istemez o geceye gider gibi oldu. O gece de kucağımda gözleri kapalı ve böylesine masum yatıyordu. Giydiği kıyafetler bile o geceyi hatırlıyordu fakat tek farkı, soğuk bir bedene değil, sıcak bir bedene sarılıyor oluşumdu.

Kollarımı büyük bir dikkatle bacaklarından geçirdim. Ardından elimi sırtına koydum ve onu kucağıma aldım. Tek kolu aşağıya doğru sarkıyor, diğeri ise karnının üzerinde duruyordu. Gerçekten şöyle bir bakınca, uyuması bile güzel olan bir kadını sevdiğimi fark ettim. Uykunun bile yakıştığı bir kadını...

Onu kucağımda taşırken, büyük bir dikkatle cam kapıdan geçtim. Evden çıkarken anahtarı almayı unutmayıp, merdivenlere yöneldim. Ardından Azra'nın evinin kapısının önüne geldim. Kapı zilini çaldığımda, kapı anında açılmıştı ve karşılaşmayı beklediğim manzara, cidden bu değildi.

Harun, kulağında telefonla kapıyı açmıştı. Hemen arkasında bulunan Kayra, başında duran şapkası ve dudaklarındaki parti düdüğüyle, ''İyi ki doğdun Azra!'' diye bir giriş yapmıştı.

İkisinin de gülümsemesi suratına kazınırken, içeriye doğru bir adım atmaya yeltendim fakat omzumu tutan bir el, buna engel olmuştu. Harun Şah.

''Senin ne işin var lan burada?'' derken yeşil gözlerinde bir öfke parıltısı vardı. Kucağımda duran Azra'ya bakarken, bu parıltı yerini endişeye bırakmıştı. ''Ne oldu ona?''

''Çekil şuradan.'' derken ayağımı çoktan bir adım içeri atmıştım bile. Beyaz rengi parkeyi ayaklarımın altında hissediyordum. Bu sefer geçmeme engel olamaması, büyük ihtimalle Kayra'nın söyleminden kaynaklanıyordu.

''Harun, sen karışma.''

''Ne demek karışma lan!'' derken yeşil gözleriyle Kayra'ya bakıyordu. Hemen ardından öfke saçan gözleriyle bana döndü. ''Sen-''

''Onu odasına çıkartıp geleceğim, ayrıca uyuyor. Sessiz ol!'' derken göz ucuyla bir bakış fırlattım ve umursamadan merdivenlerden çıkmaya başladım. Kucağımda yatan narin bir nesne gibi davranıyordum ona. 

Odasının kapısından içeri girdiğimde, ışığı açtım. Mor yorganı yatağın üzerinden kaldırdığımda, yatakta bir not bulmuştum ve bir de hediye paketi. Onları kenara doğru iterken, Azra'nın bedenini yavaşça yatağa bıraktım. Notu ve hediye kutusunu elime alarak, odadan çıktım.

Notta şu cümleler yazılıydı, düzgün bir el yazısıyla...

''Doğum gününe gelmem doğru olmazdı, bu yüzden gelemedim. 

Fakat lütfen bunu kabul et, sevgiyle kal..."

-Bulut Kıran.

Notu elimde buruşturup koridorun bir köşesine fırlatırken, tek kaşımı kaldırıp kutuyu inceledim. Siyah süet bir kutuydu. Büyük ihtimalle içerisindeki bir yüzük veya bir kolyeden ibaretti, başka ne olabilirdi ki?

Büyük bir merakla kutuyu açtığımda, melek figürü olan bir kolye ile karşılaştım. Melek figürünün başı öne eğik ve saçları turuncuydu. Büyük ihtimalle özel yapım bir hediyeydi çünkü böylesi piyasada pek bulunan türden değildi.

Bir ucubeymiş gibi koridorun kenarına fırlatırken hediyeyi, tırabzanlara tutunarak hızlı bir şekilde aşağıya indim. Tam kapıya doğru gidecektim ki Harun yolumu kesti.

''Neler olduğu anlatmadan gidebileceğini mi zannediyordun, Aras bozuntusu? Birden yok olup, sonra var olmak da neyin nesi lan! '' diye bağırdı, iri iri olmuş gözleriyle Harun. Omzumdaki elini sertçe kavrayıp boşluğa bıraktığımda, kurumuş olan dudaklarımı yaladım ve başımı aşağıya doğru hafifçe salladım. 

Ardından tam burnuna kafa attım. Hak etmiş miydi? Sonuna kadar.

Harun, aldığı darbeden dolayı sendeleyerek bir iki adım gerilerken, elimi burnuma sürterek burnumu çektim ve işaret parmağımı ona uzatarak şöyle söyledim.

''Benimle adam gibi konuşacaksın, Şah bozuntusu!''

Ardından arkamı dönüp, süslü salon kapısından içeri girdim. O sırada Kayra yanımdan hızlıca geçip Harun'un yanına gitmişti. Salona şöyle bir göz attığımda, her yerde turuncu balonlar ve ''Happy Birthday!'' yazılarının olduğunu gördüm. Bu manzaraya gözlerimi devirirken, bulduğum ilk koltuğa kuruldum.

Karşımdaki üçlü koltukta oturan üç kişi vardı. Birisi dolgun kırmızı dudakları olan ve saçları omuz hizasında biten bir kızdı. Sanırım ismi Ece'ydi. Diğer kızı tanımamak ne mümkün ki o da Aşktanbul'du. Hemen yanlarında biten bir erkek vardı. Sağ bacağını, sol dizine yaslamış... Dirseğini ise koltuğun kenarına ve değişik bir bakış ile kapıya doğru bakıyordu.

Bu manzara dikkatimi çekmişti. ''Hep kapıya mı bakarsın sen?'' derken, kaşlarımla onu işaret ettim. Bir süre cevap gelmedi. Aşktanbul, daldığı rüyadan onu uyandırmak istercesine sağ omzunu hafifçe ittirdi. O sırada derin bakan mavi gözler ile gözlerimiz buluşmuştu, nihayet.

Pozisyonumu değiştirip bacaklarımı aralarken, dirseklerimi dizlerime yasladım ve ellerimi birleştirip, gözlerimi ona diktim. O sırada odaya, Tuna'nın sesi dolmuştu.

''Kardeşim, hoş geldin. Seni bir daha göremeyeceğimizi düşünmüştük.''

''Hoş bulduk kardeşim.'' derken göz kırptım ve mavi gözlü çocuğa geri döndüm. Evet, bu çocuğu seviyordum. Neticede, Azra'ya göz kulak olanlardan birisiydi ve Tuna, eski arkadaşlarımdandı.

''Ne demiştin aslanım?'' dedi mavi gözleriyle beni inceleyen çocuk. "Aslanım." lakabını gülerek söylememiş olsaydı eğer bir an ciddiye alıp, duraksayacaktım.

''Hep kapıya mı bakarsın diyorum?''

''Hep bakar o.'' dedi Ece, şeker pembesi elbisesinin askılarını düzeltip, pozisyonunu değiştirirken.

''Geçmişten gelen bir alışkanlık.'' derken çenesi bir anda kaskatı kesilmişti. Ardından derin bakan mavi gözleri, tekrardan kapıya dikildi.

Kendimi tanıtmak amacıyla, ''Tarık Aras.'' dediğim sırada gözlerim kapıdan içeriye giren Harun'a takıldı. Burnunda tuttuğu buz kütlesiyle ve koluna taktığı Kayra ile buraya doğru geliyordu.

''Azra'nın sevgilisiyim.''

Son cümlemi, Harun'un gözlerine baka baka söylemiştim. Azra'yla yakın olmamdan ne kadar hoşnut kalmıyorduysa, ben de onların barışmalarından hiç hoşnut kalmıyordum.

Bir an dudakları aralandı ve tam bir şey söyleyecek gibi olduğu sırada, ''Bora Kes.'' diye bir ses geldi karşımdan. ''Azra'nın çocukluk arkadaşıyım.''

Başımı anladım şeklinde sallarken, tek elimi enseme götürüp arkaya yaslandım ve tekrar ettim. ''Demek, Bora Kes...''

''Neden geldin?'' diye yöneltilen bir soru, bir anda düşüncelerimin önünü kesmişti. Bu ses Kayra'ya aitti. Beklediğim, hatta duymak istediğim bir soruydu bu. İnsanlara neden geldiğimi anlatmak istiyordum.

''Neden gittin?'' diye bir soru geldi bu sefer. Şüphesiz ki Aşktanbul'un sesiydi bu. Sahi kadınlar, neden bu kadar meraklıydı ki?

''Niye olacak.'' dedi Harun, son derece alaycı bir tavırla. Hâlâ akıllanmadığı nasıl da belliydi. ''Piçlik yapmak için gelmiş işte. Ama çok bekler, Azra onu hatırlamıyor bile.''

Söylediği son cümle, kalbime bir ok gibi saplanırken, boğazıma bir yumrunun oturduğu hissettim. Yutkunmamı engeller gibiydi. Derince bir nefes alırken, gerçeklerin yüze çarpıldıkça acı verdiğini bir kez daha anlamıştım. Araya belli bir mesafe koymam, Harun'un değer tablosunu arttırmıştı. Peki ya ben, ben ne olacaktım?

Kayra, tam karşımdaki koltuğun dibine oturup bağdaş kurarken, sevgilisi Tuna da hemen dibine kurulmuştu. Harun, sağ eliyle tuttuğu buz kütlesiyle tekli koltuğa oturmuş, bacak bacak üstüne atmıştı. Herkesin beklediği tek şey, neden gittiğim ve sonra da neden geldiğimi anlatmamdı.

Yerden aldığım turuncu balona sert bir hamle yaparak Harun'a doğru attım ve arkama yaslanıp, anlatmaya başladım.

''Biliyorsunuz ki Azra'yı bulan bendim.'' derken büründüğüm hava, inanılmazdı fakat bunu bozan, yine Harun'un o sinir bozan sesi olmuştu.

''Azra'nın şu an bu durumda olmasını sağlayan da senin olman gibi... Devam et.''

Kehribar rengi gözlerimi ona çevirirken, yumruğumu sıktım ve derin bir nefes aldım. Şu an kalkıp o suratına bir yumruk daha atmamak için kendimi zor tutarken, imdadıma Aşktanbul yetişmişti.

''Harun, keserim o dilini. Sus da çocuk anlatsın.''

"Kimin arkadaşı..." diye geçirdim içimden. Ardından boğazımı hafif bir öksürükle temizleyerek devam ettim.

"Çok derine inmek istemiyorum, hikâye bildiğiniz gibi. Ne bir eksik ne de bir fazla. Onun, hafızasını kaybettiğini öğrendikten sonra orada bulunmamam gerektiğini fark ettim. Nasılsa kendini hatırlatmak için çevresinde dolanacak bir sürü insan vardı." Ellerimle, onları işaret ettim. "Siz vardınız ve arada kaynamak istemedim. Onunla yeni baştan tanışmak istedim."

"Ya da yüzüne bakacak cesaretin olmadığı için kaçıp gittin?" dedi Bora, ekledi Harun.

"Senden beklenen de bu zaten. Her şeyi mahvet ve sonra git. Kılıfın bu mu lan?"

Kayra, kaşlarını çattı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Beylere katılmak istemezdim ama onlar haklı. Bu durumu boşa güzelleştirme Tarık, sen onu bırakıp gittin.'' 

Elinin altındaki yastığı bana doğru fırlattığında, ani refleksimle yastığı havada kaparken, yavaşça koltuğun üzerine bıraktım ve gözleri devirdim. Kayra haklı gibi gözüküyordu fakat değildi.

''Eğer kalsaydım, beni de bir yabancı olarak bilecekti. O kadar insan kendini hatırlatma çabası içine girerken, kafasını karıştıranlardan biri de ben olmak istemedim. Onunla yeni bir başlangıç yapmak, ikimiz için de en doğrusu ve en güzeliydi. Kayra'ya bunu anlatmaya çalıştım fakat pek umursamadı.''

''Demek biliyordun!'' derken Aşktanbul, Kayra'nın güneş sarısı saçlarını çekiştiriyordu. ''Ya, bıraksana be!'' diye bağıran Kayra'nın çığlıklarını umursamamıştı. 

''Bu süre zarfında ondan uzak kalamadım haliyle, her gün onu izledim.''

''Evine gizli kamera mı yerleştirdin yoksa?'' derken, Kayra'nın büründüğü hâl inanılmazdı. Hepimiz başımızı yana yatırıp, gözlerimizi kısarak ona bakmıştık. ''Sen ciddi misin?'' der gibi.

''Her gün fakülteye giderken ne giyindiğini, fakültede ne gibi davranışlar sergilediğini, normal hayatını nasıl devam ettirebildiğini izledim. Evet, bensiz de çok güzel bir hayatı vardı. Fakat kızı o kadar boğmuşsunuz ki size ait olan yalanlarınızla... Bana, hepinizin yalan söylediğini bildiğini söyledi.''

Gözlerimle odada bulunan herkesi işaret etmiştim. Hepsi bir anda başını aşağıya doğru eğerken, bir tek Harun dimdik duruyordu. "Ben masumum." der gibi...

''Yalanlarla bir yere varamazsınız, ona gerçeği anlatmalısınız.''

''Gerçeği mi?'' dedi Bora, tükürür gibi. ''Ne diyelim? Abinin yaşadığını sandın, sonra bıçaklandın mı?''

''Hayır, ben-'' derken bu sefer ki cümlemi kesen, Kayra Yalnız olmuştu.

''Cidden, mantıksız konuşmaların var Tarık.'' dedi ve gözlerini devirdi.

''Mantıksız olan sizsiniz, ya her şeyi hatırlarsa? O zaman ne hesap vereceksiniz?''

''Emin ol bunu yaptığımız için bize teşekkür edecek.'' dedi Bora ve duruşunu bozmadan ayağa kalkıp, kapıya doğru ilerledi. ''Ece, haydi gidiyoruz.''

Komutu alan Ece, olduğu yerden fırlarken hiçbir şey söylemeden kapıya doğru ilerledi ve kapı çok sert bir şekilde kapandı. Salonda; Harun, Tuna, Aşktanbul, Kayra ve ben kalmıştık.

''Böyle yaparak onu kaybediyorsunuz.'' dedim, bakışlarımı ve ses tonumu sertleştirirken. ''Sizden nefret ediyor!''

''En azından biz, yabancı rolü kesmedik Tarık.'' deyip tek kaşını kaldırdı Harun. Ardından o piç gülümsemesini yaparak ayağa kalktı ve buz kütlesini bir kenara bıraktı. ''Bu odadaki herkes, onun iyiliğini düşünerek bir şeyler yaptığında, sen neredeydin? Aradan geçmiş haftalar, karşımıza geçip hesap soramazsın!'' dedi ve işaret parmağını üzerimde sallarken ekledi. ''Bize hesap sorma şerefine nail olabilecek olan, son şerefsizsin sen!''

''Kes lan sesini!'' diye bağırırken, ben de ayağa kalkmıştım. ''Azra'ya az mı yavşaklık yapıyordun sanki? Görmedim sanma, Şah bozuntusu. Bu gözler her şeyi görüyor.''

''Ne görmüş o gözlerin.'' derken kollarını göğsünde birleştirdi. ''Merak ettim doğrusu.''

''Birazdan atacağım yumruğu, özlediğini.'' derken sol elimi havaya kaldırdım ve tam yanağına doğru hamle almıştım ki bileğimin; bir kelepçe gibi sarıldığını hissettim.

''Buna bir daha müsaade eder miyim zannediyorsun? Onun yakınından bile geçemezsin, Tarık. Burada sana yer yok!'' dedi ve sert bir şekilde kolumu serbest bıraktı. O sırada Aşktanbul, Harun'un yanına koşup kolunu sıkıyor ve onu kapıya doğru sürüklüyordu.

Şu an üzerine atılıp, onu boğmamak için kendimi zor tutuyor olsam da Azra yukarıda uyuyordu ve onu uyandırmak, dileyebileceğim son şeydi. Kayra ve Tuna'nın da ayaklanarak kapıya doğru ilerlediğini gördüm.

''İyi geceler kardeşim.'' derken, sırtımı sıvazladı Tuna.

''Görüşürüz kardeşim.'' derken buruk bir gülümseme yerleştirdim suratıma.

Aradan geçen bir dakika içerisinde duyduğum tek ses, kapının sertçe kapanma sesi olmuştu. Sonrası ise bomboş bir sessizlik. Koskoca evde sadece Azra ve ben vardık. Başka kimseler yoktu. Bunu fırsat bilerek gülümsedim ve hızlı adımlarla koşarak merdivenlerden çıktım. Odasının kapısına geldiğimde, bir süre kapı aralığından baktım ona. Gerçekten, uyuyan bir peri kızını andırıyordu adeta. Bir insan nasıl bu kadar güzel olabilirdi?

Bir şey beni arkamdan ittirmiş gibi hissettiğimde, kendimi Azra'nın odasının ortasında bulmuştum. Sonrası kendiliğinden gelişmişti zaten. Ayakkabılarımı çıkartmadan yorganın üzerine, Azra'nın hemen yanına uzandım. Dirseğimi yasemin kokan yastığa, elimi ise başıma yaslayıp, bir süre pürüzsüz bakan güzel suratını izledim.

Bu simaya bir daha şahit olabildiğime halen daha inandıramıyordum kendimi. O buradaydı, canlı ve karşımdaydı. Bu olaydan sıfır ciddi bir hasar almadan kurtulması, onun için büyük bir şanstı.

''Fakat bunu da bilmiyorsun değil mi?'' derken, dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı yastığa koyarak, gözlerimi tavana çevirdim. "Keşke sadece beni hatırlıyor olsaydın, bunun için nelerimi vermezdim ki..."

✴✴✴

Eve geldiğimde, saat sabah beşi gösteriyordu. Tanem'in varlığını unutarak, kapıyı sertçe kapattım. Ceketimi bir kenara fırlatarak, kendimi salondaki üçlü koltuğa bıraktım.

''Abi?'' diye bir ses gelmişti karanlıktan. Tanem'in suratını görmek için kalktım ve ışığı açtım. Karanlığa alışan gözlerim ışığı görünce kısılmış olsada Tanem'in uykulu bir şekilde karşımda dikildiğini görebiliyordum.

''Uyumadın mı sen?'' dedim esneme hareketi yaparken. Gözleri,''hayır.'' der gibi baksa da klasik bir Tanem cevabı almıştım. 

''Sana ne.''

''Doğru.'' dedim onu başımla onaylarken. ''Bana ne.''

Ardından onu umursamadan merdivenlere doğru yöneldim. Tam o sırada kazağımın ucunun arkaya doğru çekiştirildiğini fark ettim. Çeken kişi ise küçük huysuz kardeşim, Tanem'den başkası değildi.

''Ne var yine?'' dedim bıkkın bir ses tonuyla.

''Buldun mu o kızı?'' dedi soru sorar gibi. Gözlerimi devirirken önünde diz çöktüm ve iki omzunu tutarak gülümsedim.

''Onun bir adı var, Tanem. Aynı senin de olduğu gibi.''

''Canım böyle sormak istedi, sana hesap mı vereceğim?"

Gerçekten, sabrımın son demlerini yaşadığımı fark ettim. Çocuk yaşımdan beri Tanem ile ben uğraşıyordum, elbette ki bu bir eziyet değildi ama bazı davranışları ve düşünceleri, ciddi anlamda eziyetti.

İki parmağımı kıskaç gibi yaparak, yanaklarını çekerken, canını yakmamak için olası bir çaba harcıyordum. Neticede kardeşimdi, kıyamıyordum.

''Yarın okulun yok mu senin? Yatağına git artık.''

''Yarın okula gitmeyeceğim. Dur, sen sormadan söyleyeyim çünkü canım istemiyor. Ayrıca televizyona bakacağım ben.'' derken saçlarını omuzlarının gerisine fırlattı ve bir manken edasıyla koltuğa doğru ilerlemeye başladı. O an Azra ile neden bu kadar benzediklerini bir kez daha düşündüm ve içimden geçen bir cümle, kahkaha atmama sebep olmuştu.

''Görümceler birbirine benzermiş.''

''Görümce ne? Yeni ismin mi?'' dediği sırada çoktan kumandayı eline almıştı bile. Ani bir hareketle koştum ve kumandayı elinden alıp, sehpaya bıraktım. Ardından Tanem'i belinden kavrayıp, omzuma attım.

''Odana gidiyoruz ve sen uslu bir kız olup, uyuyacaksın Tanem.''

''Senden nefret ediyorum Tarık Aras. Tanrım, indir beni!''

''Bu replikleri nereden öğrendim demiştin? Bu arada, bende sizden Tanem Aras. Duygularımız karşılıklı...''

''Benim gibi bir kardeşe sahip olduğun için gururlanman gerekirken, hayıflanıyor birde!'' dediği sırada merdivenlerin bittiği yere gelmiştik. Omzumdan indirip kucağıma alırken, birazcık korkutmanın işe yaracağının farkındaydım.

Merdivenin sağında kalan boşluktan, onu aşağıya doğru sarkıtmaya başladım. Düşmemesi için sıkı sıkı tutmama rağmen onu her an bırakabilirmişim gibi sıkı sıkıya bana tutunuyordu.

''Eğer biraz daha konuşmaya devam eder ve uyumayı reddedersen, seni buradan atacağım.''

Söylediğim sözcükler ve yaptığım hareketler etkili olmuş olacaktı ki odasına çıkartana kadar uyuyakalmıştı bile. Onu yatağına bırakırken üzerini örttüm ve alnına minik bir öpücük koydum ve tam kapıdan çıkacakken bir an geriye dönüp, yatakta yatan bedenine baktım.

''Karanlıktan korktuğunu biliyorum. Bu yüzden bu ışık açık kalacak, Tanem Aras.'' dedim ve tek hamleyle ışığı açtım. Ardından odadan çıktım. Salona geldiğimde ilk işim, kendimi üçlü koltuğa bırakmak olmuştu. Sonrası ise, güzel rüyaların eşliğinde derin bir uykuydu...

✴✴✴

Uyanmamı sağlayan şey, Tanem'in beni uyandırma çabalarından sadece binincisiydi. Uyanmadığımda yaptığı ilk şey, çalar saati kulağıma sokmak veya bir şişe buzlu suyu suratıma dökmek olurdu. Evet, sadist bir kardeşim olduğu için bu eylemlere başvurmadan önce kalkabilmeyi nihayet ki başarabilmiştim.

Yüzümü yıkayıp aşağıya indiğimde, Pia'nın kahvaltısını yaptığını fark ettim. O an aklıma Azra geldi. Kedi korkusu olduğunu büyük ihtimalle unutmuştur. Pia'yı götürsem, hatırlamasını sağlar mı? diyerek sağlam bir fikir geçirdim içimden. Bunu yapacaklarım listesine eklerken, mutfağa girdim.

Evdeki anne baba rolünü üstlenen kişi ben olduğum için haliyle kahvaltıyı da ben hazırlıyordum. 

''Tanem sütünü içtin mi?'' dedim. Cezvenin içerisindeki ısınan sütü, bal rengi fincanın içine boşaltırken.

''Genç kızlar süt içmez.'' derken elindeki pembe renkli tokasını masanın üzerine bıraktı ve kahvaltı masasına kuruldu, Tanem. Her sabah aynı seremoniyi yaşıyorduk ve gerçekten sıkılmıştım. 

Gözlerimi devirip nefesimi sıkıntıyla dışarıya üfledim ve fincanı masaya bıraktım.

''Pia bile süt içiyor.''

''Pia bir genç kız değil.''

''Tanem, o süt bitecek.''

''Hayır, bitmeyecek.'' derken servis tabağını yemeklerle doldurmuştu yine. 

Artık onunla tartışmayacaktım. Güne kahve içerek başlardım. Bu yüzden uykulu halimden genellikle eser kalmazdı. Yine öyle olmuştu. Boş kahve bardağını tezgâha bırakırken, kapının ziliyle irkildim.

"Bakıyorum." deyip masadan ayrıldım. Tanem, hiç istifini bozmadan kızarmış ekmeğine sürdüğü reçelli tarafını yiyordu.

Büyük beyaz ahşap kapıyı özenle açarken, karşımda dikilen bir adam vardı.

Saçları kahverengiydi ve önleri, özenlice düzeltilmişti. Gözleri, saçlarıyla aynı renkti ve sanki bir derginin kapağından fırlamış gibi görünüyordu. Sakallı çenesi ve siması tanıdıktı. Üzerindeki siyah rengi deri ceketi bile tanıdıktı. Aynısından bende de vardı çünkü aynı gün almıştık.

Karşımdaki kişi, Batuhan'dan başkası değildi. Suratıma yayılan gülümsemeye engel olamadım ve elimi ona uzatıp, sarıldım. "Batuhan, nereden çıktın oğlum sen?"





Seguir leyendo

También te gustarán

1.7M 99.9K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
COOL AĞA 2 Por Aslı

Ficción General

3.9M 1 1
・GENEL KURGU #1 ・RASTGELE #1 ・ROMANTIZM #12 - İnsanlarda tek sıcak kanun, üzümden şarap yapmaları, kömürden ateş yapmaları, öpücükten insan y...
2.2M 135K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1.5K 166 13
jungkook: bu ucubenin instasi yakiyo he texting fic degistirilmistir arkadaslar 28.08.23 bölümleri 1 hafta aralıklarla atarım çok sık atmayı düşünmüy...