Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Ben sanırım.."

201K 5.6K 541
By gulusunusevsinler

Medyada Helin'in elbisesi var.. 😉

"Tolga, gerçekten Cengiz'e bakabileceğinize emin misin? Yanımda da götürebilirim."
"Hayır, oğlumla takılacağız biz. Artık mızmızlanmıyor. Dimi len?"
Yatağa oturarak uzanmış, Cengiz'i dizlerine yatırmıştı.
"Oğluma lanlı lunlu konuşmayı öğretmez misin?"
Göz devirdi.
"Gidip giyinsene sen!"
Göz devirip giyinme odasına indim, siyah, tamamen kadife, ultra mini, uzun kollu ve omuzlara doğru geniş yakalı elbiseyi kılıfından çıkardım.

Tuğba'nın kına gecesi vardı bu gece. 2 ay süren hummalı hazırlıklarımız bitmiş, her şey tamamlanmıştı sonunda.
Benim nişanımda,kınamda,düğünümde çok yardımcı olduğu için ben de onun bu özel günlerinde ona gönülden yardım ediyordum açıkçası. 2 aydır bebekle ne kadar olabiliyorsa, bir şeyler yapmaya çalışıyordum onun için.
Cengiz Han'ı soracak olursanız 3,5 aylık olmuştu. Yüz hatları oldukça değişmişti bu dönemde. Ayrıca saçları uzamıştı. Kafasına palmiye dikince çok tatlı oluyordu ama Tolga kızıyordu.
"Yumuşak ettin çocuğu!" Diyor, saçları bozuyordu.
Bu gece Cengiz Han'a Babam, Özkan ve Vural üçlüsünün yardımıyla Tolga bakacaktı. Soner Abi ve Murat Dayı kına işleriyle ilgilenirken Ahmet Abi de onlara yardımcı oluyordu.
Bunları düşünürken elbiseyi giymiş, yandaki fermuarını yukarıya çekmiştim.
Ayağıma rugan, dışı siyah, tabanı kırmızı Louboutin'lerimi geçirip makyaj masama yöneldim. Saçlarıma kuaförde hareketli fön çektirmiştim, hiç dokunmadım. Gözlerime hafif dumanlı bir makyaj yaptım, kırmızı bir ruj sürdüm.
Takı olarak tek taşımı ve beş taşımı taktım, boynuma da Tolga'nın kına gecemde hediye ettiği safir kolyeyi.
Siyah düz kabanı dolaptan alıp koluma astım, siyah portföy çantamı da alıp odadan çıktım.
Tolga odada değildi, büyük ihtimal salona inmişti.
Tahmin ettiğim gibi de oldu. Salonda televizyon izliyordu, Cengiz'le birlikte. Evet birlikte. Baya 3,5 aylık bebeği pusete koymuş, yanına oturtmuş, beraber televizyon izliyorlardı.
Ben Cengiz'i götürmeme kararımı sorgularken Tolga merdivenlerdeki varlığımı farketti, bana döndü, ve şu tepkiyi verdi;
"Çüş!"
Yerinden kalkıp hızlı adımlarla yanıma geldi, ben de ona doğru yürüdüm. Yanıma gelince resmen ağzı açık bir şekilde beni süzdükten sonra kollarını belime dolayıp konuştu;
"Düşman çatlatmak için böyle giyinmeni anlıyorum. Anlıyorum ama, lan benim suçum ne?!"
Kollarını belime dolayınca istemsiz olarak ellerimi göğsüne yerleştirmiştim.
Bir kahkaha attım.
"Ne suçu ne cezası Allah aşkına sevgilim?"
Sabır dilercesine havaya baktı, tekrar bana döndü;
"Şuan sana yapabileceğim tonla şey var ama inan bana, yok Tolga saçımı bozdun, yok rujumu dağıttın, yok elbisem kırıştı, yok ayakkabımın teki nerede.. Dırdırlarını çekmek istemiyorum."
Göz devirdim.
"Ben dırdırcı mıyım?"
"Gerçekten buna mı takıldın Helin?"
Masum masum kirpiklerimi kırpıştırdım, bu sefer ellerini yüzüme yerleştirip dudaklarıma yönelmeden önce konuştu;
"Resmen kendin kaşınıyorsun.." Deyip dudaklarıma yöneldi.

Çalan kapı ziliyle gözlerimi bir anda açtım. Tolga da aynı şeyi yapmıştı. Ensesindeki ellerimi hiiç istemeyerek çözüp kapıya yöneldim, ve o kükremeyi duydum;
"Helin!"
Arkamı döndüm, konuştu;
"Çabuk kabanını geçir üstüne!"
Koşarak merdivenin korkuluğuna astığım siyah düz kabanımı üstüme geçirdim. Oradan da bu kattaki banyoya geçip dağılan rujumu düzelttim.

Kapıdan çıktığımda Özkan ve Vural gelmişti. Biri Cengiz'in bir tarafına, öteki de diğer tarafına oturmuş, oynamaya başlamışlardı hemen. Kahkahalarla gülüyorlardı bir şeye. Gülümseyip evin çıkışına yöneldim, Tolga holdeydi zaten.
Yanına gidince bir şey dikkatimi çekti, yaklaştım, yaklaştım ve yaklaştım.. Sonra da işaret parmağımı üst dudağının üstünden geçirdim. Parmağıma bakınca gülmeye başladım.
"Ne gülüyosun?!" Dedi kaşlarını çatarak. Hala Özkan ve Vural'ın  o özel anı bozmasına sinirliydi benimki.
"Rujum sana çok yakışmış sevgilim.." Diye mırıldandım.
"Hass.." Deyip arkasındaki aynaya döndü, elinin tersiyle dudağını sildi. Sonra da eline bakıp konuştu;
"Ulan bu ne?! Bahçe duvarlarını boyarım ben bununla!"
Kıkırdadım.
"Kırmızı kesinlikle senin rengin."
"Ben gece göstereceğim sana..."
Göz devirdim.
"Benim geleceğim saatte baba oğul bir yerlerinizi devirmiş uyuyor olursunuz sevgilim."
Göz devirdi.
"Göreceğiz."
Gülümseyip kapıdan çıktım, dudaklarına son bir öpücük bırakıp konuştum;
"Oğluşuma iyi bak olur mu?"

---------------

Kına çok güzel geçmişti. Her şey rayında ilerlemiş, hiçbir sorun yaşanmamıştı. Kına için o kadar uğraşmıştık ki, en ufak bir aksaklığa gönlümüz razı değildi.

Sonunda herkes gidip biz bize kalınca ayaklandım.
"Otursaydın? Yemek yerdik." Dedi Tuğba.
"Yok kuzum, Cengiz Han'a babam, Özkan, Vural ve Tolga bakıyor. Meraktan ölüyorum."
Tuğba'nın yüzü ciddileşti.
"Çabuk evine git."
Bir kahkaha attım, annem ve Pelin'e döndüm;
"Fıstıklarım, sizi eve bırakayım?"
Annem konuştu;
"Sadık Abi'ni çağırdım güzelim, birazdan burada olur."
Başımla onayladım. Firdevs Yenge'ye döndüm,
"Yengecim, seni bırakayım? Veya bırakılacak birisi varsa?" Dedim akrabaları kastederek.
"Yok kızım, sen eve git o hergeleler ortalığı karıştırmasınlar." Gülümsedim, hala salonda olan akrabalarla teker teker selamlaştım. Yarısından fazlasını tanımıyordum ki bunlar Firdevs Yenge'nin veya Tuğba'nın akrabalarıydı. Ama tanıdıklarım da vardı. Bunlar da Murat Dayı'nın akrabalarıydı. Düğünümden beri görmemiştim, hepsi soru yağmuruna tutmuşlardı doğal olarak.
Yaklaşık yarım saat süren bu seremoninin ardından arabaya atabilmiştim kendimi.
Arabayı park edince stresli bir şekilde evin ana kapısına yürüdüm, zili çaldım.
Birkaç saniyede açıldı kapı. Tolga Beşiktaş formasıyla karşıladı beni.
Gözlerimi faltaşı gibi açıp tip tip baktım, konuştu;
"Baban gelirken maç cd lerinin olduğu bir koleksiyon getirmiş. Bunu bana önceden söylemeliydin.."
Şoktan şoka giriyordum. Babam onlara asla dokundurtmazdı kimseyi. Temizliğini bile kendi yapardı o yüzlerce cd nin..
Göreceklerimden korkarak salona girdim, Vural, tekli berjerde oturmuştu. Üstünde galatasaray forması vardı. Babam üçlü koltuğa, Cengiz'in yanına kurulmuştu. Beşiktaş forması ve atkısı boynundaydı. Özkan, aynı şekilde öteki uçtaki berjerdeydi. Tek fark kafasındaki siyah beyaz amigo şapkasıydı. Ve Cengiz..
Cengiz?!
"Ay n'aptınız oğlumaaa!"
Cengiz'in üstünde yarısı siyah yarısı beyaz bir zıbın vardı. Ayağındaki çorapların biri siyah biri beyazdı ve boynunda beşiktaş atkısı vardı. Kucağında da siyah beyaz bir sünger top. Evladım şapşik şapşik bakıp gülüyordu Özkan Abisine.
Gülsündü. Abiciğinin helvasını yerken de gülecek miydi acaba?

"Bu çocuğun hali ne?!" Dedim endişeyle.
Tolga elleri ceplerinde bir şekilde salona girdi, Cengiz'in yanına kuruldu,
"Ne varmış aslanımın halinde?!"
Bu sırada Cengiz'in kucağındaki topu alıp alıp kucağına atıyordu.

"Oğluşumu holigan mı yapıcaksınız siz?!" Dedim ellerimi belime koyarak. Vural atıldı;
"Yenge! Ben senin tarafındayım! Söyledim Galatasaray forması alıp geleyim diye! Tolga reddetti!"
Babam atıldı;
"Helin bu çocuk futbolcu olacak. Top görünce ayaklarını sallıyor!"
Babama 'Sen de mi baba?!' Bakışımı atıp Özkan'ın söylediklerine kulak verdim.
"Kabul et iyi görünüyoruz yenge."
Tolga konuştu;
"Ayrıca oğlumu muhallebi veledi olarak yetiştiremezsin. Yürümeyi öğrendiği gibi kombineyi alacağım."
Göz devirdim, Cengiz'in pusetine uzandım.
Tolga atıldı;
"Nereye götürüyorsun oğlumu?!"
"Çocuk iki saattir parmağını emiyor Tolga! Ne yapmalıyım sence?"
Hemen ayaklandı, puseti eline aldı;
"Tamam ben odasına çıkarayım."
O merdivenden çıkarken Özkan konuştu;
"Yengecim oğlunla fotoğraflarımızı azıcık İnstagrama atmış olabilirim."
Sonunda dayanamayıp bir kahkaha attım.
"Repost ederim!"

--------------

Tolga başına o garip şapkayı geçirmiş, beşikteki Cengiz'le oynuyordu. Yazık yavrum babasını öyle görünce gülmelere doyamıyordu. Kol bacak ne varsa yüzüyormuş gibi sallıyordu.
"Aptal ettin oğlumu, bırak da uyusun." Dedim, dikleşti.
"Sallamazsan nasıl uyuyacak?"
"Beşiğin otomatik sallama moduna alıştı, midesi bulanmıyor artık. Çalıştıracağım, ışığı da kapattım mı tamamdır."

Onu zorla odadan çıkarıp sürüklerken hala çocuğa dil çıkarmanın derdindeydi.
------------

"Ay Tolga gözünden uyku akıyor gelir misin şu yatağa?!"
"İşim var Helin sen uyu."
"Of!" Deyip başımı yastığa koydum, yatakta bir sağa, bir sola dönmeye başladım. Tolga saatlerdir çalışma odasındaydı.
Ne kadar vakit geçirdim bilmiyorum, komodinin üstünden telefonumu aldım, saate baktım, 03:46.
Sinirle yataktan kalkıp geceliğimin eteğini düzelttim, sabahlığımı geçirip saten kuşağını bağladım, çalışma odasına girdim.
Hala çalışıyordu. O cazibesine cazibe katan müthiş gözlüklerini takmış, bana bakıyordu.
Arkasına yaslandı,
"Ne oldu?" Dedi geleceğimi tahmin ediyormuş gibi gülümseyerek.
Masaya yaslanıp konuşmaya başladım;
"Gözlerin küçücük kaldı. Uykusuzluktan öleceksin." Uzanıp elini tuttum, çekiştirdim;
"Kalk hadi, uyuyalım."
"Helin, yavrum valla çok işim var.."
Surat astım.
"O zaman bana da iş ver!" Dedim aklıma gelen fikirle.
"Ha?"  Dedi şaşkın şaşkın.
Önündeki tomar tomar dosyanın yarısını alıp tam karşısındaki deri kanepeye oturdum,
"Ne arıyoruz?"
"Cari açık olabilir, veya usulsüz herhangi bir şey. Gizlediği bir şeyler var bu adamın."
"Kim bu adam?"
"Holdingle ortak olacak şirketlerden biri. Anlaşma yapacaktık ama herife bir türlü ısınamıyorum. Bir kanıt bulmadan büyük bir anlaşmayı bozamam, yönetim kurulunda amcan olacak herif reddeder. Şirketin sahibi amcanın arkadaşı."
"Ama eğer bulursak doğal olarak iptal olur."
Başını salladı.
Sabahlığımım kollarını dirseklerime kadar sıvadım, eteğimin açılmasını umursamadan bağdaş kurdum, dosyaları teker teker kurcalamaya başladım.
İkinci dosyayı bitirirken Tolga konuştu;
"Helin.."
"Hı?" Dedim masum masum.
"Düzgün otur. Senin yüzünden hiçbir şeye odaklanamıyorum!"
Yaptığım hatayı anlayıp koltuğa oturarak uzandım bu sefer, teker teker incelemeye devam ettim.
-------------

"Gümrük vergilerinin ve girişlerinin olduğu dosya sende mi?" Dedim masasına doğru yürürken.
"Burada olacaktı.." Deyip elini dosya tomarının içine attı, bir dosyayı uzattı.
Alıp tekrar kanepeye yöneldim..

"Bu kadar küçük bir şirketle anlaşma yapmaktaki amacınız ne acaba?" Dedim bir anda.
Bir kahkaha attı,
"Küçük mü? Herifler Türkiye'nin devlerinden."
"Allah aşkına bu adamlar dış ticaret yapmıyor mu?"
"Evet."
"Ayda bir iki kez belki gümrükten mal geçiriyorlar. O da 5-10 konteyner ı geçmiyor. Gönderdikleri mallar da keza öyle.."
"Dalga mı geçiyorsun?"
"Dosyada yazanların yalancısıyım sevgilim." Dedim dosyayı sallayarak.
Yerinden kalkıp bana doğru yürümeye başladı, her zamanki gibi sadece eşofmanı vardı üstünde. Bu adamı şu haliyle sokağa salsam eve geri dönme ihtimali yok, diye düşündüm.
Kemik çerçeveli siyah gözlüğü apayrı bir hava katıyordu. Dağılmış saçları, hafif uzamış sakalları. Medusa'nın yılanlarına kafa atıp taşa mı dönüştün be adam?! Diye böğüresim geldi de, sustum işte.
Yanıma rahatça oturup elimdeki dosyayı aldı, bir kolunu omzuma dolayıp öteki eliyle dosyayı kurcalamaya başladı.
"Vay anasını." Dedi, kıkırdadım.
"İşe yaradım sanırım?" Dedim şirin şirin.
Bana dönüp alnıma hızlı ve sert bir öpücük bıraktı, omzumdaki kolunu sıklaştırdı.
"Deli misin, milyon dolarları kurtardın şuan. Heriflerin vergi kaçırdığını tahmin ediyordum ama hep gelir vergisine odaklanmıştım. Gümrükleri kurcalamak aklıma gelmemişti."
Kıkırdadım.
"Zamanında Hermes'ler, Louboutin'ler, Kors'lar Türkiye'de yokken az gümrük vergisi ödemedim. Benim için vergi denilen şey sadece gümrük vergisi!" Deyip bir kahkaha attım.
Sırıttı.
"Senin aklını seveyim ben!" Deyip çenemden tutup bir de yanaklarıma hızlı birer öpücük bıraktı, kolundan kurtuldum, ayağa kalkıp tam önünde durdum,
"Yok abi böyle olmaz ver elini!" Dedim, tip tip bakıyordu,
"Abi mi?!"
"Ver elini abi!"
Elini uzattı, tutup alnımı alnına yaklaştırdım, bir sağdan tokuşturdum, bir soldan.
Tip tip bakıyordu.
"Bu niyeydi şimdi?"
"Ne bileyim sen bacağın gibi, biraderin gibi yanaktan öpünce dedim onun dilinde selamlaşayım."
Bir anda kollarını belime dolayıp beni kucağına çekti,
"Elin adamlarının okumasını kıskanmayacak olsam senin hakkında bir kitap yazardım." Dedi gülümseyerek.
"İyi bir bacanak olduğumun farkındayım!" Dedim havalı havalı.
Göz devirip dudaklarıma yöneldi, bir ara kulağıma eğildi,
"Bu hayatta başıma gelen en güzel şeysin." Deyip köprücük kemiğimdeki dövmeye yöneldi bu sefer.
Kıkırdadım,
"Bu dövmeden bir tane de bileğime yaptırmak istiyorum, 'Cengiz Han' diye." Dedim, tekrar dudaklarıma yöneldi.
Bir ara ayrılıp konuştu;
"Sonra düşünürüz şimdi dikkatimi dağıtma."
Bir kahkaha atıp ellerimi ensesine yerleştirince hışımla dudaklarını dudaklarıma kapadı..

------------

"Tolga.."
"Hmm."
"Cengiz ağlıyor."
Cevap vermeyince kollarının arasında ona doğru döndüm,
"Tolgaa"
"Hmm"
"Cengiz ağlıyor."
"Tamam güzelim sorun değil."
"Ne sorun değil?"
"Uykum kaçmadı kalk çocukla ilgilen sen."
Sırtına bir çimdik attım, gözlerini bir anda açtı;
"Ne yapıyosun be?!"
"Ben çıplağım. Rica etsem oğlunla ilgilenir misin?"
Sırıttı.
"Sen ilgilensene."
Göz devirdim.
"Çocuğumun ciğerleri patlayacak ağlamaktan, git hadi."
"Kızım meme istiyordur o. Bende yok ki."
"Bir saat önce uyanıp emzirdim Tolga. Meme falan istemiyor."
"Ne o zaman?"
"Gazı vardır çocuğun."
Yerinden doğruldu, eşofman altını üstüne geçirip söylenerek odadan çıktı;
"Herifin osuruğu bile olay.."

---------------

Tolga işe giderken kapıda esneyince vicdan azabı çekmedim değil..
Kucağımda Cengiz'le kapıya gittim,
"Akşama getirmemi istediğin bir şey var mı güzellik?" Dedi, gülümsedim.
"Hayır, biz bugün ana oğul dışarıya çıkacağız zaten."
Gülümserken yine esnedi. İçim gitmişti bu sefer.
"Nereye gideceğiniz belli mi?"
"Henüz karar vermedik, karar verince ararım seni, haber veririm."
Başıyla onayladı, ilk Cengiz'in alnına, sonra da benim dudaklarıma bir öpücük bırakıp arkasını döndü,
"Tolga?"
"Efendim?" Dedi yorgun gözleriyle.
"Çok mu uykun var..?" Diye mırıldandım, gülümsedi.
"Şu toplantı geçsin, eve gelir uyur, sonra şirkete geçerim."
Başımla onayladım.
"Mutlaka gel."
Başıyla onaylayıp siyah Panamera'sına ilerledi, arabanın motoru gürleyince Cengiz'in suratını görmeniz lazımdı.. Öyle şapşal bakıyordu ki.
"Yok oğlum hayır. Korkmak, ağlamak yok tamam mı? Korkarsan baban hanım evladı olduğunu iddia edip seni gece gündüz bu motor sesiyle uyutur. Şşşşşi geçti cici ses oğlum hadi..."
Gözlerinde yaşlar birikmişti ama ağlamadı. Bir iki şirin surat yapınca da gülmeye başladı.

----------------

Arabada çalan telefonu direksiyondaki tuştan açtım, hoparlörlerden Pelin'in sesi duyulunca dikiz aynasından Cengiz'i gözetledim. İlk etrafına bakınıp teyzesini göremeyince gamzeleriyle melekleri kıskandırmaya girişti babasının veledi.
"Abla?"
"Efendim bebeğim?"
"Evi aradım dışarıdaymışsın."
"Evet kuzum, Tuğba'nın düğünü için hala kıyafet almadım, Zorlu'ya gidiyorum. Okuldasındır diye seni aramamıştım, evdeysen alayım seni?"
"Dershanedeyim, çıkıyorum şuan. Sadık amca almaya gelmiş, istersen Zorlu'da buluşalım."
"Olur kuzum. Görüşürüz."
Deyip telefonu kapattım, yola devam ettim..

------------

"Teyzoşuuuum anne ciciler mi deniyomuş? Ha aşkım? Ne kadar uğraşırsa uğraşsın benim kadar güzel olamayacak mı? Ah! Teşekkür ederim bebeğim! Sen de düğünün en yakışıklı cemiyet beyefendisi olacaksın! Büyüyünce cemiyetlere senin koluna girerek gidebilir miyim?"
Prova odasında üstümü giyerken perdelerin arkasından Pelin'in Cengiz'le konuşmalarını duyup kıkırdıyordum. Elbiseyi giymem bitince Pelin'e seslendim,
"Pelin bak içeri girince çığlık atmak yok, tamam mı?"
"Hazır mısıııın?!"
"Evet giyindim gelebilirsin."
Pelin kucağında Cengiz ile içeri girdi, beni görünce ağzı bir "O" şekli aldı..
"Bu nasıl şahane bir şey abla?!"
"Eheh gecenin yıldızı mı olacaktın?" Eteklerimi hafifçe toplayıp onlara doğru yürüdüm, Cengiz'in burnunu işaret ve orta parmağımın arasına alıp hafifçe sıktım;
"Sana bir hatırlatma evladım, her zaman annenin tarafını tut."
Pelin göz devirip konuştu;
"Tolga Abi ağzına edince görücem ben seni?"
"Ne varmış be?! Giyinmeme yardım eden kızlarla konuştum, içinin astarını da dikecekler. Hafif göğüs dekolteli balık bir elbise olacak yani."
"Ben bilmem."
Çalan telefonumun sesiyle irkildim, çalışanlardan biri telefonu getirdi,
"Efendim sizin mi?"
"Evet, teşekkür ederim." Deyip telefonu aldım,
Arayan; Yarı'm
"Aldık mı başımıza belayı.." Diye mırıldanıp telefonu açtım.
"Sevgilimmm!"
"Yine ne yaptın?"
"Ne yapmışım?"
"Bir şey yapmışsın ki bu melodiyle açıyorsun telefonu."
Aynadaki yansımama göz devirdim.
"Bir şey yapmadım, seni özlemek dışında."
Bir kahkaha attı.
"Kötü bir yalancı ve zeki bir kadınsın."
Sırıttım.
"İltifat olarak alıyorum."
"Öyle olsun, ne yapıyorsunuz?"
"Cengiz Bey'le Zorlu'ya geldik, o teyzesinin kollarında çalışanları kesiyor, ben de giysi deniyorum."
"Hangi mağazadasın?"
"Sence?"
"Vakko Wedding?"
"Ruh eşimsin.."
Bir kahkaha attı,
"Umarım açık bir elbise alma derinde değilsindir."
Dürüst olayım dedim,
"Aslına bakarsan alacağım elbiseye karar verdim. Kolsuz ve tamamen taş kaplı, balık bir elbise. Taşların zemini ise transparan. Her tarafım ortada yani."
Dişlerinin arasından konuştu;
"Beni gıcık etmek için yalan atıyorsun.."
"Hayır, yalan atmıyorum. Ama elbisenin iç astarı var. Çok sevgili Paolo Sebastian Abi'ciğimiz onu da düşünmüş. Astarlısını alacağım. Altı krem rengi astar olacak."
Derin bir nefes verdi.
"Oran buran açık olmayacak yani?"
"Hayır sevgilim, olmayacak. Gayet ölçülü dekolteleri olan bir elbise."
"Heliiin.."
"Tamam tamam! Yok bi' dekoltesi. Azıcık göğüs o kadar. Tadilatı bitsin eve gelir. Açık bulursan evde giyerim ne yapayım!"
"Evde abiye mi giyeceksin?"
"Sanki ilk kez yapıyorum."
Kına elbisemi kastettiğimi bal gibi biliyordu. Düğünden sonra baba tarafından bir akrabamın düğününe giderken onu giymek istemiştim, Tolga da 'Onu kınada giymeme zor izin verdim n*h giyersin o düğünde, çok istiyorsan evde giy.' Demişti, bendeki de inat, tüm gün evde Paolo Sebastian, resmen her tarafı dekolte olan o elbiseyle gezmiştim. Sonu yine bende patlamıştı, her neyse ayrıntıya girmeyeyim.
Bir kahkaha attı.
"Evde abiye giymenden şikayetçi değilim."
"Güzel, evde görüşürüz o zaman sevgilim."
"Tamam yavrum."
"A Tolga!"
"Efendim?"
"Eve gidip uyudun mu?"
"Evdeyim yavrum, işe geçmedim tekrar. Ortaklık işini iptal ettirdim, senin sayende. Soner balayına gidip işler iyice yoğunlaşmadan aylaklık yapayım dedim."
"İyi yapmışsın sevgilim, biz de bir iki saate geliriz. Seni seviyoruz."
"Ben de sizi, dikkatli kullan arabayı."

--------------

Kendi elbisemi ufak bir servet vererek aldıktan sonra Burberry Kids'e girip Cengiz Han'a siyah bir smokin aldım. Sonra Burberry Classic'e girip aynı takımın Tolga için olanını aldım, Pelin'in elbiseninin altına uyacak bir ayakkabı bulup aldık, Starbucks'ta da birer kahve içtik, yola koyulduk.
Pelin'i annemlerin evine bırakıp karşıya geçtim, eve doğru yol aldım..

--------------

Tolga uyuyordur diye kapıyı çalmadım, anahtarımla girdim. Büyük ihtimal hizmetlileri erken göndermişti bugün.
Poşetleri pufun üstüne atıp puseti yere bıraktım, Cengiz'i pusetten aldım,
"Oy benim kuzum smokin mi giyecekmiş? Kızları çatlatacak mıymış? Yerim ama ben onu!"
Arkamdan gelen sesle yerimden sıçradım,
"Smokin mi giyecek?!"
"Ay! Burada mıydın?"
" O kadar dalgındın ki beni duymadın."
Dudak büzdüm.
"Çok yorulduk bugün. Ondan duymamışımdır."
Eğilip kanepede uzanan Tolga'nın dudaklarına bir öpücük, kucağına da bir adet Cengiz Han bırakıp üstümü değişmek için üst kata çıktım.

-----------

"Yaaa ama aşkım bunun neresi açıık?"
"Ulan neresi kapalı? Her tarafın 'Bana bak!' Diye böğürüyor!"
"Böğürmüyor!"
"Helin olmaz! Ben seni o kadar adamdan nasıl koruyacağım?"
Ona dönüp ellerimi kollarının üst kısımlarına yerleştirdim.
"Ama sen çoook güçlüsün, hepsini alt edebilirsin.."
Göz devirdi.
"Bu numaraya gelmem."
"Ama Tolga sen yanımda olacaksın!"
"Evet benim yanımdayken bakacaklar sana öyle. Katil edersin kızım sen beni! Tek silah yeterli olmayacak gibi. Bir iki tane daha lazım bana! Hatırlat da düğüne giderken alayım yanıma! "
Silah lafını duyunca irkildim.
"Bir silah nerene yetmiyor? Kovboy kesildin başıma. Bir saniye?! Bu izin verdiğin anlamına mı geliyor?"
Göz devirdi.
"Sürekli yanımda olacaksın ve Cengiz hep kucağında olacak. Cengiz ve ben hariç hiçbir erkek o göğüs dekoltesini göremez."
Boynuna atladım.
"Ay sen beni çok seviyorsun Tolgaa!"
"İyi b*k yiyorum değil mi Helin?"
"Bana kaka mı dedin?" Dedim kaşlarımı çatarak.
Bir kahkaha attı.
"Üstündeki elbiseyle sana diyebileceğim tek şey disko topu olur."
Göz devirdim.
"O bir Paolo Sebastian. Hakkında düzgün konuşmalısın."
"Paolo kim lan? Elin adamlarını savunma bana."
Göz devirdim, sırtımı döndüm.
Kalçama kadar inen fermuarı indirip elbiseyi omuzlarımdan sıyırdı.
Yere düşen elbiseyi alıp askısına astım, iç çamaşırlarımla yürüyerek geceliklerimin olduğu dolaba yöneldim.
"Siyah giy. Sana yakışıyor." Dedi arkadan.
Siyah, askıları arkadan çapraz birleşen zarif, incecik bir geceliği alıp üstüme geçirdim.
--------------
Öğleden sonra annemlere geçmiştim. Kuaförümüz ve makyözümüz oraya gelmişti.
İlk benim saçım başım yapıldı, Cengiz yerinde durmuyordu diye.
Saçlarım ensemde İspanyol topuzu yapıldı, hafif bir göz makyajı, ince bir eye liner ve kırmızı rujla her şey tamamlandı.
"Annecim ben eve geçiyorum, orada görüşürüz artık."
Annem başındaki bigudiler sökülürken konuştu;
"Tamam kuzum, öp Cengiz'imi."
Cengiz'e dönüp öptüm, şapşal şapşal bakıyordu. Gülümsedim,
"Anane emri oğluşum!"

---------------

Tolga Cengiz'i oyalarken ben de giyiniyordum. Ten rengi platform topuklarımı giyip elbiseyi üstüme geçirdim, eteklerini tutarak üst kata çıktım.
Tolga kendi giyinme odasının ortasındaki pufa uzanmış, Cengiz'e saçma sapan hareketler yapıyordu.
"Aşkım fermuarı kapatır mısın?" Deyince ciddileşti, Cengiz'i benim kucağıma verip sırtımdaki fermuarı kapadı.
"Gözüme görünme, verdiğim izni geri alabilirim."
Kıkırdadım, ona döndüm;
"Dünya üzerindeki ennnn mükemmel kocasın."
Kollarını belime sardı, sırıttı.
"Bana bilmediğim bir şey söyle."
Göz devirdim.
"Şu avukat özgüvenin yok mu.."
Bu sırada Cengiz elini azıcık sert bir şekilde babasının yanağına koydu. Tamam tamam baya geçirdi yani.
"Napıyon len? Ciddi bir şey konuşuyoruz. Ayrıca onu sana beni döv diye mi öğrettim?!"
Bir kahkaha attım.
"Bunu sen mi öğrettin?"
"Osmanlı tokadı atmayı bilmeyen bir Kurt düşünülemez."
Gülmekten kırılmıştım artık.
"Kum torbası niyetine kullanır artık seni!"
"Kullansın! Dimi oğlum?!" Deyip Cengiz'i kucağımdan aldı,
"Bir daha vur oğlum!"
Cengiz'in kolunu tutup yanağına dokudurdu, Cengiz ne olduğunu anlayıp bir daha vurdu. Sonra da sabun köpürmesi gibi bir ses çıkararak kahkaha attı.
"Aferin oğlum! Anana bakan olursa böyle vuracaksın! Bir daha!"
Bu sefer Cengiz iki elini aynı anda vurunca bir kahkaha daha attım.
"4 aylık çocuğa öğrete öğrete bunu mu öğrettin?"
"Kızım yaşlandım artık. Ölürüm kalırım, arkamda bir veliaht bırakmam lazım!"
Göz devirdim.
"Şimdi veliahtını Havva ablasına vereyim smokinini giydirsin."
Tolga Cengiz'e döndü,
"Annenin başında durma görevi şimdi bende. Sen git giyin ajan!"
Artık gülmekten kırılıyordum resmen.
Cengiz'i Havva'ya bırakıp tekrar giyinme odasına geçtim. Tolga gömleğini pantolonunun içine sokuyordu.
Koleksiyonların olduğu çekmeceden iki kol düğmesi ve metal renk bir Rolex çıkardım, yanına gittim.
Kol düğmelerini takıp ilikledim, saati de koluna taktım. Ben tüm bunları yaparken o beni incelemekle meşguldü.
İşim bitince başımı kaldırdım, ona baktım.
"Bu kadar yakışıklı olmak zorunda değilsin.." dedim o smokininin ceketini giyerken.
"O kadar da değilim zaten.." Dedi.
Ellerimi göğsüne koyup ceketin yakalarını düzelttim, işim bitince ellerimi oradan çekmedim.
"Sen öyle san.." Diye mırıldandım.
"Ayrıca.." Dedim, ve devam ettim;
"Şu parfümü sıkıp durma. Tüm dikkatim dağılıyor, kafayı yiyorum."
Bir kahkaha attı.
"Huyların, sözlerin, gittikçe bana benzemeye başladı."
Gülümsedim.
"Böyle bir durumdan asla şikayetçi olmam hayatım."
Gülümseyip yanağımın biraz aşağısına, boynumda bir yere bir öpücük bıraktı.
Elimi tuttu, aşağıya inerken kulağıma fısıldadı.
"Kırmızı rujun hesabını da dönünce vereceksin. Ona izin verdiğimi hatırlamıyorum."
Suçlu suçlu dişlerimi sıkarken o pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.

Aşağıya inince Cengiz Han'ı gördüm, Havva'nın kucağındaydı. Babasıyla aynı smokinin içinde o kadar tatlı görünüyordu ki.. Reklam filmlerinden fırlamış gibiydi.
Gülümseyip Tolga'ya döndüm.
"Cengiz'i kucağına al. Fotoğrafınızı çekeceğim."
"Sen de gel?"
"Tamam öyle de çekiliriz, ama böyle de istiyorum."
Gülümseyip Cengiz'i kucağına aldı, salonda duvar kağıdı olan duvarın önüne çekiştirdim onları.
Tonla fotoğraf çektim, ama en güzeli, Cengiz Han'ın bir elini yine babasının yanağına geçirip ters ters baktığı sırada çektiğimdi.
"Oğlum ben anneye bakabilirim, sorun değil.." Diye söylendi kendi kendine.
"Tolga ufacık bebek ne anlayacak ondan?"
"Anlamasa bu bugün yediğim üçüncü tokat olmazdı, değil mi?"
Kıkırdadım.
Sonra telefonu Havva'ya verdim, Cengiz'i kucağıma aldım, Tolga bir kolunu belime sarıp öteki elini cebine attı, bize gülümseyerek döndü, ben de dayanamayıp ona gülümserken bolca fotoğrafımız çekildi.

----------

Adile Sultan Sarayı'na geldiğimizde şoför arabayı park etti, kapımızı açtı. Önce Tolga inip elini uzattı, elini tutup arabadan indim, Tolga Cengiz'i kucağına aldı.
Girişe doğru yürürken basın mensuplarını görünce Tolga'nın kulağına fısıldadım;
"Soner Abi böyle bir şeye asla izin vermez ki?"
"Sevgilim şuan teknik olarak sarayın sınırlarının dışındayız. Bu yüzden bu kısım devletin mülkü ve kimseye karışamazsın."
Sonra devam etti;
"Bak, şuan olduğumuz yerden itibaren ise saray sınırlarındayız ve bir gazeteci bile yok.."
"Girişte çekeceklerini çektiler zaten.." Diye mırıldandım.

-----------

Düğün salonuna girip masamızı bulduktan sonra bizim düğünümüze de gelmiş olan, Tolga'nın birkaç akrabasının yanına gittik, Cengiz ve Tolga'yla.
Hepsi resmen oğlumuza aşık olmuşlardı. Evet, bu çocuğun böyle bir büyüsü vardı, katılıyorum.
Akrabaları gezdikten sonra Pelin yanımıza geldi,
"Ben Cengiz'i alıp masaya gidiyorum. Dedesi özlemiş." deyip kıkırdadı, gülümsedim.
"Al teyzesi.."

-----------

Resmen herkes Tolga'yı tanıdığı için sürekli yanımıza birileri geliyordu. Masaya hiç oturamamıştık.
Bir ara Tolga'ya döndüm, fısıldadım.
"Sevgilim Tuğba'yı kontrol edip geleyim mi?"
Başıyla onayladı, gelin odasını bulup içeri girdim.
"Heliin!"
"Tuğbaa!"
"Çoook heyecanlıyııım!"
"Çok güzelsiiin!"
Bu şekildeki giriş kısmının ardından sakinleştirmeye çalıştım kızı. Heyecandan elleri titriyordu.
"Soner Abi nerede?"
"Damat odasında."
"Tolga gitmiştir mutlaka yanına."
"Helin.. Çok heyecanlıyım? Nikahta nasıl davranmalıyım?"
"Immm.. Şöyle; Prada'ya giriyorsun ve çok beğendiğin bir çanta var, senden önce giren birisi çantayı alıyor, telaşlısın ama çok hanımefendi birisi olduğun, asil olduğun için umursamıyor gibi yapıyorsun. O o çantayı alıp gidince de çalışan sana dönüp, 'Arzu ederseniz depoda bir tane daha var.' Diyor."
"Okey anladım. Sakin, asil, mutlu."
Bir kahkaha attım;
"İşte bu!"

----------

Gelin odasından çıkıp Tolga'nın yanına, salona giderken arkamda bir şey olduğu hissine kapıldım, arkamı döndüğümde bir şey göremedim. Biraz daha ilerleyip aynı hisse kapılınca hızla arkamı döndüm, bu sefer arkadaki koridordan hızla geçen smokinli bir adam gördüm. Tanıdık bir adam..
Korkup arkama bakarak hızlı hızlı yürüyerek koridoru geçerken sert bir cüsseye çarptım.
"Helin? Ne oldu?!"
Duyduğum sesle içim yine o büyük huzur dalgasıyla kaplandı. Sonra içinde bulunduğumuz durumu hatırladım;
"Tolga! Cengiz!" Omuzlarımı sıkıca tutuyordu.
"Cengiz ne?!"
"Cengiz'e göz kulak olmalıyız."
"Teyzesi başında zaten?"
"Öyle değil.." Stresten elim ayağım titriyordu.
Bir eliyle çenemi tuttu, göz göze gelmemizi sağladı,
"Söyle bana, ne oldu?"
"Ben.. Ben sanırım Fatih'i gördüm Tolga.."

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 51.6K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
177K 930 8
192K 1.1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
Hırsız By Zeliha Eren

Historical Fiction

996K 7.5K 3
1800'lerin İngiltere'sinde asi, güçlü ama kalacak yeri olmayan bir kızın, İngiltere'nin en çapkın, en sevilen ve en tasasız Marki'si ile karşılaşması...