Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Çünkü seni.."

195K 5.7K 393
By gulusunusevsinler

Medyada Vural ve Tolga.

Annem bacak bacak üstüne atmış, kollarını göğsünde birleştirmiş, yerdeki ayağındaki ayakkabısının topuğunu ritmik olarak parkeye vuruyor, Tolga'ya öldürücü bakışlar atıyordu.
Babam ise, anneme dönmüş, ters bakışlar atıyordu.
Tolga, yanıma oturmuş, etrafa temkinli bakışlar atıyordu.
Pelin, bana bakıp gözleriyle annemi ve babamı gösteriyor, sırıtıyordu.
Bense ona kaş göz yapıyor, yapmamasını söylemeye çalışıyordum.
Dadı içeri Cengiz Han'la girdi, onu görünce ayağa kalktım;
"Hiiii! Kuzumu çok özlemişim ki beeeen.."
Cengiz'i kucağıma aldığımda beyefendi bana bakmak yerine dedesine gülücükler saçıyordu. Göz devirip dadıya sarıldım, tekrar Tolga'nın yanındaki yerime geçtim, babam konuştu;
"Oğlumu ver bana."
Sırıttım, Hürrem'i taklit edercesine;
"Sülüman bana olumu vir!" Deyince Pelin kahkahayı patlattı, babam sırıttı. Annem hala ters ters bakıyordu Tolga'ya.
Babama döndüm, Tolga'yı ve Cengiz'i gösterdim,
"Hangi oğlunu istersin baba?"
"Büyük olanı kucağıma alamayacağıma göre Helin.." Dedi, bir kahkaha daha attık Pelin'le, yerimden kalkıp Cengiz Han'ı dedesine verdim. Dünden razıydı zaten velet. Dedeye yaklaştığı an kollarını ona doğru uzatmıştı.
Tekrar yerime oturduğumda annemin Tolga'ya kötü bakışlarını görünce iyice sokuldum kocama, anneme de kaş göz yapmaya başladım. Lakin bu evde beni muhattabı olarak gören tek insancık Pelin'di şuan. Olsundu, o da iyiydi.

-------------

Annemin göz devirmeleriyle -sonradan dayanamayıp ateşkes yaptı Tolga'yla- , Pelin'in espirileri ve babamın Cengiz'le ettiği muhabbetlere attığımız kahkahalarla geçen güzel bir akşamın sonunda eve geldik, Tolga puseti taşırken ben anahtarımı çıkardım, eve girdik.
"Sevgilim Cengiz Han'ı biraz oyalasan, ben bir duş alsam?"
Bu sırada Tolga kanepeye oturmuş, Cengiz'i havaya kaldırmış, çocuğu kendini uçak sanmasına sebep olacak şekilde havada dans ettiriyordu resmen.
Başıyla gitmemi işaret etti, yukarıya çıktım.

Duştan çıkınca üstüme bordo, altı şort, üstü askılı, dantelli, saten bir pijama takımı giydim. Saçlarımı tepeden topladım, evladımın ağzına gözüne girmesin diye, salona indim.
Şahane. Tolga koltukta bağdaş kurmuş, Cengiz'i bağdaş kurunca bacakları arasında oluşan boşluğa oturtmuş, çocuğun ağzına emziği tıkmış, kollarını onun etrafından geçirmiş, xbox oynuyordu.
Gülsem mi ağlasam mı bilemedim bir an. Geldiğimi fark bile etmemişti. Yavaşça üst kata çıkıp telefonumu aldım, tekrar salona inip birkaç fotoğraflarını çektim.
Sonra da kanepeye arkadan yaklaşıp kollarımı Tolga'nın boynuna doladım.
"Bu çocuğu sana xbox arkadaşı olsun diye mi yaptım ben?"
Sırıtarak başını havaya kaldırdı, dudaklarıma bir öpücük bıraktı, konuştu;
"Kızımızı sana alışveriş arkadaşı olsun diye yaparız, ödeşmiş oluruz."
Bir kahkaha attım,
"Kız olacağını nereden biliyorsun?"
"Bilmiyorum. Olana kadar yaparız."
"Sen futbol takımı kurma konusunda ciddisin sanırım.." Diye mırıldandım.
"Kalecimiz sağlamsa, neden olmasın?" Deyip göz kırptı.
Gözlerimi dehşetle açıp omzuna bir çimdik attım. Tolga kahkahalar atarken Cengiz babasının kucağında ona doğru dönmüş, ikimize şapşal şapşal bakışlar atıyordu.
"Oğlum bu baba iyice zıvanadan çıktı! Nooldu babaya? Manyadı baba! Şapşirik baba!" Cengiz bana gülücükler saçarken babamız ters bir bakış attı, göz devirip aldım Cengiz'i kucağından, konuştum,
"Babası, biz yatmaya gidiyoruz. Yeni nevresimler serdim senin için.. Misafir odasına." Dedim, şaşkın suratına bakıp sırıttım, uzaktan bir öpücük attım.
Ben merdivenden çıkarken o arkamdan bağırıyordu;
"Misafir odasına niye gidiyorum ya?! Ne yaptım yine?!!"
Umursamadan üst kata çıktım, yatağın üstündeki saten nevresimleri açıp Cengiz'i yatırdım, sol tarafına birkaç yastık koydum, sağ tarafına da kendim uzandım.
Yarım saat kadar boynumdaki kolyeyi çekiştirip, ağzına sokmaya çalışarak debelenip, sonunda uykusuna yenik düştü.

Arkada bir hareketlilik hissedip, hafifçe döndüm, Tolga Cengiz Han'ın öteki tarafına geçip yatağa oturdu, gülümsedi.
"Niye geldin?" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Odaya giysi bırakmamışsın."
Sırıttım.
"Giyinme odası senin."
Başıyla onayladı, giyinme odasına yöneldi.
Birkaç dakika sonra diz altındaki gri eşofman altıyla tekrar geldi yanımıza.
Tekrar aynı yere oturdu, Cengiz'in saçlarını okşadı.
"Her şeyi anlıyor, farkındasın değil mi?"
"Ne anlamda?" Dedim merakla.
"Barıştığımızı sezdi resmen. Yumruklarını sıkmıyor, senin saçını çekmiyor, gülümseyerek uyuyor resmen."
Gülümsedim.
"Küserken en büyük haksızlığı ona yaptık sanırım.."
Başıyla onayladı.
"Helin."
"Hı?" Dedim masum masum.
"Misafir odası konusunda ciddi olmadığını söyle bana."
"1,5 ay boyunca ciddiyim sevgilim. Farkındaysan ben daha insaflı davranıyorum. Sen bir buçuk ay elini elime bile değdirmedin. Ben seni öpüyorum bile." Deyip kıkırdadım.
İsyan eden bir ifade yerleştirdi suratına,
"Lan daha dün gece-"
İşaret parmağımı ona doğru salladım;
"O evliliğimizi kurtarmak içindi, ayrıca doğum günündü."
Göz devirdi.
"Ben seninle her gün yeniden doğuyorum desem?"
Sessiz bir kahkaha attım,
"Yemezler sevgilim."
"Ya Helin yanına uzanıp uyuyacağım abartma."
"Hiç bir zaman onunla kaldığını görmedim, önümüzdeki 1,5 ay misafir odasındasın hayatım."
Göz devirdi.
"Uyumuyorum lan o zaman. Koy kafanı uyu. Sizi izleyeceğim, oturup izlememe laf yok nasılsa." Dedi sırıtarak.
"Ay sanki bilmiyorum uyuduğum an yanımıza yatacaksın, doğru odana Tolga. Sürüneceğini dün söyledim sana, hatırlarsın."
Gözlerini kıstı,
"Hatırlarım tabii.."

-------------

Kapıda Tolga'yı işe uğurluyordum. O gittiği gibi biz de Cengiz'le çıkacaktık.
"Cengiz'le alışveriş zor oluyorsa geleyim sizinle?" Dedi,
"Tuğba ve Pelin var. Zor olmaz." Dedim gülümseyerek.
"İyi bakalım.."
Kapıdan çıktı, arkasını döndü, seslendim;
"Tolga?"
Tekrar bana döndü,
"Efendim?"
"Gelsene."
"Ne gelsene?"
Kollarımı ona doğru uzattım, sırıtıp yaklaştı, boynuna sarıldım, yanağına bir öpücük bıraktım.
"Tek yanağımı öpüyorsun, kel kalacağım."
"O ne be?"
"Dadıdan duydum. Batıl inanç. Herneyse, tutar mutar, bak kel kel bir halta benzemem, bir de buradan alayım. Çabuk duruşmaya geç kalıcam hadi." Dedi öteki yanağını göstererek. Küçük bir kahkaha atıp bir de öteki yanağına bir öpücük bıraktım.
Çekilmeden önce alnıma bir buse bıraktı, arabasına yöneldi..

------------

Küf yeşili rengi oldukça dar, yüksek belli tayt pantolonumu giyip  üstüne önü kısa, arkası biraz daha uzun krem, ipek, göğsünde iki tane büyük cebi olan gömleğimi geçirdim.
Krem, diz altında biten düz kesim baharlık ceketimi üstüme geçirdim, son olarak omzuma krem, mat altın aksesuarlı orta boy Hamilton'umu taktım.
Ayağıma ten rengi stilettolarımı giydim. Stiletto ve bebek arabası ile alışveriş merkezine gidecek cesareti bana veren şey, Tuğba ve Pelin'di.
Makyaj masamın önüne geçip saçlarımı güzelce tepede topladım, bukle bukle olan uçlarını düzleştirmekle uğraşmadım. Her zamanki gibi beştaş-tektaş ikilisini sol elime, rose gold Kors saati sağ koluma taktım, son olarak boynuma pırlanta bir kolye takıp gömleğin içine attım. Hafif açık yakadan görünen parıltısı hoşuma gidiyordu.
Sade bir makyaj yapıp çıktım odadan, Cengiz Han'a gri Armani eşofman altını ve koyu mavi, kapüşonlu GAP sweatshirt ünü giydirdim, kapüşonu başına örttüm.
Ayaklarına babasının aşık olarak aldığı beyaz AirMax leri giydirdim, puseti elime alıp aşağıya indim, arabaya geçtik.

------------

Günün amacı, Tolga'ya geçmiş doğum günü için hediye almaktı. Birkaç saat modelini gözüme kestirmiştim bile.. Tek yapmamız gereken seçmekti.
Akasya'da kızlarla buluşup mağazaları gezmeye başladık. Bu sırada gelen geçen oğluma bakıp duruyordu. Sinirlenip perdeyi indirince de şehzade hazretleri delleniyordu. İlla karı kız kesecek, edepsiz.

"Deri kayışlı Hublot ve Omega arasında kaldım.." Diye mırıldandım.
Pelin konuştu;
"Omega aynı zamanda denizci saati. Tolga Abi'nin kaptanlık ehliyeti bile var, çok havalı bir uyum olmaz mı?"
Tuğba konuştu;
"Ama Hublot da tam bir avukat saati.."
"Ne yapsak ki.." Diye mırıldanırken aklıma bir fikir geldi, Ahmet Abi!
Telefonumu çıkarıp onu ararken kızlar merakla bakıyorlardı.
"Efendim?"
"Ahmet Abi Tolga yanındaysa ben olduğumu çaktırma."
"Yanımda değil abicim duruşmada o, bir problem mi var?"
"Evet, yani hayır. Nasılsın Ahmet Abi?"
"İyiyim, sen?"
"İyiyim, herneyse. Bir soru soracağım; Tolga'yla zevkleriniz çok benzediği için. Hublot mu Omega mı?"
"Saat mi?"
"Evet."
"Hublot'un büyük ihtimalle kadranı küçük, yanlış mıyım?"
Yan yana duran saatlere bakıp başımı salladım, sonra yaptığımı farkedip kızlara gülümseyip konuştum;
"Evet."
"Omega'yı al. Büyük kadranlı saat her zaman daha iyi durur."
"Çok teşekkür ederim Ahmet Abi. Bu konuşmadan Tolga'nın haberi olmaz-"
"Olmaz abicim, Cengiz'i öp benim için, keyifli alışverişler size."
Deyip telefonu kapattı.
"Size mi? Bak bak! Sizle gezdiğimi biliyor! Gizli kalmıyor ki birşey bunlardan! Başımda dört tane kaynana var resmen.."
Pelin kıkırdadı,
"Kaynana?"
"Özkan,Vural,Ahmet Abi,Soner Abi."
Tuğba sırıttı,
"Benim kaynanamla dalga geçersen başına böylesi gelir işte.."
Göz devirdim, satıcıya döndüm.
"Omega olacak."
Tolga hesap hareketlerimden ne aldığımı görmesin diye evlenmeden önceki banka kartımı çıkardım, satıcıya uzattım,
"9 taksit mi, 12 mi?"
"Tek çekim yapabilirsiniz."
Adam tip tip bakarken ben arka tarafta seçtiğimiz saati paketleyen kıza bakıyordum uzaktan.
Adam pos cihazını uzatınca şifreyi girdim,
Kartımı aldıktan sonra adam saati getirmek için içeri geçti, Pelin sadece Tuğba ve benim duyabileceğim şekilde mırıldandı;
"O fiyattaki bir saati tek çekim yapan tek canlı sensin. Manyak mısın?!"
"Ne var ki??"

Saatçiyle konuşup biz avm den çıkana kadar saati kendi kasalarında tutmalarını söylemiştim, çıkarken alacaktık. Kızlar Machka'ya girerken karşıdaki mücevher mağazasındaki adam dikkatimi çekti.
Bu adamı nereden tanıyorum? Diye düşündüğüm sırada adam arkasını döndü, Vural?!
Cengiz Han'ı teyzoşlarına bırakıp mağazaya ilerledim, Vural beni görünce ilk başta baya şaşırdı, sonra sırıttı,
"Yengeciğim, seninle karşılaşmak ne büyük şeref.."
"Hayret, sen burada olduğumu bilmiyor muydun?"
"Yok, şirkete gitmedim daha, işlerim vardı."
"Ne yapıyorsun burada?"
"Hediye seçiyorum."
"Kime?"
"Bir arkadaşa."
Gülümsedim.
"Karar verdin mi?"
"Beynim patlamak üzere. Yardımcı olacak bir adet Helin Yenge mükemmel olurdu.."
Gülümsedim.
"Kız kaç yaşında?"
"Seninle yaşıt."
"Ten rengi?"
"Beyaz."
Önümdeki bilekliklerden bir tanesini bize doğru çektim, bir de bir yüzüğü.
"Yengecim, kızla ilgili ciddi düşünüyorsan bu şahane yüzüğü alabilirsin, yok belli değil diyorsan, bu bilekliği almalısın."
Sırıttı.
"Yüzük güzel mi?"
Pembe altın halkanın üstünde pembemsi ve krem inceler, aralarda da pırlanta taşlar vardı.
"Dalga mı geçiyorsun? Şahane görünüyor!"
Satıcı konuştu;
"Efendim bu ürünümüz özel tasarım. Tek üretildi. Mükemmel bir seçim yaptınız. Buyrun deneyin."
Yüzüğü aldım, sağ elime taktım. Yüzük parmağıma tam olmuştu.
Vural sırıtarak satıcıya döndü,
"Bunu alıyorum."
-------------

Kızların yanına döndüğümde Pelin konuştu;
"Neredeydin?"
"Vural'la karşılaştım."
Yerinden sıçradı.
"Vural mı! Hala burada mı?!"
"Sakin ol kuzum, gitti, de? Sen niye stres yapıyorsun?"
Tuğba Pelin'e pis pis sırıtırken ben çoktan anladığım durumu anlamamazlıktan gelmiştim. Bunu Pelin'le baş başa konuşmalıydım, çocuğun sevgilisi vardı belli ki. Ufak çapta bir miras yatırıp hayır hayır, ciddi bir miras yatırıp  o yüzüğü alacağı bir sevgilisi.
Ay olmasa bile Pelin'le olamazlardı ki.. 7 yaş vardı aralarında..

-------------

Eve dönünce Cengiz Han'ı uyuttum, Tolga'yı beklemeye başladım..
Saat 11'e gelirken aradım, telefonu ilk çalışında açtı,
"Adliyede mi uyuyacaksın sevgilim?"
Bir kahkaha attı,
"Otoparktayım aç kapıyı."

Tolga'yı karşıladım, o üst kata çıkıp üstünü değişirken ben de mutfakta onun için sofra hazırladım.
Siyah dizaltı eşofmanıyla geldi, masaya beğeniyle bakıp oturdu.
"Sen mi yaptın bunları?"
"Imm, hepsini değil. Bulgur pilavını, taze fasulyeyi ve rostoyu ben yaptım. Börekleri ve kabaklı salatayı kızlar yaptı."
Kolunu uzatıp yanağımdan makas aldı,
"Ellerine sağlık."
Gülümsedim, önümdeki kocaman kupayı iki elimle kavrayıp çayımı içerken mırıldandım,
"Duruşma nasıldı?"
Sırıttı, devam ettim;
"Ayh bendeki soruya bak." Kendi kendime göz devirdim.
Gülümsedi.
"Ne yaptınız bugün?"
"Cengiz Han'la gezdik. Ayy Tolga! Ona bir oduncu gömlekleri, kumaş şortlar aldım aklın durur! Yazın çok havalı giyinecek!"
"Sonra göster onları bana, merak ederim."
Başımla onayladım.
"Yemekten sonra göstereyim."

----------

Tolga yemeğini bitirince beraber Cengiz Han'ın odasına girdik. O bizim yatağımızda uyuduğu için rahatça gürültü çıkarabiliyorduk. Buz mavisi gömleği ve bej rengi şortu çıkarıp havaya kaldırdım;
"Şuna baaaak!"
Sırıttı.
"Nazar değecek çocuğa."
"Bir şey olmaz hem anasının dadısı hem de babası hep okuyor."
Gülümsedi,
"Seninle çocuk yaparken insanüstü derecede güzel ve tatlı olması riskini göz önünde bulundurmayı unuttum."
Kaşlarımı çattım,
"Bulundursan ne olacaktı? Başkasıyla mı yapacaktın çocuğu?"
Elimdeki biberonu ona doğru sallıyordum.
Sırıtıp biberonu elimden aldı, beşiğe attı, kollarını belime sardı,
"Şuan olmayan bir kadını kıskanıyorsun."
"Kıskanmıyorum."
"Kıskanıyorsun."
"Sadece gıcık oluyorum."
"Neye?"
"Başka bir kadınla.. Yani ne bileyim işte. Çocuk yaptığın kadını seversin. Benim dışımda birisini sevmen fikri sinir ediyor.."
Gülümseyerek bakıyordu suratıma, devam ettim;
"Başkasına böyle bakman.. Böyle sarılman.. Ay yolarım o kızları!"
Bir kahkaha attı.
"Helin.."
"Hı?"
"Cebimde bir şey var."
"Ne yapayım?"
"Çıkar onu."
Romantik ortamın bozulmasına triplenip konuştum,
"Bugün giydiğin ceketin cebinde mi?"
"Hayır ya. Eşofmanımın cebinde."
Şaşırıp elimi cebine attım,
"Boş."
"Öteki."
"Aa bi' kutu var."
"Bak bir bakayım."
Kolları hala belime sarılıydı.
Kutuyu cebinden çıkardım, salladım.
"Mücevher kutusu gibi."
Sırıttı, eğilip dudaklarıma upuzun bir öpücük bıraktı, kulağıma eğildi,
"Ufak bir özür hediyesi.."
Şaşınlıkla gözlerimi pörtletip kutuyu açtım,
Bu yüzük.. Lan?! Bu yüzük?! Anaaaa! "Haahahahahahahah!"
Kaşlarını çattı.
"Nesi komik bunun??"
Gülmekten kırılmıştım resmen. Gözlerimden akan yaşları silip konuştum;
"Aşkım, sen mi seçtin bu yüzüğü?"
Göğsünü kabarttı,
"Çok zor bir seçim oldu."
Bir kahkaha daha attım.
"Eminim öyle olmuştur."
Kaşlarını çattı yine,
"Ne oluyor Allah aşkına? Beğenmediysen değiştirelim."
Gülümsedim.
"Beğenmesem bunu almış olmazdın ki.."
"Ha?"
"Aşkım, dur bir tahmin yapayım; Tüm gün duruşmalarla uğraştın ve avm lere gidecek vaktin yoktu..?"
"Evet..?"
"Sen de Vural'ı gönderdin, güzel bir mücevher alması için.."
Ensesini kaşıdı,
"Yaaani. Belki."
"Vural'la karşılaştık, ve sanırım kendi hediyemi kendim seçtim."
Ağzı açık kalmıştı.
"Ulan Vural.. Yaptın yine pi-"
"Ay hayır! Kızma çocuğa. Akıllıca bir şey yaptı. Ve ayrıca, bu yüzükte aklım kalmıştı. Vural kendi kız arkadaşına alıyor gibi yapınca aynısından kendime de mi yaptırtsam diye düşündüm durdum."
Sırıttı.
"Beğendin yani?"
"Beğendim tabi." Dedim, yüzüğü çıkarıp parmağıma taktım,
"Sen beğendin mi?" Dedim elimi göstererek.
"Bilmem.. Senin ışıltından o pek ilgi çekmiyor.."
"Aa Tolga!"
"Noldu?!"
"Burada bekle!"
Deyip sallanan koltuğa oturttum, yatak odasına geçip komodinimin içinden saat kutusunu çıkardım, yanına gittim, tam karşısına geçtim.
Gülümseyerek kutuyu ona uzattım, merakla açtı kutuyu, saati görünce gözleri parıldadı resmen.
"Sen nasıl bi' şeysin lan?"
Gülümsedim.
"Beğendin mi?" Dedim hevesle.
Saati ve kolunu uzattı, ben saati koluna takarken konuştu;
"Çok beğendim."
Gülümsedim,
"Geçmiş doğum günün kutlu olsun hayatım.."
Başını geriye atıp kollarını belime sardı, beni kucağına çekti.
Saatin kutusunu yandaki yuvarlak sehpaya bıraktı, bana döndü,
"Sen nasıl düşünceli bir kadınsın be.."
Gülümsedim, yüzüğümü belli ederek saçlarımı düzelttim,
"Diyene bak."
Dudaklarıma bir öpücük bıraktı, gözlerime bakmaya başladı.
Bir iki dakika sonra konuştum,
"Cengiz'in yanına gideyim artık.."
Başını isyan edercesine geriye attı.
"Misafir odasında yatmak istemiyorum.."
Adamın haline bir an acıdım resmen, ellerimi yanaklarına koydum,
"Üzgünüm sevgilim. Ben de 1,5 ay boyunca kocamla küs kalmak istememiştim ama, oldu işte.."
Yanaklarındaki ellerimi tutup teker teker öptü, ellerinin içine hapsetti.
"Alt kata yeni bir yatak odası almamız lazım. O yatak gerçekten çok rahatsız."
"Sen bilirsin hayatım." Deyip kucağından indim, ayağa kalktım. Hemen arkamdan o da oturduğu yerden kalktı, kalkarken eliyle sırtını tuttuğunu görünce hışımla yaklaştım ona.
"Yatağın rahatsızlığı konusunda ciddiydin! Nasıl salağım ben! Palavra atıyorsun sandım! Ne yapmalıyım? Masaj yapayım mı sırtına? Hı?"
Elimi tuttu, gülümsedi.
"İyiyim." Dedi kendinden emin bir sesle.

Merdivenlerin başına geldiğimizde aşağıya inecekken koluna dokundum.
Arkasını döndü,
"Cengiz'in yanı boş, orada yatabilirsin."
Sırıttı,
"Vazgeçtin bakıyorum inadından?"
Göz devirdim.
"Vazgeçmedim. Aramızda Cengiz var, bana sarılamayacaksın." Deyip saçlarımı savurarak arkamı döndüm, odaya girdim.


Giyinme odasına geçip bebe mavisi bir gecelik giydim, odaya tekrar girdiğimde Tolga Cengiz Han'ın saçlarıyla oynuyordu.
"Uyandırırsan kendin uyutursun, canım çıktı uyutana kadar.." Diye mırıldandım, yatakta dizlerimin üstünde Cengiz'e yaklaşırken..
Gülümsedi,
"Uyurken sana benziyor."
"Çocuk tamamen sana benziyor Tolga, benle ne alakası var? Kaşı gözü hatta mimikleri, tamamen sen."
"Hayır hayır. Uyurken aynen böyle yapıyorsun." Dedi Cengiz'i göstererek.
Cengiz'in başı Tolga'ya dönük olduğu için biraz daha yaklaşıp baktım, hiçbir şey yapmıyordu ki.
"Nasıl yapıyorum?"
"Uykunda kirpiklerini böyle kırpıştırıyorsun. Sonra da mutlaka daha sıkı sarılıyorsun."
Bu sırada Cengiz gözlerini kırpıştırdı, sonra da babasının koluna sokuldu iyice. Bir elini Tolga'nın kolunun üstüne koymuştu. Artık kendi kendini döndürebiliyor, yuvarlanarak istediği yere gidebiliyordu. Ama bu kadarını beklememiştim.
Gülümsedim,
"Yok artık."
O da benimle birlikte gülümsedi.
Başımı yastığıma koydum, Cengiz'e bakarken konuştum,
"Uyu hadi, bu canavar bir iki saate uyanır.."

Sabah baba uyanmadan oğlu meme krizlerine girince, yorgun baba uykusunu alsın diye odadan hızla çıkıp anne oğul aşağıya indik.
İlk karnını doyurdum, sonra mutfakta masanın yanındaki alana oyun mindelerini koyup ortaya oyuncaklarını bıraktım. Cengiz Han onlarla ilgilenirken de sofrayı hazırlamaya başladım.
Cengiz'in "Nu! Nu!" Diye seslenmelerini duyunca döndüm, "Nu" "Bu" demekti ve elindeki müzikli oyuncağı kastediyordu. Oyuncağın müziğini açınca kollarını sallamaya başladı, gülümseyip işime döndüm.
Böyle anlaşıyorduk çocukla. Başka kelimeler de vardı.
Mesela ben "Me" idim, ki bu tamamen Meme'den türemiş bir kısaltmaydı.
Tolga "Ba" idi, Baba'dan geliyordu.
Dadı "Dü" idi, sebebini bilmiyorum.
Pelin "De" sanırım Deyze'den türüyordu.
Bir de Vural'a taktığı isim iyiydi;
"Fu". Evet fu. Fural'dan geliyordu.
Bunun dışındaki herkes onun için "Nu" ydu.

Cengiz kendi dilinde konuşmaya başladı;
"Me ba me ba ba me me ba ba"
Arkamı döndüğüm sırada içeriye girmiş olan bir adet meteor kılıklı kocayı gördüm. Kareli ceketi, bordo gömleği, yakasındaki ipek mendili.. Hepsi ayrı ayrı mükemmel duruyordu.
"Haber verdiğin için teşekkürler annecim." Deyip Tolga'ya döndüm.
"Günaydın sevgilim." Deyip dudaklarına hızlı bir öpücük bıraktım, mutfaktan çıkarken konuştum,
"Oğlunu iki dakika oyala, üstümü değişip geliyorum!"

Giyinme odasına girip üstüme hızlıca askılı,  neredeyse ayak bileklerime inen, belden lastikli, dökümlü, mavi zemin üzerine rengarenk çiçekli bir elbise geçirdim. Saçlarımı akada bir mandal toka ile tutturdum, doğal bir makyaj yaptım, Tolga'nın dün verdiği yüzüğümü takıp indim aşağıya.
Tolga ceketini çıkarmış, oyun minderine oturmuş, Cengiz ile oynuyordu. Onun kolunda da yeni saati vardı. Üstüdekilerle mükemmel uymuştu.
Tolga elindeki oyuncağın düğmesine bastı, oyuncağın içinden bir anda bir teletabi çıktı. Tabi benim salak evladım bu oyuncağı her görüşünde olduğu gibi, bu sefer de ilk korktu, sonra kıkırdamaya başladı.

Keyifle kahvaltımızı yaptıktan sonra Tolga'yı işe uğurladım, çalışanlar gelince onlar mutfağı toparlarken biz de oğluşumla oturup bir sürü oyun oynadık..

-------------

1 aydan daha uzun süredir her şey gayet yolunda ve güzel gidiyordu. Cengiz Han artık kolyemi çekiştirerek uyumak yerine burnunu babasının kolunun iç kısmına, dirseğinin oraya gömerek uyumayı tercih ediyordu. Cengiz öyle uyurken gülmekten atıyordum kendimi yerlere. Çünkü Tolga yataktan çıktığı, Cengiz'in burnu ve tontiş yanakları babasının kolundan ayrıldığı an çocuk ağlamaya başlıyordu.
Tolga sırf uykusu bölünmesin diye normalde sabah 8'de gittiği şirkete, 10'da gider olmuştu.
Çünkü Cengiz 10'da uyandı mı, öğlen 3'ten akşam 8'e kadar öğle uykusuna yatıyor, ara ara kalkıp emiyor, tekrar uyuyordu. Geceleri de fix 11'de göz kapakları ağırlaşıyor, kendi kendine dönerek babasına sokuluyordu.

Tolga yine bizim yatakta yatıyordu, ama Cengiz Han aramızda oluyordu. Bazen isyan edip delleniyordu ama inadımın inat olduğunun da gayet farkındaydı.

Yine Tolga'yı işe uğurladığım bir gün, Cengiz'e oyunlar eşliğinde banyo yaptırıp üstünü başını kuruttum, giydirdim. Beraber alt kata indik, oyun minderlerinin üstünde oynarken ananeyi (Cengiz'in dilinde "nana") ve teyzeyi (Cengizce'de "De")  çaya çağırdım.
Haziran ayında olduğumuz için Pelin'in okulu da tatildi, bol bol görüşebiliyorduk.
Oturup çay kahve içip, bolca muhabbet ettik. Bu arada Cengiz de nana'sına oyuncağın müziğini artık kendisi başlatabildiğini gösterircesine sürekli oyuncağı çalıştırıyor, nana'nın ilgisini çekiyordu. Nana ona "Aferin benim Cengiz'imeee!" Deyip alkışlayınca da sabun köpürmesi gibi sesler çıkararak gülüyor, yüzüstü uzandığı minderlerde şapşal şapşal yuvarlanıyordu.
"Bu çocuk tamamen babasına benziyor Helin."
Gülümsedim,
"Ben Pelin'e de benzetiyorum."
Annem omuz silkti,
"Asıl amcası nasıldı, onu merak ediyorum. İsmini taşıdığı insana benziyor mu diye.."
"Tolga'nın dediğine göre benziyor. Gerçi daha büyüyünce anlaşılır ama o benzettiğini söylüyor. Ben bazen babamı andırdığını da düşünüyorum mesela."
"Aman benzemesin babana! Delirtti beni zaten!"
"Ne oldu?"
"Yarın holdingle ilgili bir iş için Amerika'ya gitmesi gerekiyor. Tutturdu sen de gel, diye. Diyorum cemiyet toplantısı var, dinlemiyor.
Pelin oyun minderlerinin yanından, Cengiz'le oynarken konuştu;
"Eline gezme fırsatı geçmiş istemiyor! Garip bu kadın!"
"Pelin'e katılıyorum. Sürekli cemiyet toplantın var anne, boşver gitsin."
"Öyle yaptım zaten. Ama sinir etti beni."
Sırıttım, Pelin'e döndüm;
"Sen gidiyor musun?"
Dudaklarını sarkıtıp başını olumsuz anlamda salladı.
"Benim pasaportumun yenilenmesi gerekiyor. Bir günde gelmesi de imkansız.."
"Boşver, gel bizde kal. Beraber Cengiz'le uğraşırız."
"Çok isterdim ablacığım ama gıcık etmem gereken bir kız grubu var. Çisem'lerde kalacağız, pijama partisi." Deyip göz kırptı, gülümsedim,
"Benim de bissürü pijamam var, yapardım sana bi' pijama partisi.."
"Ay bir daha senle de yapalım! Bu arada ablacığımmmmm..."
"Çıkıp istediklerini alabilirsin Pelin." Dedim, gülümsedim.
O seke seke yukarı çıkarken kıkırdadım,
"Hepsini giymeye vaktim yok zaten.."

------------

Akşamüstü tüm hizmetliler evlerine dağılırken Havva evdeydi.
"Sen neden buradasın Hava?"
"Tolga Bey burada kalmamı istemişler efendim. Şoför söyledi."
"Allah Allah.. Neden ki?"
"Bilmiyorum.."

Akşam Tolga bir iş yemeğinden gelince direkt olarak salona geçtim, konuşmaya başladık,
"Havva neden burada?" Dedim merakla.
"Onu diyecektim, gidip giyin."
"Ha?"
"Git giyin Helin."
"Neden?"
"Yürüyüş yapalım."
Omuz silktim.
"Canıma minnet.."

Giyinme odasına geçip üstüme pudra pembesi, boydan boya pliseli, belden lastikli askılı bir elbise giyip üstüne beyaz bir kot ceket geçirdim. Saçlarımı salık bırakıp şifon, çiçekli bir bandanayı bağladım, ucunu tam başımın üstüne gelecek şekilde büyük bir fiyonk yaptım. Nedense kıyafetlerim az görünmüştü gözüme. Pelin'in onlarca giysi alacağı yoktu ya. Hepi topu bir el valizi kadar giysi almıştı giderken.
Yakın zamanda alışverişe çıkmalıyım, diye düşündüm, ayakkabılarımın olduğu dolaba yöneldim.
Ayağıma beyaz, deriden rahat sandaletlerimi geçirdim, beş taşımı ve tektaşımı taktım, telefonumu da alıp alt kata indim.

Tolga üstündeki ceketi çıkarmış, siyah pantolonu ve beyaz gömleğiyle kalmıştı, gömleğin kollarını kıvırmış, yakasını hafifçe açmıştı.
Beraber bahçeye çıktık, arabaya yönelince sordum,
"Yürüyüş?"
"Sahile gidelim."
Gülümsedim.
"Peki.."

Arabaya binip yola çıktıktan sonra bir şeylerin mantıksız olduğunu anladım. Sahil yolundan gitmiyordu ki?! Tuzla'ya doğru sürüyordu.
"Tolga?"
"Efendim?"
"Nereye gidiyoruz? Pendik Marina'ya mı?"
"Hayır.."
"Nereye?"
"Sürpriz.."
"Hani yürüyüş?" Dedim merakla.
"Yalandı."
"Neden?"
"Çünkü seni kaçırıyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

22.1M 900K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
1.5M 86.9K 43
Merhaba! Ben Azra, Azra Karakaya. Şu an ipek çarşaflar arasında, adını bile hatırlamadığım bir adamın koynunda sereserpe yatıyorum. Çıplağım ve biraz...
3.3M 96.9K 75
Ada: Son bir defa gör beni Ada: Son bir defa duy Ada: Son bir defa sarıl bana Ada: Son bir defa ellerimi tut Ada: İmkansız biliyorum Ada: Ama son bi...
4M 113K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.