KAÇAK & KAÇIK | TAMAMLANDI

Galing kay Kubragnccc

342K 26.6K 18.4K

Lacivert ve gri... Farklı kalemlere ait, birbirlerinin zıttı iki mürekkebin rengi. Bu renkler kader adı veril... Higit pa

TANITIM
GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
FİNAL
ADAL
TOLGA
SON

11. BÖLÜM

7.7K 906 263
Galing kay Kubragnccc

11. EVRE

Esirlik ve misafirlik... Anlamı incecik bir çizgiyle birbirinden ayrılan sözcükler. Birbirine ne kadar uzak görünseler de bir o kadar yakınlardı aslında. Şu an içinde bulunduğumuz yerde: evde, şehirde, ülkede hatta gezegende misafir miydik yoksa esir mi? Bu soru için birçok insan farklı cevaplar verecekken ben bu sorunun cevabını kendimce vermiştim. Gezegen konusunda hala tereddütlerim olsa da emin olduğum bir nokta vardı. Bu evde esirdim.

Bakışlarım perdelerin sakladığı penceredeyken güneş ışınları absorbe edilse de odanın içini aydınlatabilecek kadar güçlüydü. Uyku dün geceden sonra kısa süreliğine de olsa benliğime uğramıştı.

Bakışlarım tavana dönerken düşüncelerim her yerdeydi, dağılmışlardı. Onları toparlamak için çaba sarf etmezken komodinin üzerindeki, tepsiden kalan alanda duran telefonumu aldım. Herhangi bir bildirim yokken 13:24 sayıları parladı ekranda. Adal'ın arkadaşının hala evde olma ihtimalinden dolayı aşağıya inme konusunda tereddütteydim. Telefonu tekrar komodinin üzerine bırakırken yatakta gerinerek üzerimdeki uyku kırıntılarından kurtulmayı denedim.

Prangalar beni bu odaya hapsederken, her hücrem bu eve kelepçelenmişti. Hapis olduğum bu ev, bu oda üzerime gelmeye başlamıştı. Gömülü kaldığım yatakta yorgan, toprak görevi görerek üzerimi örterken üzerimdeki örtüyü kaldırdım.

Güneş ışınlarına hasret bedenim günışığı için yanıp tutuşurken dünkü gördüğüm yeşil irisler aklımdan çıkmıyordu. Bir yanım bunun tesadüften ibaret olduğunu söylerken, diğer yanım buna şiddetle karşı çıkıyordu. Tesadüf olmadığını fısıldıyordu bakışlar. İrislerdeki anlamlar tesadüften fazlasıydı. İkinci ihtimali göz arardı ederken, ilk ihtimalin gerçek olmasını diledim.

Yatakta oturur pozisyona geçerken bakışlarım perdenin sakladığı pencereye kilitlenmişti. İki ihtimali de değerlendirirken prangaların kilidini kırarak küçük adımlarla pencereye doğru ilerledim. Ellerim perdede asılı kalırken kafamda vals eden soru işaretlerine ithafen fısıldadım.

"Sadece tesadüf."

Kurduğum cümleden güç almayı umarak perdeye daha fazla eziyet etmemeye karar verip perdeyi araladım. Güneş ışınları perde engeline takılmadan doğruca odanın içine girerken bedenim ihtiyaçla sızladı. Doğruca karşı pencereyi göz hapsine alırken yeşil irislerin sahibi orada yoktu. Rahatlama hissi her hücreme yayılırken gözlerimi yumup güneş ışınlarının tüm vücudumu ele geçirmesine izin verdim. Işınlar vücudumda bir yılan misali yayılırken hücrelerim enerji depoluyordu.

"Sadece tesadüf."

Bir süre pencerenin önünde gözlerim kapalı durduktan sonra yüzümü yıkamak ve ihtiyaçlarımı gidermek için banyonun yolunu tuttum. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp kendimi daha iyi hissederken odama geçmek için banyodan çıktım. Tam odama gireceğim sırada dış kapının kapanma sesi ulaştı kulaklarıma.

Adal'ın 'önemli' arkadaşının gidip gitmediğini teyit etmek için merdivenlere adımladım. Yavaş yavaş basamakları inerken üzerinde yalnızca siyah şort olan Adal'la göz göze geldik. Bakışlarımı Adal'ın çıplak bedeninden uzak tutmaya çalışırken, Adal dış kapıyla mutfak arasındaki holünün tam ortasındaydı. Beni görünce duraksadı, ben de onu taklit ederek bastığım basamağın üzerinde durdum.

Bakışlarındaki tehdit açıkça ortadayken, "Sevgili misafirim konuşma zamanı geldi sanırım." Neyi kastettiğini anlamak istemezken anlamış bulunmuştum. Misafirliğimin sonuna gelmiştik, kaçınılmaz son kapıdaydı.

Büyük bir soluğu ciğerlerime yollarken omuz silkmekle yetindim. Adal bakışlarıyla salonu işaret ettiğinde basamakları indim. Salona girdiğimde Adal'da arkamdan girdi. Tam koltuğa oturacağım sırada zil sesi kulaklarımızı doldurdu. İkimizin bakışları da salonun çıkışına dönerken, "Ben bakarım," dedi.

Olduğum yerde dikilirken, "Adal oğlum nasılsın?" sesi kulaklarıma ulaştı. Daha önce duymadığım, yaşanmışlık barındıran ses kulaklarıma ulaşırken kapıya doğru adımladım. Kapının önünü görebileceğim ama kapıdan uzak bir yerde dururken yaşlı bir kadın görüş alanıma girmişti. Yüzü ve beyaz saçı, yaşını ele verirken Adal'ın yanında küçücük kalmıştı. Kadın Adal'la göz teması kurmak için epey yukarı bakmak zorunda kalıyordu.

Altmışlı yaşlarının ortalarında olduğu düşündüğüm kadının yanındaki küçük kızı yeni fark ederken göz göze geldik. Kocaman bir gülümseme yüzüne yayılırken aynı şekilde karşılık verdim.

"İyiyim, siz?"

Adal'ın buzdan farksız ses tonundan dolayı kadın söyleyecekleri yutacak gibi olsa da kelimeleri dudaklarının arasından çıkarmayı başarmıştı.

"Benim kızla damat torunu bana bıraktılar da, çok acil bir işim çıktı. Şimdi çocuğu da götüremem biraz huysuz, herkese sordum kimse müsait değilmiş." Kır saçlarını etrafına doladığı siyah şalı çekiştirerek düzelttikten sonra çekingen bir halde devam etti kelimelerine. "Son çare senin kapını çaldım, müsaitsen birkaç saatliğine benim toruna bakabilir misin?"

"Aslında..." deyip cümlesine devam etmeden bakışları beni buldu.

Bakışlarına karşılık verirken kapıya doğru yaklaşarak, "Ben bakarım," dedim bakışlarım yaşlı teyze ile yanındaki torununa yöneltirken. Kadının şaşkın bakışları beni bulurken varlığımı yeni fark ettiğini anlamıştım. Üçünün de bakışları üzerimdeyken, "Ben Adal'ın, yani Adal abinin kuzeniyim. Bir süre misafiri olacağım da şehir dışından geldim." Art arda doğrulu yalanlı sözcükleri yan yana dizerken, dudaklarımdan dökülen sözcüklere ben de şaşırmıştım. Kafam da kurmadan bir anda yuvarlanmıştı sözcükler dışarı.

"Ah, öyle mi? Geldiğinden hiç haberim olmadı kızım, ne zaman geldin?" Adal'ın bakışları hala bendeyken soru ile benim bakışlarımda onu bulmuştu.

Ne cevap vermem gerektiğini tam olarak kestiremezken, "Çok olmadı," dedi Adal yerime soruya cevap verirken.

"Memnun oldum kızım."

"Ben de," dedim yüzüme eklediğim gülümsemeyle. Kadının sorgulayıcı bakışları beni süzerken yaptığım hamleden dolayı pişman olmuştum bile. Kadının telefonun melodisi ortamdaki gerilimi bir nebze de olsa azaltırken bakışlarım kot şort ve pembe çiçekli tişört giymiş küçük kızdaydı. Sarı saçları kafasının iki yanında topuz yapılmıştı.

"Geç kaldım, torunum Melis size emanet."

"Aklınız kalmasın." Kadına cevap verirken Adal'ın bakışlarını hala üzerimde hissediyordum. Adının Melis olduğunu öğrendiğim küçük kız içeri girerken anneannesi de merdivenlere doğru yönelmişti.

Küçük kızın sırtındaki mavi çantayı fark ettiğim sırada, "Merhaba," dedi gülümseyerek.

"Merhaba," diyerek yanıt verirken Adal, "Benim işlerim var, çok ses yapmayın," diyerek odasına doğru adımladı. Melis ayakkabılarını çıkardıktan sonra birlikte salona geçerken, Adal odasının kapısını sertçe kapatarak tüm öfkesini kapıdan çıkarttı.

"Sinirli biri galiba."

"Biraz öyle ama her zaman değil, bazen çok ilgili birine dönüşüyor." İç çekerek kurduğum cümleye şaşırırken sözcükler benden habersiz yuvarlanmıştı dudaklarımın arasından.

"Anladım." Melis'in hiçbir şey anlamadığını fısıldayan sesiyle kurduğu kelimeye gülümserken çantasını çıkarıp koltuklardan birinin üzerine bıraktı.

"Aç mısın?" Soruma olumsuz anlamda kafasını iki yana sallarken, "Çok aç değilim," dedi.

"Kahvaltı yapacaktım, eşlik eder misin bana?" Yüzüne kondurduğu tebessümle yanıt verirken, "Oluur," dedi 'u' harfini uzatarak.

Mutfağa doğru ilerlediğimde hemen ardımda küçük adımlarıyla beni takip ediyordu. Kahvaltılıklar masanın üzerinde dizili dururken, birkaç saat önce yerlerini almış Adal ve arkadaşının kahvaltısına eşlik etmişlerdi. Onları görmezden gelirken, "Ne yemek istersin?" Olduğum yerde dönerek bakışlarımı ona yönelttiğimde aramızda yalnızca birkaç adım olduğunu fark ettim.

Meraklı kahverengi gözleriyle etrafı incelerken, "Fark etmez," dedi omuzlarını yukarı aşağı kaldırarak.

Sorarak, "Tost?" dediğimde, "Oluur," dedi 'u' harfini uzatarak.

Buzdolabına doğru ilerlerken, "Neyli olsun istersin?"

"Kaşarlı," dedi yanıma doğru ilerleyerek.

Buzdolabından kaşar ve yağ çıkartırken, "Çift kaşarlı tostunuz hemen geliyor efendim," dedim.

Kurduğum cümleye kahkahalarla gülerken, "Adın ne?" diye sordu.

Tost için ekmekleri ayarlarken, "Akay," dedim.

"İlk defa duydum, değişikmiş." Arkamı dönüp göz göze geldiğimizde gözlerini büyülterek, heyecanla, "Ama güzel yani, güzel isim."

Telaşlı haline gülümsemeden edemezken, "Kaç yaşındasın?" diye sordum.

"Dört buçuk, sen?" En yakınındaki sandalyeye otururken, "Yirmi bir buçuk," diye yanıtladım onu taklit ederek.

Ekmeklerin içine kaşarları koyup tosta basarken art arda sorularını sıralıyordu. Çalışıyor muyum, okuyor muyum, neden buradayım, kardeşim var mı, en sevdiğim yemek, renk ve benzeri onlarca soru...

Hepsine kısa kısa cevaplar verirken zaman çok çabuk geçmiş tostlarımız biteli dakikalar olmuştu. Mutfağı toparladıktan sonra salona geçmiştik. İkimizde çapraz koltuklarda oturup televizyon izlerken, "Sıkıldım, boyama yapalım mı?"

Sorduğu soruya kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı sallarken, "Olur," dedim gülümseyerek. Yanındaki sırt çantasından boyama kitabı ile boyaları çıkarıp önündeki sehpanın üzerine bıraktı. Yerimden kalkarak yanına otururken elime mavi boya kalemini tutuşturdu.

"Sen buraları maviye boya, tamam mı?"

"Tamam," diyerek elindeki boya kalemini aldım. Gösterdiği yerleri maviye boyarken Melis gittikten sonra Adal'ın ne yapacağını merak ediyordum. O an bakışlarında gördüğüm sinirin hedefi olmamak için, belki birazda yalnızlığımı gidermek için Melis'le vakit geçirmeyi istemiştim. Erteleme çabam umarım olumsuz karşılık bulmazdı. Her ne kadar beni evden yollayacağını düşünsem de başka ihtimallerde doğuyordu yanında. Ne konuşacağını merak ederken aynı zamanda etmiyordum. Birbirine girmiş düşüncelerimle uğraşırken boyama işini bitirmiş, çizgili film izlemek için bakışlarımız televizyona kilitlenmişti.

Birlikte çizgi film izlerken zihnimden onu hakkında öğrendiklerim dönüyordu. Tek çocuk olduğu, en sevdiği renk mor, en sevdiği yemek köfte patates, babası da annesi de öğretmen. Ve onlarca şey...

Akrep ve yelkovan ardına bakmadan hızlıca ilerlerken güneş batmıştı. Dizlerimde uyuyakalan Melis ile koltukta hareket etmemeye özen gösterirken her yerim tutulmuştu. Uzun zaman sonra Adal odasından çıktığında salonu kaplayan karanlıkta göz göze geldik. Televizyonun ışığı ve pencereden yansıyan ışıklar dışında ortalığı aydınlatan hiçbir şey yoktu. Adal bir süre Melis ile ikimizi izledikten sonra tek kelime etmeden banyoya doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra banyodan çıkarak yanımıza doğru ilerledi.

"Uyudu mu?" fısıltıyla sorduğu soruya olumlu anlamda kafamı sallamakla yetinip yanıt vermediğimde Adal' da bir şey söylemeden odasına geri döndü.

Ellerim Melis'in saçını okşama isteğiyle yanıp tutuşurken, onu uyandırma riskini almak istemiyordum. Elim saçlarına yakın bir şekilde hava da kalırken Adal tekrar dibimizde bitmişti. Yanımıza geldiğini daha önceden fark edemezken varlığını hissetmemle yerimde sıçramıştım, benimle birlikte Melis de sıçramıştı.

"Şşş." Adal'ın sesi kulaklarımı doldururken, "Benim sakin ol," dedi kısık sesiyle. Elindeki yastığı ve battaniyeyi fark ettiğimde Melis için getirdiğini anlamıştım. Melis'in başını yavaşça dizlerimden kaldırarak koltuktan kalktım. Başını ellerimin üzerinde sarsmamaya özen göstererek tutarken, Adal yastığı daha önce oturduğum yere koydu. Uyandırmamaya dikkat ederek Melis'in kafasını yavaşça yastığa bıraktım.

Adal elindeki battaniyeyi Melis'in üzerine örttükten sonra, "İstersen odana çık, yorgun görünüyorsun." Fısıltı halinde dökülen sözcükler karanlık ortamda daha farklı anlamlar kazanırken Adal'la aramızda yalnızca bir adım vardı.

Yutkunarak, "Şey... Senden çekiniyor. Uyandığında beni yanında görürse daha iyi olur," dedim aynı şekilde fısıldayarak. Bir kez daha yutkunduğumda yutkunma sesimi duymamış olmasını diledim.

Bunca zamandan sonra hala gerilmeme mani olamazken yanımdan geçerek giriş holüne doğru ilerledi. Holün lambası salonun bir kısmını aydınlatırken olduğum yerde daha fazla dikilmeyip Melis'in çaprazındaki koltuğa oturarak televizyonu kapattım.

"Bugün yemeği dışarıdan söyleyelim mi?" Adal'ın salonun girişinde durarak fısıldadığı kelimelere aynı ses tonuyla yanıt verdim.

"Olur, buzdolabının üzerinde numaralar vardı."

Adal adımlarını mutfağa yönlendirirken yanına gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Adal'ın telefonla konuşma sesi kulaklarıma ulaşırken yanına gitmeye karar verdim. Daha fazla kaçamazdım, yüzleşmemiz gerekiyordu. Koltukta mışıl mışıl uyuyan Melis'in üzerindeki battaniyeyi düzelttikten sonra mutfağa Adal'ın yanına geçtim. Mutfağın penceresini açmış pencerenin önüne çektiği sandalyeye oturmuştu. Bir elinde cep telefonunu döndürürken diğer elinde sigarası vardı. Mutfağın girişinde dikilen bana kısaca göz attıktan sonra bakışlarını tekrar pencereden dışarıya yöneltti. İkimizde bir süre olduğumuz yerde sessizce dikildikten sonra, "Özür dilerim," diyerek sessizliği bozan kişi ben olmuştum.

Adal'ın bakışları pencereden ayrılıp beni göz hapsine alırken sağ kaşı havaya kalmıştı. Elindeki telefonu cebine koyarken bakışlarını bir saniye olsun benden ayırmamıştı. Sigarasından bir duman daha çekerken kurduğum sözcüklerin sebebini sorguluyordu irisleri, bunu görebiliyordum. Açıkçası bunun cevabını tam olarak ben de bilmiyordum. Her şeyi alttan alıyor Adal'ın dengesiz tavırlarını görmezden geliyordum. Her şeyi bu kadar alttan alıp uslu durmak karakterime tersken hala bu evde ne yaptığımı sorguluyordum. Neden kapıyı çekip çıkmamıştım sanki. Neden kaçmak seçeneğim varken her şeyi kabullenmiş aylardır ses çıkmayan Tolga'ya bel bağlamıştım.

Adal yanıt vermeyip sigaranın dumanını havaya üflerken soru işaretleri haklı bir isyanla üzerime doğru gelmeye başlamışlardı. Bu bulmacada çok fazla eksik parça vardı. Nedense bu parçalardan birinin Adal'da olduğunu düşünüyordum. Düşüncemin saçmalığına gülerken Adal'ın bu aralar çok fazla sigara içtiğini fark etmiştim. Önceden hafta da ayda bir içerken son zamanlarda neredeyse her gün içiyordu. Bu durum dikkatimi çekerken beynimi bulandıran sorulardan bir nebze de olsa kaçabilmiştim, sigara dumanı sayesinde. Adal yanıt vermezken kendimi açıklamak zorunda hissettim. "Dün gece aşağı indim ya, o yüzden. Daha doğrusu inmek zorunda kal-"

"Açıklama yapmana gerek yok, konuşulacak bir şeyde yok." Lafımı keserek kurduğu cümleden ne anlam çıkarmam gerektiğini bilemezken, "Pekâlâ," diyerek daha fazla dikilmemeye karar verdim.

Konuşma tahmin ettiğim gibi ilerlememesine sevinirken Melis'in sesini duydum. "Akay abla?" Adımlarımı salona yönlendirirken, "Buradayım," dedim.

Melis'in yanına giderken anneannesinden hala ses yoktu. Yaşlı kadını merak ederken, "Anneannem geldi mi?" diye sordu Melis.

Yanına koltuğa otururken, "Henüz gelmedi," dedim.

Melis bana rüyasında ikimizi çizgi filmin içerisinde nasıl gördüğünü anlatırken dış kapı çalmıştı. Kapıyı açmak için kalkacağım sırada kapının açılma sesi geldi.

Seslerden yemek siparişinin geldiğini anlarken, "Acıktın mı?" diye sordum Melis'e.

"Hayır." Cevap vermesiyle karnının guruldaması bir olurken dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamamıştım. Kahkahalarımı durduramazken elindeki pizza kutularıyla salonun girişinde bekleyen Adal'la göz göze geldik. Gülümsemem aniden sönerken, bakışlarımı Adal'dan kaçırarak Melis'e yönelttim.

"Miden seninle aynı fikirde değil sanırım," dediğimde kızardığını fark ettim. Başını önüne eğdiğinde, "Takılıyorum, yapma böyle," dedim. Cevap vermediğinde, "Hadi elimizi yüzümüzü yıkayıp, bir şeyler yiyelim."

"Tamam," diyerek koltuktan kalktığında ben de aynı şekilde ayağa kalktım. Elimi uzattığımda bir süre bakışları ellerim ile gözlerim arasında mekik dokusa da nihayetinde elimi tutmuştu. Onu alt kattaki banyoya götürüp ihtiyaçlarını gidermesine ve elini yüzünü yıkamasına yardımcı olduktan sonra banyodan çıkıp mutfağa doğru ilerledik. Mutfağa girerken kafasını yukarıya kaldırarak benimle göz teması kurmaya çalıştı.

Kafamı hafifçe yan tarafıma çevirip elimi tutan Melis'in bakışlarına karşılık vermek için hafifçe başımı aşağı indirirken, "Senin odan yok mu?" diye sordu.

Meraklı bakışlarla sorduğu soruya, "Var, yemekten sonra seni odama çıkarabilirim istersen," dediğimde hevesle kafasını sallarken, "Oluur," dedi 'u' harfini uzatarak.

Masanın etrafındaki sandalyelerde yerimizi aldığımızda Adal her şeyi ayarlamıştı. Melis'in ve önümdeki tabağa iki dilim pizza koyarken Adal'da içecekleri bardaklara dolduruyordu.

"Pizza sever misin?" Soruma kafasını abartılı şekilde yukarı aşağı olumlu sallarken, "Çok," dedi. Bu haline gülümserken Adal içecek doldurduğu bardakları önümüze koydu.

"Teşekkür ederim," dediğimde Melis'te beni taklit ederek aynı sözcükleri kullanmıştı. "Teşekkür ederim Adal abi."

"Rica ederim güzellikler," dediğinde kaşlarım istemsizce havaya kalkarken Melis'in kıkırtısı kulaklarıma ulaştı. Adal'la göz göze gelirken pizzasından koca bir ısırık alarak bakışlarını gözlerime kilitledi. Dikkatli bakışından rahatsız olurken tabağımdaki pizza dilimlerinden birinin alarak büyük bir ısırık aldım. Lokmamı dişlerimle öğütürken Adal ile Melis koyu bir sohbete başlamışlardı.

Adal ile Melis'e birbirilerine sürekli sorular sorarken arada bir soruların yönünü bana da yöneltiyorlardı. Masadaki tüm pizza dilimleri biterken fazlaca doymuş hissediyordum. Her yönden doymuştum. Yiyeceğe, sohbete, gülmeye...

Zaman kavramı masada bizi terk edip uzaklaşırken kendimi uzun zaman sonra normal hissediyordum. Normal bir gün geçirmiş gibiydim. Melis'in varlığı ruhuma iyi gelip, yalnızlık yaramı bir miktarda olsun sararken gülümsedim. Yanaklarımı ağrıtacak kadar gülümsedim.

Masanın büyüsü kapı zilinin çalması ile bozulurken gerçek dünyaya dönmüş gibiydim. Anneannesi Melis'i almak için gelirken Adal kapıyı açmış yaşlı kadını karşılamıştı.

Melis'in salondaki çantasını toparlamasına yardım ederken, "Sana bir sır vereyim mi?" dedi. Melis'in eve adım attığından beri eksik olmayan gülümsememle olumlu anlamda kafamı sallarken minik elleriyle dudaklarına paravan yapıp, "Sanırım ben Adal abiye âşık oldum," dedi fısıldayarak.

Kurduğu cümleye şaşırmadan edemezken, "Adal senin gibi bir kızın aşkını kazandığı için çok şanslı," dedim samimiyetle. Cevabımdan hoşnut olurken çantasının fermuarını kapatıp sırtına taktı. Kapıya kadar el ele ilerlediğimizde üzerimizdeki bakışları hissetmiştim. Onları görmezden gelirken dizlerimin üzerine çökerek ayakkabılarını giymesine yardımcı oldum. Ayakkabısını giydirme işlemini bitirdiğimde yanağımdan öptü.

"Bu ikimizin sırrı, kimseye söyleme tamam mı?" diye fısıldadı. Aynı şekilde fısıldayarak, "Tamam," dedim. Ayağı kalktığımda Melis'te anneannesinin elini tutmuştu.

Kadın teşekkürlerini dile getirirken, "Rica ederim, her zaman bırakabilirsiniz," dedim içtenlikle. Kadın memnuniyetle gülümserken Adal yalnızca yanımızda dikiliyordu.

"Tanıştığımıza memnun oldum Akay."

Melis'i anneannesi abla demesi gerektiği konusunda uyarırken tüm gün yüzüme yapışan gülümsemeyle, "Ben de," dedim.

Ve tarihin tozlu sayfalarına bir dostluğun başlama hikâyesi altın yaldızlarla böyle işlendi...

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

1.2M 86K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
652 120 49
"Sevgili Leyu, bu mektup sana, benden sana. Umarım bunları okurken bana bir teşekkür ve özür borcun olduğunu fark edersin." sen geldiğinde geri gide...
910K 63.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.9M 34.2K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...